Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.Bölüm

@hypnoticdark

Hayat, bir gecede bütün umutlarıma tek tek ağzının payını verirken kalan nefeslerimin hepsini koskoca bir karanlıkta alıp vereceğimi nasıl bilebilirdim ki? O gece, koskoca bir karanlığa çekilmiştim artık. Hayalkırıklıklarımın tüm zerreleri kalbime keskin bir ok misali saplandı. Yıllarca o okları temizlemekle geçireceğimi bilememiştim işte.

Kilitlendiğim odanın kapısına yapışmış bir halde aşağıdan gelen seslere kulak kabarttım. Kavga, bağırış çağırış beklerken yükselen kahkaha sesleri içime oturdu. O ölüm bakışlı adamın kalın sesi beynimin içinde yankılanıyordu.

Odanın içinde koşarak titreyen ellerime telefonu aldım. İkinci çalışında Pote cevap verdi. "Bir sorun mu var Patrona, iyi misin?"

"İyiyim Pote ama odaya kilitlediler beni ne olduğunu anlayama..." derken kapının açılma sesiyle telefonumu düşürdüm. Gelen babamdı. Onu görür görmez içime ferahlık yayılırken, "Baba, kim o adam? Neler oluyor? Neden kilitlendim?" derken yüzüme bomboş bakışlarla bakıyordu.

Kolumdan sertçe tuttu ve karşısına oturttu. "Şimdi beni iyi dinle. Sen benim kızımsın. Onlarca sene beni azap içinde yaşattın artık bana olan borcunu ödeme vakti." derken ağzım açık onu dinliyordum. Kelimeler boğazıma tıkanmış, sesimi kaybetmiştim.

"Aşağıdaki adam, Orhan Bey. Türkiye'nin en güçlü iş adamlarından. Onunla birleşip en güçlü olacağız. Sen babanın kızısın. Güçle besleneceğiz. En güçlü olmak için tavizler verecek bizi kimsenin yıkmasına izin vermeyeceğiz." kelimeler ağzından tükürür gibi çıkarken bir araya getirip algılamak için zorlanıyordum. Bütün vücudum titrerken buz gibi soğukluk bedenimi ele geçirdi.

"Onunla evlenecek, bizden olacaksın." geri kalan hiçbir şeyi duymuyordum. Evlenmek? Hem de babam yaşında bir adamla? Histerik bir şekilde kahkaha atmaya başladım. Bu ne saçmalıktı böyle? Babam şok içinde gözlerime bakarken ayağı bir hışımla kalktı. Öyle bir tokat yedim ki, ömrüm boyunca bu sızıyı unutmayacağıma emindim. Ben yerde öylece kalırken hızla telefonumu alıp kapıyı kilitledi.

Pencereye koştum, açtım. Buradan atlasam en fazla birkaç kemiğim kırılır diye geçirdim içimden. Her tarafta adamlar bekliyordu. Kemiklerim kırıldıktan sonra ne kadar kaçabilirdim ki? O sırada kapı açıldı Orhan denen adam yüzünde o iğrenç gülümsemesiyle içeriye girdi.

Kıpırdayamadım. Tek kelime edemedim. Olduğum yere çivilenmiştim sanki. Kalan ömrümdeki en büyük pişmanlık bu olacaktı. Buradan atlayıp gebermeyi göze alamadığım için her gün o pişmanlığı yaşayacaktım.

Kolumdan çekti içeriye. "İstemiyorum, bırak" diye haykırırken gözlerindeki gülümseme artıyordu. "Defol, dokunma bana!" diye avazım çıkana kadar bağırıyordum ama ne ailem dediğim insanlar, ne de dışarıdaki onlarca adam duymuyor muydu beni?

Kocaman elleriyle öyle bir tokat yedim ki dudağımın kenarından akan sıcak kan ciğerlerime doldu sanki. Yerden kaldırdı boğazımı sıkmaya başladı. O kadar çok sıktı ki ayaklarım uyuşmaya başlamış, gözlerim yerinden çıkacak gibi olmuştu.

O iğrenç nefesini yüzüme verirken, "Diren, diren ki daha keyifli olsun." yüzüne tükürdüm. Beni yatağa fırlatıp saçlarımı derimden ayırırcasına yerlerde öyle bir sürükledi ki saçlarımın tamamen koptuğunu sandım.

"Artık benimsin! Babanla bir anlaşma yaptık! Sonun da sen de karlı çıkacaksın bu işten." derken hala sırıtıyordu. O kadar çok dayak yemiştim ki artık bilincimi açık tutmakta zorlanıyordum.

Büyük bir hışımla yatağa fırlattı beni. Artık direnecek gücüm kalmamıştı. O bana istediği her şeyi yaparken, sadece gözlerine bakıyordum. O karanlık yatağa beni babam, ailem dediğim insanlar mahkum etmişti. Bembeyaz girdiğim bu odada simsiyaha bürünmüştüm. Yaşadığım cehennemin tarifi de telafisi de yoktu.

O iğrenç bedenini üzerime bırakırken artık acı çekmiyordum. O odada değildim sanki. O karanlık yatakta değildim. Gözyaşlarım kurumuştu. Bedenim bana ait değildi. Ruhumu da öldürmüşlerdi. Hem de hiç acımadan...

Hayallerle, heyecanla, merakla geldiğim "evimde" beni öldürüyorlardı. Herkes biliyordu ama aslında kimse de bilmiyordu. Vücudum yoğun bir acıyla kasıldı. İçim acıyordu. İnsanın kalbi, beyni yanar mıydı? Cayır cayıryanıyordum. Ayağımdan saçımın dibine kadar yanıyordum.

Aklımdan her şey geçiyordu. O yatakta olmamak için her şey beynimi oyalıyordu sanki. Madrid'te yaşadığım her an. Arkadaşlarım, okulum, sevdiklerim, Pote'm... Hepsi geride kalmıştı. Ölmüştüm artık ben. Sadece nefes alan bomboş bir beden kalmıştı benden geriye.

O iğrenç pislik benden istediği her şeyi almıştı. Sadece bedenimi değil, ruhumu, kalbimi, duygularımı, benim beyazlığımı çalmıştı benden.

İşini bitirip o iğrenç gülümsemesiyle odadan çıkarken, o karanlık yatağa dönmüştüm işte. Bunu bana o adam değil, baba dediğim şeref yoksunu insan yapmıştı. Ailem dediğim yaratıklar da çığlıklarımı, kahkahalarıyla bastırmıştı.

O karanlık yatakta ne kadar kaldım bilmiyorum. Zaman kavramını yitirmiş, nefes almayı bırakmıştım. Ayağa kalkmaya çalıştım. Keskin bir acı bütün vücudumu kavururken aldırmadım. Aynanın önüne geçtim. Büyük umutlarla giydiğim güzel elbisenin her tarafı parçalanmış, bacaklarım yara bere içinde sızıntı halinde akan kanlarla elbiseyi kırmızıya boyamaya başlamıştı.

Yüzümde yarasız tek bir yer kalmamış, vücudumun sızlayan her noktası kızarmış, morarmıştı. Enkaza dönmüştüm. Bunu bana babam yapmıştı. Öylece kendimi seyrettim.

Odanın kapısına ulaştığımda derin bir nefes aldım, merdivenleri ağır adımlarla inerken o iğrenç insanlar hala gülüşüyordu. Doğru ya, doğum günümü kutluyorlardı. Beni öldürdüklerinden habersiz.

Herkesin bakışları üzerimde toplandı. Öyle bir kahkaha attım ki, hepsi korkuyla dolu şaşkın bakışlarını bir an olsun üzerimden çekmediler.

Babama doğru ilerledim. Yüzünde en ufak bir hüzün, pişmanlık görmeyi diledim. Sahi hala bu umut nasıl ölmemişti içimde?

"Nasıl yaptın?" ağzımdan dökülen tek şey bu oldu.

Kolumu sımsıkı tuttu. Hala gözlerinde bir damla olsun yaş arıyordum. Tek kelime etse yaşama sebebi bulup ona tutunacaktım ama yoktu.

Ne olur biraz hüzün, ufacık bir pişmanlık esintisi göreyim ne olur. İçimden binlerce kez söyledim bunu ama yoktu işte yoktu. Memnuniyet vardı. Gözlerindeki memnuniyet hiç azalmamıştı. Doğduğum gün sevdiği kadını çaldığım için yıllar sonra doğduğum bir günde beni öldürmüştü.

Beni satmış, paramparça etmişti. Ağlayamıyordum. Gözlerim sanki ölmüştü de öylece bakıyordu. Benden intikamını almış hem de bunu çok sağlam bir anlaşmayla da bağlamıştı. Aramızda hiç mesafe kalmayana kadar yaklaştım. Artık kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Hızla belindeki silahı alıp arkamı duvara yasladım. Herkes şok içinde bana sakin olmamla ilgili şeyler söylüyor fakat ben duymuyordum.

Babam hala tek kelime etmezken olduğu yerden bir milim bile kıpırdamamıştı. "Aptallık yapma, kendine gel." deyiverdi.

Hepsinin üzerinde tek tek gezdi ölmüş gözlerim. Halam, amcam, eşleri, kuzenim, babam, ve o piç.

"Beni öldürdünüz. Yaşıyordum ben. Nefes alıyordum. Siz benim nefesimi kestiniz. Bir gün hepinizin nefesini kesmeden bu dünyadan gitmeyeceğim." dedim.

Elimde duran silahı, Orhan denen piçe doğrulttuğum an üzerime hışımla gelmeye başladılar. Silah çoktan patladı.

Silahın patlama sesi diğer tüm sesleri susturdu. İçimde kalan ruhumun son kırıntısını da bu namlunun ucunda harcayıvermiştim.

Loading...
0%