@idlxlluviaxx
|
*Ümit ile ileriye bak, pişmanlık ile geriye bakma.*
Eylül gerçek ailem vakası kurgusunun 13. Bölümüyle sizleri selamlıyorummm
İyi okumalarrr🎀💗🎇✨
_______________________
Hayat süprizleri seven bir afacan bir çocuk gibidir bana göre. Bir gün böyle iken diğer gün bambaşka bir hale bürünen, iyi veya kötü süprizlerle dolu olan bir insan gibi gelir bazen.
Dün kötüydüm bugün iyi.
Geçen iyiydim bir sonraki gün kötü.
Veya bir kaç gündür şükür iyiydim ama şu aralar kötü.
Dedim ya hayat öyle yaramaz ama öyle kurnaz bir insandı ki bir günün ile diğer gününü aynı yaşattırmazdı.
Tabi bunları yaşatan, yaşattıran, kullarını imtihan ile sınayıp kullarını çok güzel seven rabbim yaşatıyordu.
Ondan ne gelirse başım gözüm üstüneydi, onun bana verdiği bu imtihanlara karşılık isyan etmek yerine onun huzurunda dertlerimi ona dökerek rahatlatdım.
Şimdi de aynı şeyi yapmak için camiye gelmiştim.
Abilerimle...
Canlarım benim yaaa.
Son duamı da edip Allah'ıma kendimi açarak dertlerim için deva isteyerek ve genel bir dua tekrarı yaparak namazımı bitirip elime çantamı alıp ayaklandım.
"Eylül abla?" Arkamdan gelen küçük bir sesle o tarafa dönüp arkama baktığımda tanımadığım tatlı bir o kadar da güzel bir genç kızın bana baktığını gördüm.
Büyük ihtimalle abimgil çoktan çıktıkları için beni merak ederek kızı yollamışlardır diye düşünerek kıza gülümseyerek ilerledim.
"Efendim güzellik." Diyerek yanında durunca iltifatım yüzünden yanakları kızarıp yüzünü etmesi bir olmuştu.
"Dışarda abilerin seni bekliyorlarmış da onu haber etmemi istediler." Diye konuştu.
"Hmm beni mi bekliyorlarmış? Biraz daha beklesinler o zaman." Diyerek kadınlar bölümünün kenarında bahçeyi gösteren camın önüne geçip oturdum ve kıza bakarak tebessüm ettim.
"Gelsene yanıma." Diyerek karşımdaki halıya minik minik vurdum.
Kız bana ilk başta şaşkınlıkla bakarken sonradan düşünüp yanıma adımladı ve karşıma oturdu.
Kıza tekrardan baktım.
Karamel rengi, sarımsı, dalgalı saçları dirseklerine kadar uzanıyor bembeyaz yuvarlak yüzüyle güzelliğine güzellik katıyor. Bir çok insanın sıradan bulduğu ama benim de hayran olduğum kahverengi gözlere sahip olmasıyla birlikte manaklarındaki minnak çiller onu daha tatlı gösteriyordu.
Boyu normaldi ve fiziği ise hafif balık etliydi lakin balık etli olması ona çok güzel durmuştu.
Kızı sapık gibi incelediğimi fark edince kendime gelip tekrardan kıza döndüğümde yüzüme merakla bakıyordu. Onun bu meraklı haline karşılık tebessüm edip çantam da olan çikolata ile öylesine veririm birine diye attığım hediye pakedini elime alıp kıza uzattım.
"Al bakalım, bunlar senin." Kız ilk başta şaşkınlıkla gözlerini ard arda kırparak bana baktı ardından tebessüm etti.
"Hayır teşekkür ederim, hiç gerek yok." Diye diyince kaşlarımı çattım.
"Gerek olmasına gerek yok zaten, ben bunu sana vermek istediğim için veriyorum." Diye konuşunca kız bana bakarak kıkırdadı.
"Neye kıkırdıyorsun?" Diye sordum hala kaşlarım çatıkken.
"Dedikleri kadar güzel ve tatlıymışsın cidden." Demesiyle bu sefer ben şoka girdim.
"Şey yanlış anlama lütfen sadece abilerinin konuşurken duydum. Cidden çok güzel bir ilişkiniz var, abi kardeş olarak." Diye utanarak konuşunca gülümsedim.
"Evet, çok şükür o konuda çok şanslıyım."
"Evet, gelelim konumuza. İsmin ne bakalım?" Diye merakla sordum.
"Mercan, Mercan Piyade." Diyince kaşlarım havaya kalkmıştı.
"Piyadelerin kızımısın? Hani Rana ve Yusuf Piyadelerin?" Diye sordum merakla. Mercan ise bu şaşkınlığıma kıkırdayıp kafasını salladı.
"Evet, onların kızıyım."
Şaşırmıştım. Hemde ciddi anlamda çünkü Rana ve Yusuf Piyadeler dindar insanlardı hatta Yusuf Piyade dedemin ortaklarından biri olmasının dışında aynı zamanda bir imamdı.
Piyadelerin bir kızı olduğunu duymuştum ama hiç bir şekilde yan yana denk gelmemiştim. Nasip bugüneymiş meğer.
"Senin ismin ne?" Diye soran Mercanla tebessüm ettim.
"Eylül."
Cidden mi Eylül, çok anlaşıldı Allah razı olsun!
"Eylül? Sadece Eylül mü?" Diye merakla sorunca düşündüm.
Ben ne diyecektim ki?
Eylül Tunç?
Eylül Öztürk?
Veya Eylül Tunç Öztürk?
"Peki, sorduğum için çok özür dilerim." Diyerek konuşunca ona teşekkür edercesine baktım.
Beni nasıl büyük bir dertten kurtardığını bilemezdi.
Bir beş dakika daha farklı farklı şeylerden konuşup telefon numaralarımızı birbirimize verip ayaklandık. Verdiğim hediye ve çikolata için bana sarılıp teşekkür edip hızla babasının yanına gitmişti.
Öğrendiğim bir küçük bilgide babası yani Yusuf Piyade buranın imamıydı. Bu cami ise abimgilin yeni taşındığı eve yani Öztürklerin evine en yakın camiydi. Bu nedenle daha sık görüşebileceğimiz için mutlu olmuştum.
Mercanı sevmiştim, içi gibi dışıda çok güzeldi ve sohbeti de sarıyordu.
Ayakkabılarımı giyinip aşağı indim ve beni bir sıra halinde bekleyen 8 adamı görünce çok sesli olmayacak bir şekilde güldüm.
Zira şuan ki halleri tam bir Rönesans Döneminde yapılan Tablolar gibiydi.
Olgu abim ile Kunt abim dimdik ayakta telefon görüşmesi yapıyorlardı.
Biri esmer diğeri kumral, güneş tepeden bir güzele birde benim bu yakışıklılarıma vurmuştu.
Gözlerindeki güneş gözlükleri ile dimdik duran omuzlarıyla etraftaki insanlara kırk bin kere maşallah dedirttiriyorlardı.
Hemen yanlarda durup ayakta elinde ki küçük elif ba ile dua okuyan pusat abimle gözlerimdeki kalpler büyüdü.
Ama ben seni yerim be adam!
Pusat abimin her namaz sonrası ettiği dualara, okuduğu hadislere ve ayetlere karşı olan tutumuna hastaydım.
Gelelim diğer yan tarafa...
Ömer abi hain hain gülerken Murat abim kaşlarını çatarak onunla konuşuyordu. Büyük ihtimalle ömer abi yine Murat abimle dalga geçiyor veya uğraşıyordu.
Aynı durum Kaan ve Yiğitte de aynıydı çünkü Kaan gülerken yiğit ise kaşlarını çatarak kaanla uğraşıyordu. Onların bu durumuna tebessüm ederek hızla adımlarımı onlara çevirdim.
Beni ilk fark eden kişi daha doğrusu kişiler tabikide Kunt abim ve Olgu abim olmuştu. Beni görür görmez telefonları aynı anda kapatarak bana doğru gelmeye başladılar.
Ta ki fark etmeden çarpışıncaya kadar.
İkiside birbirine sert bakışlar atarken gözlerini okumaya çalıştım.
-Geri baş
Olgu Yusuf Tunç
-Sen baş
Kunt Tunç
-Büyüğüne ne zamandan beri saygısızlık yapar oldun Kunt?
Olgu Yusuf Tunç
Ve son bakışmalardan sonra Kunt abim sabırla nefes vererek geriye bir adım atarak olgu abiye yol vermişken beklenmeyen bir an gerçekleşti.
Olgu abi zafer gülümsemesiyle bana dönerken Kunt abim bir anda sağdan çıkıp hızla beni kucağına alıp arabasına doğru hızlı adımlarla yürümesi bir oldu.
Koşması diyecek gibi oldum ama Kunt abim sırf kendisine koşuyor denmesin diye yürürken koşmayı öğrenmişti.
"Kunt çabuk Eylül'ü buraya getir!" Olgu abinin sesiyle herkes bize dönerken ben sadece Kunt abimin boynuna sarılarak kahkaha atıyordum.
"Abla?"
"Eylül mü hani nerede?"
"Devrem koşuyor musun yürüyor musun karar ver!" Ömer abinin sesiyle Kunt abim bana bakıp oda benim gibi gülmeye başladı.
"Uçuyorum devrem!" Diye bağırdığın da artık gülmekten karnıma ağrılar girmişti.
Abim beni hızla kendi arabasına bindirip kendi de sürücü koltuğuna geçerek yola koyuldu çünkü kendiside biliyordu ki olgu abi bize yetişirse beni alır Kunt abime bırakmazdı.
Yolda giderken bile olgu abinin önümüze geçip durması nedeniyle trafiği zorlayınca olgu abiyi arayıp gönlünü alarak sorunu ortadan kaldırdım.
Şimdi ise yeni evimize gelmiştik. Abim arabayı park ederken olgu abimgil de şimdi gelirdi.
Yeni ev Öztürklerin evinin tam karşısındaydı yani arka tarafları. Kapı tarafları zıt yönlerde olsada bahçeleri karşılıklı yapmışlardı nedenini sorduğumda ise bir evden diğer eve geçerken bir araba bana çarpabilirmiş o yüzden bahçelerin olduğu kısım karşılıklı yapmışlar.
Tey Allah'ım yarabbim.
Oya annegil ve Taner babamgil için buraya bir ev daha yapılıyordu o da tam bizimkinin yanındaydı lakin onların ki daha bitmediği için bir süre bizde kalacaklardı.
Bana kalsa zaten bizde kalsınlardı ama bizim akrabalar gelirse onlara rahatsızlık olabilirdi onlarınkilere de bizimkiler. Zaten kalabalık aileydik fazladan bir evimiz daha olmuştu.
Arabanın park edilmesiyle neşeyle dışarıya fırlayıp kapıya koştum ve zili ard arda çaldım.
Huyum kurusun be Oya anne...
"Deli kız! Arka bahçedeyiz buraya gelin!" Diye gelen ses ile hiç kimseyi umursamadan eteklerimi toplayarak bahçeye koştum.
"Eylül yavaş ol! Düşeceksin."
Arkamdan gelen aynı cümleyi umursamadan ilerledim. Bahçede yemek masasını hazırlayan oya anneyi görmemle gülümsedim ve tam o sırada yere kapaklandım.
"Eylül!"
"Bebeğim."
"Kaan çabuk ilk yardım setini getirin!" Diye sesler geliyordu ama ben duymuyordum.
Ben ne mi yapıyordum.
Kahkaha atıyordum. Evet resmen kahkaha atıyordum.
Çünkü nasıl düştüğümü bir ben bir de Allah bilirdi.
Öyle komik düşmüştüm ki.
Ayağımı ileriye atarak basmayı unutup kendimi ileriye itmiştim.
(Bunu yazarınızda yurtta merdivenlerde yapmış iki saat kendisine gülmüştü, düşmekten değilde gülmekten ölecektim djjxndjcnd)
Ben hala gülerken bir kol beni hızla kaldırmış ve kucağına alarak benimle beraber bir yere oturmuştu. Kokusundan anladığım kadarıyla bu kişi pusat abiydi.
"Bebeğim iyimisin?" Diye soran Oya anneyle daha fazla gülerken uzaktan bir kahkaha daha geldi.
"Salak nasıl da düştün lan öyle!" Umut'un kahkahalarıyla azalan kahkaham daha da artmıştı.
O sırada olgu abimgil Umut'a kızarken Kunt abim ve pusat abim benim dizimle ilgileniyordu. Tabi ben kahkahalarımı durdurabilsem daha rahat ilgileneceklerdi.
"Güzelim benim bir sakinleşirmisin?" Diye kulağıma fısıldayan pusat abiye tepki olarak yine güldüm.
Ay bugün ne de çok gülmüştüm resmen koca sokak benim kahkahalarımla dolup taşmıştı.
"Gülgüzelim, minik kızım dünyam benim. Bunun adı sevgiyse eğer, bu sevgi yalnızca sana değer. Bu adam yalnızca sana boyun eğer..."
Pusat abimin Civciv şarkısını kendi kelimeleriyle kulağıma fısıldamasıyla gülmem ciddi anlamda durmuş onun yerine menül menül bakan bir Eylül kalmıştı.
"İşte böyle miniğim benim." Diyerke anlımdan öpüp başını başıma yaslayınca bir anda arkadan bağrışlar koptu.
"Höst lan, uzak dur kardeşimden!"
"Pusat yediğin dayakları unuttun galiba?"
Bunları diyenleri tahmin edeyin bakayım, asla bilemezsiniz(!)
Tabikiside Kunt ve Olgu abim!
Hiç biriniz bilemedi ezikler(!)
"Dayak yemek için güzel bir neden diye düşünüyorum abi." Diyerek gülüp yanağımdan öptü ve beni bıraktı.
Bende onun yanağından öpüp ayaklanıp güpmekten yere serilen Umut şerrosunun yanına gidip başında dikildim.
Gülmesini durdurup bana alttan alttan bakarken tekrar güpmesiyle sinirlerim bozulmuştu.
Salak yeminle bu çocuk.
"İkiztanem?" Diye sordu gülen sesiyle.
"Ya ikiztanem! Ulan Umut, ulan Umut." Diye kızarken arkadan bir mani yükseldi.
"Koy göte tur at umut."
"Bulutlar götüne girsin emi bulut!" Diyen minik sesle herkes kahkaha atmaya başlamıştı.
Öyle ki Umut'un çaprazına ilk yiğit sonra ben en sonda Murat abim olarak üst üste düşmüştük. Şimdi ise hala gülerken ben Murat abimin göbüşüne Murat abim yiğitin göbüşüne yiğitten benim göbüşüme yatarak garip bir üçgen oluşturmuştuk.
"Ulan Eylül bunlar hep senin suçun!" Diyerek bana söylenen umut ile zar zor ayağa kalktık ve ben umut ekine ulaşmadan ekini kucaklayıp yanaklarından boynundan öptüm.
"Oh mis bu mis! Ne de akıllı bir miniğim var benim. Maşallah valla." Diyerek gülerken ekin de bana katılıp gülmüştü.
"Eylül abla, ben seni çooookkkk özledimm." Diyerek boynuma kollarını saran minik ekin ile tebessüm edip bende ona sarıldım.
"Eylül ablada seni özledi bebeğim." Diyerek onu sarmaladım.
"Ulan beni böyle sevmedin abla!" Diye söylenen Yiğite kıkırdadım.
Yiğit ben seninle hem uğraşıp hem de bağrıma basıyordum koşum sen ne diyon?
Benim aklımdan geçenleri abimgilde düşünmüş olacak ki hepsi birden gülmeye başladı, bir tek Kaan yiğit ve ben gülmüyorduk. Tabi Kaan ve Yiğitte benden farklı olarak bir şaşkınlık vardı orası ayrı.
"Hey abi neden gülüyorsunuz?" Diye sordu Kaan.
"Abi? Abla ne oluyor cidden?" Yiğitin meraklı sesiyle kıkırdadım.
Ulan yiğit seni elimde olsa küçültüp boynuma kolye yapıp kalbime en yakın yerde saklardım. Lakin işte büyüyoruz bu yüzden bu mümkün değil.
"Senin bu ablanın sana olan sevgisini sorgulama bence yiğit." Diye güldü pusat abim.
"Neden?"
"Ulan kız bizim yanımızda seni hep başkasına vereceğini söyleyip dururdu ama seni beş dakika görmediğinde yaygarayı çıkarırdı." Diye devam etti Murat abim.
"Hatırlıyormusunuz bir bayramda sırf yiğit ağlayarak Olgu abiyi uyandırdı diye yiğiti komşuya vermeye niyetlenmişti ama yiğit susmayınca ona kıyamayıp yiğiti kucağında ninni söyleyerek uyutmuştu." Diye konuşan Murat abimle tebessümüm büyüdü.
Ben kucağımda mıyışan ekine bakarken yiğitin bakışlarını üzerimde hissediyordum.
Kafamı kaldırıp ona baktığımda dolu gözlerle bana bakıyordu. Ona tebessüm edip ekine sarılı olmayan bir kolumu ona açtım.
O ise tebessüm ederek hızla kollarıma girip belime sarıldı. Onun sarılmasıyla kumral saçlarını okşadım ve öptüm.
"Böyle ağlayacaksan seni karşı komşuya veririm ona göre." Diyerek kıkırdadığımda herkesten bir kıkırdama sesi gelmişti.
"Abla,seni çok seviyorum. Bunu unutma tamam mı." Diye fısıldayan yiğitle saçını tekrardan öptüm ve ensesine vurdum hafifçe.
"Ne olursa olsun yiğit ben seni bırakmam, ben senin ablanım. İstediğin her an da sırtını yaslayabileceğin o mükemmel dağım ben." Diyerek gülümsedim ona.
"Ben senin kardeşin değil miyim abla?" Kaanın tripli sesiyle yiğittenolan kolumun bir kısmını ona doğru götürüp elimle onu da çağırdım.
"Gel bebeğim sende, seninle az slime yapmak için bilmem kaç şampuan harcadık. Bir Allah bir sen bir de ben bilirim." Diyerek efkarlandığımda Oya anne arkadan homurdanırken diğerleri alttan alttan gülüyordu.
En sonunda kaan da diğer tarafımdan -her ne kadar ben sarılamasam da ekin yüzünden- sarılınca hepsinin kafasını öptüm teker teker.
"Kız cimcime senden ne güzel anne olur."
...
Ama ömer abi bu şimdi söylenilcek laf mı!
"Devrem seni evire çevire döverim!" Kunt abimin ömer abiye bağırtısıyla ömer abi korkarak ama bir o kadar da gülerek benim arkama saklanmıştı.
"Aaa niye öyle diyorsun be devrem. Baksana kardeşine, maşallahı var. Pü pü pü" sonda tükürür gibi yapmaktansa ciddi anlamda tükürünce. Bana sarılı olan yarım dalyanlarım ile kucağında minik ekin ile duran ben kaçışmaya başladık.
Valla yarım dalyanlarım nereye kaçtı bilmiyorum ama ben kesinlikle Kunt abimin yamacına kaçardım.
Aynı şuan Kunt abimin kolunun altında olduğum gibi.
"İzliyenlerimiz var canım ailem!" Diyerek biraz yüksek sesle konuşan umut ile hepimizin bakışları ilk başta ona sonradan onun baktığı tarafa doğru bakınca. Karşıda ki terastan bize doğru bakan Öztürk kardeşleri gördüm.
İncelediğimde ercenin hala dönmediğini fark ettim. Benim olaylarım olmadan bir iki gün önce şarkı turnesi için 1 aylık geziye çıkmışlardı. Hedefleri 15 şehir gezip çeşitli konserler vermek ve bu konserlerden aldıkları paralar ile çocuk yetiştirme yurduna oyuncak kıyafet ve abur cubur gibi şeyler almaktı.
Erceyi seviyordum. Abim gibi görmüyordum daha ama iyi biriydi, ilk geldiğim günlerde bana hep ılımlı yaklaşmıştı. Tabi buna dayanarak hemen güvenemezdim.
Güvendiğimiz dağlara da kar yağdı be Eylül...
Tarık Öztürk...
Sen benim o kar ile dolu olan asla sırtımı yaslamaya niyet edemeyeceğim dağsın.
Diğerleri bir dağ bile olamıyor orası ayrı da yine de bir kere güvendik biri tarafından güven kırılınca onun acısı güvenmediğin birinkinden daha acı oluyordu.
"İzlesinler, güzel güzel neler kaybettiklerini izlesinler." Diyerek omzumdaki elini belime indirip beni kendine çekti ve boynumdaki baş örtümden ve yanağımdan öpmeye başladı.
Ben kucağımda ki çoktan uyuklayan ekin ile dengemi tutmaya çalışırken aynı zamanda abimin öpücüklerine gülüyordum.
Bir anda kendimi Olgu abinin kollarında bulunca ilk şaşkınlıkla baksam da sonradan onun gözlerine bakıp gülümsedim olgu abi de tam yanağımdaki gamzemin olduğu kısmı öperek beni öldürdü...
Ama abi yapmayın böyle ben bir şöyle bir böyle eriyip eriyip duruyorum, bitecem en sonunda.
"Bu iş bugün bitecek ve herkes seni bizden ayırmaya cüret edemeyecek." Murat abimin lafıyla olgu abiye hala sarılı bir şekilde onlara bakıp en güzel şekilde gülümsedim.
Mercan'ın dediği gibi abilerim konusunda çok şükür şanslıyım...
🎀
Şuan bahçede ki salıncağa oturup kitap okuyordum. Abimler bugünkü velayet davası için savcılığa gitmişti.
Az önce Umut'a mesaj atmıştım ve şuan durumun iyi gittiğini hakimin bizim tarafımızda olduğunu söylemiş en fazla bir saate eve geleceklerini söylemişti.
"Eylül abla." Düşünce havuzunda yüzerken bacağıma değen minik ellerle kendime gelip önümdeki miniğe döndüm.
Ekin minik ellerini bacağıma koymuş yanında da oyun halısı ve oyuncakları ile bana çipil çipil bakıyordu. Ona dönüp gülümsedim.
"Efendim ablam?"
"Benle rın rın oynarmısın?" Diye sordu tatlı tatlı.
Rın rın dediği şey arabalardı.
Ona kıkırdayıp elimdeki kitabı kenara bırakarak ayaklandım ve yanındaki oyun halısı ile oyuncak çantasını bir elime alıp diğer taraftan elini tutarak iki bahçenin ortasına güneşin altına getirdim.
Ekin'in oyun halısını güzelce yere serip Ekin'in oyuncaklarını güzelce dizmesini izledim. Öyle düzenli bir şekilde oyuncaklarını yerleştiriyordu ki gülmeden edemedim. Bu huyu kesinlikle Taner babadan ve pusat abiden geliyordu aksi halde Oya annenin Umut'un veya Kaan'ın düzenle alakası bile yoktu.
"O kim Eylül abla?" Ekin'in meraklı sesiyle kendime gelip Ekin'in minik parmağını takip ederek gösterdiği cama baktığımda bize bakan minik bir Eymen gördüm.
İkinci kattaki büyük camın önünde elindeki ayıcığı ile bana bakan eymene gülümseyerek öpücük attım. Ve aklıma gelenle ekin'e döndüm.
"Bir oyun arkadaşına daha ne dersin ekinoş?" Sorum ile ilk önce düşünmüş ardından gülümsemiş ve heycanla zıplamaya başlamıştı.
"Olurrr, hadi çağıralım onu da!" Diyerek gülerken bende ona katılarak güldüm ve elimi uzatıp elimi tutmasına neden olarak ekin ile el ele Öztürk ailesinin malikanesinin bahçe kapısından içeri girdik.
"Leyloş hanım!" Diye bağırdığımda bir iki saniye bekleyip belki çıkar diye bekledim ama beklediğim şey olmayıp onun yerine Ayşen abla camlı kapıyı açıp bana gülümsedi.
(Ayşen Evin hizmetli ablası 2. Bölümde kapıyı açan kadın)
"Buyur Eylül kızım?" Diye sorunca bende gülümsedim.
"Ay Ayşen sultan bizim en küçük veliaht Eymen'i alma gibi bir şansımız var mı? Oyun oynayacağız da..." Diyerek ona baktığımda bana bakıp güldü.
"Tamam ama dikkatli olun ve bir şey olduğu an bağırın tamam mı?" Diye sorduğunda bende çocuk gibi kafamı salladım.
"Tamam ayşen sultan hadi sen çağır miniğimi!" Diyerek heyecanla beklemeye başladım.
Heyecanım iki bebeğimin de bir arada oyun oynayacağı içindi, biriyle vakit geçirirken diğeriyle vakit geçirememekten. Kırmaktan korkuyordum ama eğer ekin ile Eymen anlaşırsa belki aileler arasında ki gerginlikte azalır diye düşündüm.
"Melekkk!" Bağırarak bana koşan eymenle yere eğildim ve bir elim hala Ekin'in elini sıkıca tutarken boşta olan elimin koluyla da eymene sarılmak için açtım. Gülerek bana koşan miniğim kollarımın arasına girmesiyle sıkıca ona sarıldım ve boynundan öptüm.
"Oh ne kadar da özlemişim seni, miniğim benim." Diyerek saçlarını severken elimin sıkılmasıyla gözlerim ekin'e döndü.
Bana ve eymene çatık kaşlarıyla baktığını gördüğümde tebessüm edip onu da kendime çekip ilk sarıldım ardından da ikisinide biraz zorlansam da kucağıma alıp kaldırdım.
"Aman! Deli kız ne yapıyorsun? Belin ağrır indir çocukları." Diye bana endişe ile bakan ayşen ablaya gülerek göz kırptım.
"Aaa Ayşen abla duymamış olayım, sen bana güçsüz mü demek istedin? Ben o yumurta akından da beter olan akın bozuntusuna bile taş çıkarırım!" Diyerek konuşmamla bana sen iflah olmazsın dercesine gülüp masadan telefonunu aldı ve bize döndü.
"İyi bakalım bir poz verin ablanızla da fotoğrafınızı çekeyim."
Ben gülümserken Eymen ve Ekin alışmış olacak ki hemen poz verip ayşen ablanın fotoğraf çekmesine izin verdiler. Ayşen abla bir iki tane çektikten sonra bir anda eymenle ekin aynı anda yanağımı öpmeye başlayınca şoka girip kahkaha atmaya başladım.
"Nasıl bu kadar güzel yüzün var abla?" Diyerek yanağımı öpmeyi bırakarak minik ellerini az önce öptüğü yanağıma koyup okşamıştı.
Ama ben bunu yerim ulenn!
Ekine gülerken yanağımdaki gamzeye sokulan parmakla eymene döndüm.
"Aaaaa bakk meleğin neşe kuyusu var!" Diyerek ekin'e gülerek bakarken ekinde ona gülümseyerek baktı.
"Çok güzel değil mi o çukur! Hep bende istiyorum ama annem herkesin o kuyudan olmadığını söyledi." Diyen ekinle Eymen bir iki dakika düşünmüş ardından heyecanla ekin'e dönmüştü.
"Yanağına bir neşe kuyusu kazdıralım o zaman!" Diyince kahkaha atmaya başladım.
"Olurmukine? Ablam?" Ekin'in bana merakla bakmasını önemsemeden ikisininde yanağını öperek ayşen ablaya veda ederek Eymen'in oyuncakları ile beraber oyun halımızın üstüne oturup bir saat aralıksız oyun oynadık. En son hatırladığım yorgunluktan yere uzandığım ve benim ardımdan Ekin'in ve Eymen'in iki yanımdan sarılarak uzandığını hissetmiştim ondan sonrası ise karanlık olan ama beni aydınlığa götüren bir rüya olmuştu...
Bir ara Oya anne gelip bizi teker teker öpüp tekrar içeri geçmişti bir de onu hatırlıyorum bak!
"Burada mı uyumuşlar?" Diye bir uzaktan bir ses duydum.
Aha aksakallı dede geldi.
"Aksakallı dede mi?" Diyen bir sesle beraberinde kıkırtılar geldi.
"Kardeşimi bu soğukta çıkarıp hasta etmeye meraklı herhalde?" Diyen tanıdık bir sesle bir cismin bana yaklaştığını hissedince o cisme odaklandım.
Cisim bana gittikçe yaklaşıp miniklerimden birine uzandığını hissedince kendime gelip atağa geçerek boynuna tahmin ederek vurduğum yumruğum cismin yüzüne gelerek geriye düşmüştü.
Alpaslan Tunç'un torunu olmak bunu gerektiriyordu napalım yani?
Benim yumruğumla beraber etraftaki sesler bir anda yükseldi.
"Akın!"
"Akın iyimisin?"
Bunun gibi seslerin yanında bir kaç gülme sesi duyunca kaşlarım ister istemez çattım.
Bir bırakında uyuyim dimi?
"Uyu güzelim ama yatağında." Diyen Kunt abimin sesiyle kaşlarım normale dönmüş ve yerine dudaklarım kıvrılmıştı.
Canım abişim ya rüyamda bile beni yanlız bırakmıyor💗
Yanağımda hissettiğim dudaklarla gözlerimi kırpıştırıp açmaya çalıştım ama çok zordu. O kadar fazla uykum vardı ki ne ben anlatabilirdim nede siz fizana kadar gidip gelseniz anlayabilirdiniz.
"Seni asla bırakmam ben güzelliğim." Kunt abimin çok yakından gelen sesiyle zor bile olsa gözlerimi açmış ve karşımda bana doğru eğilmiş Kunt abimi görünce gülümsemiş ve elimi zorda olsa kaldırıp yanağına uzatıp yeni yeni çıkan sakallarını sevdim.
"Bu kadar yakışıklı olman sana zarar abiş." Diyerek mırıldandığımda. Kendini gülmemek için zor tuttuğunu fark ettim lakin zaten onun yerine arkada anıran bir eşek vardı.
"Nedenmiş o güzelim." Diyerek gülümseyerek o da benim yanağımı sevdi.
"Benim gibi harikulade bir kardeşe sahipsinde ondan, senin yanında benden başka bir hem cinsim bile duramaz!" Diyerek sinirle konuşup ayaklanmaya çalıştım.
Çalıştım çünkü göğüsümdeki ağırlıklar ve belimi çevreleyen minik kollar buna engel oldu.
Gözlerimi uyku mahrumuyla miniklerime baktığımda Ekin'in her zaman ki gibi boynuma sokulup belime sarıldığını Eymen'e baktım. Oda göğüsüme yatmış ve belime sıkıca sarılarak mışıl mışıl uyuyordu.
Miniklerime bakıp gülümseyip ikisininde saçlarından öpüp saçlarını karıştırdım.
"Eymenim ekinin hadi uyanın bakalım." Diyerek onlara seslendim.
Benim için hava hoştu hava çok güzeldi ve daha bıraksalar bu minnaklarla yatardım ama onlar benim gibi değillerdi hemen hastalanabilir ve hastalanırlarsa da kolay atlatamayabilirlerdi.
"Melek biraz dahaaa." Diyerek iyice bana sırnaşarak uyumaya devam etti.
"Evet abla lütfen!" Ekinde ona katılınca yorgunlukla kıkırdadım.
"Hm, yani asla kucakta taşınmak için değil öyle mi?" Diyince kimseden ses çıkmaması beni gülümsetti.
Ekin ile Eymen'in en sevdiğim huyları bana asla yalan söyleyememeleriydi.
Aynı şimdi olduğu gibi...
"Anlaşıldı sizin dert miniklerim ve çok şanslısınız ki benim gibi bir ablanız var." Diyerek minikler yüzden çok hafif doğrularak ikisinide kendimden ayırıp yere bıraktım ve zorlukla doğruldum.
İlk Ekin'e doğru gidip kucağıma alarak anlından öptüm ve kulağına fısıldadım.
"Çaktırmadan odama geç, beraber yatalım bebeğim." Diyip ekin beyi Oya anneye teslim ettim.
"Kızım iyisin sen demi? Betin benzin atmış." Diye endişe ile konuştu Oya anne.
Halsizliğim vardı ve rüyamda Taner babamı görmüştüm. Ne kadar özlediğimi fark ettiğimde ağlamak istemiş ama ortam müsait olmayınca vazgeçmiştim. Yine de Oya anneye dürüst oldum.
"Rüyamda babamı gördüm ve özlediğimi fark ettim. En son geçen hafta telefonda bir kaç dakika konuşmuştuk ondan sonra bir daha aramadı. Görevde olduğu için çok kurcalamak da istemedim." Diye açıklayınca bana gülümseyip başımdan öptü.
"Güzel kızım benim, merak etme sen babanı. Gelecek elbet bırakır mı seni bu hödük abilerine."diyerek yanağımı okşamış ve yanağımdan da öpüp abimlerle döndü.
"Sizde çok dışarıda kalmayın kız kardeşinizi alın da gelin." Diyerek arkasını dönüp içeriye geçti.
Kimseye bakmadan bu sefer Eymen'e doğru gidip kucağıma alıp onunda saçlarından öptüm ve kulağına fısıldadım.
"Hastalıkta, sağlıkta, uzakta veya yakında son nefesime kadar seni koruyup kollayacağım. Ben senin önünde durup seni engelleyen abla değil arkandaki dimi dik duran dağ olacağım miniğim. Ağaçlarım ırmaklarım sana feda olsun ve sakın ne olursa olsun benden nefret etme tamam mı?" En sonda gözlerim dolsada umursamayarak boynundan öpüp bu sefer Leyla hanıma yöneldim.
Bana dolu gözlerle bakıyordu, içi gider gibi. Nasıl hissettiğini hissetim bir an, aynı anda bir çok duyguyu yaşıyordu.
Kızı vardı ama yoktu.
Kızı vardı ama onu kendi büyütememişti.
Kızı vardı ama oğulları yüzünden ona tekrardan hasretti.
Kızı vardı ama kendisinden başka birine anne eşinden başka birine baba diyordu.
O an Leyla hanıma sarılmak geldi içimden. Onların evine gittiğim günden beri beni nasıl anlayışla karşıladığını, oğullarının hatasını kendi hatasıymış gibi görüp mahçup olmasını ve aynı anda bu kadar duyguyu yaşmasına hayran kaldım.
Oya annemin kendisine tavırlı olduğunu da biliyordu, oysa bundan şikayetçi bile olmuyordu. Ne de güzel anlaşırlardı oysa ki...
Yönümü değiştirip Eymen'i Leyla Hanım'ın yanında duran Tugay'a verip hızla Leyla hanım'a sarıldım.
Sahiden bana kaç kere sarılıp içine sokmak istemişti de benden çekindiği için sarılamamıştı?
Bir keresinde Oya anne şey demişti Anneyim ben! Yeri geliyor içime sokasım geliyor yeri geliyor öpe öpe yiğesim. Diye bize derdi.
Oya annem beni her zaman sarıp sarmalardı asla anne sıcaklığını eksiltmezdi.
Lakin Leyla Anne bunu ne bir önceki kızına ne de bana yapabilmişti. Ki oğullarına da yapıp yapmadıgına şüpheliyim çünkü bu angutlar bu kadının sevgisini de hor görmüşlerdir.
Artık karar vermiştim, Leyla hanıma Anne diyecektim. Yani içimden...
Çünkü düşününce onun için herkesten daha zor olduğunu fark ettim. Senin kanından canından olanı dokuz ay tasıyorsun ve saçma bir karışıklık yüzünden asla hak etmediğin şeyleri yaşıyorsun.
Bir babayı bilmem ama anne için çok zordu. Doğumu bile düşününce anneliğin ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anlıyordum.
Leyla anne ilk benim sarılışımda şoka girmişti ama sonra o da kendisine gelip hızla bana sarılmış başıma boynuma baş örtümün üzerinden öpücükler konduruyordu.
"Kızım..."
"Leyla annem." Dediğimde sessiz göz yaşları hıçkırıklara dönmüştü.
17 Yıl sonra öz annem kollarımda ağlıyordu ama tahminimce mutluluktandı, mutluluktan olsundu. O hiç ağlamasındı.
Benim için artık Oya annem neyse Leyla annem de oydu...
İkiside benim için altın değerinde ki iki kadındı.
"Kızım benim!" Hıçkırıklarının arasında bana seslenerek daha sıkı sarıldı, bende onun bu haline tebessüm ederek karşılık verdim. O an Azat beyciğim ile göz göze geldik.
Bize bakarak gözleri dolu bir şekilde tebessüm ediyordu.
Ne eşinin ağlamasını durduruyordu ne de benim, çünkü o da biliyordu bu haykırışların aslında bir yıkılış değil bir toparlanış olmasıydı.
Ve ben artık kararımı vermiştim.
Ben Eylül Tunç Öztürk
Her ne zorluk karşıma çıkarsa çıksın bu aileyi topralayacaktım ve iki ailemle de mutlu mesut bir hayat yaşayacaktım.
O gün sabah Azat beyin dediği gibi ben onların birine söyleyip duyurmaya çekindikleri, paylaşmaya korktukları bir duaydım.
Ve Allah beni onlar için göndermişti...
Ve ben savaşacaktım gerekirse Tarıkla Tugayla veyahut Ayaz, akın ile savaşacaktım.
Ama mağlup olamyacaktım çünkü ben onlardan 0-3 öndeydim.
Çünkü onlar sadece geçmişini bir kız yüzünden acı çekerek geçirmişlerdi.
Kaybedince geri kazanmayı bilmiyorlardı.
Oysa ben çocukluğumdan beri o acılar içinde sevgiyle büyüyordum.
Kaybettiklerini toplamayı en iyi şekilde öğrenmiştim.
Ben bugün herkese en çok da Öztürk ailesine onların peşini bırakmayacağımı göstermiştim şimdi ise sıra onlardaydı.
Şimdi siz hazır olun sevgili okuyucularım veya izleyicilerim.
Asıl Eylül'ün yapacaklarına hazırmısınız?
Çünkü ben çok hazırım!
🎀Bölüm sonu canavarısııı🎀
___________________________________
Nasıl bir anda ters köşe yaptım ama!
Hehehehehe
İnanın ki böyle bir şey kurgunun gidişatında yoktu her şey bir anda oldu ve şuan buradayız.
Ama pişman değilim varya iyiki diyorum iyiki böyle yazmışım. Çünkü artık Leyla hanımın hakkını alması gerekiyordu veya Azat beyin.
Tabikide bu Tunç erkeklerimi veya Bulut erkeklerini bırakacağım veya dıslayacağım anlamına gelmiyor.
Tunçlar bulutlar her ne olursa olsun Eylül'ün sığınacağı ilk liman sadece buna artık yavaştan Öztürklerinde eklenmesi gerekiyordu.
Ve şimdi işin asıl zor yerlerine geliyoruz çünkü sizinle beraber bende ters köşe yedim ve bu yüzden kurgunun gidişatında değişiklikler yapıcam tabi siz bunu hissetmeyeceksiniz.
Ha bu arada sizce Eylül rüyasında ne gördü?
Tahminleri alalım lütfennn
Birde karakterler veya kurgu hakkında ki dürüstçe söylemek istedikleriniz nelerdir bu yoruma dökülelim lütfen. Bu soruyu içtenlikle soruyorum ve her ne cevap olursa olsun merak ediyorum. Kötüyse kötü iyiyse iyi.
Bir dahaki bölümlerde görüşmek üzereeee 💗 ✨ 🎀🧚❤️🔥
|
0% |