Yeni Üyelik
41.
Bölüm

FİNAL

@hypnoticdark

Aradan geçen bir hafta oldukça yoğundu. Asil'in ailesi tamamen İsviçre'ye yerleşmiş hatta düğün hazırlıkları için canla başla uğraşmışlardı. Gelinliğim üç ayrı tasarımcının yardımıyla istediğim gibi hazırlanırken, evimizin bahçesi beyaz güllerin yoğunlukta olduğu bir konseptledüzenlenmişti.

Düğünümüze sadece dakikalar kalmıştı. Asil, aşağıdaki bir odada giyinirken ben yatak odamızda çoktan hazırdım ve çağırılmayı bekliyordum.

Ayağa kalkıp aynada kendime baktım. Gelinliğim oldukça kıymetli taşlarla işlenmiş, saçlarım ise dağınık bir topuzun arkasından yerlere kadar inen duvakla tutturulmuştu.

Kapının açılmasıyla içeriye Asil'in annesi Zehra hanımgirdi. Onlara karşı geçmişte yaptıklarımdan dolayı hala mahçup olsam da bir kez bile yüzüme vurmamışlardı.

Zehra hanım da üzerine siyah yerlere kadar inen zarif bir elbise giymişti, oldukça güzel görünüyordu.

"Güzel kızım." Deyip kollarını bana sararken gözünden akan yaşlara benimkiler de karıştı. Benden ayrılsa da iki elimi de tutmaya devam etti. "Çok mutlu olun yavrum, siz bunu çoktan hak ettiniz. Ailemize hoşgeldin, sen benim gelinim değil bundan sonra kızımsın." Dudaklarımdan kaçan hıçkırıkla makyajım çoktan dağılmaya başlamıştı bile.

"Teşekkür ederim Zehra anne." Zorlukla kurduğum cümleyle yeniden birbirimize sımsıkı sarıldık. Hayatım boyunca ilk kez birine anne demiştim, bu oldukça tuhaf hissettirirken sanki kalbimde kalan son boşluk da tamamlanmıştı.

"Hadi bakalım hadi sen benden de sulu göz çıktın." İkimiz de gülerken kapıdan bu kez Pote girdi. Makyajımı hemen düzeltip ona baktım.

Zehra hanım Pote'nin omzuna dokunup dışarı çıkarken Pote sanki transa girmiş gibi bana bakıyordu. Yaklaşıp elimi önünde birkaç kez salladım.

Afallayıp kendine geldiğinde gülümsemeye başladı. "Büyüleyici görünüyorsun."

"Sen de hiç fena sayılmazsın." Elindeki kırmızı kutuyu bana uzattı. İçini açtığımda yüreğime düşen alevle bacaklarım uyuşmaya başladı.

Gördüğüm elmas gerdanlıkla bütün geçmişim gözlerimin önünden adeta bir film şeridi gibi geçti. Bu, Pote'ninannesinin gerdanlığıydı ve Mariana çocukken bile gizli gizli takar hatta evde bulduğu tülleri üzerine tutarak gelin oldum diye dolaşırdı.

"Pote ben bunu-." Omuzlarımdan tutup sözümü kesti.

"Diğer kardeşime kısmet olmadı ama eğer bunu kabul edersen çok mutlu olurum. Sen benim canımsın hatta bundan çok daha fazlasısın." Titreyen ellerimle gerdanlığı Pote'ye uzatıp arkamı döndüm. Boynumda hissettiğim soğuklukla kardeşime olan özlemim yeniden arttı.

Pote'ye dönüp sımsıkı sarıldım. "Teşekkür ederim kardeşim, iyi ki varsın."

"Sen de iyi ki varsın Aurelia'm." Benden ayrılıp kolunu girmem için uzattı. Asil'in yanına kadar eşlik edecek tek ailem oydu.

Yavaş yavaş merdivenleri inmeye başlarken müzik de çalmaya başladı. Bacaklarım öyle titriyordu ki Pote'dendestek almasam muhtemelen yuvarlanarak inerdim.

Asil kapının önünde annesi, kız kardeşi ve abisiyle beni bekliyordu. Gözlerine bakıp sakinleşmeye çalıştım.

Yanlarına ulaştığımızda Pote alnıma bir öpücük kondurup Asil'e döndü. "Eğer senin yüzünden tek bir damla yaş gözünden düşerse, bu dünyayı başına yıkmakla kalmam Asil Arslan."

Asil tebessüm etti ama alaycılıktan çok uzaktı. "Hafsa bundan sonra emanetimdir, bizde de emanete hıyanet yoktur. Gözün arkada kalmasın."

"Arkada kalmaz zaten bir an bile üzerinden ayırmam sen merak etme." Pote'nin kolundan çıkıp Asil'in koluna girdiğimde öyle bir baktı ki içime işlercesine sanki benden başka kimsesi yokmuşçasına.

Tebessüm edip adımlarına eşlik ettim. Sevdiğimiz herkes bahçede toplanmıştı, kalabalık olmasa da bir ömür boyunca yanımda olmasını istediğim insanlar bu güzel günde de yanımdaydı.

Bahçenin ortasına ulaştığımızda dans müziğimiz de etrafımızı sarmış bizi birbirimize yaklaştırmıştı.

Bu gönül bir çok kişi tanıdı
Sadece sende, sende buldu aşkı
Görmüyor gözlerim başka hiç kimseyi
Ölümüne tutacağım aşk yeminimi

Bu güneş doğmaktan batmaktan vazgeçse
Sevmekten vazgeçmez yüreğim seni
Bu kalbim başkasına ilelebet kilitli
Ölümüne tutacağım aşk yeminimi

Aşığım sana, gönlümün yangını
Silemez kimse kalbimden adını
Kaybetti yüreğim gözlerinde kendini
Ölümüne tutacağım aşk yeminimi

"Hayatımda görüp görebileceğim en güzel kadınsın. Sende gördüklerimi başkaları da görecek diye içim titriyor." Asil'in sözleri yüzümde içten bir gülümseme oluşturdu.

"Ölmüş ruhumu canlandıran, taştan kalbime bıkmadan usanmadan çiçekler diken adam. Seni çok seviyorum." Alnıma bir öpücük kondurup yeniden gözlerime baktı.

"Her hücresine aşık olduğum, gözlerinde kaybolduğum kadın. Seni çok seviyorum. Hayatıma hoşgeldin Hafsa Arslan."

*
*
*

Asil Arslan

Aynı yastığa baş koymamızın üzerinden geçen tam otuz yıl, dile kolay. Zaman zaman kayıplarımızın verdiği acılarla mücadele ettiğimiz zaman zaman ise mutluluktan ayaklarımızın yere değmediği o kıymetli yıllar su misali geçip gitmişti.

Hafsa'mın da benim de saçlarımız beyazlara bürünürken güzel gözlerine olan aşkım bir gün dahi eksilmemişti.

Kayıplarımız ise ardından unutulmayacak acılarla birlikte güzel anılarını bahşetmişti bu biçare yüreğimize.

Salvador Mendez ve Alberto Castro İspanya'ya dönmelerinden kısa süre sonra suikaste kurban gitmişler, Hafsa'mın yüzünü soldurmuşlardı. Ne vardı sanki beladan uzak bir hayat seçselerdi?

Furkan, Cenk ve Beyza güzel evlilikler yapıp çoluk çocuğa karışırken bize yakın evlere yerleşmişlerdi. İhtiyar ise on yıl önce hayata gözlerini yummuştu. Hafsa'nın yüreğinden bir parça daha eksilmiş, gözlerindeki bulutlar artmıştı.

Araz abim asla evlenmemiş, bizimle birlikte İnci'yi büyütmüştü. Hafsa'm ise kendi çocuğumuzu dünyaya getirmek yerine İnci'ye adeta annelik etmişti. Bir çocuk sahibi olmaya kendini hiçbir zaman hazır hissetmemişti.

Kendi soyumdan birini daha bu dünyaya getiremem, bunu göze alamam diyerek bu konuyu hep kapatmıştı. Benim için ise bir ömür Hafsa'mın aşkı bana yetmiş, hiçbir şeyin eksikliğini yaşamamıştım.

Mihre ise evlenip yirmi yıl önce Türkiye'ye yerleşmişti. İki tane de evlat dünyaya getirmiş, mutlu bir hayat yaşarken annemi de çok yaşlandığı için yanına almış bakımıyla ilgileniyordu.

Pote'ye dört yıl önce akciğer kanseri teşhisi konmuş, hepimizi büyük bir hüzne boğmuştu. Rahmetli annesinin hastalığının onda da nüksetmesiyle iki yıl önce bu savaşı kaybetmişti. Hafsa'mın yüreği yanmış kavrulmuş adeta nefes alamaz olmuştu. Pote son nefesini verene kadar elini bir an olsun bırakmazken o da gözlerimin önünde eriyip bitmişti.

Pote hiç evlenmemiş, yanımızdan ayrılmamıştı. Hafsa'ylakardeşlikleri herkesin imreneceği kadar özeldi. Gözlerini kapattığı an anlamıştım artık Hafsa'nın bedeni burada olsa da ruhu asla geri dönmeyecekti.

İki yıldır Hafsa'mla evimizde yalnızdık. Bu koskoca konakta zamanında sesler, kapanan kapılar eksik olmazken artık çıt çıkmıyordu.

Pote'nin kaybını kaldıramayan karım ise ona ödül gibi gelen bana ise hayatımın en acı günlerini yaşatan Alzheimer hastalığına yakalanmıştı. Gün geçtikte düşünce, hafıza ve davranış fonksiyonları kayboluyordu.

Üç gece önce beni tanıyamamış, aşık olduğum hareleri bir yabancıya bakıyor gibi bakmıştı. Bu da benim yürek yangınımdı, yine de geçmişte yaşadığı acıları hatırlamadığı için bir nebze de olsa gülümseyebiliyordum.

Babasının yaşattığı travmaları ve kardeşlerinin kaybını asla atlatamamıştı. Çoğu gece bağırarak uyanır, sabaha kadar göz yaşı kurumazdı.

Ne olursa olsun her gün hayatımda olduğu için şükrettim. Her namazımda rabbimden bana bu dünyada aşkı yaşattığı için secdeye ulaştım.

O güzel yüreğiyle beni bir ömür sevmişti ya işte bu her şeye değerdi. Elimdeki tepsiyle odamıza çıkıp kapıyı açmamla pencerenin önünde tekerlekli sandalyesinde oturan kadınımı gördüm.

Bembeyaz saçları onu ilk gördüğüm zamanki gibi beline inmişti. Başını çevirip bana baktı. O güzel mavilikleri yeniden şükür sebebim oldu.

"Asil." Güzel sesi kulaklarıma dolduğunda beni hatırlamasıyla yüzüm güldü.

"Güzelim, sana çorba getirdim." Karşısındaki sandalyeye oturup elimdeki tepsiyi masaya bıraktım.

"Acıkmıştım zaten, teşekkür ederim." Yıllardır değişmeyen tek şey ise kadınımın açlığıydı ki bu beni çok mutlu ediyordu.

"Beğendin mi Hafsa'm?" Başını sallayıp gözlerinin içine kadar gülümsedi.

Bir anda yemeğini bırakıp ellerime uzandı. Soğuk ellerini öpüp ısıtmaya çalıştım.

"Asil, beni Mariana ve Pote'nin mezarına götürür müsün?" Elleri dudaklarımda öylece kalakaldım. Bir kez bile bunu istememiş, hatta Pote'nin cenazesi için bile İspanya'ya gitmemişti.

"Gitmek istediğine emin misin kadınım?" Elimi yüzüne götürüp hafifçe okşadım.

"Evet, onları çok özledim." Bunca yıl sonra ilk kez benden bir isteği olmuştu.

"Hemen uçağı hazırlatıyorum, yola çıkarız." Başını sallamasıyla ayaklanıp alnından öptüm. Odadan çıkarken İnci bir hışım odamıza girdi.

"Patrona'm nasılmış bakalım?" İkisi birbirine sarılırken odadan çıktım.

Evimizin yardımcısı olan Nuran ablanın yanına geçtim. Beni görür görmez ayaklanıp yanıma geldi.

"Beyim bir isteğin mi vardı?"

"Nuran abla Hafsa ve benim için valiz hazırla, birkaç günlük kıyafet koysan yeter."

"Hemen hazırlarım beyim." Deyip yukarıya yöneldi.

Sağ kolum olan Kadir'i arayıp uçağı hazırlamalarını söyledim. Uzun zaman sonra ilk kez bir yere gidecektik, Hafsa'ma da iyi gelirdi.

*
*
*

Kısa süren yolculuğumuzun ardından uçaktan inip arabalara geçtik. Sıkı güvenlik önlemleri aldırmıştım ve mezarlığa yaklaşık on araba gidiyorduk.

Arabalar mezarlığın girişinde durduğunda tekerlekli sandalyeyi indirip kadınımı kucağıma aldım. Yerleştirdikten sonra kardeşlerinin mezarına doğru gitmeye başladık.

Sütunların arasında durduğumuzda önümüzdeki üç mezara takıldı gözlerimiz.
Alberto Castro-Pote Castro-Mariana Castro.

Hafsa'mın gözleri nemlenirken yerinden zorlukla kalkıp koluma tutundu. Beline sarılıp onu yönlendirdim. Bütün mezarlara tek tek dokunup gözyaşlarını serbest bıraktı. Öyle içli ağlıyordu ki ben de gözyaşlarıma engel olamadım.

Mariana'nın mezarının başına oturup isminin üzerinde gezdirdi parmaklarını.

"Ben geldim güzel kardeşim. Biliyorum çok geç kaldım ama sen beni anlarsın, değil mi?"
Derin bir nefes verip devam etti. "İntikamını aldım, kanını yerde bırakmadım. Yaşattıklarım için hepinizden özür dilerim. Bende artık cezamı çekmeye geliyorum. Kavuşmamıza çok az kaldı. Umarım beni affetmişsinizdir de orada yeniden buluşuruz."

Daha fazla dayanamayıp onu kollarıma çektim. Güzel saçlarından öpüp kokusunu ciğerlerime doldurdum.

Benden ayrılıp gökyüzüne baktı. "Asil, martıları görüyorsun değil mi?"

Baktığı yere baktım ama hiçbir şey yoktu. Gözümden akan yaş ellerimizin üzerine düştü. "Çok güzeller Hafsa'm."

"Onlar Mariana'nın yansımaları, beni almaya geldiler. Artık gideceğim Asil çünkü onları çok özledim. Bana gönül koymazsın değil mi? Söz veriyorum seni orada bekleyeceğim." Hıçkırıklarım artık geri dönüşü olmaz şekilde yükseliyordu.

"Böyle konuşma kadınım, daha yaşayacak güzel günlerimiz var. Hem yarın İspanya'yı gezmek istemez misin? Özlemişsindir." Birden irkilip kaşlarını çatarak yüzüme baktı.

"Hayır Asil, gelemem." Gözyaşlarımı silip yüzüne baktım.

"Neden güzelim?"

"Yarın doğumgünümü kutlamak için İstanbul'a gideceğim. Babam çağırdı, nasıl unutursun?" Allahım bu nasıl bir acıydı, bu yüreğimin yangını nasıl sönecekti?

"Gitmesen olmaz mı?" Hafızasını kaybettiği zaman o dönemde yaşıyordu ama acıların olmadığı, babasına kavuşacağı günü bekleyen o mutlu kız çocuğu olarak kalıyordu.

"Olmaz tabi! Babam çağırdı diyorum. Beni özlemiş diyorum, neden anlamıyorsun?" Öfkeyle çıkan sesi yüreğimi kanatıyordu.

Kollarıma alıp sımsıkı sardım. "Tamam kadınım, sen nasıl istersen öyle olacak."

Kolları belime dolandı, başını göğsüme koydu. "Seni çok seviyorum Asil'im."

"Seni çok seviyorum Hafsa'm."

Elleri belimden kaydı, üzerimdeki bedeni ağırlaştı. Gözlerimi açmaya cesaret edemedim. Onun o güzel maviliklerini göremeyeceksem, açmanın ne anlamı vardı ki?

Kız çocuklarınızı çok sevin, özellikle bir baba olarak onları el üstünde tutun ki kendilerini hiç eksik hissetmesinler. Unutmayın, onlarda açtığınız en ufak yara bile bir ömür unutamayacağı travmalara dönüşebilir.

"Kız çocuğu sadece evlat değildir. Kız çocuğu, cennet anahtarıdır."

-SON-

 

 

 

Loading...
0%