@hypnoticdark
|
Aradan geçen altı ayın sonunda, celladım hala gelmemişti. Bu duruma seviniyordum ama bir yandan da onunla yaşamaya, anlaşmaya mecburdum. Bu süreçte çalışmalarımızı hızlandırdık. Vücudum, istediğimden daha güzel şekilleniyor, yaptığımız çalışmaların hakkını veriyordu. Durdurulamaz iştahım haricinde bir şikayetimyoktu. Sabahın ilk ışıklarında uyandım. Çok erken kalkıyor, düzenli spor yapıyordum. Zamanı geldiğinde de bunların meyvelerini büyük bir keyifle toplayacaktım. Atış talimlerim, başarım arttıkça inanılmaz keyif veriyordu. Bu süreçte bana özgürlük alanı da tanınmıştı. Pote ile görünmeyen korumalarımızla birlikte, dilediğimiz kadar dışarıya çıkıyorduk. Ehliyet işlerimi de halletmiştim ve inanılmaz hassasiyete sahip olan babam bana lüks olmanın yanına bile yaklaşmayan bir araba da alınmasını istemişti. Dışarıya çıktığımızda dikkat çekmemize müsaade etmeyecek emirlerini, ihtiyara veriyordu. Araba kullanmanın aksine tam bir motor tutkunu olup çıkmıştım. Rüzgara bıraktığım saçlarımla ciğerlerime dolan tertemiz hava, bana yaşadığımı hissettiriyordu. Uzun ve yorucu geçen çalışmalar arasında Pote'yi kısa süreliğine İspanya'ya göndermeye karar verdik. Bunun sebebi elbette, karanlık dünyaya doğru emeklemem için bana ihtiyarın sunduğu bir fırsattı. Daha rahat ve acımasız olmamı sağlamak istiyordu. Pote'nin kardeşini ve babasını çok özlediğini biliyordum ama asla dile getirmiyordu. Mariana da bu süreçte onlarca kez Türkiye'ye gelmeye çalışmış, gelmemesi için zar zor ikna etmiştik. Dün gece Pote'yi uğurladıktan sonra içimde oluşan koskoca karanlık, beni ürkütüyordu. * * * Koşar adımlarla merdivenleri uçarcasına inip mutfağa geçtim. İhtiyar çoktan bana mükellef bir kahvaltı tabağı hazırlamıştı. Kendime sert bir kahve yapıp masaya geçtim. Gazetesinden kafasını ağır ağır kaldıran ihtiyarın yüzünde buruk bir tebessüm vardı. "Hayırdır? Bu neşeyi neye borçluyuz?" dediğinde hala keyifliydi. "Kendimi çok iyi hissediyorum bugün ihtiyar. Senin de benden aşağı kalır yanın yok." dediğimde ben de gülümsedim. "Pote gittiği için kendini yalnız hissediyorsun. Yalnız hissettiğin için de daha güçlüsün. Bu keyfinin sebebi ondan." Bu adamın, zihin okuma gücü olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam. "Zarar görmeyeceği ve her acı çektiğimde pişmanlık dolu bakışlar atmayacağı için mutluyum." dedim. Atma Hafsa, içindeki katil, elini kana bulama ihtimalinden dolayı sevinçli. İç sesim de ortaya çıkmıştı. Yani artık zır deli olduğum kanıtlanan bir durumdu. "Terapileri bırakmak istediğinden emin misin?" dediğinde ciddiyet dolu bakışları gözlerime sabitlenmişti. "Eminim. Kendimi normalleştirmeye ihtiyacım yok. Bu karanlık hayatta, şu an olduğum halimden memnunum. Temas sıkıntımı, zayıflık olarak gördüğüm için devam ediyordum. O, benim için aşılması gereken bir engeldi ama adrenalin dolu anlarda problem çıkmayacağı için onu da aştım farz ediyorum." dediğimde kahvem boğazımı ıslatmıştı. "Farz etme. Aşmadın. Geçiştirdin. Her an adrenalin dolmanı bekleyemeyiz." Bu kadar da dürüst olma be ihtiyar. Onu boşver Hafsa, her gün adam öldürürsek sorun kalmaz. Adrenalini zirveye çıkaralım. "Kes artık!" diye bağırdığımda ihtiyar şok içinde bana bakıyordu. Ben de şok olmuştum. Şimdi de kafa sesimle mi konuşuyorum? "Terapiler devam edecek. Konu kapandı." Onunla konuşmadığımı anlamıştı. Zaten bu cevabı ona vermiş olsaydım, şu an kolum falan kırık olurdu herhalde. "Eldivenle dokunulduğunda problem yaşamıyorum." sesim fısıltı gibi çıkmıştı. "Nasıl? Bu gelişmeden benim neden haberim yok?" "Oldu işte. O yüzden de terapiyi sonlandırdım. Eldiven giyince ben de dokunabiliyorum bana da dokunulmasına izin veriyorum." dedim. "İyi Hafsa, katillerine de aynen böyle söyle. Eldiven giyip de öldürsünler seni." sesindeki alaycı ifade kıkırdamama sebep oldu. Omuz silkmekle yetindim. "Hepimize eldiven giydireceksin belli oldu." dediğinde yüzüme saklayamadığım bir gülüş yerleşti. "Hala fazla insansın Hafsa, bu bizi ipe götürür. Duygularını öldüreceksin. Ancak öyle hayatta kalabilirsin. Bugün seninle birini konuşturacağız." dediğinde bomboş bir ifadeyle bakmış olacağım ki sıkıntıyla konuşmaya başladı. "Silah işinde içimizde bir köstebek olduğunu fark ettik. Adamı yakaladılar ama kime çalıştığını söylemiyor. Mallar gümrüğe ulaşmadan polis ensemize biniyor. O adamı konuşturacağız, daha doğrusu sen konuşturacaksın. Babanın verdiği ilk görev." dediğinde kahvemden kocaman bir yudum daha aldım. Ne bekliyordun Hafsa? Her gün yiyip içip gezip mutlu bir hayat süreceğini mi? Adamı öldüreceğiz. İç sesime hak vermek zorundaydım. Ağır ağır başımı sallamakla yetindim. "Ne zaman çıkıyoruz?" dedim. "Bu işler gündüz vakti olmaz. Geceye doğru çıkacağız. Sen günlük çalışmalarını bitir." "Kim olduğum ortaya çıkarsa?" Ölüler konuşamaz Hafsaaaa.... "Tedbirler alındı. Sen orasını merak etme." deyip mutfaktan çıkıp gitti. Büyük bir iştahla kahvaltımı ettikten sonra kendime bir kahve daha yapıp salona geçtim. Üçlü kanepeye oturup, ayaklarımı sehpaya uzattım. Kendime klasik bir müzik açıp onu dinlemeye başladım. Karşıdaki piyanoya takıldı gözlerim. Ne de güzel çalardım. Alberto amca büyük bir keyifle dinler, annem kadar yetenekli olduğumu söyleyip beni iyice gaza getirirdi. Şimdi kanlı ellerimi, annemin hatırasına süremeyecek kadar kirli hissediyordum kendimi. Kahvemi bitirip, çalışmalarıma başlamak üzere ormanlık alana doğru ilerledim. Geçen üç saatin ardından kaslarım hayli ağrımıştı. Solak olduğum için dövüş sanatlarında, hareketlere adapte olmakta zorlanıyordum. İhtiyar her hareketi bana birkaç kez göstermek zorunda kalıyor, temas edemediği için de duruşumu bakışlarıyla düzeltirken, sinir krizleri geçiriyordu. Nişancılık konusunda, Pote benden daha ilerideydi. İhtiyar onu gururla izlerdi hep. Hazırladığı katillerden oldukça memnundu ama o olmasaydı, güçsüz ve gerçeklerden bihaber olacağımızın da bilincinde olduğumuzdan içten içe biz de ona hayranlık duyuyorduk. Buz gibi bir duşun ardından giyinme odasına geçtim. Kıyafetlerim artık simsiyahtı ve bu bana huzur veriyordu. Sımsıkı deri bir pantolon, üstüne uzun kollu bir üst geçirivermiştim. Deri ceketimi ve topuklu deri botlarımı da giyip aynanın önüne geçtim. Belime kadar inen platin saçlarımı, at kuyruğu yaptım. Son olarak siyah deri eldivenlerimi de geçirdiğimde tam bir seri katil izlenimi veriyordum. Zaten elinde kan var Hafsa. Daha fazlası için de sabırsızlanıyorsunnn... * * * Yaklaşık yarım saattir arabanın içinde, ihtiyar tek kelime etmedi. Şehrin kalabalığı arkamızda kalırken ormanın ıssızlığı yavaş yavaş bizi sarmalamaya başlamıştı. Önümüzde ve arkamızda birer araba daha vardı. "Üç araba, bir adamı konuşturmaya mı gidiyoruz?" sessizliği bozan ben olmuştum. "Seni koruyoruz. Bizim yanımızda seni gören kim olsa, Ziya Bey ile bağlantılı olduğunu anlar ve hepsini öldürmek zorunda kalırız." dediğinde başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim. Bir saatlik yolculuğun ardından dağ başında bir kulübeye varmıştık. Arabadan inen adamların çoğunu tanıyordum. Evi koruyan adamlardı. Kulübenin etrafına yerleştiler. Kulübeden çıkan yirmili yaşlarda biri koşarak ihtiyarla benim yanıma geldi. "Hoş geldiniz Abla." Ben senden küçüğümdür yalnız, demek isterdim ama koskoca Ziya Bey'in kızına ismiyle hitap edemeyeceğini biliyordum ki evde herkes abla dediği için de alışmaya başlamıştım. Başımı salladığımda bakışlarını ihtiyara çevirdi. "Abi adam içeride ama ağzını bıçak açmıyor." dedi. "Biz de bıçakla açarız o zaman." dediğinde çoktan kulübeye varmıştık. Sandalyede eli kolu bağlı duran orta yaşlarda bir adam oturuyordu. Yüzü gözü yara bere içinde olmasına rağmen hala gülüyordu. Benim kadar delirmiş miydi acaba? İhtiyar beni, karşısındaki sandalyeye oturmam için yönlendirdi. Yerime geçtiğimde adamın alay dolu gözleriyle bakışıyordum. "Ne o Ahmet? Bana ölmeden önce hediye mi getirdin?" dediğinde yüzüne yediği yumruktan bir kemiğinin çatlama sesi geldi. Adam hala gülüyordu. Evet, benim kadar delirmişti. İhtiyar öfke dolu gözlerini bana çevirdi. "Konuştur." diye emretti. İçimdeki kana susamış katilin gözleri parlıyordu. Olmak zorunda bırakıldığım caniye dönüşmem için ilk görevimdi ve başarıyla yerine getirmek için ayaklandım. Yüzüne bir yumruk da ben geçirdikten sonra adamın kahkahası odayı inletti. "Elin acımasın yavrum." dediğinde gözüm dönmüştü artık. Benimle böyle konuşamazdı. Sırf kadın olduğum için beni küçük göremezdi. Bir yumruk daha indirdim suratına. Ağzındaki kanı suratıma tükürüp kahkahaya boğulurken, babamın bana işkence ettiği anlar gözümün önünden hızla geçti. Ben de kahkahalara boğulmuştum ve o anları bana hatırlattığı için öfkeden kuduruyordum. Ardı arkası kesilmeyen yumruklarımı geçirirken, karşımdaki benim için insan değil, kum torbasıydı artık. "Konuş! Kime çalışıyorsun!" diye haykırırken gözüm hiçbir şey görmüyordu ama adam gülmeye devam ediyordu. Arkamda beni dikkatle izleyen ihtiyara döndüm. "Bıçağı ver!" diye bağırdığımda beni ikiletmeden cebinden çıkarıp uzattı. Adamın arkasına geçtim. Tek elimde saçlarını kavrayıp başını acımasızca geriye yatırdım. "Biz de ağzını bıçakla açarız o zaman." dediğimde bunu beklemiyordu ve gözlerine şaşkın bir ifade doldu. Elimdeki bıçakla acımadan ağzına derin bir kesik açtığımda haykırmaya başlamıştı ve bunun bana zevk veriyor olması, şu an en beklemediğim şeydi. Bir saatin sonunda, adamı neredeyse paramparça etmiştim. Acı çekmeye artık dermanı kalmazken, ağzından tek kelime çıktı. "Asil." "Asil kim lan!" diye haykırıp, bacağına soktuğum bıçağı hareket ettirdiğimde tekrar ağzını açtı. "Aa-sil, Asil Arslan." dediğinde ayağa kalktım. Belimdeki silahı kafasına doğrultup, tek el ateş ettim. "Alın bunu, geldiği yere iade edin." diye emir verip dışarı çıktım. İhtiyar, hayranlık dolu bakışlarla beni süzüyordu. Kanlarla kaplanmış eldivenlerimi çıkarttım. "Sigara ver ihtiyar." dediğimde, uzatmadan sigarayı verdi ve ateşledi. Ciğerime dolan nikotin öksürmeme neden olacakken zar zor bu isteği bastırdım. Vücuduma bir rahatlama yayılırken derin bir iç çektim. "Yaşayacağız Hafsa, sen bizi yaşatacaksın." diyen ihtiyara dönmedim bile. İşte bu, dönüşmen gereken kişi bu. Canavar olmalısın, babanın kızı olmalısın. Canavarla, ancak bir canavar savaşabilir. Annenin intikamını keyifle almalısın. İç sesime gülümserken ihtiyara döndüm. "Gidelim. İş bitti. Babama haber ver." |
0% |