Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm Gerçekler

@hy.dyr

4. Bölüm: Gerçekler

 

Bulanık bir kadının sülieti yanıma yaklaşıyordu. Aşina olduğum bir histi bu. Garipti, ama güzeldi. Kadın yavaş yavaş yanıma geldi ve öylece bana bakmaya başladı. Karşımdaki kadına 'sen kimsin?' demek istesemde olmuyordu. Ses çıkaramıyordum. Bedenim, zihnimin dediklerinin zıttını yapıyordu. Sonra kadının yüzü dahada beraklaştı. Az buçuk çıkarabiliyordum yüzünü. Bu, ablamdı. Hayır... Bu annemdi.

Bana tebessüm ederek bakıyordu. Daha bir güzeldi. Eskiden hatırladığım yüzündeki yorgunluk belirtileri kaybolmuş, yerine daha canlı ve parlak bir yüz gelmişti. İkimizde bir şey demeden birbirimize baktık. Onu çok özlemiştim. Yüzünü, kokusunu, gülüşünü, bize sevgi ile bakan gözlerini... hepsini, o kadar çok özlemiştim ki. Ona sarılmak istiyordum ama bedenim yerinden bir milim bile oynamıyordu.

"Anne..."

"Anneciğim..."

"Seni çok özledim..."

"Ablamda seni çok özledi..." Annem söylediklerimi duyunca yüzündeki tebessüm dahada büyüdü.

"Anne, ne olur sende birşey söyle. Dayanamıyorum artık. Canım çok acıyor..." Ellerimi anneme doğru uzattım.

"Kokunu özledim annem." Dedim acıyla. Ama annem bana gelmek yerine gidiyordu. Arkasını döndü ve gülerek gitmeye başladı.

"ANNE!" Dedim arkasından hiddetle bağırarak. Koşamıyordum. Allah kahretsin ki gidemiyordum peşinden. Ona dur diyemiyordum. En acı şeyde buydu. Gitmek istiyorsun. Ama gidemiyorsun. Annemin arkasından acıyla yalvardım bir süre. Neydi bu? Neden annemi görüyordum şimdi? Annem gitmeye devam ederken bir an duraksadı ve topuklarında bana döndü. Dönmesi ile elindeki şeyi görmem bir oldu. Silah... annemin elinde gördüğüm silah ile heryerimin korkudan kasıldığını hissettim. Yavaş yavaş geriye gitmeye başladım. Bir yandan annemden uzaklaşıyor, diğer yandan ise deli gibi 'hayır' diye sayıklıyordum. Ve bunca zaman konuşmayan annem şimdi konuşmaya başladı.

"Hepsi, benim suçum." Dedi. Elinde olan silahı kalbine dayadı.

"Sizi kurtarabilirdim." Ve silahı daha sıkı kavradı.

"Özür dilerim."

"Anne!" Dedim yarım yamalak. Onu bir daha böyle göremezdim hayır. Birkez daha bunu kaldıramazdım.

"Hayır anne, yok öyle birşey." Sesim istem dışı bir şekilde boğuk ve anlaşılmaz çıkıyordu fakat bunu umursamadan devam ettim.

"Hiçbirşey senin suçun değil." Annem onaylamaz bir şekilde kafasını salladı. Elinde olan silahı bu sefer iki eliyle kavradı.

"Benim hatam..." dedi. Bana kocaman gülümseyerek bakmaya başladı.

"İyi olacağım, iyi olacaksınız. Artık güvendesiniz."

"Hayır ann-" ve bir anda silahın patlama sesi. Gözlerimi sıkıca yumdum ve ellerimi kulaklarıma bastırdım. Hayır hayır hayır...

Bu bir kabus, eminim evet. Bu bir kabus. Uyanmak istiyorum. Uyanmak...

***

 

 

Hızla gözlerimi açtım sayıklamalarımın arasında. Derin derin soluklar alırken hala gördüğüm kâbusun etkisinden çıkamamıştım. Gözlerimden yaşların akmasına sebep olacak kadar kötüydü benim için. Vücudumun heryeri zangır zangır titriyordu. Her gözümü kırptığımda az önce gördüğüm şeyin anıları canlanıyordu. Gözlerimin önünde silahı tutan annem, kulaklarımda o silahın patlama sesi, annemin acı dolu itirazları. Normal zamana göre kısa fakat benim için uzun denebilecek kadar zaman geçmişti ve ben bu süre zarfı boyunca az da olda sakinleşebilmiştim. Fakat gözüm karanlığa alışmadığı için bir müddet nerede olduğumu çözemedim. Elimi saçlarıma götürdüm. Sırılsıklamdı. Sonradan seçebildiğim yanımdaki sese kafamı çevirdim. Çok seçemesemde bir hastane aletine benziyordu. Ve sürekli olarak 'bip' diye ses çıkarıyordu. Çok terlediğimden dolayı ensemi rahatlatmak için diğer kolumu kaldıracağım sırada içine girmiş birşey olduğunu hissettim. Koluma bakınca serumun iğnesini görmem ile gözlerim fal taşı gibi açıldı. Serum ne alakaydı şimdi? Ayrıca ben neredeyim? Serum beni rahatsız ettiği için onu tek bir hamlede çıkardım. Çıkardığım zaman parmağımda mandal gibi takılı olan birşeyi gördüm. Bunuda çıkarsam ne olur? Bence hiçbirşey? Parmağımda olan mandala benzer şeyide tek seferde çıkardım. Yataktan doğrulmak için hamle yaptığım sırada karnımın acısı ile dudaklarımdan kısık bir iniltinin çıkması bir oldu. Elimi hızla karnıma götürdüm. Üzerimde tam olarak hastane kıyafeti vardı. Kıyafetin üzerinden karnımı yokladım. Karnımda sargı bezi vardı. Ben, sanırım hastanedeydim. Karnıma dikkat ederek yataktan doğruldum. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı, heryer dönüyordu. Ne kadar bir süre kalmıştım acaba? Beni buraya kim getirmişti? Önceden yaşadıklarımı hatırlamaya çalıştım. Zihnimi zorladıkça baş ağrım artıyordu fakat öğrenmem gereken çok şey vardı. Uzun bir süre boyunca hatırlamak için beynimi zorladım ama nafileydi. Kafam kendini resetlemiş gibiydi. Tek bir anı bile canlanmıyordu kafamda. Hiçbirşey hatırlayamayacağımı anladığım için zorlamaktan vazgeçtim ve yataktan kalktım. Çıplak ayaklarım zemin ile buluşunca tüylerim diken diken oldu. Başımı yere sabitledim ve gözlerimi kısıp ayağıma giyebileceğım birşey aradım. Yatağın yanında küçük şifon yerinin dibinde beyaz terlikleri görünce eğilmeden ayaklarımla terlikleri aldım ve ayağıma geçirdim. Bu hareketlerimle bile o kadar yorulmuş ve terlemiştim ki. Kendi kendime homurdanarak odamın kapısına ulaşmak için adımladığım sırada gözlerim karardığı için yeri boylamak zorunda kalmıştım. Büyük bir gürültü ile yere düşünce kapının diğer tarafından sesler gelmeye başlamıştı. Düştüğüm yerden hafifçe doğrulurken bakışlarım açılan kapıya kaydı. Karşımda asker üniforması ile yaşlıca bir adam duruyordu. Azda olsa seçebildiğim mavi gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve beni ihtiyatla süzüyordu. Kapının dibinden ayrıldı ve hızla yanıma çömeldi.

"Gazel iyimisin?" Beni kollarımdan tuttuğu gibi yavaş ve dikkatlice ayağa kaldırdı. Bu ses... zihnimde bazı anılar hayal meyal aklıma gelmeye başlamıştı. Bu kişi telefonda sesini duyduğum kişi.

"Siz," dedim zorlukla, yorgun olduğum için sesim çatallı ve boğuk çıkıyordu.

"Siz telefonda konuştuğum kişi misiniz?" Az da olsa kurduğum bu cümlelerde bile o kadar yoruluyordum ki nefes almam bile zorlaşıyordu. Karşımdaki yaşlı adam dediklerimi umursamadan beni kucağına aldı.

Ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Bu adam ne yapıyordu? Çok sinirlenmiştim. Tanımadığım bir adam bana dokunuyordu. Hiddetle beni kucaklayan adam döndüm ve dişlerimin arasından konuşmaya başladım.

"Bırakın beni! Ne hakla benden izinsiz bana dokunmaya cüret ediyorsunuz?" Dedim kollarında çırpınırken. Yaşlı adam yatağımın yanına gelince yavaşça beni yatağımın üzerine bıraktı. Yatağın üzerine oturunca doğruldum, yatağın en uç köşesine gittim ve yaşlı adama sinirle bakmaya başladım.

O ise duvarın yanında olan sandalyeyi aldı ve yatağın yanına çekti. Her hareketinde onu izliyordum. Yaşlı adam sandalyeye oturdu ve bu sefer o bana bakmaya başladı. Çok korkuyordum. Ellerimin titremesine engel olamıyordum.

Karşımda oturan adama bakmayı sürdürüyordum. Telefonda konuştuğum kişi bu yaşlı adammıydı yani. Sesindeki o korkutucu tonu duyunca dedemin arkadaşlarından sanmıştım. Fakat bu kişi hiçte öyle birine benzemiyordu.

"Kusura bakma kızım, seni öyle yerde görünce çok korktum. Bunu şaşkınlığıma ver olurmu?" Dedi nazikçe. Ve sözlerine devam etti.

"Beni tanımadığını biliyorum. Ve kendimi tanıtmak içinde nereden başlamam gerek onuda bilmiyorum. Ama bildiğim birşey varsa oda, benden korkmaman. Şu an gözünde korkutucu bir adam imajı olabilir benim için fakat asla öyle bir insan değilim. Böyle görünmem mesleğimden dolayı." Dedi yaşlı adam bir çırpıda. Beni korkutmamak için ses tonunu fazlasıyla düşürmüştü ve gülümsüyordu. Bu bütün gülümsemelerden farklıydı. Sahte veya yapmacık değildi. Bu samimi ve içten bir gülümsemeydi. İçimi sıcacık ediyordu bu gülümseme. Gözlerim yine dolmaya başlayınca karşımdaki adam bunu fark etti ve telaşla konuşmaya başladı.

"Neden gözlerin doldu. Seni korkuttum mu? Özür dilerim. Kendimi iyi açıkladım sanmıştım." Bunları söylerken beni korkutmamak için yavaşça sandalyesinden kalktı.

"Eğer benden rahatsız olduysan gidebilirim." Ben kendimi ağlamamak için zor tutarken o arkasını dönüp gitmeye başlamıştı. Gitmesin. Onun gitmesini istemiyordum. Bunca zaman sonra bana iyi davranan sayılı kişilerden biriydi ve onun beni yanlış anlamasını istemiyordum. Yatağımda emekler pozisyona geçerek arkasını dönmüş giden adamın serçe parmağını yakalamıştım hızla. Yaşlı adam parmağının tutulması ile bana döndü şaşkınca. Bu hareketime ben bile şaşırırken karnımda oluşan acı yüzünden parmağını bırakmak zorunda kalmıştım. Ağzımdan kısa bir inilti çıkmıştı ve ben ağrıdan dolayı yatağa düşüp cenin pozisyonuna geçmiştim. Yaşlı adam gitmekten vazgeçip koşar adım yanıma geldi.

"Gazel iyi misin?"

Acıdan dolayı Gözlerimden yaşlar gelirken bur anda aklıma ablam gelmişti. Sahi ona ne olmuştu. O hastanede değilmiydi? Zihnim önceden yaşananları bir fragman gibi hızlı hızlı gözlerimin önünden geçirirken olanları hatırlamıştım. Hatırladığım şeylerden dolayı ağlamam artmıştı. Karşımda bana endişeyle bakan adam ağlamam şiddetlenince ellerini saçlarının arasından geçirdi ve kafasını kapıya çevirip bağırdı.

"AKTAN!" Yaşlı adamın bağırışı tüm hastaneyi ayağa kaldırırken koşar adım yanımıza gelen asker adamın önünde selam verip konuştu.

"Emredin komutanım." Yaşlı adamın bakışları tekrar beni bulurken;

"Git doktoru getir Aktan HEMEN!" Dedi korkuyla. Askerin gözleri kısa süreliğine bende oyalandı ve tekrardan koşar adım odadan çıktı. Yaşlı adam beni tekrar kucağına aldı ve yatakta daha rahat bir pozisyona koydu. Karnımın ağrısı şiddetlenirken ağlamalarıma ve bağırışlarıma engel olamıyordum. Yaşlı adam hemen yanıma çömeldi ve saçlarımı okşamaya başladı.

"Sorun yok, endişelenme. Şimdi doktor gelecek ve ağrını dindirecek tamam mı?" Kafamı aşağıya indirip karnıma baktığımda karnımın çevresi kırmızıya boyanmaya başlamıştı. Gözlerim acıdan mı yoksa yorgunluktan mı bilmiyordum ama yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Son bir güç ile beni sakinleştirmeye çalışan adamın yakasını tuttup.

"A-ablam." Dedim gözyaşlarım arasında.

"O nerede? Onu bulun ne olur." Artık gözlerim tamamen kapanmaya yaklaşınca kulaklarımda yaşlı adamın kısık sesini duydum.

"Söz veriyorum ablanı bulacağım."

Göz kapaklarım artık ağırlaşıp kapanınca yalnızca yanımdaki sesleri duyabildim. Sesler benim için yalnızca uğultudan ibaretti. Birinin koluma dokunuşunu hissetmiştim. Elimi çekmek istesemde vücudumu hareket ettiremiyordum. Kolumun üzerinde hafif bir acı vardı. Sanki kolumu cimcikliyorlardı. Saniyeler sonra ise benim için ne sesler vardı nede azda olsa görüntüler. Kapkaranlık bir yolculuğa çıkmıştım...

 

***

 

Gözlerimi yavaş yavaş açmayı başarmıştım. Hissizleşmiş gibiydim. Bir süre yatağımdan kalkmadan tavanı izlemeye başladım. Artık hiçbir yerim ağrımıyordu. Buda beni çok mutlu ediyordu. Alışkındım fakat bu çok acımıştı. Kafamı çevirip etrafa bakmaya başladım. Gün aymıştı. Ne kadar uyuduğumdansa emin değildim. Bir anda aklıma o adam gelmişti. Neredeydi acaba? Benimi beklemişti yoksa gitmişmiydi? Ya amcamlar gelmiş ise. Ve onlara haber vermişse? Bu düşüncem ile büyükçe yutkundum. Hayır bir kere o adam hiç bunu yapacak birine benzemiyordu. Ama insanlar içlerini kolayca saklayabilirlerdi. Ama ben bu adama nedense güvenmek istiyordum. Bu kadar kolay bir insana güvenmek doğrumuydu? Kesinlikle hayır fakat, şu anda tutunacak başka bir dalım kalmamıştı. Korkuyordum. Hemde çok.

"Uyandın mı?" Duyduğum ses ile ani bir şekilde korkuyla doğruldum.

"Hop hop hop yavaş bu kadar hızlı kalkma. Dikişlerin bu seferde açılırsa hiç iyi olmaz." Yanıma gelen bir başka adam ile üzerimde olan ince pikeyi hızla tutup kendime çektim. Uzun ve yapılı bir adamdı. Genç görünüyordu. Üzerinde olan doktor önlüğü ve gözünde olan yuvarlak gözlükleriyle küçükken izlediğim bir doktor dizisindeki doktora benziyordu.

"Korkmana gerek yok. Ben Amir. Seninle ilgilenen doktorum. Baki bey seninle ilgilenmem için benden rica etti. Kıramadım kendisini." Dedi sözlerinin arasından serumuma ilaç doldururken.

"Herhangi bir yerin acıyor mu?" Yalnızca kafa sallamakla yetindim.

"Biraz gergin gibisin sanırım. İstersen tanışalım. Kendimi en baştan tanıştırayım. Adım Amir Buğrul. Bu hastanede çalışan yetkili doktorlardan birisiyim. 26 yaşındayım. Babam vefat etti. Annemde bu hastanede çalışan doktorlardan birtanesi. Bir erkek kardeşim var." Dedi ve gülümsedi.

"O adam nerede?" Dedim anlattığı tonlarca şeyi umursamadan.

"Kimden bahsediyorsun?" Dedi doktor merakla bana bakarak.

"Geçen gün benim yanıma gelen kişiden. Asker üniforması olan kişi." Sonlara doğru istemsizce sesim kısılmıştı.

"AA Baki beyden mi bahsediyorsun? Onun önemli bir işi çıkmıştı fakat saat 2'de kesinlikle burada olacağını belirtti."

Gözlerim istemsizce karşıdaki duvarda asılı olan saate kaydı. Saat şu an 10'du. 4 saat daha vardı. Ve ben bu 4 saat boyunca burada ne yapacaktım. Aklıma gelen düşünce ile hızla bakışlarımı duvardaki saatten alıp doktora çevirdim.

"Onu arayabilir miyim?" Dedim umutla gözlerine bakarken.

"Elbette ama neden?"

"Şey ona söylemem gereken birşey vardı da." Dedim çekinerek.

"Ve özür dilerim."

"Haa ne için?" Cebinden çıkardığı telefonu bana uzatırken.

"Kendini tanıttın fakat ben bunu umursamadan başka bir soru sordum. Kırdım seni, kaba davrandım." Kafamı mahcubiyet yere indirdim ve kucağımda olan ellerimle oynamaya başladım. Saniyeler sonra kulaklarım kahkaha sesi ile dolunca başımı kaldırıp doktora baktım.

"Komik birşey mi söyledim acaba?" Dedim hafif sinirlendiğimi belli eden bir tınıyla.

"Hayır." Dedi kahkalarının arasından.

"Sadece böyle düşünmen beni şaşırttı. Söylediğim şeyleri umursamayıp Baki beyi sorunca senin fazla asi bir kız olduğunu düşünmeye başlamıştım."

"Asi?" Kafamı yana yatırarak gerçekten böyle düşündüğünü merak ediyordum. Uzun bir süre evdekiler dışında pek fazla insan ile konuşmayınca nasıl davranıp tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Karşımdaki doktor hafifçe öksürerek az önceki halinden sıyrıldı ve bana telefonu uzattı.

"Buyur. Ben seni yanlız bırakayım. Hemen kapının yan tarafında olacağım." Yeniden bana gülümsedi. Telefonu elinden aldım. Bende ona aynı şekilde karşılık verip 'teşekkür' edince gülümsemesi dahada büyüdü ve odadan dışarı çıktı.

Telefon ekranına bakışlarımı sabitliyince 'Baki Bey' yazısını gördüm. Ekranın ara kısmına parmağımı dokundurdum ve telefonu kulağıma götürdüm. Telefon ilk çalışta açılınca korkudan ve şaşkınlıktan suspus olmuştum. Kafamda daha ne söyleyeceğimi toparlayamamışken yaşlı adamın sesi kulaklarımı doldurdu.

"Ola Amir, bir sorun mu var?" Dedi yaşlı adam doğruca. Hala ne söyleyeceğimi bilmezken telefonun ucundaki kişi yeniden konuştu.

"Alo Amir?"

"A-alo." Dedim Sesim titrerken. Telefonu kapatmasından korktuğum için konuşmuştum. Telefonun ucundan kısa bir süre ses gelmeyince bende susmuştum. Telefonu kulağımdan çektim ve ekrana baktım. Bozuldumu ki? Tekrardan telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo, Oradamısınız?" Neden ses yoktu? Korkmaya başlamıştım.

"Buradayım Gazel." Telefondan yeniden ses gelince rahatlayıp nefesimi verdim.

"Birşey mi oldu?"

"Şey ben size birşey soracaktım da onun için aramıştım. Müsaitmisiniz?"

"Elbette müsaitim."

Bu adam sürekli adımı söylüyordu. Adımı nereden biliyordu ki? Ona hiçbir zaman adımı söylemedim bile.

"Ben, ablamı bulabildiniz mi diye soracaktım." Elimle istemsiz bir şekilde dudaklarımla oynamaya başladım.

"Şu an bunun için çalışıyoruz merak etme."

"Peki ablamı ne zaman bulursunuz?"

"Bilmiyorum fakat elimden ne geliyorsa yapmaya çalışıyorum bunu bil."

O görmese bile kafa salladım.

"Anladım peki benim yapabileceğim birşey varmıydı acaba?"

"Aslında var, eğer rahatsız olmassan bazı arkadaşlarım sana son olaylarda yaşanan şeylerle ilgili birkaç soru soracaktı. Bu ablanı bulmamızı hızlandırabilir." Söyledi son cümle ile hemen yanıtladım.

"Ben hiç rahatsız olmam merak etmeyin gelebilirler." Dedim bir çırpıda. Telefonun ucunda hafif bir gülme sesi geldi.

"O halde saat 2'de orada oluruz."

"Tamam."

"Ve Gazel." Telefonu kulağımdan çekmişken tekrar sesini duymam ile yeniden telefonu kulağıma götürdüm.

"Gelirken almamı istediğin birşey var mı?"

"Nasıl yani?" Ne dediğini anlamamıştım. Gelirken istediğim birşey mi? Daha önce bunu bana soran biri olmadığı için ne demem gerektiğini bilmediğimden susmuştum.

"Canın ne çekiyor. Onu alayım. Hem hastasın sana toparlanman için yiyecek getirebilirim. Ne seversin?" Sevdiğim birşey mi? Aklıma gelen yiyecek ile gözlerim doldu.

"Ben ablamı istiyorum ve de... sütlaç, sütlaç istiyorum." Dedim burnumu çekerek. Bu söylediğimle çok mu yüzsüzlük yaptım bilmiyorum fakat bu tatlıyla anım vardı. Daha doğrusu anılarımız. Ablamla benim anılarımız.

"Tamam. Söz veriyorum ablanı bulacağım ne pahasına olursa olsun. Ve istediğin sütlaç'ı sana getireceğim."

"Teşekkür ederim." Dedim yarım yamalak.

"Önemli değil. Birde Amire söyle gelirken söylediğim şeyleri hazırlasın."

"Anladım."

"Hoşçakal."

"Hoşçakal."

Konuşmamız sona erince telefonu kulağımdan çektim ve kapattım. Bir garip hissediyordum. Hayatımda belki ilk defa böyle bir telefon görüşmesi yapıyor olabilirdim. Birisi benim ne istediğimi sordu. Beni önemsedi. Gözlerim yeniden dolmuştu fakat bu sefer mutluluktan. İçimde birçok duygu değişimi yaşarken yatağımdan çıktım ve odamın kapısına doğru ilerledim. Çok yavaş hareket etmek zorundaydım. Ani ve fazla hareketler yapınca karnım dehşet acıyordu. Odamın kapısının önüne gelince kapıyı zoraki bir şekilde açtım ve kafamı dışarıya çıkardım. Amir burada değil miydi?

Hemen kapının yanında olacağını söylemişti. Kulaklarımda Amirin sesini duymam ile o tarafa döndüm. Birisiyle konuşuyordu. Konuştuğu kişinin üzerindede doktor önlüğü vardı. Ben birşey söylemeden Amirin gözleri benim tarafıma kayınca göz göze geldik. Elimde olan telefonu havaya kaldırdım ve 'konuşmam bitti' dedim dudaklarımı oynatarak.

Amir yanındaki doktora birşeyler söyleyip kolunu sıvazladı ve koşar adım yanıma gelemeye başladı.

"Neden ayağa kalktın?"

"Telefonla konuşmamın bittiğini haber vermek için." Dedim sakin bir tavırla. Ve telefonunu ona uzattım.

"Zaten şimdi yanına geliyordum." Dedi kaşlarını çatarak. Uzattığım telefonu alarak önlüğünün cebine koydu.

"Yanlış bir şey mi yaptım?" Dedim endişeyle. Onu kızdırmışmıydım acaba? Ama ben sadece haber vermek için gelmiştim. Kötü bir amacım yoktu ki.

"Hayır hayır. Öyle düşünme lütfen. Ben sadece senin için endişelendim. Sonuçta sen bana emanetsin." Dedi gözlerini kaçırarak. Yalnızca az da olsa gülümsemekle yetindim. Rahatlamıştım. Onu kızdırdığımı sanmıştım.

"Neyse daha fazla ayakta durma. Ben sana yardım edeyim." Dedi ve koluma girerek beni yatağıma götürmeye başladı.

"Ben kendim gidebilirim." Dedim kollarından kurtulmaya çalışarak.

"Biliyorum fakat riske atmak istemiyorum." Göz ucuyla bana bakarak diğer eliyle kolumu, bir diğer eliyle ise elimi tuttu. Bu ani temas ile ne yapacağımı bilmezken beni ustaca yatağıma yönlendirdi. Nazik bir şekilde yatağa yatmama yardımcı oldu.

"Tamamdır." Dedi ellerini silkelerken.

"Şey," Ona nasıl hitap etmem gerektiğini bilmiyordum. Bey mi? Doktor mu? Yoksa kendi adıyla mi hitap etmem doğru olurdu?

"Doktor Amir Bey? Baki Bey size söylenenleri hazırlamanız gerektiğini söyledi." Dedim en sonunda. Bence fazlaca doğru kullanmıştım bu hitap şeklini?

"Doktor Amir Bey mi?" Dedi karşımdaki adam hızla bana dönerek şaşkınlıkla sordu bu soruyu.

"E-evet." Doktor ellerini beline yerleştirdi, arkasını döndü ve kafasını geriye attı.

"Gerçekten mi?"

"Özür dilerim yanlış birşey mi söyledim?"

"Hayır fakat bu kadar resmiyete gerek yok. Kısaca Amir de gitsin." Dedi yeniden bana dönerek.

"Ama-"

"Seninle aynı yaşta değilmiyiz hem, benim açımdan bir sorun yok."

"Aynı yaşta değiliz." Dedim kaşlarımı çatarak.

"Öyle mi? Ne fark eder." Dedi benim söylediğimi umursamadan.

"Ama sizinle o kadar yakın değiliz ki."

"Eğer bu seni rahatsız ediyorsa zorlamayacağım. Nasıl rahat ediyorsan bana öyle hitap etmekten çekinme." Karşımdaki doktorun yüzü asılınca şaşırmıştım. Ona ismiyle hitap etmediğim için neden bu kadar üzülmüştü anlamıyorum. Bıkkın bir nefes verdim.

"Amir, Baki bey dediki-" Gözlerim tekrardan Amir ile buluşunca doktorun gözlerinde gördüğüm o bakış ve gülümsemeyle sözlerim yarıda kesildi. Bana öyle bir bakıyordu ki gözlerimi kaçırmamak için kendimi zor tuttum.

"Böylesi çok daha iyi." Dudaklarındaki gülümseme azalmadan devam etti.

"Genel kontrolünü yapmam gerek vakti geldi izin verirsen."

"Ne genel kontrolü?"

"Korkulacak birşey değil endişe etme. Kısaca kan değerlerine, kalp atışına, nefes alış verişini vesaire onun gibi şeylere bakacağım.

"Haa" kontrol değince aklıma nedense dedemlerin evinde olan kontrol gelmişti. Bu düşüncem ile omzundan aşağıya bir ürperti geçti. Artık bir önemi varmıydı? Yoktu. Şu an beni bulamazlardı nede olsa. Ama peki ya ablam. Ya ablam onların elinde ise. Sonunda neler olduğunu hatırlamıştım. Ablam, en son onunla kaçmıştık fakat o benimle gelmemişti. Onu yakalamışlardı. Beni bu karamsar düşüncelerimden çıkartan şey Amirin sesi olmuştu.

"Başlayalım o halde." Dedi ve yatağımın yanındaki komidinden tansiyon aletini aldı.

"İlk olarak bununla başlayacağız."

"Neden genel kontrol yapmamız gerekli?" Diye bir soru yönelttim. Amir koluma tansiyon aletini geçirirken gülümseyerek yanıtladı.

"Baki Bey senin kontrollerini yapılmasını istedi." Dedi gülümsemesini kaybetmeden.

"Hep böyle gülermisin?" Amir biran duraksayıp bana baktı. Daha sonra yanına bir sandalye çekti ve tansiyonuma bakmaya başladı.

"Aslında böyle pek sık gülmem."

"O halde neden bana bu kadar sık gülümsüyorsun?"

"Tansiyonun 12'ye 13. Gayet iyi." Dedi ve sorumu yanıtlamadam komidinin üzerinde duran kağıdı aldı ve not etmeye başladı. Neden sorumu yanıtlamadı?

"Senin için zor bir sorumu sordum?" Amir burnundan güldü ve sorumu yeniden yanıtsız bıraktı.

"Çok soru soruyorsun küçük hanım." Amirin son cümlesi ile onu daha fazla rahatsız etmemek adına daha fazla soru sormadım.

 

Yarım saat kadar genel kontrollerimi yaptık. Çok yorulmuştum, fakat Amir hala yapacağımız bazı şeylerin daha olduğunu söylüyordu.

"Şimdi ayağa kalkman gerek boyunu ölçeceğim." Dediği şeyi yaparak yatağımdan doğruldum. Amir beni yeniden kollarımdan tuttu ve karşı duvara götürmeye başladı. Karşı duvara geldiğimizde siyah birşeyin üzerine çıkmam için yardım etti.

"Şimdi duvara kendini iyice bastır ve kafanı hareket ettirme." Dediği şeyi yaparak kendimi iyice duvara bastırdım ve kafamı hareket ettirmeden beklemeye başladım. Amir kafamın üzerinde birşeyler yaparken 'bitti' Dedi.

"Boyun 1.67. Biliyormuydun?"

"9 yaşımdan beri boyumu ölçmedim." Amir anlayışla başını salladı ve beni yeniden yatağa yatırdı.

"Kilon hakkında söylemem gereken bazı şeyler var." Dedi.

"Nedir?"

"Çok zayıfsın." Dedi doğrudan.

"Boyuna göre çok zayıfsın. Bu iyi birşey değil." Bu söylediğine şasırmalımıydım bilmiyorum fakat o evde ne kadar yemek yemem gerekiyordu ki? O evde nasıl iyi beslenebilirdim ki? O evde nasıl sağlıklı olabilirdim ki? O evde yemekleri biz hazırlıyorduk fakat en azda yemek yiyen bizdik. Günde 1 öğün ve atıştırmalık yiyen biri... çok normaldi. O evde öleceğimi bile düşünmüştüm.

"Öyle mi?" Dedim yalnızca. Başka ne diyebilirdim ki? Böyle iyi kalite hayat yaşayan biri benim gibi birinin hayatını anlayabilirmiydi anlatsam?

 

***

 

 

 

Amir odadan gittiğinde bende gözlerimi dinlendirmek için kapatmıştım fakat uyuya kalmışım. Yeniden bir kâbusun etkisiyle uyanırken saate baktım. Saat 13.47'ydi. Baki beyin gelmesine çok az bir zaman kalmıştı. Yatağımda dikleşerek bu süre zarfında ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Komidinin yanındaki kumandayı görünce elime aldım. Biraz televizyon izlesem hiç fena olmazdı. Kumandadan televizyonu açtım. Karşıma ilk çıkan kanalı seyretmeye başladım. Kanalda bazı evleri gösteriyorlardı ve fiyatları hakkında bilgi veriyorlardı. Sırayla evleri gösterirlerken denizin kenarında, sahile karşı bir ev gösterdiler. O kadar güzeldi ki. Uyandığın gibi bir deniz manzarası seni kucaklıyor ve pencereyi açtığında ise genzine denizin o ferah kokusu doluyor. Bu evlere bakarken istemsiz olarak tebessüm ettim. Bu evde ablamla kalmak vardı şimdi. O kesinlikle burayı çok severdi. Hatta sevmek ne kelime, bayılırdı.

Gözlerim sürekli olarak bir saat birde televizyonda mekik dokuyordu. 13.56 Baki beyin gelmesine 4 dakika kalmıştı ve gözlerim istemsiz olarak kapıya kaymaya başladı. Tam zamanında gelirmiydi ki? Dakikalar sonra süre dolmuştu. Saat tam 2'ydi. Dakik bir insan değildim. Ve neden böyle davrandığımı hiç bilmiyordum. Neden onu bu kadar kafaya takıyorum ki? Ablamı kurtarma şansı olduğu için mi? Yoksa ona gerçektende sevgi görmemiş biri olarak bağlandığım ve güvendiğim için mi? Elbette aklım ablam için desede, kalbim 2. seçeneği bağırıyordu basbas. Gözlerimi kapattım. Onu beklememin bir lüzumu yoktu. Gelirse gelirdi gelmesse gelmezdi. Saatin çıkardığı ses dışında odada tek bir ses bile yoktu. Ara ara gözlerimi açıp kapıya baksamda hızla bakışlarımı kaçırıyor ve gözlerimi yeniden kapatıyordum.

Off, Allah kahretsin. Bir hışımla yatağımdan doğruldum ve kapıya ilerlemeye başladım. Neden onu görme arzusu içimde bu kadar büyüyordu anlamıyordum. Kapının hemen dibine gelince kulbu tuttum yalnızca. Sadece bakacağım. Başka hiçbirşey yapmayacağım. Duydun mu Gazel? Saçmasapan birşey yapmak yok. Zihnindeki düşüncelerimi kafamı iki yana sallayarak kovdum. Tuttuğum kapı kolunu açmamla birlikte sert bir vücuda çarpmam bir oldu. Elim hızla yüzüme giderken bir yandanda dengemi kurmaya çalışıyordum. Bu her kimse fena çarpışmıştık. Çarptığım kişi beni kolumdan tutarak dengemi sağlamamda yardımcı oldu. Elim hala yüzümde, acımı indirmek için ovuştursamda nedense ağrı dinmiyordu. Duvara çarpmış gibiydim. Ağzımdan herhangi ses veya söz çıkmaması için dudağımı dişledim. Beni kolumdan tutan kişi dengemin sağlandığından emin olunca kolumu bıraktı. Kolumu bırakınca bende yüzümü ovuşturmayı bıraktım ve kafamı kaldırıp çarptığım, daha doğrusu çarpıştığım kişiye baktım. Karşımdaki kişiye bakarken gözlerim yerimden çıkacak gibi oldu. Boyu o kadar uzunduki başımı iyice geri atmak zorunda kalmıştım. Üzerinde olan asker üniforması yapılı vücudunu sarıyordu. Bu adamın duvar olmadığına emin miydik? Yüzüne baktığımda ise yüzünü kapatan bir maske vardı. Saçları kısa denilebilecek kadar kesilmiş ve gözleri her hareketimi inceliyordu. Simsiyahtı gözlerinin içi. Bana öyle bir bakıyorduki sanki içimdeki herşeyi görüp anlayabiliyordu. Gözlerini ayırmadan bana bakmaya devam ederken bende ona bakmayı sürdürdüm. Benden büyüktü. Yada yanılıyordum. Maske yüzünden pek bir şey anlaşılmıyordu. Bu adam beni nedense korkutuyordu. Benim kolaylıkla canımı yakabilirdi. Ellerim istemsiz olarak titremeye başlamıştı. Elbette karşımdaki kişininde gözlerinden bu kaçmamıştı. Ellerimin titrediğini görünce gözlerini kıstı ve gözlerini ellerimden çekip gözlerime sabitledi. Gözlerimi kaçırdım. Hasan denilen o herifte bile korkmadan gözlerinin içine bakabilirken bu adamda olmuyordu. Kafamın içi yankılanıyordu. Zihnim sanki beni uyarıyordu. Onun gözlerinin içine bakmayayım diye. Garip bir his yayıyordu etrafa. Tehlike. Onda tek hissettiğim şey buydu. Bu bakışma daha nereye kadar sürecekti? Aramızdaki bu gergin atmosferi yok etmek adına söze girmek için derin bir nefes aldım. Nefesimi alırken havaya başka bir koku daha karışmıştı ve bu koku galiba ondan geliyordu. Ferahlatıcı bir kokuydu. Emin değildim ama sanki temiz hava gibi kokuyordu. Ben böyle karşımdakiyle bu şekilde kapının önünde donup beklerken Baki beyin sesi kulaklarıma ilişti. Ve elbette sonrasında görüntüsüde. Baki beyin sesinin duyulması ile hızla önümdeki kişi kenara çekildi ve asker selamı verdi.

"Berk oğlum sende mi geldin?" Dedi Baki bey babacan bir tavırla. Ve ardından Berk denen adamın koluna vurdu birkaçkez.

Baki beyin karşısındaki asker as duruşa geçti ve kafasını onaylamak için salladı.

"Evet komutanım."

Gözlerim ikisi arasında mekik dokurken Baki bey sonunda kapı eşiğinde beni gördü.

"Gazel, kızım. Beni mi bekliyordun?" Dedi gözleri umutla parlarken. Çekinerek gözlerimi kaçırdım. Böyle düşünmesinde bir sorun var mıydı acaba? Yanlış anlar mıydı ki beni?

Çekinerek ve utanarak sorusunu yanıtladım.

"Evet sizi bekliyordum." Gözlerimi yeniden Baki beye çevirince onunda bana hafifçe tebessüm ederken gördüm.

"Sana sütlaç getirdim." Dedi elinde yeni gördüğüm poşeti havaya kaldırırken. Dudaklarım anında iki yana kıvrılırken elinde olan poşeti aldım ellerimin arasına.

"Çok teşekkür ederim." Dedim Baki Beyin gözlerinin içine bakarak. Ve ardından gözlerim elimde olan poşete çevirdim. O kadar çok sütlaç vardı ki içinde. Bunların hepsini bana mı almıştı?

"Ç-çok almışsınız. Bu kadarı çok fazla değil mi?" Sesim hem heyecandan hem de şaşkınlıktan titremişti.

"Canının çektiğini söylemiştin. Hem, hepsini bu gün yemek zorunda değilsin. İstediğin zaman istediğin kadar yersin." Dedi.

Gözlerim yavaştan yanmaya başlamasıyla burnumu çektim. Ben bunlara alışık değildim ki. Benim için böyle birşey yapıldığında annemin ölmediği zamanlardı. Böyle şeylere alışmakta hiç istemiyordum. Sonuçta Baki beyle yollarımız ayrılacaktı ablam bulunduğunda. Ve yeniden ablamla bir başımıza kalacaktık. Böyle bir sevgiye alışıp sonrasında yokluğunu çekmek çok acı verirdi. Canımın yanmasından korkuyordum. Yeniden ve tekrardan olmaz.

 

"Çok teşekkür ederim." Dedim tekrardan. Baki bey anlayışla başını salladı ve kafasıyla yatağımı işaret etti.

"Daha fazla ayakta durma. Tehlikeli senin için. Yatağına geçelim ve sütlacını ye." Dedi.

Bende kafamla onaylayıp yatağıma ilerlemeye başladım. Aksayarak yürüyordum hala. Karnımdaki yara nedense geçmek bilmiyordu bir türlü. Baki bey adımlarını hızlandırıp hizamda yürümeye başladı. Hızını azalttı ve bana biraz daha yaklaştı. O böyle yapınca istemsiz olarak gözlerim ona kaydı. Oda bana bakıyordu. Gözgöze gelmemizle Baki bey hızla gözlerini kaçırdı. Baki beyin tam olarak ne yaptığını anlamasamda sonunda yatağıma geldik. Ben yarama özen göstererek yavaşça yatağımda rahat bir pozisyon aldım ve oturdum. Baki bey yatağımın yanında duran yemek masasına benzer şeyi önüme çekti. Bende elimde olan sütlaç poşetini masanın üzerine koydum. Ben ve Baki bey teker teker poşetteki sütlaçları masanın üzerine koyarken kapı hafifçe çaldı. Gözlerim çalan kapıya kayarken Baki bey son sütlacıda masaya bıraktı ve dik bir pozisyon alarak, kapının arkasında kalanları gelmeleri için onay verdi. Odaya birkaç polis memuru girdi. Gözlerim hepsinde teker teker oyalandıktan sonra baki bey hepsine eliyle benim yatağımın köşesini gösterdi. Aralarından en yaşlısı bana baktı ve hafifçe tebessüm etti. "İfade almak için geldik komutanım." Dediler Baki beye hitaben. "Baki Bey, kafasını onaylayarak söze girdi." İfadeyi alın beyler. Hanımefendiyide yormayın." Polis memurları kafalarını sallayarak yanıma geldiler. Çekingen bir şekilde onları izledim. Üçüde yanıma gelerek ellerindeki kağıtların sayfalarını çevirmeye başladılar. Kısa sürede, genel sorular sorduktan sonra asıl soruyu sormak için polis memuru yerinde kıpırdandı. "Peki, aile evinde neler yaşadınız?" Önce kaşlarımı çattım. "Anlamadım?" Hangi polis memuru bunları sorardı ki? Büyükçe yutkundum ve bakışlarımı Baki beye çevirdim. Gözgöze gelmemiz ile polis memurlara döndü. "Bu soruyu kadın memur alsın." Dedi otoriter bir sesle. Baki beyin beni anlaması içimde kıpırtılara neden oluyordu. Polis memurları önce birbirlerine baktılar ardından ise birlikte dışarı çıkmak için ayaklandılar. Derin bir nefes verdim. Baki beyde odadan çıkmak için ayaklandı. Ve ardından gelen diğer askerde. Gözüm ona kayınca, onunda bana baktığını gördüm fakat ikimizde aynı anda bakışlarımızı çevirdik. Herkes odadan çıkınca odada yalnız kaldım bir süre. Tedirgince etrafıma bakarken aklıma ablam geldi. Baki bey. Doğru, Baki beye şimdi sormamda bir sakınca yoktu sonuçta. Yavaşça yerimden doğruldum ve ayaklandım. Çok heyecanlanmıştım. Belkide bulmuşlardır ablamı. İçimde bu ihtimal yüzünden kelebekler uçuşurken kapıya gelmiştim bile.

Yavaşça kapıyı aralayıp çıkacağım sırada dışarıda Baki beyin karşısındaki polis memurunun şu sözleri söylerken duydum. "Ne zaman şu kıza gerçekleri söylemeyi düşünüyorsun?"

Sıkıntılı bir nefes verdi Baki bey. "Bilmiyorum. Kafam çok karışık."

"Gerçekleri bilmesine hakkı var." Ardından Baki beyin sesini işittim.

"Bunu bende biliyorum Selahaddin. Ama doğru zaman gelince söyleyeceğim zaten."

"Ne zaman acaba o doğru zaman? Kız ablasıyla gideceği zaman mı?" Dedi polis memuru.

"İşime karışma Selahaddin! Ben ne zaman söyleyeceğimi bilirim."

"O yüzden mi kızı gördüğün ilk anda söylemedin?" Dedi polis memuru kinaye ile.

"Ne deseydim Selahaddin? Pat diye ben senin dedenim mi deseydim?"

Duyduğum bu cümle ile başımdan aşağıya kaynar suların döküldüğünü hissettim. Nefes alamadım. Kalbim sıkıştı ve en çokta hayal kırıklığı ve şaşkınlık hissettim. Bunca sene bir akrabağamız vardı ve ben bunu bunca yıl sonra mı öğreniyordum? Bunca zaman bizden haberdarsa, ne diye bizi bir kere arayıp sormamıştı? Ne diye bize yardım etmemişti? Bunca yılın birikmişliği ile hızla odadan çıkıp Baki beyin olduğu koridora çıktım. Tam karşımdaydı. Hatta yüzyüzeydik. Beni gördü önce. Daha sonra hızla kaşları havalandı. Ben ise dolan gözlerimle, "Ne demek 'dede'?" Diye sordum. Baki bey hızla yanıma koşar adım gelmeye başlamıştı. Bu gün, burada bütün acımı ve sinirimi dökeceğim gündü belki de. Bize yardım etmeyip çektirdiği acıların hesabını sormaya hazırdım. Benim ve ablamın canı yazdıysa, bu adamında canını yakacaktım.

 

Bölüm Sonu

♡♡♡

Loading...
0%