Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Teklif

@hsnovasara7

 

 

Hepinize merhaba sevgili okurlarım!

 

Nasılsınız?

 

Umarım iyisinizdir!

 

Dilerseniz bölüme geçelim!

 

 

Satır aralıklarına bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen!

 

Kırmızı güller bu satıra 🌹

 

Şarkı önerisi:

Kalben - Sakin Ol Evladım

Eminem - Mockingbird

Kalben - Kalp Hanım

 

Dip not♡: Olabilecek yazım yanlışlarına takılmayın lütfen. Kitap sezon finalinden sonra düzenlemeye alınacaktır.

 

 

 

" Anladım ki hayat herkesi

 

bir şekilde yaralıyor.

 

Hele çocukken. Daha

 

kanatlarımız çıkmamış,

 

derimiz kalınlaşmamışken. "

 

~Meltem Gürle~

 

 

 

 

KEYİFLİ OKUMALAR!

 

 

17.12.1999

 

Gence/ Azerbeycan

 

Gece saat 22:05 geçiyordu. Fakat Yasmin Hanım hala yemek yiyememiş sadece bundan bir kaç saat önce verilen kırmızı elma ile kendini tok tutmaya çalışıyor ve Allaha yalvarıyordu kızlarını ondan almasın diye.

 

"Allahım sen benim ömrümden al kızlarıma ver Yarabbim. Yaşat onları nolur ben öleyim ama onlar yaşasın Allahım." diyordu yalvararak. Kimin günahının bedelini ödüyordu karnında ki sabiler? Bir eli karnını okuşuyor kendini telkin ediyordu çocuklarının varlığıyla.

 

Sonra düşünüyordu. Acaba Arifim ne yapıyordur? diye. Kesin annesinin yastığına sarılıp uyumuştur. Annesinin kokusu olmadan uyuyamazdı.

 

Daha dördüne bundan iki ay önce giren oğlu geldi aklına üstü hep açık uyurdu. Acaba üstünü örten biri varmıdır?

 

Ve sonra aklına küçük oğlu geldi uyurken bile kaşları çatık olan oğlu. Babasının küçük versiyonu gibiydi ne zaman ona baksa eşini görüyordu Yasmin Hanım. Kaşları çatık olsada en sakin oğluydu, usluydu. Kusursuz gibi bir şeydi. İçe dönüktü parka giderken bile annesinin kucağından düşmezdi. Özlüyomudur annesini? Ağlıyomudur annesi için? Yoksa çoktan unutmuşmudur? Burnunda tütüyordu hepsinin kokusu.

 

Sonra kocası kesin deliye dönmüştür. Özlüyordu Yasmin Hanım ailesini özlüyordu, huzurlu geçen altı yılı özlüyordu. 3 gündür burdaydı küçük pencereden anlıyordu onun haricinde bir yer yatağı bir tuvaletli ve el yıkamak için bir lovoboya sahip olan bir yerdeydi. Kirliydi her yer. Hapishane parmaklıklar vardı.

 

Elleri karnına gitti Yasmin Hanımın hiss etmiş gibiydi. Okşadı önce.

 

"Ecem, Ezgim güzel kızlarım olurda ben yanınızda olamazsam bir birinize sahip çıkın olur mu? Şimdi beni belki de duymuyorsunuz ama sizi Allaha emanet ediyorum güzellerim. Ben yanınızda olmam belki o zaman sahip çıkın bir birinize tamam mı annecim? " diye okşadı karnını Yasmin Hanım. Gözlerinden akan yaşa engel olamadı sol gözünden bir damla yaş aktı. Elini karnının sol kısmını bastırdı. Bebeklerinden biri fazla haraketliydi ne konuştuklarını biliyor gibi tekme atıyor kendince tepki gösteriyordu.

 

"Ecem güzel kızım benim. " dediğinde kızının tekmelediğini his etmişti bu vaziyyette bile yüzüne bir tebessüm kondurtmuştu küçük kızı. Daha şimdiden kendini belli ediyordu. Okşadı Yasmin Hanım karnını, kızlarını. Gözlerini sıcak yaşlarla konuştu daha dünyaya gelmemiş kızlarıyla. Onlar duymasada nasihat,öğüt verdi bolca. Hani anneller hiss eder ya, acaba o gece Saranın canı yanarken Yasmin Hanım hiss etmişmidir kızının canının yandığını? Belki evet, balki hayır.

 

Ama Yasmin Hanımda bilemezdi kardeş gibi büyüdükleri bir evde arkasından kalleşce bıçaklanacağını. Kendisi için değildi bu endişesi çocukları içindi. Bir canavarla aynı çatının altında olan çocukları içindi. İhanete uğramıştı. İki kardeşi bir birinden ayıran bir adam değildi, takıntıydı. Yaren Hanım takıntılıydı tıpkı sevgi adlandırdığı takıntısı gibi. Sevdiğini düşünüyordu halbu ki sadece takıntıdan ibaretti.

 

İlerleyen saatlerde Yasmin Hanımın karnına bir sancı girdi. Önce kas ağrısı olduğunu düşünsede oturduğu zemine baktığında bir ıslaklık farketti. Suyu gelmişti. Doğum sancısı başlıyıcaktı. Ama burda doğuramazdı. Bir anda bağırmaya başladı Yasmin Hanım.

 

"Hayır hayır şimdi olmaz daha bir hafta var! Aah hayır hayır! YARDIM EDİN! LÜTFEN YARDIM EDİN! SİZİN HİÇ İNSAFINIZ YOK MU?! " diye bağırıyor durmaksızın inliyordu. Artık alnında acıdan ter tabakası oluşmuştu. Elleri karnında yardım dilemekten başka bir şey yapamıyordu.

 

İlerleyen saniyelerde içeri bir adam girdi. Bu adam günlerdir burda onun başında bekliyordu. Kadının ne halde olduğunu gördüğünde bir küfür savurdu içinden. Ve hemen demir parmaklıkları açıp Yasmin Hanımı dikkatli fakat çevik bir hareketle kucağına aldı. Arabaya doğru koştu hızla. Sadece iki koruma vardı o kadar gözü kördü ki kardeşini şehrin en uç köşesinde ki bir ormanda alıkoyuyordu. Tabi Yasmin Hanımın daha ülke değiştirdiğinden bile haberi yoktu.

Kendini sakinleştirmeye çalışıyordu nede olsa ilk hamileliği değildi. Canı yanıyordu Yasmin Hanımın. Çektiği acıya rağmen kızlarının sağ salim dünyaya gelmesini istiyordu.

 

İleride onları unutacağını bilmeden hatta var oluşlarından bile bir haber yaşayacağını düşünemezdi.

 

Arabayla hızla bir hastahanenin önünde durdular. Yasmin hanım o kadar acı çekiyordu ki etrafında olup biteni anlamıyordu bile. Zaten bundan sonra ki süreçte hızlı gelişmişti. Tabi Yasmin Hanım doğumdayken Yaren Hanım her şeyi öğrenmiş özel uçakla yoldaydı. Adamlara emir kesin talimatla verilmişti. Ölse bile kıllarını bile kıpırdatmamalıydılar. Saatlerdir doğumhaneden çıkmamıştı Yasmin Hanım öyle ki iki saatir Yaren Hanım dışarıda bekliyordu. Saatler sonra bir ses duyuldu bir ağlama sesi.

 

Garipti ama kız çocuğu annesinin kucağında susmuştu hatta inanması güç ama gülümsemişti bile. Çipil çipil gözleriyle annesine bakıyordu. Güzel gözleri vardı daha şimdiden bu kadar güzelse büyüyünce ne kadar güzel olur diye hayal etti bir an Yasmin Hanım. Gözlerinin önüne genç bir kız geldi uzun saçlı, eğer babasına benzerse kahve rengi bir çift göz, fındık kadar burun, kalemle çizilmiş gibi güzel kaşlar. Peki Yasmin Hanım o zamanlarını görebilicekmiydi? Muammaydı. İşte bu gözlerinin dolmasına neden oldu. Yavaşca kızının kulağına fısıldadı.

 

" Ece, senin adın Ece. İsmin gibi ol olur mu? Güçlü ol her zaman yakamasınlar canını. Ama duygularınıda kaybetme şimdi için için ağlamadın ama ne zaman istersen ağla. Yanında olurmuyum inan bilmiyorum. Ama olurda olmazsam kardeşin sana emanet. Güzel kızım. " dedi Yasmin Hanım. Mırıltıları belli belirsizdi. Ama küçük kızı sanki anlıyormuş gibi dikkatle ona bakıyordu. Diğer kızıysa uykudaydı.

 

Sonra bir hemşire geldi aldı kızlarını ondan ama Yasmin Hanım son kez sadece Ezgiyi öpüp koklaya bilmişti. Sonrası karanlıktı.

 

Yaren Hanım buraya fazlasıyla para ödemişti. Belki ikisindende kurtulamazdı ama en azından birinden kurtula bilirdi zira yanlız gelememişti. Kaya ailesinin bütün fertleri burdaydı. Yalanlarını yolda gelirken sıralamış gerekli zemini hazırlamıştı. Nihayet doktor çıkmıştı.

 

Azerbeycan Türkcesiyle önce garip şeyler söylesede sonra anladıkları dilden konuşmuştu. " Yani anneyi maalesef doğumda kaybettik. Başınız sağ olsun. " deyip gitmişti. Arkasındaysa bir enkaz bırakmıştı. Öyle bir enkazdı ki toparlanması on altı yılı almıştı. Gerçi o zamanda pek toparlanmamıştılar ama en azından belli etmiyorlardı. Asaf Kaya o gün öyle bir çökmüştü ki kalkamamıştı. Karısı, ömrü, hayatı ellerinden uçup gitmişti. Asaf Kaya o gün öyle hüngür hüngür ağladı ki onun hayatında buda ilkti. Hayır ilk olan sevdiği birini kaybetmesi değildi ilk olan bu kadar ağlayışıydı. Arif sürekli ne olduğu soruyor anneleri merak ettiğini dile getiriyordu. Altansa annesini istiyordu. Timursa günlerdir olduğu gibi yine elinde annesinin mendili sesizce olanları izliyordu.

 

Ta ki herkes yıkılmışken çıkan hemşireye baktı zaten yerdeydi yavaşca hemşireye taraf gitti. Hemşire ona gelen bu küçük çocuğu fark ettiğinde duraksadı. Bu hemşirenin hiç bir şeyden haberi yoktu. Yavaşca eğildi daha yeni adım atmayı öğrenen bu çocuğun karşısında. Elinde ki bebeklere düştü Timurun gözleri. Birinin gözleri kapalı diğeriyse merakla etrafa bakıyor sanki anlıyormuş gibi huysuzlanıyordu.

 

Timurla göz göze geldi küçük Ece.

 

Timur ilk defa bir şeye birine elini uzattı tutması için. Küçük Eceyse abisinin elini kavradı yavaşca belli belirsiz bir şeyler mırıldandı. " Milay " diye mırıldandanışı belli belirsizdi Timurun. Bu aklına gelmesinin nedenide dayısıydı. Sık sık telefonla konuşurlardı her defasında ikizlerden birinin ismini Miray koyması için darlardı annesini. Annesiyse kendi kızın olduğunda koyarsın diye uğraşırdı. Timur anlamını bilmese bile Mirayı daha çok sevmişti. Sonraysa Miray gitmiş 17 yıl boyuncada gelmemişti zaten ondada kısa süreliğine hayatlarına girmiş ve yine çıkmıştı.

 

Yaren Hanımsa görmüştü Timurla küçük kızı. İçinde nefret daha da kabarmıştı. Çoçukları koydukları odaya gitti. Elinde nerden bulduğunu bilmediği bir yastık vardı küçük bebek yastığıydı. Soyadları yazılan kuvvetlerin önünde durdu.

 

Küçük Ece sanki anlıyormuş gibi bağır çağır ağlamaya başladı olduğu yerde tekmeliyordu. Ezgiyse kardeşinin sesini duyduğu gibi onun gibi ağlamaya başlamıştı diğer yeni doğan bir bebek daha vardı o da gerçek adıyla Sara Hesenovaydı. Yaren Hanım hamle yapamadan içeri bir hemşire girmiş. Burda olmaması gerektiğini şikayet edeceğinden söz etmişti. Fakat bunların hiç birini umursamadan onu kolundan tutan hemşireye döndü. Önce kolunu kurtarmış ardındansa konuşmaya başlamıştı. Önce süzmüştü hemşireyi iğneleyici bir şekilde. Normal hastahane kiyafetleri ve terlikte olan hemşireyse bundan rahatsız olmuş gibi gözlerini kaçırdı.

 

" Sana bir teklifle gelsem? Hayatın boyunca çalışsan bile elde edemeyeceğin parayı veririm sana yeterki şu bebekten kurtul. " dediğinde. Hemşire ilk önce itiraz etmek için ağzını açmıştı ki onu durduranda kendi çocuğu oldu. Onunda bir kızı vardı hastaydı. Lösemi hastasıydı eğer zamanında tedavi olunursa kurtulma şansı olurdu. Gözleri sağ taraftaki küvete kaydı sonraysa aklına daha iki yaşında olan kızı geldi. Kızının hayatı için başka bir çoçuğun hayatına mı müdahele edecekti? Ama yapmazsa da kızı ölürdü. İkilemde kalmıştı genç kadın. Bunu gören Yaren Hanım gecikmeden teklifini dahada yükseltti.

 

" 2 000 000 dolar? Yeter mi? Yoksa daha mı fazla? Ne kadar istersen veririm yeter ki kurtul. " dediğinde kadının gözleri büyüdü. Bu kadar parayı hayatında görmek bir kenara hayal bile etmemişti.

Biraz düşündükten sonra kabul etmişti.

Oda mecburdu onunda kızı vardı. Belki vicdansızdı ama oda kızı için çabalıyordu.

 

Kaya yazılan iki küvete yaklaştı sağ tarafta olan küçük kıza baktı daha bir kaç saatlikti ama çipil çipil bakıyor dudaklarını büzüyordu. Bu gün bu hastahanede iki doğum gerçekleşmişti biri Hesenovlardan diğeriyse Kayalardandı. Kıyamadı küçücük kıza ve iki bebeği değiştirmeye karar verdi nede olsa ortada ölüm kelimesi geçmemişti. Arkasına baktığında Yaren Hanımın orda durduğunu fark ettiğinde bu düşüncesini kendine sakladı.

 

" Kabul ediyorum. " dedi kuru bir ses tonuyla. Bu iki kelime Yaren Hanımın gülümsetmişti ama bu sinsi bir gülümsemeydi. Yaren Hanım başını sallayıp telefondan bir arama yapatı. 2 000 000 dolar sadece yarım saat sonra ellerinde olucaktı. Yokluğunun fark edilmemesi için hemen ordan uzaklaştı Yaren Hanım. Diğer yandan hemşire çoktan bebekleri değiştirmişti.

 

Bu bir kumardı. Kazanan ve ya kaybeden belli değildi şimdilik. Fakat bir şey çok netti bir gün devran dönücekti.

 

Ve devran döndüğünde asıl oyun başlıyacaktı.

 

 

 

 

 

 

 

●●●

 

 

 

 

 

 

 

Sara Hesenova'dan

 

Hani derler ya tilki dönüp dolaşır ama yine de döndüğü yer gittiği kürtcü dükkanıdır diye. İşte insanın evide öyledir. Ne zaman çıkarsan çık nereyi gezersen gez yine başladığın yerde son bulur maceran. Evi dört duvar bir çatı diye nitelendirmeyin hiç bir zaman. Ev sıcak his ettiğiniz, kendiniz olabildiğiniz, bazen terk ettiğinize inandığınız ama asla terk edemediğiniz bir evdir.

 

Ama bende ikiside yoktu. Benim evim diye nitelendirdiğim bir yer vardı ama meğerse o hiç benim olmamış ki.

 

Ben evim varken bile evsizdim.

 

Benim kimsem yoktu diyemem ama kimsem vardı da diyemem. İnsanlar kimsesizliği şöyle nitelendirir ailesi olmaması o insanı kimsesiz yapar.

 

Ama bilmezler ki aile bazen bir sözcükten ibaret olmamalıdır.

 

Mesela ben kimsem varken bile hep kimsesizmişim.

 

Bunu anladığımda çok ağır gelmişti sanki omuzlarıma bir ağırlık çökmüştü, nasıl desem kambur kalmış gibiydim.

 

Ailem aslında gerçek ailem değilmiş.

 

Değilmiş. Değilmiş.

 

Ben hep kimsesizmışım.

 

Hep. Hep.

 

Öz annem bile beni hatırlamamıştı.

 

Hatırlamamıştı. Hatırlamamıştı.

 

Öyle bir boşluktaymışım ki kimse görememiş beni. Bağırmışım, yardım istemişim, susamışım susuz kalmışım. Duymamış kimse beni. Görmemişte kimse beni anlamamıştı yaralı olduğumu. Damağım kurumuş su istemişim bu defada herkes sağır olmuş bana.

 

Hayır burda bahsettiğimi kimse ve herkes öz ailem değil.

 

Bahsettiğim kişiler öz ailem.

 

Hem atlatmıştım ben bunları öyle değilmi? Umrumda değildi bile. Acımamıştı ki hiç bir zaman.

 

Sara sen her zaman iyiydin, iyisin.

 

Alt tarafı fiziksel ve zihinsel bir kaç şiddet. Bunların kaç katını yaşıyan insanlar var. Onlar atlatıyorda sen mi yapamayacaksın? Yaparsın.

 

Sen Sara Hesenovasın daim dik olmak zorundasın.

 

Sadece senin mi kanatların kırık? Sakla görmezsin ve unutursun.

 

Boğazın mı düğümleniyor? Canın mı yanıyor? Öfkene sığın. Hırsına sığın. En azından yol kat edersin.

 

Kalbin mi kırılıp sürekli kanıyor? Dondur, buza çevir böylelikle kimse dokunamaz kalbine.

 

Gözlerin artık duygularını mı yansıtıyor? İsyan et kurur göz yaşların, biter hayal kırıkların.

 

Artık insanlara laf anlatmaktan yoruldun mu? Sende onların dilinde konuş nasıl hissettiriyorlar öyle his ettir onlara. Bırak zehir kusuyor desinler en azından içinde kalıp seni çürütmesinden iyidir.

 

Ayaklarının üzerinde duramıyormusun? Topuklularının, zırhının üzerinde dur.

 

Sen mükkemel olmak zorundasın Sara. Anla artık bunu yaşadıkların yetmiyor mu? Sen mükkemel olmazsan insanlar seni ezer sorun senin ezilmen değil ya sevdiklerinde ezilirse? Senin yüzünden.

 

Kurut artık şu aptal göz yaşlarını ve yeniden Sara Hesenova ol. Biliyorsun mecbursun.

 

Hani her şey kafa bitiyor derler ya işte o çok doğru. Ben kırmızı bir güldüm dalımdaydım. Güzeldim, zariftim, masumdum, en önemlisi hayattaydım. Sonra biri geldi ve beni dalımdan kopardı. İlk önce kanadım ama kanattımda. Zarifliğimi ve masumluğumu kaybettim. Zamanla soldum. Güzelliğimi ve kokumu kaybettim. Önce rengimi kaybettim sonra yapraklarımı. Ve sonunda öldüm. Her kitap mutlu sonla bitmez.

 

Gerçekler her zaman acıdır benim zannımca. Söylesenize hangi gerçek içinizde fırtına koparmadı? Belki de sadece bende öyle oluyordur.

 

Belkide benim gerçeklerim saf acıdan oluşuyordur.

 

Annemde vardı babamda vardı ama benim değillerdi, hiç olmamışlardı ve olmayacaklırdıda. Tıpkı benimde hiç bir zaman onların kızı olmadığım gibi.

 

Şu an bir restorandaydık fakat sandığım gibi ben ve Furkan yemek yemeyecektik. Ben ve bay Demirhan yiyecektik. Karşımda oturan bu adamın restoranındaydık. Ve hiç bir şekilde yemek yiyemiyordum yemeği bırakın kokusu bile miğdemi bulandırıyordu. Bu yüzden sodamla gayet mutluydum. Beyefendimiz sonunda konuşmaya karar vermişdi.

 

" Sizi akşam yemeğinde ağırlamak isterdim Avukat Hanım." dediğinde dikkatle onu dinliyordum. Cevabım gecikmedi. "Akşam yemeğine gelmeyeceğim için şanlısınız bay Demirhan. Çünkü şimdi ne söylemek isterseniz söyleyebilirsiniz. Sahi benden ne istiyorsunuz bay Demirhan?" dediğimde. Bilmiş bir edayla bana gülümsedi. Ve cevabını geciktirmedi.

 

"Karım olmanız dışında mı? Hiç birşey." dediğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

 

Ne diyordu bu adam yahu?

 

Kesinlikle dalga geçiyor olmalıydı yalandan bir kıkırtı döküldü dudaklarımdan ama gözlerine baktığımda ciddi olduğunu gördüm.

 

"Siz ciddisiniz. " dedim şaşkınca. Bu adam keçileri kaçırmıştı. Yada ben gerçek olmayan şeyleri görecek, duyacak kadar delirmişrim.

 

" Hayatımda hiç olmadığım kadar ciddiyim Avukat Hanım. Ve umarım sözünüzü tutarsınız. " dediğinde bu defa sinirden dişlerimi sıktım. Yumuşak karnıma oynuyordu.

 

Hay ben o gün söz veren dilimi seveyim.

 

" Kabul ediyorum. Fakat benim ailem adetlerine bağlılardır. Umarım ki bunuda düşünmüşsünüzdür. " dediğimde daha söyliyeceklerim bitmemişti.

 

Daha bu evliliğin sadece kağıt üstünde olucağını söyliyicektim!

 

" Ek olarak bu evlilik gerçek bir evlilik olucaktır her anlamda. " dediğinde ağırca yutkunan bu sefer bendim. Çünkü 18 yaşımda uğradığım tecavüz yüzünden ne evlilik ne de ciddi bir ilişki hakkında oturup düşünmüştüm. Bakmayın böyle bir cümleyle anlattığıma etkisi hala üstümde. Çocukluğumda bile hatta lise yıllarımda bile hiç çekingen biri olmamıştım ama 18 yaşım benim ilk dönüm noktam değildi ama sondu.

 

Çektiğim son acıydı.

 

Bana ben izin vermeden dokunamazdı eğitimliydim. Yapar mı yapmaz mı bilmiyorum ama istese bile izin vermem. Genellikle böyle adamlar fazlasıyla şerefsiz olduğu için hiç güven vermiyordu. Derin bir nefes alıp bütün düşüncelerimi geri plana atıp gülümsedim gergince ama o an aklıma bir şey geldi.

 

Neden bunu fırsata çevirmiyorum ki? Bu evlilik beni bir çok yönden etkiler.

 

Krizi fırsata çevirmeye bayılıyorum yahu!

 

" Kabul ediyorum bay Demirhan. Fakat benimde bir şartım var. " dedim aklımdaki şeyleri unutmayarak.

 

" Sizi dinliyorum Avukat Hanım. " dediğinde yüzümde bir gülümseme kondurdum fazlasıyla zarif bir tebessüm.

 

" Soyadınızı kabul etmiyorum. " dedim ve arkama yaslandım. Bay Demirhanın arkasında ne zaman geldiğini bilmediğim Akif gülmemek için dudaklarını bir birine bastırıyordu. Bay Demirhanınsa kaşları çatılmıştı.

 

Ne dedim ki ben şimdi?

 

" O ne demek. Benimle evlenip soy adımı kabul etmeysun Avukat Hanum?" dediğinde sona yakın Karadeniz şivesiyle konuşmuştu. Evet bir Karadenizliyle evleniyorum üstelik dayımla memleketleri bile aynı.

 

Dayım bu işi öğrendiğinde bu sefer beni gerçekten Karadenizde boğacaktı!

 

" Bildiğim kadarıyla kulağınızla bir sıkıntınız yok bay Demirhan. " dedim laf sokarak. Ama sanırım hiç iyi bir şey yapmamıştım. Çünkü zaten çatık olan kaşları daha da çatılmıştı.

 

" Abi sana kısa yoldan sağır demeye çalışıyor. " diyen kişiyse Polattı. Zannıca benden imtikam alıyordu pislik.

 

Bunlar ne zaman gelmişti ?

 

" Ne kızıştırıyorsun be ortalığı! Allah Allah istemiyorum soy adını kardeşim zorla mı? " dedim şirret karı moodunu aktifleştirerek. Benim gürlememle Polatın dudaklarına keyifli bir gülümseme oluştu. Göz göze geldiğimizde hani bir bakış vardır ya ' Ohhh canıma değsin! ' bakışı atıyordu bana. Pis pis bakmakla yetindim.

 

" Ha niye zorla olsun Avukat Hanum. Hele bir kabul etmeyesun mirasumdan zerre pay bırakmam. " dediğinde bende şimşekler şimdi çakmıştı.

 

Bu benim paraya olan aşkımı nerden biliyordu?

 

Bu redd ettiğim üçüncü zengin olucaktı.

 

Ya son şansımsa? Ya bu gururla gidip bir fakirle evlenirsem? Hayır fakir insanları kötülemiyorum ama şimdi haklıyımda.

 

Ay iç ses karışık olan kafam daha da karıştı. Ayrıca kalmadık onun üç beş kuruşuna.

 

Üç beş kuruş mu? Adam uluslar arası işler yapıyor zeki kadın!

 

Elbette kabul ediceksin! Bende kendime gururlu ama fakir iç ses dedirtmem!

 

Bakıyorumda sen daha çok heveslisin. İstiyorsan git sen evlen iç ses. Ayrıca kim sana 'gururlu ama fakir iç ses' der ki. Ayrıca benim zaten bir soy adım var.

 

Şansım olsa sence senin gibi aptal aman zeki olup zengin adamları redd edermiyim?

 

Gurur karın doyurmuyor canım. Senden başka kim demez ki. Bizimde bir onurumuz var yani.

 

Sara senin sadece bir soy adın yok maşallah üç tane soy adın var biride yolda.

 

Ben şimdi kabul etsem ayrı bir dert.

 

Etmesem gül gibi miras gidecek.

 

Ben ne bok yiyicem? Kabul edecen.

 

Seninde kararlılık seviyen ayrı bir olay iç ses!

 

" Ihım ıhım. Şimdi ben düşündüm. Kesinlikle miras için söylemiyorum yanlış anlamayın. Evlenipde soy ad kabul etmemek biraz garip geldi. Kesinlikle miras için. Bu yüzden kabul ediyorum. " dediğimde Akif gülmeye başlamış Polatsa değişik değişik bakıp bir kahkaha patlatmış bay Demirhansa keyifli bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Daha ilk günden istediğini verdim gerçekten çok sağol iç ses ya!

 

İftira atma be ben ne yaptım? Alt tarafı benim bolluk ve bereket içinde yaşamam için istemediğin bir evlilik yapıcaksın!

 

Ne kadarda masum bir istek. Sen gerçek olucaktın ben seninle bir saç baş dövüşecektim. Başıma ne bokluk geliyorsa hep senin başının altında çıkıyor iç ses!

 

Hiç utanmıyorsun dimi iftira atmaya! En azından ben senin kıçını kurtarıyorum. Bu mu teşekkürüm? Nankörsün nankör. Senin için saçımı süpürge ettim ben.

 

Bir de 'senin için canımı dişime takıp çalıştım' de tamam olsun iç ses. Öz annem bu kadar söylenmemiştir yahu!

 

Sara öz annen senin var olduğunu bile bilmiyordur.

 

"Gülme seansınız bittiyse ben evime gidiyorum. Zaten başım ağrıyor sizin yüzünüzden bir de burda bayılıp kalmak istemiyorum." dedim ayağa kalkarak. Bana gülen ikiliyede yine pis pis bakıp. Çantamı götürüp çıkacakken bay Demirhan bileğimi tuttu. Ben sorgular bir ifade ile ona bakarken o konuşmaya başladı.

 

"Ceketi giy. Üşütme dışarısı soğuk." dediğinde ona sadece şunları söylemek istedim. Söylesenize sadece dışarısı mı soğuk? İnsanın kalbide soğur mu? Benim içimde soğuk çünkü. Kalbimide soğuttular benim. Neyim kaldı ki? Bin bir parçaya bölünmüş kalbimden, yaralı ruhumdan başka.

 

Soğuğu hep severdim ben. Ben kışı severdim mevsimlerden. Mesafe vardı, ev sıcaklığının öneminin his edildiği günlerdi. Herkes doğum günümün kışta olduğunu düşündüğüm için sevdiğimi düşünürdü oysa ben kışı o yüzden sevmezdim ki. Çünkü kar yağardı bütün her yer beyaz ötüyle kaplanırdı. Bütün günahlarıda örterdi o örtü masumiyyet ilk köklerini salardı toprağa.

 

Çünkü mevsimlerden kıştı aileme en çok ihtiyaç duyduğum dönemdi hiç yanımda olmasalarda.

 

Beni düşünüyordu. Öz ailesi tarafından bile düşünülmeyen bir kadındım ben.

 

Zarif bir tebessümle başımı sallayıp ceketi giyinip çıktım. Hayır sevgiye aç büyümemişti aksine çocukluğumda da, gençliğimde de, şimdi bile ailem tarafından seviliyordum. Sadece bazen içimin buruk olduğu zamanlar ufacık sevgi kırıntısına tutunuyordum. Bu da o anlardan biriydi.

 

Çıkıp gitmiştim şu an Furkanla arabadaydık ben yolları seyrediyordum saat daha dokuza vardı. Bu yüzden huzurlu bir tebessümle izliyordum geçtiğimiz caddeleri, kaldırımları, sokakları.

 

O an aklıma bir anı düştü o zamanlar on yedi yaşlarında bir liseliydim. Kanımın deli akan zamanlarıydı. Tabi babam bana anlatmadan sadece bir yıl önce öğrenmiştim. Onlar beni bulmadan ben onları bulmuştum.

O zamanlar Arif Kaya 21 yaşında genç bir delikanlıydı. Bir lokantası vardı son zamanlarda orda daha çok takılıyordu. Nedenini bilmiyordum bildiğim tek şey benimle fazla uğraştığıydı. Saçlarım o zamanlar yine uzundu hayır hiç bir şekle girmemiştim aksine beni görsünler diye değişiklik yapmamıştım.

 

Tabi ki o zamanlarda görmemişlerdi beni.

 

" Garson! " diye bir müşteri beni çağırmıştı. Bu artık kaçıncı çağırışıydı bilmiyordum. Ya sabır diyip yanına gitmiştim. Orta yaşlarda bir adamdı. Beni rahatsız edecek derecede pis gözlerle süzüyordu. Masasına yaklaştım.

 

" Buyrun efendim bir isteğiniz mi vardı? " diye sorduğumda beni yine arsız gözlerle süzdüğünde dişlerimi sıktım. Zor duruyordum, onu dövmemek için zor duruyordum. Onun yüzünden işimden olup daha yeni bulduğum ailemi kaybetmek istemiyordum. Bu yüzden biraz daha dişlerimi sıkıp bunlara katlanmam gerekiyordu.

 

Bana bir kalem ve bir kağıt çıkarıp önüme bıraktı. " Numranı buraya yazabilirsin bence güzelim. " dediğinde sinirden titremeye başladığımı his etsemde kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sarhoş olduğu sesinden belliydi ayrıca çok pis alkol kokuyordu. Kim sabah sabah bu kadar içerdi ki?

Bana verdiği kağıdı yırtıp onun ağzına sokmak geldi içimden ama yinede yapmadım. Tam bir şey söyliyecektim ki Yusuf geldi. Küçük kardeşim o zamanlar 11 12 yaşlarındaydı. Önümde durdu. Onun arkasından gelen kişiyse Arif Kayaydı. Ben şaşkın şaşkın ona bakarken. Odasında olduğunu düşünmüştüm. Adam Arif beyi görünce bile kendine çeki düzen vermemişti.

 

" Seni rahatsız mı ediyor ufaklık? " diye sorduğu kişi bendim. Buranın en küçük çalışanıydım.

 

" Arif bey bırakın gereksiz yere olay çıkmasın. " dediğimde aslında içten içe beni korumasını istedim. Muraz abim hep üstüme titrerdi öz abimde öyle olsun isterdim. Dediğimde kaşları çatılmıştı.

" Ama izin verirseniz ben bir haddini bildirmek isterim. " dediğimde çatık olan kaşları düzelmiş yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Çünkü daha ilk günden nasıl hırçın olduğumu görmüştü. Bu bana ilk yürüyen adam değildi. Ve bir keresinde birine haddini bildirirken Arif beyde şahit olmuştu. Açıkcası bana kızmasını falan beklemiyordum çünkü üstümde kötü bir izlenimi yoktu.

 

" Sahne senin ufaklık. " dediğinde Arif beye gülümsedim ve elimdekileri masaya bırakıp bana yürüyen adama döndüm. Sinirden yumruk olan elimi ona vurdum önce hafif inlemiş sonraysa öfkeyle ayağa kalmıştı. Beni vuracaktı şerefsiz. Daha o hamle yapmadan bacak arasına bir tekme atıp iki tane yumruk daha vurdum sarhoş olduğu için yerde kesik kesik inliyordu. Bir yumruğum gözüne denk gelmiştim, şişmişti gözü ama umrumda değildi.

 

Küçük kardeşim alışık olduğu için Arif beyin yanında durmuş elinde ki cipsini yiyordu.

 

Sonra kağıdı götürüp yırttım o yerde inlerken eğilip ağzına doldurdum bana numaramı yazmam için verdiği kağıdı. Henüz sabah olduğu için ortalıkta kimsecikler yoktu.

" Numaramı istemiştiniz buyrun. " dedim ve ayağa kalktım. Önce ellerimi çırptım sanki pis bir şeye dokunmuş gibi sonra Yusuf konuştu.

 

" Abla bence kendine birini döverken kenardan bakmalısın çok havalı görünüyorsun. " dedi sesine yansıyan hayranlıkla. Yusuf tam abla aşığıydı. İlk aşkı annem değil bendim. Bu yüzden İstanbula gelirken bile yalnız değildim. Sakince oturuyor işimin bitmesini bekliyor sonraysa abla kardeş geziyorduk bilmediğimiz sokakları.

 

" Aferin ufaklık. Bir an performansının düştüğünü düşünmüştüm. " dediğinde gururlu bir abiydi. Çünkü abimdi ama bunu o bilmiyor ben söyliyemiyordum.

 

Yüzümde silik bir tebessüm oluştu. Şu an biliyor belkide hatırlamıyordu. Ee kos koca 9 yıl geçmişti.

 

9 yıl keçmesine keçmişdide onlar niye hala beni bulamamışlardı? Kaybolan beni.

 

Bundan sonrası hızlı gelişmişti. Şimdi evdeydim. Şifayı kapmıştım! Kazağımız mübarek olsun! Hapşırığım bile o kadar ilginç bir ses çıkarıyorki. Çok kısık ince 'pçi' sesi.

 

" Pçi! " diye hapşırdığımda telefon elimde Ezgiye arayıp aramamak arasında gidip geliyordum. Sonunda aramaya karar verdim hafif burnumu çektikten sonra tabi. Şaşırtıcı derecede aramama çabuk cevap verdi o sırada ağzımdan bir hapşırık kaçtı hemen elimi ağzıma kapattım. Ateşimde olabilirdi çünkü his ettiğim tek şey halsizlik.

 

" İyi akşamlar Doktor Hanım. Nasılsınız? " dediğimde bile kısık çıkmıştı sesim. Yavaşca yığıldığım koltuktan kalkmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü ayağa kalktığımla başımın dönüp koltuğa düştüm. Kenarda oturduğum için doğal olarak kenarına değip düşmüştüm.

 

" İyi akşamlar Avukat Hanım. İyiyim teşekkür ederim siz nasılsınız? " dediğinde dudağımda kesik bir inilti dökülmüştü. Elimi başıma atıp biraz ovaladım.

 

" Sara noluyor orda? Nerdesin sen? " diyen endişeli sesini duyduğumda yüzümde yorgun bir tebessüm ortaya çıktı.

 

" Tatlım ablan her zaman iyi! Evde oturmuş koltukla kavga ediyordum sıkılıp seni aradım. Dayımlar ne yapıyor? Evde tekim ben bilirsin yalnız kalmayı sevmiyorum yanındaysa eğer gelebiliyorsa buraya gelsin. " dediğimde sesimi neşeli tutmaya çalıştım ama yine sonunda bir hapşırdım. Üzerimden tır geçmiş gibiyim şurdan şuraya adım atmaya mecalim yok. Ben bunları düşünürken telefondan bir ses yükseldi.

 

" Ablam! Ablaların birtanesi! İkizim! Ben diyorum kiiii " dediğinde ne isteyeceğini anlamış gibi.

 

" Hayır. " dedim çok rahat çok profosyonel. O kadar üşengeçtim ki gidip kendime bir çay koyup içemiyordum, mecalim yoktu. Ezginin cırlayan sesi çok gecikmeden geldi.

 

" Ama daha ne isteyeceğimi duymadın ki! Hastalanmışsın inat etme gel bize burda ben sana bakarım. " dediğinde niyetini anlamıştım. Ezgi bütün ailenin bir masanın arkasında oturmasını istiyordu. Ama bilmiyordu ki ben hiç bir zaman o aileden olmamıştım ve olmayacaktımda.

 

" Ezgim, güzel kardeşim, canımdan bir parça sana olan zaafımı en iyi sen bilirsin, öyle değil mi? Ama anla be güzelim bende bir insanım benimde bir gururum var. Ayrıca ben hayatımdan gayet memnunum. Annemde var, babamda var, halam var be benim! Bak konusu açılmışken yine özledim onları. Kardeşlerim var, sen varsın, dayım var. Benim zaten bir ailem var güzel kardeşim. Anlıyorsun beni, öyle değil mi? " dediğimde kısık olan sesim daha da kısılmıştım. Telefondan Ezginin kendini susturduğunu gördüm. Sakince cevap vermesini bekledim.

 

Muhtemelen abisi falan odadaydı.

 

" Kayaların yegane kızı olmanın keyfini çıkar ikiz. Çünkü fazlasıyla hakk ediyorsun. " dediğim de beni duydumu bilmiyorum ama bu benim içinde bir hatırlatma olmuştu. Aramayı sonladırdım.

 

Benim hiç bir zaman Kaya soyadına sahip bir ailem olmamıştı.

 

SON

 

 

HEPİNİZE MERHABA GENÇLER!

 

 

Sonunda bölümü bitirip karşınıza çıkabildim!

 

 

Sorularamı başlasak?

 

 

Favori sahneniz?

 

 

Bu bölümde ki fav karakteriniz?( iç ses dediğinizi duyar gibiyim )

 

 

Polatın intikam alma şeklini kimler sevdi?

 

 

GPD nin Karadenizli olduğunu kimler tahmin edebilirdi?

 

 

Avukatın dayısıyla olan bağı kimleri etkiledi?

 

 

Tecavüz olayını bekliyormuydunuz?

 

 

Sizce Arif Kaya neden Avukatı hatırlayamadı?

 

 

Sonda ki telefon konuşması hakkında düşüncelerini buraya alalım efendim.

 

 

Genel olarak bölüm nasıldı?

 

 

Gelecek bölüm sizce bizleri neler bekliyor?

 

 

Evet Avukatın gelecek bölümlerde biraz çocukluğunda okuyacağız.

 

 

Sorularımız bu kadardı.

 

Kitabın resmi instegram hesabı: farklı_hisler_official

Yazarın resmi instegram hesabı:

yazar093

Yazarın resmi tiktok hesabı:

yazar.090

 

 

Buralardan bana ulaşabilir merak ettiklerinizi sorabilirsiniz canlarım.

 

 

Şimdilik hoşca kalın kendinize iyi bakın güllerim, solmayın sonra ; )

 

 

Yeni bölümde yine sizlerle görüşmek üzere : )

 

Loading...
0%