@hsnovasara7
|
Hepinize merhaba okurlarım!
Ben deniz yazarınız 09 : )
Nasılsınız?
Umarım iyisiniz ; )
Hadi bölüme geçelim! Kırmızı güller buraya🌹
DİKKAT!: BU KİTAPTA GEÇEN KURUMLAR, KARAKTERLER VE OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR! İLERKİ BÖLÜMLERDE ŞİDDETE VE +18 ŞEYLERE TANIK OLABİLİRSİNİZ! YORUMLARDA LÜTFEN BAŞKA KİTAPLARDAN BAHS ETMEYİNİZ! Dipnot♡: Olabilecek yazım yanlışlarına takılmayın lütfen. Kitap sezin finalinden sonra düzenlemeye alınacaktır.
KEYİFLİ OKUMALAR!
"Çekemezsen gülün nazını,
Ne dikene dokun ne gülü incit.
Cesaretin yoksa sahrada Mecnun olmaya,
Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit."
~"Aşık Hüdai"~
3 Gün Sonra Bir insanın neyi olmasada her zaman sığınacağı bir limanı olmalıydı. Öyle bir liman olmalı ki sığındığında, omzunu yasladığında sana sırt çevirmesin. Benim limanım babamdı. Öyle bir limandı ki benim için ne kadar yaş alırsa alsın, ne kadar eskirse eskisin o güven hissinin kaybetmeyeceğim tek sığınağımdı. Babam benim evimdi eski püskü ama güven hissi veren o evdi. Ne kadar yıl geçerse geçsin yine ve yine kaybetmek istemeyeceğim tek sıcaklıktı. Babam benim bir hikayede kaybetmek istemeyeceğim tek yan karakterimdi. İstersem ölüm döşeğinde olayım, ister hastalanayım yinede onu isterdim ben. Onun şimdilerde olan hastalıkları, yüzünde yaşını ele veren kırışıklıkları olması benim kahramanım olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Ben babama bir ömür boyu minnettardım teselliyi başka kollarda aratmadığı için. Evet şu an evdeydim. Annem geldiğimizden beri halamla birlikte etrafımızda pervane oluvermişti tabi 2 yıldır yokuz baya özlenmişiz. Şu an odamın balkonundayım olanları düşünüyorum 3 gün önce olanları... O günden sonra bir daha aramadı. Ama bunun için İstanbula gelmemi bekliyordu. Fikoya onunla ilgili derin bir araştırma yapmasını istemiştim. Bu ilk değildi o yüzden yadırgamıyordu ama güvenlik kontrolünü artırmıştık. Belki bir örgüte sahip değilim ama biz Hesenovlar ailesi fazlası ile tehlikeliydik. Herkes herşeyden haberdardı ama değilmiş gibi davranırdı. Babamın ve halamın eşinin parmağından hiç çıkarmadığı yüzüğü, annemin ve halamın hiç çıkarmadığı kolyesine, benim ve İncinin hiç çıkarmadığımız bilekliğimize, Nurayın ,Yusufun ve Fikonun kol saatine takılıydı bu cihaz. Ve bu teknoloji gizliydi eminim sadece bizde değildi böyle bir teknoloji ama Fikonun icatları kesinlikle bana göre fazla donanımlıydı hatta öyleki sadece bir düymeyle evimizdeki bütün telefonları imha edebilirdi. Kapının açılma sesini duydum sonra pıtı pıtı adımlar bu İnciydi. Fazla nezih bir kadındı ama öfkelendiğinde ben bile ondan korkuyordum fazla acımasız ve kurnaz oluyordu. Elinde iki tane fincan vardı çikolatalı kahvenin kokusu daha girmeden gelmişti. O fazla tatlı sevmezdi hayır kilosu için değil sadece sevmiyordu bu yüzden kendisi için çay getirdiğine emindim. Kahve olan fincanı bana uzattı. "Marifetliyim diyorsun." dedim alayla takılarak. "Demiyorum öyleyim." diyerek güldüğünde bende güldüm. "Teşekkür ederim." dedim kahvemden bir yudum alarak o muazzam koku ve tat. Zevkle gözlerimi kapattım. Bu kadın beni tanıyordu. "Affiyet olsun. " dedi oda kendi fincanındaki çayından bir yudum alarak. "Evdeki herkes uyuyor saat tam üçü on beş geçiyor. Ve sen uyku aşığı kadın şu an karşımdasın. Çıkar ağzındaki baklayı cerrah hanım." dedim o adamı sorucaktı biliyorum. Yinede sormasını bekledim. Arkasındaki koltuğa daha çok yaslandı. Ve beklediğim soru nihayet geldi... "O adam kimdi? " diye sordu bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Genelde nöbette olduğu için çoğu şeyden haberi olmazdı. İşine aşık bir kadındı. Sorusunu yanıtsız bırakmadım. " Giray Pars Demirhan. " dedim ve nasıl karşılayacağını bekledim. Evet İnciyle iki senedir İtalyadayız ama o dili tam bilmiyordu. Çünkü oda Fransızca biliyordu. "Başına aldığın en tehlikeli bela olarak tarihe geçeceğine eminim. Peki sana İtalyanca ne dedi? " dedi sakin bir ses tonuyla. İnci benim kuzenim değil sırdaşımdı birbirimizin herşeyini biliriz kısaca birbirimizin ciğerini biliriz biz. O benim olmayan ikizimdi. "İstanbulda beklediğini kısaca. " dedim sanki öylesine bir şey konuşuyormuş gibi. " Ve biz 2 gün sonra oraya gideceğiz. Fiko ev buldu adamlada konuştu iki kişilik iyi bir evdi kira fiyatında da anlaştık." dediğinde başımı saladım. Sonraysa ikimizde konuşmadık. İnci yatmak için odaya geçti bende onun arkasına takılıp odaya geçtim ve yattım. Uykunun huzurlu kollarına bıraktım kendimi. Uyumak beni tüketen bütün düşencelerden kaçış yoluydu.
&
Gözlerimi benden yedi yaş küçük olan kardeşim Yusufun dürtmesiyle açtım. Muhtemelen gece yarısı uyuduğum için uyanmam şu an yani öğleye denk gelmişti. Kasım ayında olduğumuz için sonbahar mevsimine denk geliyordu. Dışarısı muhtemelen soğuktu. Bu arada doğum günüme son bir ay. "Ablaaaa kalk. " dedi beni dürterken. Muhtemelen korkuyordur çünkü beni uyandırmak yürek isterdi. Zira bana göre uykudan daha tatlı bir şey yoktu. "Kaçıp kendinizi benim gazabımdan kurtarmanız için sadece 3 saniyeniz var prens hazretleri. " dedim ve tekrar gözlerimi kapattım. Odadan fırlayarak kaçtığını duydum kapı sesi bunun kanıtıydı. 1,2 ve... 3 işte şimdi onu öldürebilirim. Hemen yatağımdan fırladım pijamalarımı umursamadan terliğin tekini elime alıp ötekiniyse ayağıma geçirip odadan çıktım. Apartmanda kalıyorduk mutfakta olduğu muhtemeldi. "Yusuuuf nerdesin? " dedim sesime ürperticek kadar korkunç düşündüğüm ses tonumla onu aramaya koyuldum. Ve evet mutfaktaydı. Aklınca benden intikam alıyordu çünkü dün tarih ödevine yardım etmemiştim. "Abla terliğinimi özledin ablam, ha? Çünkü ben başka açıklama bulamıyorum! " dedim terliği ona fırlatarak tam alnın ortasına değdi evdeki herkes bu halimize gülüyordur halamlar bizdeydi eşi muhtemelen işe gitmişti. İlk kaçırıldığımda çok korkmuştum çünkü ne dövüşmeyi, ne silah kullanmayı bilmiyordum. En kötüsün kan gördüğümde bir tuhaf oluyordum midem bulanıyordu. Ama tam altı ay boyunca düzenli ders aldım hem silah, hem dövüş ve kendimi kana alıştırdım. Ruhsatlı silahım vardı ve Fikonun icadı olan mermiler işimi görüyordu. Bu mermiler bana özeldi çünkü her bir ayrıntısını ben ayarlamıştım kimyager değildim ama İnci vardı ve o bana çok yardım etmişti. Bu mermi öldürmüyordu uzun süre baygın tutuyordur ve komaya sokma riski oldukca yüksekti üzerinde baş harfimi yana yatırılmış vaziyetteydi ve sonsuzluğu temsil ediyordur. "Abla! Yemin ederim halam gönderdi! Hem sen ayımısın kızım? Öğle ve saat şu an üçü bilmem kaç geçiyor! " diyerek hem bana açıklama yapıyor hemde alnını ovalıyordu. "Terliğimi getir." dedim oysa beni daha çok kızdırmamak için getirdi el mecbur. Terliğimi ayağıma geçirdim ve odama geçip önce kısa bir duş aldım. Odam buram buram kırmızı gül kokuyordu. Bu koku beni sakinleştiriyordu. Üzerime siyah pantalon beyaz bluz siyah ceket geçirdim. Boynumda altından yapılan gül desenli kolyem ve onunla uyumlu aldığım altın zincirim bileğimeyse hiç çıkarmadığım bilekliğim ve altın saatim parmağımaysa İncinin aldığı altın renginde pandora vardı. Saçlarım kuruttum düzleştirdim sade makyajımı yaptım küçük çantamın içine gerekli olanları koydum son olarak parfümümü sıktım ve evet parfümüm gül aromalıydı. Ayağıma siyah topuklumu geçirdim hazırdım saat beşe 20 dakika vardı. Aşağı indim artık benim için gün aymıştı yüzüme her zamanki tebessümümü yerleşterdim sanki öğlen bağırıp çağıran ben değilmişim gibi. "GÜNAYDIN! Sevgili ailem. " dedim neşeli ses tonumla annemle babam bu halime tebessüm ediyordu. "Benim günüm şimdi aydı! " dedi coşkuyla babam anlaşılan halamlar gitmişti. Dün oturup hasret gidermiştik evde şu an annem babam ve ben vardık çünkü Fiko işte bu gün cuma olduğu için ve gelecek hafta sınavları olan Yusuf ve Nuray dershanede, İnci ve halam muhtemelen dışardaydı ve bende şimdi annemleri dışarı çıkaracaktım. Gidip babamın tontiş yanaklarına buseler kondurdum. Sonra anneme hayali öpücük attım. "Hazırlanında gidip ailecek biraz gezelim." dedim neşeyle. İkiside itiraz etmeden hazırlanmak için odaya çıktılar. Beklemeye başladım. Annemleri beklerken bana gelen teklifleri inceliyordum. Bu yıl Türkiye genelinde olacak ödül töreninde ödül alıcak avukatlardan biride bendim. Ve evet bu İstanbulda olucak bir ödül töreniydi sadece avukat değil her sektörden insanlar olucaktı. Ben son bir yılda İtalyada Türkiyeyi temsil ediyordum. Her sektörden en iyisini seçip ödül vereceklerdi. O olurmuydu bilmem ama mutemelen ülke geneli olduğu için gelecekti. Annemle babam geldiğinde. "Çıkabilirmiyiz? " diye sordum önce birbirlerine sonra bana bakarak gülümseyip. "Çıkabiliriz." dediklerinde hemen bir şey hatırlattım. "Hesaplar benden. Bu yüzden bu gece itiraz kabul etmiyorum babacım ve de annecim. Anlaştık mı?" diye sordum. "Bak gördün mü bize kalan yine kızımız. " dedi babam gururla hayır param için demiyolar bunu sadece babamın düşüncesi bu yöndeydi ona göre oğul gelip geçen yani bir gün evlenip gidecekti o da onun ailesine yük olmamak için orda kalmazdı, kızsa her zaman kalandı çünkü ben evlenmeyi düşünmüyordum ve dediğim dedik biriyim bunu onlara her zaman yapardım. Mesela babam avukat olmamı istemiyordu İnci gibi olmamı istiyordu. Ama ben kimse olamazdım olmazdım ben Sara Həsənovaydım ve benim her zaman bir farkım vardı. Kendi ayaklarımın üzerindeydim babamdan çalışmaya başladığım günden beri maddi olarak yardım etmesine müsaade etmiyordum. "Hadi hadi daha alış veriş yapıcaz. Hurry hurry my family." dedim çünkü babam inglizceye olan aksanımı çok beğeniyordur asıl İngliz kadını gibi konuşuyordum çünkü.
&
Annemle AVM'de dolaşıyorduk biriktirdiğim param vardı annemle babama gönülleri ne istediyse aldım başlarda terredüt etselerde sonra el mecbur kabul ettiler. Bir hayalim daha gerçekleşmişti aileme diledikleri ne varsa almak. Şimdi güzel bir restoranda akşam yemeyi yiyorduk. Annem beni evlendirmeye yemin etmiş gibi sürekli alt komşumuz Nurten teyzenin oğlunu övüyordu. Nurten hanım annemle konuşmuş sanırım annemde en azından bir kere görüşmemi istiyordur. Bense itinayla kaçıyordum çünkü dersimi almıştım. Şu an anneme duygu sömürüsü yapabilirdim ama rimelim fazla pahalıydı. Ve bence o adam buna değecek biri değildi çünkü onun hakkında duyduklarım ve şahit olduğum şeyler buna değmeyecek bir adam olduğunun kanıtıydı. Ben liseyi İzmirde yatılı okulda okumuştum şansa onun oğluda ordaydı. Önce kızlarla sevgili oluyor ayrıldıktan sonraysa kızın namusuz olduğuna dair haberler yaymıştı. Kızı tanımasam inanırdım ama kızı tanıyordum kız sadece biraz hatta fazla saftı. O hıyarsa ondan yararlanmıştı bildiğim kadarıyla öpüşmeden irelisi yoktu. Evet okul, lise hatta üniversitede bile her şeyden haberdar olan kızlardandım. Tabii ki anneme bunları söylemedim. "Hanım bırak istemiyor uzatma." dedi babam. Kahramanım! Canım babam! "Hem sen beni bırakta Fikoya odaklan valide sultan. Ben ömrümün sonuna kadar bekar kalacağım bu yüzden bu konuyu kapatıyor ve Fikoya odaklanıyoruz okey. " dedim ve sohbet konusu olmaktan kurtuldum. Telefonuma bildirim geldi o gün kü gibi özel bir numaraydı. Cehennemim senin için hazır avukat. Bu adam kafayı bana takmıştı! Ama benimde aşağı kalır yanım yoktu.
Cennette son günüm CTS*. Bir çift orman göz bizi düşman belledi, iyi mi? Kesinlikle planlarım arasında bu adamla düşman olmak yoktu. Ama sorunda yoktu halledemeyeceğim bir problem değildi. SON
Bölüm hakkında yorumlar buraya : )
CTS*( Cehennemin Tek Sahibi.) İnsta: yazar093
Şimdilik hoşçakalın okurlarım!
Yeni bölümde yine sizlerle görüşmek dileği ile! |
0% |