@hypnoticdark
|
İstanbul 2013 Akşama doğru inmişti uçağım. O kadar heyecanlıydım ki. Ülkeme ilk kez geldiğime inanamıyordum. Şimdi bu toprakları karış karış gezecek, annemle babamın bütün anılarını dinleyecek, geçtikleri tüm sokakları bir bir gezecektim. Havaalanının çıkışında gözlerim etrafı tararken iki adam yaklaştı bana doğru. Uzun boylu saçları hafiften kırlaşmış adam önümde durdu. "Hafsa Soykan?" diyerek gözlerimin içine baktı. "Evet." dedim. O bendim. ilk kez babamdan başka birinin ağzından ismimi duymuştum. "Bu taraftan, babanız arabada bekliyor." dediği an. Kalbimin sıkıştığını hissettim. Karşımdaki kişi de hissetmiş olacak ki "Lütfen, buyurun." diye beni acele ettirdi. Arabaya doğru ilerlerken, gözlerim hafif aralık pencereden beni izleyen babama takıldı. Bana gelmişti. Beni karşılamaya, "evimize" götürmeye gelmişti. Arabaya bindiğim an babamla birbirimize baktık. Onun yüzünde hafif bir tebessüm oluşurken öylece kalakaldık. "Nasılsın kızım, yolculuk nasıl geçti?" derken ben de gülümsedim. "Teşekkürler baba iyiyim yolculuk çok güzel geçti." buna cevap vermezken memnun bir şekilde önüne döndü. Yolculuğumuz boyunca başka tek kelime etmedik. Yolculuğumuz sona ererken deniz kenarında ışıl ışıl duran koskoca yalıya bakakaldım. Kapılar açıldı araç evin bahçesine girdi. Evimiz de babam gibi heybetli ve ışıl ışıldı. Ona da bu yakışırdı diye düşünmeden edemedim. Evin etrafında onlarca adam bekliyordu. Belli ki burası da Madrid'te yaşadığım ev kadar korunaklı olacaktı. Kapımız açıldı. Arabadan babamla birlikte inerken hiç kimse kafasını kaldırıp bana bakmadı. Bunu yadırgarken babam kolumdan tuttu. Beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. "Hoşgeldin kızım. Evine, bana hoşgeldin." dediği an belki de yıllardır beklediğim cümleler ağzından bir bir döküldü. Bende sımsıkı sarıldım kokusunu ciğerlerime doldurdum. Hızlı adımlarla ışıl ışıl evin içerisine geçtik. Ev dışarıdan gördüğüm heybetin aksine son derece sade döşenmişti. Koltuklardan birine geçerken babam da karşıma oturdu. Havaalanında beni karşılayan saçları kırlaşmış adam ayakta bekliyordu. "Hafsa, kızım bu Ahmet. Benim sağ kolumdur. Bundan sonra senin her ihtiyacınla o ilgilenecek. Ondan habersiz dışarı çıkmanı da istemiyorum." derken sesindeki otorite biraz içimi ürpertti ancak bunlara alışıktım. Alberto amca da oğlu Pote yanımda olmadan dışarıya adımımı dahi attırmazdı. "Peki baba nasıl istersen." deyiverdim. Babam, "Gel şimdi odanı göstereyim." dedi. Koşar adımlarla peşinden gittim. Üst katta bembeyaz döşenmiş oldukça sade ve deniz manzaralı odayı görünce mest oldum. "Beğendin mi?" derken umutla bakmıştı gözlerimin içine. "Bayıldım baba." derken gözlerimin güldüğünden emindim. "Bir eksiğin bir ihtiyacın olursa Ahmet'e seslen. Şimdi dinlen yorgunsundur. Yemek hazır olunca haber verirler." deyip kapıdan çıktı ve gitti. Kendimi bembeyaz yatağa atarken o kadar mutluydum ki bunu kelimelerle ifade etmem imkansızdı. Yol yorgunluğundan olsa gerek uyuyakalmıştım. Uyandığımda hava tamamen kararmış ancak kimse seslenmediği için henüz yemeğe kadar vaktim olduğuna inanıp banyoya yöneldim. Güzelce duşumu aldım. Belime kadar inen saçlarımı açık bıraktım. Üzerime toz pembenin en tatlı hali olan uçuş uçuş bir elbise geçirdim. O sırada kapı çalındı. "Hafsa Hanım, yemek hazır. Ziya Bey sizi sofrada bekliyor." diye seslendi adam. "Hemen geliyorum." deyip merdivenlerden indim. Babam sofrada baş köşeye oturmuş yanına oturmamı beklerken yerime geçtim. "Afiyet olsun." dedi babam. Akşam yemeğimizi sakince bir güzel yedik. Yemeğin ardından salona geçtik. Babam benimle özel konuşmak istediğini belirttiğinden meraklı gözlerle yüzüne baktım. "Annene çok benziyorsun." deyiverdi. İlk kez ondan bahsettiğini duymuştum. Yüreğime bir ağırlık çöktü. Doğumumla onu sevdiği kadından ayırmış, yıllarca beni koruma bahanesiyle kendinden uzaklaştırmış inancıyla büyümüştüm. "Kızım, uzun zamandır yanımda olmanı istiyordum ancak tahmin ettiğin üzere büyük işlerle uğraşıyorum. Eğer ki ardımda kaybedecek bir şeyim olduğunu tahmin etselerdi seni düşmanlarımdan korumak benim için çok zor olacaktı. Ancak şimdi geldiğim noktada daha fazla senden ayrı kalmak istemedim bundan dolayı uyman gereken kurallar olacak. Beni de sözümü de çiğnemezsen bir daha yanımdan ayrılmak zorunda değilsin." dediği an gözlerim kocaman büyümüştü. Beni yanında istiyordu. Geçici bir durum değildi hep benimle olmak istemişti. "Ben de daha fazla senden ayrı kalmak istemiyorum baba, yanında olmak aile olmak istiyorum bunun için de ne gerekirse yapacağım." dedim. "O halde kulağını dört aç beni iyi dinle. Ben en güçlü olana kadar kimse kızım olduğunu bilmeyecek. Bu evde Ahmet'ten başka kimseye güvenmeyecek, tek kelime etmeyeceksin. Olur da bir gün kim olduğunu birisi sorgularsa isminin Hafsa Dönmez olduğunu, söyleyeceksin. Gerçek kimliğin kesinlikle burada açığa çıkmayacak. Ben zamanı geldiğinde herkese seni, kızımı varisim olacak tanıtacağım. O zaman gelene kadar, gerçekleri gizli tutacaksın." dedi. Beni zaten yıllarca saklamamış mıydı? Şimdi bütün bunlara ne gerek vardı? Buraya babamı tanımaya gelmiştim ancak o yine beni yabancılaştırmıştı. Yine de itiraz etmek istemedim onu kendimden soğutmak istemedim. Zaten büyük bir adım atmıştı. Beni tekrar göndermesini istemediğimden sadece "Peki baba." diyebildim. "Bugünlük bu kadar, zamanla her şeyi açıklayacağım sana. Şimdi çık odana dinlen benim de işlerim var." deyip evden çıktı. Orada öylece kalakaldım. Hayal ettiklerim bunlar değildi. Kafam karmakarışıktı. Bu halde odama çıktım. Telefonumu açtım. Alberto amca, Pote ve Mariana onlarca kez arayıp yazmışlardı. Hepsine iyi olduğumu dinleneceğimi yazıp telefonu masaya bıraktım. Yatağın içinde kafam allak bullak olmuşken kaç saat dönüp durduğumu bilmiyordum. Sabahın ilk ışıklarını gördüğümde kendimi uykuya teslim ettim. |
0% |