Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Bölüm- Meyus

@hnehirclk

Bölüm sözü: Bazen öyle gülmeler vardır ki, en büyük acıları gizlemek içindir.

                                         ~Bob Marley~


BÔLÜM ŞARKISI

★Doubt- Twenty one Pilots


💞Vote ve yorum lütfenn💞


                                  🫀.                                           


Arabadan indiğimde etrafı iyice süzdüm. Karargah'a gelmiştik. Askerlerin bakışları bize dönünce hepsi bana garip garip bakmaya başlamıştı.


Hepimiz sıra ile yan yana dizildik. Ortada ben, sol tarafımda Başkurt, Başkurt'un yanında esmer adam, benim sağ tarafımda o kadın, kadının da yanında sarışın adam vardı.


Birkaç adımdan sonra kapıdan içeri girdik. Karşımdaki uzun koridorda gôz gezdirdim. Tahminimce Hamdi Albay en üst kattaydı.


Askerlerin telaşlı bakışları Başkurttaydı. Hepsi onu görünce bir daha dönüp bakıyordu. Koridorda topuklu ayakkabılarımın sesi ve etrafımdaki askerlerin postallarının gıcırtısı duyuluyordu.


Başkurt benim önüme geçtiğinde diğerleri de etrafımı sarmıştı. Hepsinde gôz gezdirdiğimde ifadesiz bir şekilde ilerliyordu.


Ama biri hariç esmer adam kaşlarını kaldırarak sırıtıyordu. Bende tek kaşımı kaldırarak ona eşlik ettiğimde şaşkınlıkla elleri ile ağzını kapattı. Küçük bir çocuk gibi davranıyordu.


Merdivenlerden çıkarken Başkurt'un omzuna omuz attım ve önüne geçtim. Bir anda kolumdan tutulup arkaya doğru savrulmam ile ağzımdan tiz bir çığlık koptu.


"Akıllı dur Avukat"dedi Başkurt ve kolumdan sıkıca tutup beni ilerletti.


"Komutanım serbest bırakın isterseniz, zaten kendi isteği ile geldi. Sizden daha çok söz hakkına sahip biri sonuçta" kulaklarıma o kadının sesi gelirken Başkurt sertçe kolumu bıraktı.


Kadının yanına ilerleyip

"Biz buna kadın dayanışması diyoruz işte"dedim ve ona sıkıca sarıldım. Bedeni kaskatı kesilirken rahatsız olduğunu düşünüp geri ayrılacakken beni kendine çekti ve sarılmaya devam ettik.


Onunla ayrıldıktan sonra Başkurt'un yanına geçtim. Bakışları beni bulduğunda sertçe bana baktı.


Merdivenler bittikten sonra sağa doğru ilerledik ve bir odanın önünde durduk. Başkurt içeri girdikten sonra hepsi tek sıra halinde içeri girdi.


Arkalarından bende girdiğimde karşımda Hamdi Albay'ı gôrdüm. Hepsine baktıktan sonra gôzleri beni buldu. Yanıma geldi ve babacan bir şekilde sarıldı.


Benden uzaklaşıp uzun masanın başındaki sandalyeye oturdu. Eline bir kumanda aldı ve

"Direk yapmamız gerekenleri anlatıyorum. Sinan git Tuna'yı revirden getir"dediğinde bakışlarım esmer adama dôndü. O ise hepimize tek kaşını kaldırarak baktı ve odadan çıktı. Galiba bu adamın kaşlar ile sıkıntısı vardı.


Hamdi Albay'a dôndüm ve

"Ôğrenmem gereken gerçekler nedir?"diye bir soru yönelttim.


"Diğerleri gelsin bekle Anka"dedi ve önüne döndü.


Hamdi Albay ile 2019 yılında tanışmıştık. Benimle tanıştıktan sonra bana hep Anka dedi. Nedeni ise efsane olacağıma inandığı içinmiş. Baba sevgisini ôz babamdan tatmamış olabilirim ama Hamdi Albay bana hep bir baba gibi yaklaşmıştı.


Aradan geçen beş dakikanın ardından odanın kapısı büyük bir gürültü ile açılmıştı.


Sinan, Tuna olduğunu düşündüğüm adamın boynuna sarılmıştı. Ve Tuna onu itmeye çalışıyordu. Hamdi Albay anında

"Sinan, Tuna'yı rahat bırak ve otur"dediğinde Sinan anında emredersiniz dedi ve oturdu.


Hamdi Albay konuşmaya başlayınca pür dikkat onu dinlemeye başladım.

"Güneş sen Yağmur'a dikkat et yine de"dediğinde Güneş'in bakışları üzerime sabitlendi. Neden bana dikkat etmesi gerekiyordu?


Hamdi Albay derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

"Biliyorsunuz ki 2024 yılındayız ve neredeyse Terör Ôrgütü ile Mücadelemizin bitmesine ramak kaldı. Fakat büyük bir sıkıntı var. Bir yıl önce farkettiğim şeyler ile vatan hainini buldum. İşte bu vatan haini örgüt üyelerine silah kaçakçılığı, barınma yardımı vesaire yapıyor. Yağmur şuan seninle ne ilgisi olduğunu düşünüyorsundur." Dedi duraksayarak merakla kafamı salladım. Ve dedikleri ile dengem alt üst oldu.


"Bu hainler Mirza Yılmaz ve ailendeki birkaç kişi"dediğinde kaşlarımı çattım.


"O birkaç kişi kim? Ve kanıtınız var mı?"dediğimde kumanda ile bir video başlattı.


Video karanlıkta çekilmiş olmalı ki fazla net değildi. O sırada tanımadığım bir adamın sesi duyuldu.

"Silahlar ve yemekler nerede"dedi

"Burada, Botan ve Boran getirin"dediğinde Mirza'nın sesini duymama mı şaşırsam yoksa abilerimin de işin içinde olmasına mı?


"Tamam, al şunları"dedi ve Botan abim eşyaları adama doğru fırlattı.


Botan abimin yüzünü görmem ile bir anda ayağa kalktım. Hayır abim bunu yapmış olamaz. Yapmamıştı değil mi?


"Hayır, gerçek değil bu"dedim bağırarak


Güneş elimden tutup beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Fakat ben kendimde bile değildim.

"Alev timi Avukat'ı revire gôtürün, daha sonra da lojmanda bir odaya yerleştirin. Yarın devam ederiz"dedi Hamdi Albay


Başkurt ayağa kalkıp yanıma gelmeye başladığında ben hâlâ sayıklıyordum. Üstüme ağırlık çökmesi ile kendimi karanlığa teslim ettim.


Garnizon Komutanı Yüzbaşı Bâşkurt Ulu'dan


Avukat'ın bayılması ile onu kucağıma alıp revire doğru ilerledim. Arkamdan gelen Alev timine doğru

"Siz gidip içtima yapın, Güneş emir komuta sende"dediğimde emredersiniz komutanım dedi ve ters yöne doğru ilerlediler.


Bodrum kata indiğimde revirin kapısını tıklattım. Karşımda Feride'yi görmem ile yüzümü buruşturdum. Karargahın belalı bir doktoruydu.


İçeri girdiğim gibi Avukat'ı sedyeye yatırdım. Feride'ye dönüp

"Stresten bayıldı herhalde ne gerekiyorsa yap"dediğimde bir bana birde Avukat'a bakıyordu. Sert bakışlarımı ona yolladığımda ellerine eldiveni giydi ve birşeyler yapmaya başladı.


"Bu kadın kim Ulu"dediğinde


"Avukat Yağmur Demir, ve bir daha bana Ulu deme. Seni daha kaç defa uyarmam gerekiyor"dediğimde şaşkınlıkla bana baktı


"Avukat Yağmur Demir mi?"dediğinde onaylarcasına kafamı salladım.


"Valla mı?"dediğinde bıkkınlıkla kafamı salladım.


Konuşmamam zoruna gitmiş olmalı ki işine geri döndü. Birkaç işlemin sonunda yanıma gelip

"Yarım saate uyanır, ben öğle yemeğine çıkıyorum. Gelicek misin?"dediğinde kafamı olumsuz bir şekilde salladım. O da omuz silkip odadan çıktı.


Bakışlarım Avukat'a kaydığında onu inceledim. Gôzlerim koluna kaydığında morarmış olduğunu gördüm. Galiba istemeden yapmıştım. Genelde kadınlara karşı tahammül bile edemem. Sözümün dinlenmemesi isteyeceğim en son şey olabilir.


Onu ilk gördüğümde bu kadar güçlü değildi. O bir gün liseye doğru giderken trafik kazası geçirmişti. İşte onu hastaneye yetiştiren kişi bendim. Kanlar içinde yerde yatarken ambulans'ı arama gereksinimi bile duymadan kendim gôtürmüştüm.


Kader yine bizi karşılaştırmıştı. 2019 yılında Şırnak'a atanmıştı. Beni hiçbir zaman farketmemişti. 5 yıl önce başladığım gazetecilik gôrevim ile ilgisini çekmiştim. O da gôrevdi zaten.


Hamdi Albay amacın terôr ôrgütünün ilgisinin Avukatta olmasını istemişti. Bu görevden Avukat'ın çok az bilgisi vardı.


Sedyeden gelen kıpırdama sesi ile ona döndüm. Gözlerini açmış şaşkın şaşkın etrafına bakıyordu. Benimle gôz göze geldiğinde kıpırdanmayı bıraktı.


Avukat Yağmur Demir'den


Gözlerimi yorgunlukla açtığımda etrafıma şaşkınlıkla bakmaya başladım. Neredeydim ben?


Yeşil hareler ile göz gôz geldiğimde bedenim kaskatı kesildi. Başkurt benim başımda mı beklemişti.


"Uyanabildiniz sonunda"dedi Başkurt alayla


"Bana şöyle davranmayı kes"dediğimde kaşlarını çattı ve


"Bana emir vermemen gerektiği ôğrenemedin mi?"dediğinde göz devirdim. Sedyede doğruldum ve kolumdaki serumu çıkarıp kenara fırlattım.


"Seninle ilgili hiçbir şey umrumda değil tamam mı? Ôzgürlük denen şey biz insanlar için var ama bunu engelleyemezsin"dediğimde bana sinirle bakmaya başladı.


Onu umursamadan kapıya doğru ilerlediğimde iri bedeni önüme geçti.

"Çekil şuradan"dedim sertçe fakat o dikkatlice gözlerime bakıyordu.


"Çekil dedim sana"dediğimde tepkisiz kalması ile onun göğsüne doğru yumruklar savurmaya başladım. Bir yandan da sayıklıyordum.


"En güvendiklerim hain çıktı. Güvenecek tek bir dalım bile kalmadı. Ve sen benimle dalga geçiyorsun. Bunların sorumlusu ben değilim anlasana." Dedim ve gözlerimin kararması ile onun koluna sıkıca tutundum.


"Avukat iyi misin?"dediğinde onu ittirdim ve


"Sayende bu kadar kötü olmamıştım"dedim ve kapıyı açıp çıktım.


Hızlı adımlar ile yuksrıya doğru çıkmaya başladım. Arkamdan gelen adım sesleri ile beni takip ettiğini anladım.


Kafamı döndürüp ona ufak bir bakış attığımda gôz göze geldik. Yüzümü buruşturdum ve önüme döndüm.


Ben sakin adımlar ile merdivenlerden çıkarken Başkurt bana daha da yaklaşıyordu. Umursamadan yürümeye devam ettim.


Tam bodrum katın sonuna geldiğimde kolumdan tutulup sertçe çekilmem ile kafam gôvdesine çarptı.


Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda sinirle bana bakıyordu. Yeşil hareleri kısa bir süre yüzümde dolaştıktan sonra sinirle gözlerime baktı. O benim belimi tutarken, benim ellerimde onun göğsünde duruyordu.


O sırada birinden gürültülü bir ses yükseldi.

"Oha noluyor lan burada"dedi ve bunu Sinan demişti.


Ben Başkurttan hemen uzaklaştım ve

"Düşündüğün gibi değil, komutanın biraz sinirli bir insan gibi" dedim son sözlerimi bastırarak


Güneş, sarışın adam, Tuna ve Sinan hala şaşkınlıkla bakarken son dediklerim ile normal hallerine döndüler.


"Sinan ya buradan kaybolursun, ya da seni sallandırırım"dedi Başkurt sert sesiyle


Bakışlarım ona döndüğünde yine gôz göze geldik. Bu adam neden gözlerini benden ayırmıyordu?


Kaşlarım çatık ona bakarken o geri önüne döndü. Kolumdan tutup beni de peşinden sürükledi.


"Ya bıraksana kolumu, senin çocuğun muyum kolumdan tutup sürüklüyorsun"dediğimde kafasını çevirip ufak çaplı bir bakış attı ve yürümeye devam etti.


"Hey! Sana diyorum bıraksana kolumu"dedim bağırarak


Koridordaki birkaç askerin bakışları bize döndüğünde Bâşkurt'un bakışlarına maruz kalmış olmalılar ki hemen önlerine geri döndüler.


Başkurt bana dönüp

"Zorluk çıkartma Avukat"dediğinde sinirle tırnaklarımı koluna geçirdim. Tırnağımın kırılmaya başladığını fark edince geri çektim. Galiba yeniden tırnak yaptırmam gerekiyordu.


Bâşkurt'a baktığımda bir koluna bir bana bakıyordu. Alayla gülümseyip

"Şu tırnak olayı hoşuma gitmedi değil"dediğinde ifadesizce yüzüne baktım.


"Beni derhal bırak yüzbaşı"dediğimde bıkkınlıkla kolumu sertçe bıraktı.


"Yine başımı ağrıttın Avukat"dedi ve yanımda ilerlemeye başladı.


"Eğer bir daha bana zorla birşey yaptırmaya çalışırsan asla susmam"dediğimde


"Hayatımda bu kadar garip bir tehdit görmedim"dediğinde gülmemek için kendimi tuttum.


"Bu kadar kaba olmanı anlamıyorum. Ankara Kara Harp'ta okumuşsun ama kibarlık denen şey sende bir gram bile yok Yüzbaşı"dediğimde bana ifadesiz bir şekilde baktı ve konuşmaya başladı.


"Mesele okuduğumuz okullar değildir Avukat, asıl mesele yaşadığımız hayatlardır"dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Galiba onun dudaklarının arasından ilk defa böyle güzel bir söz çıkmıştı.


"Peki ne yaşadın yüzbaşı?"dedim ona bir soru yönelterek


"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum Avukat"dediğinde göz devirdim. Adam akıllı bir soru sormuştum onda da inat ediyordu.


"Merak ediyorum"dedim onun gibi inatla


"Sende bana çok meraklısın Avukat"dedi gülerek ama bu gülümseme alaylıydı. Galiba hiçbir zaman içten gülmeyecekti.


"O anlamda demediğimi biliyorsun Yüzbaşı. Konuyu çok iyi değiştiriyorsun sana ödül takmam gerekiyor mu?"dedim alayla fakat o bana doğru bir adım attığında geriye doğru adımladım.


"Ne o! Benden korkuyor musun Avukat?"ben ona garip garip bakarken


"Senden korkmuyorum"dedim çenemi kaldırarak

"Ezilmemek için kurtarıyorum kendimi"


"Ezilmemek için benim rotamdan çıkmamalısın Avukat"


"Senin rotan mı var"dedim anlamazca


"Evet, ama şunu bil o rotaya belirli kişiler girebilir"dedi ve ilerlemeye devam etti.


Ben onun son sözünü düşünürken toplantı odasının önüne gelmiştik. İçeri girdiğimizde Başkurt asker selamı verdi ve bekledi.


Bende yanına geçtiğimde rahat bir tavırla bekliyordum. Asker değilim neden selam vereyim ôyle değil mi?


"Oturun"dediğinde Güneş'in yanına oturdum. Hamdi Albay konuşmaya başlayınca pür dikkat onu dinlemeye başladım.


"Yağmur bizimle görev yapmayı istiyor musun? İstemiyor musun?"dediğinde içimde intikam ateşleri harlandı. Anında cevap verdim.


"İstiyorum, ama keşke öğrendiğiniz zaman bana da söyleseydiniz. En azından o adamla ilişkiye girmezdim"dediğimde Bâşkurt'un kasıldığını farkettim. Diğerleri ise ifadesizdi.


"Göreve katılmasını reddediyorum komutanım. Görev boyunca duygulara yer verilmez. Belli ki Avukat çok önem veriyor"dediğinde sırtımı sandalyeye yasladım ve rahat bir tavırla elimdeki kalemi çevirdim.


"Beni tanımıyorsun Yüzbaşı, şuan içimdeki intikam duygusu hiçbir şeyin önüne geçemez" dedim ve delici bakışlarımı ona yolladım. O bana sinirle bakarken Hamdi Albay konuştu.


"Peki, direk görevi anlatıyorum. Görev Alev timi ile gerçekleşicek. Sinan, Yaman ve Tuna senin korumaların olucak. Mirza ne için olduğunu sorarsa dava yüzünden olduğunu söylersin. Sen zaten yalan konusunda bir numarasın Anka. Güneş evinize hizmetçi olarak girecek. Bâşkurt'ta şoförün olacak."dediğinde ben onaylar biçimde kafamı sallarken Başkurt lafa atladı.


"Ben Avukat'ın koruması olmak istiyorum, üçünden biri şoför olsun"dediğinde sinirle kaşlarımı kaldırdım.


"Peki Tuna sen şoför ol, Başkurt'un bir bildiği vardır sonuçta"dedi Hamdi Albay


"Anka, senin devlet dosyaların Mirza da. Bizde bunu geçen gün ôğrendik. Senin kasandan çalmış olmalı. Bu yüzden ilk görevimiz dosyaları almak olacak. O evin içinde bir yerde olmalı."dediğinde hafızamı yokladım. Galiba döşemenin altındaydı.


"Kasa'nın yerini biliyorum. O evde bir döşeminin altında, daha önce farkettim."dediğimde onaylarcasına mırıldandı.


"Kasa'yı Bâşkurt'a teslim et ve sende buraya gel. Mirza'yı ve aileni devlete teslim etmeliyiz"dedi ve ayağa kalktı.


"Siz plan üzerinde çalışın"dedi ve odadan çıktı.


Biz uzun süre plan hakkında konuştuktan sonra herkes ayrı yerlere dağıldı. Bâşkurt benim yanıma gelip

"Aç mısın?"dedi, bende bu soruyu bekliyordum.


"Evet"dediğimde bilmişçe gülümsedi.


"Bin arabaya bakalım"dediğinde direk arabaya doğru yöneldim. O çoktan sürücü koltuğuna oturmuştu. Benim bir adımım onun üç adımına eş değerdi.


Kapıyı sertçe kapattığımda

"Yavaş! Sakin ol" dediğinde umursamaz bir şekilde kafamı salladım.


"Nereye götüreceksin beni"diye bir soru yönelttim.


"Açma, sıkma yemeye"dedi ve arabayı çalıştırdı. Aç olduğum için ne yediğim umrumda bile olmaz.


Ben yandan yandan ona bakarken o karargahtan çıktı. Daha sonra önüme döndüm ve yolu izlemeye başladım.


Bir süre sonra merkez'e geldiğimizi anladığımda etrafı inceledim.


Araba bir dükkanın önünde durdu ve Bâşkurt arabadan indi. Benim penceremin önüne geldi ve eğildi. Kafası pencerenin içindeydi.

"Burada mı yemek istersin, yoksa başka bir yerde mi?"dedi ve cevap vermemi bekledi.


"Ormanlık bir alan var mı?"dedim


"Var, istersen oraya gidelim"dediğinde kafamı onaylar bir biçimde salladım.


O geri çekildi ve dükkandan içeri girdi. Telefonu cebimden çıkarıp saati kontrol ettim. 13.45 olması ile şaşırdım. Bu saatte kahvaltı da yapılmazdı yani.


Yarın Hakkari'ye dönücektim. Mirza dün beni arama amaçlı Hakkari'ye gitmişti. Görev'in başlangıç noktası orası olacaktı.


Birkaç dakikanın ardından Bâşkurt dükkandan, elinde bir poşet ile çıktı. Buradaki hayat yaşamına alışkındım. Bu yüzden hiçbir şeyi sorgulamıyorum.


Sürücü koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı. Gözlerim yorgunluktan acıdığı için kapattım ve öylece durdum.


Uzun süre kapalı olan gözlerim arabanın durması ile açıldı. Koltukta doğrulduğumda Bâşkurt bana beklenti ile bakıyordu. Kapıyı açtım ve arabadan indim.


O da ardımdan indiğinde yanımda durdu ve ileride ki kulübe tarzı yere yöneldi. Onun peşinden ilerledim.


Her yer ağaçlar ile çevrili, zemin yaprak ve odunlarla kaplıydı. Gökyüzü ağaçlar yüzünden fazla belli olmuyordu. Kulübe ise bildiğimiz ahşaptan yapılmıştı.


Bâşkurt cebinden bir anahtar çıkardı ve kapının kilidini açtı. Bana yol vermeden direk kendisi kulübeden içeri girdi. Ona göz devirdim.


"Balkona çık, geliyorum"dedi ve mutfak olduğunu düşündüğüm yere ilerledi.


Kafamı o görmese bile salladım. Bakışlarım büyük yeşil alana takıldığında oranın balkon olduğunu anladım ve yöneldim.


Tahta sandalyeye oturup Bâşkurt'u bekledim. Elinde bir tepsi ile geldiğinde haline kıkırdadım. Anında kafasını kaldırıp bana baktı.


"Komik mi? Ne gülüyorsun"dediğinde kendimi sakinleştirmeye çalıştım.


O masaya yiyecekleri yerleştirirken ben onu izliyordum. Karşıma oturdu ve beni umursamadan bir tane açma alıp yemeye başladı.


Bende ona uyup bir tane açma aldım ve yemeye başladım. Biz öylece yiyecekleri yerken bir anda yanımdaki sandalye'nin içinden kurşun geçti. Kafamı kaldırıp Bâşkurt'a baktığımda telaşla bana baktı.


"Çabuk içeri gir Avukat"dediğinde ben hala şoka girmiştim. Benim şoka girdiğimi anlayıp hemen kucağına aldı. İçeri girdiğimizde Başkurt beni güvenli bir yere indirdi ve


"Sakın dışarı çıkma!"dedi ve gitti.


Belimdeki tabancayı çıkardım ve şarjörünü kontrol ettim. Emniyetini çekip dışarı doğru adımladım.


Başkurt çatışmadan çok adamlar ile dövüşüyordu. Ona çakı ile yaklaşan adamı bacağından vurduğumda yere düştü. Hemen adamın yanına gidip ensesine tabancanın kabzasını geçirdim.


Bâşkurt bana baktığında dudağının kıvrıldığını gördüm. Fakat bu çok kısa sürmüştü.


Arkamda bir adam hissettiğimde umursamamış gibi yaptım. Bir anda boğazıma dolanan kollar ile kendimi kastım ve yüzüne dirseğimi geçirdim. O yere düşüp acı ile inlerken tabancam ile onu hedef alıp bacağından vurdum.


Henüz kimseyi öldüremezdim. Katil olmaya niyetim hiç ama hiç yoktu.


Bâşkurt'un etrafındaki iki adamı karın boşluklarından vurdum. Geriye ise kimse kalmamıştı.


"Senden beklemezdim Avukat"dedi şaşkın bir ses tonunda


"Ne o bir köşeye geçip ağlayacağımı mı sandın"dediğimde kafasını olumsuz bir şekilde salladı.


"Güçlü bir kadınsın"dediğinde haklılık ile gülümsedim. O gülümsememe bakarken


"Ama sana dışarı çıkmamanı söylemiştim"dediğinde umursamazca omuz silktim.


"Tek başına hepsini nasıl idare edecektin Yüzbaşı"dediğimde sıkkın bir şekilde başını salladı.


"Konuyu kapatalım, buradan gitmemiz gerekiyor Avukat"dedi ve kolumdan tutup kendine çekti. Etrafı kontrol ettiğinde adamların yanına gidip silahlarını aldı. Hepsi yarı baygındı.


Bende gidip diğer adamları kontrol ettim. Biri yanındaki silahı almak için uzanırken gidip eline bastım. Çok sert bastığım için ayakkabının topukları onun derisi ile kaplandı.


Adam pes etmeden yine uzandığında cebimdeki çakıyı çıkardım ve hiç düşünmeden iki eline sapladım. O acı ile çığlık atarken üstüne basıp Bâşkurt'un yanına ilerledim.


"Temiz mi?"diye bir soru yöneltti bana


"Evet"


"Sen adama ne yaptın öyle, bıçak saplamak?"diye şaşkınca sordu.


"Kaşındı"dediğimde sırıttı. Aramızda bir metrelik bir mesafe kaldığında durdum.


"Hadi gidiyoruz"dediğinde onayladım ve arkasından yürümeye başladım.


Ormanın derinlerinden bir silah sesi duydum.Sırtımda hissettiğim acı ile kısıkça inledim. Bâşkurt anında silahını çıkarıp bana yöneldi.


Ben yere çöktüğümde

"Siktir! Siktir! Avukat iyi misin?"dedi


Son gördüğüm Bâşkurt'un beni kucağına alıp götürmesi olmuştu. Gerisi ise sonsuz bir karanlıktı.


                                       🫀


💞Vote ve yorum lütfenn 💞


Loading...
0%