Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Lahmacun Ve Sufle Savaşları -7-

@idlxlluviaxx

✨🤍Şansınıza normalden uzun bir bölüm oldu şimdiden iyi okumalar🤍✨

 

Bizimkilerin yanından ayrıldıktan sonra Yiğit'in miraçla vakit geçirmek istemesiyle onu da onunla bıraktık.

 

Bunun sonu karakol olmasında ne olursa olsun, çünkü Kaan yiğit ve Miraç üçlüsü hayra alamet değildi...

 

Şuan ise azat beyle arabayla bir yere gidiyorduk ve arabada radyonun bile sesi çıkmıyordu. Arabanın sesi hariç hiçbir sesin çıkmaması beni çok gersede bir şey diyemedim.

 

"Ayh valla yeter, bu ne la sessiz sessiz oturuyoruz. Aç kız şurdan bir şarkı bunaldım." Azat beyin ani sesiyle yerimden sıçrayıp ona baktım.

 

Şuan yeminle kendime bakıyordum. Bize DNA testi yapmasalar bile ben sırf buradan bile anlardım benim babam olduğunu.

 

Benim babam.

 

Babam...

 

Hala alışamıyorumm imdağattt!

 

Onun bu haline seslice gülüp elimi radyonun düğmesine götürüp bastım.

 

"Tercihine saygı duyacaktım

Efendi efendi susacaktım

Ne zaman ki gerçeği öğrendim

Gülmekten ölecektim."

 

Demet Akalın'ın pırlanta şarkısı bizi karşılarken gülerek hiç düşünmeden eşlik ettim.

 

"Özgüveni tavan, eksik afili

Avucuna almış seni besbelli

Şirazeni kaydırmış temelli

Minicik kaldırım taşı pırlantaya mı karşı?"

 

Bağıra bağıra şarkıyı söylerken benim sesimin yanında Azat beyin kahkahaları eşlik ediyordu. Bir süre daha şarkı çaldı ardından bambaşka bir şarkı çalmaya başladı. Kulağımın aşina olduğu bu şarkıyla gülümsedim.

 

-Şarkı ismi touta- ben dinlemenizi öneririm:)

 

"لا لا لا لا لا لا ده كان زمان"

 

Başlangıç kısmını hülyalı bir şekilde söyledikten sonra Azat beye bakıp göz kırptım. Her ne kadar araba sürse de arapça bilgimi sorguluyordu şuan...

 

"فكك مني ولا تكلمني ولا تفهمني ولا بتنجان

لو لبكرة هتتمسكنلي، لا تمثلي حاجة من الآن

فكك مني ولا تكلمني ولا تفهمني ولا بتنجان

لو لبكرة هتتمسكنلي، لا تمثلي حاجة من الآن

لا لا لا لا لا لا ده كان زمان"

 

Koltuğun kenarında gördüğüm deodorantı alıp bir mikrofon gibi elimle tuttum.

 

Lan orada deodorantın ne bok işi var?

 

Cidden bana mı soruyon bunu Nuriye!

 

Şarkının en sevdiğim kısmına yaklaşınca oturduğum yerden dans ederek şarkı söylemeye devam ettim.

 

"هتستدرجني وتستعطفني وهتحلفلي بـ ١٠٠ حلفان

مهما تفضل تتأسفلي مش هرجعلك مهما ان كان

 

توتة توتة توتة توتة توتة

شطبنا خلاص الحدوتة

توتة توتة توتة توتة توتة

مش حلوة وطلعت ملتوتة

 

توتة توتة توتة توتة توتة

مافضلش في حبك فتفوتة

لا لا لا لا لا لا ده كان زمان

لا هحتاج مهلة أنا زي الفلة

 

وحكايتك خلصت وخلاص

إنتهت وكسرت القلة

كانت غلطة ولا ليها أساس

لا هحتاج مهلة أنا زي الفلة

 

وحكايتك خلصت و خلاص

إنتهت وكسرت القلة

كانت غلطة ولا ليها أساس

اوعى تشك إني يجيلي shock

أو أتأثر أو اقول حنيت

وأدي block على الفيسبوك

واسمك أنا هأعمله delete"

 

"توتة توتة توتة توتة توتة"

شطبنا خلاص الحدوتة

توتة توتة توتة توتة توتة

مش حلوة وطلعت ملتوتة

 

توتة توتة توتة توتة توتة

مافضلش في حبك فتفوتة

توتة توتة توتة توتة توتة

توتة توتة توتة توتة توتة

 

توتة توتة توتة توتة توتة

مافضلش في حبك فتفوتة

(مافضلش في حبك فتفوتة)

مافضلش في حبك فتفوتة

 

توتة توتة توتة توتة توتة

شطبنا خلاص الحدوتة

توتة توتة توتة توتة توتة

مش حلوة وطلعت ملتوتة

 

توتة توتة توتة توتة توتة

مافضلش في حبك فتفوتة

لا لا لا لا لا لا ده كان زمان"

 

Bu şarkıda bitince radyocu konuşmaya başlayınca sesi kıstım. Şimdilik insan sesi çekmek yerine müzikle kulağımı rahatlatıyordum.

 

"Arapçan cidden çok iyi." Azat beyin sesiyle ona döndüm.

 

"Yani çok olmasada az çok konuşabiliyorum. Bu şarkıyı çok sevdiğim için ezberimde." Diye gülerek cevapladım. Oda benim hakkımda bir şeyler öğrenmenin keyfiyle gülümseyerek yola devam etti.

 

Radyo kanalını tekrar değiştirmemle beraber bizi garip bir karşılamayla karşılaştık.

 

"Hoşgeldiniz sefa gelip boş gelmissiniz! Evet sayın dinleyiciler bugün sizlerle küçük ama bir o kadar eğlenceli bir bilgi yarışması yapacağız!" Azat beye bakış atarak radyoya geri döndüm.

 

"Yarışmamız aslında çok basit 2 yarışmacı, 3soru ve ilk cevap veren kazanır mantığı! Kaybedince elinize sadece bir anı kalacakken kazanırsanız eğer 5 kutu karam la süpriz kutumuz yarın kapınızda!" Diyince gözlerim fal taşı gibi açıldı.

 

"Azat beyciğim! Lütfen katılalımm." Diye ısrar etmeye başladım.

 

Salak sen zenginsin! Onların 5kutu karamına ve 1 süpriz kutularına mı kaldın?

 

Evet!

 

Hay ben senin olmayan kafana tüküreyim!

 

Azat bey bir anda hızlanıp bir sokağa kırdı ve yolun kenarına arabayı park etti.

 

"Hangimizden arıyoruz..."

 

İşte benim çıktığım baba anca bu kadar olurdu.

 

Ona gülümseyip hızla telefonumu çıkarıp radyocunun söylediği numarı girip çaldırıp açılmasını bekledim.

 

"Ovv aşırı hızlı bir ikilimiz var! İkisinide hatta bağlıyoruz." Ve o an telefonum açıldı. Azat bey radyonun sesini sonuna kadar kısınca ona gözlerimi kırkaparak teşekkür ettim.

 

"Alo kimlerle görüşüyorum?" Tekrardan radyocunun sesi gelince dikkatimi telefona verdim.

 

"Eylül Tunç Öztürk'le görüşmektesiniz."

 

Kendime hitabım beni bile içten içe mutlu etmişti.

 

Ben Eylül Tunç Öztürk'tüm...

 

Ne geçmişimi nede geleceğimi geride bırakacaktım. İkisiylede yoluma devam edecektim.

 

"Ulan Eylül sal lan karamları!" Diğer taraftan gelen ses ile içtenlikle içimden bir küfür ettim.

 

"Ulan umut! İlk ben gördüm ben alcam çekil la aradan!" Diye ona bağırdım.

 

Salak resmen benim istediğime göz koymuştu!

 

"Vaovv, iki yakın arkadaş denk geldiniz demek ki. Bu harika bir şey!" Diye mutlu olan radyocuya hitaben konuştum.

 

"Emin ol ki hiç iyi bir şey değil! Şimdi o karamları hangimiz alırsa ömür boyu onun dalgası geçilecek."

 

"İşte o yüzden benim almam lazım!" Diye çığırdı umut.

 

"Hayır ya!" Diye itiraz ederken umut daha da fazla sesi çıkmaya başladı.

 

"Ne hayırı? Asıl sana hayır! En son ki iddiada kaybettim diye kaanla ırzıma geçtiniz resmen! " Ne yapam yani o da yiğitle beraber birlik olup kaanla beni zorbalamasalardı.

 

"Bir kere siz onu haketmiştiniz!" Diye bağırırken tanıdık bir kahkaha kulağımı doldurdu.

 

"Ulan ikinizde hiç mi büyümezsiniz be!"

 

Ulan bu Kunt abim! Türkiye'ye dönüp bana haber etmemek ha?

 

Vatanımız elden gitmişş, idamm idammm!

 

"Ula hayursuz uşak ne işun var bu paçozun yanunda!" Diye sordum sinirle.

 

"Güzelim farkında mısın ama istesen sana karam fabrikası alarım sen hala 5kutu karamın derdine düştün." Diye güler sesi kulaklarıma ilişti.

 

"Valla biz bu laflaru yillardur duyarruk ama çok da icraat görmeyrik." Dediğimle Azat bey kahkası duyuldu.

 

Ula be adam bu kada gözel gülme da!

 

"Kim la o yanındaki dallama!" Kunt abimin bağırışıyla gözlerimi Azat beyden çekip telefona çevirdim.

 

"Valla bilemeyrım yanumdaki kimdur necidur. Benum şuan önseduğum senin bana bir açuklama yapman gerektuğu." Tam laf edecektiki onun sözünü kestim.

 

"Tabi ilk önce kazanmam gereken bir süpriz kutu ve 5 kutu karam var..." Diye güldüm.

 

"Ee umut bey bakalım el mi yaman bey mi?" Diye onuda harekete geçirdim.

 

"Görelim güzelim. Başlayın radyocu beyfendi." Diyince iki saattir adamın nerede olduğunu sorgulamaya başladım. Ve o an kulaklara bir ses duyuldu.

 

Sifon sesi...

 

Ulan adam bizi dinlemekten bıkıp lavaboya gitmiş!

 

"Ay geldim, çok beklettiysem sorry! Neyse hadi başlayalım."

 

"Adama bak lan." Diye söylendi umut.

 

Haklıydı adam resmen bizim kavgamızla reyting yapıp sıçmaya gitmişti.

 

"Evettt, ilk sorumuza geliyorum. Mustafa Kemal Atatürk'ün en sevdiği yemek nedir?"

 

"Kuru fasulye."

 

"Bilmiyom abim." Umut bilemezken ben kendimle gurur duymuştum.

 

Ula o manyak adamın yaptığı ilk kez işey yaramıştı! 9. Sınıfta tarihçimiz bize tarihi değiştiren askerler diye bir kitaptan sözlü yapmıştı ve hoşuma da gittiği için diğer bütün seriyi alıp okumuştum. Oradan aklımdan kalanlardan küçük bir şeydi bu sadece.

(Yazarınız bunu en acı bir şekilde deneyimledi ama dostlar...)

 

"Kuru fasulye cevabı doğru! Eylül hanımın hanesine bir artı atıyoruz ve diğer soruya geçiyoruz."

 

"İkinci soru. Bataklık çiçeği olarak bilinen umudun saflığın simgesi olan çiçek nedir?"

 

"Nergis."

 

"Lotus."

 

"Lotus."

 

Umut bir anda salak gibi nergis çiçeğine atlatınca ona kıkırdadım. Kunt abimle ben aynı anda dediğimiz için adam kararsız kalmış olacak ki ses çıkaramadı. O sıra ben abime söylendim.

 

"Ula uşam çekul aradan ben buldim." Diye kızdığımda gülüşü kulağıma doldu.

 

O sırada Azat bey kemerini çıkarıp kafasını kıskanç çocuk gibi omzuma koyarak bana sırnaştı...

 

Oha

 

Lan koskoca adam sırnaştı mı bana mı öyle geliyor?

 

Valla doğru geliyorlar sana çünkü basbayağı sırnaştı bana.

 

Yaşadığım şaşkınlıkla Azat beye üstten üstten bakarken kafasını kaldırmadan bana bakıp göz kırptı.

 

Düştük dimiii düştük...

 

"O zaman puan Eylül hanıma giderken son sorumuza dönüyoruz."

 

"Ula ben kazandum zaten. Daha neyun sorisunu soraysun?" Azat beyden bakışlarımı telefona çevirip sanki görecekler gibi kaşlarımı çattu- ayy çattım.

 

(Yanlız cidden yanlışlıkla çattum yazdım yani Eylülden ziyade ben alışmışım bu arada bu tam olarak Karadeniz şivesi olmayabilir. Ben kendimce böyle konuştuğum için Eylül'e de böyle bir konuşma biçimi ekledim)

 

Azat bey hala bana bakıyordu ve gözlerindeki hayranlık uzaktan okunabilecek bir derecedeydi.

 

Ama yapmayın yaaa!

 

Düşerim ben bunaaa.

 

"Yapma da zalumun uşağu." Diye mırıldanmamla kahkaha atarak kafasını omzumdan kaldırdı.

 

"Tamam da sakin ol güzel kadunun güzel uşaği." Diye göz kırpınca gözlerim göz kapaklarımdan fırlarmışcasına açıldı.

 

Adamdaki övme yavşama şekli bitmiyor resmen!

 

Beni överken aynı anda Leyla hanımı övdü resmen...

 

Allah'ım böyle koca nasip olurmu?

 

Kuntumu nasıl aldatırsın seni şirrefsiz!

 

Ayol Nuriye o benim gönlümün kocası zaten sus.

 

Hem ben onu kimselere yâr etmem.

 

Tabi canım tabii, görürüm ben seni o isteme günü...

 

Ulan Nuriye kapa çeneni bana geliyo şöyle sağdan soldan.

 

Daha onlar hiç bir şey Eylül hanımefendi sen daha durr, daha Murat var pusat var Umut'u var. Bücürleri katmıyorum bile.

 

Nuriye seni iç sesliğinden boşuyorum boşol boşol BOŞOL!

 

İYİ BE!

 

Allah'ım bismillah bugün de yaşadık çok şükür.

 

"Eylül abicim!" Kunt abimin baskın sesiyle göz devirdim.

 

"Azat bey yanımdaki abi. Azat beyy! "Diye isyan ettiğimde abimin sessiz homurdanmalarını duyunca sinsice güldüm.

 

"Abi!" Diye ona seslendigimde bana odaklandığına emindim.

 

"Adamın dibisin dünyada teksin yavrım!" Cilveyle konuşmamla beraber bir fren sesi gelince kalbim ağzımda atmaya başladı. Bir süre ses gelir diye bekledim ama hayır zırnık ses gelmiyordu!

 

Tam telaşla abime seslenecektim ki abimin sesiyle kendime geldim.

 

"Bir daha söylesene bebeğim, şu pusat ve Murat götüne dinletecem." Abimin sesi gelince tuttuğum nefesi geri bıraktım.

 

"Ulan abi! Ödüm patladı, ödüm. Adam akıllı kenara çekip arasaydınız ya!"

 

Abime kızmam sürerken bir süre sonra muhabirle de kavga ederek hakkım olan hediyeleri alıp abimin iş yerine gönderttim.

 

Valla bu Umut'un götü başı ayrı oynuyor o yüzden güvenemiyorum.

 

Umut'a her şeyde güven ama yemekte asla! Yemek için kaanı bile satar o şıllık herif.

 

Radyo yarışması maceramız da son bulunca Azat beyle ortak bir kararla yemek yemeye gitmeye kararkıldık. Azat beyin dostunun işlettiği çok güzel bir yer varmış şimdi oraya gidiyorduk, Azat bey arabayı sürerken ben de ona durmadan bir şeyler anlatıyordum ve o da beni uslanmadan dinliyor bazen bana katılıp kendi düşüncelerini ifade ediyordu.

 

Şuan ise çok garip bir konuda kavga ediyorduk.

 

Benim lahmacun sevmemem gibi onun sufle sevmemesi!

 

"Ya bak şimdi Azat beyciğim kıymayı severim ama lahmacunu sevemiyorum işte! Ama sufleyi nasıl sevmezsin ya."

 

"Asıl sen nasıl lahmacun sevmezsin! O garip akışkan tatlıdan daha güzel bı kere."

 

"Azat beyciğim bakın siz daha sufle yememişsiniz. Öyle dışarda yedikleriniz gibi değil cidden ben bugün size yapayım bir fincan o zaman konuşalım!"

 

"Ama sende benim yapacağım lahmacunu yiyeceksin."

 

"Lahmacun mu yapacaksınız?" Diye şaşkınca ona baktım. O hala araba kullandığı için bana dönemezken dudağının yanında kıvrılmaya şahit oldum.

 

"Kızımı lahmacundan soğutmuşlar belli. Ona bir güzel lahmacun yapayımda yıllardır neyi kaçırdığını anlasın."

 

Arabayı küçük bir manevrayla park alanına park edince geldiğimizi fark edip emniyet kemerimi çıkarıp çantamla beraber arabadan indim.

 

Tabikiside emniyet kemeri takıyoruz. Can bu pazardan almadım ya.

 

"O zaman akşam yemeğimiz belli oldu eve gitmeden önce markete uğrayıp malzeme falan alalım." Azat beyin yanıma gelince ister istemez gerildim.

 

Az önce arabada kısıtlı alanda bana sırnaşmış olması bana tatlı gelebilir ama yinede bana hala bir yabancı olduğu için ister istemez geriliyordum. Allah'tan şimdi kolunu omzuma atarak bana yakınlaşmamıştı, galiba o da az çok bana yabancılık çekiyordu.

 

Ona kafamı sallayarak onaylayıp sessizce kapıdan içeri girmiştik. Girer girmez burnuma dolan o tantuni kokusuyla midem açlığını kendince bana belli edermişcesine mideme kramp girdi. Acıktığımda midem guruldamak yerine küçük kramplar giriyordu genellikle sorun olmuyordu ama bazen uzun süre yemek yemezsem bu krampların acısı artıyordu.

 

Bunu en çok ramazan aylarında çekiyordum ama o da ilk 4gün ondan sonra vücudum alışınca eski haline dönüyordu.

 

"Tantuni yiyelim mii?" Azat bey de beni onaylayıp masaya oturup siparişleri verip sohbet etmeye devam ettik.

 

Onlar hakkında çok şey öğrenmiştim bu sohbet sayesinde.

 

Mesela en büyük biyolojik abi olan Tugay'ın oyuncak araba koleksiyonu varmış. Güzel bir hobi açıkçası bir ara yiğitte hevesle biriktiriyordu ama sonra bir anda hevesi gidince bıraktı namıssız.

 

Sonra Miraç'ın ders çalışmayı sevmezmiş ama kitap okumayı ve gitar çalmayı sevdiğini öğrendim. Belki bunun sayesinde Miraç'ı yiğit ve kaanla yaptığımız kitap okuma günlerinde aramıza katılırdı. Sormak lazım valla.

 

Kaç numaralı abi bilmiyorum ama erce diye bir abim de aynı benim gibi yemek yemeye bayılırmış. Ve beni can evimden vuran yer ise bir gurupta baterist olmasıydı.

Piano ne gitardan sonra öğrenmek istediğim enstrümanlardan biride bateriydi. Tabi ondan sonra da keman geliyor. Belki ondan istesem bana bateri öğretirdi, bunu duyan Azat bey gülerek memnuniyetle kabul eder hatta demişti.

 

Valla bilmiyorum Azat beyciğim, ikizim denilecek o amip beyinli yaratıktan bir hayır gelmeyince ister istemez diğer oğullarınız için de olumlu şeyler düşünemiyorum.

 

Birde şimdi o kuş akıllı kesin abilerini arayıp benim hakkımda dolduruyordur bak! Yüzde yüz emin oldum şuan.

 

Tantunilerimiz gelince sohbetin içine bu güzellikleri de dahil edip bu sefer benim hakkımda konuşmaya başladık. Sevdiğim şeylerden bahsedip sevmediğim hatta tiksindigim şeylerden ona bahsetmiştim.

 

Bilmem belki doğru değildi karşımdakine hassaslığım olan bir şeyi söylemem ama Azat beye karşında çocuk gibi hissediyordum. Bunun getirdiği rahatlıkla da kendimi dizginlemeye çalışarak kendimi masaya döküyordum.

 

"Ne yani kitap okurken bir anda bağıra bağıra şarkı söylemekten zevkmi alıyorsun?" Azat beyin gülerek sorduğuna karşılık ona komik bir Side aye bakışı attıp tantunimin son lokmasını da azıma attıp bitmesini istemeye istemeye çiğneyerek yuttum. Ayranımı da rakı içer gibi dikleyip çok büyük bir derdim varmış gibi masaya sertçe vurdum.

 

"Ahh be tantuni aşkım! Yolumuz bu kadar kısa olmamalıydı. Daha seninle ne hayallerim vardı benim oldumu bu yaptığın şimdi."

 

Evet arkadaşım kamu spotu, şu devirde tantuniye bile güvenmeyin...

 

"Bir tane daha alalım istersen kızım?" Azat beyin sesiyle ona döndüm. Bana çok güzel bir tebessümle bakıp iç çekiyordu.

 

Yapma be adam yanarız cayır cuyur!

 

Elimi göbüşüme atıp sanki 3aylık hamile gibi karnımı severek gülümsedim.

 

"Yok çok şükür midem doydu gözüm doymasa da olur, hem bir tane daha yemeye başlarsam onun ikincisi gelir ve ben lahmacunu imkanı yok yiyemem. O yüzden her an fikrimi değiştirmeden buradan çıkalım." Dememle ayaklanmıştık.

 

Azat beyle beraber kasaya gittiğimizde Azat beyin dostunu bir nevi az önceki güzelliklerin ustası olan fikret ustayla tanışıp onlada gider ayak bir kaç küçük konu hakkında sohbet ettik.

 

Asla susmak gibi bir huyum yoktu ve buna ben ve ailem alışmıştık peki Öztürkler buna alışabilecek mi?

 

Hadi bakalım zaman her şeyi gösterecek.

 

"Şimdi nereye gidelim?"

 

"İlk kitapçı sonra da kırtasiyeye gidelim, almam gerekenler var." Diye konuştuğumda sessizce yürüyüp arabaya bindik sabahtan beri o kadar konuşunca bir süre sonra konuşacak şey bulamıyo insan doğal olarak.

 

Kitapçıya geldiğimizde gülerek hızla arabdan çıktım ve kitapçıya girdim. Azat bey de bana yetişmiş arkamdan kitaplar için olan alışveriş sepetini sürüyordu.

 

Şu aralar telefondan kitap okumayı daha çok alışkanlık etsem de yinede bu kitap almayacağım anlamına gelmiyordu. İnternette görüp favorilediğim kitapları telefonumun not kısmından bakıp rafta gördüğüm an sepete atıyordum.

 

Bu zenginlik nereden Eylül hanım?

 

Murat Tunç kartı bebeğim!

 

(Napam bende 4kitap için 2aydır para biriktiriyorum ve haya 150 200 lira eksik...)

 

Klasiklerden okumadığım son 8 kitap vardı hepsini bulup sepete koydum. Ardından edebiyat kitaplarının oraya gidip bir kaş tane şiir ve hikaye kitapları da koydum. Paragraf için bana göre en iyi kitap hikaye öykü kitaplarıydı, kısa kısa ve anlaşılır.

 

Gelelim asıl yerimiz olan genç kurgu kitaplarınaa.

 

İsmini ve naifliğini çok duyduğum seri olan Mürekkebe boyanan sardunya'yı sepete koyup bu sefer de saklambaç ve sobe serisini koydum. Ardından kapağı çok hoşuma giden operatöre bağlanıyorsunuz serisini de alıp şimdilik kitap alışverişimi sonlandırdım.

 

Azat beyi kasaya doğru yönlendirirken keyfime diyecek yoktu valla.

 

Eee tabi kim böyle zenginlik istemez ki? Anasını satayım insanlar bir yerlerini yırtsın kitap almak için bu burada alsam mı almasam mı yapıyor!

 

Sakin Nuriye...

 

Kasaya geldiğimizde kasada ki kız bizi gülerek karşıladı.

 

"Hoşgeldiniz efendim sadece bunlar değil mi? Başka bir isteğiniz var mı?" Diye sordu.

 

"Yok teşekkürler." Diye gülerek karşılık verdim. Kız sakinlikle kitapların barkodunu okutarak kutuladı. En sonunda işini bitirdiğinde bize döndü.

 

"Toplam tutarınız 2848 TL kart mı nakit mi?" Diye sorduğunda hızla elimde gizlediğim kartı uzattım.

 

Benle beraber Azat bey de kartını uzatınca ona küçük bir Side aye bakışı attım. Zaten iki saattir bülbül gibi sohbet ettikten sonra bu kadar susmak beni hem germiş hemde baymıştı.

 

"Azat beyciğim, aklınızdan bile geçirmeyin derim. O işleri sevmem." Diye konuştuğumda bana bakıp tebessüm etti.

 

"Eylül'üm, güzel kızım, hasretlim. Bu seferlik benden olsun, benden bir anı bir hediye olsun." Diye bana ısrar etti.

 

"Azat beyciğim hediye konusunda süpriz dışında ki hediyelrden nefret ederim. Eğer bunları öderseniz ben bunları okumadan başkasına hediye ederim, huyum bu. Lütfen zorlamayın." Ona tebessüm edince bana zoraki bir tebessüm etti. Onun için de zordu benim için de, sonuçta kim kızıyla 17 uaşında tanışırdı ki?

 

"Ahh Eylül hanım affedersiniz sizin hesabınız ödendi." Bir anda kasaya gelen orta yaşlardaki adamla kaşlarım çatıldı.

 

Ne demek ödendi?

 

"Nasıl oluyor o olay sorması ayıp?"

 

Sorması ayıpsa niye soruyon?

 

Nuriye tam dayaklıksın ama sabrediyorum.

 

"Bu çevredeki bütün kitapçılar sizi tanır. Abiniz Murat Bey'in kesin talimatı var sizin alacağınız bir su için bile para almayacaksınız diye. Yani anlayacağınız üzere abiniz sizin hesabınızı çoktan ödedi." Dedikleriyle şoka girdim.

 

Ula abi! Sende tam dayaklıksın ama...off eşşek sıpası yaptı yine yapacağını.

 

Ben niye bu çocuğa kızamıyorum yaa!

 

"Peki teşekkürler bu arada madem çok haşır neşir sizlerle abim. Ona benden bir okkalı bir selam söyleyin lütfen, o beni anlar." Diyerek poşetleri sinirle alıp çıktım.

 

Yahu zaten kart kendisinindi ne gerek vardı böyle uğraşmaya! Sevmiyorum böyle işleri kendiside biliyor ama işte. Yok neymiş abilikmiş abi olmak bunu gerektiriyormuş, sokarım onun abiliğine!

 

Sakin olsana salak

 

Ben sakinim Nuriye

 

Azat beyde sinirimi görünce bir şey diyemeyip poşetleri nazikçe elimden alıp bagaja koyup tekrardan eski yerlerimize oturduk. Azat bey bu sefer markete sürdüğünü söylerken bende elime telefonumu alıp Abime güzlece bir ayar mesajı çekip kapattım.

 

 

"Tahta ve bıcak nerede?"

 

"Tahta ve bıcakla nasıl sufle yapacaksın ki?"

 

Hocam çikolataları doğrama tekniği ağlıyor tuvalete gidebilir miyiz?

 

"Sufle yapmayacağım zaten, lahmacunun harcındaki sebzeleri doğrayacağım."

 

"Sen yorulma ben yaparım."

 

"Yahu Azat beyciğim, verin işte ben ince ince doğrayayım."

 

Üstünde ki ördekli mutfak önlüğü ve elindeki bıcakla bana dönüp diğer elini beline koyarak kaşlarını çattı.

 

"Sen benden şüphe mi duyuyorsun küçük hanım? Ben doğrayamazmıyım ince ince?" Onun bu haline seslice gülüp dolaba yöneldim.

 

"Yok canım ne şüphesi tövbestağfirullah. Üstüme iyilik sağlık, ben sadece yardım edeyim demiştim."

 

"Sen bana şarkı açarak yardım edebilirsin." Dedi tripli tripli.

 

"İyi öyle olsun ama sana sormam ne açacağı mı?"

 

Şuan çok komik bir durumdaydık ikimizde bir elimizi tezgaha yaslamış diğer ellerimiz belimizde bir şekilde karşılıklı Side aye bakışı atıyorduk.

 

Azat beye alışmıştım, onu sevmeye başlamıştım.

 

Umarım bu sevgin güven problemleri yüzünden yıkılmaz Eylül...

 

Umarım Nuriye, umarım.

 

Bu ciddiyet ikimize de garip bir hava yarattığı için ikimizde kahkaha atmaya başladık.

 

Hadi ben kafadan gidiktim. Durduk yere gülüp şarkı söyleyip dans edebilen biriydim, peki Azat bey?

 

(Azat beyciğim ile Taner komutanım arasında arafta kaldım imdağattt)

 

Halimize son kez gülüp arkamdaki buzdolabından sufle için malzemeleri de çıkardım. Lahmacunları fırına atarken sufleleri yapardım.

 

Telefonumu elime alıp Spotify hesabımdan en çok dinlediğim listeme girip rasgele bir şarkı açtım.

 

Murat boz ~janti:)

 

🤍Yazarın yanisi benim anlatımımmm🤍

 

Leyla hanım yorgunlukla eve gelip hızla elindeki anahtarla kapıyı açıp içeriye girdi. Oğlu Eymenle misafirliğe gitmeyi her ne kadar sevse de hiperaktifliği yüzünden çok yoruluyordu.

 

Kapının kenarındaki askılığa montunu asıp tek isteği bir an önce yatağa yatıp uyumaktı.

 

Eymenin yaramazlıklarıyla geçen bir gün merasiminin ardından yorgunlukla oğlunu abisi akın'a teslim edip kendini eve atmıştı.

 

Ayakkabılarını da çıkarıp kenara koyunca odasına gitmek maksadıyla koridora ilerledi. Koridordan duyduğu seslerle yüzünde tebessümle sesin geldiği tarafa ilerledi.

 

Mutfağın önüne gelince kapı aralığından biricik hayatının aşkı olan eşi ile biricik kızının tatlı tatlı atışıp şarkı söylediklerini gördü.

 

Elindeki telefon aklına gelince yorgunluğuna rağmen heyecanla telefonun kamerasını açıp ilk önce bir kaç fotoğraf çekip ardından atışmalarını videoya almıştı.

 

Eşinin başındaki çiçekli iğne oyasıyla ikisinin üzerindeki ördekli mutfak önlükleri, ikisininde üstleri yetmemiş gibi yüzlerinin de un olduğunu görüp tebessümü büyüdü

 

Bu videoları birleştirip belki bir anı videosu yapar doğum gününde kızına izletirdi. Fotoğraflarla da albüm.

 

Leyla hanım kızı için yapacağı her şey için aşırı derecede heyecanlıydı, onunla her şeyi yapmak istiyordu ama onu sıkmak istemediği için biraz süre gecmesini istiyordu.

 

"Yakar gemileri, içimdeki deli

Miyadını doldurdun da dank etmedi dimi?"

 

Kızının güzel sesinin yanına birde eşinin sesi yanyana gelince Leyla hanım için en iyi meditasyon buydu. Kocasının sesini bilmezdi ama kızının sesi kesinlikle insana huzur veriyordu...

 

"Takmam yüzüğünü evde kalmış sende

Bekarlık sultanlık hocam dünya varmış oh be." Eylül Azat beye bakarak ona hitaben söylediği sözlerle Azat bey şakacıktan kaşlarını çatıp onu belinden tuttuğu gibi arkasından beline sarılıp gıdıklamaya başladı. Koca ev eşi ve kızının kahkahalarıyla dolunca gözleri doldu.

 

Yıllardır bu anlara hasret kalmışlardı, şimdi ise en güzel şekilde kızlarıyla vakit geçirmek istiyordu.

 

Tabi bu sadece bir kaç kişi için geçerliydi.

 

Aklına gelen oğullarıylanderin bir iç çekti Leyla hanım. Aldığı haberlere göre her an gelebilirler di, gecmişte oğulları geri dönsün diye yalvarırken şimdi gelmelerini istemiyordu.

 

Belki vicdansızca olacaktı ama istemoyordu. Daha Akın vardı birde artı olarak 7 tane öküz abiylemi uğraşsın. En büyük korkusu oğulları yüzden kızının eski aileisne tekrardan dönüp bir daha kendileriyle konuşmamasıydı.

 

"Ahanda bir baluk yakaladum!" Leyla hanım derin düşüncelerdeyken kendisinin belinden tutulup çekilmesiyle sıçramıştı.

 

Kendine gelip etrafıa baktığında eşinin kendisinin beline sarılıp başını omzuna koyup hayranca baktığını gördü.

 

"Ula Azat ödümü patlattın! Allah seni bildiği gibi yapsın." Gözlerini eşinden çekip masaya yaslanıp kollarını çiçek yapıp onları hayanca izleyen kızlarına çevirip kaşlarını çattı.

 

"Ula hayursuz uşak! Sen neden ananun tarafinu tutmaysun?" Diye yalandan kızdığında Eylül karşısındaki annesine en güzel gülüşünü hediye etti.

 

"Bu akdar güzel gülme demedim mi ben sana güzelin güzel uşağı?" Azat beyin kızına söylemesiyle Leyla hanımın ve Eylül'ün yanakları aynı anda kızarmalarına rağmen ikisinde bu soruya seslice güldü.

 

Azat bey ilk eşinin yanağını öpüp sonra kızını kolunun altına alıp onunda basından öptü.

 

Şuan ondan mutlusu yoktu bir kolunda sevdiği kadın, çocuklarınız anası. Bir diğer kolunda ise kendisinin kopyası olan biricik kızı vardı. Ve bugün kızıyla ettiği sohbetler vakitler onun için paha biçilmezdi.

 

Leyla hanımın yorgunluğu tekrardan gün yüzüne çıkınca ortaya büyük bir esneme çıktı.

 

"Kükremeyin ama leyla sultan." Leyla hanım kızının laflarıyla eşine bakıl göz devirdi.

 

Bu kadar aynı olunmazdı ama diye geçirdi eşinden, çünkü eşi de ailede kim esnerse kükreme lan diye uğrasırdı.

 

"Bu kadar aynı doğuramazdım galiba. Resmen baba kız aynı cümleyi kullanıyorlar! Haspamlar." Diye güldüğünde Eylül'ün kafası karışmıştı.

 

"Evde her kim esnerse bende seninle aynı tepkiyi veriyorum. Ondan böyle tepki verdi." Diyerek güldü.

 

Leyla hanım yorgunlukla eşine yaslandığında Azat bey bir şey demeden onun beline sarıldı.

 

"Ama bakıyorum da kızımızın bana çekmesini kıskandın gibi, hm?" Diye gülerek eşine baktı.

 

Leyla hanım eşinin kendisiyle uğraşması için konu vermesine içten içe kendine sövsede yonede onun bu hallerini seviyordu.

 

"Merak etmeyin Leyla hanım bence biz anne kız birleşip Azat beyciğimin üstesinden gelebiliriz." Eylül'ün laflarıyla Leyla hanım seslice gülerek kollarını kızına açmıştı.

 

Eylül ise annesinin kendisine açtığı kolların arasına sığındı. Ona sıkı sıkı sarılıp kokusunu içine çekti.

 

Oya annesi ve Taner babasında hissediceklerini hissederim sanmıştı ama hayır.

 

Ne Azat beyde nede Leyla hanımda onlarda hissettiği şeyleri hissedemedi Eylül. Taner babasının kokusuna ellerine saclarına sesine ayrı tav olurken Azat beyin kendisine olan çocuk haraketlerine kendisine olan benzerliği kokusu gülüşüne ayrı tav oluyordu.

 

Şu evde durduğu zamana kadar hep onlara ihanet etmiş gibi hissetti içinden, ama şimdi anlıyordu ki Eylül kalbini bu iki güzel çifte çoktan açmıştı.

 

Düşündü bir an Leyla annesi ve oya annesi bir araya gelip dedikodu yapıyorlar. Taner babası ile Azat babası ise tavla oynayıp bir birleriyle uğrasıyorlar.

 

Kesinlikle Taner babası Azat babasıyla çok iyi anlasacaklarına emindi. Onları en yakın zamanda tanıştırmayı aklına koydu.

 

"Neyse madem mutfağa siz girdiniz mümkünse çok dağıtmadan yapın yemeğinizi ben odaya gidip yatıcam." Diyerek kızının yanagından öptü.

 

"Tamam güzelim sen yat ben seni kaldırırım yemeğe." Diyerek eşinin yanağından öpüp eşini odasına kadar eşlik etti.

 

Eylül Azat beyin ve Leyla hanımın arasındaki bu aşka eğlenerek bakıyordu. Oldu olası böyle aşklara bayılıyordu, ileride biriyle evlenecek olursa aralarının böyle hatta daha fazlası olmasını istiyordu.

 

Lahmacununlar hazırdı tek kalan şey onları fırına atmaktı. Evdeki fırın da tam tadında pişmeyeceğini söyleyen Azat bey dışardaki korumalardan bir kaçını çağırmıştı. Eylül gelen adamlarla göz teması kurmadan onlara lahmacunları sapa sağlam verip ortalığı hızla toparladı.

 

O kadın ve adamdan ona kalan bir şeyde toplama hızıydı. Kaç kere hızlı yapmıyor veya beceremiyor diye babasın bildiği adamdan dayak yemişti. İlk başlarda karşılık veremiyordu ama sonrasında askeriyede asker abileri ve dedesinden öğrendikleriyle kendini korumaya başlamıştı. Zaten bir süre sonra abileri bunu fark etmiş ve babalarını ciddi anlamda uyarmıştı.

 

Azıcık hastanelik etmiş olabilirler yani, o kadar da büyük değill

 

Nuriye bari benim anlatımımdan çık git. Manyak kadın!

 

Mutfak bittiğinde Eylül gülümseyip bu sefer sufle yapmaya başladı. Malzemeleri püf noktalarıyla yapıp harcını kenara koydu çikolaraları hazırlıyıp kaplara döküp çikolataları içine gömdü. Tepsiye dizdiği kapları fırına verecekken çalan telefonu ile telefonunu eline alıp ekrana baktı.

 

Abileri ve kardeşi görüntülü arıyordu...

 

Gülümseyerek hızla telefonu açıp karşısındaki tezgaha kendi görünür bir şekilde yasladı.

 

"Napıyorsunuz gencolar ve kocam olma yolunda go yapanlar." Eylül'ün bu laflarına hepsi gülmüştü.

 

"Abi bak sana genç demedi çünkü artık yaşlanıyorsun." Murat'ın Kunt ile uğraşmasıyla Kunt Murat'ın ensesine vurup ona açık açık zevzevklik yapma göt herif diyordu.

 

"Aldın mı cevabını abicim?" Eylül gülerek bir elini çenesine yaslamış diğerini de tezgahın üstüne koymuş mutlulukla karşısında bir birbiriyle uğraşan abilerini izliyordu.

 

"ABLAM MI O?!" Arkadan gelen yiğitin bağırışlarıyla Eylül'ün gülümsemesi büyüdü. Yiğit abilerinin elinden telefonu alıp kendine çevirmişti ve ablasına dolu ama mutlu gözlerle bakıyordu.

 

İlk kez bu kadar ayrı kalmışlardı, her gün görüntülü, görüntüsüz aramalarla mesajlaşmalarla konuşuyorlardı ama hiç bir şey yanyana olmak gibi olmuyordu.

 

Ablasını çok özlemişti. Onunla yatmayı, resim çizmeyi, kitap gezisi yapmayı, gezmeyi, film izlemeyi. Onunla ilgili her şeyi özlemişti zaten şu aralar abilerine ablamı alıp bir yerlere tatile gidelim diye başlarının etini yiyordu. Murat abisi de bu işe olumlu baksa da Kunt bir şeyleri bekliyordu.

 

Kimseye söylemiyordu ama Kunt tunç kardeşleri bekliyordu. Onlarla tanışıp onlara Eylül'e karşı davranışlarında dikkatli olmalarını söylemek istiyordu.

 

İşler gittikçe kızışıyordu çünkü Eylül'ün karıştırılma olayı çoktan İzmir'de ki dedesinin kulağına gitmişti ve dedesini tanıyorsa abiler geldikten bir kaç gün sonra İstanbul'a gelip tunç ailesini ziyarete gidecekti.

 

Bunu oturup izlemekten hatta ona katılmaktan zevk duyardı ama onlara koz vermek istemiyordu. Eğer bir şiddet tehdit gibi bir olay olursa Eylül'ü mahkeme onlara vermeyebilirdi.

 

Kunt Tunç'un şu zamana kadar en büyük korkusuydu biricik kız kardeşi.

 

Küçüklüğünde yaşadıkları için hala kendini parçalayan Kunt kardeşini koruyacağına yemin etmişti ama kardeşinin kendi yamacında olmaması işi bir tık zorlaştırıyordu.

 

"Ablam, bebeğim, can parem." Diye sevdi yiğiti Eylül.

 

Eylül yiğiti hep başka severdi, abilerine garip lakaplarla sevse de yiğite her zaman bir anne edasıyla yaklaşmıştı.

 

"Ablam, gülgüzelim. Ne yapıyorsun?" Diye karşılık verdi yiğit.

 

"Azat beyle iddia gibi bir şeye girdik o yüzden sufle yapıyorum, siz ne yapıyorsunuz bakalım?" Yiğit Eylül'ün söyledikleriyle içi gitmişti ama ablasına belli edemezdi.

 

"Hiçç, ne yapalım senin deyişinle bu iki hödükle uğraşıyorum." Diye toparlamaya çalıştı lakin Eylül çoktan durumu anladı.

 

"Yiğitim benim, üzülme. Ne olursa olsun biz ayrılmayacağız evet biliyorum zor bende şuan acayip bir şekilde zorlanıyorum ama bunu dışarı gösteremiyorum. Bende senle yatmayı, film izlemeyi, yemek yapıp şarkı söylemeyi. Her şeyi ve bunun gibi bir çok şeyi. Ama Mutlu olamya çalışıyorum çünkü hala hayattayız ve sağlıklıyız." Sonra derin nefes alıp verdi. Abilerinin dediği gibi çok uzun ve soluksuz konuşuyordu.

 

"Ben sana en son ne demiştim, beni özlersen odama git yatağıma yat yastığıma sarıl. Hiç olmadı çık gel be oğlum!" Diye isyan etti Eylül.

 

"Tamam evler şuan uzak ama zaten Çarşamba günü beraber ev bakmaya gidicez. Kunt abim gerekirse karşıya bir villa daha yaptırır ama yinede benden uzak kalmazsınız." Diye güldü, abisini tanıyordu küçük cimcime.

 

"Lan velet aldın kardeşimi geri getir çabuk." Muratın bağırışlarıyla Eylül gülerken yiğit homurdandı.

 

"Bak bu sen gittiğinden beri daha çekilmez oldu, iyice muşmula suratlıya döndü." Diyerek salona abilerine doğru ilerleyip üçününde gözükeceği bir şekilde kamerayı ayarladı.

 

"Ula az at da eşşek tepiklemesin!" Diye homurdandı Murat.

 

"Yiğidim haklıdır bi kere. Susun bakayım siz!" Diye Eylül de eğlenceye katıldı.

 

"Ayol sizi kör kepazeler! Bu sıfat bu kaslar için kaç kadın kollarımda bayılıyor biliyor musunuz?" Diye seslenince ortama bir anda sessizlik çöktü.

 

"Aha da sıçtı." Diye gülmeye başladı yiğit.

 

"Güzelim söyle ben patlatayım bir tane istersen farklı şeylerde uygulayabiliriz." Diye gülerek konuştu Kunt.

 

Eylüldense ses gelmiyordu.

 

"Gülgüzeli-"

 

"Ulan yarın kliniği veya o hastaneyi basmazsam ne olayım. Kim miş o hanım efendiler bir de ben bakayım bir bakarsın benim kollarımda da bayılırlar." Diye sinirle konuştu Eylül.

 

"Üzgünüm güzelim ama hiç biri lezbiyen değil..."

 

"Ha bir de sohbet ediyorsun!"

 

"Hastalarımın şikayetini telepati yoluyla mı öğreneyim şapşaloz."

 

"ABİ!"

 

"Efendim güzelim."

 

"SEN DEĞİL DİĞERİ, O SUSUP HAİNCE İZLEYEN BEYFENDİ."

 

"Efendim güzel kızım?" Diye konuştu Kunt, eğer biraz daha susup izlerse yarın hastaneden önce şirketi basacağına adı kadar emindi.

 

"Niye engel olmuyorsun acabam?" Hararetli hararetli sordu Eylül. Kunt ise sadece biriciğine bakıp çok güzel tebessüm etti.

 

"Çünkü çok güzeldin, ve ben seni özledim."

 

Ama Eylül düştü, ee yazar da düştü, okuyucular desen şu kenara bayıldı. Kunt Tunç az yavaş mı gelseniz? Bizimki de kalp yanisi...

 

(Asla kendi karakterime düşmüyorum (⁠ ⁠ꈍ⁠ᴗ⁠ꈍ⁠))

 

(Kunt koçum bu şarkı benden sana... Ohh tenine doysam mis, beni yorma boşa konuşma al dudağımdan Kiss)

 

"Ama ya! Haksızlık bu." Diye isyan edip fark etmeden dudaklarını büzdü.

 

"Napalım güzelim gerçekler."

 

"Salarmısınız ablamı!" Yiğitin bizim güzel bakışmalarımızı bölmesiyle Kunt abim bu sefer onun ensesine vurdu.

 

"Abi! Az yavaş vur ya. Gevura vurar gibi vuruyor." Diye abime kızdı Eylül. Yiğit'e asla kıyamıyordu.

 

"Bu kızın garezi bana ya!" Murat'ın isyan eden sesiyle Kunt ve yiğit kıkırdarken Eylül gülmemek için kendini sıkıyordu.

 

"Kızım senin benle derdin ne? İki saattir bu manyak beni dövdü burada siz orada yiğit hazretleri ile fingirdeştiniz. Şimdi burada Kunt tunç'un tek lafına eriyip bitiyor, Yiğit'e dokunulunca kızıyor. Benin günahım ne yav Allah'ım!"

 

"Bu hallerim sadece sana özel kıymetimi bil Murat Tunç."

 

"Allah razı olsun güzelim."

 

Hepsi özlüyordu evdeki o şamazatayı, Eylül'ün Kunt'la flörtleşmelerini Murat ile Eylül'ün yemek macer

alarını yiğitle yaptıkları komik kombin defilelerini ve bunun gibi bir çok şeyi. Allah onları bir imtihan vermişti ve onlarda bu imtihanın üstesinden birlikte geliceklerdi.

 

Hem kim bilir belki bir gün Eylül evine dönerdi...

 

💗

✨💗Eylül başkandan devam💗✨

 

 

Son olarak bardaklara su doldurduğum da masa ile işim bitmiş Azat beye bakmak için ona dönmüştüm.

 

Azat bey şuan tam olarak misafiri olan teyzeler gibi yemek çatal kaşıklarını kuru bezle silip yerleştiriyordu. İşini öyle konsantrasyon olmuştu. Şu haliyle o kadar tatlı gözüküyordu ki bir an yanaklarını mıncırmak istedim.

 

Kapının capmasıyla hızla kapıya ilerleyip açtım. Açtığım gibi içeriye giren Miraç ile gülümseyip kapıyı kapattım. Ona döndüğümde üstündeki montunu çıkarmış ve bana sarılmayı bekliyordu.

 

Ona kollarımı açınca hızla kollarım arasına girip kafasını boynuma sokuldu. Şuan kediden farkı yoktu benim için.

 

"Ablam, ne oldu iyi misin?" Diye sordum.

 

"Hiç, içimde kötü bir his var." Diyince kaşlarımı çatıp ona baktığımda bana dolu gözlerle baktığını fark ettim.

 

"Allah Allah neden ki?" Diye mırıldandım kendi kendime ama tabi ki de onda duymuştu. Benden ayrılmadan tekrardan kafasını boynuma götürüp yaşlarını omzum ve baş örtüme sildi.

 

"Neyse boş ver hem sana sarılınca azaldı." Diye mırıldandı.

 

Ona doladığım kollarımı daha sıkılaştırıp saçlarını öpüp oynadım.

 

"Hadi git elini yüzünü yıka sonra abdestini al gel ben senin içinde ki o sıkıntıyı gidericem." Yanağını öpüp onu odasına yolladım.

 

"Azat beyciğim!" Diye gülerek ona seslendim, bir kaç dakika içinde yemek odasının kapısından çocuk gibi bana gülerek bakan bir Azat beyle göz göze geldim.

 

"Hadi üstümüzü değiştirip namazları kılalım." Diye konuştuğumda bana gülümseyip yanıma geldi.

 

"Peki prensesim anneni de uyandırayım gelelim, salonda buluşuruz." Diyerke anlımdan öpüp hızla odasına çıktı.

 

Bende hızla odama çıkıp üstümü değiştirip abdestimi aldım. Bu sefer namazlığım yerine güzel bir elbise giyindim.

 

Bilmiyorum şuan nedense süslenmek istiyordum.

 

 

 

(Beyaz uzun sweatshirt ve altına kırmızı ekoseli etekle beraber beyaz penye şal, ayakkabı olarak beyaz panduf düşünün lütfen)

 

Seccademi alıp en son olarak parfümümü sıktıp odadan hızla çıkıp aşağı indim.

 

Salona geldiğimde Azat bey, Leyla hanım ve Miraç çoktan seccadelerini sermiş ayakta gülerek sohbet ediyordu. Benim gelmemle bana dönen bakışlar Azat bey ve Leyla hanım gülümserken miraç bana hayranca bakıyordu.

 

Şimdi şuradan yiğit çıkıp çok bakmayın tapusu bendeee dese ya

 

Nuriye sus ortalığı karıştırma

 

"Allah sohbetinizi ve mutluluğunuzu daim etsin." Diye gülerek Miraç'ı kendime çekip saçlarını karıştırdım.

 

"Yaa abla!" Diye benden kurtulmaya çalıştı.

 

"Efendim Pikachu?" Diye gülerek rahat bıraktım kellesini.

 

"Hadi namaz kılalım!" Diyerek hızla seccadesinin önüne gidince hepimiz kıkırdadık. Azat bey bana dönüp göz kırpınca ben tekrardan kıkırdadım.

 

Ula adam bari namaz arefesinde yapma.

 

"İyi bakalım kılalım." Azat beyin sesiyle hepimiz seccadelere kurulup namaza başladık.

 

💗✨Bu bölümün son anlattığım kısmına hazırmıyız ahaliii ✨💗

 

Akın Öztürk anahtarıyla kapıyı açarak içeri girdi ve beraberinde bütün Öztürk erkekleri girdi.

 

İçeride ki sessizliğe ve ışıkların açık olmasıyla ailelerine bir şey olma korkusuyla hızlıca üstündekileri çıkarıp askılığa astılar.

 

Hepsi genellikle bu saatte yemek yenildiğini bildiği için hızla yemek odasına gidip içeriye girdiler. Karşılaştıkları yıllar boyu huzurun olmadığı masa ve onun üzerinde ki daha dumanları bile üstün de duran lahmacunun yanında mercimek çorbaları ve bir tepsi fincan sufle onları karşılamıştı.

 

"Tugay b-bey?" Arkadan gelen Selma Teyzenin sesiyle tugay ve Öztürk kardeşler hızla arkalarına dönüp kendilerine şaşkınca bakan elindeki sürahiyle duran kadına baktılar.

 

"Selma abla, annengil nerede?" Diye sordu tugay sert ve soğuk sesiyle.

 

"İçerideler, yani salon yani off oturma odasındalar. Nama-" lafını bitirmesini beklemeyen tugay ve Öztürk kardeşler hızla salona ilerlemeye başladı.

 

Yani gelen kızın ailesine bir zarar verebileceği ihtimalinden korkuyorlardı. Oysa bilmedikleri en büyük şey o kızın aileyi toparlamasıydı.

 

Aralarında bir kişi hariç hepsi gelen kızın ailesine bir şey oldu korkusuyla ilerlerken diğer o bir kişi, benim bebeğim şahsiyetim ise hem ailesine hem de ailesinin yeni üyesi olan kız kardeşine bir şey oldu korkusuyla ilerliyordu.

 

İşin sonunda ise salona teker teker giren kardeşler girdikleri gibi yerlerinde şaşkınlıkla durmaları bir oldu.

 

Yıllardır annesi ve babası kendilerine namaz konusunda baskı yapsa da genellikle hepsi çatta patta kılan insanlardandı. Ve şuan küçük kardeşleri Miraç'ı kız kardeşleri olan Eylül'ün omzuna yaslı bir şekilde tesbih çekip dua ettiğini görünce hayatlarının şokunu yaşadılar.

 

"Ya Demir abi beni araba da unutmak ne ya? Sizin yüzünden ablamı uzun süre göremedim." Diyen eymenle beraber oda da ki herkes Öztürk ailesinin asıl üyelerinin gelmesiyle asıl olayların başladığını anladılar.

 

____________________________

 

Bölüm sonu arkidişlerrr

 

Evet çok mutsuz ve modsuz bir yazar var karşınızda çünkü bu Wattpad yine benim yazdığım bir çok kısmı sildiği için moralim sifir sifir sifirr.

 

Bu yüzden direkt karakterlere geçicem ama ondan önce hatırlatma.

 

Azat x Leyla Öztürk

 

Çocukları👇

 

Tugay ve Tarık Öztürk ikizler

Erce Öztürk

Can Öztürk

Ayaz Öztürk

Demir Öztürk

Akın ve Eylül ikizler

Miraç Öztürk

Eymen Öztürk

 

Şimdi düşünceleri alalım.

 

Eylül?

 

Miraç?

 

Azat beyciğim?

 

Leylo hanım?

 

Akın şerrosu?

 

Aşk bahçem eymenim?

 

Öztürk erkekleri?

 

Ve Öztürk malikanesinde istediğiniz sahneler?

 

 

Loading...
0%