Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@huseyinrahmi

Arası bir saat geçmeden Feride Rasih Hanım istenilen şeyleri bizzat getirdi. Müdüriyete bıraktı, gitti. Şimdi takibat ve tahkikatta müddeiumumilikle müdiriyet-i umumiye memurları bütün kudret-i keşfiyeleriyle beraber çalışıyorlardı. Evvelen hanımın bıraktığı fotografiyle kesik baş arasındaki müşabeheti tetkik ettiler. Ölümün yüz çizgilerine getirdiği bazı değişikliklerden sarfınazar olunursa kalıp ve teşekkül itibarıyla şişe içindeki kafa, mukavva üzerindeki resme o kadar benziyordu ki fotografi cesamet-i tabiiyede büyüdükten sonra hususi aletle kavanozdaki başa tatbik edilse birçok kavis, çıkıntı ve hatların ayniyet ve müsavatı görülecek zannolunuyordu.

Memurların bir kısmı bu tatbikatla meşgulken Galata’da Demirhane Sokağı’nda, Loraki Hanı’nda 7 numaralı odada da tahkikat başladı. Maktulün ticaret şerikleri Kâzım, Vahid, Mümin Beyler celp olunarak ayrı ayrı isticvap edildiler. Üçünün de, ortakları Rasih Bey hakkında verdikleri malumat birbirine uygundu. Bu üç
isticvabın hemen aynı mealdeki sual ve cevapları şöyle hulasa edilebilirdi:

S: “Rasih Bey’le ne zamandan beri iş birliği yapmaktaydınız?”

C: “Harbin ilk senelerinden beri.”

S: “Şirketiniz hâlâ berdevam mıdır?”

C: “Evet.”

S: “Rasih Bey şimdi nerede bulunuyor?”

C: “Avrupa’da.”

S: “Oraya niçin gitti?”

C: “Muamelede bulunduğumuz birkaç ticaret evinin patronlarıyla görüşmek ve hem de iki-üç senedir rahatsız olduğu gözlerini tedavi ettirmek için.”

S: “Buradan hangi tarihte hareket etti?”

C: “Teşrinisaninin birinci cuma günü.”

S: “Ne tarikle gitti?”

C: “Trenle. Ailesinden bir-iki kişi ve biz kendisini Sirkeci Garı’na kadar teşyi ettik. Kompartımana beraber girdik. Yol çantalarını yerleştirdik. Trenin hareketinde oradaydık. O, vagonun penceresinden, biz rampa üzerinden selamlaşa selamlaşa ayrıldık.”

S: “Yanında çok para var mıydı?”

C: “Altı yedi bin lira kadar.”

S: “Paranın nev’i?”

C: “Çek ve kaime.”

S: “Rasih Bey’in şimdi Avrupa’da bulunduğundan emin misiniz?”

C: “Paris’te bulunduğundan katiyen eminiz. Bizce adresi malum ve her hafta muhaberemiz var.”

O hafta almış oldukları son mektubu gösterdiler. Ticarethanelerine ait birçok şeyden bahsettikten sonra gözlerinin tedavisi hitam bulur bulmaz İstanbul’a avdet edeceğini ve göz hekiminin tahminine nazaran bunun da bir aydan ziyade sürmeyeceğini yazıyordu.

Rasih Bey’in bu üç ticaret ortağı, her biri maktulün birer uzvunu havi olan üç kavanozun karşısına çıkarıldıkları vakit teessürlerinin şiddetinden sapsarı kesildiler. İlk bakışta, kavanozdaki kafanın, ölümünden şüphe edilen Rasih Bey’le benzerliğine dair pek bariz nişaneler geçilemiyor fakat baktıkça ve bahusus mefruz maktulün simasını hatırlayarak baktıkça onun yüz çizgilerini bu ispirtodaki çehrede birer birer bulmamak da kabil olmuyordu.

Bu ne müthiş cinai bir muammaydı? Bir Teşrinisani tarihinde gözlerinin önünde trene binen, daha tanıdıkları bazı zatlar refakatinde Paris’e giden ve her hafta aralarında, ticaretlerinin hariçten kimsenin vâkıf olamayacağı hususiyetlerine dair mektuplar teati olunan bir adamın nasıl olur da kendisi orada sağ ve başı burada şişede bulunabilir?

Teessürleriyle beraber dakikadan dakikaya artan dikkatlerde şişelerdeki uzuvları muayene etmekteyken Vahit Bey birdenbire tutulduğu bir taaccüple dedi ki:

“Fakat efendim Rasih Bey’in saçlarında beyaz yoktu? Bu kafanınkiler yarı yarıya ağarmış. Buna bir mana veremiyorum.”

Adliye memuru: “Rasih Bey saçlarını boyar mıydı?”

 

Vahit Bey: “Zannederim. Çünkü bazen orada burada peyda olan aklar hemen ertesi günü kaybolurdu.”

“Ağzında takma dişleri var mıydı?”

“Bize hiç öyle bir şey hissettirmedi. Farkında değiliz.”

“Ticaret refiklerinizin arasında bir Hıristiyan, bilhassa bir Ermeni var mıydı?”

“Hayır.”

Ak saçlardan, takma dişlerden sarfınazar edildiği surette kavanozdaki kafanın teşekkülce Rasih Bey’e müşabehetinin tayininden başka bu isticvaptan kati bir netice anlaşılamadı. Gerek zevcesine ve gerek şeriklerine göndermiş olduğu mektuplar, mefruz maktulün ticaret defterlerindeki el yazılarıyla tatbik edildi. Vukuf ehlinin tetkikine hacet kalmadan hatlar birbirinin aynı olduğu anlaşılıyordu. Ve daha birçok sual cevaptan sonra memur neticeten dedi ki:

“Paris’teki Rasih Bey’e bu cinayet hakkında hiçbir şey yazmayınız. O sizden tafsilat isterse bu garip maddeye dair ciddi ve kati bir şey bilmediğinizi yazınız. İsticvap edildiğinizden bahsetmeyiniz. Halkın merakını körüklemek için bu esrarı eşelemeye gelen gazete muharrirlerine karşı ağızlarınızı kilitli bir demir kapı gibi kapalı bulundurmaya dikkat ediniz. Çünkü vaka şeklen iki ihtimalden hariç olamaz. Ya Rasih Bey hakikaten Paris’te berhayattır veyahut ki bu cinayet şeriklerinden biri orada büyük bir maharetle maktulün el yazısını takliden buraya mektup gönderiyor. Bundan maksadı adliye takibatını şaşırtarak, oyalamak mıdır? Yoksa diğer türlü müdür? Bilinemez. Rasih Bey’in hüviyetine girerek o veyahut onlar, nasıl bizi iğfale uğraşıyorlarsa biz de bu iğfale kapılmış gibi
görünerek onları oyalamalıyız. Bu isticvabımıza dair harice hiçbir şey sızdırmamayı Rasih Bey’e karşı olan uhuvvetiniz namına büyük bir vazife bilmelisiniz. Zira caniler takibatta hangi izlerin uç gösterdiğini, doğru veya yanlış olarak tahkikatın ne dereceye geldiğini günü gününe öğrenirlerse keşfolunmamak için ona göre planlar tertibiyle tedbir alırlar. Şunun bunun merakını adaletin sübutuna feda etmek lazım gelir. Şimdi efendim, Rasih Bey namına mektuplar teati ettiğiniz adresi isteriz.”

Bu adres derhal verildi. Şu idi:

Rasih Bey,

Clichy 21 - Paris.

Loading...
0%