Yeni Üyelik
8.
Bölüm

~ 7.BÖLÜM ~

@hy.dyr

~7.BÖLÜM~

 

⚖️ İyi okumalar. Seviliyorsunuz. ⚖️

 

 

 

Bazı anlar vardır ya hani, nefes alamadığınız, herşeyin üst üste geldiği fakat pes etme gibi bir lüksünüzün olmadığı zamanlar. İşte o zamanlar insanlar, acının ne olduğunu daha iyi anlarlar.

 

 

Duyduğum o son iki cümle ile bir an algımı yitirmiştim. Bir göz yaşı düştü gözümden. Sonra bir tane daha, sonra bir tane daha...

O an kendimi o kadar güçsüz hissetmiştim ki, ne yapacağımı bilemez bir halde ağlıyordum. Acizlik böyle birşey miydi? Peki ya güçsüzlük?

Ayaklarınızın sizi taşıyamayacağı raddeye geldiği zaman ne yapmalıydı insan?

Bir yanımda arkadaşım yüzünden yaşadığım panik, bir yanımda ise sevdiğim adamın hayat memat meselesi...

 

Hissizleşmiştim sanki. Ne olduğu, ne olacağı, hiçbirşey düşünemiyordum. Beynim ısrarla sakin kalmamı fısıldarken kalbim kan pompalamayı bırakmış, yaşadıklarımdan dolayı kendini öldürmeye çalışıyor gibiydi. Bunlar nasıl başıma gelmişti?

 

Gözümden yaşlar süzülürken telaşlı bakışları bir an üzerimden ayırmayan Atahan'a baktım. Yardım et dercesine. Berbat bir haldeydim. Biri elimi tutmazsa, en dibe sürüklenecekmiş gibi hissediyordum. Telefonun diğer ucundan bir ses daha geldi. "Nehir orada mısın?" Dedi Nermin sesimi duymak için. Burada mıydım? Aklım hâlâ o adamlarda ve kapının önündeki fotoğraflardaydı. Peki ya kalbim? Poyraz! Diyordu kalbim. Onun için atıyor gibiydi. Çok şiddetli, gücünü aşık olduğum adama aktarmak istercesine.

 

Kısık ve güçsüz bir sesle, Nermin'in sorsunu es geçerek cevap verdim. "Hangi hastane?" Nermin hemen cevap verdi. "Bölge hastanesi. Nehir sen iyisin değil mi?" Gözlerimi kapatırken iki yaş daha düştü gözlerimden. "Geliyorum." Dedim yalnızca. Daha fazla soruya cevap verirsem hıçkırıklara boğulacağımdan ve aklımın iplerini elimden bırakacağımdan korktum. Telefonu kapattım. Atahan'a bakmayı sürdürürken titreyen elimle gözümdeki yaşı sildim.

 

"Bölge hastanesine gitmeliyiz. A-arkadaşım orada ve, ve o da orada." Dedim yutkunurken. Atakan başını sallarken dudaklarını araladı. "O kim?" Dedi sorgu dolu bir sesle. Derin bir nefes aldım gözlerimi kapatırken. O kim miydi? Deliler kadar aşık olduğum adam. "Poyraz." Dedim ağlama dürtüme son anda engel olurken. Atahan'ın daha fazla kurcalamaması için dua ederken o da istediğimi yaparak üstelemedi. Beni narince kolumdan tutarak götürmeye başladı.

 

Kaşlarım çatık bir süre kolumu tutan eline baktım.

Kolumu sakince elinin arasından çekerek kendi başıma yürümeye devam ettim. Atahan ise yandan bir bakış atıp bir şey demeden ilerledi. İkimizde usulca araca bindik ve Atahan arabayı çalıştırdı.

 

Kaç dakika geçmişti bilmiyorum fakat hâlâ hastaneye gelememiştik. Geçmek bilmiyordu bir türlü şu yollar. Izdırap gibiydi. Çok kötü bir haldeydim. Stresten midem bulanmaya başlamıştı ve nefes darlığı yaşamaya başlamıştım. Atahan durumu anlayınca arabanın torpido gözünden bana su vermiş ve bana teselli cümleleri söylemişti. Ben ise suyumu içmiştim ve dakikalardır yaptığım gibi cama bakmaya devam etmiştim.

 

Bir süre sonra hastanenin önüne gelince Atahan arabayı durdurmadan içinden inip hastanenin önüne koşmuştum. Atahan arkamdan bağırsada onu umursamayıp devam etmiştim hastanenin girişine koşmaya. Hastanenin içine girip görevli adamın yanına geldim. Nefes nefese kalmamı umursamadan hızla sevdiğim adamın ismi çıktı dudaklarımın arasından. "Poyraz Samkaran nerede acaba?" Görevli adam bir süre bana garip bir şekilde baksada bunu umursayacak vaziyette hiç değildim.

 

Bir süre önünde bulunan bilgisayardan oyalandıktan sonra başını kaldırıp bana baktı. "3. Kat 317 numara." Dediği gibi hunharca üçüncü kata koşmaya başladım. Asansörü vakit kaybetmemek amacıyla es geçerek merdivenlere yöneldim. Basamakları ikişer ikişer çıkıyordum artık. 2. Kata geldiğimde arkamda, benim gibi koşan Atahan'ı fark ettim. Ama umursamadım. Şu an umursayacağım yalnızca iki kişi vardı.

Nermin ve Poyraz...

 

"Nehir hanım biraz sakin mi olsanız?" Dedi Atahan benim aksime sakin bir tavırla. Gözlerimi sinirden kapattım sıkıca merdivenlerden çıkmaya devam ederken. Gerçekten ne halde olduğumun farkında değil miydi? Sevdiğim adam ve en yakın arkadaşımın ne halde olduğunu bilmiyordum? Ve bu adam gelmiş sakin olmamı söylüyordu. Ama sustum. Vakit kaybetmek istemediğim için laf dalaşına girmedim. 2. Katın merdiveninden çıkarak sonunda 3. Kata gelmiştim. O katta bulunan görevli bayanın yanına gittim. Gözlerim dolu dolu fısıltı gibi çıkan bir sesle sordum. "317 numaralı oda nerede?" Göğsüm, hızlı hızlı inip kalkarken bu sürede derin nefesler almaya çalıştım ama o cümle aklıma geldikçe nefesim boğazımda tıkandı. 'Poyraz kanlar içinde.' Gözlerim kapatıp derin bir nefes aldım. O anda görevli kadın, "düz ilerleyip sola dönün." Demesini duyunca gözlerimi aralayıp teşekkür ederek odaya ilerlemeye başladım.

 

O odaya biraz daha yaklaştıkça kalbim korkuyla çarpıyordu. Nefeslerim sıklaşıyor ellerim terliyordu. Sonunda sola dönülmesi gereken yere varınca dudağımı dişledim. Lütfen, lütfen, lütfen...

Sola döndüğüm an Nermin'i görmem ile omuzlarım düştü. Kapının hemen yanındaki oturma yerlerinde oturuyordu. Kollarını dizlerine yaslamış, elleriyle de yüzünü örtmüştü. Bakışlarımı tavana kaldırdım ağlamamak için. "Allahım..." Dedim fısıltıyla. "Çok şükür." O iyiydi. Birşey olmamıştı Nermin'e. Yavaş adımlarla yanına gidip önünde dikildim. Nermin önce ayaklarıma baktıktan sonra hızla başını kaldırıp gözlerime baktı. "Nehir." Dedi sakince. Ardından ayağa kalktı ve karşımda dikildi. Hiç beklemeden onu kendime çekip sıkıca sarıldım.

 

İşte o anda hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Onu iyi görmek, yaralanmadığını bilmek ve en önemlisi kollarımın arasında olması hıçkırıklarla ağlamama sebep olmuştu. Sıkı sıkı sarıldım en yakın arkadaşıma. Kokusunu çektim içime. Saçlarını okşadım yavaşça. Bir yandan ise fısıldıyordum kulağına. "İyisin. Çok iyisin, çok şükür..." Nermin, benim bu tavırlarıma anlam verememiş olacak ki kollarımın arasından çıkıp yüzüme baktı. Sonra kaşlarını çattı. Ellerini kaldırıp, yanaklarımdan süzülen yaşları silmeye başladı ve bir yandan ise bana soru sormaya başladı. "Ne oldu Nehri?"

 

Ona anlatamayacak kadar çok ağlıyordum. Nefes almak için bile vaktim yoktu. Neden bu kadar ağladığımı ben bile anlamıyordum fakat Nermin bu sefer bana sarılmıştı. Bir süre hiçbir şey konuşmadan öylece sarılmıştık. Daha sonrasında Nermin beni hemen yanımızdaki koltuklara oturtmuştu. Ellerimle göz yaşlarımı silerken Nermin bakışlarını asla benden çekmiyordu. Dakikalar sonra sakinleşince Nermin'e döndüm. O da bu anı beklediği için baktı gözlerime olanları anlatmam için. Derin bir nefes alıp başladım anlatmaya. "Bu evde daha fazla kalamayız Nermin." Dedim ellerini tutarken.

 

Nermin sorgu dolu bakışlarını üzerimden çekmezken devam ettim sözlerime. "Bir davaya gittim. Orada ki, yakalanan adamlar senin tehlike de olduğunu ima edince hiç beklemeden gittim eve. Senin benimle kaldığını biliyorlar Nermin. Nasıl korktum anlatamam." Dedim burnumu çekerken. O anlar teker teker zihnime üşüşüyordu. "Eve gidince, gördüm ki kapının önünde tonlarca benim, senin ve daha bir çok kişinin fotoğrafı asılıydı. Aklımı yitirmek üzereydim. Bu nasıl oldu anlamdım. B-ben çok korktum Nermin. Sana bir şey oldu sandım o yüzden defalarca aradım seni." Ellerimle gözlerimi kapattım. Nermin'in de gerildiğini hissettim fakat bir tepki vermedi. Büyük ihtimalle iyi olmadığım için beni daha fazla üzmemek için birşey söylememişti.

 

Nermin'in kollarını bir kez daha omzumda hissedince derin bir nefes verdim. "Çok şükür iyisin." O anda Poyraz geldi aklıma. Hızla başımı kaldırıp Nermin'e baktım. "Poyraz, o nasıl?" Dedim gözlerine umutla bakarken. Nermin hafifçe bana tebessüm etti. "Endişelenme, o iyi. Görevde yaralanmış. Ben sana onun kanlar içinde olduğunu söyledim ya, meğer o öldürdüğü adamların kanıymış. Bir kurşunla vurulmuş. O da zaten karın boşluğuna denk gelmiş. İçeride Buğlem teyzeyle birlikte şu an."

 

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim ağzımdan. O kadar rahatlamış ve ferah hissediyordum ki, yorgunluğumu şu an fark ediyordum. Nermin'e sarıldım bir kez daha. O da bu teklifimi geri çevirmeden hızla kollarını doladı belime. Bir kez daha şükrettim Allah'a. Gözlerimdeki yaşlar teker teker Nermin'in omzuna akarken daha da sıkı sarıldım...

 

 

 

Saatlerdir buradaydık. Atahan biz Nermin ile konuşurken gitmişti. Ona da bir teşekkür borcum vardı. Bana yardım etmişti. Buğlem teyze, hâlâ Poyraz'ın odasından çıkmamıştı. Bende onu görmek istiyordum. Ne kadar kalbimi kırsa da, beni üzse de ve tatsız anlar yaşasakta kalbim onun iyi olduğunu görmek için hunharca çarpıyordu. Bir süre daha Nermin ile yan yana oturduk. Ona, Poyraz'ın yaralı olduğunu nasıl öğrendiğini sormuştum. Meğer Nermin işe gitmek için evden çıktığı sırada Buğlem teyzeyi fark etmiş. Buğlem teyzenin ağladığını fark edince yanına gitmiş ve olanları öğrenmiş. Daha sonra Buğlem teyze ile Poyraz'ın kaldırıldığı hastaneye gitmişler. Benim kafamda olaylar daha karmaşık sanmıştım fakat böyle olduğunu duyunca küçük bir afallama yaşamıştım.

 

 

İkimiz hâlâ sessizliğimizi korurken odanın kapısının açılması ile hızla bakışlarımı çevirdim kapıdaki kişiye. Odadan çıkan kişi, asker üniformalı, kısa kesim sarı saçlı ve mavi gözlü genç bir askerdi. Zannımca benden küçüktü. Odadan çıktığı gibi göz göze geldik. Kaşlarını hafif çatarak bana bakmayı sürdürdü. Daha sonrasında bir şey hatırlamış olacak ki yüzünde ki o ifade yerine şaşkınlık almıştı. "Siz Oğuzhan komutanımın kızı değil misiniz?" Dedi şaşkınlıkla. Kaşındaki yara bandı, patlak dudağı ve üstü başı toprak içinde olması sorusundan önce dikkatimi çeken şeylerdi. Poyraz'ın timindendi demek...

 

Olumluca başımı salladım. Konuşmaya mecalim yoktu artık. Karşımdaki askerin bakışları Nermin'i bulunca hafifçe tebessüm etti. Nerminde ona aynı şekilde karşılık verdi. Ardından odadan teker teker diğer askerler çıkması ile hepsinin bakışları beni bulmuştu. Fakat beni pek umursamamışlardı.

Onları, babamı görmeye geldiğim zaman hayal meyal hatırlıyordum. Onlara çok dikkat etmemiştim çünkü o an tek odak noktam babam ve Poyrazdı. Karşımda bulunan sandalyeye oturdular hepsi. Zaten beş kişiydiler. Hepsi karşımdaki koltuğa oturunca aralarından en büyüğü sıkıntılı bir nefes verdi.

 

"Bizim dikkatsizliğimiz." Dedi hırsla elinde bulunan şapkasını sıkarken. "Komutanımızın bunu yapacağını nasıl anlamadık?" O sırada siyah saçlı ve siyah gözlü olan asker konuştu. "Nereden bilecektik komutanım? Planda bu yoktu?" Dedi. Fakat onunda fazlasıyla üzgün olduğu belliydi. "Daha kötüsü de olabilirdi komutanım. Buna da şükür." Dedi bana ilk başta soru soran asker. Haklıydı. Allah'tan yalnızca karın boşluğuna denk gelmişti.

"Öyle oğlum, öyle." Dedi bir diğer asker. O da sıkıntılı bir nefes verdi.

 

Ben yalnızca onları dinliyordum konuşmadan. O sırada bir diğer askerin bakışları bana döndü. Bir an afalladı. Beni yeni fark ettiği belliydi. "Siz?" Dedi gözlerini kısarken. "Komutanımın kızı değil misiniz?" Dedi bir diğer askerin sordu sorunun aynısı sorarak. Ve bende aynı şekilde cevap verdim. O anda hepsi beni yeni tanımış gibi bakışları değişmişti. Hepsi ciddileşmişti. Bende aynısını yapmak istesemde şu an öyle bir durumda değildim.

 

Gözlerimi kapatıp arkama yaslandım. Bir süre hiçkimseden ses çıkmazken bir kez daha Poyraz'ın odasının kapısı açıldı. Gözlerimi hızla aralayıp gelen kişiye baktım. Gelen Buğlem teyzeydi. O da ağlamıştı. Gözleri kıpkırmızıydı. Buğlem teyzenin geldiğini fark edince ben de dahil herkes ayağa kalkmıştı. Önce herkese baktı Buğlem teyze. Ardından yanağından akan yaşı sildi. Dudaklarında beliren hafif bir tebessüm vardı.

 

"Teşekkür ederim, oğullarım. Onu bana sağ salim getirdiniz." Dedi şefkat dolu bir sesle. Bütün askerler aynı anda başlarını salladı olumsuzca. "Ne teşekkürü Buğlem teyze, görevimiz. Asıl komutanımız korkusuzca merminin önüne atladı. Bizim ona teşekkür etmemiz gerek." Dedi aralarında en büyüğü hafif şakacı bir tonda. Ortamdaki havayı dağıtmak için söylediği çok açıktı. Etkili de olmuştu. Buğlem teyze hafifçe kıkırdamıştı. Ben ise tebessüm etmiştim.

 

Bir an gururla dolmuştu içim. O hep böyle korkusuzdu zaten. Benim tanıdığım Poyraz Samkaran, asla korkmazdı. Bu gün de olduğu gibi.

 

Buğlem teyze bakışlarını çevirip Nermin'e bakacağı sırada beni fark etmişti. Şaşkın bir şekilde bana bakmayı sürdürürken gözlerim yeniden dolmuştu. "Nehir, kızım." Dedi Buğlem teyze bir anne sıcaklığında. "Buğlem teyze." Dedim bende titrekçe. İşte o anda Buğlem teyze beni kendine çekip sarıldı. "Annem." Dedi. Ben ise derin bir soluk çektim içime. Buğlem teyzenin kullandığı bu hitap karşında yanağımdan bir yaş süzüldü. Bir süre o şekilde kalırken Buğlem teyze geri çekip yüzüme baktı.

 

"Merak etme kızım, o iyi. Yanına gitmek ister misin?" Dedi yanağımdan akan yaşı silerek. Nasıl istemezdim ki? Deliler gibi istiyordum hemde. Onu görmemek benim için ızdırapken bu fırsatı asla kaçırmazdım. Hızla onayladım Buğlem teyzeyi. Kollarından çıkarak kapıya ilerledim. Kapı kulbunu yavaş bir şekilde aşağıya indirip odaya girdim.

 

Odaya girince kapıyı sessiz bir şekilde arkamdan kapattım. Odada tek bir yatak vardı ve Poyraz'ın yatağının hemen yanındaki örtü çekili olduğu için yalnızca ayak kısmını görebiliyordum. Yavaş adımlarla yanına ilerlemeye başladım. Uyuyup uyumadığını bilmediğim için her duruma karşı böyle ilerlemekte fayda vardı. Perdenin yanından geçerek sonunda Poyraz'ın yüzünü görebilmiştim. Gözleri kapalıydı. Uyuyordu.

 

Bir süre onu olduğum yerde izledim. Düzenli nefes alış verişinin onun uyuduğunu gösteriyordu. Şakağında bulunan sargı, morarmış gözü, patlamış dudağı, rengi kaçmış yüzü...

Bir kez daha kalbim sıkışmıştı. Onu böyle bir halde görmek kalbimi acıtıyordu. Yavaşça yatağının yanında bulunan sandalyeye ilerleyip oturdum. Şu an yüzü daha netti.

 

Altı sene önceki yüz hatları az da olsa kaybolmuştu. Yüzündeki hatlar biraz daha belirginleşmişti. Yüzünün her zerresi o kadar güzeldi ki, hepsi bir uyum içerisindeydi.

Gözlerini gölgeleyen uzun kirpikleri, hafif kemerli burnu, dolgun dudakları, mesleği gereği sakallarını kestiği için pürüzsüz olan cildi ve simsiyah saçları...

 

Bir kez daha doldu gözlerim. "Çok korktum." Dedim fısıltıyla. "Beni çok korkuttun." Uyanmaması için kısık sesle konuşuyordum. Başımı eğip yere baktım. Odada ki tek ses şu an monitördeki sesti. Gözlerim iyice dolmaya başlayınca, dudağımı dişleyip yeniden Poyraz'a baktım. "Hele bir uyanma bak ben ne yapıyorum!" Yanağımdan akan yaşı sildim elimin tersiyle. Gözlerim Poyraz'ın eline kaydı bir süre. Tutmak istiyordum. Sıkı sıkı tutmak hemde fakat uyanabilirdi. Ama çok tutmak istiyordum. Dudağımı dişledim. Yapsam uyanır mıydı ki?

 

Bir süre daha baktım eline kararsız bir şekilde. Daha sonrasında yüzüne çıkardım bakışlarımı. Hâlâ gözleri kapalıydı ve nefes alışı düzenliydi. İşte o anlık gelen bir cesaret ile yavaşça elimi eline değdirdim. Ve aynı yavaşlıkla elini tuttum. Derin bir nefes verirken, gözlerimi kapatıp sandalyede biraz öne gittim. Tutmuştum işte. Gözlerimi açıp yeniden gözlerine sabitledim.

 

Aklıma gelen, bana arabada söylediği şeyler gelince aklıma yüzüm düşmüştü. "Bana büyük bir özür borcun var Poyraz. Gerçekten kalbimi kırdın." Dedim, kırıklığım sesime yansımıştı. Ona soğuk davranacağım konusunda fazlasıyla kararlıydım. Şu an yalnızca yaralı olmasına veriyordum bu tavrımı. Çünkü onun yaralı olduğunu duyduğumda aklıma bir kere bile gelmemişti. Derin bir nefes aldım. Bir süre daha yüzünü izledikten sonra gitmem gerektiğini hissedince, istemesem de elimi elinden çektim. Yavaşça oturduğum yerden doğruldum. Omzumdan düşen çantamı omzuma taktıktan sonra kapıya ilerleyeceğim sırada bileğimin tutulması ile nefesim kesildi.

 

Hızla bakışlarım Poyraz'ı bulurken şaşkın bakışlarım üzerindeydi. Uyumuyor muydu? Yoksa onu uyandırmış mıydım? Ama çok yavaş hareket etmiştim. Poyraz'ın gözleri açık bana bakıyordu. Ama onunda gözleri, acıyla bakıyordu. Pişman gibi...

Bileğimi yavaşça elinden kurtardım. Şu an uyanmıştı ve gördüğüm kadarıyla iyiydi. "Geçmiş olsun." Dedim bir çırpıda ve kapıya ilerlemek için oraya yöneldim.

 

"Bekle." Dedi boğuk bir sesle. Bakışlarım ona dönmezken sordum soğuk bir sesle. "Ne için?" Gözlerine bakmıyordum. Daha doğrusu bakamıyordum. Gözlerine bakarsam irademi kaybederim gibi geliyordu. Poyraz'ın bir nefes verdiğini işittim.

"Söyleyeceklerimi dinlemen için." Dedi. Alayla güldüm. "Neden? Bir kez daha bana yalan yanlış atıflarda bulunman için mi?" Dedim bu kez gözlerine doğrudan bakarak. Onun gözlerinde de soğukluk var sanmıştım. Ama gördüğüm bu gözler beni afallatmıştı.

 

Gözleri hafif kısılmıştı. Sanki acısını saklamak ister gibiydi. Onun gözlerine bakınca kalbim acımıştı. Aklım, sana söylediklerini unuttun mu? Diye bağırırken kalbim, onun gözleriyle eriyip bitiyordu sanki. Gözlerimi çekip yere indirdim bakışlarımı. Ne söylemeliydim bilmiyordum. Ona bu kadar çabuk teslim olmak istemiyordum. Ama bir yandan bu kalp acısının da geçmesini istiyordum.

 

"Lütfen, Nehir." Dedi Poyraz hafif bir mahçuplukla. O an vücuduma elektrik çarpış gibi hissediyordum. Vücudum benden bağımsız bir şekilde yeniden eski yerine oturdu. Bende bu duruma şaşırsamda, elimden geldiğince tepkisiz kalmaya özen gösterdim. Soğuk bakışlarımı gözlerine sabitledim ve söyleyeceklerini dinlemeye başladım. Önce bana baktı Poyraz, daha sonrasında tavana.

 

"Özür dilerim." Dedi içten bir şekilde. Ben ise onu dinlemeye başladım. Poyraz bakışlarını bana çevirip devam etti sözlerine. "Söylediğim sözler çok ağırdı. Bunun farkındayım." Dedi gözlerimin içine bakarken. Bende başımı salladım olumluca. Ağırdı. Hemde fazlasıyla. Bu sözleri başkasından duysaydım, umursamazdım. Ama benim için büyük bir değere sahip biri bunu söyleyince gerçekten çok canım yanmıştı.

 

"O an bir piçt-" Gözleri irileşirken boğazını temizledi. "Bir pislikten farkım olmadığını biliyorum." Dedi cümlesini toparlerken. "Ama çok sinirlenmiştim." Dedi Poyraz. "Buraya kendi isteğinle geldin zannetmiştim. O yüzden sana yüklenmiştim. Senin için bir hiç olduğumun farkındayım Nehir." Dedi mahçupça gözlerimin içine bakarken. Olumsuzca başımı salladım. Konuşma sırası bendeydi. Yavaşça dudaklarımı ıslattım.

 

"Bende sinirlenmiştim Poyraz. Hemde çok. Bana bu hitamları nasıl yakıştırdığını hayretler içinde dinlemiştim. Bana yüklenmeye de hakkın yoktu. Buraya kendi isteğimle gelsem de gelmesem de bu seni ilgilendirmezdi." Dedim kırık bir şekilde. Poyraz ise konuşmadan yalnızca beni dinliyordu.

 

"Yanlış anlaşılmaları düzeltim gideceğim. Daha sonrasında senin de istediğin gibi ikimizde kendi yolumuza gidelim. Ve bu konu burada kapansın." Ona, sırılsıklam aşık olduğum doğruydu fakat benim de bir gururum vardı. "Buraya kendi isteğimle dönmedim. Mesleğim gereği buraya atanmak zorunda kaldım. Ne keyfim için ne de senin için." Dedim son cümleyi bastırarak. "Başkaları, sevgimi kabul etmediği meselesine gelirsek," dedim bir önceki konuşmamızdan bahsederek.

O anda Poyraz bakışlarını çekti sıkıntıyla. Ben ise sesimden ödün vermeyerek devam ettim.

 

"Kimsenin sevgisine ihtiyacım yok benim. Ne başka biri sevgimi kabul etmedi ne de ben. Ben yalnızca tek bir şey arzulamıştım." Dedim son cümlede sesim kısılırken. Bir diğer şeyi söyleyememiştim. O benim için bir hiç değildi. Ama bunu dile getirmedim. "Buraya da gerçekten senin için endişelendiğim için geldim. Belki sen, seneler öncesini unutmak istesen bile yine de bir yaşanmışlığımız vardı seninle. Onu yok sayamazdım. Bu yüzden nasıl olup olmadığına bakmak için geldim."

 

Bakışlarımı Poyraz harici her yerde gezdirirken onun sesini duydum. "Ben o zamanları hiçbir zaman unutmak istemedim. O görüntüler, olduğu gibi zihnimde. Tek bir tanesini bile unutamadım." Dedi sesindeki o tınıyla. "O zamanlar belki de benim en mutlu olduğum anlardı." Dedi bana bakarak. Bunu nasıl başarıyordu? Yüzünde mimik oynamazken sesi nasıl bu denli içime işleyebiliyordu? Yandan ona bir bakış attım.

 

"Çünkü o zamanlar o kız vardı." Dedim sesimi ifadesiz tutmaya özen göstererek. Onun ise bu sefer, dudağının kenarı kıvrılmıştı. "Hayır, sadece sen vardın." Dedi gözlerime biraz daha yoğunlaşırken. Yanaklarıma hücum eden sıcaklığa engel olmamıştım. Ne, ne demişti o? Gözlerim hızla onu bulurken, bana öyle bir bakıyordu ki bayılmama ramak kalmıştı. Nefesimi tutmuş bir vaziyette gözlerine bakıyordum. Benim, fal taşı gibi açılmış gözlerimin aksine onun gözleri doğruyu yansıtan bir ayna gibiydi.

 

Onun bu sözleri ile bir süre tutuklu kalmıştım. Dilimden yalnızca, "ne?" Kelimesi çıkmıştı. Poyraz'ın ise, benim bu hallerimerimle eğlendiği açık ve net bir şekilde gözlerinden belliydi. Hızla bakışlarımı kaçırdım. "Seninle yollarımı ayırmak istemiyorum Nehir. Eğer içindeki öfke azalmadıysa, bana istediğini yap. Ama beni kendinden mahrum bırakma." Bu sözler ile iyice kendimden geçerken, zaman durmuştu ve sadece o ve ben vardık.

 

Ani elektro şok etkisi yaratmıştı bende ve bunun farkında değil miydi? Hızla oturduğum yerden ayaklanarak durdum. "B-ben bunu düşüneceğim." Dedim ve koşar adım kapıya ilerledim. Onun ise arkamdan söylediği tek cümle, "düşün bakalım." Olmuştu ümitli bir sesle.

 

 

- Herkese merhaba

- Yeni bir bölümün daha sonuna geldik

- Umarım beğenmişsinizdir

- Bu bölümü nasıl buldunuz?

- Sizce Poyraz ve Nehir'in araları en kısa sürede duzelebilecek mi? Yorumlara bekliyorum.

- O halde bir daha ki bölümde görüşmek üzeree

 

♡♡♡

 

Loading...
0%