Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Tam On İkiden Vurmak

@hsnovasara7

 

Hepinize merhaba sevgili okurlarım!

 

Ben deniz yazarınız 09 : )

 

Nasılsınız?

 

Umarım iyisinizdir : )

 

Hadi bölüme geçelim !

 

Satır arasına bol bol yorum yapmayı unutmayın canlarım!

 

Şarkı önerisi:

Sinan Akçıl - Tabi Tabi

 

Kırmızı güller bu satıra 🌹

 

Dip not♡: Olabilecek yazım yanlışlarını takmayın lütfen. Kitap sezon finalinden sonra düzenlemeye alınacaktır.

 

 

"Kalp dediğin atıyor zaten.

 

Marifet ritmini değiştirbilende."

 

~George Eliton~

 

 

Sara Hesenova'dan

 

Söylenenlere göre aşk acısı; amansız hastalık gibidir tüketir insanı. Düşünsenize sizi sevdiğine, sevildiğinize inandığınız insanla karşılıklı duyguları paylaşıyorsunuz.

 

Her sabah uyanmak daha sevinçli oluyor sevildiğini biliyorsun çünkü his ediyor ve inanıyorsun. Sonra birden aranıza kilometreler mesafeler giriyor üstelik sadece iki adım uzağınızdayken. Sonra onu başka biriyle görüyorsunuz sizinle olduğunda daha mutlu, daha heyecanlı. Canınız tarif edilemeyecek kadar çok yanıyor sanki düşmüşsünüz ve dizleriniz kanıyor; o zaman belki büyüyünce unutuyorsunuz ama ruhunuz yaralanınca...

 

İşte durum o zaman vahimdir çünkü ruhun yaralanması demek; gönlünüzün yaralanması demek. Bir insanı çok seviyorsanız muhtemelen o insanla aranız güçlü bir gönül bağı vardır; farketsenizde, etmesenizde.

 

Bunları neden söylediğimi merak ediyor olmalısınız. Dürüst olmak gerekirse bende bilmiyorum. İçimden geldi.

 

Şu an elimde Oğuz Atayın çok sevdiğim kitabı 'Tutunamayanlar' vardı güne bir alıntıyla başladığımı söylediğimde alay etmiyordum.

 

'Söylenen sözlerin, yaşanan olaylardan önemli olduğunu Selim'de gördüm.' sayfa 359. Altı çizili tek cümle. Fakat bu günki kaosdan dolayı güne bir alıntıyla başlayamamıştım telafi etmek için şimdi okumuştum.

 

Sözler en can yakanda her zaman söylediklerimiz değilmidir zaten? Bazen insan sinirlendiğinde ne dediğini bilmiyor ve karşısındaki insanın kalbi yokmuşcasına onu kırıyordu bu her ne kadar isteksizce olan bir şey olsada unutulmaması gereken bir şey vardı sinirliyken sarf edilen her sözcük sakin kafa ile düşünülmüştü. İşte bu yüzden ne yaptığımıza değil ne düşündüğümüze ve söylediğimize dikkat etmeliyiz.

 

Ben bunları düşünürken çoktan eve varmıştım saat 18:30 . Eve girdiğimde fazlası ile bitkindim gün boyu tek bir lokma yemek yememiştim. Ve bu yetmezmiş gibi başım çatlıyordu. Bu gün şirketten ayrıldıktan sonra bir taksiye binmiş malikaneye yakın bir yerde taksiciyi durdurmuş beş dakikaya geleceğimi söyleyip Eceyle beraber taksiden inmiştim. Şoktan yeni yeni kendine geldiğindeyse onu tembihlemiş ve ne benim ne de Bay Demirhanın adımızı vermemesi gerektiğini söylemiş ve kimseye bir şey söylemeyeceğine dair söz verdirmiştim.

 

Hemen sonraysa aceleyle baroya geçmiş yeni iş arkadaşlarımla tanışmıştım. Sonra işimin başına geçmiş saatlerce yerimden kıpırdamadan yeni aldığım dosyaları incelemiştim. Zaten sonraysa çok bunaldığım için yürüyerek eve dönmeyi tercih etmiştim. Açıkcası biraz işe yaramıştı. Eve geldiğimdeyse ayağımdaki topuklulardan kurtulup montumu vestiyere astıktan sonra yorgun adımlarla odama ilerledim girdiğimde burnuma çarpan gül kokusu biraz olsun beni rahatlatmıştı.

 

Midemin artık belime yapıştığına eminim çünkü ağrımaya başlamıştı üzerimdekileri çıkardıktan sonra katlayıp dolaba yerleştırdım ve pandalı sıcacık ve en rahat eşorfman takımımı üzerime geçirdim ve artık kafamı acıtan bu küçük at kuyruğunu açtım. Eşorfanımın dokusu yumuşacıktı pamuk gibiydi ve beni gevşetiyordur. Açtığım saçlarımı taradım ve ördüm. Sonra lavaboya girdim rutin işlerimi hall edip çıktım ve mutfağa yöneldim. Buzdolabının kapağının üstünde bir not vardı.

 

'Yarın nöbetim var uyuyorum fazla ses çıkarma.' Evet üzerinde tam olarak bu yazıyordu. Hanım efendimizin bir doktorun hastasına recete yazdığı gibi yazılan bu sözcükleri okumakta zorluk çektim ama ne yapalım kardeş sonuçta sövsen sövülmüyor, kessen kesilmiyor. Bunu kasten yapmıyordu elbette fakat banada yazık. Neyse çok boş yaptım.

 

Fazlasıyla üşendiğimden kendime bir tost yaptım. Yaparken gözüm saate kaydı saat tam olarak 19:10 geçiyordu. Yanınaysa taze bir çay demledim. Tostumu iştahla yedim. Ve çayımı içerken yoldan gelirken bakkaldan aldığım çikolata aklıma geldi fakat o kadar üşengeçtimki onu bile getirip yemedim. Çayımı içtikten sonra etrafı biraz topladım ve sıcacık yatağıma girip gözlerimi kapadım. Tam kendimi uykunun huzurlu kollarına bırakıyordum ki. Telefonum çalmaya başladı toktum sinirlerim biraz yatışmıştı. Genellikle açken çekilmeyen biriyimdir. Baş ağrım için bir hap attığım için biraz kendimi iyi hiss ediyordum ta kii telefonum çalana kadar. Üstüne bakmadan açtım ve uyudu uyuyacak ses tonumla

 

"Alo" dedim sesim biraz çatallı çıkmıştı. Gözlerimi kapatıp başımıda -kokumun sindiği- yastığa yasladım ve gelecek cevabı bekledim. Cevapsa gecikmedi.

 

"Abla! Nasılsın? " diyen kişi elbette baş belası Yusuftu. Elimle alnımı ovaladım ve doğruldum. Yusuf evimizin en küçüğüydü dolayısıyla en şımartılanıydı hem annem hem babam tarafından. Fiko ve ben çocukluğumuzda Yusufu daha başka kabullenmiştik. Mesela Fiko ilk başlarda fazla kıskanmış ' o peynir kafayı benden daha çok seviyorsunuz. ' diye fazlasıyla kafa ütülediği için ben onun gibi kabullenmemiştim. Peynir kafa demesinin nedeni bir keresinde babannem yine Yusufu kundaklıyormuş Fikoysa kafasına dokunmak için elini uzatınca babannem ona onun kafasının peynirden farksız olduğunu ve dokunmamamız gerektiğini yumuşak bir dille anlatmış fakat Fiko bu dururmu daha da kıskanmış ve sıkca bunu söylemeye başlamış.

 

Bense ablası olarak yedi yaşımdan beri görevlerimi yapıyordum. O dışarı çıktığı zaman ben ilgilenirdim düştüğünde kaldırır bazen onun yüzünden oyunlardan mahrum kalırdım. Ama o yine beni isterdi çünkü onunla aramızdaki bağ başkaydı o benim canımdı ciğerimdi küçüğümdü o benim. Bazen onunla uğraşırdım ama bu onu sevmediğim anlamına gelmezdi.

 

"Efendim ablam. İyiyim canım uyuyordum. Sen nasılsın? " dedim yorgun ses tonumla. Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Ve üzerimdeki yorgan kenara çekip çıplak ayaklarımın yere basmasını sağladım. Pencereme düşen yağmur damlalarına baktım. Kesinlikle huzur vericiydi.

 

Tabii ki dışarıda çamaşır astığımız aklıma gelmeseydi. Hemen yerimden fırladım. Ve elimde telefonla balkona koştum. Elime bir sepet aldım ve elimdeki telefonu masaya bırakıp çamaşırları hızlıca topladım neyseki yağmur henüz yeni başlamış ve ıslanmamışlardı. Sonra telefonumu aldım fakat arama çoktan sonlandırılmıştı.

 

Tekrar aradım madem uyandırdın konuşucaksın arkadaş. Ama sayesinde çamaşırlar çok ıslanmamışdı bunun içinde teşekkür etmeyecektim elbette onun için mahrum kaldığım oyunlara saysın canım. İlk çalışta açtı.

 

"Ablam ne diyecektin? Kusura bakma çamaşırları topluyordum. " diye konuşmaya başladığımda Yusufun sıkıntılı bir nefes verdiğini duydum.

 

"Ya şeyyy... Abla benim biraz paraya ihtiyacım varda babam bu hafta harclığımı verdi ama onuda harcadımda şu an ihtiyacım var. " dediğinde hattın diğer ucunda bile utandığını anladım. Bu yüzden çok üstüne gitmeden.

 

"Tamam ablam gönderiyorum şimdi. Ne zaman lazım olursada ara ablam." dediğimdeyse hattın diğer ucundan rahatlatıcı bir nefes verdiğini anladım ve gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim ablam. " dedi minnet dolu bir sesle. İster istemez yüzümdeki gülümseme büyüdü.

 

"Ablalar bu günler için vardır koçum öpüldün. " dedim ve telefonu kapattım. Telefonumdan Yusufun hesabına ona yeteceğini düşündüğüm kadar para yolladım çünkü acil olmasa beni aramazdı. Sonra kendime güzel naneli bir çay yaptım. Biraz midem bulanıyordu. Ve sonra canımın tatlı bir şeyler çektiğini fark ettim. Hemen aklıma çantamdaki antep fıstıklı çikolata geldi ve hemen gidip getirdim sonraysa afiyetle naneli çayımla yedim. Bu eve ciddi manada bir tatlı alışverişi yapmalıydım.

 

Mazallah tatlı krizim tutarsa ne yaparım?

 

İç sesime bu konuda hak verdim. Sonra uyumak için tekrardan yatağıma uzandım önce pembe ayıcığıma sarıldım sonraysa başımı yastığıma koymamla uyuya kaldım.

 

&

 

Sabah her zaman ki gibi alarmın sesiyle uyandım. Yarım saat daha uyuduktan sonra kalktım ve rutin işlerimi hall ettim. Ve mutfağa geçtim önce ekmek var mı yok mu diye baktım ve vardı. Anlaşılan İnci erkenden gitmişti. Bu gün nöbeti olduğunu biliyordum bu yüzden önce saçlarımı yukardan at kuyruğu yaptım. Ve kendime güzel bir kahvaltı hazırladım. Yemeğimi yedikten sonra mutfağı güzelce toparladım.

 

Odamı topladıktan sonra üzerime giyinmek için İtalyadan aldığım favori parçalarımı giyinmek istiyordum ki. İstanbulun bu kombin için fazla soğuk olduğunu fark ettim ve giyimekten vazgeçtim. Krem renkli takımım daha cazip geldi bu gün için.

Pijamalarımı üzerimden çıkardım. Sonraysa krem renkli bluzumu sırasıyla aynı renk olan pantolonumu ve onun mini ceketini geçirdim ve yanına yakıştığını düşündüğüm kahverengi zara bir çanta ayağımaysa kışa uygun kahverengi bir topuklu geçirdim.

 

Bu günkü alıntım fanustandı. Ve evet bu fanusta şairlerden yazarlardan alıntılar vardı. Artık fanusun içinde sadece 10 tane alıntı kalmıştı. Karıştırdım ve her elime bir tane katlanılmış kağıt aldım. Soldakini seçmeye karar verdim ve açtım çıkan alıntıysa La Edri dendi yani kim tarafından yazıldığı bilinmeyen bir alıntı. Alıntımızsa şöyle

' İmkansız dedi gurur,

Riskli dedi tecrübe,

Manasız dedi mantık,

Yinede denemeye değer dedi kalp. '

Bu alıntıdan şöyle bir şey anlıyorum ki bu gün kalbimin sesini dinleyeceğim. Demek ki bu gün öyle bir şey karşıma çıkacak ki bu dört duygudan birini seçeceğim ve seçtiğim duygunun sesini dinleyeceğim. Benimde bazı batıl inançlarım vardı elbette bu da o inançlardan biriydi. Bakalım bu gün başımıza ne gelicek!

 

Makyajımıda o tonlarda yaptım. Saçlarımıysa güzelce tarayıp açık bıraktım. Kendi kendime şarkı söyleye söyleye gidiyordum gayet enerji doluydum bu gün. Dinlediğim şarkıysa Sinan Akçıl - Tabi tabi. Abimiz söylerken bende boş olduğunu gördüğüm ve bildiğim sokaktan geçerken şarkıyla uyumlu kenardan bakınca deli görünen harekler yapa yapa eşlik ediyordum.

 

" Sendeki cesaret bende olsa

Korkmazmısın aşk bir uçsa?

Ölmez misin kalp bir dursa?

Bilerek beni kaybettin

 

Dönmüyorum sana her ne olsa

Baştan sona her yarışta

Bir galip olur bir de asla

Kazanamayan birileri

 

Tabi tabi kim seviyor belli,

Sana akıl daha yeni mi geldi?

Sözlerine koyupta attığın o taşlar,

Kafama değil bak nereme geldi

 

Tabi tabi kim ölüyor belli

Sana akıl daha yeni mi geldi?

Sözlerine koyup attığın o taşlar

Yanıma değil başka yere geldi

 

Sana diyorum ben he yo he yo

Senin bu aşkın uzayıp gidiyor

Ayrılırken lütfen sen de bir şey deme

Kurtulmuş olalım böylelikle.

 

Sana yazıkta bana değil mi ?

Kaçıp giden hiç geri gelir mi ?

Duydun sen işte her şeyi

Kalbim sana atmıyor suç benim mi ?

 

Tabi tabi kim seviyor belli

Sana akıl daha yeni mi geldi ?

Sözlerine koyup attığın o taşlar

Kafama değil bak nereme geldi

 

Tabi tabi kim ölüyor belli

Sana akıl daha yeni mi geldi ?

Sözlerine koyup attığın o taşlar

Yanıma değil başka yere geldi

 

Yinemi çalıyor daha yeni kapadığım

Senin giremediğin kapı dum dum

Seni duydum kesin o'ydun

Telefonunu da açamıyorum zor durum.

 

Sana yazık da bana değil mi ?

Kaçıp giden hiç geri gelir mi ?

Duydun işte sen her şeyi

Kalbim sana atmıyor suç benim mi ?

 

Tabi tabi kim seviyor belli

Sana akıl daha yeni mi geldi ?

Sözlerine koyup attığın o taşlar

Kafama değil bak nereme geldi

 

Tabi tabi kim ölüyor belli

Sana akıl daha yeni mi geldi ?

Sözlerine koyup attığın o taşlar

Yanıma değil başka yere geldi

 

Tabi tabi kim seviyor belli

Sana akıl yeni mi geldi ?

Sözlerine koyup attığın o taşlar

Kafama değil bak nereme geldi

 

Tabi tabi kim seviyor belli

Sana akıl daha yeni mi geldi ?

Sözlerine koyup attığın o taşlar

Yanıma değil başka yere geldi. "

Şarkının sonlarına doğru sokaktan çıktığım için deli deli hareketlerime bir son vermiş yediğim naneleri kimsenin görmemesini umuyordum.

 

Ne de olsa bizimde bir ağırlığımız vardı değil mi?

 

Sevgili iç sesim fazlasıyla doğru söylüyordu. Duraktaki insanlarla birlikte otobüsün gelmesini beklerken önümüzde siyah son derece lüks bir araba durdu. Açıkcası dedikodu yapmayı seven biri olarak İnciyle kimi çekiştireceğimize bakmak için beklemeye başladım. İnsanlarsa bir kaç saniye bakabildiler çünkü otobüs geldi ve herkes binmeye başladı bende kimin için geldiklerini göremediğim için somurtarak binmek için yerimden kalkmıştım ki bineceğim esnada siyah takımlı bir adam arabadan indi ve arka kapıyı açarak bana döndü.

 

"Avukat Hanım sizi biz bırakacağız buyurun geçin. " dedi son derece kibar ses tonuyla. Hemen kaşlarım çatıldı başka biri için geldiklerini düşünüp çekiştireceğim kişinin kendim olduğumu asla düşünmüyordum.

 

İnsanların dedikodusunu yapa yapa bir yerden sonra çarpılıyor insan işte.

 

İş ses bunu söyleyecek son insan olduğunu biliyorsun değil mi?

 

Ben insan değil iç sesim. Elbetteki hayır günahlar bana değil sana yazıldığı için dolaylı yoldan kaptın günahları Sara Hatuuuunnn

 

Ya Sabır! Kimse değil bu iç ses beni katil edecekti!

 

Ben bunları düşünürken. Otobüsü süren yaşlı amca bana bakarak.

 

" Binicekmisin kızım ? " dediğinde cevabı benim yerime yine o adam verdi. Açıkcası bu öfkelenmeme neden oluyordu.

 

" Süleyman amca avukat bizimle. " demeden önce selamlamış sonraysa bunları söylemişti beni asıl şaşırtansa bu yaşlı amcanın o dedikten sonra

 

"Tamam koçum. " deyip kapıları kapatıp gitmesiydi. Otobüsün arkasından melül melül bakıyordum.

 

Ahhh ah ben bu hallere düşecek iç sesmiydim!

 

Benim iç sesimsen evet maalesef daha çok düşüceksin bu hallere sevgili iç sesim.

 

Otobüs geldiği için inceleyemediğim adama döndüm. Benim gibi kahve gözlere sahip olan boyuna göre iyi bir heybete sahip bu adam bana bakıyor ve açık kalan kapıyı işaretliyordu. Eğer doğruyu söylemek gerekirse

 

Yukarıda Allah var yakışıklı çocuk.

 

Ne hikmetse son günlerde sevgili iç sesime fazla hak vermeye başladım.

 

" Sizinle hiç bir yere gelmiyorum! Daha kim olduğunuzu bile bilmiyorum aynı şekilde burda ne işiniz olduğunuda! " dedim ve bir sonraki otobüsü beklemek için yeniden yerime oturdum ve ellerimi göğsümün altında birleştirmiş bekliyordum. Bu defa bir fikrim yoktu.

 

"Avukat Hanım bizi buraya Giray bey gönderdi sizi bir süre böyle biz getirip götüreceğiz tabi izin versenizde, vermesenizde. Bu arada ben Furkan sizin yeni şöförünüz. " dediğinde zaten çatık olan kaşlarım mümkünmüş gibi biraz daha çatıldı. Ayaklanıp ona diktim sinirli bakışlarımı.

 

"Demek sizi o gönderdi. O halde ona iki çift lafımı söleyeyim sonra sende iletmek için git ve bir daha da karşıma çıkma Furkan! " dedim ve kötü kötü ona bakarken cevap bekledim.

 

"Avukat Hanım o söyleyeceğiniz iki çift lafı bu akşam kendisine söyleyebilirsiniz bence. " dedi ve manasız yere bana laf soktu. Kaşlarım mümkün olduğunca daha çok çattım.

 

Kızım daha yaşlanmadan alnında kırışıklık mı bırakmak istiyorsun?

 

Kötü fikir değil sevgili iç sesim. Demek bana laf sokmak ha! Bende bu lafın altında kalırmıyım hiç yapıştırdım cevabı.

 

" Ha bende onu söylüyorum ya ben o çok sevgili patronunuzla buluşmayacağım! İşte bunu kendisine iletebilirsin Furkancım. " dedim gıcık bir tonlamayla ve yapmacık bir şekilde gülümseyip tekrar yerime oturmak için arkamı dönmüştümki ensemde his ettiğim elle. Hemen ensemi kavramak üzere olan bileği kavradım ters çevirip belinde sabitledim.

Açıkcası o kadar parayı boşuna vermemiştim üstelik lise zamanlarımda da bana böyle konularda taktik veren ve pratik yapmamı sağlayan bir arkadaşım vardı. Şaşırmışa benziyordu bende kesinlikle böyle bir refleks beklemiyordu. Bana kıyasla daha heybetli ve güçlüydü ama hem benden böyle bir şey beklemediği için ve bende o kadar zayıf ve güçsüz olmadığım için onun yapacağı şeyi az çok tahmin etmiştim.

Çünkü güzellikle olmuyorsa kaba kuvvetle olucağını düşünen bir aptaldı muhtemelen. Bense sinirle kulağın arkasından fısıldadım.

 

"Sizi sadece bir kere uyarıcağım bir sonrakinde uyarmış olmama rağmen yine beni zorlarsanız karşılık vermekten hiç çekinmeyeceğim. Söylediğim şeyleri tekrar etmeyi sevmem en azından bana yakın olmayan insanlara. " dedim dişimi sıka sıka . Ve sonra onu öne iterek bıraktım şaşırmayı bırakmış olmalıki şimdi sinirle gözlerini bana dikmişti. Tam ağzını açıp bana karşılık verecekken. Ancak o anda telefonumdan yükselen sesle ne söyleyeceksede sustu söylemedi. Bense elimi çantamın içindeki telefona attım arayan kişiyse yine Ezgiydi. Kaşlarım çatıldı normalde beni sık sık aramazdı. Ama ne hikmetse bu hafta ikinci arayışıydı.

Bende çoktan yelkenker suya düşmüştü çünkü öyle bir ihtimal vardıki o ihtimalin olmaması için içten içe Allaha dua ediyordum. Kalbim öyle bi hızlandı ki bir anlık her şeyi unuttum.

 

Ya Ece her şeyi anlattıysa ? Ve gerçekleri öğrenmişlerse?

 

" Sadece beş dakika konuşup geliyorum arabada bekleyin. " dedim az öncekine nazaran daha sakin ses tonumla. Oysa kısa bir şaşkınlıktan sonra başını salladı ve arabaya geçti.

 

Bense bir elimi kalbime attım diğer elimlese çağrıya cevap verdim.

 

"Alo? " dedim ister istemez sesim biraz titrek bir tonla.

 

İnşallah gerçeği öğrememişlerdir, lütfen.

 

 

●●●

 

 

Giray Pars Demirhan

 

Ofisinde oturmuş elimdeki avukatın yada ismiyle Sara Hesenova hakkında bütün her şey yazılan dosyaya baktım. Gözümden neyi kaçırdım diye düşünürken doğum tarihi bana bir şeyi hatırladım. Hasımlarımdan yani Kaya'ların avukatla bir alakası olabilirmiydi? Yoksa neden avukat bir Kaya için benden yardım istesin ?

 

Üstelik az çok hatırlıyorum kuzenimin söylediği kadarıyla bu yılda Asaf Kaya eşi Yasmin Kaya'yı doğumda kaybetmiş. Manşetlerden hatta haber başlıklarından düşmeyen bir haberdi. Bir araysa benim bile kulağıma kadar gelen dedikodulara göre Kaya ikizlerinden biri öz değildi bunun Ece Kaya olduğu düşünülüyordu. Çünkü kuzenim Gamzenin anlattıklarına göre ailedeki hiç bir gene sahip değildi. Kuzenim Gamze iyi bir gözlemciydi. Bu durumda tek bir ihtimal kalıyordu.

 

Bu kadın kayıp ikiz olabilirmiydi?

 

Aslında dikkatli baktığımda Asaf Kaya'ya benziyordu gözleri. Sonra aklıma gelen fikirle önümdeki bilgisayarın arama motoruna Yasmin Akın Kaya yazdım. Sonuçlardan fotorağfa tıkladım. Ve önümdeki dosyadan avukatın olduğu fotorağfı çıkardım bilgisayardaki ekranla yan yana getirdim. Göz rengi hariç avukat Yasmin Kayanın kopyasıydı.

 

Tam on ikiden vurucaktım.

 

Ben bunları düşünürken yıllardır benimle olan ve avukata şöför diye tahsis ettiğim korumam Furkan beni arıyordu. Avukat muhtemelen onları zorluyordu.

 

Fakat bu akşam ayarladığım yemeğe gelmeyeceğini adım gibi biliyordum.

 

Zaten bu yüzden Furkanı görevlendirmişti. Fakat onu -beni arıyacak- kadar zorlayacağını düşünememiştim. Şimdi saat beş buçuğa geliyordu. Fazla düşünmemeği seçerek cevap verdim.

 

İçten içe bu konuyu düşüneceğimi bilsemde.

 

"Alo? " dedim otoriter ve sorgular bir tonlamayla. Oysa sıkıntılı bir nefes verip cevap verdi. Sanki nasıl söyleyeceğini bilemiyormuş gibi.

 

"Patron çok acil bir şey söylemem gerek. Avukat Hanım... " dediğinde bir şeylerin ters gittiğini anladım. Ve evet ben dahil herkes ona Avukat diyordu ve ya Avukat Hanım bu lakap ona daha çok yakışıyordu çünkü. " ... biz onu almaya geldiğimizde biraz zorluk çıkarttı sonra bir anda bir arama geldi sonuna sadece göz ucuyla baktığımdada Kaya yazıyordu ondan sonra Avukat Hanımın yüzü solgunlaştı ve sanki az önce binmemek için çabalayan o değilmiş gibi bize beş dakkaya konuşup geleceğini söyledi. Sonra baroya sürdük işlerini hall ettikten sonra bize Kaya malikanesine sürmemizi söyledi şimdiyse malikanedeyiz fakat sizi asıl aramamın sebebi fazla tedirgindi. Ve iki saatir çıkmıyor. " dediğinde içimdeki şüphe tohumları daha da arttı.

 

" Tamam koçum. Anladım benim gelmemi bekle. " dedim ve ayaklandım. Parmak izimi kullanarak kapıdan geçtiğimde bu tarafa doğru gelen iki yakın korumamı fark ettim. Beni gördüklerinde saygıyla selamladılar. Bana yaklaşan korumalarıma bakarak.

 

"Arabayı hazırlayın Kayalara ziyarete gidelim. Malum görüşmeyeli baya oluyor. Arayı çok açmamak lazım. " dedim ve önden ben arkamdan hem en iki yakın arkadaşım hem de korumam olan Akif ve Polatla olmak üzere ilerliyorduk.

 

&

 

Şu an Kaya malikanesinin önündeydik arkamdan gelen konvoyla birlikte büyük demir kapılar açıldı muhtemelen haber verilmişti. Kapılar açıldı içerideyse bizi karşılamak için bekleyen bir adet Arif Kaya vardı. Bu benim için beklenmedik bir süpriz değildi. Arkamdan gelen konvoydaki korumlarar indi ardından benim kapım açıldı ve ben indim. Son derece ruhsuz gözlerle ona bakıyordum fakat o benim aksime gelişimin sanki ne için olduğunu biliyormuş gibi şüpheli bakışlarla bana bakıyordu. Ve nihayet karşı karşıya geldiğimizdeyse. Bana bakarak.

 

"Hoşgeldin demek isterdim ama böyle destursuz gelişinin sebebini merak ediyorum doğrusu Demirhan? " dedi benden bir an bile çekmediği ela gözleriyle. Hafif kaşları çatılmış vaziyetteydi. Bense neden olduğunu bilmediğim bir şekilde ona bakarak.

 

" Sevgilim burdayken. Elbette geleceğim. Ve onu almadanda bir yere gitmeyi düşünmüyorum Kaya. " dediğimde bu sefer tehditvari bir şekilde kaşları çatılan bendim. Sanki aydınlanma yaşamış gibi bana bakıyordu. Bir dakika

 

Ben az önce sevgilim mi demiştim?

 

Buraya gelirken bu düşünce aklımın ucundan bile geçmiyordu oysaki.

 

Neyse bunu sonra düşünürüz.

 

" Emin olun burda sevgiliniz yok olsaydı haberimiz olurdu. " dediğindeyse yüzünde bir gülümseme peydah oldu. Fakat benimde avukatı almadan hiç bir yere gitmeye niyetim yoktu.Bu yüzden Furkanı çağırdım oda saygıyla ikimizede baş selamı verdi.

 

" Furkan sevgilim Sara bu kapıdan içeri girdiğini gördün mü yoksa görmedin mi? " dedim bakışlarım hala bu evin en büyük oğlundayken. Yine bir aydınlanma yaşamıştı. Ve bu onu kızdırmıştı fakat beni fark ettiğinde öfkesini profosyönel bir şekilde maskelemişti.

 

" Avukat hanımı buraya bizzat ben getirdim efendim. " dedi oda doğruları söyleyerek. Bu alemde her kesin bir namı vardı. Bizim için söylediğimiz her kelime bile senettir. Avukattan çoktan ne isteyeceğime karar verdim. Belkide kaçıkca geliyordu. Bilmiyorum belkide bir pislik olduğumu düşünecekti açıkcası umrumda değil. Çünkü bu kadın fazla tanıdıktı. Ayrıca benim düşüncemle eğer avukat gerçekten kayıp ikizse bu artık Kayalar için gözdağı olurdu çünkü o zaman kızlarının elimde olduğunu bilerek hareket edeceklerdi.

 

Ama eğer düşündüğüm gibi değilse de bu kadın alelade bir kadın değildi. Ve bu bende merak uyandırıyordu. Ve aynı zamanda bu kararın geri dönüşü olmayacağını biliyordum. Bu seferlik stratejime güveniyordum.

 

Ondan ne mi isteyecektim?

Onu ondan isteyecektim.

Karım olarak.

 

SON

 

 

Öncelikle fanus olayı Tutunamayanlar kitabından seçtiyim alıntıda kitapta olduğu gibi seçilmiştir.

 

 

Bölüm nasıldı sevgili okurlarım?

 

 

Girayın planı hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

 

Avukat bu duruma sizce nasıl tepki vericek?

 

 

Teorileri buraya alalım.

 

İnsta: yazar093

Kitabın resmi hesabı: faral_09

Bu hesaplardan kitap hakkında daha çok şeye ulaşabilirsiniz.

 

 

Yeni bölümde yine sizlerle görüşmek dileği ile güzel okurlarım ; )

 

 

Loading...
0%