Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.Bölüm- Huceste

@hnehirclk

Bölüm sözü: Gözlerin gözlerime değince

                          felaketim olurdu ağlardım.

                                               ~Attila İlhan~


BÖLÜM ŞARKISI

★Soaked- shy smith


💞 Vote ve yorum lütfenn 💞


                                      🫀.                                      


"Uyanmadı mı?"


"Yok, yorgun olduğu için biraz uzun uyumuş olabilir. Biraz sonra uyanır"


"Yorgun filan derken? Lan üç saat yoktum, naptınız pezevenk"


"Tamam Botan hemen yükselme, uyuduk sadece"


Kulaklarıma ilişen sesler ile uyanmıştım. Ama canım abim ve canım kocamın konuşmalarını merak ettiğim için gözlerim hala kapalıydı.


"Oğlum bak, ne zaman söyleceksin?"


"Neyi"


"Kızının öz olmadığını, 1 saat önce test sonuçlarını sana attım zaten kadın seni ayakta uyutmuş. Bence hemen söylemeliyiz"


Doğru mu duydum? Mirza'nın ôz kızı olduğunu sandığım kız onun kızı değildi. Ama benziyor gibilerdi. Nasıl olur?


"Söylerim ben, merak etme"


Mirza'nın son sözlerinden sonra kapının açılıp, kapanma sesini duydum. Abim hep böyleydi, işi bittiyse birşey demeden çekip giderdi.


Yüzümü okşayan eller ile kalp atışım hızlandı ve nefesim kesildi. O sırada Mirza bana hitaben

"Uyanık olduğunu biliyorum İstanbullu, herşeyi öğrendin. Düşündüğümüz gibi o kadın üzerime iftira atmış"


Dedikleri üzerine şaşırmıştım. Uyuma taklidini boşuna mı yapmıştım yani?


Gözlerimi yavaşça açtığımda bir kolu sedye'nin başlığına yaslı, diğer kolu da bana dolanmıştı. Şuan ne kadar nefes kesici göründüğünden haberi var mıydı?


"Hislerim beni yine yanıltmadı Mirza" dediğimde


"Senin hislerin ikimizin kalbinden geçiyor güzelim" dedi ve göz kırptı.


Yüzünü bana yaklaştırdığında nefesi dudaklarıma değiyordu. Gözlerimi yavaşça kapattım ve dudaklarımız arasında kısa bir mesafe kaldığında odaya birisi hücum etti. Kapı acaba sağlam mıydı? Çünkü acayip sert bir şekilde açılmıştı.


"Oha! Noluyor lan"dedi bir ses ve ben bu sesi galiba tanıyorum.


Mirza anında benden uzaklaştığında, bende sedyede doğruldum ve oturur pozisyona geldim.


Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde gelen kişinin Karan olduğunu anlamamak mümkün değildi. Bize şaşkın bir şekilde bakarken Mirza konuşmaya başladı.


"Karan bir de sana mı hesap vericem ben, defol git lan odadan"dedi sinirli sinirli


"Beni Botan gönderdi"dedi ve gülmeye başladı.


"Kendisi yetmezmiş gibi bir de seni mi göndermiş"dedim inanamazca


"Evet ya yenge, bana dedi ki onları yalnız bırakma her an ürüyebilirler"dedi ve sırıtmaya başladı. Galiba abimin en büyük korkusunu bulmuştum.


"Bana bak Karan belanı"derken benim kulağımı kapatıp devam etti. Sesini boğuk bir şekilde duysam da küfür ettiğini anlamıştım. Ben çocuk muyum kulağımı kapatıyordu.


Hâlâ kulağım kapalıyken Karan odadan çıktı. Mirzaya döndüğümde o bana

"Ee nerede kalmıştık İstanbullu"


Ben ise konuyu değiştirme amaçlı bir soru yönelttim.


"Bana İstanbullu demekten vazgeçmeyeceksin değil mi? Ben bir kere Hakkariliyim"dediğimde sırıtarak yüzüme yaklaştı.


"Sevdim"dedi fısıldayarak


"Neyi"dedim heyecanla, Mirza bana her yaklaştığında bu duruma geliyordum.


"Konuyu değiştirme çabalarını"dediğinde utançla kafamı başka yere çevirdim.


Elleri çeneme temas ettiğinde ona bakmamı sağladı. Dudakları dudaklarım ile buluştuğunda istemsizce ellerim saçlarına gitti.


Üst dudağımı, dudakları arasına alıp emdiğinde kısıkça inledim. Mirza üstüme kapandığında bacaklarımı onun beline doladım ve alt dudağını emmeye başladım.


Kendimi sedyeden kaldırarak erkekliğine doğru sürtündüğümde erkeksi bir şekilde hırladı. Elleri kazağımın altından göğüslerime iliştiğinde hafifçe oynamaya başladı. Beni ise kısık kısık inliyordum.


Dudaklarımın arasına dili müdahale edince emmeye başladım. Bu hareketim onun daha çok hırlamasına sebep oldu.


Bir kez daha kendimi sedyeden kaldırıp ona sürtündüğümde inledi. Bu sefer ben onu altıma aldığımda çok sert bir şekilde oturmuş olmalıyım ki acı ile inledi.


"Mirza iyi misin? Yaranı unuttum özür dilerim"


"İyiyim merak etme hadi devam"


"Sen iyileş devam ederiz, şimdi olmaz"benim endişenlendiğimi fark edince kafası ile istemeye istemeye onayladı.


Kendimi Mirza'nın yanına attığımda kafamı göğsüne yasladım. Mirza ise saçımı okşuyor, öpüp kokluyordu.


Ona daha çok yaslandığımda gözlerimi yorgunluk ile kapattım. Kalbini hep bir adım arkamda hissediyorum Mirza. İçimden bu sözleri geçirdikten sonra yavaşça uykuya daldım.


~★~


Dudaklarımda hissettiğim dudaklar ile anında gözlerimi açtım. Vay vay bu da iyi alıştı her fırsatta dudaklarıma yapışıyor.


Gözlerimi gözlerine kenetlediğimde sadece o şevhet duygusunu benimsedim. Beni istiyordu hem de delicesine. Ben de onu istiyordum hem de delicesine.


Yaraları daha kabuk bile tutmamış iken yapamazdık. Bir kaç saat önce neler olduğunu gördük. İkimizde birbirimizi kaybediyorduk.


Dudakları üst dudağımı öpmeye başladığında karşılık verdim.

Başta yavaş öpse de hızlanıyordu.


Eli kazağımın altından belime ulaştığında narin bir şekilde okşamaya başladı. Belime kavis verdiğimde ona sürtünemeye başladım. Erkeksi bir şekilde hırladı.


Bir anda aklıma yaralı olduğu gelince onu üstümden ittirip sedyeden kalktım. Ben mi hastayım, o mu hasta belli değil. Eğer biraz daha ileri gidersek neler olurdu acaba?


"Ah çavreşamın, neden yarıda bıraktık. Yoksa hâlâ istemiyor musun?"


"Hayır, sadece yaralısın. Dediğim gibi iyileşince söz devam ederiz"


Kafasıyla beni onayladığında ben odadan çıktım ve kantine doğru adımladım. Hastane koridorunda yürürken biri kolumdan tuttu ve beni hasta bakım odasına doğru çekti.


Sırtım kapıya yaslı ve ağzım bir el tarafından kapatılmıştı. Gözlerim yeşil gözler ile buluştuğunda bu kişiyi tanımam çok kısa sürdü.


Dizim ile karnına tekme atıp, yüzüne yumruğumu geçirdiğimde dengesi sarsıldı ve benden uzaklaştı.


"Benden uzak duracaksın demedim mi? Daha ne istiyorsun Araf Sönmez"dedim sert ve kararlı bir ses tonu ile


"Bu sefer istemeye değil, almaya geldim"dediğinde anlamaz bir şekilde ona baktım.


"Pardon, neyi almaya geldiniz?"


"Sizi, Avukat Yağmur Demir'i almaya geldim"dediğinde ona iyimisin bakışlarından attım.


"Beni alamazsın ve Avukat Yağmur Demir Yılmaz olacak o"dediğimde


"Sizi Hamdi Albay istiyor"dedi ve kendinden emin bir şekilde gözlerimin içine baktı.


"Kanıt?"dedim ifadesiz bir şekilde


O üstüme üstüme yaklaştığında yaslandığım kapıya daha çok yaslandım. İri bir adamdı. Evet kesinlikle öyleydi.


Araf bana daha fazla yaklaştığında aramızda çok az mesafe kalmıştı. Olduğu yerde kaldığında ceketinin cebinden bir telefon çıkardı ve birini aradığını anladım.


Arama cevaplandığında konuşmaya başladı.

"Komutanım, Avukat Hanım bir türlü ikna olamadı. Bir de siz konuşsanız hiç fena olmaz"


Komutanım derken? Haber muhabiri değil miydi bu adam?


Araf aramayı hoparlöre aldı ve Hamdi Albay'ın sesi duyuldu.

"Anka, duyuyor musun sesimi?"diye bir soru yôneltiğinde vücudum bir anda dikleşti ve sert bir şekilde


"Emredin, dinliyorum"


"Araf seni benim yanıma getirecek. Orada güvenli değilsin Anka"dediğinde kaşlarımı çatarak cevap verdim.


"Beni deşifre eden adam, sizin yanınıza getiricek ve ben burada Mirza'nın yanında güvende değilim. Doğru mu anladım?"diye bir soru yönelttiğimde


"Doğru anladın Anka. Şimdi Yüzbaşı seni benim yanıma getirecek. Lafımı ikiletme"dediğinde emredersiniz dedim ve arama sonlandırıldı.


"Ee geliyor musun şimdi"dedi Araf sert yüz ifadesi ile


"Mirza ne olacak"dediğimde alaylı bir şekilde gülümsedi ve


"O adamın gerçek yüzünü ôğrenince de böyle merak edebilecek misin?"dedi ve kapıyı açarak bana yol verdi.


İkiletmeden odadan çıktığımda arkamdan o da çıktı. Kulağıma doğru "Git ve Mirzaya bir davan olduğunu söyle"dediğinde kafamı sallayıp Mirza'nın odasına yöneldim.


Mirza'nın gerçek yüzünden bahsetmişti. En fazla ne yapmış olabilirdi ki?


Kapının önüne geldiğimde içeriden konuşma sesleri geliyordu.

"Avukat cephede, artık onun zaafıyım"dedi Mirza ve kahkaha attı.


O kadar konuşmanın içinde sadece bu söze takılmıştım. Üstümde Araf'ın bakışlarını hissedince kapıyı çalıp içeri girdim.


"Ne kadar çabuk geldin İstanbullu"dedi sırıtarak


"Davam var, hemen çıkmalıyım. Haber vermeye geldim"dedim ve onun hiçbir şey demesine izin vermeden odadan geri çıktım.


Kelimelerin çoğu boğazıma düğümlenirken zar zor nefes aldım. Yangın merdivenine doğru yürürken gözlerim dolmuştu ve boğazımı tutuyordum.


Kapıyı açıp yangın merdivenine ulaştığımda karşımda Araf vardı. Beni bu halde görünce gözlerini telaş kapladı ve

"Noldu? İyimisin?"diye sorularını art arda sıraladı.


Elleri yüzümü avuçladığında kendimi bir yangının ortasında gibi hissettim. Sanki yanlış tarafa gidersem orada ölecekmişim gibi.


"Mirza biri ile konuşuyordu. Tam olarak " Avukat cephede, artık onun zaafıyım" dedi ve küstahça kahkaha attı. Sence nasıl iyi olabilirim?"dediğimde ellerini yüzümden çekti ve sinirle ellerini yumruk yaptı.


"Şırnak'a gidelim, herşeyi ôğrenince boşanma işlemine başlarsın"dedi rahat bir şekilde


"Gerçekler ile yüzleşmem gerekiyor"dedim çenemi kaldırarak


"Hemen dik başlılığa başladın. Bir dur da Şırnak'a gidelim"dedi ve çenemi indirdi.


Eline sert bir şekilde vurdum ve merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Hemen yanıma ulaştı ve


"Hastane dışına çıktığında seni kaçırıyormuş imajı vericeğiz"dediğinde kaşlarımı kaldırdım.


"O nasıl olacak"diye bir soru yönelttiğimde


"Sen sadece ayak uydur, gerisi kolay"dedi ve kolumdan tutup hızlı hızlı merdivenlerden inmeye başladı.


"Bırak kolumu, ya bıraksana hayvan"dediğimde kolumu bırakıp bana döndü. Delici bakışları bana sinirle bakarken yavru kedi misali geriledim.


"Hayvan mı?"dedi hafif sesini yükselterek


"Şaka yaptım. Ya sen gazeteci değil miydin? Hayırdır Hamdi Albay ile"dediğim sırıtarak


"Bunun sadece görevim olduğunu bil yeter. Daha fazla bilgi veremem"dedi


"Niye ben devletin Avukatı değil miyim? Herşeyi bilmeye yetkim var"dedim sert bir tonda


"Sana güvenmiyorum"dediğinde bakışlarım boşluğa daldı. Neden öyle demişti ki şimdi?


"Ben sanki sana güveniyorum ya"dediğimde alaylı bir şekilde güldü.


"Gözlerin bana güveniyor herhalde. Bakışların çok şey anlatıyor Avukat. Acı, güven"dediğinde onun sadece gazetecilikten ibaret olmadığını anladım.


Benim beden dilimi okuyabiliyordu ve bu acayip kötü bir şeydi.


"Kes sesini"dedim ve merdivenlerden inmeye devam ettim.


Bir anda kolumdan tutulup sert bir gôvdeye çarpmam ile burnumu tuttum. Galiba kırıldı, kırılmak denmez bile parçalandı.


"Bana bir daha emir verme Avukat, eğer bir yerde ben varsam emir veren kişi her zaman ben olurum unutma bunu"dedi ve kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı.


Kendimi hırpalasam da elinden kurtulamıyordum. Tam elinden kurtulacakken kafa üstü durmam ile dudaklarımın arasından tiz bir çığlık kaçtı.


Araf beni sırtına atmıştı ve şuan kıçı gözlerimin önündeydi. Gôzlerimi kaçırıp yere doğru baktığımda sinirle nefes aldım.


Sırtına art arda yumruklar indirirken Araf ise istifini hiç bozmadan merdivenlerden iniyordu.


Hastanenin arka kapısından dışarı çıktığımızda bunun bir plan olduğunu anladım ve baygınmış gibi bir rol yaptım. Gözlerimi yumdum ve kollarımı serbest bıraktım.


Sanırım yangın merdivenlerinde bir kaç tane kamera vardı ve biz normal normal konuşurken bile ben kaçırılıyor gibiydim. Birkaç adımdan sonra bir arabanın içine yatırılmam ile rolüme devam ettim.


Sürücü kapısının açılma sesi ile gôzlerimi kısık bir şekilde açtım. Araf arabayı çalıştırmıştı ve yola çıkmıştı.


Hastaneden uzaklaştıktan sonra maskesini çıkardı ve torpido'nun içine fırlattı. Arkada oturmak istemediğim için koltukların arasındaki boşluktan geçtim ve ön koltuğa oturdum.


Araf'a baktığımda benim bu halim onun sadece dudağının yukarıya doğru kıvrılmasını sağlamıştı.


Çantamın içinden telefonumu çıkardım ve telefonun kartını değiştirdim. Neden iki tane sim kartı olduğunu sormayın, acil durumlarda lazım oluyordu.


Bir anda frene basılması ile öne doğru savruldum. Ve Araf'ın sert sesi kulaklarımı doldurdu.

"Ya o emniyet kemerini takarsın, ya da geberirsin. Hangisi?"dediğinde


"Gebermek"dedim ve sırıtmaya başladım. Ama bu sırıtma alaylı bir sırıtmaydı.


Araf arbayı sağa doğru çekti ve emniyet kemerini açtı. Daha sonra benim kemerime doğru uzanıp takmaya başladı. O kısa sürede bakışlarımız birbirine kenetlendiğinde yeşil hareleri koyulaştı.


Gözlerinde neden sadece öfke vardı. Kemerimi taktıktan sonra hızıca benden uzaklaştı. Arabayı geri sürmeye başladığında

"Nefes al Avukat, nefesini tutmaktan öleceksin"dediğinde nefesimi tuttuğumu yeni fark etmiştim.


Kollarımı birbirine doladım ve bakışlarımı yola çevirdim. Üstümde sürekli onun bakışlarını hissetsem de bir kere bile dönüp bakmadım.


"Gerçek adın ne?"diye bir soru yönelttim ona


Adını Araf Sönmez olarak biliyordum. Ama bir görevden bahsetmişti. Belki de gerçek adını kullanmıyordu.


"Fazla merak etmeni istemediğim için söylüyorum. Başkurt Ulu"dedi ve ônüne döndü.


Başkurt Ulu adı etkileyiciydi. Hem adı hem de soyadının anlamı çok güzeldi.


"Yaşını öğrenmem de bir sakınca var mı?"diye bir soru yönelttim.


"Ne oldu? Nikah dairesinden rendavu mu alacaksın?"dediğinde ona göz devirdim ve


"Merak ediyorum"


"Fazla merak... Neyse 35"dedi kısa keserek


"Ne 35'i"dedim kaşlarımı çatarak ve son anda aklıma geldi. Yaşını söylemişti.


Bu adamın dilinden anlaşılmıyor. Kısa ve sert konuşuyordu. Bana bir çevirmen lazım.


"Yaşımı sormuştun"dedi yine kısa konuşarak


"Neden kısa ve sert konuşuyorsun?"dedim


"Senin gibi ikide bir vırvır eden ve avukatlık yapan biri değilim. Peki ya sen hep böyle boş boş konuşur musun?"dediğinde sinirle ona döndüm.


Koluna yumruk atmak için hazırlanmıştım ki Başkurt yumruk olan elimi tutup geri ittirdi.

"O narin ellerin ile bana yumruk atarsan, ellerinin morarma ihtimali yüksek. Ondan sonra Hamdi Albay'a kim hesap verecek"dedikten sonra alayla güldü.


Ona sinirle göz devirdim ve önüme geri döndüm. Uzun bir süre öyle dururken araba havalimanına doğru yaklaştı. O arabadan inip beni beklerken ben hâlâ oturuyordum.


Sinirle soludu ve gelip kapımı açtı. Benim çıkmayacağımı anladığında bir anda beni yan bir şekilde kucakladı. İtiraz etmeden kollarımı boynuna doladım.


Arabanın kapısını kapattıktan sonra içeri girdik. Beni tek eli ile tutarken şaşkınlıkla ona bakıyordum. Cebinden cüzdanını çıkardı ve bana uzattı. Anlamaz bir şekilde ona bakarken


"Güvenliklere kartımı göster"dediğinde onaylar bir şekilde kafamı salladım.


Cüzdanın kapağını kaldırdım ve gözlerim Garnizon komutanı Bâşkurt yazısına değdi.


Biz güvenliklerin yanında durduğumuzda cüzdanı onlara gösterdim ve geri kapattım. Başkurt ile birkaç kelime konuştular. Daha sonra da Başkurt ilerlemeye devam etti.


İnsanlar bize garip bir şekilde bakarken utandığım için yüzümü Başkurt'un boynuna gômdüm. Ağır bir kokusu vardı ve biraz da barut kokuyordu.


Başkurt'un bakışlarını üstümde hissetsem de başımı kaldırmadım. Öylece onun kokusunu hafızama kazırken bir yere doğru çıkmamız ile kafamı kaldırdım.


Özel jet'e biniyorduk. Jetin içine girdiğimizde beni bir koltuğa bıraktı ve yanıma oturdu.


Kulağıma doğru yaklaşıp

"İyi kokladın mı bakayım"dediğinde utançla kafamı çevirdim.


Çenemi tutup kafamı ona döndürdüğünde eline vurup

"Yeter dokunup durma"dedim ve aramızda bir koltuk boşluğu olacak şekilde ondan uzaklaştım.


O ise benim yanımdaki koltuğa oturdu. Ayağa kalktım ve onun önünden geçmeye çalıştım fakat beni kucağına oturttuğunda hemen geri cam kenarına oturdum.


"Ne yapıyorsun ya, bana dokunma demedim mi?"


"Sen yaramaz bir kadınsın. Ne yapabilirim?"dediğinde gôzlerimi devirdim.


Jet havalandığında pencereden dışarı baktım. Yavaş yavaş yükseliyordu ve bu beni korkutuyordu. Ellerimi koltuğun kenarına kattım ve sıkmaya başladım. Ara sıra tırnağımıda batırıyordum.


O sırada kulağıma Başkurt'un sesi ulaştı.

"Eğer biraz daha tırnağını batırmaya devam edersen pek iyi şeyler olmayacak" dediğinde elimi koyduğum yere baktım. Kahretsin!, bu sefer ki kurbanımda Başkurt olmuştu.


Mirza bir, Başkurt iki oldu. Elimi elinin üstünden çektiğimde kanamış olduğunu gördüm. Yüzüne baktığımda yeşil hareleri yüzümde dolaşıyordu. İfadesiz ve düz bakışları ile canının acımadığını anladım.


"Pardon, ben yüksekten biraz ürküyorum da, o anın telaşı ile tır-"devamını getirememe sebebim Başkurt'un sert bakışları olmuştu.


"Sabahtan beri dır dır bıktım, başım ağrıyor senin yüzünden"dediğinde sert bakışlarımı ona yolladım.


Biz neden sürekli birbirimize sert bakışlar atıyorduk. Sahiden ikimizde pek normal insanlar değildik.


"Sende sabahtan beri konuşmuyorsun"dedim ve kollarımı birbirine doladım.


O beni umursamayıp önüne döndüğünde ona göz devirdim. Aradan 15 dakika geçtikten sonra ona döndüm ve koluna yapıştım.


"Başkurt beni acıktım"dediğimde


"Şırnak'ta yemek yersin"dedi ve bana ufak bir bakış atıp önüne döndü.


"Hadi Başkurt çok acıktım."dediğimde içinden sabır çektiğine emin olmuştum.


Elini kaldırıp hostesi yanımıza çağırdığında bir sandviç istedi.


Sandviç'i bana uzattığında küçük ısırıklar ile yemeye başladım. Başkurt'a dönüp

"Vermemi ister misin?"dediğimde


"Ben acıkmam, yemek yemem, su içmem"dedi


"Neden sen insan değil misin?"dedim kaşlarımı kaldırarak


"Eğer susacaksan bunun cevabına evet diyebilirim"dedi ve bakışları tekrar önüne düştü.


Omuz silkip sandviç'i yemeye devam ettim. Daha sonra kafamı Başkurt'un omzuna koydum ve gözlerimi yumdum.


Uyumuyordum, sadece gözümü dinlendiriyordum. Birkaç dakika sonra Başkurt'un kafası bana doğru döndü.


Burnunu kafamın üstünde hissettiğimde kasıldım. Saçımı kokladığını hissettiğimde hareketsiz kalmanın ne kadar zor olduğunu anladım.


"Avukat, kalk hadi jet iniyor"dediğinde gözlerimi açtım.


"Bu arada uyumadığını biliyordum. Saçının kokusunu merak ettiğim için kokladım."dediğinde açık sözlülüğüne karşı hayrete düştüm.


O kalkıp giderken peşinden bende kalktım. Jetten indiğimizde havalimanından tamamen çıkmış olduk.


Başkurt etrafını iyice süzdükten sonra elimden tutup bir arabanın yanına götürdü. Siyah ve büyük bir arabaydı. İçine bindiğimizde üç erkek ve bir kadın olduğunu farkettim. Hepsi bana ifadesiz bakarken ben de onlara kaşlarım çatık bir şekilde bakıyordum.


Baştan aşağı esmer olan bir adam Başkurt'a dönüp

"Komutanım bu Avukat neden bizi öldürecekmiş gibi bakıyor"dedi ve dediği an ensesine bir şaplak yedi.


Şaplak atan kişiye baktığımda sarışın bir adamdı. Sinirle esmer adama bakıyordu. Yanlarındaki kadın

"Kesin zevzekliği"dediğinde ikiside sustular.


Başkurt onları umursamadan elimi hala sıkı sıkı tutuyordu. Elimi elinden kurtarmak istediğimde sert bakışları bana döndü. Bakışlarından her zamanki gibi ürktüğüm için itiraz etmeden öylece kalakaldım.


Araba çalıştığında bakışlarımı yola çevirdim. Yıllar önce buradan kızgın bir şekilde gitmiştim. Fakat buraya şimdi gerçekler için gelmiştim. Her gerçeğin bir sonu vardı.


                                       🫀💞

                     Vote ve yorum lütfenn


Loading...
0%