@idlxlluviaxx
|
Odaya girdiğimiz gibi ikilinin bakışları bize döndü. Daha doğrusu ilk önce Miraç'ın çünkü miraç kafasını bize çevirdiği an akın Miraç'ın kalesine gol attı ve sonra bize döndü. Miraç işe abisini önemsememiş gözlerini ben ve hala kucağımda bana heyecanla bir şeyler anlatan eymenden ayıramıyordu. Ah be Miraç kuşum senle de yiğit gibi olabilirdik! Bu arada yiğitle test çözerken aramış ve konuşmuştuk ve yarın okul için alış verişe çıkmaya karar verdik. Belki Miraç da gelirdi, sormak lazım. Eymenle çizgi film hakkında konuşuyorduk tabi sonrasında küçük sultan başka konulara kaymasaydı iyiydi. "Abla beni bıraksana bir bak sana ne getiricem." Diyip kucağından indi ve hızla koridorun sonuna ilerleyip gözden kayboldu. Ben ona şaşkın şaşkın bakarken diğerleri alttan alttan bana gülüyordu. Sizde mi be kostoklar! Sonrasında biz eymeni beklerken Leyla hanım ve Azat bey benle konuşmaya başlamış ve zamanla sohbete miraç ve akın da dahil olmuştu. Aslında iyi anlaşırdık ama ilk davranışlar benim için cidden önemliydi. Eymen elinde resim albümü ile geldiğinde odadaki bütün sesler kesildi. Ve boğazıma bir yumru oturdu, yutkunamadım. Gerçek ailemin bensiz geçen onca yılını görmek için hazırmıydım? Sanmıyorum, hayır eymen ya neden bunu yaptın kiii. "Abla bak sana küçüklügümü gösteğcem." Diyerek yanıma oturdu ve heyecanla albümü açtı. Gözlerimin dolduğuna eminim ama sakin olmam lazımdı. Eymen fark etmeden gözlerimi sıkıca kapatıp açıp gelen yaşların geri gitmesini sağladım. Eymen'in açtığı albümün ilk sayfasına baktım. Kumral bir çocuk vardı 12 yaşlarında iki yanında da ondan küçük iki erkek çocuğu vardı ellerinde toz toprakla keyifli bir oyun oynadıklarının ispatıydı. Yan sayfaya baktım orada tahminimce Azat bey vardı ve kucağında iki bebek... Yeni doğmuş iki bebek ,iki ikiz. Biri akındı ama biri ben değildim. Evet ben asla onun ikizi olamamıştım ki şimdide olayım. Gözümden fark edilmeyen bir yaş aktı ve uçtu gitti. Neyse dedim, buda geçip gitti dedim. Geçmiyor geri zekalı! Senin geçti dediklerin bana zarar oluyor! Yeter artık! Sus Nuriye, haklısın. Fotoğrafı görmeye dayanamadım ve hızla sayfayı çevirdim. Çevirirken fazla kuvvet uygulamış olmalıyım ki albümün sayfasının üst kısmı hafif yırtıldı. Bunu gören akın hızla yanımıza gelip elimden aldı. "Sen ne yaptığını sanıyorsun! Uzak dur geçmişimden. Dokunma ona!" Fazla bağırıyordu. Yapmamalıydı, Eymen buradayken bağırmamalıydı. Küçüklüğü bağırtılarla geçen bir insan hariç bunu kimse anlayamazdı... Ona bakmadan hızla eymen'e dönüp ona dolu gözlerle gülümsedim. "Ablam hadi sen bu albümü sonra beraber bakarız, hem senin yatma saatin çoktan gelip geçmiş. Hadi bakalım." Bana dolu gözlerle baktı ardından sözümü dinleyip odadan hızla çıktı. Gözlerimi akına çevirdiğim de gözlerinden ateş çıkıyordu. Haklıydı ben onun hiç bir şeyiydim,o da benim. "Sakin olur musun lütfen, haklısın hatalıyım." Diye konuştum. Ama sanki o beni duymuyor gibiydi, bana dünyanın en iğrenç insanı gibi bakması normal miydi? "O iğrenç ellerini çek temizimden. Derhal!" Diye bağırdığında bende kayış koptu. Ayağa kalkarak benim üzerime yürüyen şahsiyetine doğru yürüdüm. "Bana bak! Bağırma bana, haklısın dedik hatalıyız dedik insanlığımı bozdurma benim. Merak etme zaten dokunmam bir daha o senin TEMİZ geçmişine." Temiz kelimesini bilerek vurgulamıştım çünkü temiz olan biri bilip bilmeden asla bir insana hele ki bir kadına böyle konuşulmaması gerektiğini bildirdi. "İnsanlık? Sende mi insanlık? Güldürme beni! Senden insan olmaz olsa olsa yoba-" (Bir tokat sesi ve kovboy filmlerindeki gerilim müziği) +Tokat sesi gerçek gerilim müziği şakasına bilginizee+ "Ya o çeneni kapatırsın yada ben onun hakkından gelirim. Bir de kendine temiz diyor! Hasbama bak sen, bir kere sen insan değilsin. İnsan olan bir insana hele ki bir kadına böyle konuşulmaması gerektiğini bildirdi! Ve bir daha bana o kelimeyi veya her hangi bir kötü kelime kullanırsan sonuçlarına sen katlanırsın. Ailen değil, bu yüzden asla ve asla ben bir Öztürk'üm diyerek yırtamayacağın bir şey olur ona göre." Sinirlenince gözlerimin dolmasından nefret ediyordum! Yine gözlerim dolmuştu kesin. Kapıya doğru hızlı adımlarla giderken aklıma gelenlerle durdum ve yarım bir şekilde arkamı dönüp Azat beye baktım. "Bu arada Azat bey. Yarın kardeşim yiğit ve isteği olursa miraç ile alışverişe çıkacağım. Bu seferlik izin almıyorum direkt haber veriyorum, bir daha ki ne hal ve hareketlerinize göre haber veririm." Çok bakmadan önüme döndüm ama hala olduğum yerde dikiliyordum, derin nefes alıp verdim ve gözlerimi hızla sildim. Akmak için can atan bir çok yaşım akıtmak için bir çok damla kanım vardı. Ve ben kanım yerine yaşlarımı akıtmayı seçtim. Sinir hastasıyım ve bazen bu ileriye gittiğinde kendime ciddi anlamda zarar vermişliğim olduğu için abimler ve dedemler beni sık sık kontrol ederdi. "Unutmayın Öztürk ailesi siz insanlara nasıl davranır ve nasıl yaklaşırsanız onlarda size öyle yaklaşır." Diyerek odayı terk ettim ve hızla merdivenlerden Koşarak odama gittim. Onlara açık açık demek istediğimi söyledim aslında ama neden hala içim yanıyordu? Saate baktığımda geç olduğunu görünce yatsı namazını kılıp kuran okuyayım niyetiyle abdest aldım. Ve namazlıklarımı giyindim. (Namazlık) Namazımı kılıp üstümü değiştirmeden yatağa oturup Kuran'ımı elime aldım. Zaten uykum kaçmıştı ve büyük ihtimalle bundan sonra test çözecektim bu yüzden hiç de kıyafetimi çıkarmakla uğraşmadım. Ulan giyinmesi üşendiriyor çıkarması ayrı üşendiriyor bu ne! Orta derece de bir sesle Kur'an'ı Kerim'de kaldığım yeri okudum. Gözüm saate kaydığın da 43 dk geçtiğini gördüm ve Kur'an-ı Kerim'i kapattım. Zaten cüzümü bitirmişim yeni cüzden de baya okumuştum,o yüzden çok sıkıntı olmaz diyip duamı da edip kalktım. Ben az önce test çözerim dedim değil mi? Sözümü misliyle geri alıyorum. Çünkü şuan acayip uykum vardı. Cümleten iyi gecelerr ___________________________ Sabah ezanının sesini duymamla yataktan kalktım ve hızla banyoya girip elimi yüzümü yıkayıp abdest aldım. Üzerime yine namazlıklarımı giyinip perdeyi açtığımda havanın çok güzel olduğunu görünce aşağı bahçede kılmaya karar verdim. Eski ailemin evi de bahçeliydi ve ben bunu sık sık yapmayı severdim, bazen abimlerle bazen tek başıma o havada kılmak bana iyi geliyordu. Heyecanla ama bir o kadar da sessiz bir şekilde seccadem elime alarak sessizce odadan çıktım. Çok ses yapmak istemediğim için parmak uçlarımda bir şekilde merdivenlerden indim ve bahçeye açılan kapıyı dikkatlice açıp dışarı çıktım. Derin nefesler alarak bahçenin belirli bir yerine gidip kıbleyi ayarladım ve seccademi yere serip namaza durdum. Namazı bitirip tesbihimi de çektikten sonra ellerimi açıp dua ettim. "Allah kabul etsin kızım." Azat beyin sesiyle ellerimi yüzüme sürüp duamı bitirdim ve Azat beye döndüm. "Teşekkürler... Şey rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Ben diğer ailemin evinde genellikle böyle bahçede kılmayı severim de. Ama rahatsızlık duyarsanız burada kılmam merak etmeyin." Neden bilmiyorum ama nedense ona kendimi açıklamak istiyordum. Daha fazla anlaşılmamaya katlanamayacatım. Bunun sonu herkesten önce bana dokunuyordu, sabah ilk uyandığımda akşam burnumun kanadığını ve uyurken ağladığımı nemli ve kızarıklık yanaklarımdan anlamıştım. Azat bey ben kalkmadan gelip yanıma oturdu ve gökyüzüne bakmaya başladı. Ne yaptığını anlamasam da bende ona uyup gökyüzüne bakmaya başladım. "Yıllardır beklediğim bir meleksin sen benim için." Diye konuştu Azat bey. "Akın'ın dedikleri için senden özür bile dileyemiyorum çünkü hakkım yok. Belki de diyorum bizle büyümemen daha iyi olmuştur diyorum, çünkü ben ne kızım sandığım kadını neden oğullarımı namaza teşvik edebildim. Ama sen öyle güzelsin ki o karışıklığın içinde bile Allah'a sığınıyorsun." Derin nefes alıp bana döndü ve gözlerimin içine baktı. "Öyle güzel bir duasın ki hiçbir kağıda dökülmeyen, öyle bir duasın ki herkesten gizlenecek sadece Allah'la paylaşabileceğim bir duasın sen Eylül." elini kaldırıp yanağıma doğru götürdü. O an fark etmeden geri çekildim. Nedenini biliyordum ama uzun zaman sonra tekrardan olması beni korkutuyordu. Gözlerinden bir hüzün geçti ama çok da fark ettirmeden elini indirip tekrardan gökyüzüne bakmaya başladı. "Dün Akın'a diklenirken bile o kadar tatlı ve haklıydın ki."diyerek güldü. Gülünce çıkan gamzeli beni benden alıyordu! Onun gülmesiyle bende güldüm, ve onun omzuna dokundum. "Şey benimle çimenlere yatar mısınız?" Diye sordum. Bana bakıp gülümsedi ve ben bir şey demeden çimlere yattı. Ona şaşkınca bakan halimi görüp kollarını iki yana açıp kahkaha attı. Sen misin bana kahkaha atan Azat efendi! Hem kendimi hemde Azat beyi şaşırtarak bende Azat beyin açtığı kolunun üzerine yattım. İkimizde put kesilmiş gibi olduğumuz yerde yatarken ben yine kendime sonradan çok kızacağım bir şey yapıp vücudumu ona çevirip cenin pozisyonunda yattım gözlerimi kapattım. Bir süre bir şey yapmadı ama 2 dk geçtikten sonra oda kolunu bana dolayıp beni iyice kendine çekti. Kokusu burnuma geldiğinde salak gibi ilk başta nefesimi tuttum. Salağagağkk nasıl yaşayacaksın yoksaa! Azat beyin kokusu burnuma geldiğinde yıllarca kaybettiğim bir şeyi sonunda bulmuştum. Hani olur ya bir koku olur bir şeye benzer ama bir o kadar da bir çok şeye benzer. Azat bey bir şey kokuyordu ama bir çok şey kokuyordu, önceden baba kokusu nedir deseler boş boş bakarken şimdi baba kokusu denildiği an Azat beyi gösterebilirdim. Bir an uyuduğum yerden havalanınca hafif uyanır gibi olunca başımın baş örtümün üstünde bir dudak hissettim. "Shh. Uyanma meleğim, uyu hadi." Bende çok üstelemeden uyudum. Hayatımda baba sıcaklığını hep Kunt abimden hissettim derdim ama hayır. O baba sıcaklığı olamazdı, ben hayatımda ilk kez baba sıcaklığını Azat beyden hissetmiştim. Ve bu benim için paha biçilmez bir andı... ____________________________ Üzerimde ki beyaz kırmızı küçük çiçekli elbisemi çekiştirip aynadan baş örtüme baktım. Her şey sorunsuz olduğunu görünce bez çantama gerekli olabilecek şeyleri koydum. O sırada telefonum çalınca arayana baktım ve açıp hoparlöre aldım. "Alo güzelim? Uyandın dimi." Murat abimin sesiyle gülümsedim. "Uyandım abim uyandım. Siz çıktınız mı?" Diye sordum. "Evet güzelim birazdan orada oluruz miraçla hazır olun geliyoruz." Miraç sabah namazından sonra bana bir şekilde mesaj atmış ve geleceğini söylemişti. Abim onunda gelmesini isterken yiğit azıcık kıskançlık yaptı ama sonradan o da kabul etti. Tabi biraz işkenceli oldu ama neysemm... Telefonla daha fazla konuşmadan kapattık bende lavaboya girip aşağı indim. ________________________ Murat Tunç'un anlatımı Arabayla durduğumuz bahçe de sabırla Eylülleri beklerken aynı zamanda yiğiti sakinleştirmeye çalışıyordum. Abilerinden kıskandığı kızı bambaşka bir çocukdan nasıl kıskanmazdı. "Abicim bak eylül senin de ablan miraçın da ablası. Anla artık şunu lütfen! Ben sanki çok meraklıyım onlarla paylaşmayı." Yiğit beni duymuyor gibiydi kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde koltukta oturup somurtuyordu. Onun bu haline oflayıp camım dan gelen sesle o tarafa döndüğümde Leyla hanımın bize çatık kaşlarla baktığını gördüm. Hızla camı açtım. "Bir sorun mu var Leyla hanım? Biz Eylülü bekliyorduk ama." "Gelsenize oğlum. Ne bekliyorsunuz arabada! Hadi itiraz istemiyorum." Leyla hanımın zoruyla arabadan çıkmış eve doğru ilerliyorduk. Eve girip bizi salona doğru yöneltti. Salona girdiğimizde koltukta oturan Eylülün yaşlarında olan bir çocuk ve onun yanında yiğit diye tahmin ettiğim çocuk vardı. Karşı kanepede de Azat bey ve onun kucağında oturup ona keyifle bir şeyler anlatan 3,4 yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Yiğit Miraç'ı gördüğü gibi gerildiğini hissedince onu kolumun altına aldım ve salona girdik. Bizim girmemizle bütün gözler bizim üzerimize gelince kimseyle göz teması kurmadan yiğite baktım. O ise sert bir şekilde Miraç'a bakıyordu. Miraç üzgünüm ama bu çocukdan çekeceğin çok, Yiğit Tunç için ablasını paylaşmak hiç kolay değildi. Açıkçası bizim için de aynısı geçerliydi ama katlanmak zorundaydım. "Geçin çocuklar oturun şimdi Eylül gelir zaten beraber kahvaltı yapar öyle çıkarsınız." Diyerek bizi koltuğa ilerletti Leyla hanım. Ben bir şey demeden sakince oturdum ama yiğit hala ayaktaydı ona döndüğümde bu sefer Leyla hanıma bakıyordu. "Ablamın odası nerede onun yanına gitmek istiyorum." "Oğlum sakin, ablan gelecek sen abinin yanına otur. Ne diye ayakta bekliyorsun." Azat beyin sesiyle ona dönüp kaşlarımı çattım. Kunt abimle ben ilk kez Eylülle ayrı kalmanın zorluğunu çekiyorduk ama yiğitin ki bambaşkaydı çünkü onlar yapışık ikiz gibiydiler. Yedikleri içtikleri giyindikleri asla ayrı olamazdı güne beraber başlayıp beraber bitiren ikiliyi ilk kez bu kadar ayrı kalmıştı. "Yiğit sen Eylül'e seslen o seni odaya alır zaten. Gideceksen git sen." Dediğim gibi yiğit kimseyi beklemeden üst kata çıktı. Onun çıkmasıyla Eylül'ün yaşlarında olan çocuk da ayağa fırlayıp onun peşinden giderken önümden geçiyordu ki kolundan tuttum. "Aklından bile geçirme. Kardeşlerimi neyle suçladığına dikkat et Öztürk!" Diye ayağa kalktım. "Kardeşim ablasıyla hayatında ilk kez ayrılıyor. Siz Eylül'ü bizle nasıl düşünüyorsunuz bilmiyorum ama emin olun o gördüğünüz çocuk ile Eylül arasında abla kardeşten daha kuvvetli bağ var." O çocuğa dönüp sert sesimi dizginleyerek konuştum. "Kısacası yiğit ve Eylül abla kardeşten çok ikiz gibilerdir. Güne beraber başlayıp beraber bitiren iki insanı 3 gündür ayrı tutamazsınız. O yüzden bizide anlayın, o sizin sade kan bağı ile kızınız kardeşiniz olabilir ama bizim için emin olun daha değerli." Diyerek sustum Leyla hanıma döndüğümde kocasına ve oğluna kaslarını çatarak bakıyordu. "Sen memekin abisi misin?" Az önce gördüğüm küçük çocuk şimdi bana merakla bakıyordu. Ona gülümsedim. "Evet, onun abisiyim peki sen?" Diyerek ona güldüm. "O benim melekim bende onun kardeşiyim. Ama benim abim sen değilsin ki o nasıl oluyor?" Kardeşliği sadece kan bağı sanan bir aile ile uğraşmak çok uğraştıracak. Onun yanına gidip onu kucağıma aldım. "Kim dedi sana bunu? Öyle bir şey yok. Abin olmam için illa kan bağı gerekmez, o sana kalmış bir şey. Eğer sen beni abin olarak görürsen bende senin abin olurum. Bu sana kalmış küçük bey." "Yolun başında. Kibar birisi!" Yiğit ve Eylül'ün sesleri gülen bütün sesi evi kaplarken güldüm. "Ne oluyor bu sesler de ne?" Miraç geldiğimden beri ilk kez konuşurken onu cevapsız bıraktım. Kardeşime adam gibi davranmayanı adam yerine koymak için uğraşmayacaktım. "Biraz tanıyınca köyün delisi." "Kendini prens sanıyor ama." "Bilmiyor ki ruhu sokak kedisi!" Kapıdan gülerek giren iki manyak ile onlara doğru yürüdüm. "Kapılar kapandı sana. Dışarıdan miyavlamasana, senin hakkın anca bu!" "Bir kap suu." Beyazlar içinde melek gibi gelen güzelimle uzun süre sonra ilk kez dudaklarım kulaklarıma varacak şekilde gülümsedim. "Maviş güzelim..." Bir kolumda Eylül'ün en küçük kardeşi olmasına rağmen diğer kolumu ona açmıştım. Oda bana gülerek koşarak bana sarıldı. "Abimm!" Diyerek şakımasını bile özleyecek duruma gelmişim. Bembeyaz üstüyle bordo rengi şalı ve maviş gözleriyle çok güzel görünüyordu. Bana sarılması bittikten sonra onu kolumun altına alarak anlından öptüm. "Napmış benim güzelim? Her şey yolunda dimi?" Ağzı dürüstlükte bülbül olan kardeşim bana yalan söyleme gibi bir ihtimali olmuyordu. Sır hariç diğer herhangi bir şey de ağzını aramanız çok kolay oluyordu. "İyi abi napalım hep beraber alışmaya çalışıyoruz." Diyerek bana daha sıkı sarılınca kucağımda ki çocuk huysuzlanıp kıpraşmaya başladı. "Memekk! Bana da sayıl!" Diyerek bağırınca ben somurturken Eylül yüksek sesle gülmeye başladı. "Gel kurban olduğum. Gel sana da sarılayım." Eylül kardeşini benden almak için kollarını uzatınca küçük velet memnuniyetle Eylül'ün kollarına gidip boynuna sarıldı. "Kurban olduğum ha?" Yiğitin sesiyle şaşkınlıkla ona döndüm. Lan kıskançlık bu çocuğun içindeki canavarı çıkarıyordu resmen! Eylül de benim gibi şaşırdı ama çok belli etmeden ona gülümsedi. Yiğit bu gülümsemeyle biraz yumuşadı çünkü Eylül'ün gülümsemesi rahatlatıcı bir etkisi vardı. "Benim canımın şaheseri, bu konuyu kaç kere konuştuk. Hmm?" Onun bu haline gururla gülümsedim. Diğer kardeşini tuttuğu kolunu sıkılaştırdı ardından diğer koluyla yiğitin ensesinden yakaladığı gibi kendine çekip sarıldı. Yiğit bu duruma asla karşılık vermeden kabul edip oda sıkıca Eylül'ün beline sarılıp kafasını Eylül'ün omzuna yasladı. Eylül yiğiti sakinleştirmek adına onun zayıf noktası olan saçlarını öpüp oynamaya başladı. "Ulan yiğit hemen Eylül'ü kap zaten. Çekil kız şunların arasından gel yanıma!" Diyerek Eylül'ü yiğitten ayırdım ardından kucağında ki küçük afacanı alıp yere bırakıp Eylüle sıkıca sarıldım. Tabi bizim cimcime üç erkek tarafından kıskanılmak hoşuna gitmiş olacak ki durmadan gülüyordu. O hep gülsün de ne olursa olsun. Eylül'e dönüp yanaklarından öptüm ve ona sinsi sinsi baktım. " Bakıyorum da çok hoşunuza gitti bu durum Eylül hanım?" "Zevkten dört köşe oldum resmen ne hoşlanması! "Diyerek daha çok gülerek sırtını bana yasladı. Yiğit ve Eylül kendi aralarında yine dalaşırken bende salona baktım. Leyla hanım ve Azat bey Eylül ve Yiğit'e acılı bir tebessümle bakıyorlardı. Onları çok umursamadan Eylül'ün yaşıtı olan az önce kardeşimi garip şeylerle şüphelenen şahsiyete çevirdiğim de gözlerinde bir çok şey vardı. Acı, pişmanlık, özlem ve öfke. Bu çocuk ile Eylül arasında bir şeyler olacak hissediyorum ama inşallah hissettiğim olmaz diye dua ediyorum. Gözlerim Miraç'a döndüğünde ise daha farklı şeyler gördüm. Korku, özlem, çekingenlik. Miraç aslında Eylül'ü seviyordu ama geçmiş yüzünden ona şans veremiyordu. Bunu Eylülle konuşmak lazım. "Güzelim hazırsanız çıkalım?" Diyerek miraç ve ona baktım. "Ben hazırım sen hazırmısın Miraç?" Miraç Eylül'e duygusuz gözlerle bakıp cevap verdi. "Üstümü değiştireceğim çok sürmez." Daha fazla yüzümüze bakmadan yukarıya çıktı. Gözlerimle Eylül'e baktığımda üzüldüğünü gördüm. O veletin geçmişi yüzünden benim biriciğim üzülüyor! Sakiniz, sakinizz. Huh. Eylül de hickimseni yüzüne bakmadan konuştu. "Benim de yukarıdan alacağım bir şey vardı onu alıp geleyim." O da bunu diyerek hızla odasına çıkınca ortamda büyük bir sessizlik oldu. "Ablamın yanı-" yiğitin ayağa kalkmasıyla onu kolundan tutup koltuğa oturttum. "Otur oturduğun yerde Yiğit." "Abi ama üzü-" yiğitin yüksek çıkan sesiyle ayağa kalktığı için ayağa kalkarak ağzını kapattım. Zira Eylül duyarsa kendine daha kötü hissetmesin diye. "Evet, üzüldü. Biliyorum yiğit ama biz bunu değiştiremeyiz hayat onu üzecek bizim buradaki amacımız onu üzecek şeyleri ortadan kaldırmak değil o üzülünce yanında olmak. Anlaşıldı mı?" Diyerek onu susturdum. Elim ağzında olduğu için bir şeyler gevelesede ben yiğit tam olarak Susana kadar elimi ağzından çekmedim en sonunda uflayarak yerine oturunca otomatik olarak elimde yiğitin ağzından ayrıldı. Bende onun yanına oturarak telefonumu çıkarıp abimin attığı dosyaya bakıyordum. Bir anda bir uflama sesi gelince kafamı kaldırıp uflayan kişiye baktım. Bu Eylül'ün yaşıtı olan çocuktu. Ona baktığımda bize bakıp alayla güldü. "Karın ağrını söyliyecekmisin Öztürk?" Diye sordum. "Ne yetiştiriyorsunuz siz bebek mi bu ne böyle. El bebek gül bebek yetiştirip başımıza bela mı açıyorsunuz?" Diyerek söylendi. O benim biriciğime neler dedi? Bela mı? El bebek gül bebek mi? Eylül'ün yaşadıklarını duysa peki ne tepki verirdi. Hala el bebek gül bebek diyebilir miyidi? Dedem bile hala o patlamanın etkisinden çıkamamışken Eylül hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. "Ya o ağzını toplarsın yada seni bir güzel evde ağırlarım." Dişlerimin arasından çıkardığım ses ile biraz korkmuştu. Korkmalıydı, hele ki beni sınadığı kişi biriciğim ise ayrı ayrı korkmalıydı... Yazarın anlatımııı Murat, kendinden yaşça küçük çocuğa öldürecek gibi bakarken yiğitinde ondan farkı yoktu. İki Tunç erkeği de bu aileye ısınamamıştı. Azat bey ve Leyla hanım ise kızına söylenilen laflarla oğluna sinirlenmişti. "Akın derhal kendine gel o senin ikizin!" Murat duyduklarıyla küçük bir şaşkınlık yaşadı. Ama tahmin etmeliydi Eylülle yaşıt olan biri ya evlatlık olurdu ya da ikiz. "Akın oğlum sen çıldırdın mı? Ya sen onla 9 ay aynı anne karnını paylaştınız. Sizin aranızda ki bağ hepimizden farklı olması gerekiyor." Leyla hanım oğluna kızıyordu ama oğlu şuan onu duymuyordu. Şuan oğlu sadece karşısındaki ikizinin abisine tedirgince bakıyordu... "Öztürkler! Beni iyi dinleyin. Konu Eylül olursa büyük, küçük, başkan, başbakan dinlemem. Saygıyı anlayışı bir kenara bırakırım. Bu sana ilk ve son uyarım küçük Öztürk, eğer ki biriciğimin bir kirpiği dahi sizin yüzünden ıslanırsa sonuşlarına katlanırsınız." Sert sesi bütün salonu doldururken yiğit abisinin bu tavrını saçma bulmuştu. O olsaydı şimdiye yüzüne bir tane geçirmişti ama yapamıyordu abisi ona engel oluyordu. Ablasını fark etmeden üzen Miraç'ın yüzüne bir tane geçirmemek için kendini zor tutmuştu. Murat sert bakışlarını Öztürk çiftine çevirdi. Leyla hanım az önce nazik olan adamın kızı için dönüştüğü haline şaşırmıştı. Azat bey ise korkuyordu, hastanede gördüğü bağı koparma veyahut uzaklaştırma gibi bir ihtimali bile yokken kızını alabilecek iki adam duruyordu karşısında. Alamazlar dedi içinden, hukuken ve güç olarak güçlüyüz dedi. Karşı tarafı tanımadan... "Sanmayın Eylül'ü alamam. Eylül'ün bir abi demesine bakar ve emin olun onu öyle alıp sizden uzaklaştırırım ki ne hukuk nede o çok güvendiğiniz aşiretiniz onu benden alabilir." Murat'ın dedikleriyle Azat bey fark ettirmeden şaşırdı. Aşiret olduğunu anca onu cidden araştıran biri bilebilirdi. Murat bu şaşkınlığa burnundan güldü. "Göz bebeğimi bilmediğim insanların arasında öylece koyacağımı sanmayın. Hepinizin kan gurubuna kadar biliyorum, ve emin olun sadece bir kişi tarafından değil bir çok kişi tarafından araştırılıyorsunuz. Bütün evlatlarınızla, ailenizle her şeyinizle. Bir açığınıza bakar benim olanı almam." Diyerek Yiğit'e baktı ve salondan çıkıp az önce girdiği kapıdan çıkıp bir sigara yaktı. Yiğit abisinin bakışından anlamıştı sigara içip geleceğini, bu saatten sonra ne ablasını nede kendisini bu aileyle yanlız başına bırakmazdı. "Hani dedin ya el bebek gül bebek diye." Diye konuştu sakinlikle. Onun sakinliği fırtına öncesi sirendi... "Hemde benim ablama. Benim Gülgüzelim'e." Diyerek burnundan güldü. "Ne yaşamış olursan ol o kadın gibi şeyleri yaşayıp ayakta duramazdın. Acaba bir gün bir şekilde ablamın hayatını öğrenince nasıl tepki vereceksiniz?" Yiğitin konuşmasıyla salondaki Öztürklerin içine bı kurt düştü. Bu küçük kadın ne yaşamış olabilirdi ki? "Bu arada abimin demediği küçük bir nokta var." Yiğit abilerinden örnek aldığı sert bakışları ve duruşuyla ayağa kalktı ve salonun ortasında durdu. "O senin ezdiğin kızın ailesini hiç araştırdın mı? Ve ya araştırdınız mı? Saçının teline zarar gelse kapınıza dayanacak bir Antep aşireti var sizin karşınızda, sanmayın tek aşiret sizsiniz. Veya başarılı iş adamı olan emekli korgeneral Alparslan Tunç'un göz nuru olduğundan haberiniz yok galiba. Eylül'ün bir kelimesine bakar onu yanına alması." "Ezdiğin kız kendi peşinden kaç tabur askeri pervane ediyordu haberin var mı. Veya onlarla eğitim gördüğü onlarla silah kullanmayı öğrendiğinden. İstese seni en dakikalar içinde yerle bir edebilecek kuvvete sahip biri." Yiğitin konuşması ortama bomba gibi düşmüştü. Yiğit etrafındaki insanlara bakıp sakince sırıttı, biliyordu onları ne denli korkuttuğunu ve bundan da zevk alıyordu. "Miraç! Gel buraya seni Pikachu." Yukarı kattan patırtılar gelirken bir anda Eylül'ün bağıran sesiyle herkes o tarafa bakmaya başladı. Miraç gülerek akın abisinin arkasına doğru koşuyordu. Eylül'de onun peşinden gülerek koşuyordu. Miraç ablasına alışmaya başlamıştı bu bir gerçekti... |
0% |