Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Hastanede hapsolmuş bir Eylül -12-

@idlxlluviaxx

Eylül başkandan uyandığı andan devam

 

Gözlerimi etrafımdaki tanıdık sesler ile açtım.

 

"Ve siz de onu anca uzaktan izleyeceksiniz, yanında durup onunla mutlu olmak varken." Yiğitimin mi sesi o?

 

Valla onun!

 

Ayol yine kimin dedikodusunu yapıyorlar bensiz?!

 

Ben ne kadar uyumuştum ya? Ve bana ne oldu?

 

Ah, doğru ya...

 

O olanlardan sonra kriz geçirmiştim.

 

Gözlerimi daha tam açamamışken gördüğüm geniş omuzları ve karamel rengi saçları anında tanıdım.

 

Gelmişti benim kocam olmaya ilerleyen beyfendi...

 

"Abim." Bunu derken öyle yorgun ve içten çıkmıştı ki sesim bir an bu sesin benim olduğuna şüphe etmedim değil.

 

Sesimle herkesin bana dönmesiyle Kunt abimde hızla bana dönmüştü, ben yataktan doğrulurken o hızla bana gelip yanıma oturarak beni kendine çekip sıkı sıkı sarılıp boynumdan öptü bir kaç kez.

 

Öyle bir sarılıyordu ki asla çıkmak istemedim.

 

Ben hep bu kollar arasında yaşasam gıkım çıkmazdı.

 

Bende onun boynuna kollarımı sarıp başımı boynuna koyup onun o çok sevdiğim ayaz ve kestane kokusu karışımını içime çektim.

 

Çok özlemişim yarabbim!

 

Bana sarılırken fark ettiğim kızarık gözleri ve ağlamaktan kızaran burun ve yanakları ile içim gitti.

 

Benim abim, koca adamım, kahramanım çok yorulmuş omuzlarındaki yükü taşıyamaz hale gelmişti.

 

Ama ben sana kıyamam ki...

 

"Abim, güzelim. Meleğim." Diye mırıldandı hala bana sarılı dururken.

 

Murat abim beni bildiği için kafama eşarplarımdan bir tanesini sabit duracak ama rahat bir şekilde takmıştı, bu yüzden saçımı öpemiyordu ama başımda bonem olmadığı için saçımın ve boynumun kokusunu rahatlıkla hissedebiliyordu.

 

"Canım abim niye üzülüyorsun? Üzülme. Niye yoruldun? Yorulma. Ben sana kıyamam, sen gel bana bende dinlen bende mutlu ol." Diye konuştum.

 

Bende dinlensin istiyordum. Artık bazı yüklerini başkalarına devretsin istiyordum. Her ne kadar kendim de yorgun olsam da...

 

O sırada koltukta sırayla oturan Öztürklerle göz göze geldim ama hiç birine bakmadan direkt Tarık'ın gözlerinin içine baktım.

 

Koyu kahverengi gözlerinde özlemi de gördüm, üzüntü ve pişmanlığı da gördüm.

 

Ama en çok küçük bir çocuğun mutsuzluğunu gördüm.

 

Sen en büyük ikinci kırgınlığım olacaksın Tarık Öztürk...

 

Sana içimden hep Tarık Öztürk diyeceğim ama sen hiç bir zaman ağzımdan o iki kelimeyi senin için çıkışını duyamayacaksın.

 

Hatırladığım anlarla ona bakarken mavi gözlerim doldu kimse fark etmesini istemediğim için ise gözlerimi sıkı sıkı kapatıp abimin boynundaki kollarımı sıkılaştırdım.

 

"Ben hep sana gelirim. Sen hep benle kal yeter." Abimin kırık sesiyle onu göğsüme çekip saçlarından öptüm bir anne gibi.

 

Oda benim belime sıkıca sarılı duruyordu ve sakinleşmeye çalışıyordu.

 

Çünkü beni en son böyle 3 yıl önce görmüşlerdi ve o günden sonra psikoloji olarak bitmiş bir duruma gelmiştim.

 

"Hey bize yer yokmu?" Diye titrek bir sesle kıkırdadım ve bir kolumu açıp diğer boş tarafımı Murat abimlere açtığımda bir anda üstüme fazla yükün gelmesiyle geri yatağa doğru sırt üstü düştüm.

 

Ve benimle beraber 6 beden de üzerime düştü.

 

"Ahhh." Diye pusat abiden bir inleme geldi. Onun beraberinde Murat abimin kendi kolunu ararken dokunduğu uvuzların kimin olduğunu soruyordu.

 

"Bu kimin uvuzu lan?!" Bir anda pusat abinin sesiyle ona döndüm.

 

"Dokunma koluma! Ahhh."

 

"Pusat abi iyi misin?!" Diye sordum acıyla.

 

Üstümde en az 600 kilo vardı ama kanıtlayamazdım.

 

5tane Dalyan gibi adam var lan karşımda çok doğal.

 

Yiğit ve Kaan daha gözümde büyüyemedikleri için hala yarım Dalyan olarak gönlümde kalmaya devam ediyorlardı.

 

"Anne imdağattt." Kaanın feryadı ile Kunt abimin bağırtısı ardarda geldi.

 

"Ulan piçler ne bok vardı da çullanıyorsunuz kızın üstüne!"

 

"Kalkın çabuk!" Diye bağırmasıyla bir dakika içerisnde tek tek üzerimdeki yükün kalktığını hissettim.

 

"Allah'ım şükür! Hayattayım yarabbim." Diye bağırdım.

 

Benim bağırışımla kıkırdamalar uçarken ben gözlerimi oda da gezdirdim ve bana menül menül bakan Kaan ve yiğitte durdum.

 

Kaan kuşum benim gözleri kızarık ve dolu doluydu ağladığı ise kızaran küçük burnundan belliydi.

 

Yiğitim ise apayrıydı. Gözleri kızarık ve elleri ayakları titriyordu, bana ise mucizeymişim gibi bakıyordu.

 

Kollarımı onlara açıp tebessüm ettim.

 

"Nerede benim minik Dalyanlarım?" Diye konuştuğum anda yiğit ve Kaan gelip bana iki yandan sarılmıştı.

 

Hatta öyle bir sarılıyorlardı ki sanki bir anda uçup gidecekmişim gibi, ikisininde saçlarını okşayıp öptüm. Hala bana sarılı bir şekilde duran ikiliye bakıp kıkırdadım. Ardından kafamı kaldırıp bana bakan bir çift mavi göze baktım.

 

Kunt abimin denizlerinde okunan en belirgin şey huzur ve gurur olabilirdi. Her zaman benle gurur duyuyordu her ne yaparsam yapayım bundan da vazgeçmiyordu. Ona bakıp gülümsedim en içten halimle, o zaten bana bakıp gülümsüyordu.

 

Sonradan bakışlarımı tekrardan odada gezdirirken aileme baktım.Bana hem telaşla hemde mutlulukla bakan aileme...

 

Ve Öztürk ailesine.

 

Gözlerim sadece Miraç da durdu, zaten kendisi de bana merakla ve kızarmış gözlerle bakıyordu. Onun bu haline gülümsedim.

 

"Benim bir kardeşim daha vardı ama. Şöyle benden azıcık daha kısa kahverengi saçlı fazla güzel olan burunlu." Bunu dememle Yiğit bir anda nedense titrer gibi oldu ama bu konuyu onunla özel olarak konuşacaktım.

 

Bir şeyler oluyordu ama bana söyleniyordu şerro.

 

"Sahiden neden bu kadar güzel burnun var lan senin?" Diye konuştuğumda bana gülmesi beni de güldürdü.

 

Çekinerek yanıma gelip oturup bana dolu gözlerle bakmaya başladı.

 

"Ulan eşşek sıpaları ölmüşüm gibi davranmayın, alırım altına." Diye konuşup nemli yanağını sevdim.

 

Tabi bana kötü kötü bakan can ciğerlerimi söylemiyorum...

 

"Eylül!"

 

"O kelime senin ağzından bir daha çıkmayacak."

 

"Abla lütfen."

 

"Bak en-" hepsi bir arada bir şeyler gevelerken bunaldım.

 

"YETER!" herkesin susmasıyla derin bir oh çektim.

 

Dünya varmış be!

 

İki dakikada 5 yıllık yoruldum resmen.

 

"Evvett madem güzelimiz yoruldu herkesi dışarıya alıyorum." Diye konuşan Murat abimle gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

 

Ben dışımdan mı konuştum lan az önce?

 

"Hala konuşuyorsun güzelim." Diyerek Murat abim bana gülerek göz kırptı. Elindeki ışıkla bana doğru gelince yiğit Kaan ve miraç yanımdan kalkmış kenara geçmişlerdi. Abimde bunu fırsat bilip yanıma oturup gözlerimi ve reflekslerimi kontrol etti.

 

İşi bittikten sonra bir şeyim çıkmayınca derin nefes alarak beni boynumdan tutarak göğüsüne çekti.

 

"Bütün aileyi elinde tutmak nasıl bir his Eylül hanım?" Diye bana sarılırken bir elini bel oyuğuma koyunca kollarımı boynuna sararak kahkaha atmaya başladım.

 

Bel oyuğumdan tikim olduğu aile arasında en bilinen özelliklerimden biri olmasından nefret ediyordum...

 

"Abii! Haha yap-ma hahahahaha." Diye gülerken hala boynuna sıkıca sarılıyordum.

 

En sonunda abim pes edip tikimle uğraşmayı bıraktı ama bu seferde belime sıkıca sarılarak sarılışıma en güzel şekilde karşılık verdi.

 

"Ulan insanlar kendisini gıdıklayan insanlardan kaçar bu mal sarılıyor." Umut'un sitemkar sesiyle kaşlarımı çattım. Benim kaşlarımı çatmamla odada bir gürültü koptu.

 

"Oha abi!"

 

"O nasıl vurmak pusat! Ben sana kardeşlerine vurmaman gerektiğini söylemedim mi?" Diye kızan Oya anneyle gülümsedim.

 

"Birilerinin hoşuna gitti galiba?" Murat abimin sesiyle ondan ayrılıp pusat abiye döndüm.

 

"Benim abim neyi doğru neyi yanlış yapacağını bilir bi kerem!" Diye yumruğumu uzattığımda pusat abi gülerek yanıma gelip ilk yumruğuma karşılık yumruğunu uzatık tokuşturduk ardından da başımın üzerinden öptü.

 

Yımış yımış olduk çok şükür...

 

"İntikam alındı güzelim." Diye mırıldanınca seslice güldüm.

 

"Anne ya görüyormusun yaptıklarını!" Umut'un isyanlı sesiyle ona döndüm.

 

Dolmuş gözlerle beni ve pusat abiyi eliyle göstererek şikayet ediyordu.

 

Ama cidden ensesi gitmiş garibimin yaaa kıyamamm

 

"Yuh abi cidden o ne biçim vumak?" Diye pusat abiye döndüğümde omzunu silkti.

 

"Dimi güzelim! Bu zaten hep bana düşman beni çekemiyor." Diye bu sefer bana şikayet edince ona uyup kollarımı ona açtım.

 

"Evet bebeğim hep seni kıskandığıdan bu halleri, sen gel bakalım ikizinin kucağına. Öpem bicik." Diye konuştuğumda hızla kollarıma gelip sarıldı.

 

"Geçti güzelim. Ben geldim..."

 

Kafası boynuma geldiği için yüzünü kimse görmüyordu. Ama bu sözleri ile boynuma akan bir kaç yaş ile daha sıkı sarıldım ona.

 

"Siz ne tür otistiksiniz lan?"

 

"Murat oğlum bari sen düzgün konuş ya!" Diye hayıflanan oya teyzeyle umut ile ben kıkırdadık.

 

"Her zaman bana hoşgeldin ikiztanem." Diye fısıldadım dolmuş gözlerle.

 

"Tabi lan!" Bir anda ömer abinin bağırışıyla umutla ayrıldık.

 

"Ne oluyor lan?" Diye sordu Kunt abim.

 

"Eylül lan, bunu çözse çözse Eylül çözer!" Diye konuştuğunda olayı anlamamıştım.

 

"Neyi ben çözebilirim?" Diye sorduğumda hala yanımda oturan umut bana döndü.

 

"Dedenlerin hepsi karıştırılmayı ve kriz geçirip hastaneye kaldırıldığını öğrenmişler."

 

Koca bir dıtttttt amaaa

 

"Olur mu ki öyle?" Diye mırıldandım.

 

"Tabi ki de manyak! Biri için zaten hanım ağasın diğerinede azıcık nazlansan tamam." Diye konuştu umut.

 

Aslında haklıydı.

 

Bir süreliğine bile onları sakinleştirebilirdim...

 

"Senin niye sözünü dinlesinler ki?" Sesin geldiği yere baktığımda pusat abimgilin ona yönelmesiyle onu tutup yanıma çektim.

 

Evet bu cesareti gösterip konuşan Aras Öztürkten başkası değildi...

 

"Ağzını topla Öztürk!" Diye sertçe gözlerine baktım.

 

"Hanım ağa olduğu için olabilir mi?" Ömer abinin eğlenen sesiyle ona bakıp göz devirdim.

 

14 yaşımdan itibaren konağın hanım ağası olmuştum, tabi bu yeni ağa başa gelinceye kadardı.

 

Sırf bu yüzden 3yıldır ömer abi beni zorbalıyordu!

 

Şerro Ömer

 

"Göz devirme bana cadı. Hadi dediğimi yap yoksa her an hastaneyi basabilirler." Diye telefonu bana uzatınca telefonu sinirle elinden alıp dedemin ezberimde olan numarasına tıklayıp bekledim.

 

"Hoparlöre al güzelim." Kunt abimin sesiyle telefon acılmadan hoparlöre alıp beklemeye basladık. En fazla 3 saniye sonra açılan telefon ile derin nefes aldım.

 

Gazamız mübarek ola...

 

"Ömer beni caydıramazsın! Geliyorum dediysem geliyorum!" Dedemin sert sesiyle işimin zor olacağını fark ettim.

 

"Ben gelme diyorsam peki?" Diye konuşunca arka taraftan bir takım sesler çıktı ve bir anda bütün sesler kesildi.

 

"Güzel kızım..." Dedemin titreyen sesiyle tebessüm ettim.

 

"Ağaç dedem..." Dediğimi sadece dedem anlayabilirdi ama abimgilde bu lafa alışmıştı.

 

Küçükken ağa kelimesini dedem bana inatla öğretmeyw çalışırken yanlışlıkla ağzından ağaç kelimesi çıkınca ağa'yı ağaç sanmış ve bir iki yıl etrafta böyle dolaşmıştım. Tabi bu gittiğimiz bir düğünde dedeme ağam demeleriyle son bulmuştu ama hala bazen aramızda bunun konuşması geçerdi.

 

Karşı taraftan gelen kıkırtılar ile dedem hepsine bağırarak susturdu.

 

Geldi bizim daş fırın erkeği...

 

"Güzelim geliyoruz, lütfen itiraz istemiyorum. Hem siz bana ne zaman karıştırılma olayını söylemeyi planlıyordunuz!" Diye bana kızınca derin nefes alarak onu üstün kalite bir nazlanma ile ikna etmiştim.

 

Tabi her gün onu arama şartıyla he birde aradan kaynayan dayımgili arama karşılığında.

 

Napıp edip zorla araya karışıp kendilerine pay çıkarmışlardı ya şaşırmıyo değildim.

 

Sıra gelelim Alparslan dedeme...

 

O biraz daha zor olacak gibi.

 

Adam emekli korgeneral bir zahmet zor olsun.

 

(Arkadaşlar artık son kararım korgeneral bir yüz başı dedim bir subay falan dedim ama son kararım bu)

 

Telefonu kenara bırakıp ellerimi dua edercesine havaya kaldırıp tavana baktım.

 

"Niyet ettim Allah rızası için Alpaslan dedemin gönlünü fethetmeye! Amin." Diye dua edip ellerimi yüzüme sürünce bizimkiler gülmeye başladı.

 

Onlara siz hain siz kostik bakışı attım.

 

"Gülün siz gülün. Hadi ben yırtarım ama siz nasıl paklanacaksınız bu olaydan bakalım. Dedemin size eziyet etmesini hatta etmelerini zevkle oturup izleyeceğim." Diyerek kızdığımda Kunt abim gülerek anlımdan öpüp yanıma oturdu.

 

Bu sesizce sen başla araya ben girerim, sakin ol güzelim deme şekliydi...

 

"Bazen sana nikah basasım gelmiyor değil beyfendi..."diye kulağına mırıldandım.

 

Gözleri ilk şaşkınlıkla açılıp bana bakarken ardından büyük bir kahkaha attı.

 

"Oha lan bu muşmula gülüyormuydu!"

 

"Az daha aç ağzını bademciklerin görecek yakında."

 

"Ne dedin ki?"

 

Arkamızdan gelen kıskanç homurtulara aldırış etmeden onun gülüşüne gülümsedim.

 

Oyy anamm, abim diye demiyom ama çok datluuuu.

 

"Ama benim güzelliğim var. O buna izin vermez." Oyunuma katılarak bana gülümsedi.

 

"Nerede görülmüş bu devirde sevenleri kovusturmamak! Tez haber salasınız!" Diyerek Murat abime döndüm.

 

"Abi dedemi ara münasip bir günde abimi isteye gidelim." Diyince bu sefer hep beraber gülmeye başladık.

 

"Ara hadi dedemi!" Murat abimin gülerek yanıma oturmasıyla gözlerimden akan yaşları silmek için elimi kaldırdığım an Murat abim ve Kunt abim iki yanımdan öperek yanaklarımdaki yaşları almışlardı.

 

Onların bu haline kalpli gözlerle bakarken onların bana bakışı beni bitiriyordu...

 

Daha fazla oylanmadan Alpaslan dedemi de arayıp telefonun açılmasını beklerken açılan telefonla iyice gerildim.

 

"Gülgüzelim?" Titrek ama bir o kadar da sert sesi gözlerimi doldururken gülümsedim.

 

"Dedem, demir adamım..." Diye konuşunca kıkırdadı.

 

"Hiç boşuna beni ikna etmeye kalkışma küçük hanım. Oraya geliyoruz, ne dersen de beni ikna edemezsin." Dedi.

 

Ve inadıma gül dikti.

 

Ben bu lafı sana yedirtmezmiyim be dedem.

 

 

"Tamam Allah canımı alsın ki 1ay içinde gelmeyeceğim!" Diyerek yemine den Alpaslan dedemle gülümsedim.

 

"Seni more more seviyorum dedem." Diyerek güldüm.

 

"Bende seni cadı kız. Hadi kapat dinlen, o hödüklere de söyle benden kacışları yok." Ardından ekledi.

 

"Kuntun bile..." Hadi bismillah.

 

Abime döndüğümde bana kafasını omzuna eğip beni izleyerken çok tatlı görünüyordu. Ona göre dedemden yigecegi azar veya işkence umurunda değildi.

 

Dedemle azıcık daha konuşup kapatınca telefonu ömer abinin yüzüne attım.

 

"Devrem bu kardeşin benim yüzümü kıskanıyor bak benden söylemesi." Diye telefonu yakalayıp bana gözleri kısık bakmaya başladı.

 

"Hiç bakma öyle! Hani biz ortaktık. Resmen beni iki dalyan gibi adamın arasında bıraktın! Hayır yani biri ağa diğeri korgeneral götümden terler aktı resmen!" Diyerek ona kızdığımda Murat abim kafasını omzuma koyarak güldü.

 

Biz konuşurken kapının hızla açılmasıyla irkilerek kapıya baktım.

 

Konuralp abi ve Olgu abinin gelmesiyle kaşlarımı eski haline döndü.

 

"Off korkuttunuz abi!" Diyerek homurdandığımda olgu abi hızla yanıma gelerek murat abimi kaldırıp kendi oturdu.

 

"Asıl sen bizi korkuttun Eylül! İzmir'den nasıl geldim bilmiyorum!" Diyerek bana sıkıca sarıldı.

 

"Sakin olun iyiyim." Diyerek bende ona sarılırken kıkırdadım.

 

"Çok şükür ki iyisin." Diyerek basımdan öptü.

 

Yüzüm aşındı yemin ederim!

 

"Bunu sen mi diyorsun abla?" Diyen yiğitle kendime homurdandım.

 

"En son yanağımı öpmekten tahriş olmuş ve doktor krem yazmıştı." Dediğinde olgu abiden ayrılıp ona döndüm.

 

"Ama napayım o yaz güneşte yanakların al al olmuş. Öyle tatlı gözüküyordu ki anlatamam." Dediğimde bana sen iflah olmazsın der gibi bakıp bir yere döndü.

 

Onun baktığı tarafa bakınca Miraç'a rastladım ama o bana değil az önce ona bakan yiğitle bakışıyordu.

 

"Abi çekilsende ben de mi sarılsam şu güzelliğe." Diyerek isyan eden Konuralp abiyle ona dönüp kollarımı ona açtığımda Olgu abi açtığım kollara girip ellerini belime sarıp beni kendine çekti.

 

Olgu abi yapma benim kuntum var pusatım var...

 

Muratı abimi ve Umut'u nedimem yapacam

 

Olgu abinin sarılışı ile Kunt Abimden ve pusat abiden öksürükler gelince kıkırdadım.

 

"Şuan ateş hattındasınız Olgu bey." Kulağına fısıldadım. Olgu abi de burnundan gülüp bana sarılı haldeyken kafasını Kunt abimgile döndürüp konuştu.

 

"Sadece senin kızın biriciğin değil Kunt Tunç."

 

"Asabımı bozma alırım ayağımın altına." Dediğinde kahkaha attım.

 

Benimle beraber pusat abimin, Murat abimin ve Konuralp abimin kahkahası gelince Kunt abim homurdandı.

 

Ama yerim ben seniii.

 

"Ne oldu Kunt abi! Her kurdun da bir büyüğü vardır."

 

"Eylülle yattığım için dövdüğün günleri hatırlatmak isterim abicim."

 

"Her yiğidin bir yiğidi daha vardır derler abi bilirmisin."

 

Abimgil Kunt abimle uğraşırken Kunt Abimden ses çıkmıyordu ama anladığım kadarıyla Kunt abim onlara ödünüzü bokunuza karıştıran bakışı attığını tahmin ediyordum.

 

"Hiç öyle bakma Kunt. Çocuklar haklı, dedemden bile kıskanırdın. Ki bakıyorum ki hala öyle."

 

Ama abişimin üzerine çok gittiniz olmaz ki böyle...

 

"Ama abi şimdi ben kocam yapasım gelen beyfendi olan abişimi ezdiremem. O bi dene!" Diye gülerek olgu abiden ayrıldığım da alışkın olduğum o hayran bakışlarıyla tebessüm ettim.

 

Gözlerimi Kunt abime baktığımda bana bakarak göz kırptı bende ona gülerek kollarımı açarak çocuk gibi ellerimi açıp kapatarak 'beni kucağına alll' hareketini yapmıştım.

 

"Kız kaç yaşına geldin, deli kız!" Oya annenin eğlenen sesine kıkırdadım ve bana gülerek gelen Kunt abime odaklandım.

 

Geniş omuzlarına kurban olduğum yanıma gelip belimden tuttuğu gibi beni kucağına aldı ve kendi etrafında döndürdü.

 

Odada benim kahkahalarım doluşurken bazıları benim kahkahalarımla gülüp mutlu oluyor bazıları ise o kahkahayı söndürmek istiyorlardı.

 

Ben bu gülüşü ne zor ne acılı temeller üzerine atmışken kolay kolay o temelleri yıkmaya hiç niyetim yoktu.

 

Varsın üzerime gelsinler ben hepsi ve her şey için hazırım.

 

🥲Tarık Öztürk'ün ağzından🥲

 

Karsımda kahkahalar ile gülen kardeşime baktım.

 

Ne güzel gülüyor ne güzel iyileştiriyordu...

 

İlaç gibiydi, şu bir haftada her ne kadar çok konusmasakda olduğu ortamı şenlendiriyor renk getiriyordu.

 

Ben o rengi soldurdum, ben o neşeyi kendime mahrum kıldım...

 

Şuan yaklaşık bir saattir Eylül'ün ailesi ile hasret gidermesini izliyorduk.

 

Eylül'ün ailesi...

 

Biz değil onlardı, bunu en güzel biçimde görmüş ve öğrenmistik.

 

Hayır onu suçlamıyordum çünkü o hepimizden her şeyden daha masumdu. Ben bizi, ben beni suçluyordum.

 

Belki ilk geldigi günden beri daha yakın davransaydık onu hiç kırmasaydık veya her şeyden önce ona bir kez güvenseydik şuan burada olurmuyduk?

 

Merak ediyordum

 

Bana da onlara sarıldığı gibi sarılırmıydı?

 

Bana da nazlanıp gülümsermiydi?

 

Zor, artık çok zor...

 

Hem benim yaptığım hemde akınların yaptıklarından çok zordu. O kızın sinirini Eylülden çıkarmamız en büyük hatamızdı.

 

O kadar narin kalpliydi ki Miraç'ın bile ilk başta ona ön yargılı davranmasına rağmen onu hala kardeşi saymış ona sarılıp teselli etmişti.

 

Kunt denilen adamın kucağında kahkaha atan kız kardeşime baktım.

 

Çok güzel bir sesi vardı ve gülüşü ona çok yakışıyordu.

 

Bir dakika onun gamzesi mi varmış?

 

Geldiğinden beri sesini zaten seviyordum yan yana geldiğimiz her an onu konuşturmaya çalışıyordum ama kendisi nedensizce benden çekiliyordu.

 

Demek ki sebebi o olaylarmış.

 

Evin en büyüğü olmama rağmen bunu göremedim, onu ne kardeşlerimden ne de kendimden koruyamadım.

 

"Gelelim gelme nedenimizin ikinci kısmına." Diye gelen erkek sesiyle ona döndük. Konuşan az önce Eylül'ün olgu abi dediği adamdı.

 

Herkes ona bakarken o ise direkt olarak bana ve kardeşlerime bakıyordu.

 

Her ne kadar hatalı olsak da kendimden nefret etsemde dik durmak zorunda gibi hissediyordum bu yüzden onun sert bakışlarına bende ortak olarak ona bakmaya başladım.

 

"O Eylül üzülmesin diye açılmayan velayet davası derhal açılacak!" Diyerek kaşlarını çattı.

 

Ne?

 

Velayet davasımı?

 

Hayır, olamaz...

 

Bu sefer giderse gelmez, onu zaten kaybettim. Bari kendimi affettirmeye çalışsaydım.

 

"Merak etme abi zaten bütün dosyalar hazır tek şey Konuralp'in gelmesiydi." Diyerek konuştu pusat denilen herif.

 

Kardeşime karşı aşırı yakındı ve bu beni her ne kadar hakkım olmasa da deli ediyordu.

 

Gözlerim Eylül'e döndü. O da bunu istiyormu istemiyorum diye.

 

O ise sadece Kunt'un kucağında dudaklarını da kendi gibi büzerek huzurla kunt'a bir şeyler mırıldanıyordu. Kunt da hiç kimseyi umursamadan kucağında ki kardeşimizle gülerek sohbet ediyorlardı.

 

Bu görüntü hatta şu son 1 saatte ki görüntüler...

 

Bu kadar canımı acıtabilir miydi?

 

Canım kör ateş gibi yanıyordu ve bunun ilk olduğunu bilsemde asla son olmayacağını anlamıştım.

 

Onlar Eylül'ü 17 yılda kazanmış ve bağlanmışlardı.

 

Biz onun bize kazanma fırsatını geri çevirerek hem galibiyeti hemde huzuru kaybetmiştik.

 

Tabi asıl galip kişiler tunç ailesiydi, bu Öztürkler için en acı gerçekti...

 

Bölüm sonuuuuu

Bölümün son kısımları çok içime sinmedi ama artık her halükarda bölümü atmam lazımdı.

Hepimizin en çok da karakterlerimizin kafalarının karışıklığı bitmedi bitmeyecek gibi geliyor bana ama hadi hayırlısı.

 

Bir anda konudan konuya atlama şeysi olabilir çünkü bu günlerde garip hissediyorum galiba hasta olacam bilmiyorum. Hormonlar horon tepiyor resmen.

 

Neyse daha fazla saçmalamak istemiyorum bu yüzden bölüm analizine giriyoruz.

 

Eylül?

 

Olgu başkanım✨💗

 

Konuralp ❤️‍🔥

 

Tunç ailesi?

 

Bulut ailesi?

 

Eylül'ün dedeleri pekiiii?

 

Öztürkler?

 

Ve sizce gelecek bölümde neler olacakkk?

 

Bu arada bir daha ki bölüm bayrama veya ondan bir kaç gün sonra gelecektir. Haberiniz olsun.

 

Bayrama kadar sınavlarım var ve ikisini aynı anda yürütme gibi bir lüksüm ne yazık ki yok...

 

Sizleri seviyorum görüşmek üzereeee 💗🤍✨❤️‍🔥🥨

 

Loading...
0%