Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14.Bölüm

@hypnoticdark

31 Ocak 2016 Madrid

Günler birbirini kovalarken, hayat tüm hızıyla devam ediyordu. İhtiyar, nefes almam için bana dört yıl vermişti. Her gün, nişancılık ve savunma sanatları derslerime aksatmadan devam ediyordum. Kas kütlem günden güne artıyor, nişancılıkta görüşüm daha da keskinleşiyordu. Pote, üniversiteye devam etmeyi kabul etmemiş, ona özel tutulan hocalar ve ihtiyarla beraber biz olmadığımızda bile büyük bir azimle kendini, profesyonel bir koruma olmak adına geliştiriyordu.

Babamın yapmam için gönderdiği kirli işleri ise söz verdiği gibi ihtiyar hallediyor, babama kusursuz işler çıkardığıma dair raporlar veriyordu. Bugün, yirmi birinci yaş günümde celladımın geleceğini biliyordum. Onun geleceğini ve bana yaşatacaklarını bilmek bile beni ürkütmüyordu ama hayatımın normalleşmesine öyle kaptırmıştım ki bu büyünün bozulacak olması beni huzursuz ediyordu.

Yaşımın aksine sırtımdaki yükler öyle ağırdı ki her ne kadar görmezden gelmeye çalışsam da belimin bükülmesine engel olamıyordum. Bana yaşattıkları, her gece karabasan misali üzerime çullanıyordu. Artık Mariana ile uyumaya alışmıştım. Onun varlığı beni yaşatıyor, hayata daha büyük umutlarla bakmama sebep oluyordu.

Gün, evdeki herkes için aymış olsa da celladımın geleceğinden emin olduğum için yataktan çıkmak dahi istemiyordum. İhtiyar da bunu anlamış olacak ki beni sabahın köründe çalışmak için yataktan sürümemişti. Hızla duşumu alıp eşofmanlarımı üzerime geçirdiğimde büyük bir isteksizlikle kahvaltıya indim. Herkes masada yerini almış beni bekliyordu. Beni görünce, ışıl ışılgözlerinden kalpler fırlatan Mariana hemen ayaklanmıştı.

"Mutlu yıllar Aurelia'm" diye bağırıp hızla boynuma atladığında ben de ona sımsıkı sarıldım. Ardından Pote de yanıma gelmişti.

"Yaşayacak yıllarımız olsun Patrona'm" dediğinde ona da sımsıkı sarılmayı ihmal etmedim.

Alberto amca ve ihtiyar da ayaklanmış olmasına rağmen bana yaklaşmıyorlardı. İkisi de doğum günü dileklerini söylerken, kafamı sallamakla yetindim. Baş köşede yerimi alırken, sadece kuş sütünün eksik olduğu sofrada keyifle kahvaltımızı ettik. Normalde Alberto amca ile sohbet etmek istemediğimden ölüm sessizliğinde geçen kahvaltılarımızın aksine bugün oldukça neşe doluydu sofra. Bana göre kutlanacak bir durum yoktu. Bugün kutlanması gereken değil yas tutulması gereken bir gündü. Doğduğum gün, annemi öldürmüştüm. Babam da bunu unutturmamak adına her yıl itinayla beni öldürüyordu. Belki de bende annemin ölümüyle hissettiğim bu vicdan azabından dolayı babamın işkencelerine dur demiyordum.

Kahvaltının ardından salonda hep beraber kahve içiyorduk. İhtiyar, evi hiç yadırgamıyor sahibiymişçesine rahatça yayılıyordu. Bu durum her gün gülümsememe sebep oluyor, adamdaki umursamazlık beni eğlendiriyordu. Benim aksime Alberto amcayı çıldırttığı da gözle görülür bir gerçekti. Birden Mariana'nın neşeli sesiyle arkamı döndüğümde elinde kocaman bir pasta ve yüzünde en güzel gülümsemesiyle, doğum günü şarkısını söylüyordu.

"Dilek tut dilek!" Gözlerimi kapattım ve içimden en çok istediğim şeyi sesli bir şekilde dile getirdim.

"Nefes almak istiyorum." dediğimde benim gülümseyen yüzümün aksine herkesin yüzü yavaş yavaş bulutlanmıştı. Mumları söndürdüğümde yine Mariana'ya sımsıkı sarılıp "İyi ki varsın." dedim.

En sevdiğim kestaneli pastayı keyifle yerken kahvem de bana eşlik ediyordu. Mutlu olmaya hakkım var mıydı bugün bilmiyorum ama içimde mutluluk yeşermişti. Buna engel olamıyordum. Celladım gelene kadar anı yaşamaya karar vermiştim. Pasta keyfimizin ardından sigara keyfi yapmak için bahçeye çıktım. Zamanında kahkahalarımla doldurduğum bahçe, bugün bana huzur veriyordu. Çok geçmeden Pote ve Mariana da yanıma geldiler. Mariana elindeki küçük kutuyu bana uzatırken yerinde duramıyordu. Kutuyu açtığımda, içinden altın bir kolye çıktı. Ucunda minik bir martının olduğu kolye, oldukça zarif duruyordu.

"Umarım beğenmişsindir Aurelia'm. Martılar kadar özgür ol." derken cevabımı sabırsızlıkla bekliyordu.

"Bayıldım. Çok teşekkür ederim." deyip yanağına büyük bir öpücük bıraktım. Kolyeyi hızla boynuma taktım. Martı, Mariana'nın isminin baş harfine benziyordu. Ondan bir parça taşımak çok hoşuma gitmişti.

"Çok yakıştı!" derken sevinçle alkış tutuyordu. Bu kızın enerjisine hiçbir zaman sahip olamamıştım. Pote de bana bir kutu uzatırken şaşırmama engel olamadım çünkü Pote, pek ince düşünmezdi. Yüzüne yayılan mahcup ifadeyle karşımda dururken bir eliyle ensesini tutuyordu. Bu hali karşısında kocaman bir kahkaha atarken, ağır ağır kutuyu açıyordum. İçinden incecik altın bir bileklik çıkmıştı. Bilekliğin etrafını çift sarmal şeklinde nazar boncukları süslüyordu.

"Sana uğur getirsin Patrona" derken ona da sarıldım. Onlara dokunabilmek, benim için en büyük hediyeydi.

"İyi ki varsınız. İyi ki benim kardeşlerimsiniz." Gözlerimin dolduğunu görmüş olacaklar ki hemen konuyu değiştirdiler. Mariana, hevesle konuşmaya başladı.

"Akşam harika bir mekana gidiyoruz ve sabaha kadar da çıkmıyoruz." dediğinde Pote ile göz göze geldik. Neler düşündüğümü anlamıştı. Gözümdeki korkuyu görmüştü ki gözlerimin en derinine, affet dercesine bakıyordu. Bu, beni kurtaramadığı için gelen bir özürden başka bir şey değildi. Gözlerimi Mariana'ya çevirdiğimde halimizi anlamış olacak ki gülümsemesi yüzünden silinmişti.

"Mariana, akşam babam gelecek." dediğimde şaşkınlıkla karışık korku ifadesi yüzünü süslüyordu. Babamı sevdiğini biliyordum. Kötü işlere bulaştığına inanmak istemese de halimin tavrımın değişikliği onun için bunu kanıtlar nitelikteydi.

"Gelsin. Yine de yemekten sonra çıkamaz mıyız?" derken hala umut ediyordu.

"Çıkamayız Mari. Uzatma!" diyen Pote'nin ifadesi benimkinden çok daha sertti.

"Ama-" derken sözünü kesen bu kez ben oldum.

"O gidince yaparız olur mu?" yüzüne tekrar umut yerleşmişti. Umut, iyi değildi. Hem de hiç değildi. Onun bu hali beni daha çok yaşamaya zorluyordu ama ben ölmüştüm. O gece, ruhum ölmüştü. Her şey bittiğinde bedenim de ruhumla kavuşacaktı. Bunu her ne kadar geciktirsem de bazı hikayelerin sonu, başından belliydi. Bu acımasız, karanlık dünyada benim bir amacım vardı ama kalıcı bir yerim yoktu.

"Peki olur tabii." derken hala gülümsemesi yüreğimi kanatıyordu. Her gün onu kandırıyordum ve bunu hevesle yapıyordum. Ellerimdeki kanlardan, vücudumdaki izlerden habersiz bana bütün masumiyetiyle güveniyordu. Onu kandırdıkça hala temiz olduğuma kendimi ikna etmeye, yaşama tutunmak için çaresizce umut aramaya devam ediyordum.

*

*

*

Beklediğimin aksine celladım, akşam gelmektense öğlen gelmişti. Bahçenin kapısı büyük bir gürültüyle açılırken siyah arabası içeriye giriyordu. Sesleri duyan Albertoamca ve ihtiyar da bahçeye çıktılar. Hepimiz ayaklanırken babam yine sarsılmaz heybetiyle karşıma dikilmişti. Bize doğru yürürken sanki yer sarsılıyor, bunun titreşimi kalbimi tetikliyordu. Yüzünde, utanmaz gülümsemesiyle Mariana'ya sarıldı. Ne yapacağını bilemeyen Mari, kollarını isteksizce sırtına koydu.

"Hoş geldin Ziya amca." derken sesinin çatallaşmasından nefret ettim.

"Hoş gördük kızım. Ne iyi geldi sana sarılmak, malum Hafsa artık dokunulmaz." derken alayla karışık yüzündeki utanmaz gülümsemesi midemi ağzıma getirdi.

"Neden acaba?" derken Mari'nin cesareti, hepimize kısa süreli bir şokun ardından korkuyu yaşatmıştı.

"Neden olacak? Şımarıklığından." derken hala gülüyor ve evin içine doğru kocaman adımlar atıyordu. Yıllarca bu evi ziyaret etmiş, yüreğimize heyecan ve umut taşımıştı ama bugün sadece ölüm getiriyordu. Bugün ilk kez bu evin kapısından, gerçek yüzüyle giriyordu.

Salonda baş köşede yerini alırken, Alberto amcayı işler konusunda sorguya çekiyordu. Mari ve Pote'nin dışarı çıkmasını emrettiğinden salonda biz bizeydik. Albertoamcanın sorgusu bittiğinde de kanlı işlerini konuşmak adına ihtiyarı sorguya çekmişti. İhtiyar, aslında yapmadığım işleri köpürterek anlattığında babamın yüzünde kocaman gülümsemeler yer ediniyordu. Sorgu bittiğinde sıranın bana geldiğini anlamıştım.

"Hafsa, akşam toplantı var. Seni bunun için hazırlayacağız." dediğinde ağzım açık kalmıştı. Buradaki konseye beni tanıtacağını biliyordum ama bu kadar da erken olmasını beklemiyordum. Hele ki işkence göreceğim gecede bunu yapacağını hiç düşünmemiştim. Olumlu anlamda kafamı sallamakla yetindim.

"Yapacağın pek bir şey yok. Bunu gövde gösterisi olarak düşün. Kendini üyelere tanıtacaksın ve varlığını hissettireceksin. Sana vekaleten zaten işleri Alberto ile beraber yürütüyoruz. Sen, onlara kim olduğunu hatırlatıp, kalkacaksın masadan."

"Daha açıklayıcı olman gerekmez mi? Tam olarak ne iş yaptığımızı bile bilmiyorum." dediğimde gözlerimi hırs bürümüştü. Bu işlere girmek istemesem de bana ait olana el uzatması, sahiplenmesi canımı sıkıyordu.

"Madem bilmek istiyorsun anlatayım. Baştan uyarayım ama çok bilen çok yanılır." Öfkem, doruklara çıkıyordu.

"Benim olanı öğrenmekte sakınca görmüyorum. Neler öğrendim ve hepsiyle başa çıktım." Sesimin bu kadar sahiplenici çıkmasıyla celladımın gözleri kısıldı.

"Başa çıktın mı gerçekten?" derken alay ediyordu.

"Çıkmasaydım karşında durabilir miydim?" dediğimde de gözlerine gurur yerleşmişti.

"Konseyde sen dahil tam beş aile bulunuyor. Bunlar İspanya kartelleri. İşleri uyuşturucudan başka bir şey değil. En sağlam malları üretirler veya tedarik ederler. Ham madde akışı esastır. Her zaman en iyisine sahip olmak isterler. Bu malları da sadece güvendikleri yerlere gönderirler. Aklının dahi alamayacağı paralar döner. Tek hatanda canından olursun. Bir tek sen de değil, tüm ailen canından olur. Kalleşlik yapmadığın sürece de seni aile bilirler, kan yemini ederler. Arkanı her zaman kollayan göz olurlar. Deden, bu konseyin lideriydi. Gücüne yaklaşanı yakardı. Acıması yoktu. Konsey, senin gelişinle sana saygı duyacak ama toy, genç bir kızı da hemen lider yapmayacaktır. "

"Aslında 'bana' güvendikleri için seninle iş birliği yapıp Türkiye'ye mal tedarik ediyorlar." dediğimde gözleri şaşkınlıkla açıldı.

"Sana güvendiklerinden değil, biz işleri bozmadan devam ettirdiğimizden. Dedene karşı kan yemini ettiler ve deden kalleş bir adam değildi. Ömür boyu onun ailesini koruyup, saygı duyacaklar ama bu güce güvenme. Sana itimat etmezlerse konseyden çıkarırlar, işini bitirirler."

"İşimizi bitirirler demek istedin herhalde." alaycı ifade bu kez benim yüzüme yerleşmişti.

"Evet, işimizi bitirirler. Yıllarca onlara bir yanlış yapmadan işleri yürüttüğümden bize inançları tam. Tehlikeli bir durum söz konusu değil." Sesi, gittikçe sertleşiyordu.

"Dedem liderdi ama öldü. Şimdi, koltuğuna kimi seçtiler?" Ölmedi ama öldü gösterdin kalleş herif.

"Deden ölse de liderdi. Kurallara göre güven sağlayan bir varis varsa liderlik koltuğu onun hakkıdır ama sen bu işlere çok uzaksın. Ben, 'Mendez' vasfı taşımadığım için de bana liderlik vermezler. Yıllar içinde kendini geliştirip güvenlerini kazanacak, koltuk hakkını isteyeceksin. Buna karşı çıkmazlar. Onlar için aile her şeyden önce gelir ve taht kavgası yapmazlar. Amacımız, seni lider yapmak ama henüz çok erken. Geçici lider olarak da başta, SalieriEnnio var."

"Ben zamanı geldiğinde liderliği almak istersem, bu adam seve seve verecek mi yani?" Dizilerde böyle olmuyordu diye düşündüğüme inanamıyordum.

"Vermek zorunda. Kural bu. Seni hata yapmaya sürükleyeceklerdir ama biz bu hataları asla yapmayacağız. İşleri kusursuzca halledip onlara fırsat vermeyeceğiz." Bu kısmıyla ilgilenmiyordum çünkü amacım lider olmak değil, dedemi koltuğuna yerleştirip babamı mahvetmekti.

"Bana ailelerden bahseder misin? Akşam onları tanımadığımı anlarlarsa bu güven kırıcı olacaktır." Alberto amcaya bir işaret vermiş ve ardından kukla gibi kalkmasına sebep olmuştu. Babam, herkesi parmağında oynatıyordu. Alberto amca elindeki bilgisayarla bir şeyler yapıyor, ihtiyar da pür dikkat onu izliyordu. Etrafı karartıp, ekranı duvara yansıttığında babamdan daha yaşlı bir adamın fotoğrafı ortaya çıktı. Babam hemen söze girdi.

"Bu, Salieri Ennio. Liderlik koltuğuna geçici olarak yerleşmiş kişi. Ennio'lar dedenden sonra gelen en güçlü ailedir. Salieri, hakkaniyetlidir ve kimsenin kimseye hak geçirmesine müsaade etmez ama öfkesi herkesi kasıp kavurur. Kendini kanıtlaman gereken has adamımız bu. Onu öfkelendirmeden boyunduruk altına almak zorundasın zira öfkesi karşısında elimiz kolumuz bağlanır. Kadın, çocuk demeden elini kana bulamaktan korkmaz. Dürüst olursan ona karşı kaybetmezsin. Çocuğu da karısı da yok. Tek tabanca takılır. Kimseye minnet etmez." Başka bir fotoğrafa geçtiğimizde orta yaşlı güleç bir adam vardı. Yolda görsem, uyuşturucu işi yapan birinden çok memur zannederdim.

"Diego Alvarez. Gülen yüzü, seni aldatmasın. Hayatında görüp görebileceğin en cani adamdır. Ona yanlış yapamazsın ki sen daha buna yeltenmeden seni diri diri gömer. En kaliteli mallar ondan sorulur. Bağlantıları oldukça geniştir. En kapsamlı ticaret ağına sahiptir. Mal tedariği konusunda sıkıntı yaşarsan, ulaşacağın adam budur. Karısına çok aşıktır ve üç tane oğlu var. Onu ailesiyle tehdit edersen, seni haritadan silmesi saatlerini bile almaz." Gerçekten insanları tanıma konusunda tam bir aptal olduğuma yeniden kanaat getirdim. Resim değiştiğinde ortaya, babamdan daha büyük bir adam çıktı. Sert yüz hatları ve kırışıklıklarına dolmuş hüzün, kendini belli ediyordu.

"Jose de Lugo. Anlaşması en kolay olanı bu. Kız çocuklarını çok sever. Seni de koruyup kollamak isteyecektir ki dedenin de en yakın arkadaşıydı. Karısı ve iki oğlu var. Yıllar önce bir çatışma sırasında, kızı vuruldu ve öldü. Bu olaydan sonra işlerde diğerleri kadar aktif olmasa da asla geri plana atılamayacak kadar güçlüdür." Birden içim ısınıvermişti. Duygular Hafsa, en zayıf noktam. Son fotoğrafta, yaşı hayli ilerlemiş bir adam vardı. Yıllara meydan okurcasına dik duruşundan ödün vermeden kaşlarını çatmıştı.

"Son olarak, Marcos Garcia. Dedenle beraber konseyi kuran adam. Ona kimse saygısızlık yapamaz. Lider kim olursa olsun herkes onun ağzından çıkanları duymadan bir işe kalkışmaz. Karısı yıllar önce ölmüş, üç kızı ve bir oğlu var. Toplantılara bizzat kendisi gelse de işleri oğlu yürütür. Kısaca Hafsa, bu canını ortaya koyacağın bir kumar. Bundan kaçamazsın. Bu üyelerin hiç birini karşına alma lüksün yok." Bu adam da görünmez liderdi.

"Toplantılara sen de katılıyor musun?" derken korktuğumu belli etmemeye çalıştım. İçinde bulunduğum durumun ciddiyetinin yeni farkına varmıştım.

"Benim katılmam yasak. Irkçı bir konsey bu. Sadece deden öldüğünde o masaya oturmuştum ve kati bir dille bir daha katılamayacağım belirtildi. Alberto katılıyor her ay. Eğer ciddi bir toplantı değilse vekalet verdiğin insanlar katılır. Konsey yılda bir kez has üyelerle toplanır ve sen onlara katılmak zorundasın. Diğer toplantıları Albertohalledip bizi bilgilendirir."

"O zaman, bugün kendim mi gidip tanışacağım?" Her ne kadar böyle olmasını istesem de bugün yanımda tanıdık biri olması iyi olurdu.

"Bugün senin katılacağını söylediğimde son kez olmak üzere bana da izin verdiler. Sonuna kadar kalmama izin verirler mi bilmiyorum ama beraber gireceğiz." Yüreklendirircesine konuşsa da yine elleriyle beni katillere teslim edecekti.

"Kendini Aurelia Mendez olarak tanıtıp, onların uygun gördüğü yere oturacaksın. Vekaletin bizde olduğunu belirtip her yıl düzenlenen has üyelerin toplantısına bizzat katılacağını da ekleyeceksin. Türkiye'ye güvendiğini, iş yapmakta sorun görmediğini ve yakın zamanda açacağın gece kulübüyle beraber Türkiye'nin konseyinde aktif olarak yer alacağını anlatacaksın." Karşımda hala kendi çıkarlarını bana dayatıyordu.

*

*

*

Sessiz geçen akşam yemeğinin ardından saat 7'ye geliyordu. Doğum günüm artık unutulmuş, hepimizi toplantının heyecanı sarmıştı. Babamda gözle görülür bir gerginlik vardı ve bu, hepimizi geriyordu. Yemeğin sonunda babam başını kaldırıp söze girdi.

"Toplantı akşam 9'da. Şimdi git ve liderin torununa yakışır şekilde hazırlan. Toplantıya geç kalma lüksümüz yok." dediğinde Pote ve Mariana ne olduğunu anlamaz gözlerle bana bakıyordu. Yerimden kalkıp odama geçtiğimde peşimden gelseler de daha sonra anlatacağımı belirtip hazırlanmaya başlamıştım.

Rahatlatıcı bir duşun ardından, Saçlarımı şekillendirip sımsıkı bir at kuyruğu yaptım. Üzerime, Siyah dar bir pantolon ve belindeki kemerle, ayaklarıma kadar inen tül bir kaşe giydim. Topuklu çizmelerimi de giydikten sonra hafif dumanlı bir göz makyajı yapıp nude bir ruj sürdüm. Deri eldivenlerimi de geçirip, parfümümü sıktıktan sonra aynada gördüğüm görüntüden hayli memnun kaldım.

"Karanlığın inine attığım ilk adım. Hadi bakalım." deyip sırtımı dikleştirdikten sonra merdivenleri büyük bir özgüvenle indim.

Şimdi, Aurelia Mendez olduğumu gösterme vaktiydi.

Loading...
0%