Gözlerimi açtığımda camdan gelen ışığın etkisiyle gözlerimi ovdum. Üstümdeki örtüyü kaldırdım. Ayaklarımı botlarımın içine koyduğumda sıcak havayla irkildim. Kollarımı arkaya uzatıp gerindim ve kendimi yatağa bıraktım. Mavi gözlerimle etrafa baktım. Siyah koltuk, eskimiş tahtadan dolap, tozlanmış ayna ve yatağım. Yataktan kalkıp aynanın karşısına geçtim. Beyaz saçlarım çok güzeldi. Mavi gözlerim gibi. Aynanın önündeki masadan aldığım tokayla saçlarımı geriye doğru bağladım. Üstümde beyaz uzun elbise vardı. Eskimiş ve tahta olan dolabın kapağını açtım. Dolap dışarıdan eskimiş, tozlu ve çirkin gözüküyordu ama içi, dolabın içi pırıl pırıl elbiselerle doluydu. Bazı insanlarda böyledir. Dışı çirkin, eskimiş olabilir fakat içi güzel duygularla kaplıdır. Dolaptan dar, siyah bir pantolon, belime tam oturan siyah korse ve belimden aşağı inen siyah kazak aldım.
Üstümdeki beyaz uzun elbiseyi çıkardım. Ayaklarıma düşen beyaz elbiseye baktım. Beyaz özgürlüğü simgelerdi. Herkes özgür olmalıdır fakat biz değildik. Aotrix halkı bizi, tüm Evalon’u, dışlıyordu. Biz onlara göre asil değildik. Biz onlara göre fakirdik. Biz onlara göre kir içinde yatan pasaklıydık. Bizi gördükleri an bizden uzaklaşırlardı. Bizden tiksiniyorlardı. Elimdeki kıyafetleri masanın üstüne koydum ve giyinmeye başladım. Önce siyah kazağı sonra dar pantolonu ve siyah korseyi giydim. Yerdeki beyaz elbiseyi katlayarak yatağa koydum ve aynaya baktım. Güzel olmuştum beyaz saçlarım belime kadar iniyordu. İstemeden de olsa kıkırdadım. Tam bir savaşçı gibi görünüyordum. Sekiz yaşından beri dövüş eğitimi alıyordum. Şu an on yedi yaşındaydım. Aynı zamanda sihir dersi de alıyordum. Luke zar zor olsa da rakibin yarım metre arkasına ışınlanmayı öğretmişti. Sihir yapmak zordu. Özellikle ışınlanma en zoru gibiydi. O bir büyücüydü fakat ben değildim o yüzden sihir yapmakta zorlanıyordum. Luke çok güçlüydü. Hiçlikten çiçek yapabilir. Hiçlikten kuş yapabilirdi.Gerçekten harikaydı. Belkide bana öyle görünüyordu. Hayır, o harikaydı. Yatağa oturup saçlarımı örmeye başladım. İşim bittiğinde ördüğüm saçım sırtıma kadar uzanıyordu. Kapıya ilerledim ve kapıyı açtım. Odamdan çıkınca toz ve nem burnuma doldu. Derin bir nefes aldım ve sola döndüm. Merdivenler sol taraftaydı. Benim odam, Beatrix ve Iris’in odası, yani ablamın odası, ikinci kattaydı. Birinci katta ise babam, Felix, ve Luke kalıyordu. İlk katta ise taverna vardı. Bodrum katta babam tehlikeli silahlar ve yasa dışı silahlar üretiyordu. Üçüncü katta ise silah deposu ve zehir deposu vardı. Birinci kata geldiğimde konuşma seslerini duyunca durdum. Bu Luke’un sesiydi.
“Ona ne zaman söyleyeceksin.” dedi Luke.
“Bilmiyorum, Jinx için daha erken.” dedi babam.
“Gerçekleri öğrenmesi lazım.” dedi kısık sesle Luke.
Gerçek derken ne demek istemişti. Hangi gerçekleri kastediyordu.
Merdivenlerden sağa döndüm. Babamın çalışma odasına gelince durdum.
“Hangi gerçeklerden bahsediyorsunuz?” dediğimde ikisi de bana döndü.
“Jinx...” dedi Luke, şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Sarı saçlarını ortadan ikiye ayırmıştı. Kahkülleri yüzüne düşüyordu. Artık ne saklıyorlarsa öğrenecektim. Ben olmadığım zaman gizli gizli konuşuyorlardı. Gerçekler neydi görecektik.
“Silahlar hakkında konuşuyorduk.” dedi babam gülümseyerek.
“Hayır!Her zaman böylesiniz, ben gelince susuyorsunuz ben yokken konuşuyorsunuz.” dedim öfkeli bir şekilde.
“Güç halkalarını bulduk.” dedi, babam, Felix.
“Güç halkaları mı?” dedim. Güç halkaları genellikle silahları daha güçlü kılmak için kullanılırdı. Güç halkalarını sekiz büyük elçi yapardı ve onları insanlara sunardı.
“Evet, onları almaya hazırlanmamız lazım.” dedi Luke.
“Peki bu benim için erken mi?” dedim.
“Evet, daha hazır değilsin bile.” dedi babam.
Öfleyerek sırtımı duvara yasladım. Her zaman ben küçüktüm, ne komik.
“Beatrix ve Bella'da birazdan gelirler. Planlarımızı bugün yapacağız. Yakında şehre gidip güç yüzüklerini alacağız ve Aotrix’i ele geçireceğiz.” dedi babam. Bize yaptıklarını ödeyeceklerdi. Savaş geliyordu.
"Günaydın.” dedi Bella içeri girerken. Siyah saçlarını bugün açık bırakmıştı. Kırmızı korsesi ve geri kalanı kırmızıdan siyah rengine dönen, ayaklarına kadar inen elbise giymişti.
Gülümseyerek “Günaydın abla.” dedikten sonra Beatrix geldi. Beatrix de Luke gibi bir büyücüydü.Sarı saçlarına uygun olan sarı elbise giymişti. Saçlarını balıksırtı örmüştü. Her zamanki gibi gülümsüyordu, ona ne zaman baksam gülümsüyordu. Asla mutsuz olduğunu görmedim.
“Evet, ne zaman başlıyoruz.” dedim siyah yumuşak ve tahta sandalyeye oturarak.
“Herkes lütfen otursun.” dedi babam sandalyeleri göstererek.
Beatrix ve ablam sandalyeye oturdular. Hepimiz babama bakıyorduk ağzından çıkacak sözleri bekliyorduk. Yıllar boyunca bu anı beklemiş gibiydim. Babam yıllar boyunca bu plan için her şeyi yaptı ve şimdi sıra bizdeydi.
“Sekiz büyük elçi en güçlü güç halkalarını yaptılar ve bunları insanlara sunacaklar fakat onları alırsak tüm şehir bizim olur ve bir krallığımız olur. Bunun için güç halkalarını alacağız ve onlara saldıracağız. Güç halkalarının nerede olduğunu bize söyleyecek bir muhafız var. Adı Edwin şehre girdiğinizde o size yardım edecek. Fakat bunları bizim yaptığımızdan şüphelenecekler bu yüzden biriniz güç halkalarını alırken diğerleriniz dikkat dağıtacak. Güç halkalarını aldığımızda ise Aotrix’e tüm Evalonlular saldıracak. Son olarak da kehaneti biliyorsunuz. Gerçekleşmeye başlıyor. Önce prensesler kaçırıldı, şimdi de krallıklar savaşacak. Yani iki krallıktan birisi yok olacak. Ya da birleşeceğiz. Kehanette dokuzuncu elementten de bahsediyor ve tüm elementler birleşerek yeni bir diyara geçit açılacak. Yeni bir element yeni bir güç demek, yeni bir güç ise ölü bir tanrıça ve yeni bir tanrıça demektir.”dedi babam. Yeni bir güç ortaya çıkması için bir tanrıçanın ölmesi lazım bir tanrıça ölünce de o tanrıçanın tüm sihri ortadan kaybolur. Böylece yeni bir tanrıça ve yeni bir güç ortaya çıkar.
“Prensesler için bir şey yapamayız onları tanımıyoruz bile. Kim bilir nerededirler, belki de ölmüşlerdir, belki de dokuzuncu elementi bulup kullanıyorlardır.” dedi Beatrix.
“Bu doğru, bence kahini bulmalıyız ama bundan önce güç halkalarını almalıyız.” dedi Luke.
“Fakat dokuzuncu element varsa planımız işlemez. Silahlarımız daha güçsüz olur bunun için dokuzuncu elementi de bulmalıyız.” dedi Bella.
“Dokuzuncu elementi de bulabilecek iki kişi var.” dedim.
“Prensesler.” dedik aynı anda.
“Şu an onları nasıl bulabileceğimizi bilmiyoruz, fakat şu an yapabileceğimiz tek şey güç halkalarını almak.” dedi babam.
Ona katıldığımı belli edercesine başımı salladım.
“Ne zaman gidiyoruz?” diye sordum, her zaman sabırsızdım.
“İlk işiniz yarın sabah, sizleri ikişer gruba ayıracağım. Bella ve Beatrix, Luke ve Jinx. Beatrix ve Bella siz toprak güç halkasını alacaksınız. Luke ve Jinx ise ağaç güç halkasını alacaksınız.” oturduğu sandalyeden ayağa kalkarak masadan iki kağıt aldı ve bize verdi. Luke ve bana verdiği kağıtta nereye gideceğimiz ve gideceğimiz yerin haritası vardı ayrıca gizli yollarda eklenmişti.
Beatrix ve ablamın kağıdında da aynıları vardı.
“Bu haritaya göre gideceğiniz yeri bulacaksınız. Fakat muhafızlara dikkat etmelisiniz, normal muhafız değiller üst düzey muhafızlar yani hem büyü yapabilirler hem de savaşmayı bilirler. Herkes bugün dinlenmeli yarın sabah hazırlanırsınız ve yola çıkarsınız.” dedi Felix.
Herkes ayaklanıp gidince babamla tek başıma kaldım. Annem, ablam ve beni doğduktan sonra terk etmişti. Onu hiç merak etmemiştim asla da merak etmeyecektim. O bizi istememişti ben de onu istemeyecektim.
“Senden bir isteğim var, bu kişiyi öldür!” dedi elindeki kağıdı uzatarak. Kağıdı alıp içinde yazan ismi gördüm. Alex, babamın en yakın arkadaşı.
“Neden, neden onu öldürmemi istiyorsun.” dedim.
“Bizim ne yaptığımızı biliyor ve beni dün tehdit etti.” dedi nefes alarak. Sanki eski bir dostu kaybetmiş gibiydi.
“Eğer istersen onu öldürmem.” dedim gülümseyerek.
“Hayır, sana zarar gelmesine dayanamam.” dedi bana sarılarak.
“Lütfen, lütfen dikkatli ol.” dedi fısıldayarak.
Babamla aramdaki bağ kuvvetliydi. Ağladığım zaman beni dizlerinin üzerine yatırır, saçlarımla oynar ve beni teselli ederdi.
“Sana tüm güç halkalarını getireceğim. Hem de hepsini bize yapılanları onlara göstereceğiz.” dedim öfkeyle.
“Göstereceğiz.” dedi.
“Hepsine göstereceğiz.” dedi.