@hsnovasara7
|
Hepinize merhaba sevgili okurlarım!
Ben deniz yazarınız 09 :)
Nasılsınız?
Umarım iyisinizdir : )
Hadi bölüme geçelim!
Satır arasına bol bol yorum yapmayı unutmayınız!
DİKKAT!:BU KİTAPTA GEÇEN KURUMLAR, KARAKTERLER VE OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR! BÖLÜMLERDE +18 , VAHŞET VE ŞİDET İÇERİR! LÜTFEN YORUMLARA BAŞKA KİTAP İSİMLERİ YAZMAYINIZ!
Kırmızı güller bu satıra 🌹
Şarkı önerisi: Yalın-Keşke
Dip not♡: Olabilecek yazım yanlışlarına takılmayın lütfen. Kitap sezon finalinden sonra düzenlemeye alınacaktır.
"Bir gül kadar güzel ol;
Ama dikeni kadar zalim olma.
Birine öyle bir söz söyle ki
ya yaşat ya öldür;
Ama asla yaralı bırakma..."
~Şems-i Tebrizi
KEYİFLİ OKUMALAR!
Sara Hesenova'dan
İnsanlar gider, anılar kalır. Ne kadar manalı bir cümle, değil mi?Misal ben kediden bile korkardım sorsan söylerdim sormasan susardım. Çünkü olması gereken hep bu olurdu. İnsanlara korkularımı zaaflarımı asla söylememen gerekiyor çünkü hançer hep o bölgeye denk gelirdi ve hasar ağır olurdu. Ama birine güveniyorsam ve seviyorsam onun yanında alakalı alakasız konuşurdum bu söylediklerim benim değerlilerim için geçerliydi ama ilk başta söylediklerim benim için yabancı olan insanlara ithafendi.
Bir de çok sevdiğim bir söz vardır 'İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir.' herkes aslında birinin içindeki değilmidir? Kim sevilmediğini düşünürse bu onu sevene haksızlık değilmidir? Yada neden insanlar bir birini güzel çirkin, güçlü zayıf diye ayırt edilir ki? Neden kimse kimseyi ne yaşadığını bilmeden yargılar ki? İnsanlar neden vicdan mahkemesinde kendilerini bu kadar haklı çıkarmayı beceriyor ki? Oysa bir insanın kalbini kırmak vicdanı sızlatmazmı kıran kişiyi? Adalet neden sadece duvarda?
Bana kalırsa en büyük günahkar aşk'tır. O öyle bir günahkardırki insanın gözünü kör etmekle kalmaz onun mantığınada hükm eder. Kalp saftır inanır aşka ama oda günahkardır en az aşk kadar. Ben bu hayatta neden aşka inanmam yoluma çıkarsa yolumu değiştiririm bilirmisiniz?
Benim cesaretimi kıran bu illeti bilirmisiniz?
Tanırmısınız beni yaralayan bu caniyi?
Hiss edermisiniz kalbimin ritmini yavaşlatan bu felaketi?
Hiç duydunuz mu beni benden alıp paramparça edip gönderen bu hırsızı?
Peki ya gördünüzmü bana kendini haram eden bu aşk'ı ?
Ben çok büyük yemin ettim. Bir daha aşık olmamaya bir daha güvenmemeye. Peki siz, hiç ettinizmi?
Belki hayır. Belki evet. Ne fark eder? Bu illet gelip her hayatı zehir ettikce.
Hayatımda ki en büyük pişmanlığım aşık olmaktı. Yada öyle olduğumu sanmak. Kim bilir?
Neyse... Sevilmeyecek kadar çirkinmişim demek ki.
Yazar'dan
26 TEMMUZ 2005 Aylardan temmuz günlerden salı. Hava fazlası ile sıcak öğle saatleri olduğu için çoğu çocuk evlerinden dışarı çıkmasına izin verilmiyordu. Çocukların dedelerinin kurduğu bir çardak vardı orası hiç güneş görmezdi çünkü çınar ağacının gölgesindeydi. Burası neresimiydi? Burası asker ailelerinin yaşadığı apartmanlar denile bilirdi. Küçük Saranın dedeside babasıda askerdi. Babasıyla dedesinin apartmanı aynı yerlerde değildi burası dedesine verilen apartman eviydi babasına verilen apartman evi burda değildi. Burası şehirden uzak olduğu için babaları burda yaşıyor dedeleriyse şehirdeki apartman evinde yaşıyordu.
Buraya yeni aile gelmişti herkes gibi asker ailesiydi. Mart ayından beri burdalardı. Herkes burda arkadaşdı kız erkek fark etmeksizin. Küçük Saraysa herkesle arkadaşdı. Ama biri vardıki onunla oynamak daha güzel geliyordu ona. Farklıydı onu çok seviyordu ama niye sevdiğini bilmiyordu daha altı yaşındaydı bu duygu, ona yeniydi. O hiç böyle his etmemişti. Ömerdi o. Geldiği ilk günden beri ablasıyla apartmanın göz bebeği olmuştu. Baküden gelmişlerdi. Ablası tatlı dilli bir kızdı burdaysa iki tane arkadaş edinmeyi becermişti Aliye ve Sara. Aliyeyle Sara yakın arkadaşlardı ama Aliye hep Sarayı zorbalardı. Sara elini neye uzatsa o alınırdı babası ayrı severdi Sarayı anneside öyle. Ama Aliyeden küçüktü çabuk canı yanardı ve annesinden gizlisi saklısı olmazdı. Ama Aliye onun gibi değildi yaşca ondan 1 veya 2 yaş büyüktü ama onu çok zorbalardı. Ve ona göre maalesefki apartmanlarındaki tek kız Saraydı bir de bu yetmiyormuş gibi aileleride arkadaşdı. Aysu geldikten sonra herşey dahada değişmişti...
Onların balkonlarının altında kırmızı güller açardı. Küçük çocuklar dışarıya çıktıkları anda oraya koşar anneleri için gül toplardı. Bu da o günlerden biriydi bu gün halasına gidecekti Sara bu yüzden herkesden erken kalkmış annesi, halası, kuzeni ve babannesi için kırmızı güller topluyordu henüz tam açmamışlardı ama kokularları muhteşemdi. Küçük Sara on bir tane saydı. Babası arabayı çalıştırmış onu ve annesini bekliyorlardı. Sara tam arabaya dönecekken. Aliyeyle Aysuyu fark etti. Selam verdi ve tam gidiyorduki Aliyenin sesi geldi. Evet belkide açan güllerin hepsini toplamış onlara üç ve ya dört tane bırakmıştı.
"Sara dostumada ver. " dedi Aliye emir kipiyle. Saranın kaşları çatıldı. Ama arkadaşlardı değil mi ? Bir gülle bir şey olmazdı. Yanındaki kızsa Aliyeye nazaran daha yumuşak ses tonuyla ona selam verdi. Hoşuna gitti küçük Saranın. Bu yüzden sırf Aysu için. Verdi elindekilerin yarısını belkide onlara verdi ve koşarak arabaya bindi. Kuzenini göreceği için bir hayli mutluydu. Ona Ömerdende bahs edecekti. Zaten bir tek kuzeni anlardı onu her ne kadar aralarında üç yaş olsada.
Böyle böyle tam 2 yıl geçti. Aysu ve Aliye en yakın arkadaşa dönüştüler. Saraysa onlarla oynamaya devam etti. Sonra bir kız geldi ismi Zehraydı. Aslında gelmedi sadece ruscadan özel eğtim alan Sarayla aynı öğretmenden ders alıyor ve onunla aynı saate oluyordu dersleri. Onlarda böyle böyle yakın arkadaşa çevrilmiştiler hatta öyle ki bir birlerinin evlerine gidip geliyorlardı. Sara bu güne kadar karşı komşularının evine bile gitmemişti.
Yine mevsimlerden yaz Zehrayla her zaman ki gibi dışarda oynuyorlardı saat öğleye yaklaştığı için Zehra eve gitmişti Saraysa oyuncaklarını özenle kutusuna yerleştiriyordu babası onun için yeni çaydanlık seti almıştı. Malum Fiko kırdığı için. 3 ve 4 cü apartmanın erkekleriyse ikiye bölünmüş bir vaziyette futbol oynuyorlardı. Ve evet aralarında Ömerde vardı. Onlarda öğlen eve yemek için dönüyorlardı. Ömer Saranın onu sevdiğini biliyordu. Ve onunda onu sevdiğini söylerse ne yapacağını görmek istedi. Ona göre bir oyundu nede olsa.
Sonra Saranın oyuncaklarını topladığını gördü etrafta kimse yoktu sadece tepkisini yoklayacaktı. Ve Azerbeycan Türkcesiyle konuşmaya başladı.
"Selam. Nasılsın Sara? " dedi Ömer ilgi dolu ve çocuksu ses tonuyla Saraysa duyduğu sesle bir kaç saniye duraksadı ve gözlerini kırpıştırarak Ömere döndü. Ömerle aynı sınıfta okuyordu okulda bile bu kadar muhattab olmuyorken şimdi neden burdaydı? Fazla sorgulamadı ama.
"Selam iyiyim. Sen nasılsın? " dedi her zamanki gülümsemesiyle Ömere. Ömerse gülümseyerek cevap verdi.
"Hiiç. Sadece sana bir şey söylemek istiyorum. " dediğinde Saranın merak dolu gözleri ona daha dikkatli bakıyordu. Ömer yalnız olduklarını düşünsede yalnız değillerdi. Şu anlık bir önemi yoktu. Tekrar etrafı yokladıktan sonra Saraya yaklaşarak kulağına fısıldadı
"Ben bizim apartmandan birini seviyorum. " dediğindeyse küçük Saraysa duyduklarına öfkelensemi şaşırsamı bilemedi çünkü içinde her ikisinide his ediyor gibiydi. İster istemez kaşları çatıldı. Ve kendini durduramayarak merak dolu sesiyle Ömerinse beklediği soru nihayet geldi.
"Kimi? " diye bir soru düştü dudaklarından. Merak dolu gözleri Ömerdeydi. Çünkü her kimse kesinlikle Sara onunla bir daha oyuncaklarını paylaşmayacaktı. Çok beklemeden cevap geldi.
"Orasını sen bulucaksın. " dediğindeyse küçük Sara allak bullak ifadeyle apartmanlarına bir göz attı. Ve tek tek -kendi hariç- apartmandaki bütün kızlarını adını çekti hatta alt komşularının 3 yaşındaki kızının bile! Ama Ömer defasında yanlış söylediğini söylüyordu. Ve bu daha da meraklanmasına sebep oluyordu. Ve sonunda küçük Sara öfkeli ve sabırsız olduğunu belli eden bir ses tonuyla.
"Kim! " diye adeta bağırdı. Ömer bunu beklemiyormuş gibi şaşırdı ama kendini hemen toparladı. Ve cevap verdi.
"Sen." değiverdi ve bekledi ne tepki vereceğine bakmak için yüzüne sabitledi gözlerini. Hayır küçük Sara kilolu değildi tam aksine zayıftı, ama güneşin altında fazla vakit geçirdiği için ten rengi fazla kavruktu. İşte onunla bu yüzden dalga geçerlerdi ten rengi yüzünden...
"Ben mi?" diye sordu şaşkın şaşkın eş zamanlı olarak gözlerini kırpıştırmayıda ihmal etmiyordu.
"Evet sen. Ama aramızda kimseye söyleme tamam mı? " dedi Ömer eşşeğini sağlam kazığa bağlayarak. Küçük Saraysa şok etkisini üstünden atmış olmalıki yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı.
" Sadece bir kişiye söyleyebilirmiyim? " diye sordu saf saf o kadar mutluyduki burnunu ucundaki şeyi göremiyordu. Bu bilgiyi söyleyeceği kişi açık ve netti, İnci. Ömerse aldığı tepkiden memnun kalmıştı. Egosunu tatmin ediyordu ama henüz çocuk olduğu için bilmiyordu.
Sonraysa bunun üzerinden 1 hafta geçti küçük Sara çok mutluydu. Sevdiği biri tarafından sevilmek hoşuna gitmişti. Aralarındaki bu şeye aşk denilemezdi. Çünkü aşk tek taraflı olmazdı ama Sara ve Ömerde tek taraflıydı. Sara aşık Ömerse o aşkla egosunu tatmin eden çocuktu. Onlar daha çocuktu dolayısıyla böyle şeyleri bilmiyorlardı. Ama yakında Ömerin -ona göre- küçük oyunu Sarayı aşka küstürecek kapılarını kilitleyecekti. Bütün duygularını yüzüne yansıtan Sarayı yok edecekti. Önyargılı olacaktı Sara bundan sonra aşka. Yanından bile geçmeyecekti.
Küçük Saranın canı sıkkındı zira babannesi gelmiş evde akşam yine bir kavga olmaştu babası yine annesine bağırmıştı. Bu canını yakıyordu neydi yani babasının annesi anneydide onunki değilmiydi.
Yine sıcak mı sıcak bir yaz günü Sara arkadaşlarıyla oyunlar oynuyordu. Hoş başına gelecekleri bilse son bir haftada özendiği gibi ne bu gün özenip yeni aldığı kiyafetlerini giyer nede saçlarını yarısı örüp yarısını açık bırakırdı. Elbette arkadaşlarına yani Aysu, Aliye ve Zehra her şeyi biliyor arada onu utandırmaktan çekinmiyordular. Saranın dikkatini bir şey çekti.
Ömer önde koşar adımlarla yürüyor yüzünede bakılırsa fazlası ile sinirli görünüyordu. Bunu gören ablası Aysu ne olduğunu sorduğundaysa onu hiç kâle almamıştı bile sonraysa felaket başlamıştı...
Saranın tek arkadaşları bu üçlü değildi ama en yakın arkadaşlarıydı.
Sonra bir anda Ömerin her zaman oynadığı arkadaş gurubu onların başına toplaşmış bin bir tane soru soruyor kendilerincine dalga geçtikleri cümleler kuruyorlardı söyledikleri şeylerse şöyleydi ' Sen Ömeri seviyormusun?' ' Biz sizin zamanınızda ders okuyorduk. ' ' Ömer seni sevmiyormuş. ' diyerek kahkaha atanlarsa cabasıydı. Sara bir an şoka uğramıştı ne yapacağını bilemiyordu. Hem korkuyor hem de çok kırılmıştı. Bu yaptıklatı psikolojik şiddeten başka bir şey değildi Aliyeyle Aysusa onun dolan gözlerini fark etmiş olmalıki çocuklara laf yetişdirmeye çalışıyorlardı. Evet Aliye zorbalardı ama arkadaşınıda korumayı iyi bilirdi.
Sara daha fazla dayanamayıp arkasına bakmadan koşarak apartmanlarının altındaki kırık kapılı depoya gitti. Kimsenin aklına gelmezdi çünki herkes burdan korkardı herkes kendinden bir hikaye uydurup rivayet diye anlatırdı Saranın ilk defa korkusu bu kadar umrunda olmamıştı.
Kapıdan içeri girdiği an rütubetli serin koku her tarafını sarmıştı. Yerdeki büyük taşı dolu gözleriyle ancak fark etmişti. Üzerine oturdu ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ne zamanki hıçkırıkları sesli iç çekişlere dönüştü işte o zaman her şeyi en başından düşünmeye başladı. Ömeri ilk ona seni seviyorum deyişinden bu güne bir hafta içinde ona karşı olan davranışlarını bunlardan öncesini. Sonra gözlerinde bir ateş yandı bu öyle bir ateştiki geçen her saniye dahada harlanıyordu. Onunla farenin kediyle oynadığı gibi oynadığını daha yeni yeni fark ediyordu. Bu gözlerindeki ateşin daha da harlanmasına neden oldu. Sonra kendine öyle bir söz verdiki bu sözü ömrünün sonuna kadar tutması gereken sözü.
"Bende Sara Hesenova'ysam seni öyle bir sileceğim ki bir daha aşkın 'a' sının yanından geçmeyeceğim. Bu da kendime sözüm olsun! " dedi akıcı Azerbeycan Türkcesiyle. Ve yanaklarındaki yaşı son kez sildi ayaklandı ve depodan çıktı. Çıktığındaysa etrafını saran en yakın arkadaşlarına bir şeyi olmadığına kendini zorlayark elde ettiği gülümsemeyi sunduktan sonra eve gitmek istediğini söyleyerek yanlarından ayrıldı.
●●●
Sara Hesenova'dan
Şu andaysa 'Ece'yi sağ salim gördükten sonra gideceğim' diye direttiğim için bay Demirhanın odasında koltukta oturup bekliyordum. Beyefendi burdan dışarı çıkmamamı emretti! Neyse sakinim, sakinim, sakinim...
Sakin falan değilim! Üç saatir burdayım ya! Tamam bir saatte bir beyefendinin asistanı giriyor bir şey isteyip istemediyimi soruyordu. Kahve midemi alt üst ettiği için çay rica etmiştim. Klastrofobim yoktu ama saatlerdir aynı koltuğa tünediğimden olsa gerek sıkılıyordum üstelik sabah da bir şey yememem de cabasıydı. Birinin odasını karıştırmayı pek sevdiğim söylenemez. Çünkü ben odamın karıştırılmasını şahsen sevmem. Ve sevmediğim şeyleride başkasına yapmam.
Artık sabrım tükendiği için ayaklandım çantamı ve montumu alıp kapıya yöneldim. Kapının önünde durdum tam kartı basıyordum ki. Kart işe yaramadı. Muhtemelen bu kapının kartı bu değildi. Doğrusu güvenlik sistemi etkileyici olduğunu düşünebilirdim, tabii aç olmasaysdım. Tam sinirden kapıya vuruyordum ki kapı açıldı ve ben sinirle çattığım kaşlarımla kapıyı açan kişiye döndüm. Gördüğüm kişi bocalamamı sağladı. Karşımda Ece vardı. Bunu kesinlikle beklemiyordum hemen kendimi toparladım ve Eceyi baştan aşağı süzdüm. Sol yanağı kızarmıştı tıpkı elayla karışık yeşilimsi gözleri gibi. Onun simsiyah saçlarına iki rengi birden barındıran gözlerine bakınca bir kere daha anladım o babamın kızıydı göz rengi bile aynıydı. Sonraysa sanki yıllardır benimle yaşıyormuş gibi ona sıcak bir tebbesüm sundum.
"Aileniz sizin için fazlasıyla endişeli Ece hanım. " dedim onun beni buraya ailesinin gönderdiğini düşünmesini sağladım. Üzerimde hiss ettiğim yoğun bakışla. Bana bakan gözlerle kesişti kahvelerim. Yeşilleri bir şey arıyor gibiydi. Fakat ben bir şey çaktırmamak için
"Teşekkür ederim bay Demirhan. " dedim ve Eceye döndüm. Şoktaydı yavaşca koluna girdim. Yanından geçerken içime dolan hoş koku sinirlerimin yatışmasına neden oldu. Ama bu bir anlıktı. Sadece beş adım atmıştık ki sesi kulaklarıma doldu.
"Yarın akşam 8 de hazır ol. " dediğinde durdum. Bu adam beni ne zann ediyordu? Onun kölesimiydim ben. Kaşlarım çatık bir şekilde arkamı döndüm ve onun bana zaten dönük olduğunu fark ettim.
"Bunu neden yapayım? " dediğimde sesimin tonunu alçatmakta oldukca zorluk çekiyordum. Oysa bana
" Sürpriz avukat. " dediğinde şaşırmadan edemedim. Bu adam neden beni bir yere götürüyordu? Şu an açlıktan ve yanımızda Ecenin varlığını hatırladığımdan olsa gerek. Hemen burdan gitmemiz gerektiğini hatırladım fakat lafımıda esirgemedim.
" Boşu boşuna beklemiş olursunuz bay Demirhan. Yinede seçim sizin. " dedim ve arkamı dönerek ondan giderek uzaklaştım. Şu an sinirden ne yapıyordu acaba? Beni nasıl öldüreceğini mi planlıyordu ? Neyse girdik bir işe. İş demişken benim bu gün büroya uğramam gerekiyordu! Tamamen unutmuşum! Eceyi evine bıraktıktan sonra hemen baroya gideceğim kesinlikle! İnşallah başka problem çıkmazsa tabii.
Tabii bay küstahın benimle neden buluşmak istediğini az çok tahmin ediyordum. Fakat kararsızdım muhtemelen gitmeyecektim ki istemiyordum. Umarım merakıma yenik düşmezdim.
SON
Bölüm hakkında yorumlar bu satıra!
Hikayemi okuduğunuz için teşekkür ederim : )
İnsta: yazar093
Şimdilik hoşcakalın sevgili okurlarım!
Yeni bölümde yine sizlerle görüşmek dileği ile : )
Kendinize iyi bakın!
|
0% |