Warsilla krallığına hepiniz hoşgeldiniz . Her türlü büyünün,savaşın,kötülerin ve iyilerin bulunduğu bu büyülü gizemli dünyayı tanımaya hazır mısınız hazırsanız yolculuk başlasın :)
Bugün korkularımla yüzleşeceğim bir gündü ne kadar istemesemde hayatın doğası buydu zaman ilerliyor hayattaki çoğu şeyi tek tek yaşıyorduk bu hayatın bir gerçeğiydi. Ben sadece bunun biriyle yüzleşiyordum.
Etraftaki karmaşa her dakika daha da alevleniyordu annem,büyükannem ve babamın telaşı hiç bitmiyor ordan oraya koşturuyorlardı. Onlar ne kadar panik olsalarda ben asla panik değildim sakin bir şekilde aileme yardım ediyordum. Dışarıdan gören birisi benim için hazırlık yapıldığına inanmazdı.
Annem panikle"Vanessa, mutfaktan çabuk tabakları ,çatalları ve bıçağı getir hızlı ol!" Diyerek benim de hızlı olmamı istiyordu.
Annemin dediklerini almak için bahçemizden mutfağa yönelmiştim ama o kadarda hızlı olduğum söylenemezdi annemin benden beklediği hızlılık zaten bir ceylan olmam demekti . Ben aileme nazaran daha sakindim çünkü bu partiyi ben istememiştim ama annem "insan bir defa reşit oluyor bari bu yetişkinliğe girmende kutlayalım" demiş ve bütün ısrarlarıma rağmen fikri değişmemişti.
Reşit yani yetişkin olmak beni hiç de heyecanlandırdığını söyleyemezdim yetişkin olmak daha fazla sorumluluktu ama ben sorumluluk almaktan bir ceylan gibi korkuyordum .
Annemin bağırmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp beyaz sade tabakların üzerine çatal ve bıçağı koyup annemi daha fazla bağırmasına müsade etmemek için biraz daha hızlı ve temkinli adımlarla bahçemize yöneldim.
Annem gergin yüz ifadesiyle "Dallarım meyve vermek üzereydi biraz daha gelmesen " demişti.
Annem hep ağaç oldum demek yerine bu cümleyi kullanırdı benim fikrimce bu cümleyle benim biraz daha hızlı davranmamı sağlama isteği olduğunu düşünüyordum sonuçta meyve vermek daha fazla zaman isteyen bir şey .
Tabakları masaya yerleştirmemle kapı zili misafirlerin geldiğini haber vermişti .
Annem son bir defa masaya ve bahçeye göz atıp misafirleri karşılamak için kapıya yöneldi.
Reşit olmamı kutlamamayı kabul ettirememiştim ama en azından az kişi çağırmamızı kabul ettirebilmiştim .
Akrabalarımız ve birkaç tane arkadaşım gelmişti.
Hep birlikte bir sandalyeye yerleşmiş bahar havasının enerjisiyle kendimizi sıcak sohbete bırakmıştık herkes o kadar samimi ve sıcakkanlıydı ki sanki bu özellikler bulaşıcı gibi herkese yayılmış bizi sohbete hapsetmişti. Ailem daha çok akrabalarla konuşurken bende arkadaşlarımla konuşuyordum. Ne kadar konuştuk bilmiyorum ama zaman su gibi geçmişti.
"Vanessa" Annemin sesiyle sohbetin derinliklerinden gün yüzüne çıkmıştım.
Çıplak ayaklarım çimlerle temas ederek beni pastamın bulunduğu masaya götürürken annemin pastanın üzerine mum yerleştirdiğini gördüm büyümenin etkisiyle olması gerek çok çocuk gibi hissettiriyordu bu mumlar.
Mumları koymak istemediğimi dile getirmek için"Mumları koymasak anne sonuçta reşit olucam çocuk değilim artık" demiştim.
Oysaki küçükken hep mumları bir gün üfleyememekten korkardım.
Annem "Bakıyorum da birileri büyüdüğünü kabullenmiş"gözleri parlayarak demişti.
Annemin bu sözüne karşılık bir şey diyememiştim kabullendiğimden değildi içimdeki sorumluluk korkusundandı bu korku.
Annem mumları yakmış "iyiki doğdun kızım hadi mumlarını üfle" demişti.
Ne kadar mumları üflemek istemesemde hâlâ çocuk gibi hissettirdikleri için dudaklarımın arasından çıkan havayla mumları tek tek söndürmüştüm .
Büyükannem ve babam hariç herkes hediyemi masanın üzerine tek tek koymuştu kimsenin hediyesine bakmasanda annemin ısrarı üzerine annemin hediyesini açmıştım şimdi ise hepimiz benim reşit olma pastamı yiyorduk ve gene sıcak sohbetlere dalmıştık .
Yemekler bitmiş ve üzerinden baya zaman geçmiş bu zaman boyunca şarkıların verdiği ritimine ayak uydurmuş , çimlerin üzerinde oyun oynamış ,dedikodular edilmişti şimdi herkes ayaklanmış sanki onları son defa görecek gibi kolları arasına alıp beni sımsıkı sarmış ve gitmişlerdi.
Misafirler hava kararmaya doğru gitmişlerdi ben ise gün batımını kendimi bildim bileli sevdiğim için evimizin bahçesindeki çimlere oturup sadece gökyüzünü izliyordum. Aklımdan tek bir düşünce geçmiyordu bile.
Büyükannemin sesi büyülü manzaramı bölmüştü. Demek ki bugün gün batımını izleyemiyeceğim.
Misafirler gidince büyükannem odasına çekilmişti "Vanessa, gelir misin? Hediyeni vermek istiyorum" diyerek odasından gelen sesini işitim.
Büyükannem neden hediyesini ayrı vermek istediğini kestiremiyordum . Büyükannem bilgili kadındır bir bildiği mutlaka vardır diyerek odasının kapısını tıklatıp girdim pencerenin kenarında dedemden kalan sandalyede oturuyordu.
Bu sandalye dedemden kalan tek hatıraydı. Büyükannem hergün en az bir defa oraya oturur dedemle olan hatıralarını zihninde canlandırırdı.
Bana söylenene göre dedem bir savaşta şehit olmuştu.
Bu sefer kucağında bulunan ne bir albümdü ne de dedemin ona son zamanlarında yazdığı mektup.
Büyükannem elindeki tuttuğu ağacın işlenmesiyle yapılmış üzerindeki tek desenin dört yapraklı yonca olduğu tahta kutuyu bana göstererek "bu kutu ve içindekileri verme zamanı geldi bunlar artık sana ait " diyerek kucağında tuttuğu kutuyu titreyen elleri yardımıyla kaldırdı. Sanki vermek istemiyor aynı zamanda vermesi zorunluymuş gibiydi.
Elindeki okyanusu andıran kutuyu alıp açmak için elimi kurpuna götürdüğümde kurpunda deniz kabuğu olduğunu gördüm tek yapmam gereken deniz kabuğunu çevirip içindekilere göz atıp büyükanneme teşekkür etmek.
Kutuyu açtığımda mavi kılıç şeklinde ve kılıncın çevresini ejderhanın sardığı kolye ve bir kağıt parçası vardı. Kağıtı ilk elime aldığımda içinde bir şeyler yazılı olduğunu anladım ve merakım beni ele geçirerek kutuyu masanın üzerine bırakarak kağıttaki ipi çözüp notu okumaya başladım;
Bir olay yetecek her şeyin açığa teker teker dökülmesine.
Gerçekleştiğinde rivayet terler dökülecek ama keşke sadece ter olsa
eğer layıksan o zaman gerçekten haketmişsindir .
Bir kılıç açar her olayın kapısını.
En kısa zamanda görüşmek üzere ***
***hep senden yana olsun.
~imparator~
Büyükanneme boş gözlerle baktım. Elimdeki bu not,kolye ve karalanmış kelimeler... Anlam veremiyordum.
Büyükannem derin bir iç çekip dudağını büzerek "Sana bunu açıklayamam" dedi sesi tuhaf bir ciddiyet taşıyordu " ama tek diyebileceğim bu kolyeyi asla boynundan çıkarma ve kaybetme bu bir felaket olur" demişti.
Merakım daha da büyüyordu "Büyükanneciğim açıklayıpta beni merakta bırakmasan " diye ısrar etmiştim. "bunları verip bana bir şeyler anlatmamak haksızlık değil mi sence de?"
Büyükannem sadece kafasını saklamakla yetindi "O kolye sana sadece güç vermeyecek o kolyeye baktığın zaman aileni hatırla ve unutma seni çok seviyoruz" demesiyle merakım iki katına çıkmıştı.
Sanki onlardan uzaklaşacakmışım gibi konuşuyordu.
Bir açıklama alamamıştım ortada sadece bir saçma bir o kadarda ilginç bir oyun vardı merak benim beynimi sarmıyor değildi ama büyükannem demediyse bir daha asla demezdi .
Buruk ama aynı zamanda iç ısıtan sıcak bir gülümseme takınarak "Yanıma yaklaşta kolyeni takıyım prensesim" dedi.
Yanına yaklaşmıştım ve büyükannem saçlarımı sanki incitmekten korkar gibi başımın yan tarafına atıp kolyeyi boynuma geçirirken sanki bir şeyler mırıldanıyordu kolyeyi taktığında ise çok garip bir duygu bedenimi sarmıştı.
Bugün ilk defa okyanusu daha derinden göreceğim gündü 14 yaşımdan beri ailem tarafından eğitim almış ama hiçbir zaman o kadar derine inmeme izin vermemişlerdi reşit olmamın verdiği etkiyle olsa gerek bugün o gündü bunun heyecanıyla erkenden kalkmış dalgıç takımımı ayarlamıştım odamdaki aynaya göz attığımda dün büyükannemin verdiği kolye dikkatimi çekti ejdarhanın kılıcı sanki korumak ister gibi sarması o kadar güzeldi ki en sevdiğim ama gizemli doğum günü hediyem bu olabilirdi. Kapının tıklatılma sesini işitince bakışlarımı kolyemden çekip kapıya yönelttim.
"Vanessa kızım müsait misin?" Sesin sahibi kuşkusuz babama aitti.
"Evet baba, gelebilirsin" diyerek odaya girmesine izin verdim.
Kapı gıcırdayarak açıldı ve babam odama girdi. Babam bana baktığında üzgün bakışlarını hissettim .
"Baba bir sorun mu var?" Diye sorduğumda üzgün bakışlarını gizlemeye çalışmak için güldü.
"Hayır kızım. Sadece ... dün sana hediyemi veremediğim için bugün getirdim" diyerek elinde tuttuğu hediyemi uzattı.
Elinde çok küçük bir kutu vardı .
Yavaşça kutuya uzanıp kapağını açtığımda içinde gümüşten yapılma kalp şeklinde zarif bir kolye ucu vardı.
"Asıl güzelliği içinde " dedi hafif başını eğerek.
İçini açtığımda ailecek çekilmiş fotoğrafımız vardı fark olarak ben bebektim annem,babam,büyükannem daha gençti hatta bu fotoğrafta dedem bile vardı . Keşke büyüyünce dedemi tanıma fırsatım da olsaydı.
Yüzüme yayılan gülümsemeyle "Gerçekten de çok güzel aldığım en güzel hediye olabilir teşekkür ederim baba" dediğimde babamın üzgün halinin biraz gectiğini farkettim.
Hemen kolye ucunu ejderhalı kılıcımın zincirine astım teşekkür amaçlı babama sarıldıktan sonra odamdan çıkıp babamla mutfağa yöneldik.
Annem her zamanki gibi kahvaltıyı döktürmüştü annemin mis gibi yemeklerini görmem ve mis kokularını işitince acıktığımı anlamış hemen masaya oturmuştum.
Ancak, sofraya hakim olan hava yemeklerin sıcaklığını bastırıyordu.
Herkes aşırı sessizdi. Çatalların tabağa çarpma sesi dışında hiçbir ses yoktu.Babam gözünü tabağına dikmiş annem dalgın bir halde çayını karıştırıyor büyükannem ise dalgın düşüncelere dalmış gibiydi.
Daha çok üzülmüş gibi bir halleri vardı.
Sormak istedim. Bu sessizliği bozup onları huzursuz eden sorunu bilmek istedim.Ama bir şey beni durdurdu sormaya cesaret edemedim . Zaten sorsam bile kaçamak cevaplarıyla ya beni geçiştireceklerdi ya da canlarını daha çok sıkacaktım.
Sessizce yemeğimizi bitirmiş yemek masasını toplamış okyanusun derinliklerini görmek için hazırlanmaya başlamıştım ailem de bugün benle gelicekti zaten annem dalgıç eğitmenim olduğu için hep annemle gidiyordum ama bu sefer tüm aile gidiyorduk belki de ilk derinliklere dalışım olduğu için bana destek olmak istemişlerdi.
Dalış yapacağımız yere gelmiştik bugün tabikide tek dalış yapacak kişi ben değildim birkaç kişi de vardı ve tabiki de Helia da buradaydı bana rekabetçi bakışlarla bakıyordu benim ona karşı su altı haricinde bir rekabetim olmasa da onun vardı hatta eğitmenim annem olduğundan dolayı torpilli olduğumu bile düşünüyordu geçen sene bu konu yüzünden tartışmıştık .
Helianın rekabet dolu bakışlarını görmezden gelip giyinme odasına yöneldim kabinlere tek tek bakıp boş olanı bulduktan sonra içeriye girip annemin doğum günümde almış olduğu yeni dalgıç kıyafetimi giymeye koyuldum ama bir sorun vardı : kolyem
Bu zamana kadar annem hep "suyun altına asla takılarla girmeyin kaybedebilirsiniz" diye uyarmış ve hiçbir zaman izin vermemişti . Büyükannem her ne kadar dün kolyeni çıkarmamamı söylese de annem kolyemle dalış yapmama izin vermezdi .Ne kadar takmak istesem de çıkardım ve çantama koydum.
Son olarak paletlerim ve oksijen tüpüm kalmıştı onları almadan önce anneme görünmek için dışarıya çıktım ama nereye baksam da annemi görememiştim sanki yer yarıldı içine girmişti.
Büyükannem beni görmüş olmalı ki "prensesim bu seferlik kolyeni takabilirsin" şaşırmanın verdiği etkiyle öylece cevapsız büyükanneme bakıyordum ve birden tekrar şaşıracağım bir cümle kurdu "bugün annende seninle dalış yapacak"
Annemin gelmesini hiç beklemiyordum eğitim günlerinde asla benimle dalmazdı . Elinde olsa dalacağını biliyordum ama diğer öğrencilere de göz kulak olması gerektiği için eğitim günlerinde gelemiyordu.
Benim dalgıç kıyafetimin tıpatıp aynısı olan dalgıç kıyafetiyle karşımda duran annemi hiç beklemiyordum acaba daha ne kadar şaşıracaktım bugün diye düşünmeden edemedim.
Şaşkınlıkla anneme bakarken annem konuşmaya başladı"Bugün birlikte dalıcaz daha doğrusu ben biraz arkanda olucam seni izleyeceğim".
"Neden ki sen eğitim günlerinde hiç benle dalmazsın " dedim.
"Unuttun mu bugün önemli bir gün" bunu söylerken aynı zamanda burnumun ucuna da vurmuştu.
Cümlesine devam ederek "Hadi bakalım gerekli olan eşyalarını da hazırla " dedi.
Tam içeri girecektim ki annemin seslenmesiyle tekrar anneme döndüm.
Bir tuhaflık olduğunu bariz belliydi ama ne olduğunu öğrenme işini sona bıraktığımdan bu konuyla sonradan ilgilenecektim.
Çantamda duran kolyemi tekrar taktıktan sonra giyinme odalasının köşesinde duran oksijen tüpümü ve paletlerimi alıp tam odadan çıkmıştım ki erkeklerin giyinme odasından çıkan Helia ile göz göze gelmem bir olmuştu gene rekabetçi bakışları üzerimdeydi ve dikkatimi çeken bir nokta oldu kolunda kırmızı renkli bir bileklik vardı. Tek annemin bana izin verdiğini sandığım için merakım ağır basıp sormaya karar verdim.
"Sen de mi bileklik taktın?" Dedim sorgulayıcı bakışlarımla.
"Eğitmenim yani annen herkese bugün takılarla gelmesini söylemiş senin bundan haberin var gibi duruyor ama neden soruyorsun?" Dedi.
"Çünkü tek bana izin verdi sanmıştım" dediğimde küçümseyerek
"Maalesef bu sefer torpili tek sana yapmamış" dedi.
"Annem bana torp-" tam kendimi savunucaktim ki annemin gelmesiyle sözüm yarıda kalmış Heliaya ağzının payını verememiştim.
Annem cıvıldayarak " Demek buradasınız hadi bakalım derinliklere dalma vakti" dedi.
Dalmak için kıyıdan biraz uzaklaşmamız gerekti bu yüzden tekneye binmiş kıyıdan biraz açılmıştık. Dalmaya başlamadan önce annem bir açıklama yapmak için herkesi etrafına toplamıştı.
"Benim biricik dalgıçlarım bugün hepinizin reşit olma nedeniyle okyanusun derinliklerini görmenin zamanı geldiğini düşünerek benimle ve Diana hocanızla beraber derinliklere dalıcaksınız sizden bu seferlik takılarınızla gelmenizi istedik bu yüzden takılarınızı takın yanında takısı olmayan ise yan taraftaki masada duran takıyı takıp dalacak" dedi eliyle yan tarafa duran masayı gösteriyordu.
İlk takım başkanımız olan Zoya annemle birlikte dalmıştı bu dalış yarım saat ile bir saat arası sürecek olan bir zaman dilimini kapsıyordu.
Annemin gelmesini beklerken vakit asla geçmek bilmiyordu ama tam anlamıyla sıkıldığım söylenemezdi çünkü suyun içinde olmasamda bana bu zamana kadar hep huzur vermiştir.
Kaç saattir sıramın gelmesini beklediğimi bilmiyorum bu süre zarfında babamla ve büyükannemle vakit geçirip eğlenmiştim . Son iki kişi kalmıştı : ben ve Helia .
Annemin de suyun yüzeyinde görünmesiyle ikimizden birinin sırasını geldiğini anlamıştım.
Annem suyun içinden çıkarak İlk önce oksijen tüpünü doldurdurmuştu.
Bende o süre zarfında oksijen tüpümü ve paletlerimi taktıktan sonra babam ve babannem gitmeden önce uzun bir süre sanki bir daha beni göremeyecek gibi beni sıkı sıkı sarmıştı. Babamın yüzü ne kadar gülse de endişeli olduğu belliydi.Sarılmamız bittiğinde kenidimi suya teslim ettim ben önden gidiyor annem ise benden bayağı geriden geliyordu .
Ama bu dalışım öncekilere göre çok farklıydı okyanus sanki bana " gel" diye fısıldıyordu. Bende sorgulama gereği duymadan devam ediyordum. Başka seçeneğim yokmuş gibi.
Arada durup okyanusun güzelliklerinin tadını çıkartmadan da edemediğimi söylemem gerek.
Okyanusun içinde gördüğüm renk renk mercanlar, çeşit çeşit balıklar, ve dibe çökmüş yosunlara bulanmış kayalar...
Yaklaşık bir saattir suyun içindeydim annem geri dönelim diye işaret vermiş bende yukarı çıkmaya çalışıyordum ki kolyem boynumdan kurtulup okyanusun içinde ilerlemeye başladı .
Suyun etkisiyle mi yoksa kendisi mi ışık saçıyordu bilmiyordum ama mavi ışık saçıyordu.
Okyanusun benden aldığı kolyeni bende ondan almam gerek çünkü o bana ait okyanusa değil.
Yüzüyorum yüzüyorum ama genede bir türlü kolyemi yakalayamamıştım tam yaklaşıyorum ama sanki beni bir yere sürüklemek ister gibi daha da ilerliyordu. Daha fazla derinliklere dalmamam gerek ama o kolye benim için çok değerliydi. Özellikle ailecek olan fotoğrafımız.
Tam kolyemi yakalayacaktım ki kolyemi almama engel olmak ister gibi balıklar çevremi sarmış beni yavaşlatmışlardı ama duramazdım balıklara rağmen yavaşta olsa ilerliyordum. Okyanusta "durma, ilerle" diye fısıldamaya devam ediyordu.
Bir süre sonra balıklar azmimi görmüş olmalı ki yavaşça beni serbest bırakmışlardı.
Kolye havada öylece asılı duruyordu yaklaştım ve sonunda almayı başarmanın mutluluğuyla geri dönecektim ki karşımda gördüğüm kapı beni şoka uğrattı .
Okyanusun içinden nereye açıldığı belli olmayan üzerinde şekiller olan yosunlara kaplanmış tahta bir kapı belki bizim gibi dalgıçlar için yapılmıştır düşüncesi aklıma gelmişti.
Bir an önce annemin yanına dönmem lazımdı ki tüpümdeki havanın azaldığını beni yüzeye kadar taşıyamayacağını farkettim. Annemde görünürde yoktu.
Belki bir çarem vardı o da bu tahta kapı düşüncem doğruysa içerde belki içi dolu oksijen tüpü bile bulabilirim umuduyla kapıya doğru yöneldim biraz korku ve umut eşliğinde tahta kolu yavaşca indirip ittirmiştim ki görüşümün bulanıklaşması, midemin bulanması ve baş dönmesi yaşamam bir olmuştu.
Kendimi hiç bilmediğim bir boşluğa çekilirken buldum.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini en son ne olduğunu unutmuştum garip bir yoğunluk vardı üzerimde bedenimin yere çarptığını farkettim ama canım acımamıştı. Zihnim netleşmeye başlamıştı. Görüşüm yavaşça netleşirken gördüklerim karşısında nefesim kesildi.
Emin olmak için dalış tüpümün şnorkelini başımdan çıkardığımda yanılmadığımı fark ettim.
Tahminimin yanlış olduğunu ama neler olduğunu kavrayamadığımı farketmiştim sadece etraftaki sivri kulaklı insanların söylediği sözleri işitebiliyordum .
"Halkım sonunda rivayet gerçekleşti toplanın prensesimiz geldi"
Herkes benim etrafımda toplanmış beni incelerken hep bir ağızdan konuşuyorlardı bu da benim anlamamı imkansız kılıyor boş anlamsız bakışlarımı sivri kulaklı insanlara çeviriyordum.
Derken benim biraz arkamda beyaz bir ışık çıkmıştı ne olduğunu anlamak için arkamı döndüğümde geçit açılmış bütün halk birden sessizleşmiş ve şaşkın bakışlarını geçite çevirmişler gelecek kişiyi merak ediyorlardı.
Bölüm sonu
Okur Yorumları | Yorum Ekle |