Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm

@iam.ayrin

İkbal ve Ayşe huzur içinde yatın...

Unutmayın, unutturmayın...

 

ONUNCU BÖLÜM LAVİ

 

Taylor Swift: Slut

 

LÜTFEN OY VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN.

 

゚✧ ✧゚

 

Ne yaptığımı bilmek benim güvenli alanımdı. O gün ne giyeceğim, ne yiyeceğim hatta saat kaçta banyo yapıp yapmayacağım. Her şeyi önceden planlardım fakat son dönemlerde hayatım öylesine değişmişti ki planlarımın dışına çıkar olmuştum. Bu bir yönden iyiyken bir yönden de sebep olacağı sonuçlar yüzünden kötüydü.

 

Sabah olduğunda başım çatlayacak gibiydi. Bunun sorumlusu bendim bünyem alkole alışık değildi fakat bunu bile bile içmiştim. Sınırlarımın dışına çıkıyordum belki şuan zararı yoktu fakat ileri de olabilirdi. Belki de frene basmalıydım.

 

Yataktan kalktım ve elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim. Aynada ki görüntüm pek iç açıcı değildi. Saçlarım dağınıkte ve gözlerim kızarmıştı. Elimi yüzümü yıkayıp makyajımı yaptım. Makyajdan ziyade doğum lekemi kapatıyordum daha çok. Artık makyaj yapmak hayatımın bir parçası olmuştu. Yeni kimliğimi kendim yaratıyordum.

 

İşim bittikten sonra formamı giydim.

Pencereden baktığım kadarıyla hava soğuk görünüyordu. Bu yüzden montumu da formamın üstüne giymiştim.

 

Dün gece yine babam ortalıkta yoktu. Ablamdan gelen bir mesajla öğrenmiştim ki iş için gitmişti. İşine öyle bağımlıydıki gece gündüz çalışıyordu. Sanırım yeni bir dava üzerine çalışıyordu bu yüzden bu kadar yoğundu. Onu görmemeye alışıktım. Hiçbir zaman tam anlamıyla baba kız ilişkimiz olmamıştı. Masaya oturduğumuzda 5 cümle kurabiliyorsak bu bizim için nimetti. Çocukken bu durum beni üzerdi. Şimdi ise eskisi gibi hissetmiyordum.

 

Çantamı aldım ve aşağı indim. Ortalıkta kimse görünmüyordu işleri vardı sanırım yada daha uyanmamışlardı. Elime bir muz aldım ve hızlıca bitirip üstüne su içtikten sonra evden çıktım. Mehmet amcaya selam verdikten sonra arabaya bindim.

 

Kendimi çok yorgun hissediyordum. Bu halde okulda nasıl dayanacağımı bilmesemde ikinci bir seçeneğim yoktu. Ailem dersler konusunda katıydılar. Bu yüzden benim yorum yapma hakkım bile yoktu.

 

Okula gidene kadar yolu seyretmiştim. Küçükken yapmaktan zevk aldığım şeylerden biriydi. Hava soğuktu, kış geliyordu. Bu yüzden arabadan inerken montuma sıkı sıkı sarıldım. Sınıfa girdiğimde sırama oturmuş defterimi çıkarmıştım. Çizim yaptığım bir defterim vardı. Canım sıkıldıkça karalama yapardım. Resim çizmeyi seviyordum öyle ki ileride meslek olarak bile yapabilirdim fakat ailem bunu hoş karşılamıyordu. Onlara göre daha prestijli bir iş yapıp ablamın yolundan gitmeliydim.

 

Kendi yolunun olmadığını bile bile başkasının yolundan gidilir miydi?

 

Aileme göre gidilirdi. Yeter ki onların istediği olsundu.

 

"Hem güzelsin hemde resim yeteneğin var kıskandım. "

 

Merve'nin sesiyle irkildim. Geldiğini fark etmemiştim bile.

 

"Kendimce bir şeyler yapıyorum işte."

 

Yaptığım yarı kelebek resmine baktı.

 

"Bence yeteneklisin gelecekteki işin belli ha. "

 

Yüzümde yorgun bir gülümseme belirdi. Gelecekte ne iş yapacağım belliydi bu yüzden ne kadar resme yönelmek istesemde bunu yapamazdım. Belki ileri de bir sanat galerisi açardım. Belki...

 

"Hiç sanmıyorum. "

 

"Neden? Sevmiyor musun? "

 

Merve'nin ısrarlı sorularına karşı "aklımda daha farklı bir meslek var" dedim. Ailemin aklında daha farklı bir meslek var. Babam büyük bir şirketin avukatıydı. Kazandığı davalar ile nam salmış biriydi. Annem de dedemin şirketinde yöneticiydi. Dedem babamın şirketin başına geçmesini istese de babam kabul etmemiş ve bildiği yoldan ilerlemişti. Yada gurur yapmıştı emin değildim.

 

Babamın anne ve babası da avukattı onların ki aile mesleğiydi. Dedem ise şirket sahibi olduğu için annemi kendi gibi biriyle evlendirmek istemiş. Dedem ne kadar babam ve anneme başta karşı çıkmış olsa da ardından kabul etmek zorunda kalmıştı.

 

İkisinin hikayesini seviyordum. Birbirlerini eskiden sevdikleri açıktı fakat şuan bundan emin değildim. Çogunlukla bana belli etmezlerdi. Yüzlerini bile zar zor gördüğüm aile üyelerim ile aramda ki bağ bir ip kadar inceydi. Yine de ailemdi.

 

Merve anladım der gibi başını salladı.

 

"Dünden beri başım ağrıyor sanırım fazla kaçırdım. "

 

Eli başına gittiğinde yüzümü buruşturdum.

 

"Benimde aynı şekilde. Bir daha o kadar içmeyecegım. "

 

Merve bakışlarını yüzümde gezdirirken bir şey söylemek istiyormuş gibi görünüyordu. Dikkatli bakışları yerimde kıpırdamama neden olmuştu.

 

"Bir sorun mu var? "

 

Yüzüme dikkatli bakılması hoşuma gitmiyordu. Yüzümdeki sivilcelerim sönmüştü zaten. Sadece tek tük kalan izler vardı. Onlar için kapatıcı kullanmam yetiyordu.

 

Tek sorun sol gözümü kapsayan doğum lekemdi. Üstüne kat kat kapatıcı sürüp ablamın verdiği ürünlerle sabitliyordum. Şuana kadar kimse fark etmemişti. Fark edeceklerini sanmasam da yine de yoğun bakışlar kendimi kötü hissettiriyordu.

 

"Dün gece... "

 

Duraksadı ve sanki aklına gelen anıyla birlikte kaşlarını çattı. Bu sadece iki saniye kadar sürdü. Pekala ne olmuştu dün gece?

 

Oktar beni öpmüştü.

 

"Sen gittikten hemen sonra Oktar da ortadan kayboldu. İkiniz birlikte miydiniz? "

 

Ondan böyle bir soru beklemediğim için şaşırsamda toparlamaya çalıştım. Onlara yeterince yalan söylemiştim. Daha fazlası kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu.

 

"Evet, yanıma gelmişti."

 

Merve sanki zaten bildiği bir şeyi teyit etmiş gibiydi. Kaşları düz bir hâl alsada yüzünde huzursuz bir ifade vardı.

 

"Oktar'ın ne kadar karşı konulamaz olduğunu biliyorum Nehli. Beni yanlış anlama ama bence kendin için iyi olanı seçmelisin. "

 

Bakışları güven doluydu. Bir başkası bu cümleleri kursa belki Oktardan uzak tutmak için söylüyor zannedebilirdim fakat Merve gerçekten iyiliğim için söylüyor gibiydi.

 

"Neden Oktar iyi bir seçenek değil mi?"

 

Elini elimin üstüne koydu ve masada biraz daha kayarak bana yaklaştı.

 

"Oktar'a güvenemezsin bugün sana tanrıça gibi hissettirebilir fakat yarın aynı kişi olmayabilir."

 

Sözleri canımı sıkmıştı. Nereden biliyordu böyle birini olduğunu? İkisinin arasında daha önce bir şeyler olmuş olabilir miydi? Böyle bir şey olsa Aysun bana söylerdi. Sanırım.

 

"Neden böyle söylüyorsun anlamıyorum Merve bildiğin başka şeyler de mi var? "

 

Merve söylemek ve söylememek arasında kalsa da en sonunda pes etmişti sanırım.

 

"Oktat ve Barlas'ın aşık olduğu kız benim arkadaşımdı Nehli. Onun ne hâle geldiğini gördüm. Yanlış bir tercih yapmanı istemiyorum sadece. "

 

Elimi ellerinin arasından çektim. O kız onun arkadaşıydı. Beni uyaracak kadar ne olmuştu ki? Basit bir kıskançlık ve aşk üçgeni değil miydi?

 

"Oktar ona ne yaptı? "

 

Etrafta kısaca bakışlarını gezdirdi.

 

"O manipülatif biri önce kendisine aşık olmasına neden oldu fakat Barlas dahil olunca işler karıştı. Bir amacı vardı Oktar'ın ne olduğunu bilmiyorum ama öyleydi. Hislerimde yanılmam Nehli. "

 

Yanağımın iç kısmını ısırdım. Bu bilinçsizce yaptığım bir hareket olsa da düşüncelerimi filtrelememe neden oluyordu yoksa yanlış bir şeyler söylemekten korkuyordum.

 

Merveye içtenlikle gülümsedim. O sadece benim iyiliğimi istiyordu.

 

"Beni düşündüğün için teşekkür ederim fakat aramızda düşündüğün gibi bir şey yok. Sadece arkadaşız benim için endişelenme lütfen."

 

Sözlerimin onu yatıştırmasını umdum. Biz arkadaştan öteye gitmiştik dün gece. Arkadaşınızla ayak üstü ön sevişme raddesine gelmezdiniz. Yada ona dokunmazdınız. Belki bu konuyu Oktar'la konuşmam gerekiyordu fakat henüz aramızda ki şeyler yeniyken bunu yapamazdım.

 

Ayak sesleri dikkatimi çekerken sesin sahibine baktım. Ela ve Aysun gelmişti.

 

"Günaydın ballar. "

 

Aysun yanıma oturup yanağımı öptü. Ela da Merve'nin yanına oturmuş fakat sırtını masaya yaslayarak aynı Merve gibi bize dönmüştü.

 

"Günaydın ne bu enerji? "

 

Aysun alt dudağını büküp "mutlu olamaz mıyım? " diye sordu.

 

Omzunu omzumla itekledim.

 

"Elbette olabilirsin fakat ben dün gece o kadar yorgun düşmüşüm ki şuan bile gözlerimi zar zor açık tutuyorum. "

 

Aysun dudağını büküp "sanki ilk kez partiye gitmiş gibi konuşma zaten hemen ayrıldın nasıl bu kadar yoruldun ki? " dedi. Aslında ilk kez gitmiştim fakat bu detayı atlayarak "bazılarımız senin kadar enerji dolu değil" dedim.

 

"Ne diyebilirim ki mükemmelim bebeğim elbette benim gibi olamazsınız. "

 

Onun şımarık haline kahkaha attım. Özünde elbette böyle biri değildi fakat bugün keyfi fazlasıyla yerindeydi.

 

"Tabi ki olamayız Hürrem Sultan'ın kızı Aysun Sultan. "

 

Aysun söylediğime gülerken öğretmen gelmişti. Herkes sıralarını oturmaya gittiğinde bakışlarım Oktar'ın masasına kaydı. Bugün gelmemişti. Acaba dün gece beni bıraktıktan sonra partiye devam mı etmişti? Bakışlarım sağ tarafıma döndüğün de Barlas'ın camdan dışarıya baktığını gördüm. Ne zaman geldiğini bilmiyordum ben geldiğimde yoktu. Öğretmen yoklama alırken Barlas başını çevirmiş ve ona baktığımı görmüştü.

 

Dudaklarımı oynatarak günaydın dedim gülümseyip başını bir kez eğdi.

 

O iyi olan seçenekti. Benim ilk tercihim, ilk kalp atışım oydu. Eğer o sözleri duymasaydım hâlâ ona aşık olabilirdim. Şuan aşktan çok sevdiğim biriydi.

 

Başımı çevirip öğretmeni dinlemeye başladım. Ders felsefeydi öğretmenin anlattıkları aklımda kalmıyordu gerçi o da çok umursamıyordu. Şuan sadece birkaç kişi ders dinlerken bazıları uyuyor bazıları ise yanında ki ile sohbet ediyordu. Bende başımı sırama koyup uyumaya çalışsamda baş ağrım yüzünden olmuyordu.

 

゚✧ ✧゚

 

Oktar sonra ki günlerde gelmedi. Nedenini merak etsemde onu arayıp sormadım. Bugün günlerden perşembeydi ve Oktar'ın gelip gelmeyeceğinden yine emin değildim. Eğer bugünde gelmezse en azından mesaj atacaktım. Normalde de devamsızlık yapan biriydi fakat 3 gün boyunca gelmemesi endişe vericiydi. Üstelik o günden sonra.

 

Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde yüzümde bir gülümseme belirdi. Gelmişti.

 

Bakışlarım yanıma döndüğünde Barlas'ı görmemle ifadem neredeyse değişecekti fakat son anda toparlamayı başarmıştım.

 

"Nasılsın? "

 

Mavi gözlerinin içine bakarak "iyiyim sen? " diye sordum. Barlas gülümsedi alt dudağı üste göre daha kalındı. Beyaz teni bazen kızarıyordu bunun nedeni ya soğuktu yada basketbol oynadığı içindi.

 

"İyiyim kitabı okudun mu? "

 

Şeker Portakalı.

 

Okumuştum. Çantamın içinden kitabı çıkarıp ona uzattım. Oktar'ın yokluğunda bol bol okumuş ve uyumuştum. Nedense ona alıştığımı hissediyordum bir şekilde sürekli hayatımın içinde yer alıyordu. Ben ise onu memnuniyetle kabul ediyordum.

 

"Sende kalabilir bitirdim ben zaten. "

 

Barlas kitabı açıp çizdiğim yerlere göz gezdirmiş daha sonra çantasına koymuştu.

 

"Bugün bir şeyler yapmak ister misin? "

 

Ondan böyle bir teklif beklemediğim için biraz afalladım. Beklenti dolu bakışları üzerimde geziniyordu tam ona cevap verecekken biri "istemez" dedi.

 

Oktar...

 

Üstünde forma yoktu. Siyah tişörtü kırış kırıştı üstünde ki deri ceketi vücudunu sarmıştı ve siyah solmuş pantolonu umrunda bile değil gibi görünüyordu.

 

"Buna sen karar veremezsin Oktar. "

 

Oktar ona bakmadı bile sarı gözler üzerimde geziniyordu. Dudağının kenarında ki ufak yara gözüme çarptı. O biriyle mi kavga etmişti?

 

"Bana bir sözün vardı. "

 

Devamını getirmedi sadece hatırlatma yapmak istiyor gibiydi. Ona turta yapacaktım. Bunun sözünü vermiştim.

 

"Evet."

 

Başını sağa doğru eğdi.

 

"Sözünü tutma zamanı güzelim. "

 

"Şimdi mi? "

 

"Evet."

 

"Ama okul var. "

 

"Okul hep var. "

 

Bir gün okulu asmaktan zarar gelmezdi sanırım. Ona soracak sorularım vardı. Mesela nerede olduğu gibi, yada yüzüne ne olduğu?

 

Ayağa kalktım ve çantamı aldım. Barlas'ın yüzünde ki şaşkınlığı görebiliyordum. Ben okulu asmazdım öyle ki hastayken bile gelirdim. Fakat bazen küçük kaçamaklar yapabilirdiniz.

 

"Seninle daha sonra buluşuruz olur mu? "

 

Barlas bir şey demeden yine Oktar olmaz demiş ve elimi tutup peşinden sürüklemeye başlamıştı. İkimiz el ele okuldan çıkarken bakışların üzerimizde gezindiğini görmüştüm. Motorunun yanına geldiğimizde bakışları bacaklarıma kaydı.

 

"Bu etekler bu kadar kısa olmak zorunda mı? "

 

Homurtusuna karşı gözlerimi devirdim.

 

"Boyu gayet iyi. "

 

Yüzünde alaylı bir gülümseme yer edinirken "iç çamaşırının rengini söyleyebilirim bebeğim" dedi.

 

"Ne?"

 

Ben dehşete düşmüş ona bakarken o umursamadı ve beni yönlendirip motora binmemi sağladı.

 

"Şaka yapıyorum. "

 

Sıcak nefesi tüylerimi diken diken etmek için yeterliydi. Kaskı yine başımdan geçirmiş ve düzeltmişti. Kendisi de önüme bindikten sonra yola koyulmuştuk.

 

Kollarım sıkı sıkı beline dolanmıştı yine. Başım sırtındaydı ve saçlarım kaskın altından uçuşuyordu. Kendimi huzurlu hissediyordum. Sanki uzun zamandır kayıp olan eşyamı bulmuş gibi mutluydum. Oktar motoru hızlı kullanıyordu bu yüzden bacağıma değen soğuk rüzgar tenimin üşümesine neden olmuştu.

 

Yaklaşık yarım saatin sonunda bir evin önünde durduk. İki katlı bir evdi. Oktar motoru durduğunda önce ben ardımdan o inmişti. Kaskı çıkarıp ona verdim eline aldığı kaskla birlikte belimden tutarak beni yönlendirmeye başladı. Birlikte eve girdiğimizde çantamı ve ceketimi askıya asmıştım. Oktar önde ben arkasında salona doğru ilerledik.

 

Evi çoğunlukla gri, beyaz ve siyah dekorasyon ağırlıklıydı. Sanırım düzenli olarak temizleniyordu ki tertemizdi. Ben evi incelerken Oktar ceketini çıkarmış ve koltuğun üstüne bırakmıştı.

 

"Evin güzelmiş. "

 

Başını aşağı yukarı salladı ve "marifetlerini göster bakalım" diyerek önümden geçti. Ben arkasından onu takip ederken o çoktan mutfağa girmişti bile.

 

"Ne istiyorsun? "

 

Mutfağı incelerken o da bana bakıyordu. Dolaplar griydi, yerde ince bir halı vardı. Dolapların karşısında küçük bir masa ve sandalyeler yer alıyordu.

 

"Turta."

 

Kollarımı birbirine bağlayıp "neyli sevdiğinide söylesene ona göre yapayım. " dedim. Oktar "frambuazlı severim yapabilecek misin? " dedi. Yüzümde küstah bir gülümseme belirirken "lütfen ben çocukluğumdan beri en iyisinden öğrendim yapmayı" dedim.

 

Tek kaşı havaya kalkarken "en iyisi? " diye sordu.

 

Aklıma ananem geldiğinde yüzümde hüzünlü bir gülümseme belirdi.

 

"Ananem çok güzel yapardı. Bana da o öğretmişti. "

 

"Geçmiş zaman kullandın. "

 

"Vefat etti 2 yıl önce. "

 

Oktar hiçbir şey söylemedi. Başkası olsa baş sağlığı diler belki de üzülürdü ama o hiçbirini yapmamış odağını değiştirmişti sadece. Bu yüzdendir ki o bazen iyi biri gibi gelirken bazen bir o kadar kötü biri gibiydi. Ortası yoktu sanki. Bir maske vardı yüzünde ve ikisini de ona göre yönetiyordu tek sorun iyinin mi yoksa kötünün mü maske olduğunu anlayamıyordunuz.

 

Oktar dolabı açtığında "sen malzemeleri çıkar bende ellerimi yıkayım. Lavabo nerede? " diye sordum. Oktar yüzüme bakmadan "ikinci kat sağdan ikinci kapı" dedi.

 

Bir şey söylemeden yanından uzaklaştım ve merdivenleri tırmanmaya başladım. İkinci kata çıktığımda duvarların açık gri olduğunu ve kapıların beyaz olduğunu gördüm. Evin genel havası iç açıcıydı. Bizim ev ne kadar şatafatlı ise bu ev o kadar sadeydi. Her kapının yanında tablo bulunuyordu sadece ve bunlarda göz yormuyordu zaten. Lavaboya gidip ellerimi yıkadım ve makyajıma baktım. Gayet iyi durumda olduğuna karar kılarak lavabodan çıktım. Lavabonun karşısında ki odanın kapısı açıktı ve merakıma yenil düşerek kapıyı araladığımda bu odanın Oktar'ın olduğunu fark ettim. Diğer odalara kıyasla daha fazla siyah kullanılmıştı

Dolap yatak hatta kitaplık. Perdeler koyu griyken yerde ki halı beyazdı. Çok güzeldi odası benimkine kıyasla kasvetli dursa da bence tam ona göreydi. Odaya tamamen girdiğimde masa da ki büyük zarf dikkatimi çekmişti. Kahverengi zarfı elime aldığımda bir el uzanmış ve zarfı elimden almıştı. Hızlı hareket ettiği için zarftan birkaç fotoraf düştü. Yerde ki fotoğraflara baktığımda benden başkasına ait değildi.

 

゚✧ ✧゚

 

Uzun zamandır yoktum bölüm geç geldiği için üzgünüm telafi ederiz merak etmeyin 🤍🤍

 

18.04.24

 

İnstagram: Ayrin.im, ayrinhikayeleri

 

Güzel kalın çünkü öylesiniz!

 

 

Loading...
0%