@huzurlu_gece
|
Rook
“Üç yaşındaki ikiz çocukların doğum günü partisinde alkol olma ihtimali nedir?”
“Ee... Sıfıra yakın?” Kız kardeşimin sesi arabanın hoparlör lerinden alaycı bir şekilde çatırdadı.
“Hem sen neden küçük bir çocuğun doğum günü partisine gidiyorsun ki? Yeni kız tavlama taktiğin mi? Kadınlar küçük çocuklarla anlaşabildiğin! gördük leri zaman daha çok kız mı tavlıyorsun? Ah! Kyle’ı ziyarete git tiğimizde, Max’i hayvanat bahçesine götürdüğümüz zaman, beş kadın sana numarasını vermişti ya, onun gibi mi?”
Bu yazın başında Los Angeles’ta abimiz Kyle’ı ziyarete gitti ğimde olan bir hadiseden bahsediyordu. Bizim yeğen kadınlar için mıknatıs gibiydi.
“Hayır, Stevie, öyle değil. Bu parti, takım arkadaşımın çocukları için ve kayınbiraderi de eskiden takım kaptanıydı, o yüzden bir görünmem iyi olur.”
“Doğru. Tamam. Ah, bu işin heyecanını azalttı şimdi.”
“Hayatımdaki her şey o kadar da heyecan verici değil. Peki sen? Bugün için planın var mı?” Sohbeti birileriyle çıkmaktan uzaklaştırmam gerekiyordu çünkü küçük kız kardeşimin sönük aşk hayatım hakkında hep bir fikri vardı.
“Bu akşam randevum var. Yani önce gardırobumun yarısını deneyeceğim, en sonunda da giyecek bir şeyim olmadığına karar verip çıkıp yeni bir şeyler alacağım.”
“Randevu demek? Kim bakalım bu adam? Nasıl tanıştınız?”
“Ağzından çıkanları bir duysan, babam gibi konuşuyorsun.” Gülse de sesi hüzünlüydü. Babamızı üç yıl önce şeker hasta lığının neden olduğu sorunlar yüzünden kaybetmiştik.
Ben Şikago’da yaşıyordum, abim West Coast’taydı ve annemle kız kardeşim New York’tan Los Angeles’a taşınmıştı ama epey bağlı bir aileydik. Kız kardeşim okul için taşınmıştı, annem de emekli olma zamanının geldiğine karar vermiş, bu yüzden evi ve çiftliği satıp geçen yazın sonunda, Max doğduktan hemen sonra batıya taşınmıştı.
“Aynı bölümdeyiz, birkaç ortak dersimiz var ve adı Joseph.”
“Kaç kere çıktınız?”
“Bu ikinci olacak. Randevu demişken, sen en son bir kadınla çıkalı ne kadar oluyor?”
Direksiyonu sıktım, tekrar bu konuya dönmek canımı sıkmıştı. “Bilmem. Bir süre. Meşguldüm.”
“Alaska kızı için kendini harap etmekle meşguldün yani.”
Geçen yazın büyük kısmını Alaska’da birlikte geçirdiğim kadın için bu lakabı kullanmaya devam etmesi beni rahatsız etti.
“Ona böyle hitap etme.”
“Bir yıl oldu, RJ. Sence de...”
Akvaryumun otoparkına girdim.
“Partiye geldim. Kapatmam gerek. Sonra konuşuruz.” Telefonu kapattım.
Bunun sık konuşmadığımız bir konu olduğunu söylemeyi ne kadar istesem de maalesef yalan söylemiş olurdum. Ya Stevie ya Kyle, ikisinden
biri ayda bir bu konuyu açıyordu.
Adı Laineydi. Lainey. Tabii hâlâ oralarda bir yerlerdeyse. Gümüş ve siyah SUV’larla dolu bu otoparkta göze çarpan devasa mavi kamyonetin yanına park ettim. Elinde telefon bagaj kapısına yaslanmış, mesajlaşan takım arkadaşım Randy Ballistic’ti.
Motoru kapatıp arabadan indim. Randy benimle yürümeye başladı, otoparkı geçerken telefonu cebine koydu. “Seni burada gördüğüme biraz şaşırdım.” Gözü kolumun altına sıkıştırdığım, roket süslemeli hediye paketine sarılı hediyelere takıldı.
“Çocukların çoğunu elemelerden beri görmedim, o yüzden uğramak iyi olur diye düşündüm.” Anlayarak başıyla onayladı.
“Evet, ben de yan çizmeye çalıştım ama Lily gelmemiz için ısrar etti. Hazırlıklara yardımcı ol mak için o erken geldi.” Randy ve Lily, ben takıma girdiğimden beri birlikteydi, çocukları yoktu ama köpekleri vardı.
Bu da bebek büyütmek gibi bir şeydi zaten. Akvaryumun’ içinde, takım arkadaşlarımdan birinin çocuğu elinde dev bir şişme köpekbalığıyla, ciğerlerini patlatacak çığlıklar atarak koşuyordu. Çocukları severdim, çocuklar da genellikle beni severlerdi. Ama yeğenim Max’in amcası olarak şu anki rolümü tercih ederdim. Harika hediyeler veren amca olarak Max ağlamaya başladığında onu abime veya yengeme geri verip, çekip gidebilirdim.
“Burası tam bir doğum kontrol reklamı gibi,” diye mırıldandım, kızıl saçlı küçük bir çocuk, yüzü çikolata içinde ve elinde çörekle paytak paytak yürüyordu. Çocuk kesinlikle kızıl saçlı İskoç takım arkadaşım Lance Romero’nundu- çöreği tutan eliyle Randy’nin bacağına uzandı ama on beş santim ıskalayarak kendi ayağına takılıp düştü.
Yüzüstü yere yapışmadan önce harekete geçerek onu tuttum. Şaşırdı, çöreği elinden düşünce ağlamaya başladı.
“Hey, dostum, bir şeyin yok.”
“Çörekim!” diye haykırıp çöreğe doğru atıldı.
“Beş saniye kuralı.” Randy omuz silkti.
“Quinn! Yerden yiyecek yenilmez,” diye bağırdı Poppy, oda nın diğer uçundaydı. Çocuğun annesi, Randy’nin karısıydı. Çocuğun önünde çömeldim.
“Hadi bunu çöpe atıp sana yeni bir tane alalım?” “Ben bunu istiyoyumm!” diye bağırdı yüzüme, sonra kendini yere atıp büyük bir sinir krizi geçirdi. Romero yanımıza geldi.
“Siz ikiniz çocuğuma ne yapıyorsunuz?” Randy ellerini havaya kaldırdı.
“Ayağı takılınca çöreğini düşürdü.” Romero bana baktı. İyi bir adamdı, onu seviyordum ama ba zen çabuk parlardı. Bu yüzden onu sinirlendiren kişi olmamayı tercih ederdim.
“Yeni bir tane çörek alalım dedim. Bu fikir pek hoşuna gitmedi.” Romero çocuğunu yerden kaldırdı, suratını görünce yüzünü buruşturdu.
“Quinn, dostum, böyle giderse hanımları tavlayamazsın. Hadi yüzünü yıkayıp sana yeni bir çörek bulalım, olur mu?” “Bu çöreki istiyoyummm!” Yeri işaret etti. Romero yerdeki çöreğin üstüne bastı.
“Hangi çörek?”
“Babaaaa! Benim çöreğim!” Romero ikimize bir bakış attı.
“Bununla ilgilenmem lazım. Parti bitince, bara gideceğiz. Gelecek misiniz?
“Çocuklar da gelecek mi?” Randy tek kaşını kaldırmış, babasının kontrolüne karşı mücadele eden ve yüzüne yayılmış çikolatayı babasının koluna bulaştıran Quinn’e bakıyordu. Romero gözlerini devirdi.
“Gelmeyecek. Gelirlerse ne anla mı olur?” Çocuğu başının üstüne kaldırıp uçak sesleri çıkararak banyoya koşturdu.
“Matarada içki getirmeliydim,” diye mırıldandı Randy, plastik bir bardağa soda dolduruyordu.
Ben de bir şişe su tercih ettim. Takım arkadaşlarımızla hava dan sudan sohbet ederken bir gözüm Alex Waters’ın üzerindeydi. Hokeyden emekli olur olmaz spor yayınına geçmişti.
Kamera onu severdi; ancak bir takıma koçluk yapacak geçmişe ve mizaca da sahipti. Önümüzdeki birkaç yıl içinde, bu iki alan arasında geçiş yapmayı düşündüğüne dair söylentilerin doğru olup olmadığını öğrenmek istiyordum.
“Hey! Rookie! Nasıl gidiyor? Partiye Alaskadan tam zamanında yetişmene sevindim.” Alex sırtıma pat pat vurdu.
Sağlam durmasam darbenin etkisiyle öne yuvarlanacaktım. Alex iri bir adamdı ve artık buzun üzerinde olmasa da cüssesinden bir şey kaybetmemişti. Sarılıp sırtımızı sıvazladık.
“Ben de. İyi gidiyor. Sadece adapte olmaya çalışıyorum, nasıl olduğunu biliyorsun. Sezon öncesi antrenmanlarını dört gözle bekliyorum.”
“Bu yıl takım iyi görünüyor. Strateji filan konuşmak istersen, bana bir alo dersin.”
Konuya giremeden karısı geldi.
“İşte buradasın! Robbie’yi tuvalete götürebilir misin, lütfen? Kadınlar tuvaletine gittiğimiz her seferinde, lavaboya tırmanıp oraya işiyor.” Violet bize hafiften gergin bir şekilde gülümsedi.
“Selam çocuklar, araya girdiğim için kusura bakmayın ama çocuğumun lavaboya işemesine izin verdiğim için akvaryumdan atılmak bugünkü yapılacaklar listemde yok.” Başka bir çocuğu işaret etti, sanırım Miller Buttersonun dört çocuğundan biriydi. İsimlerini öğrenemiyordum ve şu an gör düğüm çocuğun ikizlerden biri olduğundan emindim, bu işi daha da zorlaştırıyordu.
“Şuradakinin saksılardaki yapma çiçeklere işemesini bekliyorum. Bu yaz Miller, Liam ve Lanee tuvalet eğitimi vermenin en iyi yolunun, pipileri açıkta dolaşmalarına izin vermek olduğunu düşündü. Böylece her zaman ve her yerde işeyebileceklerdi. Şimdi Liam bitki gördüğü zaman işemeye izni olduğunu düşünüp pantolonunu çıkarıyor.”
“Bu gerçekten harika,” dedi Randy bir homurtuyla.
Violet sırıttı. "Biliyorum, değil mi? Liam başıma gelen en iyi şey.”
Alex boğazını temizlerken Violet gözlerini devirdi.
“Kendi küçük düşürücü anlarımı dengelemek açısından demek istiyorum. Geçen hafta bir barbekü yaptık ve Liam seraya girdi. Orada bir sürü kirli bilim deneyi olduğunu söyleyebiliriz.”
“Baba, artık tablet hokeyi oynayabilir miyiz?” Robbie, diğer eliyle pantolonunun içinden pipisini tutarken, Alex’in kolunu çekiştirdi.
“Tabii, evlat.” Bizi başıyla onayladı.
“Hemen dönerim.” Violet onların erkekler tuvaletine girişini izledi. “Robbie pi- suvara hedef almayı seviyor. Pipisiyle hokey oynuyormuş gibi olduğunu düşünüyor.” Randy başıyla onayladı.
“Sayılabilir aslında.”
Beş dakika sonra bütün çocuklar koşarak yunus sergisine gitti. Görünüşe göre rehberli tur vardı. İkimizin de çocuğu olmadığı için Randy ile yemek masasının yanında takıldık. Bara gidene kadar bunun daha ne kadar süreceğini merak ederek bir tavuk wrap ve bir su daha aldım.
Sanırım turun bitmesine daha vardı, yani henüz pasta falan ortada olmadığına göre. Çocuk sürüsünden çığlıklar geldi.
“Orada neler dönüyor?”
“Hiçbir fikrim yok. Gidip bir bakayım, belki sen de şu kızlardan biriyle sohbet etmelisin."
Başıyla bir arada duran, fısıldayan ve aval aval bakan bir grup kadın akvaryum personelini işaret etti. Hepimiz takım şapkaları ve formaları giydiğimiz için bugün pek mütevazı sayılmazdık.
“Yok, kalsın. Hepsi muhtemelen lise öğrencisi.” Onun peşin den yunus sergisine gittim, çığlıklar, haykırışlar ve biri ağlıyor- muş gibi bir ses beni meraklandırmıştı.
“Herkes sakin olsun! Çiftleşme döneminde böyle bir şeyin yaşanması gayet doğal!” Tiz, paniklemiş ses tanıdıktı. Belki de arkadaşlarımın eşlerden biriydi?
“Ah, siktir,” diye mırıldandı Randy. Benden biraz daha uzundu, ben 1.88’dim. O yüzden benim göremediğim bir şey gördüğünü düşündüm.
Grubun kenarından dolandım, bazı anneler çocuklarının yüzlerini karınlarına bastırıyordu ve bir çocuk birinin bıçaklandığını haykırıyordu.
Ancak kargaşayı pek anlamlandıramadım çünkü çığlık atan, gülen ve ağlayan çocuklar suyun karşısında, akvaryumun üniforması olan bej düğmeli bir bluz giymiş çok tanıdık bir kadın vardı. Lainey. Alaska kızı. OY VERİRSENİZ ÇOK MUTLU OLURUM🥰 |
0% |