Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm: Hepimiz Hakkında İdam Hükmü

@huseyinrahmi

Gelecek olan bu korkunç gecede bu üç kadın, beni perilerin şiddetli intikamlarına karşı yalnız bırakmaya razı olmadılar. Hasan’la olan âşıkane maceramdan dolayı Kalfa’yla Ruşen uzun uzadıya bana sövüp saydılar. Fakat Hanımefendi’nin ısrarlı ricaları üzerine, cinlerin hepimizin ayrı odalarda yatmamız hususunda koydukları kanunlarının tersine hareket ederek o gece ilk defa dördümüz bir odada yatmaya karar verdik. Bizi boğacaklarsa hepimizi bir arada telef etsinler. Birbirimizin ne olduğunu görelim, diye boyun eğdik.

Akşam oldu. Perilerin şerbetlerini, tütsülerini verdik. Her zamanki hizmetlerinde kusur etmedik. Yemeğimizi Hanımefendi’nin odasında yedik. Sular karardı. O akşam bizim için kim bilir nasıl esrar dolu facialar gizlenen gecenin karanlık perdeleri derece derece örtülüyor, bu gece koyuluğuyla beraber korku ve helecanımız da artıyordu. Cinlerin hüküm sürme zamanları olan karanlığa giriyorduk.

Onların girişlerine mâni olamadığını bildiğimiz sürmeleri beyhude bir ihtiyat olarak sürdük. Mumları yaktık, perdeleri indirdik, geceyle beraber gelecek olan felaketimizi bekleyerek hepimiz bir köşeye büzüldük.
So­falarda kopacak ürkütücü şamatayı bekliyorduk. Her zamankinin aksine bu gece o koca, boş köşkün hiçbir tarafında çıt olmuyordu. Bu derin sükûtu, kopacak fırtınanın dehşet derecesine garip bir alamet sayarak bu sessizlikten korkmaya başladık. Yoksa bu ıstıraplı bekleyişimizin aksine cinler hikmetine akıl ermez bir garabetle bizi bu gece rahatsız etmeyecekler miydi? Hayatımızın gelecek bir dakikasından bile emin olamayarak geçirdiğimiz elim tereddütlerle rahatsızken birdenbire odanın içinde, “hu hu hu huuuu,” diye uğursuz nidasıyla bir baykuş öttü... Ses hemen kerevetin sağ ucundan geliyordu. Oraya bu uğursuz gece kuşu saklanmış olsun, buna hiçbirimiz ihtimal vermiyorduk. Fakat orada öttü. Bu hakikatin reddi mümkün değildi. Hepimiz titreşerek felaketin sonunu bekledik. Azıcık durdu. Baykuş, bu defa kerevetin sol tarafında bir daha öttü. Biraz sonra kerevetin ortasında öttü. Nihayet yüklüğün üstünde, tavana yakın bir noktadan dördüncü defa olarak yine huhuladı. Sustu. Hayli bekledik. Artık uğursuzluk saçan bu nida bir daha tekerrür etmedi. Hanımefendi, yakınma gösterir hazin bir sesle
dedi ki:

— İşte tamam, dört kişiyiz. Dört defa öttü. Bu gece dördümüz de idama mahkûmuz.

Kalfa ağlayarak:

— Bu gece zıtlarına giderek onları pek kızdırdık. Bari hepimiz ayrı ayrı odalarımıza çekilsek...

Hanımefendi — Aleyhimize idam hükmü bir kere verildi. Bundan sonra nereye kaçsak boşunadır.

Dehşet nazarlarımız önünde böyle “hu hu hu”larla açılan korkulu sahnenin görünmeyen oyuncuları dramın ardına koyuldular. Odanın içinde, hemen aramızda gibi acayip bir kadın sesi:

Kuşların havladığı, köpeklerin öttüğü vakit yerden göğe kadar kar yağarken ben dondurma kutusunda buram buram terliyordum. Fili karıncaya yüklettiler. Akdeniz’i fındık kadar bir çekmeceye kilitlediler. Körlerin nakış işledikleri karanlık gecede kolsuz, bacaksız cambazların ipte perende attıkları zaman sen neredeydin?

Yine gaipten bir erkek sesi cevap verdi:

Keşişdağı’nı tekneye koyup hamur gibi yoğurdular. Ay’ı karasineklere tutturarak bir kuyuya attılar. Yıldızların korkularından kahve değirmenine kaçıştıkları, kokonaların utançlarından donlarını başlarına giydikleri zaman Arap atları kaplumbağalarla yarış ederken sen neredeydin?

İnceli kalınlı iki ses birden makamla:

 

Aman pek komik

Uç baba torik

Ekeyim de kokma

Bol asit borik

Badi badi bedmento

Badi badi bedmento.

 

Erkek sesi — Kaltak, işte parolana cevap verdim. Buraya ta Hint’ten geldim.

Kadın sesi — Yangın kulesini mum diye fiske şamdanına diktikleri vakit yüzyıl tarihinin yedinci bölümü aman acıdan ölüyorum şikâyetiyle feryat ederken bir alabandayla Mahmudiye gemisini Pire’nin boğazından geçirdiler. O zaman Kadıçeşmesi’nde hâkimlik eden havaneli, seksen beş saati un gibi ufaladıktan sonra turp tohumu diye Vezirbostanı’na ekti. Hâkimlere şikâyet ettiler. Havuçları tepe aşağı diken bahçıvanlar cezaya çarptırıldı. Kılburnu’ndaki kılı cımbız ustalığıyla koparan berber Veli, afyon kutusuna sürgün edildi. Hamam anası halvette külhancıyla sevişerek iki kurna doğurdu. Bu mühim vukuat sırasında neredeydin?

Erkek sesi — Mahalle kavgasındaydım. Kızkulesi’ni dayısı Firuzağa’nın rızasıyla Beyoğlu’na nikâhladılar. Büyük amcası Çakmakçılar Yokuşu fitili aldı. Damadı hovarda diye yermişler. Kılıç Ali Paşa, yalın pala Cinci Meydanı’na atıldı. Salma Tomruk, Şişli’yle birlikte düğüne katıldı. Nişancı’nın kuşkulanması üzerine Topkapı, Ayakapı’yla ittifak yaparken Akbıyık araya girdi. Dava halledildi. Libade’de badeler içildi. Maşuk Paşa düğünde saz çaldı. Şengül Hamamı’nda soğuk algınlığı geçiren Molla Aşkı, hararetin şiddetinden gevşeyen organlarının tedavisi hususu Kâtip Çelebi’nin haber yazısıyla Hekimoğlu’na havale kılındı. Ruzname-i Havadis’te böylece yazılıdır.

Yine deminki düet:

 

Aman pek komik

Uç baba torik

Ekeyim de kokma

Bol asit borik

Badi badi bedmento

Badi badi bedmento.

 

Facianın birinci sahnesi akıl ve mantığa pek uygun değilse de neşeli gidiyordu. Hint’ten geldiğini söyleyen perinin Şevki Bey olduğunu sesinden anladım. Fakat öteki, dişi peri kimdi?

Erkek cin, gülünç bir besteyle şu mısraları okudu:

 

Muhsine’nin perisi

Fena olur gerisi

Şimdi seni çarparak

Yaparım pisi pisi.

 

“Muhsine’nin perisi” mısraını işitince o umutsuzluk içinde, garip bir sevinç hissettim. Çünkü ölmeden dünya gözüyle perimi görecektim. Bunların aşağıdaki konuşmalarından, Hasan’a dair bir haber almak da mümkündü.

Kadın peri inatçı ve kibirli bir sesle cevap verdi:

 

İyi dinle sen bunu

Perilerin menfuru

Ben de seni çarparım

Olursun Hint maymunu

 

Keşke ikisinin iddiası da yerine gelse de birbirini kedi, maymun yapsalar, belki biz de şerlerinden kurtuluruz ümidiyle bekliyorduk. Fakat ortada sesten başka göze görünür bir şey yoktu.

Erkek:

Haydi teslim ol bana

Kucağım açık sana

Kadın:

Maymunla pisi pisi

Olur mu eş ikisi?

Erkek:

Gönlümdeki muhabbet

Cezbeder seni elbet

Kadın:

Ben seni sevmiyorum

Hasan’ı bekliyorum

Erkek:

Biz Hasan’ı öldürdük

Mezarına götürdük

 

Tuhaf şey! Tıpkı benim gibi perim de Şevki Bey’in pe­risinden nefret ediyor. O da şiddetle Hasan’ı seviyordu. Hasan’ı öldürdüklerini böyle açıkça duyunca, sevda umutsuzluğunun beynimde tutuşturduğu alevlerin ıstırabına artık dayanamadım. Mevkimizin tehlike ve nezaketini unutup diğer üç kadının da hayatları pahasına olarak:

Ah ifritler, öyle bir civana acımadan nasıl kıydınız? Ben Hasan’ın hayatının yarısı sayılırım. Beni de öldürmedikçe onu büsbütün mahvetmiş olamazsınız. Allah’ın ve bütün kullarının lanetleri üzerinize olsun.

 

Erkek:

Ver kulağını dinle

Ne diyor bak Muhsine

Kadın:

Pek alçaklık işliyor

Bize lanet ediyor

Haydi gel atılalım

Bir intikam alalım.

Erkek:

Etme hata hiddetle

Hele azıcık bekle

Gulyabani gelecek

Hepsini öldürecek.

 

Karşılıklı şiir okuma faslı kesildi. Altımızdaki odadan tavan arasına, tavan arasından altımızdaki odaya bir koşuşma oldu. Dünyaları altüst edecek bir zelzele varmış gibi bulunduğumuz oda sarsılmaya, bütün camlar şangırdamaya başladı. Hanımefendi’yle Kalfa baygınlığa yakın birer haldeydiler. Yalnız Ruşen birkaç salavat ve selam getirdikten sonra bütün kinini, kızgınlığını gözleriyle dudaklarında toplayarak:

Behey yerin dibine giresi kahpe... Sen Hasan’ın aşkından ölecekmişsin. Var, geber... Bizim ne kabahatimiz var ki ettiğin lanetlerle iyi saatte olsunların gazaplarını hepimizin üzerine çektin?

Zelzele o kadar şiddetlendi ki Abla sözüne devam edemeyerek yere yuvarlandı...

Loading...
0%