@hnehirclk
|
Bölüm sözü: Bazıları şiir sevmez; çünkü yaraları yoktur, yaraladıkları vardır... ~Attila İlhan~ BÖLÜM ŞARKISI ★Manga- Cevapsız Sorular 💞 Vote ve yorum lütfenn 💞 🫀. Sabah gözlerimi hüzünle açtım. Kendimi büyük bir boşlukta hissediyordum. İstesem evlenmezdim ama, abimin ölmesine göz yumamazdım. Yatağımdan doğruldum ve odamı inceledim. Aynıydı, eşyaların yeri bile değişmemişti. Ve biraz fazla tozluydu. En son 12 yıl önce buradaydım. Hukuk Üniversitesi için gitmiştim buradan. Ayağa kalktım ve kitaplığıma doğru ilerledim. Kitaplarımın arasına bir not saklamıştım. Bu not gençken tesadüfen karşıma çıkmıştı ve çok hoşuma gitmişti. Kitapların arasında aramaya başladım. Hangi kitabın arasına koyduğumu hatırlamıyordum. Elim Bir idam mahkumunun son günü kitabına çarpınca onu aldım ve içini kontrol ettim. En sevdiğim dünya klasiklerindendi. Elime çarpan kağıt parçası ile gözlerim kağıdı yokladı. Zaafların temeli hayattır. Aksini iddia eden mahkumdur. ~B.U~ Diye bir söz yazıyordu. Ben bu sözü çok iyi anlıyorum. İnsanın zaafı hayat, çünkü yaşamayı sever. Ama itiraz eden de hayatın acılarına mahkumdur. Galiba ben itiraz eden tarafım. Kağıdı geri katlayıp çantama attım ve çantamdan kıyafet çıkarıp giydim. Altıma yüksek bel siyah palazzo pantolon, üstüme de kahverengi bir kazak giydim ve saçlarımı açtım. Yüzüme bakım yapmak istemediğim için o konuyu es geçtim. Odamın içerisindeki banyoda günlük işlerimi yaptıktan sonra kapımı açıp aşağı inmeye başladım. İnerken içerideki telaşlı havayı anlamamak mümkün değildi. Tüm ailenin toplandığı yere geldiğimde herkes sofraya oturmuştu. Herkese baktım, tek tek baktım. Annemle babama baktım hayal kırıklığı ile, abilerime baktım üzgünce, kardeşime baktım muhtaç bir şekilde. En son Boran abime baktım, onun yüzünden evleniyordum sonuçta. Ona her türlü baktım. Nefret,kin, öfke, acı ama kıyamadım abime. "Yağmurum gel yanıma"dedi Botan abim Biliyordu şuan nasıl hissettiğimi o beni en çok anlayan kişiydi. Ama artık bir yararı olmayacaktı. İtiraz etmeden gidip abimin yanına oturdum. Duvarların kenarlarında minderler vardı, biz bunlara şark köşesi diyorduk. Ben sofraya iştahsızca bakarken annem konuşmaya başladı. "Kızım kahvaltını edesin kızlarla kına düğün elbisesi bakasınız" dedi suratı asık bir şekilde Ben kimseyi yanımda istemediğim için "Kimse gelmesin benimle, kendim alırım"dedim hiddetle, çok sinirliydim. İçim çok dolmuştu. Hepsi bu dediğimi onayladı, fakat babam sofradan kalkıp bir yere gidip geldi. O sırada Botan abim bana birşeyler yedirmeye çalışıyordu ama kabul etmiyordum. Ben evlendikten bir hafta sonrada Boran abim ile Rojda evlenecekti. Zaten hayat onlara güzeldi. Ben daha fazla sofrada kalmak istemediğim için askılıktaki çantamı ve kabanımı alıp evden çıktım. Ayakkabılıktaki beyaz spor ayakkabıyı giydim. Çarşıda topuklu ile gezilemezdi. Bir yerde muhakkak ezilirdim. Sonuçta buranın insanları yabani gibiydi. Ben ayakkabımı tam giymiştim ki konağın kapısı çaldı. Kapıyı gidip açtığımda karşımda Mirza Ağa vardı. Ne işi vardı bunun. "Hayırdır"dedim ona sorgulayıcı bakışlar atarak, bendeki cesarette nasıl bir şeyse koskocaman Ağaya hayırdır diyorum. "Çarşıya gidiyoruz İstanbullu"dedi her zamanki soğuk tavrıyla Bu adam hiç mi gülümsemezdi. Soğuk insanları hiç sevmezdim. Seni de asla sevmeyeceğim Mirza Ağa. "İstanbullu mu?, bir de ben tek gidecektim Mirza Ağa"dedim bıkkın bir şekilde, cidden bıkmıştım beni çok sıkıyorlardı. "Lakabın İstanbullu, seni asla tek başına bırakmam"dedi ve bu dediği onu öldürme isteğimi tahrik etti. "Seni ilgilendirmez tek başıma da gezerim,tozarım."dedim yapmacık bir gülümsemeyle "Yapamazsın"dedi "Lan dağ ayısı sen daha dün demedin mi özgürlüğün elinde diye"dedim bağırarak, benim gibi kibar bir insanı vahşi yaptılar. Ben bu kadar kaba konuşamazdım çünkü. Benim bağırmamın sonucunda herkes dışarıya çıkmıştı bile. Köstebek gibilerdi, olay oldu mu çıkın zaten. "Hakaret etmiyoruz İstanbullu"dedi sakince, bana hakaret etseler delirirdim be. "Sanane be sen kimsin"dedim kendimi zor tutarak "Kocacın güzelim"dedi mal mal "Cıvıma hemen"dedim ona hitaben O sırada arkadakilerin ayıplayıcı sesleri geliyordu. Umrumda bile değildi. O kim ki bir kadını, bir avukatı kısıtlıyordu. Ben Mirza Ağaya sinirle bakarken daha hiçbir şeyi anlamadan beni sırtına aldı. Kafam aşağı sarkıyordu resmen. Onun sırtına vurarak "Bırak beni,hayvan herif bıraksana, bak beyin kanaması geçiririm"dedim bağırarak O ise umursamadan arabanın kapısını açıp beni koltuğa fırlattı. Evet evet fırlattı. Saçımı başımı düzeltip kollarımı birbirine doladım. O sürücü koltuğuna geçip dikiz aynasından beni kontrol etti ve gülümsedi. Ee bu gülümseyebiliyormuş. "Gülümsüyorsun"dedim şaşkınlıkla "Senin kadar güzel gülümsemiyorum ama"dedi ciddi bir şekilde Bu benim gülümsediğimi nereden gördü. Bir de iltifat ediyor hayvan. "Sen nereden biliyorsun benim gülümseyişimi"dedim O dikiz aynasından bana baktı ve "Bir sus İstanbullu"dedi bıkkın bir şekilde ~★~ Biz şuan çarşıda bindallı arıyorduk. Benim isteğim üzerine tamamen 4 dükkana girip çıkmıştık. Daha 3 dükkan vardı. "Mirza Ağa hele bir durasın ben yoruldum"dedim Hakkari şivesiyle "Sende bir tane bindallı beğenemedin"dedi bana yorgun bakışlar atarak "Sen benim yerimde olsaydın anlardın"dedim o an aklıma onun bindallı hali gelince büyük bir kahkaha patlattım. Etrafımdaki insanların şaşkın bakışlarının altında eziliyordum ama neyse. "Gülme, benden başkası görmesin o gülüşünü"dediğinde kalbimin tam ortası sızladı. Bu hayvan herif bana mı yürüyordu. Sonuçta evlenecektik o yüzden diyordur. "Emrin olur Ağam"dedim sırıtarak O hem konuşuyor hem de bindallılara bakıyordu. En son askılıklardan bir tane bindallı hoşuna gitmiş olmalı ki bana doğru tuttu. Ama bu çok güzel. "Bu olsun, gelinliği de sen al"dedim heyecanla "Tamam İstanbullu"dedi gülümseyerek Biz bunun Ağa olduğundan emin miyiz? Gôbekli, kaytan bıyıklı, yaşlı bir adam beklerken böyle biri çıkması beni dümdüz şaşırtmıştı. Tek başıma dükkandan çıktım ve etrafı süzdüm. Gözlerim yeşil hareler ile kesiştiğinde şaşkınlıkla yutkundum. Bu adamı İstanbul'da otelde gôrmüştüm. Burada ne işi vardı. Şaşkınlığı bir yana bırakarak o adama doğru ilerlemeye başladım. O ôylece kitleniş bana bakarken Mirza yanıma geldi ve kolumdan tuttu. Bakışlarım ona döndüğünde "Ne var"dedim sorgulayarak "Nereye gidiyorsun?"diye bir soru sorduğunda "Şu ada-"kafamı az önceki adamın olduğu yere çevirdiğimde yoktu. Daha fazla sorgulamadan sustum ve Mirza'yı ilerletmeye başladım. ~★~ Mirza Ağa ile onların konağına gelmiştik. İmam nikahı kılınacaktı. Akşama doğruda kına ve düğün olacaktı. Mirza Ağanın annesi bana bir başörtüsü ve kapalı birkaç kıyafet verdi. Hemen onları giyip taktıktan sonra hocanın olduğu odaya ilerledim. Mirza Ağa beni kapıda bekliyordu. Yanına gittiğimde birlikte minderlerin üstüne oturduk. Hoca da karşımıza oturdu. Hoca bana "Mehir olarak ne istersin"dedi. Mehir'e gerek yoktu aslında. Tam hocaya mehir istemiyorum diyecektim ki Mirza Ağa konuşmaya başladı. "Dağ evini, 3 araba, Hakkarideki en büyük konağı, şirket hissemin yarısını, 6 dönümlük arsayı, İstanbul'daki 6 villayı ve Yağmur'un kilosunun iki katı kadar altın" dediğinde şok içinde ona baktım. Çok fazlaydı bunlar. Mehir istemiyordum. O da bana döndüğünde hafifçe kafa salladı. Hoca mehirlerin hepsini kağıda yazdıktan sonra nikahımızı kıydı. Hoca gittiğinde biz ayağa kalkıp büyüklerin ellerini öptük. Babasının elini öperken bana "Kızım berdel kurbanı oldunuz ama sende artık benim kızımsın"dedi desteklemeye çalışarak ben ise ona sadece kafa salladım. Daha sonra biz konaktan çıkıp Hozan konağına doğru yol aldık. "Canını sıkan olursa söyle onu Hakkari'den sileyim"dedi Mirza Ağa sinirle "Merak etmeyesin Mirza Ağa"dedim şakadan, Hakkari şivem berbattı. Kesinlikle! "Mirza Ağa demene gerek yok istediğini de"dediğinde sırıttım ve ona "Tamam buzdolabı"dedim ve tepkisini izledim. Kafası aniden bana döndü ve "İsmim ile, İstanbullu ismim ile seslen"dedi öfkeyle Büyük bir kahkaha attığımda beni izliyordu. "Hep böyle gül karıcım"dedi, sen ne dedin ne dedin, bana karıcım mı dedin. Gerçekten ona alışacağımı sanıyordu. "Neyse hadi hızlı ol daha hazırlanmam gerekiyor"dediğimde arabada durdu. Kafamı cama çevirdiğimde konağın önündeydik. Bana dönüp "Hadi öptüm karıcım"dediğinde onun yüzüne tükürüp hemen kaçtım. Arkama baktığımda gülüyordu. Arkadaşım senin yüzüne tükürdüm niye gülüyorsun. Gıcık pislik herif. ~★~ Şuan aynada kendime bakıyordum. Bindallı üstüme tam oturmuştu. Kapıdan beni izliyen 4 çift gözü fark ettiğimde onları yanıma çağırdım. Botan abim bana bakıp "Çok güzelsin bebeğim, sakın üzülme bak ben tanıyorum Mirza Ağayı seni kısıtlamaz"dediğinde ona umutsuzca baktım. "Allah Allah adam daha bugün çarşı'nın ortasında güldüm diye benden başkası senin gülüşünü göremez dedi"dedim ve hepsi birbirine bakarak gülmeye başladı. Bende devam ettim. "Niye gülüyorsunuz be, hele Boran abi sen hiç gülme senin sevdan yüzünden şu ağa bozuntusuna veriyorlar beni"dediğimde daha çok gülmeye başladılar. "Bir de ağa bozuntusu bana lakap takmış, İstanbullu ve karıcım diyor hayvan herif"dedim sinirle nefes alarak "Kesin aşıklar"dedi Baran abim gülmesini zor durdurarak, özür dilerim abicim ama ben aşık olamayacak kadar nefret besliyorum. Onlara daha fazla katlanamadığım için hemen aşağı indim. İki tarafın kadınları toplanmıştı bile. Bugün kendime söz veriyorum evleneceğim için üzülmek yok. Zaten daha sonra boşanırım. Şu zamana kadar hiçbir davayı kaybetmedim, kaybetmem. Üstüme kuma getirirse istediğim olur. Mutfağa girdiğimde hızlı adımlarla bir tane baklava ağzıma atıp kaçtım. Bol antep fıstıklıydı en sevdiğim. Daha sonra annem yanıma gelip "kızım geç oturasın şuraya kına gecesini yapalım düğüne başlayacaz "dediğinde zılgıt çektim. Mecbur ben zılgıt çekecektim. Bizim teyzeler suskundu. Herkes beni berdel kurbanı olarak biliyordu ama benim bu hallerimi görünce mutlu olduğumu düşünüyorlardır muhakkak. Yazık! Sizden intikam alırken de böyle suskun olacak mısınız? Ben sandalyede kafamda kına örtüsü ile öylece otururken içeri Mirza girdi. Onun içinde yanıma sandalye koydular ve oturdu. Mirza'nın omzuna da bir örtü örttüler. Daha sonra kız kuzenlerim kına müziği açıp etrafımızda kına tepsisi ve mumlarla dönmeye başladılar. Kına tepsisini devirme fikri ile sırıttım. Fakat bunu yapamazdım. Kibar bir insanım ben. Herkes acele ediyordu. Çünkü düğünü de bugüne yetiştirmemiz gerekiyordu. Eee bunlar beni ağlatmadı. Bir dakika gözümden yaş geliyormuş. Bir anda müzik kesildi ve ne olduğunu anladığımda elimi yumruk yaptım. Diğer tarafta da annem Mirza'nın serçe parmağına kına sürüp kına eldiveni taktı. O sırada bir kadından ses yükseldi. "Kaynanası gelin elini açmıyor"dedi bağırarak Kaynanam geldi yanıma ve eliyle elimi açmaya çalıştı. Açtığında tam altını avucumun içine koydu. Üstüne de kına sürdü ve elime kına eldivenini taktı. İlerleyen dakikalarda da Mirza ve ben karşılıklı dans ettik. ~★~ Şuan gelinliğimi giymiştim. Annem yanıma gelip "üzülmek yoktur kızım Mirza Ağa seni üzmez "dedi, benim şuan içimden gülmek geliyordu. Etrafımdaki herkes çok komik konuşuyordu. Annemin dediğini herkes diyordu. Umarım öyle olur. "Tamam anne hadi aşağı inelim"dediğimde annemde beni onayladı. Aşağı indiğimde odanın ortasına geçtim. Kuşak bağlama merasiminin yapılması gerekiyordu. Kuşak Botan abimin elindeydi, en büyük abimdi. Yanıma gelip bana sarıldı, bende ona sıkıca sarıldım. Benden ayrılıp kuşağı bağlayıp çözmeye başladı bunu 3 kez tekrarlarken gözünden yaşlar akıyordu. Abimi öyle görünce benimde gözlerim doldu. Bu sefer kuşağı belime bağladı. Yüzümü iki elinin arasına alıp "Kurban olurum sana sakın doldurmayasın o gözlerini, o gözler hep gülecek, kız bak ağlama şu boyalar dağılacak"dedi Son dediğine güldüm. Abim koluna girmem için işaret verdi. Tabi o sırada kardeşim Berzan kapıda Mirza'nın paralarını istemekle meşguldü. Botan abim Berzan'a "Aç kapıyı"dediğinde Berzan kapıyı açtı ve karşımda onu gördüm. Tüm asaleti ile orada durmuş bana bakıyordu. Umarım bu oyun hemen biterdi yoksa her masum duygu telef olabilirdi. 🫀 💞Vote ve yorum lütfenn 💞 |
0% |