Yeni Üyelik
16.
Bölüm

-14- Kahvaltı vaktii

@idlxlluviaxx

 

Eylül gerçek ailem vakasının 14. Bölmüne hoşgeldinizzz

Beklediğinize deyecek bir bölüm olduğunu düşünüyorum zira hayatımda bir ilk yapıp sınırımı aştım ve 8000 kelimeden fazla olan bir bölüm oraya çıktı.

 

(Aslında daha uzundu dedim yiter azıcık merak etsinler. Edin bakım merakkk.)

 

🎀

 

Bazen bazı şeyleri başarmak için bazı şeyleri feda etmek gerekir denir ya. Bazıları zamanından feda eder bazıları canından bazıları ise malından.

 

Ben Eylül Tunç Öztürk olmaya karar vererek kendi ruhumu feda ediyordum. Çünkü biliyordum ki bu işin sonunda eğer olurda Öztürklerden büyük bir yara alırsam kendimi komple çekerdim ve her şeyi silerdim.

 

En korktuğum ihtimal buydu ama bir kere bu yola girişmiştik.

 

Kollarımdan ayrılıp mutlu bir şekilde evladını kucağına alan Leyla annem bana dönüp oya annem gibi yanaklarımdan öpmüş ve içeriye gitmişti.

 

Onun gitmesiyle dolan gözlerimi hızla silip hiç bir Öztürk erkeklerine bakmadan direkt abimgile bakmıştım.

 

Tepkilerin den korkmuştum ilk kez, biliyordum her kararım da yanımda olurlardı ama beni kaybetmeyi düşündükleri an çıldırıyorlardı. Lakin korktuklarımın aksine hepsi bana gülümseyerek bakıyordu ve en çok da gururla...

 

Şuan acayip bir şekilde sarılmak istiyordum, en çok da güvendiğim kollara sığınmak istiyordum.

 

Kunt abim bunu anlamış gibi kollarını kocaman açıp gülümsedi.

 

"Gelmezsen bu koca adamın kolları küsermiş bir minik güle."diyerek gamzesini çıkarıp beni hayran eden gülümsemesini bana sununca kimseyi umursamadan koşarak Kunt abimin kollarına girmiş ve kollarımı beline sarmıştım.

 

Benim sarılmamla oda gülerek kollarını belime sarmış basını boynuma gömmüştü.

 

"Seninle gurur duyuyorum bebeğim." Diye fısıldaması gözümden bir kaç yaşın akmasına sebep oldu.

 

"Abi ben bir savaşa girdim ve bu savaş çok güç. Benimle dört yanımda ama en çok da yanımda elimi tutar mısın?" Diye konuştum ağlayarak.

 

"Sen zaten istesen de istemesen de ben senin her zaman yanında olacağım bebeğim. Herkesin dünyası varsın yuvarlak küre olsun, sen benim dünyamsın zaten gülgüzelim." Dedi ve beni kendine bilmem kaçıncı kez hayran etti.

 

Biz sarılırken bir anda etrafımıza bir çok kol dolanmaya başlayınca kafamı abimin göğüsünden kaldırdım. Oda benim gibi kafasını boynumdan kaldırarak etrafımıza bakınca bize sarılan Olgu abiyi, Konuralp abiyi, pusat abiyi, murat abimi ,yiğiti ,kaanı, ömer abiyi bile gördüm.

 

"Bizsiz sarılma mı? Aşk olsun Eylülito!" Murat abimin sesiyle kahkaha atmaya başladım benimle beraber herkes gülerken -öztürkler ne yapıyordu bilmiyorum valla çünkü şuan etrafımda en güvende hissettiğim duvarlarım, kahramanlarım vardı- tek gülmeyen Kunt abimdi.

 

"Ulan doğruyu söyleyin, sırf kıskançlığınızdan sarıldınız dimi?" Diye yüksek sesle homurdandı Kunt abim onun sesinin ardından hemen biraz ileriden anırma sesi gelmesiyle o tarafa baktık hepimiz. Umut gülerek bize yaklaştı ve bir anda üzerimize atladı.

 

"Ama bensiz kucaklaşma olmaz canım ailem benim!"

 

"Yoo olurdu." Diyen Konuralp abime tıp tıp baktım. Oda bakışlarımı fark etmiş hemen göz devirdi.

 

"Aman hemen koru ikiztaneni!"

 

"Canım ikizim yav! Bakın ne kadar da güzel, becerikli, hanım hanım(!)" Umut'un beni överken araya hanım hanım derken alay etmesiyle kafasına çakmamla herkes ayrılmış ve bizi baş başa bırakmıştı.

 

Bunlarda olay buldu ya hemen izleyin, yemin ederim milletim olaysız kendine gelemiyor!

 

"Ulan Umut arattırma beni babamı!" Diye sırtına atlayıp onu boğmaya çalıştım. Lakin boy farkı yüzden boğulan o değil ben oluyordum. Umut da bunu fark etmiş ve gülmeye başlamıştı.

 

"Babamızı arayabilirsin güzelim ama ilk önce senin şu pasını mı atsak." Diyerek benim kollarımdan rahatça kurtulup beni yere serdi.

 

Biraz hızlı olduğu için canım hafif yanmıştı ama haklıydı, karıştırılma olayları olduğundan beri antrenmanları salmıştım.

 

"Yavaş yapın ne yapacaksınız. Eğer bir yerinize bir şey olursa o zaman görürsünüz." Olgu abinin sesiyle ikimizde göz devirsek de Umut'un dikkati bir kere olgu abiye kaymıştı.

 

Bende onun bu boşluğundan yararlanıp omzuna yumruğumu geçirip sırt üstü yere düşmesine neden oldum ve hızla üzerine çıkıp ellerini iki yandan sabitleyip anlından öptüm.

 

"Hamlanan sadece ben değilim gibi ikiztanem?" Diye kıkırdayıp yerimden kalktım ve eteklerimin üzerindeki tozları sildim.

 

"Aaa teessüf ederim. Ben sadece seni çok sevdiğimden sert davranmadım." Dedi ayağa kalkarken.

 

"Tabi canım tabi. Bende Hürrem Sultan." Diyip iki ailenin ortasındaki oyuncak halısının üzerine gidip eşyaları topladım.

 

"Hadi bakalım. Umut sen Ekin'in oyuncaklarını al akın efendi sizde o çok değer verdiğiniz kardeşinizin oyuncaklarını alın." Diye ayaklanıp elime sadece halıyı aldım ve Azat beye gülümseyip başımla selam verdim.

 

İlk başta bunu beklemesede sonradan o da bana karşılık vermişti, onun karşılık vermesiyle bende pusat abimin yanına gidip koluna girip göğüsüne sırnaştım.

 

Artık hepsi benim saırnaşmama alışık olduğu için hiç biri bir şey demeden bana karşılık verirdi. Zaten bu çocukluğumdan beri böyleydi.

 

"Hadi abiş Oya anne akşama sarma yaptı. Murat abim ve umut gitmeden tencereyi kaçırmamız lazım. Koşş!" Pusat abimi çekiştirerek hızla eve girdim. Arkamda şaşkın mutlu ve homurdanan insanlar bırakarak...

 

*Yazarın anlatımı*

 

Kunt içeriye koşan miniğine tebessüm ederek baktı. Aynı şey olgu ve Konuralp'in de yüzünde vardı.

 

"O nasıl biliyor? Yani bunları, savunmayı falan." Diye sordu Ayaz şaşkınca.

 

O gün de kendilerini karanlıkta olmasına rağmen 3 kişiyi tek başına halletmeyi becermişti aynı şekilde kendisine attığı yumruğun da nasıl bir kuvvet olduğunu merak etmişti.

 

"Eylül küçüklüğünden beri dövüş, savunma, saldırı gibi bir çok atağı biliyor. Nedeni ise dedesinin ve babasının asker olması. Tabi 14 yaşından sonra zevkine gittiği dövüş sanatları kursları da var tabiki de." Diyerek gururla omuzlarını gererek baktı Olgu karşısındaki akın ve abilerine.

 

Aslında Öztürkler bunu tahmin ediyorlardı çünkü Eylül kendine gelen fiziksel saldırıları her türlü kendini koruyarak kurtulmuştu.

 

Onun kurtulamadığı kalben olan manevi saldırılardı...

 

"Azat bey." Diye kendisine seslenen Kunt ile bakışlarını yerden kaldırdı Azat bey. Dakikalardır kızı ile eşinin yaşadıkları o anı düşünüyordu.

 

Kunt dalgınlığın sebebini anlamış olmanın zevkiyle Azat beyin yüzüne bakarken küçük bir tebessüm etti.

 

Bu biliyorum ben senin derdini acını gülmesiydi.

 

"Eylül'ün size daha doğrusu Öztürk ailesi fertlerine şans verdiğini fark etmiştiniz umarım." Diyerek hepsinin üzerinde gözlerini gezdirdi.

 

"Ne yapacakmışız onun şansını-" diyen Can'a karşılık Konuralp'in sert sesi bölmüştü.

 

Konuralp her zaman neşeli eğlenceli bir yapısı vardı etrafına her zaman pozitif enerji yayardı. Lakin konu ailesi olunca abileri gibi sert birine dönüşüyordu.

 

"Eğer cümlelerin devam ederse kardeşinin yüzünde ki morluktan bir tane de senin yüzünde yer alacak. Ve bu sefer kız lardeşimi yormaya hiç niyetim yok direkt benim tarafımdan yersin o dayağı." Diyen sesi Can'ı susturmuştu.

 

Kunt Can, Ayaz ve akın üçlüsüne baktı sert bir şekilde ve ardından Tugay ile Tarık'a.

 

Erce Eylül'e her ne kadar görüşemeselerde iyi davranmıştı ki, şehir şehir gezsede her gün en az iki kere kunt'u arayıp 'Eylül ne sever?, Eylül'e şunu alsam beğenir mi?' diye arıyordu.

 

Her ne kadar deli gibi kıskansa da kız kardeşinin gerçek ailesinden anlasacağı bir abisi olması onu rahatlatıyordu. Çünkü her halükarda Eylül haftada 3 gün de o evde kalacaktı. Ve miraçla ne kadar anlaşabilse de miraç aksi bir olayda onu savunamazdı, özellikle de şu bela üçlüyle.

 

Lakin Erce evin üçüncü çocuğuydu, bela üçlüye karşı Eylül'ü savunabilirdi. Eylül her ne kadar kendini fiziksel olarak savunsa da laf saldırılarında büyük yaralar alıyordu.

 

Tanıyordu kardeşini, biriciğini, miniğini...

 

Her ne kadar kendini savunsa da kırıcı laflar onun kalbini kırardı. Ayakları tutmadığı zamanlarda yaşıtları onunla dalga geçer Eylül de onlara gerektiği lafı hatta fazlasını verir onları susturdu lakin akşamında ise kırık bir kalple Kunt abisinin gögüsüne sığınarak hıçkıra hıçkıra ağlardı.

 

Hala arıyordu ya o adamı Kunt. Kardeşini döven dokunan adamı hala deli gibi arıyordu, o günden sonra asla içindeki ateş sönmemiş hatta harlanmıştı.

 

"Allah biliyor ya içimi biriciğimi sizin aranıza bırakmak istemiyorum. Ama dua edin ki o size şans vermeyi seçti." Diyerek ikisinin gözlerinin içine baktı.

 

Karşısında sert duruş gösteren lakin birinin gözlerinin altında pişmanlık birinin gözlerinin altında şaşkınlık olan ikizlere baktı.

 

Tarık çok pişmandı Tugay ise hala şaşkın.

 

Tugay sende gari elinde olsa bu kız anamın karnından nasıl doğdu diye de şaşıracaksın. Yeter artık bir kendine gel aaaaa. Sen şaşkınlığını atana kadar kitap bitecek yeminle!

 

Konuş gız nuriye içinde kalmasın!

 

Tarık içten içe pişmanlığın acısıyla tutuşsa bile karşısında ki adama karşı güçsüz görünemezdi.

 

"Biz de onu koruyabiliriz Kunt bey." Diye konuştu düz sesiyle.

 

Oysa içinde kız kardeşine karşı olan sevecenliği, yaptıklarının pişmanlığı ve en çok da gururu vardı.

 

Kaan ve Yiğit her ne kadar büyükler konuşsun biz susalım niyetiyle kalsalarda artık dayanamazlardı çünkü konu ablalarıydı. İkiside o gün hastanede gördükleri görüntüden oldukça şikayetçiydiler özellikle yiğit o gün gördüğü rüyadan sonra iyice tereddüt duymaya başlamıştı.

 

"Sinir krizi geçirterek mi?" Diye alayla konuştu yiğit.

 

"Veya kalbini kırarak onun sabrını sınayarak mı?" Diye devam ettirdi Kaan.

 

"Siz böyle koruyacaksanız korumayın Tarık Öztürk." Diye sert sesiyle konuştu yiğit.

 

Yiğit ve kaanın sert çıkışı bela üçlüyü sinirlendirsede diğerleri çocukların haklılıklarını biliyordu. Kunt ve Murat ise kardeslerine gururla bakıyordu.

 

"Tamam yiğit kaan hadi siz de içeriye geçin." Diye kardeşlerini pusatın ve Eylül'ün yanına gitmelerini istedi Murat.

 

"Asla abi! Her konuda haklısınız derim sözünüzü bir yere kadar dinlerim lakin şuan konu benim ablam! Ve ablamın hayatı. Ben onu kolay bulmadım, onlar kendi salaklıkları yüzünden ablamı kaybettilerse bu beni ilgilendirmez!" Diyerek abisine baktı sinirle.

 

Nasıl bu kadar sakin kalıyordu? Nasıl bu kadar hızlı Eylül'ü paylaşabiliyordu? Kendisi yeri geliyor ki abisi Murat'dan bile kıskanıyorken Kunt abisinin bu hareketleri onu çıldırtıyordu.

 

Kunt kendisine sinirli bakan kardeşine içtenlikle bir tebessüm edip yanına ilerledi, Kunt çok aciliyet olmadığı sürece kardeşlerini ayağına çağırmaz hep kendi giderdi.

 

"Yiğitim inan ki Eylül'e bir şey yapacak olurlarsa herkesten önce ben bu işe son veririm. Lakin seninde dediğin gibi konu ablanın hayatı, Eylül birilerinin kendisine karışıpmasından nefret eder biliyorsun ki. Biz onun kararlarına saygı duymalıyız ve yanında durup onu korumalıyız." Diyerek güzel bir şekilde açıkladı Kunt.

 

Yiğit her ne kadar anlamak istemesede anlamış gibi kafasıyla onaylayıp yavaş adımlarla içeriye geçti.

 

"Abiii!" Yiğit Eylül'ün bağırışını duyunca bir an yerinde durdu.

 

Bir şey mi olmuştu veya ablası şuan iyimiydi?

 

Bunları düşünürken bir anda salona doğru koşan pusat abisini ve kucağında kollarını abisinin boynuna dolayıp kahkaha atan Eylülle rahatlamıştı.

 

Olduğu yerde hareket etmeden baktı ablasına. Güzel gülüşü, sevdiklerine olan sahipleniciliği ve sevincini düşünüp mutlu oldu. Sonradan ablasının uzun belini bile geçen dalgalı siyah saçlarına döndü gözleri.

 

Asla kestirmeye kıyamadıkları her gün abilerinin özenerek taradığı, kardeşlerinin ise uyurken oynamayı en çok sevdiği olan o siyah tutamlara baktı içi giderek.

 

Normalde zaten evde belirli saatler arası eve hiç bir erkek çalışanın girmesi yasak olur Eylül'de o saatlerde rahat rahat evde dolaşabilirdi. Lakin şuan o saatlere girmiyorduk diye düşünürken aklına bugün bütün çalışanlara izin verildiğini hatırladı.

 

"Ablam?" Yiğit ablasının sesini duyunca kendine gelip ona döndü ve gülümsedi. Ablası kanapede oturup pusat abisine sarılmış vaziyette kaşları çatık bir şekilde kendisine bakıyordu.

 

Güldü yiğit ablasının çatamadığı kaşlarına...

 

Güldü yiğit aklındaki bin bir şeyin gerçek olmamasına.

 

"Efendim ablam." Diyerek yanına yaklaştı.

 

"Gel bakayım sen yamacıma." Diyerek pusat abisinin beline sarılı olan kolundan birini kaldırıp onun için açtı.

 

Yiğit ablasının kendisine açtığı koluna baktı gülümseyerek ve gidip ablasına sarılıp kendine çekti ve kollarını sıkıca beline sarıp kafasını boynuna gömdü. Yiğit Eylül'ü kendine öyle bir çekmişti ki Eylül'ü pusattan ayırıp kendine mıhlamış gibiydi.

 

"Ulan eşek sıpası salsan da azıcık bizde sarılsak." Diyerek homurdandı pusat. Eylül ise abisinin homurdanmasıyla dalga geçemedi çünkü aklı minik kardeşindeydi.

 

Yiğitte bir şeyler vardı ama neydi anlamıyordu ki artık bunu konuşmanın da vakti gelmişti. Hastaneye geldiği günden beri böyleydi, kolunu çarpsa bile korkar hale gelmişti.

 

"Yiğitim ne oluyor?" Diye sordu boynuna sokulan kardeşinin saçlarıyla oynayan Eylül.

 

"Hiç." Diye mırıldandı daha sıkı sarılırken.

 

"Güzelim benim." Diyerek saçını öptü Eylül.

 

"Ya abla ben erkeğim! Erkek güzel mi olur?" Diyerek homurdanarak güldü.

 

"Sus be şerro. Ben diyorsam olur. Sen ablana yalancı mı diyorsun?" Diyerek Eylül de gülerek yiğite katılmıştı. Pusat Eylül'ün kafasından öptü ve yiğitinde saçlarını karıştırıp mutfağa annesinin yanına adımlamıştı.

 

"Yiğitim ne oldu?" Diye sordu kısık sesle Eylül.

 

"Bir-" yiğitin kısık sesini Eylülün düz sesi kesmişti.

 

"Var yiğit. Ben büyüttüğüm miniği tanımazmıyım! Var işte, bir şey veya bir şeyler var. Lakin sen anlatmamak için inat ediyorsun! Anlat ablam, bana anlat derdini. Ben senin ablan değil miyim ya?" Diye yüzünü boynundan ayırıp yanaklarını avuçlarının içine aldı Eylül.

 

"Ne oluyor be ablam."

 

Dolu olan gözleri bir anda akmaya başlayınca Eylül tebessüm etti ve yanaklarında ki yaşları silip öptü.

 

"Abla." Diyerek sessiz sessiz ağlaması arttı.

 

Eylül'ün anlatımı🎀

 

Üvey babamın yiğite kattığı en kötü şey buydu. Yiğit sesli sesli ağlayamazdı anca çok kötü olduğunda onun ağlama sesini duyardınız. Yiğiti bu yüzden oya annegilde kalırdı genellikle ama bazen o şerrefsiz yiğiti almakla tehdit ederek yiğitin eve gelmesini sağlar ve ağlayınca da kızıp bağırırdı. İlk başlarda ben her ne kadar sustursamda adam o sinirini birinden çıkarmak için beni yanına alıp ya bir kaç kere vurur yada bana hakaret ederek etraftaki eşyaları fırlatarak parçalardı.

 

Benim olmadığımı anladığı an yiğit daha da çıldırır bütün evi inleterek ağlardı. Bir gün bunun üzerine abimler evde yokken yine aynı şeyler yaşanmış ve yiğitin susmayan sesine iyice sinirlenip yiğite şiddet uygulamaya kalkışmıştı.

 

O zaman yiğit daha çok küçüktü 4 yaşlarındaydı bense 7 yaşındaydım. Belki bende dayanamazdım o gün yediğim dayağa ama o gün ki siniriyle yiğiti öldürürdü.

 

O günden sonra yiğit hep sessiz ağlar olmuştu aynı şekilde de bana daha düşkün olmuştu.

 

Benim ninnim olmadan uyuyamayan çocuk artık beni görmediği an çıldırmaya başlamıştı. O olaydan sonra dedem bir şeyleri anlamış ve kimseye ses etmeden beni ve yiğiti tekrardan yanına Antep'e almıştı. Antep'te kaldığım süre boyunca yarı evden yarı ise okula giderek eğitimime devam etmiştim.

 

Çünkü o şerefsiz yüzünden 2 yıl yürümeyi bırak ayaklarımı hissedemez olmuştum...

 

"Ablam. Ağla ama bir tek bana ağla, görmesin kimse bu kurban olduğum yaşları."

 

"Abla ben o kriz geçirdiğin gün bir Rüya gördüm." Hadi bismillah.

 

Yiğitin rüyalarında gördüğü olayların altından hep doğru orantılı bir şey çıkardı.

 

"Ne gördün bakalım." Diye yanaklarını sevdim.

 

İnşallah Murat abimi ve pusat abimi pembe kıyafetlerle Barbie filmine gittiklerini görmüşsündür yiğit...

 

Amin.

 

"Abla biz senle mutluyduk. Sohbet ediyorduk ben seni sallıyordum sonra bir anda ne olduysa sen bir anda mutsuz oldun ilaçlarını istedin. Ben ilaçları alıp sana döndüğümde miraç ve abileri senin arkanda duruyordu. Miraç bir şeyler geveledikten sonra bir anda-"

 

"KES ŞUNU ÖZTÜRK!" Abimin sesini duyduğumda kafamı hızla o tarafa çevirdim.

 

"Ne oluyor yine." Yiğitin konusmasıyla ona döndüm ve gözlerinden öperek hızla ayaklandım.

 

"KUNT DUR!"

 

"Eylül'ü çağırın!"

 

"Boş ver sen ablam. Ben hemen bakıp geliyorum sen odaya çık beni bekle." Dışarıdan gelen seslerle arkamı döndüğümde yiğit kolumu tuttup beni durdurdu.

 

"Abla dur saçların." Diyerek saçlarımı işaret edince aklıma gelenlerle ofladım.

 

Of pusat abi ya saçlarımı örmek için tam vakti buldun sende!

 

Gözlerim yiğitin kapşonlu kazağına dönünce göz göze geldik. Aklıma gelenlerle yiğit de üstünü çıkarıp arkasını dönüp benim görümmeme engel oldu hızla üstümü değiştirdikten kapşonu kafama geçirip çıplak ayaklarla dışarı çıkarken yiğitin kenarda duran kendi hırkasını giyindiğini gördüm.

 

Umursamadan dışarı çıktığımda Kunt abimi tutan -istemeye istemeye- Konuralp abi ile olgu abiyi görünce ne olduğunu anlamadan karşı tarafa baktım.

 

O sırada Demir ile göz göze geldik ve onunda gözlerindeki endişeyi gördüm.

 

"Ulan Eylül arada olmasa gösterirdim size hayatın sizi Si-" edeceği veya edecekleri küfürleri farke edince gözlerim büyüdü.

 

Abim az yavaş küfret ya! Yazıyor o solundaki.

 

"ABİ!" Son sesime kadar bağırdığımda herkesin bakışları bana döndü.

 

Allah'tan yiğitin kapşonlu kazağı uzundu çünkü şuan bana tunik görevinde bulunuyordu. Diz kapağımın bir iki karış üstünde biten kırmızı kazak ile altımda ki civcivli cırtlak sarı tumanım (eşofman, pijama altı) ile duruyordum. Tabi çıplak ayaklarımı da saymazsak orasıda ayrıydı.

 

Ben abimlerle bakarken Kunt abimin hala bana bakmadığını fark edince ayağıma batan çimenlerin ayağımda bıraktığı huylantı ile Kunt abimin karşısına doğru yürüdüm.

 

Karşısına gelmeden önce Kunt abimin önünde Tugay ile Tarığ'ın arkalarına alıp korudukları kardeşleri olan Ayaz'a baktım. Hepsi bana şaşkınlıkla bakarken bense onlara sert bir şekilde bakıyordum.

 

Beni ilk kez bu kadar rahat ve ev halimle görüyorlardı daha doğrusu azıcığını çünkü ben evdeyken daha mükemmel pijamalarla dolaşıyordum.

 

"Abime her ne söylediyseniz o sözü bulur bir yerlerinize montelerim." Diyerek onlara sırtımı dönüp Kunt abime döndüm.

 

Hala sert bakışlarıyla onlara bakarken elimi kaldırıp yanağını avcuma aldım.

 

"Kocam olma yolunda ilerleyen abişim o çirkin ördeklere bakacağına o mavişleri benim nur cemalime çevirsene." Diyerek gülümsediğim de abimin sinirden alıp verdiği düzensiz nefesler bir anda durulmuş ve sakinleşmeye başlamasıyla ben zaferle gülümserken olgu abiler de abimin kollarını bırakmıştı.

 

"Şükür!" Olgu abimin homurtularıyla beraberinde Konuralp abinin seside geldi.

 

"Ulan Eylül sen varya!" Diyince ona yandan ters ters bakıp abime dönüp kollarımı açtınca tek odak noktası benken bana öyle güzel bakarak gülüyordu ki yiyesim geliyordu!

 

Kendine gel Eylül adam otuzlarına gelmiş sen ne diyon?

 

Sana ne be kıskanç Nuriye!

 

"Nasıl bir büyün var bilmiyorum ama her seferinde sana durulmaya bayılıyorum." Diyerek benim açtığım kollarıma karşılık beni belimden tutarak kaldırmış -kafası omzum ile boynum arasında bir yerdeydi- kapşonun altında olan ve çıkmak için can atan siyah saçlarıma burnunu bastırıp içine çekmişti.

 

Kollarımı abimin kafasının etrafına sarıp bende ona sarıldım.

 

Lakin şuan hiç bir şey benim uçtuğum gerçeğini değiştirmiyor!

 

"Sizin ki abi kardeşlik mi yoksa daha farklı bir şey mi belli değil." Akın'ın sesiyle abimin kasılması bir oldu lakin onun yanağından öpünce yine durmuştu.

 

"Abim beni indirirmisin bi." Diyerek mırıldandım.

 

Kafasını boynumdan çekip çocuk gibi kaşlarını çatarak kafasını olumsuzca sallamıştı.

 

"Ama abim hadi." Isarım ile oflayarak beni indirmiş parmakları kapşonluma uzanmıştı.

 

"Gözlerin sözlerin hatta direk ruhaniyetin tek başına bile beni sakileştirirken kokun ve o kurban olduğum saçların beni yaşamak için bir gaye veriyor." Diyerek parmaklarıyla kapşonludan fırlayan saçlarımı yerine soktu ve başımdan öpüp kenara çekilip eliyle 'sahne senindir' dercesine işaret edip gülümsedi.

 

Tabi ben hala dediklerini sindirmeye çalışıyordum!

 

Abi ben Abimden daha romantik erkeği bulayım ya çocuğumun göbek adını muzaffer koyacam!

 

Parmağımı kaldırıp onu tehdit edercesine gözlerimi kıstım.

 

"Bana bak abiş sorunun kalbimle ise direkt söyle çünkü böyle ileride olacak çocuklarımın önüne engel koyuyorsun!" Diyerek konuştuğumda bir anda bir çok ağızdan tek ses yüzseldi.

 

"Eylül!"

 

"Tamam tamam. Benim turşumu kuracaksınız anlıyorum." Umursamazca elimi he he siz öyle sanın dercesine sallayıp akına döndüm. Zaten bana bakıyordu lakin göz göze gelince daha dikkatli bakmaya başlamıştı.

 

"Bir daha olurda birinizin abilerim ve kardeşlerim hakkında edeceğiniz tek bir lafta silerim sizi." Diyerek ona yaklaştığımda fark ettirmemeye çalışarak gözleri kapşonlumda dolaşıp saçlarımı görmek ister gibi inceledi.

 

Tabi benim canıma abişim beni korumaya almıştı.

 

"İkiztanem!" Akınla aramda bir kaç adım varken Umut'un sesiyle ikimizde -daha doğrusu herkes- Umut'a döndük. Umut gülerek bana yaklaştı ve başımdan öptü.

 

"Şu biyolojik açıdan çift yumurta bozuntusuna vermem gereken bir küçük hediye varda müsadenle bebeğim." Diyerek akınla aralarında ki arayı kapatıp akına vurduğu yumrukla akın geriye düştü.

 

Onun düşmesiyle Can ve ayaz onun yanına koşarken ben Umut'u kendime çekip koluna sarıldım.

 

"Manyaksın biliyorsun değil mi?" Diye fısıldadım ona alttan bakarken.

 

Elleri belime gidip sarılınca bana üstten bakıp gülümsedi.

 

"Evet ama yalnızca sana." Göz kırparak dediği şeyle kıkırdadım.

 

"Seviyorum ulan seni. İkiztanem." Diyerek bende göz kırptım.

 

"Akın dur!" Diye bir ses gelince hızla kendime gelip kafamı akına çevirdiğimde Umut'a yüzüne gelen yumruğu fark edip hızla elimle akının bileğini tutup kıvırdım.

 

"Ahh!"

 

"Sakın aklından bile geçirme akın!" Diyerek gözlerinin içine baktım. Leyla hanımın gözlerinin aynısı olan kahveleri benim Azat beyin aynısı olan mavilerimle buluşunca bir an kendimi garip hissetsemde kendime geldim. Orta okul hocam bana en kalıcı öğrettiği şey olan kompozisyonlar gelince Nuriye içtenlikle bir kahkaha patlattı.

 

Giriş.

 

"Bana yapacağın hiç bir fiziksel saldırı umurunda değil ama ikizime yapacağın herhangi bir kol hareketi bile beni delirtir."

 

Gelişme..

 

"Kana kan dişe diş Akın Öztürk. Tekrar tanışalım." Büktüğüm bileğine biraz daha baskı uygulayınca gözleri acıyla kasıldı.

 

"Ben Eylül Tunç Öztürk. Ve ne aileme dokundurtucam ne de ailem demek için uğraştığım insanları kaybedicem."

 

"İster yanımda dur ister karşımda eninde sonunda bu Savaşın galibi ben olacağım."

 

Ve sonuç.

 

Sonra bileğini bırakıp Umut'un elinden tutup içeriye sürükledim.

 

"Abi eğer otuz saniye içerisinde içeriye girmezseniz yeminle hepinizi satar bütün haftamı pusat abi ve ekinle geçiririm!" Diyerek arkamdakilere atıfta bulunarak hızla içeriye girdim.

 

Abimlerde çok sürmeden içeriye geldiğinde yemeğimizi yiğip hep beraber ilk kutu oyunu oynayıp sonrada film izlemiştik.

 

Gün ise umut ile benim bir koltukta Kaan ve Yiğit in de diğer koltukta uyuya kalmasıyla son bulmuştu.

 

 

"Güzelim."

 

Kulağıma gelen yumuşak seslerle kaşlarımı çatıp sarıldığım battaniyeme iyice sokuldum.

 

"Yerim ulan seni!" Yanağımda hissettiğim dişlerle gözlerimi açıp karşıma baktım.

 

Murat abim yatağın kenarına oturmuş parmaklarını saçlarımın uçlarında gezdirerek bana gülümsüyordu.

 

"Hadi uyuyan Güzel. Gün uyanma vaktidir." Diyerek ayaklandığında yatakta diğer tarafa dönerek yineden yattım.

 

Bir anda havalanmam ile çığlık atıp kollarımı ilk tutunabildiğim yer olan abimin boynuna doladım.

 

"Murat Tunç hizmetinizdeyken siz yatmayı mı tercih ediyorsunuz Eylül Tunç?" Diyerek yürümeye başlayan abimle oflayıp kafamı göğüsüne gömüp uyumaya devam ettim.

 

Yüzüme değen ıslak ellerle homurdanarak çırpınmamla abim beni kucağından indirmiş yanağımdan ve başımdan öperek banyodan çıktı.

 

Uyuyordum ya ben!

 

Uyuyana piton yılanı bile dokunmuyor!

 

"Ulan abi!" Diyerek homurdandım ve yüzümü kurulayıp banyodan çıktıktım ve giyinme odasının kapısını açık görünce o tarafa ilerleyip içeriye baktım.

 

Murat abim dikkatli bir şekilde baş örtülerime bakıyordu...

 

Nedenini sorgulamadan onun yanına doğru ilerledim. Bir süre fark etmese de yanında durmamla beni fark etmiş gülümseyip başımdan öptü.

 

"Hoş geldin güzelliğim." Diyerek önüne dönüp eline kırık beyaz eşarbımı ve krem rengi eşarbımı alıp inceledi.

 

"Ne için eşarblarıma baktığına sorabilir miyim abiştanem?" Dememle üstten bana bakıp göz kırptı ve son karak olarak kırık beyaz eşarbımı alarak bana döndü.

 

"Evettt şimdi gözlarini bunla bağlıyoruz sonra da süprize ulaşıyoruz!" Diyerek arkama geçip eline aldığı eşarbımı bağlamaya başladı.

 

"Hey hey hey! Neler oluyor abi? Ne sürprizi?" Diyerek konuşurken abimin sertçe yanağımdan öpmesiyle dengemi şaştım.

 

"Abi!" Diyerek onun kolu zannettiğim bir cisme sarıldım.

 

"Bu gidişle ya sen düşeceksin ya da ben seni düşüreceğim. O yüzden tek çözüm bu." Diyerke beni kucağına alıp yürümeye başladı.

 

Bir kaç dakika sonra durup beni yatağa indirmesiyle heycanlanmıştım.

 

"Sakin ol kız! Bu kadar heyecanlanma küçük bir şey." Diye konuştuğunda dudaklarımı büzdüm.

 

"Aşk olsun abi. Ben ne zaman sizin bana verdiğiniz veya yaptığınız süprizleri küçümsedim?" Diyerek kollarımı birbirine bağladım.

 

Sen dur Murat Tunç, beni sabahın seherinde daha davuklar bile uyanmamışken uyandırmanın hıncını çıkaracam.

 

"Biz ayın kaçındayızya?" Diye sorduğunda göremesemde bir yere kafamı çevirip cevapladım.

 

"Mayıs 17 abi, ne oldukine?"

"Hasta olman yaklaşmış belli, triplerin ve dün ki garip garip yemek kombinasyonlarından belliydi." Diyince yanaklarım ister istemez kızardı.

 

Regl olduğum zaman veya yaklaşırken her kadın gibi benimde sinirlerim iyice geriliyor ve yemek zevklerim değişiyordu.

 

Abimgiller her ne kadar bu konuları açmak istemesede bir gün bu durum başımıza olay çıkarınca abimler beni yanına almış ve sorun olmayacağı lakin istemezsem bahsetmememi kendilerinin durumu anlayacağını söylemişlerdi.

 

"Oyy yerim ulan şu yanacıklarını!" Diyerek yanağımda hissettiğim parmaklarla şoka girdim ve ellerimle görmesem de durdurma amaçlı önümde bir kaç yeri itekledim.

 

"Abi! Hadi aç artık. Meraktan çatlatma." Diye homurdandığımda abim en sonunda başımdaki eşarbımı nazikçe açmıştı.

 

Uzun bir süre gözlerim karanlığa alışınca şimdi sanki yeni uyanmış gibi hissetmiştim yinede gözlerimi kırpıştırarak açtım ve karşımdaki masaya baktım.

 

Üstünde dolu olan büyük küçük olarak 4 kutu görmemle gözlerim büyüdü.

 

"Abii yaa." Yerim ben bunu amaaa.

 

Hızla kalkıp yatağa çıkıp abime dönüp kollarımı açtım.

 

"Gel, gel gell!" Diyerek neşeyle hareket ederken abim gülerek yanıma gelip kollarını belime sarıp beni yataktan çekip döndürmeye baslayınca kahkaha atarak boynuna sarıldım.

 

"Abi!" Sesimle beni durdurup ayaklarımı yere basmasını sağlamıştı.

 

"Abim benim." Diyerek avucunu yanağıma yaslayarak.

 

"Ne gerek vardı ki? Allah'a şükür vardı daha geçen aldım ben." Diye konuştuğunda kaşlarını hafif çatıp parmağıyla anlıma minik fiske vurdu.

 

"Minik cadı seni! Abinim ben senin, benim zevkimi taşıyan kıyafetleri giyinmeyeceksin de ne yapacaksın? Hadi ben şimdi çıkıyorum sende hızla hazırlan gel."

 

Diyerek dışarıya çıkınca hızla masaya dönerek boy boy olan 4 kutuya ilerledim.

 

İlk en küçük kutuyu elime alıp kapağını açtığımda karşıma çıkan Pandora yüzük ile tebessüm ettim.

 

 

Yüzüğü dikkatle yerinden çıkarıp beyaz ince parmaklarımdan geçirdim. Duruşu çok zarif ve tatlıştı tam benim zevkimi benim ruhumu yansıtan bir yanı vardı.

 

Heyecanımdna hiç bir şey eksilmeden bir büyük kutuya geçtim.

 

 

Geçen yiğit ile konuştuğum parfümü abim nereden duyduysa şuan onun sayesinde elimdeydi. Uzun süredir kokusunu merak ediyordum ve almak için abimle konuşacaktım tabi benim abim benden önce davranmasıyla buna gerek kalmadı.

 

Kapağını açıp kokusuna baktığımda çok hoşuma giden bir koku gelince mutlulukla tebessümüm büyüdü.

 

Lakin son kalan iki kutu beni daha çok meraklandırırken daha fazla duramayacaktım.

 

Yanımda duran son iki kutuyu da aynı anda açıp içindeki şeyleri dışarıya çıkardım.

 

 

 

Beyaz olan narin çiçek motifli elbiseyi kutusundan yavaşça çıkarıp göz gezdirdim.

 

Beyaz giyinmeye bayılırdım. Yeşilden sonra en sevdiğim renk beyaz olurdu, Murat abimde bunu bilerek bana çalışmaya başladığından beri bir kaç ayda böyle beyaz elbiseler alırdı. Dolabımda sadece o elbiseler için ayrı bir kısım oluşturmuştum.

 

Kenarda duran topuklu ayakkabılarla gülümsemiştim.

 

Ulan murat tunç yine yaptın yapacağını...

 

Resmen bana baştan aşağı kombin yapmıştı! Az önce seçtiği eşarpda elbiseye uyumluydu.

 

Hepsini yatağın üzerine koyup telefondan saate baktım.

 

06.25...

 

Ula abi zaten sabah namazını az kalsın kaçırıyordum. Zor yetiştim kılıp yattım, sen beni uyuduktan bir buçuk saat sonra uyandırıyorsun ki?

 

Neyse yine de şuan yumuş yumuş olduğum için o şerro akını bile affedebilirdim.

 

Ay tövbe.

 

Allah'ım yanlış anlama, affetmek büyük sevap lakin o benden daha özür bile dilemedi ne affetmesi dimi?

 

Aklımdaki garip diyoloğu kenara postlayıp hızla üzerimi giyindim ve odayı toparlayıp telefonumla beraber odadan çıktım.

 

Aşağı yemek odasına indiğimde kimseyi göremememle mutfağa adımladım.

 

Her adımımda çıkan şuntopuklu sesleri ne kadar zevk verse de kendilerini sırf güzelliği için katlandığım gerceğini değiştiremezdi.

 

Topuklu seslerimle mutfaktan çıkan Banu ablayla gülümsedim.

 

"Hayırlı sabahlar Banu abla. Bizimkiler nerede?" Banu abla elindeki bezle ellerini kurularken bana bakarak tebessüm etti.

 

Seviyordum ayol bu kadını. Çok güzel sohbeti vardı, hele ki Kütahya şivesine hastaydım!

 

"Hayırlı sabahlar gül tamesi. Sizinkiler bahçede Öztürklerle ortak olarak bir kahvaltı yapmaya karar verdiler."

 

Lakin o şive sadece sinirliyken ortaya çıkıyordu...

 

Bir dakika Öztürkler mi?

 

Bismillah.

 

Toplu bir bismillah alalım burada lütfen.

 

Başımıza taş mı yağacak yoksa çikolata mı yağar bilmiyorum.

 

"Bizimkiler ve Öztürkler?" Diyerek sordum şaşkınlıkla.

 

"Yani bir nevi evet. Olgu bey, Kunt abin hariç hepsi şuan bahçede. He bir de pusat abiniz evde değil." Diyerek işine geri dönünce bende elimdeki telefonla pusat abi aradım.

 

Bir kaç çalışta açılan telefondan abimin sesi gelince derin nefes verdim.

 

"Güzelim?" Diyen meraklı sesiyle bir kapı sesi geldi. Büyük ihtimalle arabaya binmişti şuan.

 

"Abi neredesiniz?" Diye sordum.

 

"Fırına uğradım abim. Sakin, hem senin en sevdiğin dereotlu poğaçalardan aldım. Geliyorum şimdi, gelirken bir şey istermisin?" Diye sordu.

 

"Yok yok sen sağ salim gelsen yeter bana." Diyerek telefonu kapatıp. Yukarıya ikiztanemin odasına doğru adımladı.

 

✨🦧Akın Öztürk ağzından Bir saat önce🦧✨

 

"Niye böyle bir karar aldınız ki anne?" Diye homurdandım.

 

Neymiş artık çok yüz yüze gelecekmişiz ve yeni komşularımız mış.

 

İstemiyorum!

 

O kızı istemiyorum!

 

Arkasında yatan bir kötü yüzü var ama herkese melek kesildiği için çıkaramıyorum. Bunu dün ki yediğim yumruktan anlamıştım.

 

Dün bana bunu yapan ileride kardeşlerimw neler yapmaz.

 

"Akın! Yeter diyorum sana! Kabullen artık ve Eylül'ü kötü biri gibi görmek için uğraşma. Emin ol hiç tahmin ettiğin bir yanı yok." Diyerek eline tabaklardan alıp bana döndü.

 

"Hiç mi Eylül ile Umut'u görünce için parçalanmıyor? Bir birlerine olan bağlılıkları, kan bağı bile olmasa da bir birlerine bu akdar benzemeleri."

 

"Bir birlerine ikiztanem dediklerinde bilemi içinde bir şeyler oynamıyor be annem." Dedi hüzünle.

 

Acıyor yani bazen... Bazen ise sızlıyor ama gereksiz bir sızı bence.

 

"Benim daha Oya hanıma anne demesi bile içimi sızlatırken senin sızlatmıyor mu? Oysa sen ona hepinizden daha yakındın. Sen onun ikizisin akın."

 

Annemin gözlerinin dolmasıyla o an içim acıdı ve hızla annemin yanına gidip yanaklarını silecekiken bir anda bir adım geri gidip bana hüzünle baktı.

 

"Dokunma oğlum, ben hiç birinize bir kadına nasıl davranacağınızı bırak dinimi öğretememişim ki. Bana dokunma nasıl izin vereyim? Geriye kalan tabakları al da gel hadi." Diyerek arkasını dönüp mutfaktan çıktı.

 

Lakin ben yerimden oynayamadım.

 

Annemin dediği laflar kalbime bir hançer gibi yer edinirken içten içe pişmanlık da duyuyordum. Neden bilmiyorum ve istemiyorum ama pişmanlık duyan Bir tarafım da vardı.

 

Ama az önce annemin kendine bile dokundurtmaması bana bir yara bırakmıştı.

 

"Abi?" Miraç'ın sesiyle bir anda sıçrayıp gözlerimi kırpıştırarak kendime geldim.

 

"Efendim Miraç?" Ona baktığımda günlük eşofman takımıyla dinç bir şekilde karşımda duruyordu.

 

Dinçliğinin en büyük nedeni artık her vakit namazını kılıyordu bunun en büyük sebebi ise ilk Allah'ın rızası sonrada Eylül içinmiş.

 

Bunu öğrenen tarık abim de namaz kılamya başlamasıyla evdekiler olarak şoka girmiştik. Bir kızın onlarda bırkatığı etki beni her ne kadar korkutsa da bu durum annem ve babamı çok mutlu etmişti.

 

"Hadi gelmiyormusun?" Diyerek tavırla konuştu.

 

Bayılma olayından sonra olan bana karşı aldığı tavrı az çok yenebilsem de en son ki Eylül'ün kriz geçirmesi ve demir abimin her şeyi ötmesiyle artık benle gerekmedikçe hiç konuşmuyordu. Aynı şekilde abimlerin çoğuyla da normalde kitap okumayı severken şimdi hem derslerini hemde kitap okumayı hızlandırmıştı.

 

"O kızın böyle aramıza girmesine izin mi vereceksin?" Diye sordum kaşlarımı çatarak.

 

"O kız?" Diye bana baktı o da kaşlarını çatarak.

 

"İkizin olan Eylül Tunç mu abicim?" Diyince derin nefes aldım.

 

Değildi işte!

 

O sorun abidesi benim ikizim değildi!

 

"O benim ikizim değil ve olamaz!" Diye homurdandığımda bana bakıp hafifçe güldü.

 

"Evet senin ikizin kimdi Belinay mı? Bizi parçalayan, ailemizin ağzına sıçan kızmıydı senin ikizin?" Diye sinirle konustuğunda diyecek bir şey aradım ama yoktu.

 

"Ama ne var biliyormusun abi. Zaten ablamında senin ikizliğine ihtiyacı yok, umut abiyle çok güzeller. İlk tanıştığımızda bile aralarında olan o bağ o kadar kuvvetliydi ki bir an ablam babama benzemeseydi ablamın karıştırılmadığına inanırdım." Diye devam edince o ağrı tekrardan yerine geldi.

 

Kalbimde de değildi bu yara, yürekten gelen bir acıydı. Acısı boğazıma iğneler beynime betonlar batırırken ayaklarımın bağını çözen bir acısı vardı.

 

Neydi ki bu acı?

 

"İşin garip yanı her halükarda Eylül ile umut abi cidden ikiz gibiler." Diyerek sözünü bitirip. Tezgahın üstünden tabakları aldı ve kapıya ilerleyip bana döndü.

 

"Bir kere abi. Bir kere o minik kadına şans versen, seni nasıl mutlu ettiğini fark edeceksin. Lakin ne sen nede abimler bu duruma mahrum kalacaksınız." Diyerek mutfaktan çıktı.

 

Niye herkes bu kadar üzerime geliyordu ki?

 

İkizim olarak kabul etmiyorum ve etmeyeceğim o ikilide ne bok yiyorlarsa yapsınlar! Umrumda değil.

 

Sıcaklık basınca tezgahta gördüğüm bardağa soğuk su koyup direk tek dikişte içtim.

 

"Oturarak içsene oğlum. Manyaklaşma." Diye içeriye giren babamla beraber ona döndüm.

 

Bir part da Pederden yiyeceğiz galiba.

 

"Of baba." Diyerek huysuzlandığımda babam bana bakıp kafasını iki yana sallayarak tebessüm etti ve buzdolabını açıp içinden kaşar peyniri çıkardı ve dolaba yönelip bu seferde mısır ununu çıkardı.

 

Muhlama mı yapacaktı?

 

"Annem muhlama mı istedi?" Annem Karadenizli olunca bazen kendi yöresini özleyince babam da ona muhlama yapardı.

 

Aralarında ki aşk her zaman hepinizi hayran etmişti.

 

"Muhlama değil mıhlama oğlum." Diyerek beni uyardı babam.

 

Ama hayır o mıhlama değil muhlamaydı.

 

"Muhlama baba işte!" Diyerek îsrar ettigimde babam kaşar ile kesme tahtasını kafama atarcasına önüme koydu.

 

"Dellendirme beni eşek sıpası kes şu peyniri!" Diyince ister istemez dediğine kıkırdadım.

 

"Baba farkında mısın ama ben senin sıpanım." Diyince babamda fark etmiş olacak ki bana küfreder gibi bir bakış atarak salavat getirdi.

 

Bende babama gülerek kaşar peynirini bıçakla doğrarken babamda tavayı ve diğer malzemeleri çıkarıyordu.

Bir süre sessizce işimizi hallederken en son babama kestigim kaşarları verip tezgaha yaslandım.

 

Babam muhlamanın her şeyini yaptıktan sonra karıştırıp olmasını beklerken o iki saattir beklediğim konuşma geldi.

 

"Eylül'e niye öyle davranıyorsun?"

 

Bilmiyordum, aslında biliyordum gibi ama kafam çok karışık...

 

"Sevmiyorum."

 

Yalanlar veya yalancılar bizim ağzımızda yuva yapıp kralliyet süren ikili olmuştu.

 

"Neden peki?" Diye sordu bir daha.

 

Babamın Eylül'ün aynısı olan mavi gözlerine baktım dikkatlice lakin babam bana dönmektense muhlamaya dikkat kesilmişti.

 

Aslında beni dikkatle dinlediğini biliyordum ama yaptıklarımızdan dolayı bana bakamıyordu.

 

"Sevmiyorum işte!" Diye homurdandığımda babamın ilk kez bana hayal kırıklığı ile baktığını gördüm.

 

"Ulan ben hiç halanıza böyle davranıyor muyum? Veya başka kadınlara?" Diye konuştu sinirle.

 

Hayır, babam halama beyaz atlı prensten farkı yoktu. Aynı zamanda diğer kadınlara...

 

Anneme ve halama her kadından daha saygılı yaklaşırken diğer kadınlara da mesafeyle yaklaşır ama asla saygısını yitirmezdi.

 

Babanem bunların içinde değildi çünkü Babanem aslında tam olarak Babanem değildi.

 

Babamın annesi dedemin kendisiyle ettiği bir kavgayla gurur yapıp memleketi Ordu'ya taşınmış ve ayrılmıslardı. Bunun üzerine dedem babanemin kendini terk etmesini sindiremeyip yeni bir kadınla evlenmiş. O evlilikten ise son ve en küçük amcam dünyaya gelmişti.

 

Gerçek Babanemi ise hiç görmemiştim, babamların anlattıklarına göre sadece sevdiği gelinleriyle konuşurmuş diğer yandan Öztürk erkeklerinin hiç biriyle konuşmazmış.

Nedenini sorduğumuzda ise babalarının gidip kendisinin yıllardır nefret ettiği kadınla evlenmesiymiş.

 

Ayrılırken son dediği şey de 'Eğer olurda bir gün yine evlenirsen evlen lakin bilesin ki kimse benim gibi delicesine sevemez Agâh ağa. Ve bilirim seni benim inadıma gidip o nemrudun kadınıyla evlenirsin, Allah şahidim olsun ki seni ne ölüme ne de dirime affederim. Seni Karadenizin en derin soğuk suyuna gömerim.' demiş.

 

Bunları tabiki de halamdan öğrendim...

 

Halamla dedikodu yapmak kadar güzel bir şey yoktu yani.

 

"Ama baba farklılıklar var! Siz doğma büyüme beraberdiniz. Biz ise 17 yıl boyunca ayrıydık. Neredne bileyim benim aileme zarar verip vermeyeceğini?" Diye konuştuğumda babam muhlamaya dönüp altını kısıp karıştırmaya devam etti.

 

"Geç sen bu bahaneleri sen Belinayda yaşadıklarımızı Eylülden çıkarıyorsun oğlum." Diyerek bana baktı.

 

"Belinayın saçına değen bir tele bile olay çıkarırdın sen. Ne olursa olsun, bizi karşına aldın sen onun için." Diyerek hüzünle bana baktı. Ardından tekrar önüne döndü lakin bu sefer yüzünde olan hüzünlü bir tebessümle.

 

"Şimdi ise o bize karşı koruduğun lakin ailemizi parçalayan kız için yaptıklarının onda birini gerçek ikizine gösterseydin o kız sana kollarını açardı." Dedi.

 

"O kadar merhametli ki bilemezsin. Bilemezsiniz. Siz kız kardeş denilen o nimeti bilemezsiniz çünkü Belinay size hiç bir zaman bir kız kardeş olmamıştı."

 

"Belinay benimle büyüdü ama ben onun her şeyini biliyorum!" Diye sinirle konustuğumda babam sinirle ocağı kapatıp bana döndü.

 

"Her şeyini biliyorsun öyle mi? Ayşen diye gittiği insanın Alper olduğunu biliyormusun? Geçen yıl başladığı ve hala bırakmadığı o uyuşturucudan haberin var mı peki? Veya o çok sevdiğin kız olan Merlin Aktuğ'nun okuldan atılmasının altında yatanın ikizin diye savunduğun kızın yaptığından haberin var mı peki!" Babamın yüzüme vurduğu gerçeklerle bir an sarsıldım.

 

"Dahası onlar dışarıda olanlar! Kaç kere ben bu eve erkek soktuğuna şahit oldum biliyormusun! Benim nefsinin dayanmayacağı şeyelrin kızım sandığım kişinin yapaması kadar acı bir şey olabilir mi? Kıyafetlerine zaten karısmıyorduk ama bizden para araklayıp erkek tuttuğunu öğrendiğimde o an ki çaresizliğimi bir ben bir Allah bilir akın!"

 

"Şimdi sen gelip bana kardeşlerinin canına kast eden. Senin hayalindeki mesleği alan, tuagy ve tarık abini kaybetmemize neden olacak, demir abinin bir yılını çalan kızı benim melek kızıma karşı savunuyorsun!" Sinirle tavada ki muhlamayı alıp tabaklara koyarken ben ise sadece bakabiliyordum.

 

Kapıya ilerleyip bana son kez baktı.

 

"Doğru sevgiyi yanlış yerde arıyorsun oğlum. Demir akıllanmaya başladı aynı şekilde Tarık da lakin siz bu gidişle salak olarak kalacaksınız." Diyerek çıkıp gitti.

 

Belinay bunu yapmış olamazdı değilmi...

 

Merlini benden almış olamazdı.

 

Kaç gece onun omzunda ağladığımı bilmediğim kızın ikizim dediğim kız tarafından ayrılamsına katlanamazdım.

 

Hemen inanamazdım, evet! Hemen inanmamalıydım.

 

Lakin bu işin peşini de bırakamazdım.

 

En iyisi tugay Abimden yardım almaktı.

 

"Akın!" Bir anda sesimin gelmesiyle sıçrayarak yanıma baktım.

 

Can abimle Ayaz abim yanımda bana telaşla bakıyorlardı.

 

"iyi misin oğlum bir cevap versene!" Diye kızan can abimle kendime gelip kafamı salladım.

 

"İyiyim dalmışım." Diye konuştuğumda Ayaz abim anlıma elini koyup ateşime baktı.

 

"Kötü etkiliyorlar kardeşimi işte! Onlar ise hala o kızın peşinde!" Diyerek homurdanmasına ilk kez bir şey diyememiştim.

 

Normalde bende güler dalga geçerdim.

 

Ama olmuyordu.

 

Kalbim acıyordu...

 

Eylül'den mi kaynaklıydı? İyimiydi şuan?

 

Neden bir anda onu düşünüyorum ki ben onu. Gerçek yüzünü çıkaracağım ortaya.

 

Şimdiden benim vicdanımla oynamaya başlamışsa iş cidden vahimdi.

 

"Abilikler!" İçeriye gülerek giren Eymen ile hepimiz ona dönmüştük. O ise bize gülerek bakıyordu.

 

"Hadi! Annem sizi çağırıyor. Bu koca adam çok aç." Diyerek yanımıza gelip benim elimden tutup çekistirmesiyle gülümsedim.

 

Bana şu aralar tek iyi gelen şey Eymen desem yalan olamazdı. Aksi halde diğerleri ya bana karşıydı yada benim yanımda yürüyen ayaklı şeytanlardı.

 

Ben artık huzur istiyordum.

 

"Hadi yumurtanın akı abişim! Yemeğe gidelim." Diyerke beni çekistirmesiyle ben homurdanırken abimler arkamdan kahkahalar atıyordu.

 

Geçen eylül benim hakkımda yumurta akı dediği için Eymen'in diline de dolamıştı Eymen ise hatırladıkça söylemeye başladı.

 

Eymenle beraber elele bahçeye ortadaki büyük masaya giderken masada oturup sohbet eden annem ve Oya hanımla, sohbet eden babamla murat beyle, Miraç'ın Kaan ve Yiğitle sohbet etmesini görünce ister istemez bir huzurla doldum.

 

Sanki yıllardır aradığım kalabalık aile ortamı buymuş gibi.

 

"Ekin!" Diye elimi bırakan eymenle ben eymene bakarken herkes bana dönmüştü.

 

"Eymen!" Diyerke birbirine koşan ikili en sonunda ortada buluşup birbirine sarılmıştı.

 

Belki bazı şeylere engel olmamak lazımdır?

 

Eylül'e ne kadar güvenmesem de ne kadar istemesemde belki bu komşuluk işi bizim aramızdan çok ailelerimizi iyileştirecekti.

 

Miraç ve Eymen ikiside Belinay yüzden içine kapanmışken şimdi ikisininde insanlarla sohbet edebilmesi beni mutlu etmişti. Annemde aynı şekilde burada çok canı sıkıldığını söylüyordu, şimdi ise oya hanımla çok güzel sohbet ediyorlardı.

 

"Akın oğlum gelip otursanıza." Diye seslenen annemle gözlerimi ekin ve etmenden çekip yanıma baktım.

 

Can abim ve Ayaz abim gelmişti ve omzuma ellerini koyarak beni destekliyorlardı. Onlara tebessüm edip annemlerin yanına oturduk.

 

"Sizin oğullarınız nerede oya hanım?" Diye soran babamla ben onların sohbetine kulak kesilsemde abimler kendi aralarında konuşmaya başladı.

 

"Olgu ve Kunt şirketeydi, az önce konuştum geliyorlarmış. Pusat da fırına gideyim dedi. Umut ve Eylül'de uyuyorlardı murata onları kaldırmasını söylemiştim şimdi gelir onlarda." Diyerek açıklama yapınca ister istemez kaşlarım çatıldı.

 

Beraber yatıyorlarmıydı?

 

Umut ile eylül.

 

"Bu süt kardeşlik nasıl oldu?"annem merak ettiğim en büyük şeyi sorarken anneme içtne içe teşekkür ettim.

 

"Eylül'ün üvey annesi yani nesibenin baştan beri süt sıkıntısı varmış. İlk başlarda Eylül'ün en büyük dayısının eşi onu ilk iki ay emzirse de sonradan buraya gelmeleriyle süt anne arayışına girmişler."

 

"O zamanlar umut 7 aylıktı. Erken doğum olduğu için 4 ay hastanedeydi, umut eve geldi Eylül bize nasip oldu. Asla unutmam rahmetli Melike hanımın kucağında gelen Eylül'ü. Zayıftı, narindi, çok tatlı bir o kadar da güzeldi. Pusat ve eşim Taner kız çocuk çok istiyorlardı lakin yaptırdığım bazı testlerde bunun imkansıza yakın olduğunu görünce ister istemez üzülmüştük. Evlat evlattır sonuçta erkeği ve kızı ayırmazdık lakin çok istedim evde elbiselerinin eteklerinden tutup koşturan neşeyle şarkılar söyleyen bir cimcime olmasını." Diye konuşurken ister istemez oya hanıma bakmıştım. Yüzünde sanki o anlara gitmiş gibi bir mutluluk vardı.

 

"O an Melike hanım geldi kapımıza, mahallede en son doğum yapan kişi ben olduğum için. Sonrası işte mağlum, Eylül evimize geldi, Eylül'ün gelmesiyle Allah bana kocaman bir aile nasip etti. Ben ailemden izinsiz kaçarak evlenmiş biriyim eşim ise aslen Karadenizli bir asker. Sadece eşim ve oğullarım vardı küçücük evde. Eylül'ün gelmesi bana bereket oldu. Şimdi bile bayramlarda ilk önce Karadeniz'e eşimin ailesinin yanına gider sonra ise Eylül'ün dedelerinin ziyaretine İzmir ve Antep'e gideriz."

 

Bir anda gelen telefon sesiyle oya hanım gülerek hızla telefonu açmış ve kulağına götürmüştü.

 

"Üzgünüm, eşim arıyor açmamazlık yapamam." Sonra kalkıp ileriye doğru biraz uzaklaşmıştı.

 

"Ne kadar güzel tutunmuşlar birbirlerine." Diye konuştu babam.

 

"Biz her ne kadar dağılsak da kızımın böyle güze şeylere neden olması beni içten içe gururlandırıyor." Diyerek elleriyle ne ara aktığını fark etmediğim yaşlarını sildi.

 

"İlk kez kızım tarafından gururlanıyorum Azat! Ve bu çok güzel!" Diyerek babama sarılınca babam da kollarını ona sıkıca sarıp kafasından ve boynundan öptü.

 

"Güzelim benim. Bunlar daha hiç, senin bu kızın daha bir çok kez seni gururlandıracak. Kimin kızı sonuçta." Diyerek anneme gülünce annemde gülmeye başladı.

 

"Cidden senle tıpatıp aynı Azat!" Derken babam anneme gülümsemişti.

 

"Her şeyiyle ben olması ne kadar hoşuma gitsede sana benzemesini de isterdim. Bilâkis Allah da senin en sevdiğim özelliğin olan neşeni ve ibadetini vermiş kızımıza." Babamların daha fazla konuşmasını dinlemek isterdim ama sofraya gelen demir abim tarık ve tugay abimle beraber oya hanımın da gelmesiyle susmuştuk.

 

Oya hanım kaslarını çatarak masaya bakıp hızla Kaan ve Yiğite döndü.

 

"Ula gidin uyandırın şu uykucuları! Anlaşıldı ki senin bu abin uyandıracam niyetiyle yatıp uyudu." Diye kızarken kapıdan gülerek çıkan murat Bey'le herkes ona döndü.

 

"Aşk olsun oya sultan! Sadece kardeşlerimi güzelce uyandırıyordum." Diyerek gülerken bir anda bir ses yükseldi.

 

"Murat abi!"

 

Umut'un sesiydi.

 

Hepimiz camdan gelen sesle kafamızı yukarıya çevirince yukarıdan bize doğru bakan ıslak bir umut görünce ister istemez güldüm.

 

"Çok güzel uyandırmışsın cidden oğlum." Diyen oya hanıma karşılık umut yukarıdan bağırdı.

 

"Seni Eylül'e şikayet edeyim de gör, anyayı konyayı!" Diyerek camı çarptığında. Abimlerle hepimiz birbirimize baktık.

 

"Kızamayacağı şeyler yaptım ben bir kere!" Diye gülerek de ayaz abimin karşısına oturup ilk önce babamlar döndü.

 

"Günaydın Azat amca ve Leyla abla!" Diye gülüp sonradan bize döndü.

 

"Günaydın sizlere de." Diye düz bir ifadeye bir anda bürünmesi beni bir an şoka soksada onun için bir tehlike olduğumuzu bildiğim için bir şey demiyorum.

 

"Günaydın evladım. Hayrola bu ne mutluluk, Allah mutluluğunu daim etsin." Diyerek gülümseyen babamla içimde bir kaç kıpırtı oldu.

 

"Amin Azat amca, amin! Lakin bende neden mutlu olduğumu bilmiyorum." Diyerek babamla sohbet etmeye başladılar.

 

Tarık ve tugay abimin dikkatle onları dinlediğini biliyordum aynı şekilde demir abimin de ama Ayaz ve can abim birbiriyle sessizce konuşup sohbet ediyordu. İleride ise oyuncaklarla beraber Eymen Ekin'in yanında duran yiğit Miraç ve kaanla kafamı önüme çevirip ofladım.

 

"Anne!" Arkadan gelen sesle herkes susmuş ve kafasını o tarafa çevirmişti.

 

"Arka taraftayız oğlum gel!" Diye oya hanımın bağırmasıyla baktığımız yerden pusat bey elinde ki fırın poşetleri ve üç buket çiçekle yanımıza geldi.

 

İlk poşetleri kenara bırakıp annesi oya hanımın yanağından öpüp ilk beyaz gülleri ona verdi, oya hanım oğlunun bu hallerini biliyormuş gibi sadece gülümseyip yanağından öptü.

 

Sonradan bir beyaz buketi de anneme doğru uzattı.

 

"Leyla hanım, buyrun. Ve teşekkür ederim." Diye gülümsedi.

 

Hepsinin bir gamzesi vardı oğlum bu ne!

 

Annem gülerek gülleri alıp kokladı. Babam ise pusata şüpheyle baktı.

 

"Koçum sen hayırdır benim eşime çiçek almalar falan?" Diye konuşunca pusat bey seslice güldü.

 

"Yanlış anlaşılmasın Azat amca, sadece hem bir kadına teşekkür amaçlı hem bir anneye teşekkür amaçlı ve en çok da kız kardeşimi doğurduğu için bir teşekkürdü bu." Diyince biz hepimiz şoka girmiştik.

 

Bu bağ nasıl bir bağdı ki kız kardeşini doğuran kadına çiçekle teşekkür ederdi.

 

"Çok ince bir hareket oğlum, çok teşekkürler." Diye konuşan annemle yine içimden bir kıpırtılar oldu.

 

Pusat abi babamlara gülümseyip murat Bey'in ensesine vurdu.

 

"Nerde benim kardeşlerim." Diye sorunca murat bey homurdandı.

 

"Hangileri, malum kardeş gani gani var." Diyince pusat ensesine bir tane daha vurdu.

 

"İkizleri diyorum murat. Manyak ve deli olanlarım." Diyince murat aklına gelenlerle gülümseyip pusata döndü.

 

"Valla manyak olanı bilmem ama ben bugün deliyi kaptım vermem size de." Derken bir ses daha geldi.

 

"Ulan sen kimin kardeşini kime vermiyorsun?" Kafamı çevirdiğimde bu kişinin Kunt beyin olduğunu fark ettim.

 

Dün bize olan bakışlarından ziyade daha yumuşak ve mutlu bakıyordu gözleri.

 

Şuan fark ettiğim şey ise onunda ellerinde iki buket çiçek olmasıydı.

 

"Valla üzgünüm abi lakin Eylül bugün benle."diyerek önüne dönünce Kunt bey homurdanıp elindeki buketleri ilk oya hanıma sonrada anneme vererek doğruldu.

 

"Buyrun hanımlar."

 

"İnceliğiniz için teşekkürler kunt'um." Diyerek Kunt beyin yanağını sevdi oya hanım.

 

Kunt da ona gülümseyip ayaklandı. Ve masaya ilk kendi kardeşlerine sonrada bizde gezindi bakışları.

 

"Gültane nerede?" Diye sorduğunda oya hanım homurdandı.

 

"Birilerini uyandırması için gönderdim ama hala gelen yok." Diyerek murat beye ima atarken. Murat bey elindeki çay bardağını yerine bıraktı.

 

"Tesüf ederim ama sultanım!" Diye homurdandığında pusat bey elinde ki son buketle gülerek murat Bey'in yanına oturdu.

 

Herkes konuşurken ben o bukete odaklandım.

 

 

Mavi minik çiçeklerin etrafında olan büyük yapraklı güllerle beraber çok hoş duruyordu. Lakin dahası şuydu ki...

 

Bu mavi bana Eylül'ün gözlerini anımsatıyordu...

 

"Yavrularım nerede canım oğlum?!" Oya hanımın yüksek sesiyle bir anda sıçrayınca abimler bana dönüp baktı.

 

"İyimisin?" Diye soran tugay abimle ona bakıp kafamı salladım.

 

"Olgu abim nerede abi?" Yiğitin sesiyle Kunt ona dönmüş ve gülümsemişti.

 

"Geliyor şimdi abim sizin başlayın dedi." Diyerek masaya yöneldi. Tam oturacaktı ki bir anda aklına bir şey gelmiş gibi geri dönüp geri geldiği yoldan geri gitti.

 

"Bir şey unuttu herhalde." Diye umursamadı.

 

"Hadi daha niye bu kadar bekliyoruz." Diye mızmızlanan can abimle herkes ona döndü.

 

O ise bıkkınlıkla karşı tarafa bakıyordu.

 

"Abilettam azıcık sabretmeyi öğren! Bak ben ne güzel sabrediyorum." Eymen'in lafıyla bir çoğumuz gülerken bir çoğumuz sadece tebessüm etmişti.

 

"Bak sen küçük afacana! Büyümüşte bana akıl veriyor. Akıl hocan kim oğlum senin?" Can abimde Eymen'i gülerek kucağına alıp kollarıyla onu kıstırdı. Buna gülen Eymen abime sarılıp bizlere baktı.

 

"Tabikiside melek ablalitom!" Diye bağırınca can abimin ve ayaz abimin yüzü düştü.

 

O kadar kendini aşılamıs ki çocuğa kurtaramayacak derecede...

 

"Demek Gültanemden öğrendin!" Diye bağıran Ekin'de Murat'ın kucağına çıkarak masaya eğilip eymene yaklaşmaya başladı.

 

"Ablam çok güzel öğretmen dimi?!" Diyerek neşeyle konuşurken eymende ona katılıp masaya yaklaştı.

 

"Evet! Hiç kızmadan ve anlaşılır şekilde anlatıyor onun sayesinde Kur'an okumayı öğrnemek için harfler öğrenmeye başladım." Diyince dondum.

 

Kardeşime neler yaptırıyordu bu kız, benim kardeşim kuran kursuna gitmemek için yırtınırken nasıl da böyle isteyebilir. Acaba zorlamı öğretiyor?

 

Olabilir mi yine?

 

"Hangi harftesin?"

 

"Şuan dal ve zeldeyiz en son ondan ödev verdi bir dahakine başka harf öğrenicem." Diyerek gururla ellerini yumruk yapıp masaya koydu.

 

"Bende sonlardayım lam ve ye'yi öğreniyorum." Diyerek konuşan ekin abisinin kucağından kalkıp ilerledi.

 

"Hadi gel sana kırmızı kamyonu göstereyim." Diyince bizim Eymen zaten araba hastası olarak hızla yanına gidip ilerdeki ağacın dibindeki halının üzerine oturup oyuncakalrla oynamaya başladı.

 

"Nasıl olur bu?"Ayaz abimin şaşkın sesiyle beraber biz şasırmasak da diğer taraf abime garip garip bakmışlardı.

 

"Ney nasıl olur? Çocuğun Kur'an okumayı öğrenmesi istemesi kötü bir şey mi?" Diye konuşan murat beye sinirle baktım.

 

"Hayır ama gördüğünüz o çocuk kuran kursuna gitmemek için kendini merdivenlerden bile atmayı çalışmış biri. Ve şuan bir kız tarafından zorla öğreniyor olabilir."

 

"Akın!"

 

"Sen ne demeye çalışıyorsun lan?"

 

Hep bir yülselen seslerle hiç kimseyi önemsemedim. Düşüncemin arkasındaydım. O kız anca kardeşime zorla öğretiyor olmalıydı aksi halde Eymen istemezdi.

 

"Salaksın abi." Miraç'ın sesiyle herkes bir anlık susmuştu. Bende dahil herkes ona bakarken o ise sadece bana bakıyordu.

 

Artık kırgınlığın yanında sinirde yer alan gözlerine bakmak beni zorluyordu.

 

"Eymen'in o kursu istememesinin nedeni hocasıydı. Eymen her yanlış okuduğunda adam bağırıp hakaret ediyordu lakin benim sana ve Belinaya ne kadar desemde sen belinay'a uyup annemlere dememeye devam ettin ve sustun."

 

"O çocuk adam akıllı muamele görmediği için istemedi. Evde görmediği bağırışları o kursta gördü ve Eymen ilk sana dedi sen umursamadın sonra bana dedi ben babamlara söyleyecekken sen ikizine uyup ne olabilir diyerek söyletmedin." Herkes şoka girerken ben aklıma gelenlerle yutkundum.

 

"Çok sonradan babamlar eymenden öğrenince adamı şikayet ettiler. Olaylara bir yerlerinden anlama. Allah o gözleri bakasın diye vermiş lakin senin gerçeklere bakmaya yüzün yok sanırsam." Diye konuştu sert bir sesle.

 

"Ablamı sana yedirmem Akın Öztürk. Bunu bil." Diye son noktayı koyup ayaklanıp bahçenin diğer tarafına ilerledi. Onun ardından ise yiğit ve Kaan ayaklanıp ilerledi.

 

"Benim ağzımı açmama gerek kalmadan kardeşin ne de güzel cevap verdi sana Öztürk." Diye konuşan Kunt beye dönemedim.

 

"Bu doğrumu oğlum?" Diye titreyen sesiyle soran annemle başımı eğdim.

 

Anladı o da, her şey ne yazık ki doğruydu.

 

"Daha ne kadar yüzümü eğeceksiniz merak ediyorum doğrusu oğlum. Afferin sana." Diye konuşan babama dönerken tugay abim bana dönüp sert bir ifadeyle bana baktı.

 

"Sus akın bunu bizzat senle ben konuşacağım. Yemekten sonra bir yere ayrılmıyorsun." Diyince ayaklanıp bizim eve doğru yürüyüp bahçeyi eve bağlayan çardaklara kendimi attım.

 

✨🐇Tugay Öztürk anlatımı 🐇✨

 

Akın'ın ayaklanmasıyla sinirle nefes verdim.

 

Nasıl böyle bir şeyi saklayabilirdi!

 

Eymen o kurstan çıktıktan sonra çıldırmış anaokuluna bile gitmemek istemişti. Sırf bu yüzden o küçük yaşta kaç tane psikolog ile görüştü.

 

Akın ah akın!

 

Şu adamın karşısında şu duruma düşmekten nefret ediyordum.

 

Kunt Tunç

 

29 yaşında

 

2.03cm boyunda

 

Gençlik yıllarında box ve futbolla uğraşmış biri olarak iri yapılı bir adamdı.

 

Kendi şirketini yönetsede ortak olduğu bir kaç marka ve şirket daha vardı.

 

Üstelik şirketinin yaptığı şey belli değildi. Bir çok işte elleri vardı. Tekstil, kozmatik, ev eşyaları, mütaitlik gibi.

 

Sanki en iyi abi oymuş gibi davranması beni sinir ediyordu.

 

"Hayırlı sabahlar herkese." Diyerek bahçeye elinde aynı şekilde 3 buketle gelen Olgu Öztürk az önce olan gibi ilk oya hanıma sonrada anneme centilmence buketleri uzatıp son buketi masaya koydu. O sıra gözleri diğer boşta olan iki bukete deyince kunta ve pusata baktı.

 

"Ulan hani bir halt almayacaktınız! Şerefsizlere bak." Diye kızınca Kunt ve pusat aynı anda Murat'a döndü.

 

"Birileri bir kaç hediye alış da biz aşağıda mı kalalım." Diye konustuklarında murat omuzlarını gerdi.

 

Ya biz neden bunlarla aynı sofradayız?

 

Of baba of!

 

"Biriciğime almayacağımda size mi alacağım ulan. Hem çok da yakışmıştır şimdi." Diyince ister istemez içimde bir şeyler kıpırdadı.

 

O buketler ve bahsedilen o hediyeler Eylül'e yani kız kardeşimize alınmıştı.

İlk başlarda asla kabullenmesemde son zamanlarda olanlar ve ailemde bıraktığı etki beni de etkilemiş ve artık pozitif yakalşmaya karar vermiştim.

 

Belkide o hastane odasında araştımalarımda yıkılmaz adamın titreyen sesini bir küçük kızın kollarında durulmasını görünce veya dün olayda sinirden deliye dönen adamın bir çift mavi gözde sakinlesmesi beni etkilemiştir.

 

Belki de artık bir minik kız kardeş istiyorumdur aynı 17 yıl önceki gibi...

 

"Siz neyle uğraşıyorsunuz çocuklar?" Diye konuşan babamla gözlerimi buketlerden çektim.

 

"Ben kendi şirketimi yönetiyorum efendim." Diye başladı Kunt.

 

Yüzüne bir tane çakmak için can atıyordum ama neden yapmıyordum onu da bilmiyordum.

 

Cidden neden yapmıyordum?

 

Belki de Eylül'ün tepkisinden korktuğum içindi. Çünkü dün Umut'a elini kaldıran akını etkisiz bırakıp sözleriyle susturması beni etkilemişti.

 

Belki alacağım cevap canımı yakardı kim bilir.

 

"Bende aile şirketini yönetiyorum efendim." Olgu Öztürkün ve kunt'un dediklerini benim kadar babamda araştırdığı için bu bilgileri biliyordu.

 

"Ben de yakışıklı, bekar çıtır bir doktorum işte Azat amca." Diyen muratla abileri gülerek homurdandı da babam Murat'a bakıp gülümsedi.

 

"Biliyorum." Dedi efkarla. Babam büyük ihtimalle mesleğini o gün Eylül kriz geçirdiğinde öğrenmişti. O günü hatırlamak canını yakıyordu.

 

"Bende spor salonum var özel. Orayı işletiyorum Azat amca." Diye konuşan pusattan sora anladım ki murattan ve yaşıtlarından daha iri olmasının nedeni kaslarıydı. Öyle ki tarıktan küçük olamasına rağmen kasları ondan bile fazlaydı.

 

Bunları konuşurken düşünürken o an uzaktan gelen topuk sesleriyle herkes sustu ve duruldu.

 

Herkes beklenen kişiyi kapıdan çıkamsı için bekledi.

 

"Hayırlı sabahlar!" Kol kola çıkan umut ve Eylül aynı anda neşeyle bağırıp yürüyüp yanımıza gelmeye başladı.

 

Lakin ben gözlerimi Eylülden ayıramıyordum.

 

Üzerinde duran ritvinde görsem asla beğenmeyeceğim model olan beyaz zarif kahverengi çiçekli elbise ona çok güzel olmuştu.

 

Ayağında ki marka topuklular elbisesine renk katıyor ve onu daha kadınsı gösteriyordu. Başındaki beyaz şal ve üzerinden su gibi akan elbisesiyle aslında çok güzel olmuştu lakin şuan gözüme güzelden çok tatlı geliyordu.

 

O an aklıma minik bir kız canlandı bembeyaz elbisesinin eteklerini tutarak güle oynaya koşan minik bir kız çocuğu, siyah saçlı mavi gözlü.

 

Aklımda ki kız çocuğu kesinlikle Eylülden başkası değildi...

 

Bölüm sonuuuu

Şimdi öncelikle bazı okuyucularım benim kitabımı unuttuğumu düşünmüş.

 

Ayol ben karakterlerimle yatıp kalkıyorum siz ne diyorsunuz? Aaaaaa

 

Sadece çok yoğundum biliyorsunuz ki sınav haftası ve üç haftalık sınav haftamın yarısı bitti.

 

Bu nedenle gelecek bölüm daha doğrusu bölümler tatile girdiğimizde girecek.

 

Şimdi bu yorumun altına herhangi istediğiniz karakter hakkında olan yorumlarınızı bırakmanızı istiyorum.

 

Sizleri seviyorummm🎀💗✨

 

 

Loading...
0%