
(...)
Aradan saatler geçti. Saat 6 buçuğu gösteriyordu. Herkse çadırlarını topladı. Arabalara yerleştiler. Herkes aynı stilde oturuyordu. Hyunjin ve Felix yerlerine geçtiler. Felix çok uykulu duruyordu. Böylesi birkaç saatlik uykuya dayanan birisi değildi. Ama yinede her zamanki neşeyi salgılıyordu. Bu onun bir özelliği değildi, bir mucizesiydi...
Araba hareketlenmişti. Herkes sohbet ediyor, bağırıp çağırıyordu. Hyunjin ise Felix'e odaklıydı. Yorgunluğunun farkında gibiydi.
"Felix?.."
"Hmm?.."
"İyi misin?. Yorgun duruyorsun."
"Yorgunum biraz. Uykumu alamadım."
Hyunjin gülümsedi. Eli ile birkaç kez kendi bacağına vurdu.
"Biraz uzanmak ister misin?.."
Felix Hyunjin'e bakıp güldü. Kolunun birini camın kenarına yasladı.
"Saçmalama Hyunj-"
Hyunjin lafını böldü.
"Saçmalıyor gibi mi duruyorum?.."
"Sen... cidden mi?.."
"Evet. Gel uzan. Varınca sana haber veririm."
Felix kararsızdı ama sonunda biraz gerileyip eğildi. Yatar posizyonu aldı ve kafasını Hyunjin'in bacağına yatırdı. Şimdi çok rahat hissediyordu. Hala bildikleri aklını kurcalıyordu ama şuan umursuyor gibi değildi. Hyunjin biraz durdu. Elini yavaşça Felix'in yanağına değdirdi. Felix bir anda gözlerini açtı.
"Hala soğuksun."
"Hmhm. Rahatsız mısın?."
"Hayır, hayır. Sorun değil."
Hyunjin gülümsedi ve elini Felix'in yüzüne tamamı ile koydu. Yavaşça yanağını okşuyordu. Felix'in bilincinin kapandığını hissediyordu. Kafasını geriye attı ve gözlerini kapatıp rahatlamak istedi. Kucağında duran şaheserin kokusunu aldıkça kendinden geçiyordu. Gözlerinin kehribar kızılı fokurduyor, vücudundaki kan akışı hızlanıyordu. Damarları yanıyor gibi hissediyordu. Derin bir nefes verip elini Felix'in yüzünde tutmaya devam etti. Ama bir anda kafasını hızla kaldırdı. Elini Felix'in yüzünden çekti. Uykuya dalmış bedenine gözlerini gezdirdi. Kızıl gözleri büyümüştü. Kendi kendine fısıldadı.
"I...Isınıyorum..."
(...)
"Felix... hadi kalk. Geldik."
Felix uykulu gözlerini açtı. Biraz Hyunjin'e baktı. Sonra bacağından kalktı. Arabadan teker teker sürü gibi indiler.
"İyi bir yolculuktu. Yarı-"
"Ü-üzgünüm Felix. Eve gitmeliyim."
Felix daha ne olduğunu anlayamamışken hyunjin arkasını dönüp gitmişti. Felix biraz düşündü ama fazla umursamadı ve Jisung'un yanına giti.
"Şerefsiz Ji. İnsan naber Felix felan der oç. Anca birilerini kes sen."
Jisung hemen kahkaha attı.
"Hmm... ben mi kesiyorum?."
"Mal mısın Jisung?."
"Belki kesiyorum ama, ben kimsenin bacağında yolculuk boyunca uyumuyorum gerizekalı."
Felix bir anda hızla Jisung'a döndü.
"KES SESİNİ OROSPU ÇOCUĞU!"
"Ne o? Enişte mi kızıyor konuşmana?"
Jisung tekrar hir kahkaha patlattı. Felix Jisung'a vurmaya başladığında Jisung'ta şakasına vurmaya başladı. Birbirlerini döve, söve evlerine gittiler.
(...)
Hızla kapıyı çaldı. Hıncını alamayıp yumruklamaya başladı. Nefes nefeseydi. Ordan buraya deli gibi koşmuştu. Dili damağı kupkuruydu. Kapıyı genç, gözümün altında kendisi gibi beni olan, fiziği güzel bir kadın açtı. Hemen kaşları çatıldı.
"Tanrım, Hyunjin. Neyin var bö-"
"Isınıyorum anne!"
"Ne?.."
Emily durdu ve oğluna baktı. Yüzü ciddiydi. Hemen geriye çekildi ve kapıyı iyice araladı.
"Çabuk içeri gir."
Hyunjin içeri girdi. Kendini koltuğa attı. Eli ile önüne düşen kızıl saçlarını geriye ittirdi. Nefes nefeseydi. Emily hızla bir bardak ile oğlunun yanına geldi.
"İç şu kanı. Kendine zarar vermemeni söylemiştim. Gezide yanına kan aldın mı?."
Hyunjin kan dolu bardağı tekledi. Aldığı demir ve mineral tadı ile ağzındaki lezzet şölenine izin verdi. Bardağı masaya koydu. Elinin tersi ile dudağını kırmızıya boyayan kanı sildi.
"Konu bu mu anne ha? Sana diyorum ki: ısınıyorum!"
"Tamam sakin ol. Kime ısınıyorsun? Hepsini anlat ki ne oldu anlayayım."
Hyunjin derin bir nefes verdi. Çok hırçındı. Hala nefes nefeseydi ama nedeni yorgunluk değildi. İçindeki o hırçın vampirdi.
"Sınıftan bir çocuğa. Sadece yanağına dokundum. Tenim sımsıcak oldu. Hissettim..."
"Sadece tenin mi?.."
"Hayır. Sanki... içim de ısınmış gibiydi. Tüm bedenim alev almış gibiydim.."
Emily güldü. Oğlunun karşısına oturdu. Kan kırmızısı elbisesini düzeltti ve bacak bacak üstüne attı. İki sivri dişi belli edercesine bir kıkırdama sonrası konuştu.
"Sen aşık olmuşsun Hyunjin."
Hyunjin gözlerini araladı ve annesine döndü.
"Ne? Tch... bir insana mı aşık olacağım?.."
"Aşıksın Hyunjin. Neden kabullenmek istemiyorsun?.."
"Aşık felan değilim çünkü?!."
"Hayır Hyunjin tüm bedenini ısıdan sarhoş edecek kadar aşıkşın ve aşk bedenini ısıtıyor."
Hyunjin konuşmadan annesine baktı. Gözlerini kaçırdı.
"Hani vampirlerin duyguları yoktu?.."
"Demek ki aşk sadece bir duygu değilmiş oğlum."
Emily ayağa kalkıp ses çıkaran topukluları ile yürüdü. Koltuğun arkasına geçti. Elini oğlunun kızıl saçlarına attı. Hyunjin kafasını koltuğa geriledi ve gözlerini kapattı. Kendisini annesine salıverdi.
"Aşk... sadece bir duygu değildir Hyunjin. Aşk, bir yaşam tarzıdır. Aşk, bir insan kaynağıdır. Aşk, bir damarın kan akışıdır. Aşk, bir tutkudur. Bir düşünce, bir his, bir mutluluk, bir özellik, bir yapı, bir mucizedir Hyunjin... aşkı hafife alamazsın. Yok göremezsin. Çünkü aşk seni içine çeker. Tıpkı zıt kutupların birbirini çektiği o mıklatıs parçaları gibi..."
Hyunjin annesini tüm dikkati ile dinledi. Bir yandan rahatlıyordu. Herşeyi kabulleniyor gibiydi.
"Anne."
"Efendim oğlum."
"Ben... onun gizlemeye çalıştığı çillerine, göz bebeklerine, sarı saçlarına, nefesinin kokusuna, aşık oldum anne. Ben deli gibi aşığım anne..."
Emily kıkırdadı. Oğlunun saçlarını bırakıp yüzüne yöneldi. Bir bebekmiş gibi yüzünü sıkmaya başladı.
"Oyyy... benim oğlum büyümüş te aşım mı olmuş? OYY.. ANNESİ KURBANN."
"Y-ya anne bebek miyim ben dursan- anne diyorum! Babannemin ruhunu mu aldın?!."
Emily Hyunjin'in yüzünü bırakıp güldü.
"Ay iyi be. Bir özlem giderelim dedik burda."
"Merak etme gideririz özlemi. Burda kalacağım biraz. Annemi özledim."
Emily güldü ve oğlunun omzuna vurdu. Tabi, bu 'vurmak' bir Fitness'cinin 2 yaşında bebeğe osmanlı yumruğu çakması ile eş değerdi ama onlar için şakalaşırken yapılan minik el hareketleriydi.
"Haberin olsun tabağa kan koyar çorba der içiririm. Mağlum, baban hapise girdiğinden beri yemek yapmak gelmiyor içimden."
"O orospu evladını neden hu kadar sikliyorsun anlamıyorum. Bırak çürüsün hapis köşesinde."
"Eh, öyle de.."
Emily sustu. Hyunjin birşeyler anlamış gibiydi.
"Çok mu yanlız hissediyorsun?."
"Hmhm.. Ev çok boş geliyor. Kardeşin Yeji ortaokul için gittiğinden beri fazla sessiz şu ev."
Hyunjin anlayış ile başını salladı.
"Evlen anne."
"Yuh Hyunjin."
"Ne yuh yanlızım demiyor musun? Evlen bir morukla işte."
"Evlensem baba göreceksiniz sanki.."
"Babam görmem ama başımın üstünde yeri olur. Şerefsiz çıkarsa vücudunda 1 miligram kan damlası birakmam ama. Düzgün seç."
Emily güldü ve ikinci kez koluna vurdu.
"Bunu Yeji gelince konuşalım."
"Yeji demişken ben onu da arayacağım. İyi hatırlattın. Bakalım bu at hücresi sevgili yapmış mı?."
"Hyunjin çocuğuma düzgün isim takar mısın?."
"Abi kardeş arasına girmek yok. Kardeşim o benim. Üstümü değiştirip geliyorum."
Hyunjin sırıttı. Odasına çıktı ve üzerine rahat şeyler giydi. Aşağı inmeden önce kendini kokusunu özlediği o yatağa attı ve tavan ile flört bakışması yapatken kendi kendine mırıldandı.
"Ne olursa olsun, Felix. Seni başka ellerde göremem. Sen benimsin. Bana aitsin. Benim meleğimsin, Felix..."
Kan kokan nefesini dışarı boşalttı ve gözlerini kapatıp biraz rahatladı. Annesinin adını seslenmesi ile yatağından kalktı.
"Geldiiimm.."
Selam bacilarim. Sanırım bundan sonra her bölümü 1100 kelimede bırakacağım.(normalde 800-850 felan yapıyordum.) Hem uzun olur. Felix ve Hyunjin'in daha mükemmel sahneleri için okumaya devam edin (🔥)
⛓🖇🔗🎧
⭐
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |