Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm: Periyle Mülakat

@huseyinrahmi

Bir canavarın ağzına düşerek nasılsa baygın kurtulan bir av gibi, korkudan her tarafım felçli zannedilecek kadar bitap bir haldeydim. Kendimin dünyada mı, yoklukta mı, nerede olduğumu pek açıkça seçemiyordum. Ölmediğimi cidden anlamak için biraz davranmaya, kımıldamaya kendimi yoklamaya, tecrübeye ihtiyacım vardı. Dirseklerimin üzerinde sürüklenerek doğrulmaya uğraştım. Düştüğüm acayip hali tetkik için dalgın dalgın bitap ve korkak, etrafıma bakınırken “küt” etti, yüklüğün kapısı bir daha açıldı. Evvelki gibi dehşetli bir korku nöbeti daha geçirmeye vücudumda takat, asabımda mukavemet kalmamıştı. Görmemek için iki avcumla hemen yüzümü kapadım.

Bu defa o anlaşılmaz “Laro... Gara... Goron...” lisanına karşılık gevrek, genç bir erkek sesi işitildi:

Elmasım, hiç korkma. O uğursuz perileri hep savdım. Seni kurtarmaya geldim, diyordu.

Beklenilmeyen bu teminat üzerine parmaklarımı aralayarak baktım. Yüklüğün için de poturlu, mintanlı, köylü kılıklı gürbüz, yakışıklı, sevimli bir delikanlı duruyor. Yine tekrarladı:

Benden sana bir fenalık gelmeyeceğine inan.

Bu ifadede öyle bir tatlılık ve yumuşaklık vardı ki, o köşkteki cinlerin hunharlıklarına şüphesiz inandığım
halde yine bu ses zavallı, yorgun tahammülsüz, uyuşuk beynime hayat suyu gibi iyice diriltici bir tesir gösteriyordu. Fakat teminatına katiyen inanmıyordum. Şimdi cevap vereyim mi, vermeyeyim mi? Ne yapayım? Sözüne karşılık versem daha büyük bir derde mi girmiş olurum? Büsbütün sükût edersem kızdırmış mı bulunurum? O andaki zihnimin vaziyetiyle muktedir olamayacağım mühim bir muamma!

Delikanlı, tatlı bir tebessümle:

Korkma güzelim. Üzülme şekerim. Hasan sana kurban olsun. Ben canımı feda ederim, senin bir kılına
zarar gelsin istemem.

Tuhaf şey! Bunun adı Samsam, Gamgam, Yamyam değilmiş de Hasan’mış. A, tövbeler olsun inanmam. Beni kandıracak. O peri. Onun aklı var da sanki benim yok, öyle mi? Besbelli beni söyletip bir tuzağa düşürecek. Azıcık daha dişimi sıkıp lakırdı etmeyeyim dedim. O, sesini daha tatlılaştırarak:

İnat etme, ah canım... Bu geçen dakikaların her biri senin için ne kadar tehlikeli bilsen bir saniye sükût etmezsin.

Acaba doğru mu söylüyordu? Perilerle konuşmaya girişmekte bir tehlike yok muydu? Sözlerine cevap versem de, vermesem de ben bir kere bunların ellerine düşmüştüm. Bana istediklerini yapmalarına ne mâni vardı?

Yine o ses, bütün tatlılığıyla devam etti:

Ben sana düşman değil, büyük bir dostum. Seni kurtarmak için kendimi ne dehşetli bir tehlikeye koyduğumu bilsen cevap vermekte hiç tereddüt etmezsin.

Sözlerinde tesirinden kurtulunamaz bir ikna kuvveti vardı. Kendi kendime dedim ki:

Katiyen inat da fena. Şimdi bu peri hiddetlenip de yine birdenbire o tüylü, korkunç kılığına girerse beni
bütün bütün dehşet alır. Bu anda insan görünen şu mahluku ifrite çevirmeyeyim.

Ricasında devamla:

Ben de senin gibi insanoğluyum. Niye korkuyorsun?

Artık dayanamadım. Korkudan boğulurcasına titrek bir sesle dedim ki:

Her sözüne inanırım. Yalnız insan olduğuna beni inandıramazsın.

Neden? Şeklimde insandan başka şeye benzer bir hal var mı?

Şimdilik yok. Fakat canın isterse yine birkaç dakika evvelki tüylü, korkunç o insan dışı biçimine geçebilirsin.

O deminki tüylü, tehlikeli bir cindi. Ben o değilim.

Ya sen kimsin?

Hasan.

Hasan kim?

Hasan’ı bilmiyor musun?

Ben ne Hasan’ı biliyorum, ne Hüseyin’i...

Çiftlik uşaklarından Hasan. Her gün sizin işinizi gören sadık Hasan.

Benim çiftlik uşaklarıyla bir münasebetim yok. Hiçbirinin yüzünü tanımam.

İnanmazsan yarın sor, soruştur. Gel, bahçe kapısının aralığından dışarıya bak. Beni şimdi gördüğün gibi yine aynen böyle görürsün.

Affedersin, bu sözlerine inanamam.

Rica ederim inan. Seni ne suretle istersen temin edeyim.

Nafile, inanmam.

Hasan’ın mevcudiyeti yarın, nazarında gerçekleşirse inanır mısın?

Yine inanmam.

Niçin?

Çünkü belki çiftlikte senin bu şekline tamamıyla uyan bir Hasan vardır. Fakat onun kılığına girmek senin için güç bir iş midir?

İnan Muhsineciğim, inan... Ben cin değilim...

Cin değilsin de böyle kapıları, bacaları kilitli, sürmeli olan bir evde birdenbire yüklüğün içinde nasıl meydana çıktın?

İlk görüşmemde her sırrımı sana söylersem olmaz. Benim cin olmadığıma inan, güven. Ben senin fedakâr bir dostunum. Seni kurtarmaya geldim.

Ya deminden “Kahpe, seni yiyeceğim” güftesiyle mâni söyleyen sen değil misin?

Ben değilim.

Ya onlar kim?

Bu evin perileri...

Bu evin perileri benden ne istiyorlar?

İstedikleri pek dehşetli...

Aman, beni korkutma...

Korkutmak istemiyorum, ama hakikati bilmen lazım geliyor da onun için söylüyorum.

Benden ne istiyorlar? Çabuk söyle...

Bu köşkün erkek perileri, tekmil, irili ufaklı sana âşık olmuşlar.. Beyinlerinde şiddetli bir rekabet başlamış. O diyor, Muhsine benim olacak; öteki diyor, benim olacak. Seni bir türlü aralarında paylaşamıyorlar. Ben de bu cin rakiplerimin topuna birden meydan okuyarak
diyorum ki, hayır, hiçbirinizin olmayacak, benim olacak. Çünkü ben de onun gibi bir insanım. O ancak bana layıktır. Şimdi tehlikenin büyüklüğünü anladın mı?

Anladım. Ben sizin hiçbirinizi sevmiyorum. Beni böyle üzüntüler, korkular, işkencelerle öldüreceğinize, birdenbire gebertiverin de kurtulayım. Çünkü şu uğursuz köşke adım attım atalı geçirdiğim tehlikeleri, çektiğim üzüntüleri bir ben bilirim, bir de Mevla bilir.

Benim sana olan muhabbetim yerden göğe kadar büyüktür. Dünyalara sığmaz bir aşırılıktadır. Seni kurtarmak için hiçbir tehlikeyi göze almaktan çekinmem.
Benim de senin gibi tamamıyla bir insanoğlu olduğuma kesin olarak inandıktan sonra benim olmaz mısın? Bak, beğenilmeyecek, sevilmeyecek bir delikanlı değilim.

Sen insansın da böyle büyük bir aşk konusunda perilerle nasıl rekabete girişebiliyorsun?

Ben konağın perilerini pek iyi tanırım. Onların da punduna gelir zayıf tarafları vardır. Ben de onlara pek büyük müşkülat çıkarır, pek mühim oyunlar oynayabilirim.

Perilerle olsun, insanlarla olsun, Cenabı Hak bana haram muhabbet nasip etmesin. Ölümüme razıyım.

Ben sana haram muhabbet teklif etmiyorum. Nikâ­hımız kıyıldıktan sonra sen benim olacaksın.

Nikâhımız nerede kıyılacak? Havuz başında, perilerin imamı, muhtarıyla mı?

Hayır, köyde. Halkın karşısında. Kuran’ı ezbere bilen hafız imam vasıtasıyla... Şeriata uygun olarak...

Hakikaten karşımda bu sözleri söyleyen, sevilmeye­cek bir delikanlı değildi. Dünyada pek az kadın onun tatlı sesine, cazip bakışlarına, davranışlarına mukavemet
gösterebilirdi. Peri olmadığı hakkındaki şüphem külliyen ortadan kalkmış bulunaydı, benim ona yüreğim çoktan ısınmıştı. Ben müthiş bir tehlike içindeydim. Beni kurtarmak için canını fedaya söz veriyordu. Denize düşen yılana sarılır derler. Böyle tehlikeli anlarda kötünün iyisini seçmek zaruridir. Benim de kimsem yok. Hali meçhul, ahlaklı, ahlaksız evlerde hizmetçiliklerde geziyor, türlü tehlikeler geçiriyorum. Peri şüphesi olmayıp da alelade bir zamanda böyle bir delikanlı izdivacıma talip olsaydı, derhal kabul ederdim. Ne yalan söyleyeyim, düşünmeye başladım.
Bir müddet sükûtla geçti. Benim biraz yumuşadığımı
anladı. İkna gücünü artırmak için sesini daha da tatlılaştırarak:

Düşünme gülüm... İki gözüm... Ömrünce Hasan sana köle olacaktır. Bu kulluğumu kabul et...

Bu güzel delikanlı, bu mert bakışlı çocuk peri midir? İnsan mıdır? Bunu kesin olarak nasıl anlayayım? Bu gerçeği kestirmek benim için pek mühim, pek elzemdi. Çünkü ona göre ağız kullanacaktım. İzdivacına rıza göstersem bir periyle nişanlanmak kim bilir sonraları ne büyük felaketlere yol açar. Katiyen reddetsem şüphesiz bundan da birtakım belalar doğacak... Köşkün bütün erkek perileri bana âşık olmuş. Ben bu kadar güzel miyim? İnsanlardan kapalı olan bahtım perilerden açıldı. Hayırdır inşallah. Başıma neler gelecek? Hep birden beni neden de beğenmişler? Hay beğenmez olaydılar! Cinlerin benim için böyle şiddetli bir aşk rekabetine düşmeleri pek hayır umulacak bir şey değil. Bu ne garip kader! Bu ne uğursuz talih! Bu bir tanesi beni ötekilerin sevda gazaplarından kurtaracak. Peri de olsa canım kendisini pek sevdi. Bütün cesaretimi toplayarak dedim ki:

Sen periysen size her şey malumdur. Gönlümden
geçenleri keşifte güçlük çekmezsin. Senden hoşlandım. Allah’
ın emri, peygamberin kavliyle varmaya belki razı olurum.

Delikanlı, sevgiyle kendinden geçmiş, iki kolunu açarak:

Bana dünyalar bahşettin. Ne söylesem, ne yapsam bu lütfuna şükranımı ifa etmiş olamam.

Sonra iki kolunu omuzlarına doğru çapraz kavuşturdu. Hayalindeki bir sevgiyle sımsıkı sarılır gibi yaparak sanki izdivaçtan sonra beni böyle saracağını anlattı.

Bu garip sözleşmenin ardından bir müddet konuşmadan birbirimize bakıştık. Âşığımın bana fırlattığı tutkun nazarlarında derin bir muhabbet görüyordum. Dedim ki:

İşte söz kestik. Benden daha ne istiyorsun?

Senden büyük bir ricam var.

Nedir?

Biraz yanına geleyim. Yakından görüşelim.

Âşığım yüz buldu. Astarını da istiyor. Bu teklife karşı ben yine pirelendim. Böyle karşıdan görüşmek daha hoş değil mi? Niçin yanıma gelmek istiyor? Fakat bu müsaade talebi büyük bir nezaket eseriydi. Vahşi bir cinin müsaadesiz yanıma gelmesine ne mâni vardır? Ben de terbiyeli davranmaya uğraşarak:

Daha birbirimize karşı namahrem sayılırız. İzdivaç kararımız verilmiş olmakla beraber yine de yabancı bir erkekle o kadar yakından görüşmek istemem. Beni mazur gör. Bu talebinde ısrar etme. Yanıma gelebilmekte senin için hiçbir mâni yokken böyle müsaade istemek nezaketinde bulunuşunuza teşekkür ederim.

Ben sana her şeyi doğru söylemek isterim. Gece yanına gelmek arzusuyla çıldırsam da yine yanına yaklaşmam. Bu senin elindedir.

Neden?

Yanına gelebilmemi istiyorsan boynundaki o muskayı çıkar, bahçeye at. O duvardaki levhayı oradan kaldır.

Yine korkudan gözlerim fal taşı gibi açıldı. Karşımdaki delikanlının o şekle girmiş, beni aldatmaya çalışan azgın bir cin olduğundan hiç şüphem kalmadı. Ah deli kahpe... Ne dedim de düşünmeden buna izdivaç vaadinde bulundum. Domuz, o kadar benim hoşlanacağım bir delikanlı şekline girmiş ki, nihayet fiilen değilse de sözle beni kandırmaya muvaffak oldu. Pişmanlık ve üzüntü içinde dedim ki:

Cenabı Hak bana acıdı da karşımda aslını külliyen saklamana müsaade etmedi. Artık nazarımda mahiyetin katiyen anlaşıldı. Çekil oradan, geldiğin yere git. İnşallah melekler sizi Kafdağı’nın arkasına sürerler.

Sen bana varmaya bir kere söz verdin. Artık elimden kurtulamazsın.

Ben seni insan zannederek söz verdim. Peri olduğun ortaya çıktıktan sonra verdiğim sözün ne hükmü olabilir?

Bu arzumdan vazgeçmem. Sen benim karım olacaksın. Artık elimin altındasın.

Bir periyle bir insanın izdivacı nerede görülmüş?

Çoook...

Ben bilmiyorum...

Bilmiyorsan ben öğreteyim. Cin tutmuş birçok kadınlar vardır. Hekimlere gösterirler, hocalara okuturlar. Bir türlü dertlerinin devası bulunmaz. İşte onlar hep bir periye zevce olmuş zavallılardır. Bizim Hanımefendi niye çıldırdı? Bir cine vardı da ondan. Geceleri yanında kimseyi istemez. Odada peri kocasıyla yatar da onun için. Çeşmifelek Kalfa’nın da, Ruşen Abla’nın da birer peri âşıkları vardır. Buradaki kadınlar hep birer cinin himayesi altında muhafaza olunabilirler. Bu cinler karargâhında başka türlü yaşamanın imkânı yoktur. Ben de senin erkeğin olayım. Haydi, nazlanma. Boynundan muskayı çıkar, bak ortalık ağarıyor, artık burada duramam.

Ben kendi cinsim olan insanlarla bile gayrimeşru bir münasebette bulunmadım da seninle mi bulunacağım? Kırk yıl yalvarsan boynumdaki muskayı çıkarmam.

Kendin bilirsin... Seni de bir gece bu evde kurban giden iki hizmetçi kadın gibi boğuverirler.

Çok şükür benim boynumda muskam var...

Muskaya o kadar güvenme. O boğulanların da muskaları vardı. Muskaların da tesirleri bozulan anlar, saatler gelir.

Boğulmayı böyle bir teklifi kabule tercih ederim.

Anladım. Sen yola geleceksin. Fakat biraz geç, biraz da güç olacak...

Muskamın manevi gücüne sığınarak:

Haydi oradan hoşt... köpek...

Biz öyle bir iki hoşt kıştla darılıp fikrimizden dönmeyiz. Bu gece razı olmazsan Allah’ın gecesi çok, dedi.

“Trank” diye yüklüğün kapısı kapandı. Karşımda kimse kalmadı. Etrafıma bakındım. Odanın perdeleri
şafak nurlarıyla ağarmış, hafif bir ziya gecenin karanlığını mağlup ederek yayılıyor. Bu geçirdiğim hal neydi? Rüya mı? Kâbus mu? Hakikat mi?

Korkudan, helecandan öyle bitap düştüm ki, gündüzün emniyetli nuru derece derece odayı kaplarken, döşeğimin içinde kendimden geçmişe benzer bir uykuya dalıp gitmiştim.

Loading...
0%