@hsnovasara7
|
Hepinize merhaba sevgili okurlarım!
Ben deniz yazarınız 09 : )
Nasılsınız?
Umarım iyisinizdir : )
Hadi bölüme geçelim !
Satır aralarına bol bol yorum yapmayı unutmayın canlarım!
Şarkı önerisi: Little Mix- Power
Kırmızı güller bu satıra 🌹
Dip not♡: Olabikecek yazım yanlışlarını takmayın lütfen. Kitap sexon finalinden sonra düzenlemeye alınacaktır.
" Sevmek; belki bir gün
okur diye şair olmaktır."
~Hikmet Anıl~
KEYİFLİ OKUMALAR!
Sara Hesenova
İnsanlar bazen karamsarlık kavramına fazla bağlanırlar. Mesela kuzenim İnci çok karamsar bir kadındır normalde ama başıma bir şey gelse en mantıklı ve kurnaz düşünen o olur. Çünkü sevdiklerini kaybetmek korkusu yada kaybetmek üzere olmak korkusu sadece...
Korkunçtur.
Ama aynı şey benim için geçerli değildir yani ben ve Fiko için çünkü biz ortalığı ateşe vermeye bayılırız.
Hayat benim düşüncemle çok kısaydı. O kadar kısaydıki bir anda her şey olabilirdi.
Zaten her şey bir anda olmazmıydı?
Bir an'da aşık olursun; bir an'da korkarsın; bir an'da anlarsın; bir an'da canın yanar.
Bir de bir anlık olaylar vardır mesela; bir anlık öfkelenirsin; bir anlık kendine kızarsın; bir anlık her zaman seni rahtlatan koku seni rahatsız eder.
Anlık ve an arasında ki farkı farketmeyen çok şey kaybeder. Mesela, anlık bir şey için en sevdiğin insanda vazgeçersin ama adı üstünde anlık.
Düşünsene an'ı yaşadığın kişiye karşı anlık birini seçersin.
Bu benim fikrimce sadece dostunu ve ya sevdiğini satmak değildi aynı zamanda kahpelik ve piçlikti.
Ne benim nede Fikonun buna tahamüllü yoktur. Bizi sattıysan sen kaybedersin çünkü bizim galiyibetimiz kadar kaybetmişliğimizin bile sana zararı vardır.
Eğer o ateşte ben yanıyorsam herkesi yakarım.
Bir de canımızı yakanlar var tabii. Ama üzgünüm gözüm den düştüysen yükselmen imkansız.
Ne yani canımızı yakanlar bu kadar kısa hayatta birde canımızı yaktıkları için merhamet mi edicez?
Eğer birinden vazgeçmişem yok sayarım.
Kural basitti: Yok say ve geç.
O gün Ömeri gördüğümde hiç bir şey his etmedim diyemem ama his ettiğim şey kesinlikle aşk değildi.
His ettiğim şey sadece ve sadece geç kalınmış bir intikamın sıcak ve can yakıcı tadıydı.
Ben kenardan bakınca çok umursamaz görünürüm. Hatta evdekilere sorun evin umursamazı kim diye muhtemelen beni gösterirler.
İçine kapanık biri değilimdir genellikle yani. Ama içime kapanırsam yeniden duvarlar örersem bu sefer aşamayacağımı çok iyi biliyorum.
Ben aşka bir kez yenildim çocuk yaşta olsa bile. Öyle bir sarsıldım ki bir şeye odaklanarak ayaklandım. Ben böyle sarsılırken evdekilere sadece gülümsüyor, gülüyor ve komik olduğunu düşündüğüm şakalar yapıyordum. Ama annem yemezdi bunları çünkü ben ne zaman kendimi kötü his etsem ve ya korksam hep annemle uyur ve ona sıkı sıkı sarılırdım sanki uzak bir yere gidecek ve ben ona son kez sarılıyor gibi. Annem okşardı saçlarımı öperdi yanaklarımdan, gözlerimden. Sorardı soruştururdu ama bende hep ona anlatırdım. Aşk hariç.
Ben bunları düşünürken çoktan baroya gelmiştik. Kendimi tedirgin his ediyor ve sürekli başparmağımla oynarım. Ben kendimi tedirgin ve ya üzgün his ettiğim zaman sık sık yaptığım bir haraketti. Normalde dudaklarımıda ısırırım ama rujum fazla pahalıydı ve de güzeldi.
Bu gün yeni müvekkilim gelecekti. O gelene kadar dosyayı incelemeyi planlıyordum. Arabadan indim ve Furkana göz devirip gittim zira beni bekleyeceğini biliyordum. Barodan içeri girdiğimde bütün özel hayat meselelerimi dışarıda bıraktım. Zaten girdiğimde beni karşılayan tatlı ve güzel meslektaşım Ceren karşıladı yüzünde her zamanki tatlı gülümsemesiyle ve meraklı mavi gözleri beni karşıladı. Aslında kişilik özellikleri olarak bir birimize benziyorduk. Sadece o daha buralarda yeniydi avukatlılığının ilk yılıydı. Bende ona gülümseyerek selam verdim ve birlikte merdivenlerden çıkmaya başladık.
" Bu gün nasılsınız avukat hanım? " diye sorduğunda cevabını geçiktirmedim.
"İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız genç hanım ? " dedim biraz neşelenmek için. Anında kaşları çatıldı. Bense kıkırtımı bastırmak zorunda kaldım muhtemelen benden aynı hitapla karşılık bekliyordu. Ama çok üstünde durmadı
"Sevgilisiz. " dedi kederli kederli. Bana anlattığına göre bu değiştirdiyi artık beşinci sevgilisi işin trajikomik yanıysa hep aldatılan oluyor ve bunu biliyor fakat umursamıyordu.
" Çok büyük bir dert olmalı. " dedim alaycı ses tonumla. Üzerine giyidiği pembe renkli takımla çok asil duruyordu cubbesi kolundaydı; saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Elindeyse mini çantası vardı. Akseauar olarak söylediğine göre anısı olan gözleriyle aynı renk deniz desenli bir kolye vardı. Kolunda kol saati parmağındaysa kulağındaki küpeyle aynı desene sahip olan bir yüzük vardı. Gözlerini çerçeveleyen güzel bir makyaj yapmıştı. İtiraf etmeliyimki sarı saçları ve mavi gözleriyle uyumu çok hoştu.
" Sormayın lütfen... Bu arada yanlış anlamazsanız sizi bırakan sevgilinizmiydi? " diye sordu merakla ve çekingen bir tonla. Önce kaşlarım çatıldı. Daha dün tanıştığım birine herşeyi anlatacak biri değildim her ne kadar tatlı olsada.
"Hayır sevgilim değil. " dedim sabit ses tonumla. Merdivenler bitmiş ve biz kalidorlardan ayrılmıştık. Erken gelmiştim odama geçtim cubbemi yerine astıktan sonra masamın başına geçtim ve dosyayı açarak okumaya başladım.
Yeni müvekkilim yani Buse Levent Karahan. İşinde uzman bir cerrahtı. Eşiyse yasaklı maddeleri yabancı ülkelerdeki insanlara satan bir mafyaydı. Henüz 28 de olan cerrahımız yer altında adı sık sık geçen Ünal Karahan'ın eşiydi. Sorun şiddetli geçimsizlikti. Çok sık rastladığım bir durumdu fakat bu defa bir mafya eşiydi. Burda genel bilgiler ve darp raporları vardı. Fakat dediğim gibi ben her zaman farklı pencereden bakmayı daha doğru bulmuşumdur. Birazda internette bulduklarımsa kafamı dahada karıştırıyordu. Magazinlerde, internette prestijli bir iş adamı olduğunu anlamak zor değildi. Fakat kameraya oynadıklarını farketmem uzun sürmedi. Çünkü bay Karahan eşine bakarken ki bakışları dışarıdan bakan onu deli divane aşık sanır ama ben görebiliyordum.
Eşine deli divane aşık bir adamın bakışları değildi. Daha çok intikam duygusu baskındı.
Araştırmalarıma ve bu önümde dosyada yazılanlara bakılırsa bay Karahanın eşi bayan Karahan ezeli düşmanının kardeşiydi. Muhtemelen ezeli düşmanı Uraz Levent'i kız kardeşi üzerinden tehdit ediyordu. Aralarında ne geçtiğiyle ilgilenmek benim görevim değildi. Açıkcası ilgilenmiyordum. Çünkü ben çoktan kararımı vermiştim bu davada tarafım belliydi.
Buse Hanım yaş tahtaya basmamıştı bilakis en sağlam zemin artık onun ayaklarının altındaydı. Bu davada Buse hanımın safındaydım. Kazanana kadar vazgeçmeyi kendime yasaklıyorum.
Ve ben kolayca kendi yasaklarımı çiğneyen biri değilim.
🕰
Şu anda karşımda duran kadını inceliyordum. Karşımdaki kadın bir kadının ortalama boyuna sahip bir kadındı. Oval yüzüne yakışır şekilde kestirdiği yumurta sarısı saçları ona yakışıyor, mavi gözlerini daha çok ortaya çıkarıyordu. Yüzüne yakışacak ortalamada bir buruna ve kalp şeklinde dudaklara sahipti. Genelleme yaparsak ilgi çekici bir güzelliğe sahipti.
Onu incelediğim şekilde beni inceliyordu. Belli etmesede fazla tedirgindi bunu elindeki marka çantaya geçirdiği uzun tırnaklarından anlaşılıyordu. Baktığım yere bakınca tırnaklarını batırmayı kesti. Benden önce bir çok avukata gitmiş fakat avukatlar kime dava açacağını görünce vazgeçmişti. İçlerinden bazılarıysa kabul etmiş ve daha ilk duruşma bile olmadan kaybolmuşlardı. Bunu kimin yaptığını anlamak için zeki olmaya ihtiyaç yoktu. Daha fazla kadını tedirgin etmemek için yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirip gözlerinin içine baktım.
"Hoş geldiniz Buse Hanım. Ben bu süreçte sizin yanınızda olacak avukat Sara Hesenova. " dedim ve hemen sonra. "Lütfen oturun. Size ne ikram ede bilirim? Çay ve ya kahve? " dediğimde gayet samimiydim. Bu sadece bir dava değildi bu bir kadın dayanışmasıydı benim nezdimde.
Benimle tanıştıktan sonra bir daha bir kadına zor el kaldırırdı o şerefsiz!
" Teşekkür ederim sade bir kahve zahmet olmazsa. " dedikten sonra masamın karşısındaki koltuklardan sağdakinin üstüne oturdu. Biraz olsun gerginliği azalmış gibiydi. O sırada bense Buse Hanim için sade kahve kendim içinse sade soda istemiştim.
Hasas bir mideye sahiptim ve kahve midemi resmen alt-üst ediyordu.
Dosyaya son kez göz attıktan sonra Buse Hanıma döndüm. Bu süreçte onun yanında olduğumu söyledikten sonra onun avukatı olucağımı anlamıştı. "Buse Hanım bana bu evliliğin hangi şartlar altında gerçekleştiğini anlatabilirmisiniz ? " dediğimde mavi gözlerine dikkatle bakıyordum. Sözlerinin yalan ve ya gerçek olduğunu ancak göz temasıyla ayırt edebilirdim.
Görende Sherlock Holmes sanıcak. Ama benim sayemde ondan bir farkın kalmıyor. Evet burdan kendime prim kasıyorum.
Eğer şu anda müvvekilimle olmasaydım göz devirirdim ama maalesef müvvekilimle birlikteydim ve kadın beni şizofren sana bilirdi. Ayrıca benim herkesden her zaman bir farkım vardır. Sara Hesenova her anlamda eşsizdir.
"Kendi rızamla evlendim. " dediğinde hiç şaşırmamıştım çünkü genellikle her şey o imzaları attıktan sonra başlıyordu. Her kese bir dizi gibi gelebilirdi ama maalesef sadece dizi değil gerçektede kadınlarımız şiddete maruz kalıyor ve susmak zorunda bırakılıyordu.
"Peki bana Ünal beyle nasıl tanıştığınızı ve hangi şartlarda evlendiğinizi daha detaylı anlatırmısınız? " dedim en yumuşak ses tonumla böylelikle kendini daha rahat hissedebilirdi. Şu anlık tek isteğim her şeyi olduğu gibi anlatmasıydı.
"Aslında başlarda Ünal bana karşı çok iyiydi bana karşı korumacı , kibar , bakışlarıyla bile içimi ısıtıyordu. Beni incitmekten itina ile kaçıyordu. Ta ki evlenene kadar. Abim evlenmemize karşıydı o zamanlar anlamamıştım ama onun bu kadar çok pis işi olduğunu bilmiyordum. Abimle düşmanlardı. Bunu biliyordum hatta onun için abimi bile karşıma aldım sırf onun için. Ama sonra bana şiddet uygulamaya başladı gerek fiziksel gerek psikolojik. İşime ya yıllarımı verdiğim kariyerime bile devam etmeme izin vermiyordu. Sadece onun dediklerini yaptığım sürece işime devam etmeme izin veriyordu. Zamanla istekleri iğrençleşti hatta o kadar iğrenç bir adama dönüştü ki... " dediğinde arada nefes alıyor mavi gözlerinden akan sessiz her bir damla artık hıçkırığa dönüşüyordu.
Kapı önce çalınıp sonra açıldığında kendini zorlada olsa toparlamaya çalıştı. Bu dün tanıştığım çalışan Suzan Hanımdı. Buse hanımın önüne kahvesini bıraktı ardından sodamıda benim önüme bıraktı. Yüzüme tatlı olduğumu düşündüyüm bir gülümseme yerleştirip Suzan Hanıma döndüm. "Teşekkür ederim Suzan Hanım. " dediğimde içten gülümsemesiyle "Afiyet olsun kızım. " dedikten sonra gitti. Ve ben tekrardan Buse Hanıma döndüm.
" Buse Hanım isterseniz kendinizi bu kadar zorlamayın. Bu dava sürecinde sizin yanınızda olacağımdan hiç şüpheniz olmasın. İnanın böyle bir duruma düşen ilk müvekkilim değilsiniz. Şanslısınız ki böyle adamların hakkından nasıl gelineceğini bilen bir avukatın yanındasınız. Muhtemelen burada olduğunuzu hatta benide avukat olarak seçtiğinizi biliyor ve ne kadar ileri gideceğimize bakmak istiyor. Bu yüzden sizden tek temennim uzaklaştırma kararı alınana kadar sabırlı olmanız. Bu süreçte Ünal beyden ayrı yaşamanız sizin açınızdan iyi ama onunla yaşamanız daha da iyi en azından benim açımdan. İlk duruşmada eğer şiddete maruz kaldığınızı kanıtlarsak en azından uzaklaştırma kararı alırız ve ilk aşamayı geçeriz. Diğer aşamaları anlatacağım ama önümüzde ki şu anlık en önemli aşama bu. " dedim arada nefes almayı unutmayarak.
Kadınlara kalkan her elin kırılması şarttı aksi taktirde kelepçelere maruz kalmasıda muhtemelen en iyi sondu.
Kadınları hafife alan erkeklerin zekasından her zaman şüphe ederim. Kadınları bir hayvana benzetecek değilim. Bu kadar mükkemel bir varlığı neden bir hayvanla kıyaslayayım ki? Bu kadar kıyaslar üzeriyken hemde.
Gözlerini bir an olsun çekmeden bütün dikkatini bana veren Buse Hanım ise düşüncelerin içinde kaybolmuşa benziyordu. Bunu gittiği avukatlardan belkide yüzlerce kez duymuştu. Ama benim yöntemlerim her zaman farklıdır. Bunu her kes bilirdi en azından etrafımdaki insanlar. Bu kadar konuşmak su içme isteği uyandırdığı için sodamın kapağını açtım ve bardağıma döktüm ve yavaş yavaş yudumladım. Kendimi şu an inanılmaz güçlü his etmem normal mi?
Sadece bir soda kapağı açarak mı kendini güçlü his ediyorsun gerçekten?
İç sesime yine göz devirme ihtiyacı his ettim. Sana dayanmak için peygamber sabrı lazım be iç ses! Ne yapsak yaranamıyoz. Gerçi yaranmak için bir şey yaptığım yok ama neyse. Ayrıca bence herkes bu yeteneğe sahip değil. Ayrıca fark ettiysen ilkte açtım iç sesciğim.
Beni övdünmü sövdünmü bilmiyorum ama standart bir soda kapağını açmayı yetenek sayacak kadar mı delirdin be kızım.
Dediğindeyse umursamaz bir şekilde Buse Hanımın zaten bende olan mavi harelerine döndü bakışlarım. " Bir planınız mı var Sara Hanım? " dediğinde yüzümde kibirli bir gülümseme oluştu. Düşündüğüm yöntem fazlasıyla pürüzlüydü ama aynı zamanda da kusursuzdu. Eminim yüz yıl düşünseniz aklınıza gelmeyecek bir plan.
" Buse Hanım benim her zaman bir planım vardır. Hiç planlamadığım zamanlarda bile. " dedikten sonra elimle en alttaki çekmeceyi actım ve içinden küçük siyah bir poşet çıkartım. Poşeti açtım içinden minimum küçüklükte ultra görüş açısına sahip bir kamera çıktı. Bu kamerayı Fikoyla beraber tasarlamıştık. O zamanlar öylesine tasarladığımız şeyin bana ne kadar yararı olucağını kim bilebilirdi ki? Parmağımın ucunda tuttuğum bu küçük siyah bir düğmeye benzeyen kamerayı Buse Hanıma uzattım. Ne olduğunu çözmeye çalışıyor ama bir türlü anlamıyordu.
"Bir düğmeylemi bunu yapıcaksınız ?" dediğinde derin bir nefes aldım.
Ama bende ilk defa böyle bir şey görsem aynı tepkiyi verirdim düşüncesiyle kendimi kandırıyordum. Çünkü ben ilk defa böyle bir şey görsem kurcalardım üstelik bunu veren bir avukatsa. Gerçi benden başka kimse vermez ama neyse. " Buse Hanım bu gördüğünüz şey bir kamera ama en küçük boyutta ki hali olduğu için bir düğmeyi andırıyor ancak düğme değil. Bu onu kamufule ediyor bir nevi diyelim. " dediğimdeyse şaşkın gözlerle bana bakıyor bunu nerden bulduğumu ve ne işe yarayacağını düşünüyor olmalıydı.
" Bunu evemi yerleştireceğim? " dediğinde yine kibirli bir gülümseme belirdi dudaklarımda.
Bunu bizzat size takmak varken neden uzaktan bir görüntüyle bunu kanıtlayayım ki?
" Üzerinizde uyuyorken bile hiç çıkartmadığınız bir eşyanız var mı? " dediğimde kendine bakma ihtiyacı his etmiş olmalıki önce kendine sonraysa kendi gerdanına düştü bakışları ordan sonraysa benim toprağı andıran gözlerime. Eliyle yavaşca boğazlı kazağının içine soktu elini ve bir kolye çıkardı. Kolye garipti nasıl anlatılır bilmiyorum ama ortasında sim siyah bir taş vardı etrafınıda sanki pamuk prensesin üvey annesinin aynasının çerçevesini anımsatıyordu. İnce bir zincirin ucundaydı. Dört tane şefaf taş vardı pusula gibi yönlerini gösteren. İlginç bir takı seçimi ve aynı zamanda berbat. Gerçekten altın dururken gümüş mü? Neyse bu insanların kendi kararı yargılamak bana düşmez. Ama en azından zinciri altın olsaymış. Hayır açlığım yüzünden artık kafayı yemek üzere değilim.
Kafayı yemek üzereyim! Gerçek anlamda!
Saat Üç Suları
Sonunda işim bitmişti. Her aşamayı en ince ayrıntısına kadar düşünmem fazla zamanımı almıştı. Öğle yemeğini bile yememiştim. Ve üstelik uğramam gereken bir yer vardı Kaya Malikanesi.
Ağlamak istiyorum ya!
İstanbula geldiğimden beri doğru düzgün yememekten kilo vericek kıvama geldim ya. Üstelik stresten sürekli kaşınma ihtiyacı his ediyordum. Ve bu nefret ettiğim bir huyumdu.
Şu an ne kadar stres olsamda onların karşısında yine ateş olmalıyım ki yanan can kadar canda yakabileyim.
Ben bunları düşünürken çoktan barodan çıkmıştım. Kendimi halsiz his ediyordum ama yapacak bir şey yoktu. Eninde sonunda olucak bir şeyi daha fazla ertelemem zaman kaybından başka bir şeye yol açmayacaktı.
Şu anda yeni fark ediyordum yine parmaklarımla oynuyordum. Ve yine işaret parmağımla baş parmağıma baskı uyguluyordum.
Arabaya yaklaştığımda Furkan benim için arka kapıyı açmıştı bende göz devirmeyi ihmal etmeden arka koltuğa yerleştim. Bu işgenceye arabam gelene kadar katlanıcaktım. Arabayı çalıştıran Furkana döndüm ve konuşmaya başladım.
" Kaya Malikanesine sürün lütfen. " dediğimde sorgulamaması şaşırtıcıydı. Ve son bir şey kalmıştı elimi çantamın içine attım ve telefonumu çıkarıp halletmem gereken son işimi hall edip. Su gibi akan yolu izlemeye koyuldum gerkinlikten parmaklarımla oynaya oynaya...
🕰
Evet şu an Kaya Malikanesinin önündeydim gözlerimdeki gözlüğü çıkardım ve Malikaneyi incelemeye koyuldum. Dışardan bakan hayran kalırdı.
İçinde dönen dolapları bilmeyen biri tabii ki.
Boş gözlerle baktım bu şahşahalı Malikaneye. Küçük bir evim vardı benim. İçinde şen kahkahalar attığım, huzur bulduğum, sevgiyle dolup taşan, rahat his ettiyim, güvenli olduğunu bildiğim. Bu Malikaneyse sadece şahşahasıyla göz boyuyan bir cehhenemden farksızdı. İçinde yaşayanlarda bu Malikaneden farksızdı.
Sonra Malikanenin ona göre küçük olan kapısı açıldı ve çıkan kişiyse Ezgiden başkası değildi. Onu görünce yüzümde sıcak bir gülümseme oluştu. Unuttum bütün gerginliğimi ve kardeşime odaklandım. Onu bu kadar sahiplenmemim nedeni daha önce kimse tarafından benim sahipleneceğim kadar sahiplenilneyeceğini bilmekti belkide. Ona doğru ilerledim omuzlarım dik saçlarım rüzgarın etkisiyle savrula savrula. Oysa bana bakarken gülümsedi ama bana doğru bir adım bile atmadı.
Yada atamadımı demeliyim.
Umursamadım kapının önünde duran kardeşimi hemen kollarımın arasına aldım sıkı sıkı sarmaladım.
Bu gün bu cehhenemden kurtarıcaktım onu.
Başına öpücükler kondurdum. " Doktor hanım görüşmeyeli nasılsınız? " dedim yüzümdeki sıcak gülümsemeyle ve her zaman ki eğlenceli ses tınımla. Fazla sarmalamış olmalıyım ki sesi boğuk geliyordu.
" İyiyim avukat hanım peki siz nasılsınız? " dediğinde şen bir kahkaha attım sırf onuda bu gergin gülümsemesinden kurtarmak için. Sonra onu kolarımın arasından çıkardım yüzünü ellerimin arasına alıp yanaklarını sıktım. Fazla sıkmış olmalıyım ki cırlamaya başlamıştı. Gülümsemem daha da büyüdü. Sonraysa beraber salona doğru ilerledik. Yeniden ketum halime döndüm. Bu benim en bilindik maskemdi dik omuzlarım adeta topuklularımdan çıkan tok sese ayak uyduruyordu. Sonunda salona geçtiğimizde kısa bir inceleme yaptım. Evin kolidoru bile 19 cu yüzyılı anımsatıyordu tablolar bile. Salonu fazlasıyla genişti zevkle döşenmiş koldtuklar sehpahalar adeta ben zenginim diye bağırıyordu. Bana göre göz yoran bir seçimdi açıkcası, sonraysa Kaya Ailesine döndüm.
Ve incelemeye koyuldum salonda oturan beş adet Kaya erkeği vardı. Altın işlemeli tek kişilik koltukta oturan adamı incelemeye başladım ellilerinin sonunda olan bu adam gencecik kızların aklını başından alıcak kadar yakışıklı sanki gençliğinde bir şey kaybetmemiş gibi heybetliydi. Onu ele veren yüzündeki azda olsa görünen kırışları ve hafif beyaz tutamlarıydı, benimle aynı göz rengine sahipti. Hatta öyle ki burdan bile aynı tona sahip olduğunu görebiliyordum, yüzüne göre ortalama bir buruna sahipti saçlarıysa esmer tenine yakışacak şekilde sim siyahtı. Üzeri ful siyahtı istisna gibi metalik sasti sayabiliriz. O da aynı şekilde beni inceliyordu dik omuzlarımı, up uzun ve canlı saçlarımı, yüz hatlarımı birini anımsatıyor gibiydi. Gözlerime gelince durdu o kadar ketumdum ki yüzümden her hangi duygu okuyamıyordu bu hoşuna gitmiş olmalı ki dudakları kıvrıldı. Tam olmasada çaprazımda ki koltukta oturup beni inceleyen kişi biolojik babam Asaf Kaya'dan başkası değildi. Fark ettiğim bir diğer detaysa sol elinde nişan parmağında olan nişan yüzüğüydü.
Eşine ölümüne bağlıydı.
Sonraysa L koltukta oturan üçlüye döndü bakışlarım. Beni dikkatle inceleyen üçlüyse biolojik olarak abilerimdi en büyükleri olan Arif Kaya isminin anlamı gibi baskın bir adam olduğunu duymuştum otoriterdi ve yer altını babasından sonra girecek olan en büyük varisti. Benimkinden bile daha koyu renk gözleri babasından aldığı belli olan siyah saçları ve esmer teni onu fazlasıyla yakışıklı yapıyordu kemikli yüz hatları ve ince dudakları ona yakışıyordu. Sanki genetikmiş gibi onunda boyu ve heybeti gayet yerindeydi üzerinde ki beyaz gömlek ve siyah kumaş pantolon ona daha çok yakışmıştı.
Ortalarında olan üçüne göre ortancıl abime baktım. Onların aksine ketum değil derin bir tebbesümle bana bakıyordu. Ezgi gibi bal rengindeki gözleri adeta ışıl ışıldı. Bana gülümsediği için yüzümde onun ki gibi sıcak bir gülümseme oluştu. Annesinin güzelliğini çalmış gibi annesinin erkek versiyonuydu sadece daha uzun ve heybetliydi. Evin ortancıllarından Altan Kayaydı o. Üzerinde ona yakışan kahve rengi gömlek ve onunla aynı renk kumaş pantolon vardı. Gömleğinin kollarını sıvamış ve bu ona daha farklı bir hava katmıştı. Diğerlerinin aksine bir doktordu. Ve daha masumdu.
Yüzümde ki gülümseme en küçük abime gelince soldu o da fazlasıyla soğuk bakışlarla bana bakıyordu. Diğerlerinin aksine babasının kopyasıydı dolayısıyla gözlerimiz aynı renkti. Oysa o kadar boş bakışlarla bakıyordu ki sanki öylesine bir şeye bakıyormuş gibi bakan kişiyse bu evin en küçük oğlu Timur Kayaydı. Üzerinde ona yakışan siyah bir gömlek ve aynı renk kumaş pantalon vardı.
Gözlerim bana dikkatle bakan ikiliye döndü. Sözde biolojik teyzem ve amcam Yaren Akın Kaya ve eşi Akel Kaya. Amcam yüzünde huzurlu bir gülümsemeyle bana bakıyor ve sanki yıllardır bu anı bekliyor gibiydi. Onada gülümsedim. Ellilerinin ortalarında olan bu adam abisinin aksine mas mavi gözlere sahipti sempatik bir yüzü vardı boyu abisine nazaran kısaydı ama gençliğinde çok can yaktığına emindim. Onun aksine eşi fazlasıyla soğuktu yani teyzem bana bakarken yüzünde ki memnuniyetsizliği okuyabiliyordum. Bana öyle bakıyordu ki sanki burda olmam bir mucizeymiş gibi. Sosyetede sık sık güzelliğiyle anılan bu kadının parlak fakat soğuk yeşil gözleri vardı yaşına göre ortalama boya sahipti. Sarı saçları doğaldı yüzünde ki minik operasyonlar işe yaramış gibiydi.
Sonra gözlerim benim gerçekte. yaşıyacak olduğum hayatı yaşıyan kadına döndü Ece Kayaya yada gerçek adıyla Sara Hesenova. Ama o hiç bir zaman Sara Hesenova olmayacaktı tıpkı benim de hiç bir zaman Ece Kaya olmayacağım gibi. Ama bir farkla ben istemediğim için oysa mecbur olduğu için. Sara Hesenova denilince akla o değil ben geliyordum Ece Kaya da denildiğinde de o. Bakışlarından uyumadığı belliydi tıpkı diğerleri gibi. Üzerinde pahalı bir elbiseyle bana bakıyordu. Ama kibirle bakan bu kadın kesinlikle beni büyüten adamın kızı değildi.
Sesizliği bozmak için klasik bir yönteme baş vurmuştum. Boğazımı temizledim ve konuşmaya başladım. " Merhaba öncelikle sizinle bu kadar erken öğreniceğinizi düşünmemiştim bana da süpriz oldu. Ama madem her şeyi öğrendiniz tanışalım ben Sara Hesenova biolojik olarak bu ailenin bir ferdiyim. " dedim yüzümde tatlı bir gülümsemeyle her birine bakarak normalde de sıcak kanlı bir insandım zaten. Ama sebepsiz yere geriliyordum elimde değildi. Sonra biolojik amcam yani Akel Kaya beni dumura uğratıcak bir şey yaptı. Eşinin yanında ayrılıp yanıma geldi ve bana sarıldı. Tamam beni kovmalarını beklemiyordum ama bu kadar soğuk olucaklarını düşünmemiştim -en azından bazıları sıcak kanlıymış- yinede şaşkınlığım kısa sürdü ve bende sarılışına karşılık verdim.
" Evine hoş geldin kızım. Dilerim bir daha hiç ayrı düşmeyiz. " dedi babacan tavırla. Bu ister istemez yüzümde bir gülümseme belirdi.
" Hoş buldum diyelim. " dedim ondan sonraysa bana gülümseyerek bakan bir diğer kişi yani biolojik olarak ortancıl abim Altan Kaya sarıldı hemde sımsıkı. Bu kadar sıcak karşılanmayıda beklemiyordum. Altan Kayaya da hemen kanım kaynamıştı o yüzden bende hiç tereddüt etmeden sarıldım. Onun yanında topuklularımla bile göğsüne geliyordu boyum.
" Yer fıstığı umarım bir daha kayıplara karışmazsın. " diyip tepeme bir öpücük kondurdu ve o da ayrıldı. Ondan sonraysa yapmacık bir gülümsemeyle sözde teyzem olan Yaren Arda Kaya beni göğsüne çekti sanki beni gördükce canı yanıyormuş gibi titrek bir nefes verdi.
" Kardeşimin emaneti seni ne kadar aradık da bulamadık şimdi karşımıza çıktın ya sağ salim bundan gayrı bir isteğim yok. " dedi fazlasıyla dramatik şekilde Yaren Akın Kaya.
Neden sadece ben bu kadar yapmacık olduğunu görebiliyordum?
" Karşınıza çıkmayı uzun zamandır bekliyordum Yaren Hanım. Sadece doğum günümde karşınıza çıkmak isterdim. Doğduğum gün benim için çok şey ifade ediyor çünkü. " dedim onun aksine dürüst bir şekilde ve soğuk bir şekilde. Bu dediğim şeyi sadece ikimiz anladık sertce yutkundu.
Mesajımı almıştı.
O çekildikten sonra diğerlerine döndüm kaşlarımı çattarak onlara baktım. " Kabul ediyorum beni canlı görmeyi planlamıyordunuz ama bu kadar arayıp beni buluncada böyle soğuk yapsaydınız sizinle gelmek ne kelime günahımı bile vermezdim. Böyle yaparak sadece beni geriyorsunuz. Bu arada inanmazsınız diye DNA da yaptıra biliriz tabi isterseniz Ezgiyle olan sonuçlarıda gösterebilirim. " dedim alaycı bir üslubla. Kendimi gergin his ettiğim ortamlarda genellikle çenem susmazdı. Her geçen saniye kaşlarım daha çok çatılırken. Ezgiye döndüm
" Sen beni aradığınızdan eminmisin? Ben babamın evine dönmeden onların soğuk bakışlarını üzerimden çekmelerini söylermisin lütfen? Kendimi ayıp bir şey yapıyormış gibi his ediyorum kardeşim. " dediğimde dudaklarını bir birine bastırarak gülüşünü saklamaya çalışan tek kişi o değildi çünkü abisi ve amcası bu konuda ona eşlik ediyordu. Ezgiden hayır gelmeyeceğini anladığımda bana soğuk bakışlar atan üçlüye döndüm.
İç sesim doğru söylüyordu daha yaşlanmadan kırışlar belirecekti yüzümde bu gencecik yaşımda hemde!
" Lütfen bakışlarınızı üzerimden çekermisiniz? Sebepsiz yere çok utanıyorum. " dediğimde yaşlı adamın kaşları çatıldı. " Yada bu dediğimi unutun. Ben evime dönüyorum zaten bizimkiler bensiz fazla belasız kalır. Altan bey bu ailede ki favori üçlümden biri de sizsiniz. " dedim ve arkamı döndüm tam bir adım atmıştım ki.
" Nereye gittiğini zann ediyorsun ufaklık ? " diyen kişiyse muhtemelen Arif Kayaydı. Yüzüme sevimli bir gülümseme yerleştirip onlara taraf döndüm.
" Bana soğuk bakışlar atmayan ailemin yanına. " dediğimde Asaf ve Arif Kayanın daha çok kaşları çatıldı fazlasıyla korkutucu geldiği için. Hemen Ezgiye döndüm
" Bana beni bu kadar çok seven bir ailem olduğunu söyleseydin hiç gelmezdim kardeşim. Ezgi bak ciddi söylüyorum bir daha aramalarına cevap vermeyi düşünmüyorum. Ezgi ben bir kavgada babama dövüldüğümü söylediğimde böyle gerilmemiştim kızım. " dedim dürüstce benim her söylediğim cümlede kaşları çatılan bir üçlü ve benim bu halime kıkırdayan bir diğer üçlü vardı.
" Komik bir espiri yaptığımı hatırlamıyorum. Neyse misafirliğin kısası makbüldür ben gideyim. " dedim ve tekrar arkamı döndüm tam gidiyordum ki
" Nereye gitmeyi planlıyorsun cimcime? Daha yeni gelmişken hemde. " diyense daha ilk dakikadan benimle uğraşmaya başlayan Akel Kayadan başkası değildi. Allah beni kahır etmesin neden geliyordum ki!
Dakika bir gol bir !
Yavaşca onlar tarafa döndüm. Artık iyiden iyiye sinirlenmeye başlamıştım birazda başım dönüyordu zaten fazlasıyla dolu olduğu için. Yinede kendimi zorlayak tatlı bir gülümseme kondurdum dudaklarıma. " Biliyormusunuz ben düşündümde biz başka zaman tanışırız şöyle güzel bir yemeye davet ederim sizi hem sadece ben değil Ecede ailesiyle tanışmış olur. Hatta uygunsanız bu pazarda olabilir. Hemen haber veririm bizimkilere gelirler. " dediğimdeyse Eceden bir merak dolu bakış bekledim bir heyecan bekledim ama yoktu. Hayır ketum değildi aksine pek umursuyor gibi değildi.
Acaba arkama bakmadan kaçsam mı? Bence kötü bir fikir değil en fazla rezil olurum.
Ne rezili be! Ben rezil olucak kadınmıyım tövbe tövbe. İç ses korkarım ki senin ayarların bozulmuş! Ben burda iç sesle tartışırken cevap hiç beklemediğim birinden geldi
" Korktunuz mu avukat hanım? " diyen kişiyse Ece Kayadan başkası değildi. Onun dediklerini duyduktan sonra yüzümde ki gülümsemeyi yok ettim yine aynı maskeyi taktım. Fazlasıyla ketum olanını hemde. Havada ki eğlenceli atmosfer hemen soğumuştu daha doğrusu soğutmuş tu. Sağ çaprazımda duran kadına döndüm. Ve kibirli bir gülümsemeyle onu süzdüm.
" Pardon kimden korkmam gerekiyor ? Sizden mi? Hiç sanmıyorum. " dediğimdeyse şimdi aynı kibirli gülümsemeyle o bana bakıyordu. Kalan herkes se bir filme bakar gibi bize bakıyordu.
" Belkide benden. Bunca yıl bekleyip şimdi ortaya çıkmanız sizcede garip değil mi? Ne malum dedikleriniz yalan olmadığı? " dediğindeyse gülüşüm derinleşti. Gözlerimi gözlerine sabitledim. Benim kadar omuzlarını dik tutamıyordu.
Fark ettiğim tek detay bu değildi.
" Size bir şey kanıtlamak mecburiyyetinde değilim Ece Hanım. Ayrıca bu sizi neden ilgilendirir? Garip olan bunca yıl her şeyi bilip susmanız bence. " dedim sert ifademle ve buz gibi sesimle. Gözlerimi kapattım ve bir şey düşünüyormuş gibi yaptım. Sonra sanki cevabı bulmuşum gibi elimle bir dakika işareti yaparak bakışlarımı yine onda kilitledim. " Ama durun. Siz hiç bir zaman gerçek ailenizi kabul etmediniz değil mi? Ah ne kadar aptalım bu yüzden bıraktığım bütün ip uçlarını yok ettiniz. Çünkü kim bu kadar zenginliğe varis olmak varken başka bir yere gitsin değil mi? " dedim sesimde ki ima ve kinayeyi herkes gibi oda sezmiş az önceki kibirli gülüşü solmuş ağırca yutkunmuştu. Bense sanki ağzımdan bir şey kaçırmışım gibi elimle ağzımı kapattım. " Ama bunları söylememem gerekiyordu değil mi? " dedikten sonra elimi ağzımdan çektim ve yine kibirli bir gülümsemeyle bakışlarımı ondan çekmedin.
" Bu da ne demek oluyor? " diyen kişiyse sözde teyzem olan kadındı. Sanki hiç bir şey bilmiyormuş gibide konuşması yok mu. Bu defa bakışlarım kaşlarımı havaya kaldırıp ona döndüm.
Lanet kadın rolünü çok iyi oynuyordu ama benim kadar değil.
" Sizin daha iyi anlayacağınızı düşünmüştüm oysa ki Yaren teyzeciğim. Daha açık anlatmamı istermisiniz? " dedim ilk cümlemde dudaklarımı büzerek ve kinayeyle. Neler bildiğimi açık açık ona itiraf etmiştim aslında. Ve anladığı için oda ağırca yutkundu. " Neyse ben konuşursam her kes lal olur o yüzden bu konuyu kapatalım değil mi Ececim ve Yaren teyzeciğim? " dedim yüzümde ki sevimli bir sırıtışla. Belki diğerleri anlamamıştı ama ben ikisindende o saf nefreti solumuştum.
Çünkü ben konuşsaydım onların bu evden sağ çıkacağından emin değilim. Ne de olsa doğrular fazlasıyla acıydı.
Başım katlanılmayacak derecede ağrımaya başlamışdı midem de bu konuda ona eşlik ediyordu. Yüzümü acıyla buruşturmamak için zor tutuyordum kendimi. Kan azlığı vardı bende ilaçlarımıda içmemiştim zaten. Yinede yüzümde ki zoraki gülümsemeyi silmeden pek sevgili Yaren teyzeciğimi ve onun pek sevgili üvey yiğenine arkamı döndüğümde. Kaya erkeklerinden yani onlardan beklediğim surat ifadesi bu değildi. Şaşırdığımı gizleyemedim çünkü karısına laf sokmama rağmen bile Akel Kayada gözlerindeki ışıltıyla ve yüzünde ki derin anlamlı bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Hatta az önce bana soğuk bakışlar atan üçlü bana gülümseyerek bakıyor gibiydi sanki nasıl desem sanki bu hareketimle onların kızı olduğumu kanıtlamışım gibi. Bu sefer kaşlarım çatık bir şekilde yine Ezgiye döndüm o benim kan azlığımı biliyordu ve solgun yüzümdende her şeyi anlamış gibiydi.
Çünkü biraz daha ayakta kalırsam korkarım ki bayılıcağım.
" Sara istersen geç otur. " dedi ona yakışıcak zariflikle ve kibarlıkla. Yüzümde sıcak bir gülümseme yer aldı. İyiki senin karşına çıkmışım kardeşim. Onu onaylayarak bana gösterdiği koltuğa geçtim yani abilerimin tam karşısındaki L koltuğa benim yanımaysa Ezgi oturdu ve elimi tutup gerginliğimi azaltmaya çalıştı.
Ah benim güzel kardeşim bu cehhenimden kurtarmak için geldiğimi bilseydi eminim çok sevinirdi.
Buraya bu konuyu konuşmak için geldiği için onlara döndüm. Ve konuşmaya başladım " Aslında buraya sizinle tanışmaktan ilave başka bir konu içinde burdayım. Eğer tabi ki Ezgide isterse bir süre benimle kalmasını istiyorum. Tabi oda kabul ederse. " dedim Ezgiyle ve babası arasında mekik dokuyarak. Fakat bir şey fark ettim Yaren Hanım onun gitmesini istemiyordu. Bunu bakışlarıyla ele veriyordu. Ezgiyse bu söylediğim şeyden sonra hem şaşkınlığını hemde mutlu olduğunu belli ediyordu. Çünkü biliyordu o kabul ederse gerekirse burdaki herkesin sözünü çiğneyeceğimi. Tam Ezgi ağzını açmıştı ki ondan önce cevap başkasından geldi.
" Ezgi hiç bir yere gidemez o ait olduğu yerde evinde. " dediğinde yüzümde öyle alaycı öyle bir tebbesüm yarandı ki yüz kilometre öteden bakan bile anlayabilirdi.
" Bu soruyu size sorduğumu hatırlamıyorum. Nezaket kurallarını bilmemeniz ne kadarda kötü. Oysaki sosyal medyada hep nezaketiyle, zarifliğiyle anılan bu kadın olamaz, öyle değil mi? " dedim sanki bu fark ettiğim şey beni şaşırtmış gibi ve onada lafımı sokmaktan öte durmadım yeniden Ezgiye döndüm ve gözleri hafif dolu gözlerle bana bakıyordu.
O kadın benim kardeşimin canını yakamazdı önceden ben yoktum ama şimdi varım ve varlığım her daim onu rahatsız edecekti!
" Bir daha sakın kardeşimin yerine cevap verip onun hevesini kırmayın. Yeminim olsun ki kardeşimin tek bir göz yaşına bu koca malikaneyi başınıza yıkarım! " dedim fazlasıyla sinirli ve tıslamayı andıran sesimle Yaren Hanıma benden böyle bir tepki beklemiyor olucak ki sertce yutkundu ama oda benden geri kalmadı.
" Terbiyesiz, seni büyüten aile sana büyüklerine karşı saygılı olman gerektiğini öğretmedimi. " dediğinde artık sinirlerime hakim olamayıp ona döndüm ve hiç pişmanlık duymadan.
" Daha küçücük bir bebeği öldürmeye teşebbüs eden birine göre fazla iddalı sözler Yaren Hanım. Ve bana terbiye veren aileme laf atmak büyük cesaret doğrusu ve de aptallık. Benim ailemin bana verdiği terbiyeyi sorgulamak size kalmadı. Yetişkin bir kadın olarak Ezgi kendi kararlarını verebilecek yaşta. Bu yüzden verdiği kararlar teyzesi olsanız bile karışma hakkı vermiyor gerçi öz teyzeside değilsiniz. " dediğimde ağırca yutkunmuş ve bana laf yetiştirirse nelerin ortaya çıkacağını anlamıştı.
" Teyzeme karşı saygılı ol. " diğense tam olarak beklediğim kişiydi, Ece Kaya. Yüzümde öyle alaylı ve kibirli gülümseme ortaya çıktı ki bu benim beden dilimde -düşmanıma son darbeyi- vuracağıma işaretti.
" Sizin için canımı ortaya koymamın nedenini umarım ki sizi sevdiğimi düşündürtmemişdir. Size olan saygım sadece benim büyütüp her zaman yanımda olan aileme borçluydunuz ama artık onlar bile size saygı duymamı sağlayamaz. Madem bir şey söyledim o zaman bütün gerçekleri anlatmama ne dersiniz? " dediğimde ikiside ağırca yutkunmuştu ama bu saaten sonra susmayı düşünmüyordum her ne kadar berbet bir durumda olsam bile bu beni durdurmayacaktı. Beklediğim soru nihayet geldi
" Ne gerçeklerinden bahsediyorsun? " diyen kişiyse ilk defa ağzını açan Asaf beydi. Yüzümde ki bilmiş bir gülümsemeyle anlatmaya başladım.
" Eşiniz yani biolojik olarak annem Yasmin Akın Kaya zorlu bir hamilelik süreci geçiriyordu, üstelik bir değil tam iki tane çocuğu olucaktı üstelik ikiside kız çocuğuydu, bunu eşi Asaf Kaya için o kadar güzeldi ki kız çocuklarına olan hayranlığı barizdi. Bir gün yine her zaman ki gibi Asaf Kaya evden ayrılıyor ve öğlene yakın bir telefon geliyor. Arayan sa Yaren Akın Kayadan başkası değil. Tabi Yaren Hanım o zaman lar amcamla yeni evlenmişlerdi. Ama sanıldığı gibi aşk üzerine bir evlilik değildi. Doğru sevgili amcam Akel Kaya eşine aşıktı. Ama Yaren Hanım eşine değil kardeşinin eşine aşıktı uzun yıllardır. O kadar çok kıskanıyordu ki kardeşini gözü hiç bir şey görmüyordu. Dünyaya gelen çocukları Kaya çiftini bir birine daha çok bağlıyordu aşklarını daha da güçlendiriyordu ve bu Yaren Hanımın gözünü daha çok kör ediyor ve canını yakıyordu. Gelen aramada Yaren Hanım kardeşinin kaçırıldığını iddia ediyordu. Bu Asaf bey için kabustu çünkü doğuma sadece on gün var- " dememe kalmadan
" Kes sesini! " diye bağıran kişi Yaren Hanımdan başkası değildi. Eli ayağı titriyordu korkudan.
" Sen artık iyice saçmalamaya başladın çık git evimizden! " diye bağıransa Eceden başkası değildi. Kaşlarım alayla çatıldı.
" Niye gerçekler çokmu ağır geldi Yaren Hanım oysa bunları yaparken hiç gocunmuyordunuz. Burası sizin eviniz değil ayrıca Ece Hanım. " dediğimde daha çok delirip bana doğru yürüdü hiç ayaklanmaya bile tenezzül etmeden ne yapacağını izledim önümde durdu ve elini kaldırdı tam bana vuracaken onun elini yakalayan ben değil Asaf Kayaydı. Reflekslerim güçlüydü bu yüzden son ana kadar beklemiştim.
" Bir daha kızıma el kaldırmaya teşebbüs edersen kendini kapının önünde bulursun. Duydunmu beni! Şimdi sus ve biz gerçekleri öğrenene kadar odandan çıkma. Akel karına sahip çık yoksa elimden bir kaza çıkıcak! " diye gürlediğinde ben bile korkmuştum ama ses yüzünden başım daha fazla dönüyordu yüzümü buruşturmadan edemedim. Hemen elimi çantama attım ve elimde olan ilaçlardan birini ağzıma attım ve zorlada olsa yuttum. Yemekten öncemi sonramı olduğuyla pek ilgilenmiyordum. Ellerim hafif titriyordu bunu belli etmemek için ellerimi bir birine kilitledim. Sesleri duymakta zorluk çekiyordum. İki dakikalığına göz kapaklarımı kapattım.
Yarım Saat Sonra
Yanımda bir hareketlenme his ettim ve hemen anında gözlerimi açtım yanımda, karşımda Kaya erkekleri ve Ezgi vardı. Usulca kaşlarım çatıldı. Etrafıma baktım salonda değildim başka bir odadaydım. Hemen dikleniyordum ki kolumda ki şeyi fark etmemle yönümü hemen başka yere çevirip gözlerimi kapatmam bir oldu.
Hassiktir!
Gözlerimi açmadan konuşmaya başladım. " Ezgi sen dostmusun düşmanmısın kızım! Kızım ben bu şeyin adını bile söyliyemiyorum! Niye deşiyorsun beni yazık değil mi bana-" diye konuşmaya devam ediyordum ki sözüm kesildi.
" Size ona iğne takmamanız gerektiğini söylemiştim. Takınca taramalı tüfeğe bağlıyor! " diye isyan ettiğinde olduğum odayı şen kahkahalar doldurdu. Gözlerimi açtım o şeye bakmadan ters bakışlarım Ezgiyi buldu. Hayırsız evlat bakışları atıyordum.
" Çç nasılda sattınız beni iki dakikaya hızınıza Fiko bile yetişemez be doktor hanım. Şimdi nasıl taktıysan çıkar şu şeyi. " dediğimde elimle kolumu kaşıma ihtiyacı his ediyordum.
" Ben takmadım ki ben çıkarayım. " dediğinde rahatlayarak nefesimi verdim.
" En azından bir kere deşildik. Yoksa siz olsaydınız oho canım kolum ne hale düşerdi. " dedim sırıtarak. Bu defa kaşlarını çatan o oldu. O şeye tikim olduğunu biliyordu ismini duymak bile yüzümü buruşturmama yetiyordu.
" Aşk olsun avukat hanım. Ben size hiç iğne yaparmıyım. İğneyi nasıl sevmediğinizi biliyorken hemde. İğneyi size abim yaptı ve emin olun kolunuzun durumu vahim korkarım ki izi kalıcak. " dediğinde söylediği her cümlede başımı omzuma eğip sürtüyordum artı olarak yüzümü buruşturuyordum.
O şeyi sevmediğimi ve kaşınma ihtiyacı his ettiğimi biliyordu!
Herkese gelince suspus oturan bu kız bana gelince bülbül oluyordu!
" Altan bey lütfen şu şeyi kolumdan çıkarırmısınız? Sizinlede sonra hesaplaşıcaz doktor hanım sizin o vizyonsuz ve de tipsiz sevgilinizi dövdüğüm için kendimle gurur duyuyorum! Keşke Muraz abime söyleseydimde etini kemiğinden ayırsaydı! Çok pişmanlık çekiyorum çook! Gelecek defa bununla ilgili abimle konuşucam. Sana vuramam bağıramam ama sevgilin için aynı şeyler geçerli değil. " dedim arada nefes alarak. Küçük bir kız çocuğu gibi onu abime şikayet edeceğimi söylüyor arada dudaklarımı sarkıtıyor arada da yüzümde ki şeytani gülüşle sevgilisine yapacaklatımı söylüyordum. Bu hallerime alışık olduğu için yola vererek 'he he' bakışı atıyordu.
" Bir kere o kaba adam benim sevgilime bir şey yapamaz! " dedi kendinden emin şekilde bense kaşlarım daha çok çatıldı.
Benim mükkemel ötesi kuzenime kaba mı dedi o? Tamam biraz odundur ama yakışıklı en azından!
" Bir kere benim abim senin o tipsiz sevgilini döver. Ayrıca kesinlekle hala o çocukla sevgili olduğuna inanamıyorum. Kızım her şeyden önce o bir sarışın ve hiç yakışıklı değil üstelik hiç güven vermiyor! " dedim dehşetle. Oysa cevabı hiç geçiktirmedi.
Konu sevgilisine gelince savunma modunu açık bırakıyordu hanımefendi!
" Sarışın olmuşsa nolmuş! Seninki esmerdi de noldu? Ayrıca çokta güvenilir benim sevgilim! " dediğinde vatan savunur gibi savunduğu sevgilisinin bir ara bana bile yürüdüğünü söylemek istedim. Ayrıca esmerler benim için her zaman 1:0 öndedir. Diğer konuyaysa değinmek istemediğim için susup önüme döndüm. Biraz drama queen lik yapmak geliyordu içimden ama yinede suskunluğum çok devam etmedi.
" O beni yanıltmış olabilir. Zaten erkeklere güven olmaz Anar Hesenov bir istisnadır. Savun sen savun şu tipsiz sevgilini, sonunda benim dediğime geliceksin zaten. O zamana kadar o tipsizle sevgili olmaya devam edebilirsin. Burda tecrübe konuşuyor be tecrübe! " dedim kendimi överek. Övülesi insanızki kendimizi övüyoruz. Bir ilişki koçu değiliz ama bizde az öğüt nasihat vermedik yani!
Sara senin bu güne kadar hiç ilişkin olmadı...
Ama o bunu bilmiyor. İyiki herkese yediğim her boku anlatmıyorum. Zaten Ezgiyede anlattığım tek anım buydu.
" Senin bu güne kadar hiç ilişkisi olmadı ki! " diye isyan ettiğinde odada yanlız olmadığımızı hatırlayarak lafın altında kalmamak için cevap verdim.
" Nerden biliyorsun? Ya şu anda bile sevgilim varsa? " dedim ve bizi hem merakla hemde kaşları çatık dinleyen dörtlüye döndük.
Bu sözleri babamın yanında sarf etseydim beni nasıl kıskandığını görüp biraz keyif çatardım. Annemle halamın yanında söyleseydim yarına düğün olucağı haberleri çıkartırlardı.
" Her neyse. Altan bey lütfen şu şeyi çıkartırmısınız işlerim var zaten yeterince zaman kaybettim. Ezgi sende geliyorsan bir kaç parça eşya al çıkalım. " dedim ve koluma bakmamaya dikkat ederek oturur pozisyona geldim. Ve bakışlarımı bana çatık bakışlar atan Asaf beye çevirdim. Sonraysa Altan beye baktığımda kolumda ki şeyi işaret edip konuşmaya başladı
" Serumun daha bitmedi işlerin biraz bekliyebilir. Böyle sık sık kararıyor mu gözlerin? Ezgi kan azlığın olduğunu ve sana gerekli receteyi verdiğini söyledi. Neden ilaçlarını düzenli kullanmıyorsun? " dediğinde yüzümü ekşittim ilaç kullanmaktan nefret ediyorum. Ama sorusunu yanıtsız bırakmadan cevap verdim.
" Midem biraz hasas benim. Ve ilaçlar midemi sanki alt üst ediyor sürekli midem bulanıyor ve iştahım kapanıyor ilaçları içmediğim zamanlar kendimi daha iyi his ediyorum. Hayır sık sık olmuyor kendime dikkat ettiğim zamanlar olmuyor. Bu sadece gerginliğe ve ya korkuya karşı gösterdiğim bir reaksiyon küçüklüğümden beri kurtulamadığım birşey. Annemlerle kaldığım zamanlar o ilaçlarımı kontrol ettiği için yaşanmıyordu böyle olaylar. Bazen unutuyorum bazense sevmediğim için kullanmıyorum. " dedim arada nefes alarak. Biz bunları konuşurken odayı bir telefon sesi doldurdu.
Bu telefon Arif Kayaya aitti.
Hemen yanımızdan ayrılıp telefona cevap vermek için gitti. Ezgide onun arkasından çıkıp odasına gitti benimle gelicekti. Altan Kayaysa hemen geleceğini söyleyip odadan ayrıldı. Kaldım Asaf ve Timur Kayayla baş başa. Timur Kaya rahat bir şekilde odadaki beyaz koltuğa oturdu. Asaf Kayaysa benim hemen yanımda ki koltuğa oturdu. Gözlerimi kaçırdım muhtemelen aşağıda söylediklerimin devamını dinlemek isteyecekti bu yüzden o sormadan ben anlatmaya başladım. Gözlerimi oynadığım ellerime sabitledim ve nasıl anlatacağımı düşünüp konuşmaya başladım.
"Burda neden olduğunuzu biliyorum tıpkı sizinde neden benim burda olduğumu bildiğiniz gibi. " derin bir nefes aldım. " Bu sizinle ilk görüşüm değil. Ne sizinle ne de ailenizle. Karınızın ölümünü hiç araştırdınız mı? Çok nadir bir şeydir doğumda hayatını kaybetmek hem sizin eşiniz gayet sağlıklıydı tıpkı çocukları gibi. Belki siz araştırmadınız ama ben araştırdım. " dedim yüzümde ki acı dolu tebbesümle. " Karınızı kaçıranda onu öldü gibi gösterip bir depoya haps edip yıllarca ilaçla onu zehirleyende Yaren Hanımdı. Kendimden emin konuşuyorum çünkü araştırırsanız dediklerim çıkacak. " dedim aslında her şeyi anlatmamıştım beni bir yastıkla öldürmek isteyecek kadar delirdiğini bilmeselerde olurdu üstelik daha minnacık bir bebek ken. Hem öfkeyle hemde yaşadığı farkındalıkla bir nefes verdi. Susmadım konuştum.
" Evet karınız hala yaşıyor hatta şu an yolda eli kulağındadır. Belkide gelende odur. Yasmin Hanımı nasıl zehirliyordu biliyormusunuz? " diye sordum bakışlarımı ellerimden çekmeden. Sonra yine acı dolu tebbesümüm daha da derinleşti. " Bilmiyorsunuz. Ona verdiği zehirler onun hafızasını silinmesine yardımcı oluyordu. Beni tanımıyor öldüğümü söyledim sizde öyle söylersiniz. Hayatında hiç yeri olmadığım insanlar adımı bilmesede olur. Tam 8 yıldır ne az ne çok sizi hatırlaması için elimden geleni yaptım sonunda sizi hatırladı ama beni yine unuttu Ezginin olucağını bile hatırladı beni hatırlamadı. Ona beni hatırlatan dayımdı Yasin Akın ama ben de öldüğümü söyledim. Mutlu yaşayın lütfen. En azından on yıldır kendimi harap etmeme değdiğini göreyim. Bana kızınız gözüyle değilde her zaman ki gibi sahtekar bir kadın gibi tanıyın. " dedim bir kaç damla düştü göz pınarlarımdan son defa onlar için. Geçmişin tozlu sayfalarına değinerek. Onları bulduğumdan beri çırpınıyordum gerçekleri anlatmak için her defasında farklı bir travma alarak. Yalancı, sahtekar, deli bile ilan edilmiştim bir tek Ezgi ve dayım dinlemişti beni. Onlar yanımda olmuştu.
İstanbul sokakları bana öyle bir ders vermişti ki bir daha kendi ailem bile olsa artık çırpınamazdım.
Gözlerimi kapattım ve titrek bir nefes verdim gözlerimi açmadan o şeyi çıkarmak için elimi koluma attım. Ancak daha çıkarmama izin vermeden bir anda elimin üstünde el his ettim. Gözlerimi yavaşça açtım elimi tutan kişi pek sevgili biolojik babam Asaf Kayaydı ama beni neden durduğunu anlamadım. Zaten konuşmaya başlamadan içeriye kiyafetinden hizmetci olduğu belli olan bir kadın girdi. Kadın; orta yaşlarda, boy uzunluğu normal, balık etli, kızıl saçlı, mas mavi gözleri olan bir kadındı. Çok güzeldi yüzünde onu zarif gösteren bir makyaj vardı. Fakat kadının hem merak hem de heyecan dolu bakışlarla konuşmaya başladı.
" Efendim özür dilerim kapıyı çalmadan girdim fakat aşağıda bir misafiriniz var ve Sara Hanımın sevgilisi olduğu söylüyor. " dedi heyecanı sesinede yansımıştı. Fakat söylediği cümleyle şoka giren bendim. Asaf bey hiç vakit kaybetmeden konuşmaya başladı.
" O adamı tanıyormusunuz? " dediğinde kadın heyecanla başını salladı ve cevap verdi. Keşke tam şu anda kulaklarımı tıkasaydı. " Evet efendim. Giray bey yani Giray Pars Demirhan. Ve ilaveten sevgilisini almadan gitmeyeceğini belirtti. " dediğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki.
Bu adam hem delirmiş hemde haddini aşmıştı! Ama neyseki sorun yoktu çünkü o deliyse bende zır deliydim ve ona haddini bildirmekten hiç çekinmeyecektim.
Psikopat! Manyak herif!
Ama bende Sara Hesenovaysam bunu onun yanına bırakmayacağım!
SON
Yeniden merhaba gençler!
Bölüm nasıldı?
Favori sahneniz?
Sizce avukat İstanbul sokakları derken neyi kast ediyordu?
Kaya Ailesini nasıl buldunuz?
Fav Kayanız kim? Merak etmeyin aramızda ; )
Sizce avukat ne yapmayı planlıyor?
Sizce avukat bunları nasıl öğrendi?
Yeni bölümde neler olabilir?
Düşüncelerinizi yazmayı unutmayın güzel hislerim🎀
Kitap hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak isterseniz beni instegramdan ve tiktoktan takip edebilirsiniz ; )
İnstegram: yazar093 Tiktok: yazar.090 Kitabın resmi instegram hesabı: farklı_hisler_official
Şimdilik hoşca kalın canlarım yeni bölümde yine sizlerle görüşmek üzere!
Kendinize iyi bakın öpüldünüz😘 |
0% |