Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş- 1.Bölüm- Mecburiyet

@hnehirclk

Bölüm sözü: İlk adalet, insanın kendi vicdanıdır. ~Victor Hugo~


BÔLÜM ŞARKISI 

★Nicky Jam- Hasta El Amanecer


💞Vote ve yorum lütfenn💞

                                       🫀


Mahkeme salonundan hızlı bir şekilde çıkıp odama doğru ilerledim. Karşımda Av.Yağmur Demir tabelasını gördüğümde her zaman ki gibi gururlu bakışlar attım.


Odaya girdiğimde masama oturdum ve bir kaç tane dosyayı doldurmaya başladım. O sırada telefonum titremeye başladı. Mahkemeye girmeden önce genelde telefonumu hep sessize alırdım.


Telefonumda arayan kişiye baktığımda Babam yazısını görünce telaşlandım. Beni nadiren arardı. Telefonu hemen açtım ve kulağıma doğru götürdüm.


Kulağıma babamın endişeli sesi geldi. Bana

"Kızım çabuk hakkariye gelesin"dedi ve cevap vermemi bekledi. Kendisi ömrü hayatı boyunca Hakkari'de yaşadığı için konuşma şekli farklıydı, orada yaşayan herkesin konuşma stili farklıydı.


"Baba noldu? Birşey mi oldu?"dedim merakla, kim merak etmezdi ki.

Babamın ise bana tek dediği şey

"Kızım çabuk gelesin sonra anlatırık"dediğinde içimi merak duygusu kaplarken babamı onaylayıp aramayı sonlandırdım.


İçimden bir his oraya gitmememi söylüyordu ama gitmem gerekiyordu. İnternet üzerinden İstanbul-Hakkari uçak bileti kestim. 2 saat sonra uçak kalkacaktı. Bu yüzden otelimdeki eşyalarımdan birkaçını alıp hemen havalimanına gitmem gerekiyordu.


Odamın kapısını kitledikten sonra girişteki sekreter'e verirken ona"Ben bir kaç haftalığına bir yere gitmem gerekiyor raporumu hazırla, yönetime ver"dedim ve Adliyeden çıktım, Otel ile Adliye arasında 15-20 dakikalık bir yol vardı.


Hemen otele doğru yöneldim, tabi ki arabam ile gidiyordum. Bir süre sonra otele varınca resepsiyondan anahtarımı aldım ve asansöre bindim. Ve odama giriş yaptım.


Acil durumlar için hazırladığım valizimi aldım. İki dakikalık bir soluklanmadan sonra odamın kapısını kitledim.


Asansôr'ün tuşuna bastığımda beklemeye başladım. Asansör geldiğinde kapı açıldı ve içeri girdim. Ben binerken, bir adam çıkmak için hazırlandı.


Yeşil hareleri ile göz göze geldiğimde anlamaz bir şekilde ona baktım. O ise yanımdan geçip gitti.


Umursamadan zemin katın düğmesine bastım. Kapı kapanırken telefonumu çantamdan çıkardım.


Uçağın kalkmasına yarım saat vardı ve ben uçağı kaçırmamalıyım. Dakik bir kadın olabilirim ama bazen İstanbul şartları zorlayabilir.


Asansör zemin katta durunca indim ve resepsiyona yöneldim. Yürürken bakışlarım kumral saçlı, sarı gözlü kadına çarptı.


Garip bakıyordu ve bakışlarının üstümde olması daha garipti. Umursamadan resepsiyona anahtarımı verdim.


Otel'in çıkış kapısına ilerledim. Otomatik açılan kapıdan geçtim ve otelin önüne çıkmış oldum.


Önümden geçen herhangi bir taksiyi durdurdum ve bindim.


                                    ~★~


Şuan havalimanında oturmuş, kalkış saatini bekliyordum. Erken gelmiştim, daha 15 dakika vardı. 10 dakika kala uçağa binmeyi tercih etmiştim. Etrafımdaki insanlara bakmaya başladım, koşuşturan insanlar, oyun oynayan çocuklar, personeller ve yaşlılar, çoğu etrafına korkulu bakışlar atıyordu.


Saatime yeniden bakış atınca çantamı alıp ayağa kalktım ve güvenliklerin yanından geçerken avukatlık kimliğimi gösterip geçtim. Üstümde tabanca vardı, yanlış anlayabilirlerdi.


Uçağın merdivenlerine geldiğimde yukarı doğru çıktım. Koltuk numaram A7 olduğundan dolayı koltuğu aramaya başladım. Ve bulduğumda koltuğum doğruydu. Fakat bir adam orada oturuyordu. Adama doğru ilerleyip


"Pardon ama oturduğunuz koltuğun numarası A7"dedim kaşlarımı olabildiğince fazla çatmaya çalışarak


"Biliyorum, bilerek oturdum"dedi soğuk bir tavırla, sonra konuşmaya devam etti.


"Cam kenarına geçmek istedim sadece"dedi yüzündeki ifadeyi bozmadan


Tamam ben onu bunu anladım da, sen niye soğuk yapıyorsun acaba. Ağa mısın nesin?


"Orası benim yerim beyefendi"dedim sinirle


"Yani, kalkacağımı mı düşünüyorsun sil o düşünceyi"dedi, bu adam ne kadar gıcık bir şeydi. Boğazına yapışabilirdim şuan.


"Peki sizin gerçek koltuk numaranız neydi?"diye bir soru yönelttim ama gerçek kelimesini bastırarak


"A8, yanımdaki koltuk"dediğinde direk yanına oturdum. Ve ona dönerek


"Bende senin koltuğunu kaptım oldu mu?"dedim kibirle


O ise kaşlarını çatarak baktı, bu adam kaşlarını çatınca ayrı bir korkunç oluyordu. Kara gözleri, o kömür gibi olan saçları, beyaz gömleğinden bile belli olan kasları.


Ben niye tanımadığım bir adamı yorumluyorsam anlamadım gitti. Ama onu gören bir kadın kesinlikle hayran kalabilirdi.


Ben onu incelerken bir anda bana döndüğünde hemen kafamı başka tarafa çevirdim. O ise bana


"Çekinme çekinme rahatça incele"dedi alayla


Ben utançla kafamı geri ona çevirdiğimde bana bakıyordu. Ne bakıyorsun dememek için kendimi zor tuttum. Adam bildiğin yüzümün her karışını ezberlemeye çalışıyormuş gibi bakıyordu.


Geri önüme döndüğümde üstümde hâlâ onun bakışlarını hissediyordum.


Uçak kalkmaya başlamıştı, 2 saat 40 dakika sonra Hakkari Yüksekova Selahaddin Eyyubi Havalimanına iniş yapılacaktı. Zaman konusunda çok takıntılı olduğumu söylemişmiydim.


Ama bir sorun vardı, ben her uçağa bindiğimde genelde yanımda bir arkadaşım olurdu ve bana destek olurdu. Fakat yanımda tanıdığım kimse yoktu.


Kol çantamdan bir toka çıkarıp saçlarımı klasik at kuyruğu yaptım. Ve telaşla nefes almaya başladım. Şarkı dinlersem geçerdi belki de. Kulaklığımı çıkarıp telefonuma bağladım ve şarkı dinlemeye başladım.


Gözlerimi kapatmış öylece şarkı dinlerken bir anda sarsılmam ile tırnaklarımı koltukların kenarlarına geçirdim. Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda ciddi anlamda dondum, kaldım.


Çünkü ben tırnaklarımı koltukların kenarlarına geçirdim sanarken yanımdaki o buzdolabı olan adama geçirmiştim. Ellerindeki tırnak izleri belli oluyordu ve az olsa da kanamıştı.


O bana yine ifadesizce bakarken ben ona mahçup bir şekilde bakıyordum. Bu adamın canı hiç mi acımadı.


"Biraz daha tırnaklasaydın az geldi bu" dedi buzdolabı


"Ya özür dilerim, cidden yanlışlıkla oldu, genelde yanımda arkadaşım olurdu ama o yoktu kusura bakmayın"dedim mahçup bir şekilde


"Sorun değil "dedi ve bakışlarını cama çevirdi.


Bende susup şarkı dinlemeye devam ettim.


                                  ~★~

                         2 saat sonra


Uçak indikten sonra havalimanın dışına çıktım. Karşımda abilerimi ve erkek kardeşimi görünce sevinçle onlara ilerledim.


İlk önce büyük abim Botan'a ilerleyip sarıldım. Bana sıkıca sarıldı ve saçımı koklayıp, öptü. Botan abimle aramızdaki bağ daha farklıydı, o bana bebeği gibi davranıyordu.


Daha sonra küçük abim olan Baran'a ilerledim ve ona da sarıldım. O normal orjinal abiler gibiydi, işi olunca konuşuyordu.


Ve son olarak kardeşime yürüdüm yani Berzan'a yürüdüm. Aslanım büyümüş de adam olmuş. Benden uzun olmuş. Fakat ortanca abim yoktu, niye gelmemişti ki o en çok beni seviyordu.


Onlarla arabaya binip Hozan Konağına doğru yol aldık. Yolda giderken bol bol sohbet ettik.


Birkaç dakika sonra konağın önüne geldiğimizde, ben hızlıca kapıyı açıp içeri girdim. Ve gördüklerim ile adeta dondum. Annem, teyzem, yengelerim herkes ağlıyordu. Babam da birkaç adamla bir masada oturuyordu.


Ben bağırarak "ne oldu burada?"dediğimde bir süreliğine ölüm sessizliği oldu. Abilerim de kapıdan içeri girerken gözleri dolmuştu.


Annem bana doğru koşup sarıldı, karşılık verdiğimde "kızım affet bizi"dediğinde ne alaka dermişcesine baktım.


"Bana doğru düzgün anlatabilir misiniz" dedim sorgularcasına


Babam beni yanına çağırdığında yanına gittim. Sandalye'ye oturmam için işaret yaptığında oturdum. Karşımdaki adamları görmem ile şaşırdım.


Bunlar Ertoşi Aşiretindeki adamlardı. Ama aşiretin eski ağalarıydı, şuan ki ağa yoktu. Bizim bunlar ile çok eskilerden kalma ve hâlâ devam eden bir düşmanlığımız vardı.


Babam konuşmaya başladı. "Kızım berdel olacak, Boran ağabeyin Ertoşi aşiretinden Rojdayı kaçırmıştır ha, ya ağabeyin ile o kız ölecektir, ya da Mirza Ağa ile evleneceksin"babamın dedikleri ile kanım dondu. Hayatım boyunca hep berdel'den korkmuşumdur. Ve korktuğum başıma geldi.


"Evlenmem ben"dedim hiddetle, benim mesleğimi elimden alırlardı.


"Kızım o zaman da ağabeyin ölecektir"dediğinde Boran abim geldi aklıma onu çok seviyordum. Elbette ölmesini istemezdim ama mecburen kabul etmeliydim.


"Tamam kabul ediyorum, ama mesleğimi elimden alırlarsa hayatta evlenmem"dediğimde karşımdaki adamlar birbirlerine birşeyler fısıldadı ve


"Mesleğe devam edeyesin sorun yoktur"dedi onaylarcasına, benim takıldığım nokta nasıl bu kadar ilginç cümle kurduğuydu.


"O zaman yarın evlenme işlerinin hepsini yapayız"dedi babam, bence buradaki herkes konuşmayı bilmiyordu. Zaten okumamış insanlar ne bekliyordun?


"Baba bu Mirza Ağa dediniz de yaşlı filan mı"dedim şüpheyle, yaşlıysa kendimi öldürürdüm ben.


"Yaşı 33'tür gençtir ağa"dediğinde onayladım. Ben zaten 30 yaşındaydım, Mirza Ağa ile aramızda sadece 3 yaş vardı. Ama bu onu seveceğim anlamına gelmiyordu.


Ben masadan kalkıp eskiden kaldığım odama doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeri girince kapıyı direk kitledim.


Yatağıma geçip uzandım, tavanla bakışırken gözümden bir damla yaş aktı.

Ben küçükken hep üzgün veya sinirli olduğumda yıldız tepeye giderdim. Aslında adı yoktu sadece kendim uydurmuştum.


Oraya gitmek istiyordum bu yüzden kapıyı açıp geri çıktım dışarı. Botan abimin motoru Pulsar vardı. Bu konakta motor ne işlev görüyorsa artık. Yedek anahtarı hep bende olurdu bu yüzden avludaki motora binip kontağı açtım.


Herkes bana bakarken umursamadan Yıldız Tepeye doğru sürmeye başladım. Galiba kaçtığımı düşünüyorlardı ama kaçmak daha çok kapılmaktı.


Bir süre sonra yıldız tepeye vardım. Burası genelde ıssız olurdu. Gidip uçurumun kenarına oturdum. Tüm Hakkari ayaklarımın altındaydı. Ben ağlamaya başladığımda boşluğa doğru


"Neden ben? Kurban neden ben oldum. Ben bunu mu hakettim, Özgürlüğümü elimden almak için herşeyi yapacaklar"dedim bağırarak, o kadar bağırmıştım ki boğazım ağrıyordu artık.


Bir araba sesi duyduğumda kafamı o tarafa çevirdim. Arabanın içinde her kim varsa görünmüyordu. Arabanın kapısı açıldığında çıkan kişi ile şaşırdım.


Şu uçaktaki buzdolabı adamdı. Etrafı inceleyen kara gözleri beni bulduğunda kaşları çatıldı ve bana doğru gelmeye başladı.


"Burada napıyorsun"dedi sorgularcasına


"Seni ilgilendirmez"dedim yüzümü saklayarak, gözlerim kızarmıştı.


"Sen ağladın mı?"diye bir soru yöneltti.


"Seni ilgilendirmez"dedim yine aynı şekilde


O ise gelip yanıma oturdu ve beni anlamaya çalıştı. Gözleri beni sorguluyordu.


"Sen kimsin"diye bir soru yönelttim ona


"Ertoşi aşiretinin ağası Mirza Ağa"dediklerinden sonra ondan uzaklaştım. Kahretsin! Ben bu adamla mı evlenecektim?


Ondan uzaklaşmam ile bana 

"Noldu"dedi. Beni bilseydi tepkisi nolurdu. Ne yapardı yani.


"Ben Hozan Aşiretinden Yağmur, Baver Ağanın kızı"dediğimde bakışları yumuşadı. Herşeyi değişti ama bu çok kısa sürdü. Rol yapıyordu. Eğer bu olanlar bir oyundan ibaretse intikam için herşeyi yapardım.


"Merak etme istediğini yapacaksın özgürlüğün sende"dediğinde rahatladım. Pek rahatlamış gibi gözükmüyordum oysaki.


Ben hiçbir şey demeden motoruma geri binip Konağa döndüm. Onu ardımda bıraktım, biz berdel kurbanıydık. Ya da sadece onun oyunuydu.


*Adalet olsaydı yağmur durmazdı*

      

                                          🫀

            

💞Vote ve yorum lütfenn 💞


Loading...
0%