@hypnoticdark
|
Alacakaranlıkta kapım kırılırcasına açılırken gözlerimi açıp açmamak arasında büyük bir savaşın içindeydim. Savaşa mağlup gelip gözlerimi açtım. "Ne oluyor yine!?" diye bağırdığımda Ahmet bey çoktan kollarını göğsünde kavuşturmuş sorgularca yüzüme dikmişti şahin bakışlarını. "Dün konuştuklarımızdan pek bir şey anlamamışsın belli ki?" Dün diye bahsettiği şeyin birkaç saat önce olduğuna yemin edebilirdim ama söylenmek yerine sıkıntıyla başımı yastığa gömdüm. Kendimi sürüklercesine yapıştığım yataktan kalkarken şahin gözler üzerimde gezinmeye devam ediyordu. "Hantal deyince bir de bozuluyorsun. Hadi toparlan soğuk bir duş al. Kahvaltıya in. Fazla zamanımız yok. Çalışacağız." Emirlerini sıralayıp odadan çıkıp gittiğinde tuttuğum nefesi zorlukla bıraktım. Hazmedemediğim hatta kafamı toparlayıp, düşünemediğim onlarca şey vardı. Bu ihtiyar, kucağıma bombayı bırakıp her şey normalmiş gibi yaşamaya devam ediyordu. Bu durumda ayak uydurmaktan başka çarem olmadığını bildiğimden ona karşı direnmektense, hayata karşı direnmeye karar verip banyonun yolunu tuttum. Soğuğa yakın bir duş alıp saçlarımı havluyla kuruladım. Kıyafetlerime göz gezdirirken, renkleri midemin bulanmasına neden oldu. Siyah dizlerimin üzerinde biten bir kazakla sımsıkı bir tayt geçirdim üzerime. Renklerimi de çalmışlardı. Uçuş uçuşluğumu, gökkuşağımı da çalmışlardı. Spor ayakkabılarımı da giydikten sonra, saçlarımı sımsıkı bir topuz yaptım. Aynanın karşısına geçtiğim sırada gördüğüm kişi ben değildim. Bir daha asla "beni" göremeyeceğimi biliyordum. Merdivenleri inerken Pote ve Ahmet bey çoktan kahvaltıya başlamıştı. Masanın baş köşesinde yerimi alırken önümdeki kocaman tabağa bakakaldım. İştahlı bir insan olmama rağmen hayatımda hiç bu kadar yediğimi hatırlamıyordum. "Bu ne böyle?" derken gözlerim Pote'nin üzerindeydi. Ahmet bey söze bir hışımla girdi. Bu adam babamın yanında süt dökmüş kedi gibi değil miydi? "Çok iyi beslenmen lazım. Vücudun fazla yağlı olmasa bile neredeyse hiç kasın yok. Ayrıca olumsuz durumlara karşı iyi beslenmeyi de aç kalmayı da öğrenmek zorundasın." Ahmet bey resmen bizi komuta ediyordu artık. "Olumsuz durumlar derken?" kıtlıktan falan mı bahsediyordu acaba? "Babanın psikopat olduğunu söyledim sana. Annene yaşattığı her şeyi sana da yaşatacak. Yeri gelecek aç bırakacak, yeri gelecek günlerce sana eziyet edecek. Bu durumlara da seni hazırlamak zorundayız." derken içtiğim bir yudum kahve boğazıma kaçtı. Pote'ninhaykırırcasına bağırmasıyla kendime geldim. "Ne saçmalıyorsun sen! Buna asla izin vermem! Ona kimse bir daha dokunmayacak!" gözlerinden resmen alev çıkıyordu. "Hepsi olacak siz de karşı koymayacaksınız. Bir daha asla dedeni görmek istemiyorsan, sevdiklerinin ölümünü tek tek izlemek istiyorsan başlamadan bitirelim." derken sesi çelik gibiydi. "Karşı koymaya niyetim yok zaten. Her şeyi kabul ediyorum. Beni öyle bir zirveye çıkar ki sevdiğim kimseye, dokunmaya dahi cesaret edemesinler." Bunlar dilimden birer birer dökülürken ne zaman bu kadar korkusuz olduğuma hayret ettim. Pote şok içinde bana bakarken Ahmet bey de memnun ifadesiyle kafasını sallamakla yetindi. Kahvaltının ardından ihtiyar, ikimizi de arka kapıdan bahçeye açılan geçişe götürdü. Ne kadar yürüdük bilmiyorum ama ayaklarıma şimdiden kara sular inmişti. Bunun henüz ısınma olduğunu anladığımda ise kendi güçsüzlüğüme saydırmadan edemedim. Ormanlık alana geldiğimizde sırtından indirdiği çantada koca bir cephane vardı. Silahları tek tek anlatmış, tutuşlarını öğretmiş nasıl kullanıldığı hakkında uzun bir nutuk çekmişti. Bundan sadece altı ay önce elime silah alacağımı söyleseler güler geçerdim ama hepsi oluyordu ve ben bunu engelleyebilecek koşullarda yaşamıyordum. Ormanlık alanda yaptığımız derslerin Pote için daha kolay geçtiğini görünce biraz şaşırsam da aslında Albertoamcanın onu bu durumlara karşı hazırlamış olabileceğini düşündüğümden üstünde durmamaya karar verdim. Silah derslerinin haricinde tam üç saat bize spor yaptırmış artık kaslarımızın yanmasından adım atamayacak hale gelmiştik. İhtiyar, her hareketimizi büyük bir sabırla ve profesyonellikle düzeltiyor, tatmin olana kadar da bırakmamıza izin vermiyordu. Günlerce derslerimize devam ettik bu sırada çok iyi besleniyor sık sık da acıkıyorduk. Her geçen gün hareketlerine bir yenisini eklerken programın çok gerisinde olduğumuzu söyleyip bizi daraltmaktan da geri kalmıyordu. Haftalar geçtiğinde hala babam denen adam eve dahi uğramamış, ne zaman Ahmet beyin ağzını arasam bu konuda beni geçiştirmişti. Bir şeyler dönüyordu belli ki ama kafam da vücudum da o kadar yoruluyordu ki artık sorgulamaktan vazgeçmiştim. Gelmemesi benim için daha iyiydi. Gerçi yüzüme bakabilir mi ondan da emin değildim ya. Pote her şeyi büyük bir ciddiyetle yaparken beni canı pahasına koruyacağını, her gün söylemekten de geri kalmıyordu. Kendini suçlu hissettiğini görüyordum ama ne söylersem söyleyeyim buna kendini öyle kaptırmıştı ki kabullenemiyordu. Bu hırs, gözlerini karartıyor olduğundan daha sert bir adama dönüşüyordu. İkimiz de artık olduğumuz kişiler değildik ve bunun fazlasıyla farkındaydık. Amaçlarımız değişmiş, gözümüzü intikam ve kan bürümüştü. Halimizden de memnunduk. Böyle olması bizi hayata bağlıyordu. Elimdeki haddinden fazla ağır dambılları kaldırırken bakışlarımı pür dikkat beni izleyen Ahmey beye çevirdim. "Biliyor değil mi?" dediğimde gözlerimiz buluştu. "Kim?" dediğinde yüzüme alaycı ifademi çoktan yerleştirmiştim. "Babam, bizi hazırladığını biliyor ondan gelmiyor değil mi?" dediğimde ifadesi hala buz gibiydi. "Evet." Tek kelimeyle konuşması beni çıldırtmıştı. Artık sabrım eskisinden de çabuk tükeniyordu. Elimdekileri kenara fırlatıp karşısına geçtiğimde buz gibi bakan gözleri iyice sertleşmişti. "Her şey yine sizin palavralarınız olmasın? Ortaklaşa kurduğunuz yeni bir oyundur belki?" "Belki." dediğinde artık taşmıştım. "Bana düzgün cevap ver!" diye haykırdığımda salonda sesim yankılanmış, Pote çoktan yanımda bitmişti. "Sabır Hafsa, sabır. Senin en büyük eksiğin bu. Sana en ciddi hasarı verecek olan bu. Evet, baban sizi hazırladığımı biliyor ama onun için hazırladığımı düşünüyor. Onun kullanabileceği en güçlü silah olmanız için hazırlandığınızı sanıyor." "Ama sen onu kendi silahıyla vurmak için hazırlıyorsun bizi." dediğimde sesim beklediğimden daha sakindi. Bu, artık kabullenişti. "Hayır, o sizi vurmadan siz onu vurabilin diye hazırlıyorum. Bu sabır gerektiren bir süreç. Önce babanın güvenini kazanacak, tüm kirli oyunlarında ona ortak olacaksın. Memnuniyetini kazandıktan sonra oyuna biz başlayacağız ama dediğim gibi belki de yıllar sürecek bir hazırlık olacak bu. En büyük eksiğin sabırsızlık da bizi ipe götürecek tek şey. Düşündüğümün aksine azmin çok fazla ve kısa sürede çok hızlı gelişiyorsun. Bu kadar sohbet yeter, şimdi devam et." dediğinde ikimiz de yerlerimizi almıştık. * * * O kara gecenin ardından tam bir yıl geçmişti. Öfkeyle yaşadığım, her geçen gün de içimde beslediğim koskoca bir yıl. Bana yapılanlar, dedemin yıllardır esaret içinde yaşaması, annemin yıllarca eziyet çekip benim uğrumda canından vazgeçmesi, beni büyüten baba gibi gördüğüm Alberto amcamın kukla gibi kullanılması, kardeşim bildiğim Pote'nin her gün kendine suçluluk duyarak işkence etmesi, bunların hepsi gece gündüz beynimde dönerken kendimi iyice yitirmiştim. Aynada kendime baktığımda, intikam hırsıyla ölüm makinesine dönmüş katil gözlerim cayır cayır parlıyordu. Yaşadığım her şeyi kendime her gün hatırlatıyor, öfkemin küllenmesine, yaralarımın kabuk bağlamasına asla izin vermiyordum. Dövüş sanatlarının bir çoğunu öğrenme aşamasındaydık ve her gün farklı silahlarla atış talimi yapıyorduk. Vücudum eskisine göre daha kaslı ama beklediğimiz kadar iyi değildi ve bir an olsun yavaşlama lüksümüz yoktu. Her gün eğitimler daha acılı ve sert geçiyordu. Tüm bunlar yaşanırken, bir yılın ardından baba dediğim o adam, yine doğum günümde çıkıp gelmişti. Utanmanın esamesi yüzünde okunmazken o iri mavi gözlerini üzerime dikmiş bakıyordu. Tek fark, artık benim de gözlerim tıpkı onunki kadar ölüm ve intikam doluydu. Bunu gördüğünde memnuniyetle gülümsedi. Eseri hoşuna gitmiş olmalıydı. "Babaya hoş geldin yok mu kızım?" dediğinde yüzüme tebessümün en soğuk hali yerleşmişti. "Hoş geldin baba." |
0% |