@hypnoticdark
|
Biz arka koltukta otururken, önde oturan adamlar dikiz aynasından sık sık beni kontrol ediyorlardı. Üzerimdeki gelinlik yüzünden oturduğum yerde bir türlü rahat edememiştim ve adrenalinden mi heyecandan mı olduğunu bilmediğim bir şekilde gergindim. Yolculuk uzun sürmemişti ama yol boyunca kimse tek kelime konuşmamıştı. Asil, sürekli dışarıyı izliyor yüzüme bakmaya bile tenezzül etmiyordu. Yolun sonuna geldiğimizde büyük, ahşap bir evin bahçesinden içeriye girdik. Burası, yaptığımız araştırmalara göre Asil'in tek başına yaşadığı evdi. Planda, bugün Araz'ın ailesiyle yaşadığı evde olmam gerekiyordu ama işler ters gitti. Neyse ki ihtiyar, tüm olasılıkları hesaplamıştı ve ekibimin yakınlarda olduğuna emindim. Araba bahçede durduğunda arkamızdan altı araç daha girmiş, içlerinden inen korumalar bahçenin her yanına dağılırken biz hala inmemiştik. Arabayı kullanan adam arkaya döndüğünde Asil de yaşam belirtisi vererek ona baktı. "Temiz abi, çıkabilirsiniz." Sadece başını sallayıp arabadan indiğinde bende kapıyı açtım ama gelinliğin eteğiyle cebelleşmekten henüz inememiştim. Asil karşıma dikilmiş, ellerini inmem için bana uzatıyordu. "Ben hallederim." dediğimde sıkıntıyla bir nefes verdi ama itiraz etmedi. Eteklerimi güçlükle arabadan indirdiğimde buz gibi hava içime işliyordu. Ela gözlü heykel, yüzüme bile bakmadan eve doğru yürümeye başladı. Peşinden giderken gelinliğin uçlarına ayakkabılarım takılıyor, topuğumu deldiği yerlerden güçlükle kurtarıyordum. Evin kapısından girmeden durdum ve yüzüne baktım. Arkasından gelen topuk seslerinin kesildiğini anlamış olacak ki durdu ve o da bana baktı. "Kimsin sen? Nereye getirdin beni? Ben eve gitmek istiyorum!" sesimde yapmacık bir endişeyle rolüme girmiştim. Bu yıl, Oscar goes to Hafsa Soykan! diyen iç sesimi duymamak için yoğun bir çaba sarf ettim. "Önce anlatacaksın. Sonra nereye istiyorsan gidersin." Hayır, bu kadar kolay olmamalıydı! "Şimdi gideceğim. Yaşadıklarımı da ancak polise anlatırım." dedim. Polis kelimesi bile onu hafiften germişti. İşleri kendimiz çözerdik ve racon buydu. "Geç içeriye, beni çileden çıkartma." deyip şakaklarını ovmaya başladı. "Geçmiyorum." dediğim an çıplak elime uzandı ve korkuyla kendimi geri çektim. Dokunduğu an bayılmak istemiyordum. "Kendim geçerim." deyip içeri girerken, hafif tebessümüyle yanağında belirginleşen çukuru ne kadar görmek istediğimi fark ettim. Evin içi, tamamen ahşaptı ve kapının girişinde kocaman bir salon karşılıyordu bizi. Kahve tonlarında döşenmiş odanın en güzel köşesinde yanan şömine, girer girmez içimi ısıttı. Duvarlardaki tablolar ve ağaçtan yapılma orta sehpa, odayı daha da güzelleştiriyordu. Arsızca odayı izlerken Asil de beni seyrediyordu. Kendimi bir anda toparlayıp kanepeye oturduğumda o da şöminenin yanında duran tekli koltuğa oturdu ve yüzümü incelerken öne doğru eğildi. "Bak, yalandan nefret ederim ve yalan söylediğini hissedersem, sonun iyi olmaz." deyip dirseklerini bacaklarının üzerine koydu. "Kimsin ve Şahin ile ne işin var?" dedi. "Evleniyorduk, belli olmuyor mu?" derken gelinliğin eteğini tutup ona doğru salladım. "Laf kalabalığı yapacak kadar sakin olman çok ilginç" dedi. Dakika bir gol bir Hafsa. Acilen toparlanman lazım. "Gergin olduğum zaman işi şakaya vururum. Benim rahatlama yöntemim de bu." Yalan söylemiyordum gerçekten de öyleydi. Derin bir nefes alıp kollarımı iki yanıma koydum. Gözlerimi, ela gözleriyle buluşturduğum an, yıllardır içimde atmayı bırakmış yüreğimin üzerine bir kelebek kondu. Yüzüm, ifadesiz haline bürünürken yıllar önce de bana bu duyguları hissettiren adamın beni canlandırmaya başladığını, tüm hücrelerimde hissettim. Bu duygu, beni paniğe sürüklüyordu. Benim amaçlarım, yürüdüğüm kanlı bir yolum vardı ve Asil bu yoldaki en büyük tehlikeydi çünkü onu gördüğüm an ölen ruhum içimde can çekişmeye başlamıştı. Gözlerini izlerken ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama yüzümü öyle şüpheyle izliyordu ki bir an tüm planı çöpe atıp, bu evden defolup gitmek istedim. Onu kandırmak da yalanlara boğmak da istemiyordum. Acaba beni tanımış mıydı? Yıllar önce arabasına çarpıp, saçma sapan cümleler kurarken onu güldürmeyi başarmış kızı tanımış olabilir miydi? Henüz tanımadığım bu adam, yıllar önce kardeşimin ölümüyle beraber gömdüğüm duyguları bir anda nasıl söküp çıkarmaya çalışıyordu? Panik dalgası bütün vücudumu esir alırken, gözümün önüne çektiğim işkenceleri, kardeşimin kollarımda can vermesini, o gece babamın göz yummasıyla bana dokunan adamın ellerini, annemin sırf ben yaşayım diye canından vazgeçmesini ve kurtarılmak umuduyla beni bekleyen dedemi hayal edip, tekrar öfkeme tutundum. Duygularıma esir olmayacaktım. Asil, bu halimden sıkılmış olacak ki kendine bir sigara yakıp söze girdi. "Peki, baştan alalım. Adın ne senin?" dedi. "Hafsa." derken sesim öyle kısık çıkmıştı ki kendime hala gelemediğimi fark ettim. "Soyadın yok mu?" derken şöminede yanan odunların çıkardığı kıvılcımlara takılmıştı ela gözleri. "Dönmez." dedim. "Şahin ile meselen ne? Nereden tanıyorsun onu?" derken gözlerini yüzüme dikti. Derin bir nefes aldım ve sigara paketine uzandım. Almadan önce yüzüne baktım ve başını sallayarak onay verdiğinde ben de kendime bir sigara yaktım. Zehirli duman ciğerlerime işlerken içimdeki endişeyi bir kenara bırakıp rolüme girdim. "Sen kimsin de ben sana meselemi anlatayım?" dedim. Bunu beklemediğinden kaşlarını çattı. "Meseleniz var yani?" diye sorarken tek kaşını kaldırdı. "Yok! Olamaz da!" derken içimdeki öfkeyi dışa vurdum. "Bak, sana yardımcı olabilirim ama bana açık olman gerek." derken sesi güven doluydu ama karşısında kimseye güvenemeyen bir kadın olduğundan haberi yoktu. "Ailem için endişeleniyorum." dediğimde sesime titreme ekledim. Sigarasını söndürdü ve öne doğru iyice eğildi. "Aileni de seni de koruyabilecek bir adamım ben." dedi. Bir erkeğin korumasına ihtiyaç duymayacak kadar güçlü bir kadındım ben. Muhabbeti daha fazla uzatmak istemediğimden anlatmaya başladım. "Ailemle Manisa'da yaşıyorduk, okulumu bitirdiğimde çalışmak için İstanbul'a geldim. Burada bir arkadaş grubum var. Şahin'i tanımıyordum ben ama bir gün beni görmüş ve ortak arkadaşımıza ulaşmış." derken gerçekçi olması için derin bir iç çektim. "Beni beğendiğini ve tanışmak istediğini söylemiş. İlişkiye ayıracak zamanım yoktu çünkü acilen iş bulmam gerekiyordu. Bundan dolayı da bu teklifi reddettim ama o, vazgeçmedi. Nereye gitsem karşıma çıktı. Bulduğum işleri bir şekilde baltaladı ve ona muhtaç olmamı bekledi. Bana iş sağlayabileceğini söyleyip duruyordu." Sigaramı söndürdüm ve ardından bir tane daha yaktım. Bu kadar yalanı ihtiyarla planlamıştık ve zar zor ezberlemiştim. "Bütün tekliflerini reddettiğimde, beni ailemi öldürmekle tehdit etti." deyip şakaklarımı ovmaya başladım. Asil, anlatırken zorlandığımı düşünse de benim sadece açlıktan başım ağrıyordu. Tek kelime etmeden devam etmemi sabırla bekledi. "Aileme anlatamadım, polise de gidemedim hatta artık evden çıkmak bile işkence haline gelmişti. Bu sabah, yakın bir arkadaşımla günler sonra dışarıda buluştum. Kahvaltı ederken de birden Şahin yanımda belirdi." dedim. "Sonra?" diye sorduğunda yüzünde öfkeli bir ifade vardı. Yalan söylediğimi mi anlamıştı yoksa Şahin'e mi kızmıştı emin olamadım. "Birden evlenmek istediğini, benim de onu sevdiğimi söyledi. Şok geçirdim tabii. İyice takıntı haline getirmişti beni ve artık kendini de aşmaya başlamıştı. Koşarak mekanı terk ettim ve hızla arabama bindim. İzimi kaybettirmek için ara sokaklarda giderken peşime bir araba düştü. O kadar panikledim ki!" derken yüzümü ellerimin arasına aldım. "Hızla kaçmaya çalışırken önümü de bir araba kestiğinde her şeyin bittiğini anlamıştım ve tenha bir sokaktaydık. Arabadan inmemi istediğinde ikiletmedim. Çırpınsam bile bana yardım edebilecek kimse yoktu. O kadar öfkeliydi ki yüzümü sertçe sıktığında nefes alamadığımı hissettim, gözlerim karardı. Sonrası bende yok." Öfkeyle derin bir nefes verdi. "Devam et." dedi. "Uyandığımda tanımadığım bir yatakta yatıyordum. Kaçmak için çok çabaladım ama kilitliydim. Ben bağırıp çağırırken odaya annesi girdi ve normal gözükmüyordu." "Nasıl yani?" derken merakla beni izliyordu. "Gelinim deyip durdu. Beni oğlunun kaçırdığını söylediğimde bile bunu umursamadı. Önüme bir kutu koydu içinde de bu gelinlik vardı. Midem kalktı ve öğürdüğüm an bana hamile olduğumu söyledi." dediğimde yüzünde gözle görülür bir öfke vardı çünkü hassas noktasına basmıştım. Muhtemelen abisinin eşi öldüğünde, hamileydi. Soru sormasına fırsat vermeden devam ettim. "İkisi de delirmiş gibiydi. Normal davranmıyorlardı. Oyunlarına ayak uydurmak zorunda kaldım. Akşam nikah var dediklerinde ikiletmeden hazırlandım çünkü nikah memuruna zorla kaçırıldığımı söyleyip kaçma umudum vardı." Yalanını sevsinler Hafsa. "Misafirlerin geldiğini ve bağırış çağırışı duyunca yardım istemek için haykırdım. Sonra da sen gelip beni kurtardın işte." deyip derin bir nefes verdim. Güzel gözlerini kapattı. "Bunları yaşamak zorunda kaldığın için özür dilerim." dediği an tüm kanımın bedenimden çekildiğini hissettim. Bana onca şey yaşatılmıştı ama kimseden bir özür bile alamamıştım. Yıllar önce babamdan beklediğim özrü, bu adam yüreğinden koparıp diline vurmuştu. Ellerim titremeye başladığı an göğsümdeki kurşun yarası sızladı. "İyi görünmüyorsun." diye paniklerken ona söylediklerimden nefret ettim. "Sen kimsin? Bana neden yardım ediyorsun?" dediğimde sesimde gerçek bir titreme vardı. "Kim olduğumun bir önemi yok ama ismim Asil. Şahin ile meselemiz çok eskiye dayanıyor ve düşman olduğumuzu düşünebilirsin. Seni asla o adamın ellerine bırakmayacağımı da bil. " derken sesi şefkat ve otorite doluydu. Tamam dercesine başımı salladım. Başımdaki duvağı koparırcasına çıkarıp yere attım. "Peki ailem? Evim?" diye sordum. "Ailen de bana emanet, endişe etme ama ben Şahin'i kontrol altına alana kadar benimle yaşaman gerekiyor." dediğinde yine başımı sallamakla yetindim. İstediğim de buydu zaten. Rolümü kusursuz oynamış ona her cümlemi inandırmıştım. İçimdeki katil, zaferle alkış tutarken yüreğimde can çekişen ruhum sızlıyordu. "Üst katta iki oda var. Sol taraftakini kullanabilirsin. Şimdilik benden bir şeyler giy. Yarın ben ihtiyaçlarını aldırtırım." dedi. Üstümdeki saçma beyazlıktan kurtulmak istiyordum ve ikiletmeden üst kata yöneldim. Asil'in odası sağda kalan olmalıydı ve içeri girdim. Odası da kahverenginin tonlarında döşenmişti ama çok fazla eşya yoktu. Ortada bir yatak ve sağ taraftaki bölmede giyinme odası vardı. Kendime siyah bir eşofman altı, uzun kollu bir üst ve fermuarlı ceketi alıp kendi odama geçtim. Bana verdiği oda da sade bir şekilde döşenmişti ama daha aydınlık tonlardaydı. Kendimi odanın içinde bulunan duşa atıp keyifle banyomu yaptım. Bedenim, gerginlikten ve havanın soğukluğundan kaskatıydı ve ağır ağır gevşemesine izin verdim. Banyodan çıktığımda Asil'in kıyafetlerini giydim ama o kadar bol ve uzun gelmişlerdi ki kıvırmak zorunda kaldım. Standardın üzerinde bir boyum vardı ama Asil, gerçekten uzun ve iri bir adamdı. Saçlarımı da kurutup tepemde sıkı bir topuz yaptım. Aynadaki görüntüme baktığımda dehşete düştüm. Mavi gözlerim kıpkırmızıydı ve göz altlarım olması gerekenden daha mordu. Toparlanmam gerektiğinden kendimi yatağa bıraktım. Normalde çok az uyuyordum ama bugün ciddi anlamda yorulmuştum. Gözlerimi kapattığım an uyku beni esir aldı. * * * Gürültüyle gözlerimi açtığımda duvarda duran saate takıldı gözüm. Sadece bir saat uyuyabilmiştim ve aşağıdan bağırıp çağıran insan sesleri geliyordu. Kapıya doğru ilerledim ve sessizce odadan çıktım. Merdivenlerin kenarında dikkat çekmeden gelen seslere kulak kabarttım. "Nasıl yaparsın bunu!?" diye haykıran adam, Asil'in abisi Araz'dı ve ayakta öfkeyle kardeşinin yakasına yapışmıştı. "Hesap verecek değilim!" diye bağıran Asil, bir anda kendini abisinin kollarından kurtardı. "Vereceksin! Bana gelip, Şahin bir kızı kaçırmış zorla evlenecekmiş dediğinde sana karışma demiştim!" İhtiyarın, Asil'in adamları içinde güvenilir bir adamı vardı ve plana göre bu durumu onlara iletmesi için tembihlenmişti. "Senden onay istemedim, sadece haber verdim ve senin yapman gerekeni ben yaptım!" derken ela gözlü heykel, öfkeden kuduruyordu. "Karışma dedim! Üzerimize sıçratma şu adamı dedim!" derken Araz, yumruğunu duvara geçirdi ama yine de sakinleşemedi. "Nasıl durdun lan! Karına yapılanlar başka bir kadına daha yaşatılırken nasıl durabildin!" derken bu kez Asil onun yakasına yapıştı. "Onu da kurtaramadım. Bu kızı da kurtaramayacaktım." dediğinde yüzü hüzne boğulmuştu. "Ama kurtuldu ve bu, senin sayende olmadı!" diyen Asil hala öfke doluydu. Daha fazla dayanamayarak merdivenlerden inip dikkatlerini üzerime çektim. İkisi de toparlanırken yüzüme bakıyorlardı. "Neden indin sen?" diyen Asil'e baktım. "Sesleri duyunca, Şahin geldi sandım." dediğimde ikisi de sıkıntıyla nefes verdi. Asil bana doğru iki adım attı. "Merak etme, yok bir şey. Sen çık da dinlen." derken sesindeki merhamet kalbime bıçak gibi saplandı. Bu oyunları hak etmiyordu. "Ben açım." deyiverdim. İkisi de şokla yüzüme bakarken gülümsemeden duramadılar. Aç olmak neden insanlara komik geliyordu anlayamıyordum ama açlıktan gerçekten ölmek üzereydim. Asil baştan aşağı beni incelerken kıyafetlerimi fark etmesiyle, gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı ve görmek için can attığım gamzesi ortaya çıktı. Bu adam beni darmaduman ediyordu ve bu histen nefret ediyordum. "Ben adamlara söylerim, bir şeyler alırlar. Sen de mutfakta bekle." dediğinde ikiletmeden girişin sol tarafında kapısı açık olan mutfağa geçtim. Mutfak da evin geri kalanı gibi ahşapla döşenmişti ve ağaç kokusu insanın karnını daha çok acıktırıyordu ya da ben iyice kafayı yemiştim. Bir damla alkol bulmak adına tüm dolaplara baktım ama yoktu. Umarım mahzen gibi bir bölümü vardır ve ağzına kadar doludur çünkü alkol içmemekten beynim bulanmıştı. O sırada mutfağa giren Asil'in elindeki paketleri kaptığım gibi masaya oturdum ve bu halimi şok içinde izliyordu. "Çok açım da." dediğimde o da karşıma oturdu. Gülümsemesi hala yüzünde duruyordu. "Fazla yemek yiyen birine benzemiyorsun." dediği an içimden kopan kahkahayı durduramadım. Bizim ekip bunu duysa başka bir taraflarıyla gülerlerdi. Üstümdeki bol kıyafetler ihtişamlı kaslarımı saklıyordu ki gelinliğim de ihtiyar tarafından buna göre seçilmişti. Bu kadar sportif olduğumu fark etmesi dikkat çekerdi ve bunu göze alamazdık. Onun gülümsemesi de iyice genişlerken yüzüne odaklandım. "Yerim ama spor yapmayı da seviyorum." dediğimde başını salladı. Getirdiklerini açtığım an ikimiz de sessizce yemeğimizin tadını çıkardık. Karnımı tıka basa doldurduğumda ise alkol isteğim gün yüzüne çıktı. "Evde içki yok mu?" dediğimde şokla yüzüme baktı. "İçmek mi istiyorsun?" dediğinde başımı salladım. "Uyumama yardımcı oluyor, çok gerginim." dedim. Ayağa kalktı ve az önce baktığım dolaptan viski çıkardı. Bunu görünce sinirlerim bozuldu çünkü dakikalarca o dolaba bakmıştım. İki bardağa bölüştürüp önüme bıraktığında su misali mideme indirdim. "Çok tuhaf bir kızsın." dediğinde resmen şok geçiriyordu. Daha bir şey görmedin Asil. Ben tuhaflığın tarihini yazan bir kızım. Kendime bir bardak daha doldurup sigaramı yaktım. Şüpheyle yüzümü incelediğini fark ettiğimde, kaçırılan bir kıza göre fazla normal olduğumu anladım. Ayağa kalktım. "Ben yatayım artık. Teşekkür ederim, her şey için." dediğimde kafasını salladı ama şüphe içine sızmıştı bile. Odama çıkıp, kendimi yatağa bıraktım ama azıcık bile uykum yoktu. Tam üç saat boyunca akrep ve yelkovanın kovalamacasını izledim. Bundan sıkılıp pencereleri sonuna kadar açtığımda ormanın içinden gelen çam kokusunun ciğerlerime dolmasına izin verdim. Sabah olmuştu bile ve güneş, kendini bulutların kollarından sıyırmaya başlıyordu. Hava soğuktu ama yüreğimde depreşen duygular, ateş gibiydi. Boynumdan hiç çıkarmadığım, Mariana'mın hediyesi olan martı kolyeye elimi bastırdım. Onu özlemiştim hem de çok özlemiştim. Güneş gibi parlamasını görmek için canımı bile verirdim ama o, bulutların kollarında sonsuz bir uykuya dalmıştı. Patlayan silahın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Biri mi vuruldu? Asil'e mi bir şey oldu diye panikle koşarak merdivenleri indiğim an Şahin ile göz göze geldim. Asil, karşısında dimdik duruyor silahını da Şahin'in beyninde tutuyordu. Onun iyi olduğunu gördüğüm an derin bir nefes verdim. "Buradasın demek." deyip bana doğru ilerlemeye çalışan Şahin'i görmezden gelerek yüzümü Asil'e çevirdim. Ağzının içinden 'korkma' dediğinde kendimden bir kez daha utandım. "Karım! Seni almaya geldim!" diye bağıran Şahin'in sesi, Asil'in yumruğuyla kesildi. Şahin yere düşmüş, çenesini sıvazlarken hala bana bakıp gülümsüyordu. Yüzüme bakmaya devam ederken, "Sen, onun kim olduğunu biliyor musun Asil!" diye bağırdığı an öfkem gözlerime taşmıştı. Kimliğimi açık edecekti ve bunca yalan boşa gidecekti. "Ne diyorsun lan sen!" diyen Asil, tüm gücüyle bir tekme savurdu. Şahin, parmağını bana doğrulttu, "Bu kadın! Benim karım!" dediğinde derin bir nefes verdim. "Karın falan değil! O da senin kurbanın!" Asil kendinden geçercesine yumruklarını ardı ardına yüzüne geçiriyorken Araz, odaya giriş yaptı. Zorlukla Asil'i arkaya doğru çektiğinde, Şahin'i de tutup yerden kaldırdı. "Seni öldürmeden buradan siktir git! Burada sana verilecek kız yok!" diye haykırırken kendinden geçme sırası ondaydı. Şahin'i tutup dışarıda bekleyen adama savurdu. "Götürün! Evine bırakın şu iti!" dediğinde adamlar Şahin'i güçlükle zapt ediyordu. "Geri geleceğim ve kadınımı almadan gitmeyeceğim!" diye haykırırken çoktan arabaya bindirmişlerdi. "Gel! Gel de sana ne veriyorum gör!" diye kuduran Asil'i abisi sakinleştirmeye çalıştı. "Tamam aslanım. Sakin ol. Gelemez, ben halledeceğim." dediğinde gözlerimin içi yanmaya başladı. Aile olmak buydu. Ne olursa olsun, yanında olup destek vermekti. Benim ailem de Pote'ydi. İlk kez eksiğini bu denli yüreğimde hissediyordum. "Tamam abi kusura bakma." deyip kendini toparladığında yerinde çivilenmiş olan bana baktı. Tepki veremedim. Bunu fark ettiği an hızla yanıma geldi ve yüzümü ellerinin arasına aldı. "Geçti, yok bir şey." dedi. Kendimi geri çekememiştim. Belki de çekmek istememiştim. Bir kez olsun dokunuşunu hissedip beni avutmasını istemiştim. Kızgın ateş, önce kalbimi hızlandırdı ardından soluğumu kesercesine beynime ilerledi. Bütün damarlarım kasılmıştı. Vücudumdaki bütün kan, beynime pompalanırken iki büklüm olduğumu hissettim. Araz ve Asil'in endişeli sesleri birbirine karışıyor, kulaklarıma uğultu olarak ulaşıyordu. İlk kez bu kadar uzun süren ve acı veren bir kriz geçiriyordum. Bütün bedenim, ateşlerin içinde kavruluyordu ve nefes ciğerlerime ulaşmıyordu. Başımı ellerimin arasına alıp sıkıca tuttuğumda beynim, patlamak üzereydi. Keskin acı, bütün damarlarıma yayılırken bilincimi yitirdim. Bu kez karanlığın değil, Asil'in kollarıydı beni sarmalayan. |
0% |