Yeni Üyelik
37.
Bölüm

36.Bölüm

@hypnoticdark

Odanın içerisinde bir sağa bir sola yürüyordum. Sanki kan bedenimden çekilmiş de hissizleşmiş gibiydim. Artık olacakların önüne kimse geçemezdi çünkü kararımı çoktan vermiştim. Geç verilmiş bir karar olsa da uygulamaktan çekinmeyecektim.

Odaya girdiğimden beri babam tek kelime etmeden memnun yüz ifadesiyle beni izliyordu. Yıllar önce beni öldürdüğü karanlık yatağa daldı gözlerim. İçinde çırpınışlarım gözümün önünde canlanırken haykırışlarıma karışmış kahkaha sesleri çınladı kulağımda.

Yıllardır girmediğim bu odaya kendi isteğimle on yıl önce yapmam gereken şey için geri dönmüştüm, hem de kendi ayaklarımla.

Daha fazla geciktirmenin bir anlamı olmadığını anlayıp karanlık yatağın ucuna zor da olsa oturdum. Babam karşımdaki sandalyede kıpırdayamayacak kadar sıkı bir şekilde bağlanmış oturuyordu. Maviliklerimiz birbirine çarptığında yüreğim buz tuttu.

"Neden baba?" Derken sesim fısıltıdan farksızdı ama duymuş olacak ki gözünden bir gölge geçti. Hafif de olsa afallaması yüzümde acı bir tebessüme yer verdi. Yıllar önce bu afallamayı görüp de onu affetmek için ne kadar da boş umutlar beslemiştim.

Boğazını temizleyip bir rüyadan uyanmışçasına kendine geldi. "Yıllar önce seni ilk gördüğümde annene benziyorsun demiştim, hatırladın mı?" Başımı onaylarcasına sallayıp devam etmesini bekledim. "Kastettiğim fiziksel özelliklerin değildi çünkü o konuda tıpkı bana benziyorsun, daha doğrusu rahmetli anneme benziyorsun." Ellerimi yumruk yapıp öfkemi kontrol etmeye çalıştım çünkü bu soysuza benzemek istemesem de haklıydı. "Ruhsal olarak annenin aynısıydın. Taze bir çiçek kadar narin ve temiz. Bu dünyada hayatta kalmayacak kadar da korkaktın, tıpkı Sofya gibi-."

"Annemin adını ağzına alma!" Haykırışım bile ona etki etmezken devam etti. Gözleri gözlerime dalıp gitmiş, acı çeken bir ifadeye bürünmüştü.

"Onu çok sevdim, bu hayatta kimseyi sevmediğim kadar çok. O kadar nazikti ki bu yüzden de hayata tutunamadı. Onu terbiye edip bu hayata karşı nasırlaştırmak istesem de benliğinden hiç vazgeçmedi."

Kahkaham odanın içinde yankılanırken gözümden düşen iki damlaya tezat bir ruh haline bürünmüştüm.

"Seni katılaştırabilirsem, hayatta kalırsın sandım kızım ama annenden daha dirençli çıksan bile benim yolumdan yürümedin."

"Eğer tüm bunları yaşatmadan yanında olmamı isteseydin olurdum baba. Bana eziyet etmeden bu karanlık yatağa gömmeden bunu isteseydin yapardım! Ben senden sevgi istedim, benimle gurur duy istedim! Yıllarca sırf bunun için bekledim ben seni!" Gözleri daha da koyulaşırken alayla gülme sırası ona geçmişti.

"Yapmazdın, arkana bile bakmadan kaçar giderdin benden." Başımı iki yana sallarken bedenimi saran titremeye karşı koymaya çalıştım.

"Yemin ederim yapardım. Sen ne istiyorsan onu yapardım çünkü ben bu hayatta sadece seni istedim. Babam olsun istedim. Beni buraya çağırdığın o gün var ya baba, benim bu hayattaki en mutlu günümdü."

"Masumdun, bu karanlık dünyaya girmek için fazla masumdun."

Öne doğru eğilip gözlerinin en derinine baktım, bir cevap ararcasına. "O ölüm gözlü adamın, beni bu yatakta öldüreceğini biliyor muydun?"

Yüzü sertleşirken başını iki yana salladı. "Hayır, seninle konuşup evlenmeye ikna edeceğini ve gerekirse biraz sert çıkacağını düşünüyordum." Göz bebeklerinin titreyişi sözlerinden daha net bir cevap vermişti bana.

"Yalan söylüyorsun! Sen kendi kızını bile isteye öldürdün baba! Kendimden de geçtim, peki Mariana ? Onun canını almak zorunda mıydın?" İsmini bile söylerken ruhumun en derinleri kanamıştı.

"O seni güçsüz kılıyordu, fazla değer verdin o kıza. Ölmeseydi, bu kadar güçlü olamazdın. Onu öldürmek yaptığım en iyi işti." Bu sözü onun ölüm fermanıydı.

Hızla ayağa kalktım. Gözlerim artık mavi değil, simsiyah bakıyordu. Ne yaptığımı anlamazken hızla odadan çıktım. Evin girişinde duran benzin bidonlarını tek tek alıp evin her köşesine dökmeye başladım.

Beni parça parça öldürdüğü her noktaya sıvının yayılmasını sağlarken yüreğim ferahlamaya başlamıştı. Merdivenlerden çıkarken bile dökmeye devam ettim.

Kaç dakika geçti bilmiyorum ama artık yeterli olduğunu düşünüp yeniden odaya döndüğümde son benzin bidonunu alıp babamın başından aşağıya akmasını sağlarken öksürük krizine girmişti.

Babam yüzündeki dehşet ifadesiyle nefes almaya çalışırken yeniden oturdum kalktığım yere.

"Seni öldürmek için binlerce kurgu yazdım beynimde. Hiçbiri beni tatmin etmedi." Öldüğüm yatağa yeniden uzanıp tavanı izlemeye başladım. "Beni yaşarken cayır cayır yaktığın aklıma geldiğinde ise benim hayatımı yansıtan en uygun yöntemin bu olduğunu düşündüm." Yüzümdeki kırgın tebessümle başımı çevirip babama baktım.

"Aklını mı kaçırdın Hafsa! Bunu yapamazsın, kes şu saçmalığı!"

"Ben de aynen böyle düşündüm baba. O soğuk depoda bana yaptığın işkencelerin koskoca bir saçmalıktan ibaret olduğunu düşündüm ama sen durmadın, zulmün her geçen yıl daha da arttı."

Yerinde debelenip kollarını çözmeye çalışması bile onu kurtarmaya yetmezken vazgeçmedi. "Ben de aynen senin gibi kurtulmaya çalıştım ama başaramadım. Seni ilk gördüğüm gün öldürmeliydim baba. Eğer bunu yapacak cesaretim olsaydı, Mariana hala hayatta olurdu. Ben korkak bir aptalım." Gözümden düşen yaşlar, yastığımı ıslatmaya başlamıştı ama durduramıyordum.

"Bak bunu yapamazsın sen böyle biri değilsin." Gözleri olabildiğine açılmıştı.

"Beni bu hale siz getirdiniz ama merak etme bu evde birlikte can vereceğiz. Senin kanının karıştığı bir insanın bu dünyada kalması kaostan başka bir şey değil." Gözlerimi kapatıp uzun uzun onun çırpınışlarını dinledim.

"Hafsa vazgeç, bak bütün dünya senin ellerinin arasında. Gücünün bir sınırı yok, hem lider de oldun. Birbirimizi affedip herkesi önümüzde diz çöktürebiliriz. Baba kız biz bunu başarabiliriz. Ha kızım ne dersin?" Gözlerimi açmadan histerik bir kahkaha attım.

"Umrumda mı sanıyorsun? O pisliklerin içinde durmak bile canımı yakıyordu ama sen bunu göremeyecek kadar vicdansızdın. Sen beni öldürdün baba, ben sevdiklerimi koruyamadım. Aşık olduğum adam bile bana ihanet etti. Ben daha fazla nefes almak istemiyorum."

"Senin akli dengen yerinde değil, bak sana yardım edebilirim. Yıllardır yapamadığım babalığı yapmama izin ver güzel kızım." Duygu sömrüsü, son umuduna tutunuyordu.

"Öleceğiz baba, birlikte."

"Bana acımıyorsun bari kendini kurtar! Bunu kendine yapma! Asil madem sana ihanet etti ondan intikam al, soyumu devam ettir." Ecel yaklaşınca saçmalamanın dozunu da arttırmıştı. Daha fazla bu adama tahammül edemeyeceğime kanaat getirip ayaklandım.

"Ben senin kadar vicdansız olmadığım için ölümünü seyretmeyeceğim baba. Ben bu hayatta sadece senden intikam almak istedim ve o gün, bugün. Nefesimi kesenlerin nefeslerini kesmeden bu dünyadan gitmeyeceğim demiştim. Hoşçakal baba..."

Ardımdaki haykırışlarını umursamadan odadan çıktım. Feryat ediyordu, o gece benim attığım çığlıklar kadar güçlüydü. Kahkaha krizine girdim, tıpkı o gece babamın attıkları gibi.

Merdivenin başında durup uzaktan son kez odaya baktım. Bu bir sondu, dönüşü olamayacak kadar acı bir son. Elimdeki çakmağı ateşleyip odanın içerisine attım. Alevler yavaş yavaş odaya girerken hızla merdivenleri inip salona geçtim.

Kapının yanında duran piyanoyu görünce buruk bir tebessümle kapağını açıp koltuğuna oturdum. En son yıllar önce çalmıştım. En sevdiğim melodi parmaklarımdan dökülürken, arkamda evi saran alevleri görmemek için gözlerimi kapattım.

Müziğin eşsiz sesi kulaklarımı doldurduğu sırada ısı yavaş yavaş bana yaklaşıyordu.

Doğarken döktüğüm gözyaşlarına inat ölürken gülümsüyordum.

Nefesimi kesenlerin nefeslerini kesmiştim ve artık bu dünyadan gitme vaktiydi...

*
*
*

Asil Arslan

Uyandığımda Hafsa'nın beni terk ettiğini anlar anlamaz ekibimin ayarladığı uçakla Türkiye'ye dönmüştüm. Bütün teşkilat, Ziya itini ve kızını arıyordu.

Trabzon'da olduklarına dair aldığımız sinyallerle ekibimle birlikte o tarafa yönelmiştik. Hafsa'nın bir delilik yapmaması için içimden bütün duaları okurken telefonumun sesiyle kendime geldim.

"Asil, Trabzon'da geniş çaplı bir arama başlattık ama henüz dönüş olmadı sen neredesin?"

"Arabadayız abi, az kaldı yarım saat içinde yanınızda oluruz."

"Bir dakika." Arkada hararetli bir şekilde birileriyle konuşuyordu ama gürültüden anlaşılmıyordu. "Asil, acilen buraya gelmeniz lazım. İhbar hattına bir video gelmiş, çabuk olun!" İçimdeki sıkıntı kalbimi sıkıştırmaya başlamıştı.

"Ne videosu!?" Diye bağırırken bir yandan da şoföre hızlı olmasını söylüyordum.

"Buna inanamayacaksın." Sesinin titremesi bedenimin buz kesmesine sebep oldu. Telefonu yüzüme kapattığı an sinirle torpidoya yumruk attım. Yüreğim acıyordu, o ite zarar vermesinden daha çok sevdiğim kadına bir şey olma ihtimali içten içe beni bitiriyordu.

Beni duymuştu, buna artık emindim ama sormadan etmeden beni terk etmesine anlam veremiyordum. Sorsaydı her şeyi anlatırdım, onu korumak için neler yaptığımı nelerden vazgeçtiğimi anlatırdım ama dinlemek bile istememiş olacak ki benim olduğu gün gitmişti.

Yarım saatlik yolu on beş dakikada bitirirken benim ömrümden ömür gitmişti. Buluşmanın yapılacağı binaya girerken güvenliğe kimliğimi gösterdim. Saygıyla selam verdikten sonra kapıyı açıp bizi içeriye aldı.

Asansörü bile bekleyemeyecek kadar panik olduğumdan merdivenlere koşarak beşinci kata çıktım.

Duvara yansıtılan videoda Hafsa'nın aşık olduğum mavilikleri vardı. Orada duraklatılmıştı.

"Neler oluyor burada!?" Diye bağırdığımda ekibimizin komutanı omzumu sıkarak yüzüme baktı.

"İzlesen daha iyi olacak." Bacaklarımdaki titremeyi kontrol edemeyeceğimi anladığım an önümdeki koltuğa yığıldım. Video en başına sarıldı. Hafsa telefonu masaya sabitleyip karşıdaki kanepeye yerleşti, gergin olduğu her halinden belliydi. Sonra o duymaktan asla bıkmayacağım, başka diyarlardan kopup gelmişçesine efsunlu olan sesi doldurdu kulaklarımı.

"Ben Aurelia Mendez aynı zamanda Hafsa Soykan. Hepinizin beni tanıdığını varsayıyorum." Gülümsemesi... Beni her zerresine aşık eden kadının o cennet gülüşü yerleşti porselen kadar beyaz olan yüzüne.

"Bu video elinize ulaştığına göre canımı yakanların nefeslerini kesmişim demektir. İspanya'nın konsey lideri olduğumu ve madde ticareti yaptığımı aynı zamanda babam Ziya Soykan'ın hatta adını bile bilmediğim onlarca insanın katili olduğumu itiraf ediyorum." Gözlerim şok içerisinde açılmıştı. Ben onu her şeyden aklamaya çalışırken kendini ifşa etmişti.

"Şimdi katilim dedim diye muhtemelen beni tutuklayıp, dünyanın en büyük madde ticarethanesini çökertebileceğinizi sanıyorsunuz ama bunun tam anlamıyla mümkün olmadığını söylemek durumundayım çünkü ben artık hayatta değilim." Yerimden ağır ağır kalkarken önümü göremeyecek kadar gözlerim dolmuştu. Ne demişti o? Hayatta değil miydi?

"Hayır! Yalan söylüyor! Bu doğru olamaz!" Haykırışlarım bütün binayı sararken komutan ve yanındaki adamlar her yanımdan beni tutmaya çalışıyordu. Sevdiğim kadın hayatta değilim demişti. Canımın canı gitmiş olamazdı! Bunu asla kabullenemezdim!

"Dinle evlat! Devamını da dinle!"

Video devam etmeye başladı, bağırmaktan dolayı boğazımda oluşan acı bile canımı yakmıyordu. Benim yüreğim alev almıştı.

"İspanya konsey üyelerinin ve madde üretimi yapılan yerlerin bütün bilgilerini size iletiyorum. Türkiye'dekilerinkileri söylememe gerek yoktur herhalde çünkü Asil hepsini biliyor yani sizin de haberiniz vardır." Gözünden akan bir damla yaş benim yüreğime düştü.

"Tam on yıl önce Türkiye'ye geldim. Geldiğim gün konseyinize katılmam gerektiği için ve babamın hırsları uğruna en güçlü olmamı istediği için tecavüze uğradım. Kulağa çok saçma geliyor değil mi? Sonrasında işkencelerin en ağırlarını bizzat babam tarafından görerek eğitildim. Sonunda da İspanya konsey lideri oldum. Hiçbir şey benim irademle gerçekleşmedi. Yaptıklarımdan sonra kendimi aklamaya çalışmıyorum elbette ancak beni bu hale getiren kişinin en kanlı yüzünü de bilin istedim. O adam yaşamayı hak etmiyordu." Yüzündeki acı teşebbüsümü gördüğüm an ölmek istedim. Duyduklarım beynime ağır bir balyoz misali iniyordu.

"Bu işleri yapmak istemezdim Asil. Ne bu zehri satıp insanların hayatını mahvetmek ne de elimi kana bulamak istemezdim. Sana kızgın olduğumu düşünüyorsun muhtemelen ama değilim. Sen bu hayatta başıma gelen en güzel şeydin. Ölümümle yas tutar mısın bilmem ama yapmanı da istemem. Umarım güzel bir hayatın olur. Bu arada ben sözümde dururum, abini de evladını da yaşamasam bile koruyacağımı bil." Dizlerimin üzerine çöküp başımı ellerimin arasına aldım.

"Hoşçakal Asil, bu kanlı oyunu bitirdim. O konseyi yakacağına da şüphem yok. Gözüm arkada kalmayacaktır." Başımı kaldırıp son kez güzel yüzüne baktım. Video orada biterken nefes alamaz olmuştum.

"Komutanım belgeler elimize ulaştı. Hepsinde açık adresler, teslimat güzergahları ve saatleri mevcut."

Konuşulanlara artık odaklanamayacak bir haldeydim ama son söyledikleriyle kalbim atmayı bıraktı.

"Ziya Soykan'ın evi yanmış komutanım, müdahale etmişler ama ne yazık ki içeriden bir kadın bir de erkek cesedi çıkarılmış."

Bitmişti... Sevdiğim kadının gözlerindeki feryadı göremeyecek kadar aptaldım. Yüzüme bakarken bas bas öleceğini haykırırken kulaklarımı tıkamıştım. Kendini yakmıştı ama benim yüreğimi de beraberinde götürmüştü.

Ben artık yarım kalandım...

Loading...
0%