Kapı aniden açılınca Deniz kafasını içeri soktu ve girdi. "Günaydın, seni uyandırdım mı?"
Yatağa doğru gelip yanıma oturdu, sabah erkenden odadan çıkmış ve geri de dönmemişti. Nereye gittiğini sormadım ama evde yalnız olmadığımızı biliyordum. Alt kattan sesler geliyordu.
"Toprak gelmişti, ev ona da sürpriz oldu doğrusu."
"Peki bu evi hangi ara bu hâle getirdiğini merak ettim doğrusu." Kafasını dizime koydu ve yüzüme bakmaya başladı. Kalbim hızla çarpmaya başlayınca derin bir enfes alıp kendime gelmeye çalıştım.
“Kızardın kızardın!” deyip kafasını hızla kaldırıp yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. Otuz iki diş sırıtmaya başladığımda kafasını tekrar dizime koymuştu.
“Babam yayladan babanla arsa alacaklardı ya?” Kafamı salladım. “İşte arsa almaktan vazgeçip bu evi tamir ettirmiş.”
“Ya çok sevindim.” Deniz’de aynı şekilde tebessüm edip “Ben de çok sevindim, öleceğimi düşünmüş ve benimle inatlaştığı için pişman olmuş. Bu evi de yakında söylemişti ama sana söylemeye fırsatım olmadı.”
“Ay Allah korusun sevgilim, sen yaşa da ev olmasa da olurdu.”
“Amcan vazgeçmiş mi peki bu evden?”
“Bilmiyorum artık, bana geçmiş olsun bile demedi. Bizimkiler şu anda konuşmuyorlar aslında onunla.” Kaşlarımı çatıp düşünür moda geçtim. Çok gıcık bir amcası varmış Deniz’in de. Ne kadar inatçı, insan yeğeninin sağlığını umursamaz mı?
Deniz’in siyah saçlarını elimle arkaya doğru şekil vermeye çalıştım, gözleri gözlerimdeydi ama ben umursamamaya çalışarak saçlarını okşamaya devam ettim. O kadar güzel saçları vardı ki yumuşacık, mis gibi de kokuyordu.
"Deniz'im, artık eve gidelim mi? Annemgil merak eder, bir daha beni bir yere salmaz ha bak, diyeyim de!"
"Gideceğiz birazdan, sen merak etme canım."
Öğlen olmuştu, hava sıcak aynı zamanda boğucuydu. Burası böyleyken bizim orayı düşünemiyordum. Eve gittiğimde annem bu kıyafetlerin ne benim ne de Ahsen'in olduğuna inanırdı, bu yüzden evdekilere yakalanmamam lazımdı, acele etmeliydim.
Aşağı kata inmiştik ve Deniz buzdolabının karıştırıyordu, bir süre sonra konserve fasulye çıkarıp onu yemeye başladı, lakin kapak açık öylece yiyordu, yani kapağını kapat öyle ye, ama yok! İlla ki zarara uğratacak ailesini!
"Deniz, kapağı kapat öyle ye, hızlı ye!" Ben de açlıktan ölmek üzere olsam da beni değil kendi midesini düşünüyordu! Beni, beni Bihter'ini (!) düşünmüyordu. Yanına gidip dolabı kapattım ve kolundan tutup kendime çevirdim, yüzünün güzelliği içimi titretiyordu ama gördüğüm rüyalar yüzünden psikolojim bozulmadan evime gitmeliydim.
Deniz'in saçları dağılmıştı, kahverengi gözleri yeşillerimdeydi, bense güzel yüzünü inceliyordum, her gün sanki farklı bir yerini bulacakmışım gibi izliyordum işte. Kalın dudaklarının kenarına yemek bulaşmıştı, elimi yüzüne koydum ve "Sen paçaklı mısın?" diyerek tişörtünün yakası ile ağzını sildim. Annem şu yaptığımı görse beni infilak ederdi.
Ağzını hafifçe aralayarak "Yavrum şimdi romantiklik olsun diye sen baş parmağınla filan dudağımı silmen sonra göz göze gelip öpüşüp koklaşmamız gerekmez miydi?" Bir bakıma haklı olsa da biz gerçektik, film çekmiyorduk!
"Film mi çekiyoruz Denizciğim, hadi gidelim."
"Eve gitmeye ne kadar da meraklısın kızım ya!"
"Bana kızım deme, hayde!" diyerek bir adım geriledim.
O da "İyi be, yukardan eşyalarını toplayıp geliyorum!" deyip yürümeye başladı, arkasından biçimli totosun bakıp ayağımdaki içeri terliğini oraya isabet edecek şekilde fırlattım.
"Oha lan!" deyip arsızca yüzüme baktı, sinsice sırıtıp "Götün bile güzel oğlum!" deyip kahkaha attım.
"Tuana yuh yani, yuhh!" deyip merdivenleri tırmandı. "Yuh değil beyefendiciğim, güzel yani, yalan mı söyleyeceğim!"
Arabaya bindiğimizde etraftan birkaç insanın bizim bu eve baktığını görsem de ilgilenmedim, bu kadar merak fazla değil mi karılar? Allah'tan beni kimse tanımıyordu, bu evin kimin olduğunu biliyorlardı, eminim Deniz'i de tanıyorlardı ama beni tanımasınlar yeterdi(!).
Yolda giderken hiç konuşmadık, normalde konuşmadan duramayan ben hiç halim olmadığından susuvermiştim, kafamı koltuğa yaslamış pencereden dışarıyı izliyordum, dört güne sınav vardı, bu zaman neden bu kadar çabuk geçiyordu, kalbim heyecandan hızlanmıştı birden, sınavdan daha mühim bir mesele vardı, ben hangi bölümü yazacaktım, ben gelecekte ne işle meşgul olmak istiyordum, peki ben ne iş yapmak istiyordum, evet psikoloji okumak istiyordum, bununla ilgili kitaplar yazmak istiyordum ama artık sanki istemiyordum da! Vallahi ben de bilmiyordum ne yapsam ne etsem! Artık alacağım puana göre yazacaktım. Ne kadar istikrarlı bir düşünce!
"Deniz, sen nereyi yazacaksın, ne yapacaksın sınav tercihlerinde?" Kısa bir süreliğine gözleri beni bulsa da tekrar yola çevirdi bakışlarını. "Ne yazacağım belli değil mi gözüm?" Deniz'in hayali vardı zaten, ne yazacağı 5 sene 10 sene önceden belliydi, o konservatuara gidecekti, ben asıl kendi kıçımın derdine düşmeliydim.
"Konservatuara gideceksin ama hangi şehre?"
"Deniz ben ciddiyim, hele ki uyuşmadı, yazdıklarımızdan biri de gelmeyebilir, aynı şehre düşmezsek ya upuzak kalırsak birbirimizden?"
"Tuana, bunu bir şık olarak düşünmüyorum, geçiş yaparız, birbirimize yakın olan şehirleri yazarız, en kötü ihtimal okulu bırakır yanına gelirim!" Ay deli mi ne?
"İnşallah aynı şehre düşeriz sevgilim, senden bir adım bile uzakta yaşamak istemiyorken senden kilometrelerce uzakta olmanın nasıl bir duygu olduğunu biliyorum, bir daha bu duyguya maruz kalmak istemiyorum!"
Deniz arabayı sağa çekip pencereleri düğmeye basarak kapattı. Omzumdan tutup bana sarıldı, saçlarıma yüzünü gömüp hem öptü hem de kokumu içine çekti. Ben de kollarımı beline dolayıp göğsüne sığındım, onun kokusunun esiriydim, bu kokuya sahip olmuşken bırakmak istemiyordum.
"Bu kokunun müptelasıydım, beni sensiz burnumu kokunsuz bırakma aşkım." Diyerek kalbinin olduğu yere öpücük bıraktım.
***
Mahalleye vardığımızda Deniz beni eve 15-20 adım kalacak şekilde indirmiş, kendisi de geri geri gidip başka bir yoldan evine gitmişti. Deniz'e olan sevgim her gün kat be kat artarken acaba Deniz'de beni bu kadar çok seviyor mu diye düşünmeden edemiyordum.
Bahçenin kapısını açıp içeri girdim, bir elimde dün ki kıyafetlerimin içinde olduğu poşet vardı, diğer elimde de telefon. Kendi kendime Deniz'in terlikleri 37 numaralı ayaklarıma o kadar büyük geliyordu ki gülmeden edemiyordum.
Merdivenleri tırmanıp terliği de poşetin içine ters koyup içeri girdim, evet kapımız gündüz vakitleri açık olurdu, yani mahalleye rağmen bizimki daha çok kapalı olurdu ama yine de açıktı işte.
İçeri girdiğimde neyse ki annem ya da babam evde değildi, ağabeyim bugün akşama doğru gelecekti. Ablam ise odamızda yatağında bir altmış beş uzanmış kitap okuyordu. Kapıyı açtığımda kitabı kenara bırakıp bana baktı.
"Sonunda eve geldin külkedisi!" ona aldırmadan poşeti dolabımdaki köşeye sıkıştırıp üzerime giymek için beyaz eşofmanımla lacivert baskılı owersizelarımdan birini aldım. Hilal hâlâ konuşsa da onu dinlemeyerek üzerimi değiştirip kendimi yatağıma attım.
"Yüzün gözün ne halde, git önce temizle de ondan sonra yat yatağa mundar etme yastığı!"
Saniyesinde ayağa kalkarak, "Ne olmuş ki yüzüm gözüme?" diye çığırarak aynaya koştum, umarım korktuğum başıma gelmemiştir!
"OHA! Ne olmuş lan, bu ne hal?" diye bağırıp gidip tuvalete yüzümü sıvı sabun ile birkaç kez yıkadım. Rezil oldum aney, rezil rüsva oldum. Beni bu çocuk niye sevsin, neden sevsin? Bu halimle mi beni sevdi!
Bütün rimelim resmen göz altımda birikmiş kara bir çukuru andırıyordu, Deniz bu halimle beni terk etmediyse hiç etmezdi! Koyu makyaj yapmayacaktın be kızım! Rujum bile dağılmıştı, ne haldeydim ben ya! Gören kesinlikle birisinin saldırdığını düşünürdü!
"Ne oldu kız yüzüne gözüne, Deniz'le mi tartıştın, ağladın mı?"
"Yok ya, sabah kalkınca aynaya bakmadan yüzümü yıkamayayım mı, az önce de beni eve Deniz bırakmasın mı?"
"Oha seni bu halinle gördü de bir şey demedi mi? Düşman başına, kız bu nasıl çocuk, bare çaktırmadan bak deseydi, yok yani o neyse de başkası görse ne derdi?"
"Aman, olan olmuş, biten bitmiş. Onu bunu boş ver de ağabeyim ne zaman evde olurmuş?"
"Adana'daymış, birkaç saate gelirim, yemek hazır olsun dedi!"
"Başka bir emri, paşa gönlünün istediği bir başka şey var mıymış? Neyse sen onu geç de annemle babam nereye gitti?"
"Uyandığımda yoklardı, dün diyorlardı yarın ağabeyinizi karşılamaya Adana'ya gideceğiz diye de bensiz gideceklerini düşünmemiştim!" diyerek kitabını alıp okumaya kaldığı yerden devam etti.
"Peki ne yemek yapacakmışız, annem söylemedi mi?"
"Tava yaparız, cacık, pirinç pilavı, salata filan?"
"E ne bekliyorsun o zaman, gelmeden yapalım, sen burada kıçını yatırırken babam kim bilir aç oralarda, sıcakta neler yapıyor!"
"Off, iyi o halde! Sen git marketten domates, salatalık, marul filan al, he bir de tavuk al! Babam yastığının altına 200 TL bırakmıştı!"
"Ben gelmeden neden sen gidip almadın ya, her şeyi benden bekliyorsun!" diyerek yastığımı alıp kafasına fırlattım, yok yani bir gün de kendisi bensiz bir iş becerebilse şaşacaktım.
"Ne yapıyorsun kızım ya, defol git! Ben de çok meraklıydım ağabeyine yemek yapmaya!" diyerek arkasını dönüp kitap okumaya devam etti. Yataktan kalkarak ona doğru baktım ve "Bak banyoya gireyim, sen de o zamana kadar pilavı yap! Ben Burak'ı arayacağım, marketten alınacakları alıp gelsin!"
"İyi sen ara, ben şu sayfayı okuyup yaparım pilavı, oyalanma!"
Havlumu alıp banyoya geçtim, banyoya geçmeden önce de alınacakları mesaj olarak Burak'a yollayarak acil gelmesini söyledim. Saçlarımı şampuanladıktan sonra yıkadım iyice, vücudumu keseleyerek tekrar durulandım, bir kez daha saçımı şampuanladıktan sonra durulamak için çeşmeyi açsam da su gelmedi, tekrar tekrar denesem de su gelmeyince acaba Hilal vanayı mı kapattı düşüncesi ile havluyu vücuduma dolayarak kapıyı açtım ve kapıdan kafamı çıkarıp etrafa baktım, Burak daha gelmemişti, iyi bari.
"Hilal, vanayı sen mi kapattın ucube!" Hilal ses vermediğinde yüzümü havlu ile tekrar silip "HİLAL!" diye bağırdım ama cevap vermedi, ta İstanbul duymuştu ama üç metre ötedeki Hilal Hanım beni duymamıştı!
Banyodan çıkıp odalara tek tek baksam da Hilal yoktu, mutfağa gidip suyu açtım, burada su vardı, neden banyoda yoktu anlamıyorum, banyoda sıcak su vardı ama soğuk su akmıyordu. Kafamı tezgâhın içine koyup saçlarımı yıkamaya başladım, annem beni burada bu halde görse kriz geçirmeyi geç beni tezgâha gömerdi.
Bu Allah'ın cezası ablam neredeydi çok merak ediyorum ama neyse!
Saçlarımı yıkayıp iyice duruladıktan sonra kafamı kaldırıp saçım için getirdiğim havlu ile kafamı sarmak için tam masaya dönecektim ki mutfak kapısından içeri girmek üzere olan Deniz ile karşılaşınca ağzımı şaşkınca aralayıp küçük bir çığlık attım.
"Hop hop, sakin ol kızım!" Diye beni susturmaya çalışsa da ben ona bağırmakla meşguldüm, "Burada ne işin var ya, başka kimse yok de mi?" diye de etrafa bakıyordum. Olmadığını anladığımda rahat bir nefes alarak havlumu iyice sıkıladım. Burak da gelse kavga çıkabilirdi.
"Acaba ben değil Burak gelse ne yapacaktın merak ediyorum doğrusu, bu şekilde mutfakta ne işin olduğunu sorabilir miyim?"
"Ayy aman su gitti banyoda, soğuk su açılmıyordu, bende burada yıkamak zorunda kaldım, ne yapiyim?"
Arkasını dönüp, "Haydi bakmıyorum, kimse gelmeden git üzerini değiştir!" havluyu sıkı sıkı tutarak diğer havluyu alıp o bakmıyorken saçımı sıkıca sardım, "Hani gitmiyor musun odana?" Diyerek bana bakması ile benim eğildiğim yerden kalkmam ve vücudumu saran havlunun yerle buluşması, ardından Denizin gözlerinin vücudumda gezinmesi, arkasını tam dönecekken ablamla çarpışması, ablamın arkasından annemin gelmesi tam 5 saniye içinde gerçekleşti.
Yerdeki havluyu alıp vücudumu sarmalayarak koşarak odaya uçtum, annem çıplak beni görse de henüz bir şey demeyi geç olduğu yerden kımıldayamamıştı bile. Bu durumu nasıl açıklayacağımı bilmiyordum ama babam ya da ağabeyimin beni o şekilde görmedikleri için Allah'a şükrediyordum.
Allah'ım, az önce beni çıplak gördüler! Allah'ım yer yarılsa da içine girsem! Bu ne rezillikti ya! Dün benim üzerimi Deniz değiştirse de iç çamaşırlarım vardı ve çok büyük bir sorunmuş gibi görmemiştim ama bu farklıydı işte! Off! İnsanlar çıplakken aşırı çirkindi, aşırı...
Odaya girdiğim gibi üzerimi giyinip saçımı hızlıca kurutup tepemde topladım. Aynada kendime baktığımda domates gibi kızarmış olduğumu gördüm. Lanettttttt....
Odama Hilal girdiğinde "Ne dedi annem, bir şey dedi mi?" diye hızlıca sordum, "Deniz durumu toparladı, dua et banyo çeşmesi bozuk çıktı, yoksa boku yemiştin!" derin bir nefes alıp yatağa attım ve örtüyü üzerime çektim!
"Hilalllll, Deniz beni bu rezil halimle napsın Hilal!"
"Kızım sakin ol ya, hiç görmeyeceği şeydi zaten, küçükken birlikte kanalda filan yüzüyordunuz, ne çabuk unuttun o günleri!" Aklıma o zamanki rezilliklerimiz geldiğinde yastığa kafamı gömüp çığlık attım. "O zaman çocuktuk, bir yerlerimde bu şeyler yoktu ve kesinlikle tamamen çıplak değildim!"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.25k Okunma |
567 Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |