Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@huseyinrahmi

Akşamcıların çoğu kafaları tuttular. Kapanma zamanı gelen meyhane ağır ağır boşalıyordu. Lambalar kısıldı. Bir iki ufak tefek hırıltı oldu. Şimdiki mundar rakıların sarhoşluğu da berbat oluyor. İçenleri kudurtuyor. Eski zamanda meyhanelerden olgun çıkanlar kol kola girerler, birkaç adımda bir yol ortasında oturarak mestane telaffuzlarla, birbirlerine şiddetli muhabbet ve samimiyet beyan ederler, her köşe başında sarmaşırlar, öpüşürlerdi. Zamane içkilerinin bedmestleri ise sille tokatla görüşüyorlar, kama, revolver çekiyorlar, birbirinin ceplerini tarıyorlar, cüzdanlarını aşırıyorlar.

Nafiz Efendi bu mütehassiriyle dudak dudağa çok öpüştü. Bulut gibi oldu. Fakat onun vuslatına bir türlü doyamıyordu. Bu usturadan keskin rakı ile keyfini biledi, biledi. Bu meyhane köşesini terk etmek istemeyerek neşesini kendi tasavvurunun son kertesine kadar sağlamak için geceyi orada geçirmek arzusuna düştü. Lakin meyhane nizamnamesinin son bendi mucibince her koltuğunda bir garsonun tantanalı teşyiiyle kapı dışarıya azat edildi. Ayakta duracak hali yoktu. Sarhoş, omuzu ile havayı yarmak ister gibi yengeçvari yanpiri kendini sokağa verdi. Hemen hemen yere kapanacak gibi sağanaklı bir yalpayla karşıki piyade kaldırımını tuttu. Hava sakindi ama onun kafasından en muzır, zehirlerle mağşuş bir içkinin fırtınası kopuyordu. Langa’dan, semti olan Tavşantaşı’na kadar o duvar senin bu duvar benim böyle yalpa vurarak gidecekti.

Üçüncü yalpada belini bir duvara verdi. Düşündü. Muhterem kaynanası dolaptan aylık koçanının sır olduğunu anlayınca hırsızı tayinde hiç güçlük çekmeyecekti. Zirzop damat bu latifeyi ona birkaç defa daha yapmıştı. Kaynanası, karısı, baldızı üçü ittifak ederlerse Zirzop’u eşek sudan gelinceye kadar döverlerdi. Bu küçük ve yumuşak ellerin paparasını o, dört beş defa doya doya yemişti. Tadı damağında idi. Üç kadın arasında dayak için ittifak hasıl olmazsa kaynanası bir iki defa ayılır bayılır, bununla mesele geçiştirilmiş olurdu. Bu üçlü ittifakı bozabilmek için bir menfaat göstererek müttefiklerden hiç olmazsa birisini ayırmak lazımdı. Çünkü damat ne kadar sarhoş olsa iki kadınla başa çıkabilirdi. Bu ince siyasetle bazen dayaktan kurtulurdu.

Sokakta sıra ile dizilmiş meyveciler, sebzeciler gördü. Büyük bir küfenin içine kule gibi istif edilmiş iri iri lahanalar dikkat nazarını çekti. Çünkü kayınvalidesi zeytinyağlı lahana dolmasını çok severdi. Bir yalancı dolma ile kocakarıya koçanın acısını unutturmak kabil olabileceğini düşündü. Okkası on ikişerden dört buçuk okkalık koskoca bir baş lahana aldı. Tam elli dört kuruş verdi. Birkaç onlukla bir yüzlüğü de farkında olmayarak yere düşürdü. Şimdi bu lahanayı, kocakarının öfkesindeki şiddeti almak için yanaşan vapurla iskele arasına konulan bir balon gibi kullanacaktı fakat meret ne kucağa sığıyordu ne koltuğa. Kendini zor götüren zirzop bu iri lahana kellesini nasıl taşıyacaktı?

Orsa boca, lahanaya söve saya yine kendini yola verdi. Kestirme gitmek için yangın yerlerine vurdu. Buralarda sokak gibi iki taraf duvarları olmadığından sarhoşun yalpa sahası açıldıkça açıldı. Havasını bulunca pupasına gidiyor. Bazen toprak kümeleri, taş yığınları arasında kayboluyor. Yerlere kapanıyor. Bir müddet istirahatten sonra yine kalkıyor. Bazen arızalı zeminlerde elinden lahanayı kaçırıyor. Salibiye fasilesinden kürre-i arz şeklinde nema bulmuş bu yuvarlak sebze, bir maniaya tesadüf edinceye kadar yokuş aşağı lastik top gibi koşuyor. Biçare Zirzop, elinden mahpusunu kaçırmış bir jandarma telaşıyla firarinin arkasından saldırıyor. O da yere düşüp birkaç takla atarak yuvar yuvar yuvarlanmadıkça bu yaramaz lahanaya yetişemiyor. Fakat küfürlerin binini bir paraya salıveriyor. Tediben firariye yumruklar indire indire şöyle bağırıyor:

“Vay anasını, avradını, silsilesini bellediğimin, kaynanamın lahanası. Yumurcak oğlu yumurcak, seni yetiştiren bostanın toprağına. Bahçıvanın eline ayağına, beş de parmağına.”

Zirzop o civarın maruf sarhoşlarındandı. Ağzından böyle ispirto edebiyatı saçılmaya başlayınca arkasına bir iki derken bir düzine kadar çocuk takıldı. Refia Hanım’ın damadı neşeyi taşırdığı zamanlarda ekseriya evine kadar böyle alayla giderdi.

Çocuklar:

“Ulan bak, ulan bak Zirzop lahanayı dövüyor.”

“O, geçen günü ayağını vurmuş olduğu için potinle kavga ediyordu.”

“Sen onun İstanbul Ağaçeşmesi’ne sövdüğünü işitmedin mi? Atıyor kantarlıyı.”

“Ne diyor be?”

“Behey utanmaz çeşme. Senelerden beri akmadığın halde ne yüzle gelenden geçenden baninin namına Fatiha, dua dilenirsin? Sonra ne ana bırakıyor ne avrat.”

“O ne tuhaf adamdır be, haydi kızdıralım.”

Çocuklar hep bir ağızdan:

“Matiz olmuş zirzop, matiz olmuş zirzop.”

Sarhoş onlara çarpık ağzıyla haykırıyordu:

“Sizi gidi yedi silsilesini, ceddini, ceddesini, köpeğini, kedisini, beygirini, kısrağını, ineğini, davarını suladığımın veletleri. Ulan sizin gibi iki velet de benim var. Büyükanalarına yani min gayr-i haddin bendenizin kaynanama (elindeki lahanayı göstererek) işte bunun sahibe-i muhteremesine cici anne derler. Tabiatsızlar. Bazen sorarım ulan eşşşek oğlu eşşekler: ‘Bu kocakarının neresi cici?’ Boyalı saçları mı? Çökük avurtları mı? Koca burnu mu? Bu kakanın kakası be! Allah belanızı versin. Sizin de öyle cici anneniz var mı? Çok söyleniyor mu?
Huysuz mu? Onu ya kocaya vermeli. Ya ona bir düziye lahana yedirmeli. Yalancı dolmasını, kapuskasını, çorbasını, turşusunu. Vira yedirmeli. Çünkü lahana insanın yelini alır. Kocakarıların meraklarını dağıtır.”

 

Loading...
0%