Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm: Geri Dönmek Mümkün Değil

@huseyinrahmi

Gündüzün kalbime verdiği ferahlık ve emniyetle biraz daha yattım. Uyumaya uğraştım. İstirahata pek ihtiyacım vardı. Yine dalmışım. Güm güm oda kapıma vuruldu. Kalktım. Ruşen Abla:

Hu, kızım, nasılsın ayol? Kalkmadın da merak ettim.

İstifsar nidasıyla haykırıyordu. Benim o geceyi nasıl geçirdiğim cidden meraka şayandı. Hâlâ niye kalkmadığımı da aşçı kadın ihtimal ki boğulduğuma vererek endişe ediyordu.

Kapının sürmesini açtım. Arap içeriye girdi. Erkân minderine oturdu. Beni öyle ince bir gömlekle yarı çıplak, saçlar perişan, yüz göz karmakarışık, her tarafımdan yorgunluk sızar, bitap bir halde görünce:

Ne oldun kuzum böyle? Seni ötekiler mi soydu?

Hayır, kendim soyundum.

Ay niçin, sıkıntı mı bastı?

Bu evi bu gece bir şeyler bastı ama ne olduğunu bilmiyorum.

Ruşen Abla telaşla gözlerini açarak:

Ahu Baba’yı gördün mü? Ahu Baba’yı!

Destur Rabbim, o da kim?

A, bilmiyor musun?

Ne bileyim? Ben bu lanetli köşkün analarını babalarını, hepsini tanıyacak kadar daha burada eskimedim ki...

Ya, Ahu Baba’yı görmedin de niye soyundun?

Onu görünce saygı göstermek için soyunmak mı lazım?

Görünce soyunsan da korkarsın, soyunmasan da.

Ben onu hiç görmek istemem. Fakat görünüyorsa ne yapayım? Çekecek çilem varmış ki bu eve düştüm.

O, “ay mehtabında” çıkar. Evin içine girmez. Dışarda gezer. Sakın bahçeye bakma.

Ne bahçeye baktım, ne avluya. Yine korkudan ölüyordum.

Her akşam böyle soyunma. Belki onları kızdırırsın, üzerine hücum ederler.

Mavili kıyafet giyme diye dün gece söyleyen sen değil misin?

Ben söyledim. Mavi giymek onlarla inatlaşmaktır.

Şerlerine lanet. Onlarla niye inatlaşayım? Entarimde mavi çizgiler vardı. Kızmasınlar diye çıkardım.

İyi ettin, pek âlâ ettin. Bu akşam sana beyaz entari verelim de onu giy.

Allah göstermesin, bu akşam burada kalmak niyetinde değilim.

Nereye gideceksin?

Nereden geldimse oraya.

Gidemezsin ki...

Niçin?

Periler izin vermezler de onun için.

Periler benim kâhyam mı? Onlar ne karışırlar?

Ah! Tövbe de. Cahile bak.

Ne yaptım ki tövbe edeyim?

Daha ne yapacaksın? Onlar ne karışır demedin mi?

Benim onlarla ne alışverişim var?

Var besbelli.

Neden?

Sen bir gece burada kaldın. Onlara karıştın gitti. Nereye gitsen ellerinden kurtulamazsın. Dünyanın öbür ucuna gitsen arkandan gelirler.

Çattık belaya desene. Hay Allah o Ayşe Hanım’ı kahretsin. Ben onlara karışmadım ve karışmak da istemem.

Karıştın gitti diyorum sana.

Karıştığımdan benim hiç haberim yok.

Senin nereden haberin olacak? Acaba Çin Maçin perisine mi, Hint perisine mi, Gamgam’a mı, yoksa Yosma Halil’e mi karıştın?

Korkutma beni Abla? Bunlar nasıl isim? İlahi Ayşe Hanım, kör ol da sürün inşallah...

Kız öyle beddua etme. Ayşe Hanım sana ne yaptı?

Daha ne yapacak? Maksadı beni boğdurmak idiyse buraya getireceğine bir battal kuyuya attıraydı daha iyi ederdi.

Dur bakalım. Periler herkese fenalık etmezler. Hoşlandıklarına pek büyük iyilik yaparlar. Bir lütuflarına uğrarsan sonra Ayşe Hanım’a dua edersin.

Ya hoşlanmayıverirlerse? Öldürürler, değil mi? Ben canımı sokakta bulmadım. Bir fenalık yapmasınlar da, iyiliklerinden vazgeçtim.

Kalk, kalk... Onlar tembellikten hoşlanmazlar. Temizlik isterler. Ortalığı sil, süpür.

Benim kolumu kaldıracak halim yok. Bu harap konağı nasıl temizleyeyim. Onlar temizlik istiyorlarsa geceleri bizi rahat bıraksınlar da biraz uyuyup gündüzleri çalışabilelim.

Buranın havası hafiftir. İnsan gündüzleri erken kalkar.

Buranın gündüzleri hafif ama geceleri pek ağır. Adamı öldürüyor.

Sana yaramadı mı?

Hiç yaramadı. Her gece böyle kazlar, ördekler bağırır, atlar kişner, horozlar öter, yatağımı simitçi tablası gibi oradan oraya gezdirirlerse benim bir daha döşeğimden sağ kalkacağım şüphelidir. Çünkü orta yere serdiğim döşeğimi kapı dibine taşınmış buldum. Bir başka akşam beni döşeğimle beraber uzaklara götürmeyecekleri ne malum?

A, deli!.. Çiftliktir burası. Hiç horoz ötmez mi? Korkma ayol, seni uzaklara nereye götürecekler? Götürseler götürseler kırlara çıkarırlar. Dudullu’dan öteye götürmezler.

Dudullu neresi? Rabbim, hiç işitmediğim yerler. Her yerde horoz öter, ama böyle insanın döşeğinin içinde, kulağının dibinde mi öter?

Canı nerede isterse orada öter. Sana bir fenalık yaptılar mı?

Daha ne yapacaklar? Oda kapımı tekmelediler, davul çaldılar, haberim olmadan yatağımın yerini değiştirdiler...

Ah iki gözüm, eğleniyorlar.

Onlar eğleniyorlar ama bir de bana sor, ne çektim! Hani ya boynuma taktığın muskanın hükmü nerede kaldı? O boynumdayken yanıma gelmeyeceklerdi. Nasıl geldiler?

Kız sus, inançsızlık etme... O senin yanına gelenler şer değil, hayır perileridir... Yattığın yerde uğrayacağını anlarlar da uğramasın diye, sana iyilik için yatağının yerini değiştirirler...

Hayır perisi gece bir kadının yatağını oraya, buraya sürümez. Verdiğin muskanın hükmü olmadı vesselam.

Hay cahil hay... Üzerinde muska olmayaydı sen göreceğini görürdün. Bu sözlerimin doğruluğunu sonra anlarsın. Sakın muskayı üzerinden çıkarayım deme.

Biz böyle Abla’yla görüşürken Çeşmifelek Kalfa geldi. Şikâyetlerime o da ehemmiyet vermiyor, gülüyordu. O gün, beni geri göndermeleri için çok yalvardım. Ağladım, sızladım. Bunun mümkün olamayacağını anlattılar.

Nihayet, takdirim böyleymiş dedim. Kurtuluşumdan, hayatımdan ümit keserek sustum. Gösterilen yerleri kalfanın tarifleri üzerine sildim, süpürdüm.

Filan odaya girme. Başını sokup falan geçide bakma. Şu kapıya yaklaşma. Bu duvarın önünden geçme. Köşkün kapalı kısımlarında sesler, bağırmalar çağırmalar duyarsan cevap verme gibilerinden birçok acayip tembihlerde bulundular. Bütün hareketlerim adeta takip edildi. Adımımı nereye atacağımı, nereden yürüyeceğimi bilemeyerek bir yere sürtünmeye bile korkuyordum.

Akşam yaklaştı. Üçümüz de saçlarımızı çözdük. Beyazlar giyindik. Evet, bu hastane nizamnamesinin tayin ettiği kılığa ben de girdim. Tamamıyla onlara benzedim. Gece oldu. Yine çiftlik hayvanları terane hanelerinde ötüştüler, koşuştular. Yine birkaç defa tırnak sürtmek, göz kırpmamak gibi müşkül işleri icraya mecbur kaldım. Denize düşen yılana sarılır sözünü hatırlayıp maruz kaldığım bu tehlikelere karşı başka çeşit bir korunma çarem olmadığından bu suretle hareket etmek zorunda kalıyordum. Birkaç akşam sonra bana da bir alışkanlık geldi. Eski ürkekliğim azaldı. Vazifem ev işinden ziyade perilere hizmet etmekti. Bir yere süprüntü bırakmayıp temizliyor, akşamları onlar için çeşitli ağaçlar altına dökülecek şerbetleri kendim eziyor, tütsülerini veriyor, onlara hürmeten bazı mahallere konulan kandilleri yakıyor, kısacası hemen bütün işlerini ben görüyordum. Oradan kurtuluş ümidini kesilmiş görünce perilere kendimi sevdirmeye uğraşmaktan başka bir çare kalmadığını anladım. O gayretle çalışıyordum. Galiba biraz da cinlerin, perilerin teveccühlerini kazandım. Çünkü geceleri nispeten tepemde az ötüşüyorlar, az tepiniyorlardı. Sabahları döşeğimi akşamdan sermiş olduğum yerde bularak biraz ferahlıyor, emniyet hissi duyuyordum.

Çeşmifelek Kalfa da, Ruşen Abla da benim bu itaat, çalışkanlık ve iyi halimden pek memnun oluyorlardı. Elden geldiği kadar hoş geçinmeye çabalıyordum.

Perilerin benden hoşnut kaldıklarını bildiğim için bir nevi cüretle, sular karardıktan sonra yatacağımız zamana kadar orada burada dolaşabiliyor, fakat herkes yattıktan sonra odamdan çıkmak cesaretini daha gösteremiyordum.

Loading...
0%