@hypnoticdark
|
Ağrıyan başımın şiddetine daha fazla dayanmaya tahammülüm kalmazken hala karşımda konuşmasını bekleyen adama bakıyordum. Sabırsızlandığımın farkına varmış olacak ki sonunda konuşmaya başlayabilmişti. "Sabır Hafsa, sabır. En büyük eksiğinin bu olduğu belli oluyor. En çok bunun üzerinde çalışacağız demek." derken sinirle kalktım. "Ne anlatacaksan anlat. Bu evde artık durmaya tahammülüm yok. Pote'yi nasıl ikna ettin bilmiyorum ama tek kelimenin dahi yalan olduğunu anlarsam benden çekeceğin var." derken ben bile söylediklerime şaşırmıştım. "Gerçekten de annene benziyorsun o da senin gibi fevriydi. Ancak babandan da cesaretini aldığını, o iti vururken hiç tereddüt etmemenden anlamıştım. Keşke annen de bu cesareti gösterebilseydi belki de sonu böyle olmazdı." derken yükselen öfkeme karşı koyamadım. "Annemin adını o pis ağzınıza bir daha almayacaksınız!" diye haykırırken Pote odaya resmen dalmıştı. "Patrona sakin ol. Dinlemen gerekiyor. Bana güven." Güven mi demişti o? Kime neye güvenebilirdim bu saatten sonra? Sonuçta beni diri diri gömen de öz babam değil miydi? Kalktığım yere otururken hırsla bacağımı sallamaya başladım. "O nerede?" deyiverdim merakıma yenik düşerek. Ahmet bey de kimi sorduğumu anlamış olacak ki alaycı bir gülüş yerleştirdi gür sakallarının içine. "Dağıttığın ortalığı toplamakla meşgul. Sen onu boşverşimdi. Birkaç ay daha uğramaz eve. Daha erken toparlanabilseydin daha çok çalışmış olacaktık. Daha sıkı çalışmayla düzelteceğiz bu hantal halini." Hantal mı demişti bu ihtiyar bana? Tamam kaslı bir vücudum olmasa da ortalamadan daha uzun ve yapılıydım. "Hantal derken? Hem ne çalışmasından bahsediyorsunuz siz? En kısa zamanda bu tükürdüğüm evden defolup gideceğim o kadar zamanım yok benim." derken Potebana kolunu uzattı. İrkildiğimi gördüğü an buruk bir tebessümle yanıma oturdu. Biz sessizliğe gömülürken Ahmet bey konuşmaya başladı. "Zor olduğunu biliyorum. Çok ağır şeyler yaşadığını da biliyorum ama o prenses halini ardında bırakmak zorundaydın. Rüya aleminden çıkıp gerçek hayata adım atmak zorundaydın. Gerçi biraz uçurumdan itilmiş gibi olduğunu biliyorum. O piçin bu kadar ileri gideceğini sana zorla..." derken yutkundu. Dişlerini sımsıkı birbirine bastırdı. Kendine geldiği an devam etmek için kendini zorladığını gördüm. "Her şeyi ardında bırakıp bu öfkene sarılmak zorundasın. Senden yeni bir sen yaratmak zorundasın. Hiçbir şey bildiğin gibi değil. On sekiz yıl önceydi Hafsa, annen eve güneş gibi girmişti. Hamileydi onunla tanıştığımda. Babanla Madrid'de tanışmışlar, deden bu ilişkiye asla onay vermemiş çünkü tıpkı sen gibi onu da tüm pisliklerin dışında tutarak büyütmüş. Bu karanlık aleme girmesine izin vermemiş. Baban karanlığın da pisliğin de ta kendisiydi. Deden onunla iş yaptığı için biliyordu ve müsaade etmemişti. Ta ki annen hamile kalıp babanla buraya kaçana kadar." Pür dikkat onu dinliyordum. Bunlar bildiklerimden farklıydı ama artık geçmişte ne bildiğimin de bir değeri yoktu. "Deden bu duruma çok sinirlendi. Konseyi topladı. Babanın infaz emrini verdirmek istedi ama annenin hamileliğini öğrenince bundan vazgeçti bir daha da anneni görmek istemedi. Annen çok hassas aynı zamanda çok fevri bir kadındı. Zaman içinde babanı çok kez suçlayıp gitmek istediğine şahit oldum." "Baban normal bir adam değildi hala da değil. Türkiye'de her bölgeyi yöneten bir aile vardır. Bu aileler toplanır konsey oluştururlar. Hepsinin yaptığı iş farklıdır. Kadın ticaretinden tut silah kaçakçılığına hatta uyuşturucu satıcılığına kadar hepsinin alanı farklıdır." İçimde oluşan tedirginlik artarken gözümü kırpmadan dinlemeye devam ettim. "Baban karadenizli olduğu için o bölgeden sorumlu. Yurt dışına silah kaçakçılığı yapıyor ama başka bir ailenin işine de el uzatarak uyuşturucu kaçakçılığına da girdi. Çok tepki topladı ama eşinin Salvador Mendez'in yani İspanya'nın en önemli kartelinin kızı Sofya Mendez ile evlendiğini ve orada büyük saygı gördüğünü söyleyerek bu güçten faydalandı." Uyuşturucu, silah, onlarca şey... Yaptıkları işlerin bu denli iğrenç olduğuna inanamıyordum. "Deden İspanya'nın en güçlü ailelerinden ve oradaki konseyin lideriydi. Onun kızını kaçırıp evlenmek üstüne bir de çocuk yapmak zaten akıl işi değildi ama babanın farklı bir manyaklığı vardı. Şiddete kana çok düşkündü. Annen ne zaman gitmek istese ona işkenceler eder, günlerce aç bırakırdı. Annen bunun aşktan ziyade güç evliliği olduğunu anlayıp kaçmak istediğinde çoktan babası onu reddetmişti ve çoğu zaman da kendini zindanda buluyordu." "Neden yardım etmediniz?" Sesim öyle öfkeliydi ki yanımda duran Pote bile ürpermişti. "Edemezdim. Ettiğim an beni de anneni de hatta karnında olan seni de öldürürdü. Susmaya mecburduk hepimiz. Bir gün öyle işkenceler yaptı ki annene, düşük tehlikesi geçirdi. Onca zaman dayanması bile mucizeydi. Baban öyle bir psikopattı ki yaptığı işkenceler hep dozunda olur, tedavi ettirir kaldığı yerden devam ederdi." Artık yutkunamıyordum bile. "Bir gün bir oğlum oldu ama hiç olmaması gereken birinden dünyaya geldi. Eğer baban bunu öğrenseydi o kadını da beni de oğlumu da katlederdi. Çok zor zamanlar geçirdim o süreçte. Annen bir gün tesadüfen bu durumu öğrendikten sonra İspanyadaki tanıdıklarına ulaştı. Oğlumu İspanya'ya göndermeme yardım etti. Orada ona bir aile yeni bir kimlik yarattı. Benim canımın bir parçasını kurtardı. O gün, karşılığında benden tek bir şey istedi. Kızımı dedi, canparemi koru. Onu kolla, kurtar bu adamdan. Öyle güçlü olmasını sağla ki, kimse ona ulaşamasın." Gözlerim acıyla kavrulmaya başladı ama ağlayamıyordum. "Madem tanıdıklarına ulaşabilme şansı vardı neden kendini de kurtarmasını istemedi?" derken çatallanan sesime hakim olmaya çalışıyordum. "Yapamazdı Hafsa, koruması gereken bir bebeği vardı. Konuşsaydı ve deden bu olanları anlasaydı, taş üstünde taş koymazdı. Daha deden gelmeden seni de anneni de öldürürdü. Bunu biliyordu. Hem benim oğlumu hem seni koruyabildi kendinin aksine." "Oğlun, tanıdığım biri mi?" derken içten içe korkuyordum. Tanıdığım biri olsun istemiyordum. "Hayır, kimsenin bilmediği biri. Bunu sorgulama. Bana güvenmen için en derin sırrımı veriyorum sana. Gün gelir de benden bir konuda şüphelenirsen, beni benimle vurabil diye." Nasılsa vurmaya alışmış olacağımı düşünüyordu herhalde. "Annen düşük tehlikesi geçirdikten sonra çok zor zamanlar yaşadı. Doğum gerçekleştiğinde öleceğini biliyordu çünkü çok riskliydi her şey. Sen yaşa diye o kendinden vazgeçti. Annenin ölümünü kaldıramadım. Ne olacaksa olsun deyip dedene ulaştım. Olanların hepsini anlattım çünkü seni ona emanet ederek koruyabileceğimi düşündüm hep." "Deden öyle bir yıkım yaptı ki, bütün işler sarpa sardı. Sınırlardaki korumayı çekti. Babanın ailesini yerle bir etti. Baban dibe vurdu. Parasız pulsuz dışlanmış bir konsey üyesiydi ve çok şey bildiğinden öldürüleceğini biliyordu. İki yıl kaçtı seninle birlikte. En sonunda dedeni aradı. Seni bizzat onun eline vereceğini söyledi. Deden geldiğinde kurulan tuzaklardan habersizdi. Trabzon da dağın başında bir eve çağırdı dedeni. Koruması Alberto ile gelmişti. O sırada olanlar oldu. Silahlar çekildi. Görmediğim kadar kan gördüm." "O gün deden de koruması da vuruldu. Ama ikisi de ölmediler. Baban dedeni öldürdüğünü artık varisi olan sen aracılığıyla İspanya da büyük güç sahibi olduğunu söyleyip konseye de yeniden girdi. İnfazı kaldırıldı hatta kimseye verilmeyen yetkiler verildi. Dedeni o zamandan beri kimsenin benim bile bilmediğim yerlerde saklıyor. Ölmediğine eminim. Alberto'yu da bu yüzden istediği gibi İspanya'da kullanıyor." "Neden öldürmüyor da yıllardır saklıyor?" dediğimde yüz ifadesi sertleşti. "Dedeni herkese karşı kullanabileceği son kozu olarak saklıyor. Kafasının içinden geçenleri kestiremiyorum ama kendini güvence altına almak için yapıyordur. İspanya kurallarına göre, lider olan kişi ki bu deden ve annen ölse bile bir varisi var. Onun kanını taşıyan biri var. Bir gün dedeni bulabilirsek eski konumuna geri döner ve işte o zaman babanın sonunu getirebiliriz. Diğer bir ihtimal de seninle öyle bağlantılar kurar ve yükseliriz ki lider sen olursun." bunu söylerken artık gözlerinden ateş çıkıyordu. "Babamdan neden nefret ediyorsun? Hem dedemin ölmediğine nasıl bu kadar eminsin? Bu da oyununun bir parçası olabilir." Kafamda oturmayan şeyler vardı ve allak bullak olmuştum artık. "Neden nefret ettiğim bana kalsın. Dedenin ölmediğine eminim çünkü babanın sağ koluyum. Nerede olduğunu bilmesem de onunla bağlantı kurabiliyorum ama kafama göre bunu yapamam, çok riskli. Baban bizden şüphe ettiği an hepimiz ölüyüz demektir." "İşte bu yüzden Hafsa Soykan ama bana göre AureliaMendez çok güçlü olmak zorundasın. O güce giden yolda seni kusursuz bir silaha dönüştürecek adam da benim!" Ahmet bey odadan çıkıp giderken vücuduma tonlarca yük bırakmıştı. Mantığım ona inanmak isterken kan ağlayan yüreğim beni zorluyordu. Ancak inandığım bir şey varsa o da baba dediğim pisliğin annemin canını yaktığıydı. Kendi kızına bunu yaşatan ona neler yapmazdı. Ben Aurelia Mendez. Bugün, anneme dokunan elleri koparacağıma yemin ettim. |
0% |