@idlxlluviaxx
|
✨Öztürk erkeklerinin geldiği zamandan Eylül'ün anlatımından devam✨
Arkamdan gelen seslerle asıl olayların başlayacağını anlamıştım. Yine de umursamayıp duamı bitirip seccademi toplamaya başladım, o sırada da Leyla hanımlar oğullarına şaşkınlıkla bakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı.
"Oğlum? S-Sizin ne işiniz var burada?" Leyla hanımın titreyen sesiyle bir şeylerin ters gittiğini anladım, ama hala çaktırmamam gerektiği için seccadeyi elime alıp ayaklanıp Miraç'a döndüm.
"Haydi kalk bakalım Pikachu." Diyerek elimi uzattım, oda benim yapmaya çalıştığım şeyi anlamış ve bana uyarar gülümseyerek elimden tutarak ayağa kalktı.
"Ablaa!" Eymenin sesiyle ona dönüp kollarımı açtım. Ben ona cevap verene kadar kollarımın arasına girmiş ve kafasını boynuma sokmuştu. Benden ayrılmayacağını anladığımda kucağımda yatan eymenle ayağa kalkıp biyolojik abiler döndüm.
Bismillah
Tövbe bismillah
Yani bir Murat Tunç ve Kunt Tunç yakışıklılığı olmasa bile az çok yakışıklıydılar.
Valla Eylül şu cakır gözlüye ben talibim
Verdim gitti Nuriye
Onlara baktığımda biri hariç hepsinin bana nefretle bakıyordu, tabi aralarında akın şerrisu da dahil.
Aman götümün kenarı!
"Merhabalar ben Eylül Tun-" diye kendimi tanıtırken bir anda az önce Leyla hanım ve Azat beye seslenen adam öne çıktı ve benim üzerime yürümeye başladı.
"Kapa çeneni seni sürtük! Ben seninle değil ailemle görüşmeye geldim." Diyerek bağırdı. Şuan korkunç gözüküyordu ve bunu kendiside biliyordu, sırf beni korkutmak için böyle yapıyordu ama bilmediği çok şey vardı.
Ben Taner Tunçla (üvey babası) da büyüdüm Alpaslan Tunçla da büyüdüm Duha Sancaroğluylada büyüdüm Taner Bulut ile de büyüdüm.
İki asker bir aşiret ağası ve bir manyak piskopat ile büyümüştüm.
Senin atarın kime gardaş?
Nuriye bu olmadı ya azucuk daha yaratıcı ol lütfen!
Yüzümdeki korkusuz ifadeyi görünce üzerime yürümeyi bıraktı.
Bir zahmet bıraksın biraz daha yürüse içime girecek, tövbestağfirullah.
"Sen bana ne dedin?" Diye sordum sert ve soğuk sesimle.
Siz Eylül'e Eylül gibi yaklaşırsanız, Eylül'ü görürsünüz.
Lakin siz Eylül'e it gibi yaklaşırsanız Tunç sizi çok güzel ağırlar.
"Bu kadar geri zekalılıkla nasıl hayatta kalıyorsun acaba?" Diye güldü aralarından biri. Karşımdaki it de bana hala dik dik bakıyordu.
Ne bakıyon yapram?
Nuriye senin ağzın iyice bozuldu ha
Ayol ne alakası varr
Tamam tamam sus.
"Sen nasıl o kafayla hala yürüyebiliyorsan bende bu kafayla hayatta kalıyorum Ayaz Öztürk." Diyerek onun için son noktayı koydum.
İsmini hatta isimlerini bilmem onları şasırtmıştı, daha doğrusu biri hariç.
Tarık
Tarık Öztürk
Oda benim gibi beni araştırmaya çalışmıştı demek ki. Ama eminim ki benim bulduğum kadarını bulması imkansızdı.
Bir kere benim arkamda 2devlet adamı varken benim bilgilerimi kolay kolay bok bulursunuz.
"Şimdi tekrar ediyorum bana ne dedin?"
Bana ne dediğini içinden tekrar et Tugay Öztürk
Et ki ben senin gözlerine bakarken intikamımı alabileyim.
Lafımla beraber Azat bey konuşmaya başladı. Çok şükür şokundan çıkabilmişti.
"SİZ NE DEDİĞİNİZİ HATTA NE YAPTIĞINIZI SANIYORSUNUZ?!" diye bağırdı.
Sizde de hünerler varmış Azat bey.
Nasıl sakinsin lan
Alışıyorsun be Nuriye. Çocuklugumda o kadar çok o şerefsizle kavga ettim ki artık bünye alışıyor.
"BABA KİME SESİNİ YÜKSELTTİĞİNE DİKKAT ET!" Dedi bana sürtük diyerek ve babasına saygısızlık yapan Tugay Öztürk.
"ULAN BEN SENİN BABANIM O KARŞINDAKİ DE KARDEŞİNDEN ÖNCE BİR KADIN. NE DEDİGİNİ BİR DÜŞÜN GERZEK!" bağrışmalar devam ederken kucağımda ki eymenin uyandığını fark edince Miraç'a doğru gidip eymeni kucağına verdim.
"Abla." Uykusunda bile beni mırıldanıyordu bebeğim.
Kafasından öpüp Miraç'a dönüp onun yanağını oksadım.
"Ablam sen eymeni odasına götür ve başında dur. Şimdi kalkar bizi göremez korkar." Diye söylediğimde bana kaslarını çattı.
"Abla bende durayım ne olur." Diye konuştu.
"Güvenli değil ablam, hadi sen dediğimi yap bende gelicem işin sonunda."dedim gülümseyerek.
İlk önce gülümsememe bakmış sonra derin nefes alıp dediğimi yapıp eymenle eymenin odasına çıkmıştı.
"Vay vay vayy. Birileri evin en küçüklerinin kalbini çoktan fethetmiş!"
"Oyunların ne kadar sürecek bakalım."
"ULAN BENS SİZE NE DİYORUM SİZ NE YAPIYORSUNUZ!" Azat Bey'in bağırmasıyla herkes ona döndü. O ise gözlerindeki maviler en koyu tondayken sinirle oğullarına bakıyordu.
"İSTERSENİZ O SİZİN HİÇ BİR ŞEYİNİZ OLSUN!"
"AMA O BENİM KIZIM."
"SİZİN İÇİN NORMAL BİR İNSAN OLSUN."
"AMA O BENİM KABUL OLMUŞ DUAM, SEVDA BAHÇEMİN EN NARİN ÇİÇEĞİ."
"BEN ONUN YANINDA OLDUKÇA DEĞİL SAÇININ TELİNE ZARAR GELMESİNİ BIRAKIN ONA DEDİĞİNİZ BİR KÜFÜR VEYA KÖTÜ SÖZ DUYMAYACAĞIM!" Diyerek işe son noktasını koydu.
"Ben odama çıkıyorum Leyla hanım ve Azat bey. Siz yemek yersiniz oğullarınızla, afiyet olsun." Diyerek merdivenlere yöneldim.
Daha fazla bunlarla muhattap olmak istemiyordum aksi halde krizim tutabilirdi, her ne kadar sakin gözüksemde nefes alış verişlerim aşırı derecede hızlanıyor ve ellerim titremeye başlıyordu.
İlaçlarımı içmem gerek hemde acilen...
"Niye kaçıyorsun? Sakladığın bokluklar mı var yoksa?" Dedi suratına sıçtığım demir.
Allah'ım yarabbim bu nasıl o okulu kazanmıştı ya! Bu salaklıkla.
"Hmm, şimdi düşünürsek eğer odamda 5 torba uyuşturucu vardı onlardan birini bir şekilde patrona ulaştırmam lazım. Ayriyeten bir de sahte paket ilaçlar ve kozmetik malzemeler var onları da cocukalra hediye amaclı dağıtıcam." Diye ciddi ciddi anlatırken beni ciddi anlamda dikkatle dinlediklerini görüyordum. Biri telefonu çıkarıp polisi arıyacakken güldüm.
Cidden bu kadar salaklık yeter.
"Ya siz salak mısınız affedersiniz ama? Hayır yani odama gidip ne yapabilirim." Dedim ciddimisiniz der gibi.
"Dediklerini yapabilirsin mesela?" Aman konustu bizim paçoz kılıklı akın.
"Sen sus be! O günü sayende unutamıyorum. Senin yüzünden her abdest alırken canım acıyor ve yaram sızlıyor." Dediğimle akının yüzünden pişmanlık geçti. Ama saniyelikti böyle fılıp fıpıp diyene kadar.
Adam olmadığı için adam olana çok da diyemiyorum ki.
"İyi peki inip yemek yiyelim." Diye çıktığım bir kaç merdiveni tekrardan indim.
"Buyrunuz Azat beyciğim ve Leyla sultan." Diye gülümsedim.
Azat bey bana dolu gözlerle ama bir o kadar da gururlu gözlerle bakıyordu. Dik duruşum onu hayran bırakıyordu.
"Aaa ama durun ben eymenle miraç'ı çağırayım." Diye hızla merdivenden yukarı çıkıp eymenin odasına gittiğimde eynele Miraç'ın yanyana yatarak uyuduğunu görünce gülümsedim.
Yanlarına ilerleyip ikisininde anıllarından öptüm ve yorganı iyice üzerlerine çekip üşümemelerini sağladım. Onları uyandırmadan parmak içlarımda bir şekilde dışarı çıkarken kapıyı kapattığım an parmak uçlarımdan yere tam ayak basmaya başlamıştım.
"Ne o, nereye seni küçük sıçan?"arkamdan gelen sesle ödüm bokuma karışmıştı. Arkama döndüğümde bu kişinin demir olduğunu görünce yine o sert tavrımı yüzüme yerleştirdim.
"Bana dediklerine dikkat et Öztürk!" Diye sertçe konuştuğumda bana doğru yaklaşıp boyunu benim boyuma getirip küçümseyerek beni süzdü.
Yemezler Öztürk onları beni gibi Asena ruhlular yemez.
"Ne olur küçük tunçcuk?" Diye sorduğunda yüzüne geçirdiğim yumrukla hazırlıksız yakalandığı için sendelendi.
"Seni orus-" bir kez daha yumruğu çakınca burnundan gelen kemik sesiyle burnunun kırılabileceğini bile düşündüm ama umrum da değildi.
Sen benim ezeli düşmanımsın Demir Öztürk.
Hangi haysiyetsiz benim soy adımla bana hakaret edebilir!
"Ne oluyor burada?!" Yukarıya çıkan bütün aile üyeleri bizim yaptıklarımıza bakarken Can ve Aras Öztürk hızla kardeşlerinin yanına gidip onu kaldırmışlardı.
Tam da tahmin ettiğim gibi burnu kırılmış veya çatlamıştı çünkü burnundan kanlar geliyordu.
Onun acıyla kıvranan yüzünün karşısında benim dimdik duran ama sinirden ellerimin titrediği bedenim.
"Bir daha benim soy adımla bana hakaret edersen sadece bir yumrukla kalmazsın Öztürk!" Diyerek ellerimin titremesini engellemek adına yumruklarımı sıktım.
"Size iyi geceler Azat bey ve Leyla hanım." Diyerek kimsenin yüzüne bakmadan kendi odamın olduğu kata indim ve odama girip kapıyı kitledim.
"Yarabbim! Sen bana sabır ver. Sen bize güç kuvvet ver!" Diyerek dua ettim. Aynı zamanda da baş örtümü çıkarıp saçlarımın özgür kalmasını sağladım.
Sinirim hala geçmezken hızle ilaçlarımı içip tarak ile telefonu aldığım gibi yatağa oturup saçlarımı tararken Kunt abimi aradım.
Tarağı daha saçıma sürmeden açılan telefonla sinirim yavaş yavaş söndü ve onun yerini huzur kapladı. Telefonu hoparlöre alıp saçımı taramaya devam ettim.
"Alo güzelliğim."
"Efendim abicim?"
"Kocam yapasım gelen beyfendiye ne oldu?" Diye sordu gülerek.
Tabi onunda hoşuna gidiyordu hiç bir erkekle sohbetim olmamasına ve onunla ettiğimiz komik flörtlere.
"Bugünlük dağa kaçtı." Diye soludum sinirle.
"Bir sorun mu var bebeğim?"
"Hiç ya bir kaç şerrefsizle uğraştım da öyle." Diye kestirip attım.
Bunları illa ki bir gün abimlerle anlatacaktım, onlardan saklayacak değildim. Lakin şimdi abimi meşgul etmek istemiyordum.Abim de bunu bildiği için üstelememişti.
"Eee ne yapıyorsunuz Dünya'nın en yakışıklı en zengo en tatlış kocam yapasım gelen beyfendi olan abişim!"
Yuh Eylül!
Ne yuhu ulan, kunt'um her haltı hakediyor bi kerem.
Abim laflarımla kahkaha atarken bende ona katılıp güldüm. Gülüşlerimiz birbirine karışırken bu huzurla saçlarımı da iyice tarayıp örmeye başladım.
"Bilemem." Demesiyle kaşlarımı çatıp durdum.
"Ne demek bilemem? Ne oldu, hangi şırfıntı insan sana yürüdü?" Diyerek dalgayla konuştum. Maksadım onu güldürmekti, başarmış olacağım ki abimin kahkahası bir kez daha kulaklarıma ilişti.
Ulan senin kahkahana ölürüm be adam!
"Basbaya. Şimdi yanımda şöyle 1,73 boyunda (ilk boyunu unuttum ya) olan uzun siyah saçlı şöyle maviş gözlü..." Diye anlatmaya başlayınca sinirlerim gerildi.
"Ula hayursuz uşak sen ne diyeysın. Valla gevur memleket demam gelirum oralara, alurum ayağmun altına görursun! Dellendurma adamı!" Diye kızdığımda tekrardan gülmeye başlayınca kaşlarımı çattım.
"Ne güleysun bok yiyenun uşağı!" Diye tekrar konuştuğumda hala abimin gülme sesleri geliyordu.
"Kendi kendini kıskanmana o kadar bayılıyorum ki! Anlatamam." Diye gülmeye devam edince kafama dank etti.
Cidden Eylül o boyda o fiziksel özelliklerde senden başka kim olabilir abinin hayatında?
"Bir de dalga geçiyor. Herife bak!" Diye homurdanarak saçlarımı örmeye devam ettim.
"Ne zaman ev bakmaya gideceğiz?" Diye sordum merakla.
"Güzelim benim işleri biliyorsun. Bir kaç hafta daha durmam lazım, ondan sonra yanınızdayım ama ev için o kadar bekleyemeyiz. O yüzden siz Murat pusatla beraber gidip evleri bakacaksınız." Diyince derin nefes aldım.
"Taner babayla konuştun mu?" Diye sordum bir anda.
Taner baba bir kaç olay yüzünden Hatay'da ki askeriyeye gitmişti. Ve geleceği zaman belli değildi, işin sıkıntısı ise istediğimiz zaman konuşma hakkımız yoktu.
Vatan uğruna savaşmak kolay değildi. Ne savaşan için nede savaşanı bekleyen için...
"Hayır güzelim ama oya abla ayak üstü bir kaç dakika konuşmuşlar. Dönmesi bir aya çıkabilir gibi görünüyormuş, ve sana selamı var. Oya anne seni bu akşam arayacaktı ama ben önceden söyleyim dedim." Diye konuşunca tekrardan nefes aldım.
Normal bir şey değilmi bu Eylül?
Hayır Nuriye bu böyle kocaman bir nefes.
Hee anladım!
Çok şükür!
Abimle biraz daha konuşup saçlarımı ördüm ve ardından da telefonu kapatıp abimin ardından sırayla Murat abimle yiğitle Oya anne ve pusat abilerle konuştum. En sonunda saatin 12ye geldiğini fark edince bugün erken yatmak adına üzerimdeki elbiseleri çıkarıp elime gelen rastgele eşofman ve tişörtü giyinip yatağa yattım.
(Çok uzatmak istemiyorum çünkü iki bölüme 1 haftayı sığdırmak zorundayım)
🥨
Olaylara son 6 gün kala...

(Eylül'ün kombini)
Şimdi salonda oturmuş biyolojik abiler denilen öküzlerle tanışmak için Leyla hanımı bekliyorduk.
Kendisi ben gittikten sonra Leyla hanım ayrı Azat bey ayrı çocuklara azar çekmişti. Oya anneyle konuşurken seslerini duymuştum.
Ve bir şekilde adam akıllı tanışmamız gerektiğini konusunda onları ikna etmiş bana ise bir şey sormadan direkt buraya kurbanlık koyun gibi koymuştu.
Şimdi de dün yaptığım sufleleri ısıtıp getireceğini söyleyip içeri mutfağa gitti. Tabi bu suflelerin benim yaptığımdan bir tek Leyla hanım ve Azat beyin haberi vardı.
"Evet suflelerde geldi! Bakın bakalım tadına nasıl olmuş?" Diyerek herkese sufleleri verirken bana gelince göz kırpıp saçlarımdan öptü.
Göz kırpmak genetik herhalde?
Herkes konuşmadan elindeki suflelerden birer kaşık alırken ben benimkini Miraç'ın önüne koydum.
Geçenlerde laf arasında sufleye bayıldığını söylemişti ve benim de şuan iştahım yoktu. O yüzden benim hakkımı Miraç yiğebilirdi.
Ama keşke dün sufleleri bol yapmasaydım.
Çünkü buradaki bir çok kişi benim suflelerimi hak etmiyordu.
Miraç beni görünce kafasını bana çevirip gözleri dolu dolu bakmıştı. Büyük ihtimalle dün kapı önündeki son kavgayı duymuştu ve abileri adına üzülüyordu.
Benim ise her şeye rağmen hala abla olarak yaklaşımıma hayran kalıyordu.
Evet evet çok iyi bir ablayım!
İlk tepki dün yüzüne geçirdiğim demir şahsiyetinden gelince ona döndüm.
"Anne sen kendini baya geliştirmişsin. En son sıvı kek yiyorduk." Diye laf edince göz devirdim.
Ulan annen o senin, senin için uğraşıyor ediyor ve sen onun yaptığına kusur mu takıyorsun?
Tamam kötü olabilir ama bunu ona nazik bir dille önererek yaklaşabilirsin, yüzüne vurmana gerek yoktu.
"Annen o senin düzgün konuş istersen." Bu kelime benimle beraber aynı şekilde Tarık'ın da ağzından çıkınca onunla göz göze geldik.
Kendimi en çok benzettiğim kişi neden Tarık'tı?
"Sen bir daha benden çok bir şey istersin ayaz efendi!" Diyerek Leyla hanımın kızmasıyla ona döndüm.
İçten içe bozulmuştu ama evlatları olduğu için belli etmek istemiyordu.
"Annenle düzgün konuş Ayaz. Aaa ama doğru biz sana kadınlarla nasıl davranacağını öğretemedik dimi? Bize de aşk olsun ve Leylam. Bir ordu evladımız var ama ne sözümüz dinlenilir ne de bizim yolumuzdan gidilir." Diyen Azat beye döndüm.
Benim bir yanımda miraç varken diğer yanım da Azat bey onun yanında da Leyla hanım oturuyordu.
Azat bey bacak bacak üstüne atmış kollarınıda birbirine bağlamış bir şekilde her ne kadar çocuk gibi görünse de sert bakışları ve alttan alttan soktuğu laflarla bir o kadar da asıl duruyordu.
Şuan ona nasıl baktığımı bilmiyorum ama Azat bey göz ucuyla bana baktığında çaktırmadan göz kırptı ve tekrardan oğullarına dönüp sert haline geri döndü.
Onun bu haline tebessüm ettim. Beni koruması bana böyle davranmaları benim için cidden çok güzel bir şeydi.
Bir yerlerden alayla 'hah' diye ses gelsede umursamadım ve hala Azat beye bakmaya devam ettim. Neden bilmiyorum ama ona bakasım geliyordu Azat beyde bunu fark etmiş kollarını çözmeden kafasını benim boyun girintime koyup boynumun arka kısmını baş örtümden öpüp kulağıma yöneldi.
"Ama öyle bakma güzelim anlayacaklar." Diye fısıldadığımdan kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Neyi?" Diye sordum.
"Seni nasıl içime sokasım kadar sevdiğimi." Diyerek hayranca baktı bana.
Ben bu adamla konuşurken niye çocuk gibi hissediyordum ki?
Bu duygularım sadece belirli kişilerde oluyordu. İlk ikisi dedelerim sonra da Kunt abimle Taner babam, şimdi ise Azat bey.
Emin misin?
Emin değilim Eylülüm ama diğer anlamda ise çaktırma her şeyi sonra yazar bize kızıyor çok erken spoiler veriyonuz diye!
Aman o da çok biliyor sankim
🎀: sizi yazan benim ya hani nuriyecim. Bence bir sus çarpcem bir dene ağzına görcen
Çarpsana lan ama durr sen onu da yapamazsın kii!
Ulan niye kaşınıyon saf sonra kabak benim başıma patlayacak. Gidin gari hayde.
🎀"Gel nuriyecim biz senle yemek yapalım, gel.
Geldim cancağızım, galdimm
Ben sadece babam gibi gördüğüm insanlara karşı böyle olurken nasıl Azat beye bu kadar hızlı alıştığımı sorguluyordum.
Alışmam bir açıdan güzeldi ama hala onlara tam olarak güvenmiyordum. Ve sanki aynı şeylerde onlar için de geçerliyi, yaptığım küçük bir hata veya yiyeceğim bir iftira yüzünden bana karşı olan güvenlerin yok olacağını hissediyordum.
Hadi hayırlısı...
"Tamam baba en haklı sensin." Diyerek alay etti Ayaz.
Ulan ben küçükken o şerrefsiz olsun veya Taner babam olsun hiç bir büyüğüme böyle davranmadım, bunun babasına karşı olan saygısızlığı hangi boyut?
"Neyse tanışıyorsak tanışalım artık." Diye konuştum.
"Ne zaman çıkacaksın dışarı kızım?" Diye sordu Leyla hanım.
Bu konuşmadan hemen sonra pusat abigil ile ev bakmaya gidecektik. Az önce onlara da mesaj atmıştım, tahminen Oya anne ekin umut pusat abi Kaan Murat abim ile yiğit komple geleceklerdi.
Biraz daha hızlı olmalıyız çünkü onların bu hödüklerle karşılaşmasını istemiyorum.
"Bu hödüklerin konuşacağı yok o yüzden ben tanıtayım. Şu gördüğün en büyük abilerin tarık ile tugay. 28 yaşındalar ve kendi şirketlerini yönetiyorlar." Dün zaten ikisiylede fazlasıyla göz teması kurmuş ve onları incelemiştim.
"Şu gördüğün ise erce abin. 26 yaşında ve baterist, senin bakteriye merakın olduğunu söylemişti geçen Murat. Erce abin sana seve seve öğretecektir, hem kendisini de piyanoya karşı merakı var. Sende ona öğretirsin ne dersin?" Diye konuşan Leyla hanımla gösterdiği insana döndüm.
Açık kahverengi, kumral ve dağınık saçlarının altında benim gibi beyaz ten ve küçük çilli bir yüz ve maviş gözleri olan. Aynı şekilde bana geldiğimden beri sevecen bakan tek kişi olan kişiydi erce.
Cidden bana öğretebilirmiydi?
Valla öğretmesi çok makbul geçerdi çünkü tekrardan o manyak adamla karşı karşıya gelmek istemiyordum.
Bir anda erce, Azat bey ve miraç kahkaha atmaya başladılar.
Yine mi ulan!?
Alış artık buna Eylül efendi! Eğer gerçek ailem kurgusunda isen buna alış.
Niyeymiş o?
İşte.
Senle uğraşamıyacam.
"Tabi ki de öğretirim sen yeter ki iste, kardeşim."
Son kelimesiyle bir anda çarpılmış gibi titremiştim.
Erce beni kabul ediyordu...
Onun lafıyla gözlerimin içi parlaya parlaya ona baktım ve gülümsedim.
"Ciddimisiniz? Çok teşekkür ederim! Bunu o kadar çok öğrenmek istiyordum ki." Diyerek hevesli hevesli konuştum.
"Ne demek, senle geçireceğim her salise benim için altından değerli." Dediğiyle içimde bir şeyler kıpırdandım.
Erce koçum sen benim gözüme dabıl dabıl gitmek.
İnşallah oradan hiç düşmemeni dilemek.
Ben ona hevesle bakarken o da bana çok güzel gülümseyerek bakıyordu.
Bizim bakışmamızı bölen ise bir çift öksürüktü.
Bakışlarım öksürüren kişiye dönerken öksüren kişinin Tarık olduğunu farketmemle içten içe küçük bir şoka girdim.
Dışarıdan o kadar çok soğuk ve sert görünüyordu ki beni sevmediğine emindim.
Ama şuan gözlerine bakınca erce ile beni açık açık kıskandığı açık açık belliydi.
"Erce abimi de kaybettik sıradaki kim?" Ayaz'ın gereksiz konuşmasıyla eski ifadesiz halime döndüm.
"Peki sıradaki abine geçelim. Can 24 yaşında ve mimar. Dedengilin şirketinde çalışıyor." Diyerek bana bulaşan şahsiyetlerden birini gösterdi.
Kahverengi gözlere sahipti ve açık buğday tenliydi. Saçları sarıya çok yakın bir kahverengi rengindeyfi ve yüz hatları Keskindi. Hafif dolgun dudakları ve pürüzsüz badem burnu onu tatlılaştırıyordu.
Fiziği ise tugay tarık erce üçlüsüne göre oldukça sade kalıyordu lakin yinede öyle sıska bir vücudu da yoktu.
Onu incelerken onunda beni baştan sona incelediğini fark ettim. Ve daha fazla incelemeden kafamı tanıştığıma memnun oldum der gibi salladım.
Oysaki hiç de memnun olmamıştım.
Benim kafam ile verdiğim selamıma o sadece göz devirerek karşılık verince bende umursamadan Leyla hanıma döndüm.
"Konuşsaydınız bi-" diye konuşurken bana ve Azat beye bakmasıyla sustu ve derin nefes vererek bu sefer ayaz şibiliyetsizini gösterdi.
"Ayaz abin, 23 yaşında bilgisayar mühendisi. Kendisi de kendi arka-"
Ayaz'a döndüğümde ise bana diğerlerinden daha büyük nefretle bakıyordu. Bu nefreti anlamamıştım ama nedense şuan onun bu haline gülmek istedim.
Çünkü arabalı pijamasıyla kanapede diğerlerinin tam ortasında bacak bacak üstüne atmış ve kollarınıda küçük çocuk gibi çicek yaparak bana bakıyordu. Onunda saçları ve gözleri Tarık'a benziyordu hatta kendisinin fiziği direkt Tarık'a benziyordu.
Keskin yüz hatları burunları ten renkleri bile birbirlerini andırıyordu lakin huy olarak ise galiba uyuşmuyorlardı.
Oysa Tarık geldiğinden beri beni tanımaya çalışıyor gibi beni gözetliyor, beni araştırıp beni kıskanıyordu. Konuşup iyi davranmıyordu ama diğerleri gibi kalbimi de kırmıyordu.
İster istemez aklıma Tarık'ın da böyle pijamalı halini düşününce ikisine bakarak kıkırdadım.
"Affedersiniz bir an aklıma bir şey geldi." Derken bu olay kafda abiye giymeye kadar giderken kıkırdamalarım kahkahalara dönüşmüştü.
"Kız ne oldu?" Azat beyin naif sesiyle gülerek ona döndüm.
"Ya tarık ile ayaz çok benziyor." Dedim ve tekrar gülmeye devam ettim. Artık gülmekten karnım ağrıyor gözümden yaş geliyordu.
"Ee ne olmuş benziyorsak?" Diye sordu ayaz. Yani ayaz diye düşünüyorum çünkü şuan gülmekten gözlerimi dahi açamıyordum. Azıcık daha sakinleşince karnımı tutarak doğruldum, o zamana kadar gülmekten yere eğildiğimi fark etmemiştim.
"İkisinde de arabalı pijama giyindiklerini düşünürken bir anda abiyeli halleri geldi de gözüme." Dediğimle erce miraç Azat beyler kahkaha atarken demir ve Can'ın da kahkaha attıklarını gördüm.
Vay anasını onlar gülebiliyormuymuş!
Oğaaaa
Ayaz bana ciddimisin der gibi bakarken tugay ise ikizini süzüp gülümsüyordu. Tarık ise bana apayrı bakıyordu.
Hayır yani ne bileyim.
Hani olur ya
Bir eşyanız olur hep yanınızda tuttuğunuz bir eşya.
Sonra çat pat olur falan bir anda yok olur. Ödünüz bokunuza karışır falan. Sonrasında onu bulduğunuz an ona sıkı sıkı sarılıp öpersiniz ya içiniz rahatlar. Ben şuan tarık için o eşyaydım ve o da beni uzun süredir arayan insandı.
Şuan bana ne gülüyordu nede düz bir ifadeyle bakıyordu. Gözlerinde gördüğüm tek şey huzurdu. Öyle huzurlu bakıyordu ki veya şu ortama o kadar muhtaçmış gibi bakıyordu ki. Bir an cidden o kızı düşündüm.
Ne yapmış olabilir ki?
"İlahi çiçeğim!" Bu adamın bana attiği iltifatlar yüzünden bayılacaktım ama ne zaman?
Kunt abime kozum olmuştu ama. Gidip diyecem ki sen anca otur bak adamın bana iki kelimesinden 3ü iltifat diyimde görsün o, o gün Umut'un yanında olmayı!
Azat bey gülerek bana bakarken ben de ona tebessüm edip hayatımda kimseye yapmadığım adımı atmış. Kafamı omzuna yaslayıp ona yaslanmıştım.
Bir anda Azat bey titredi durdu gözlerini benden alamazken ben ona bakmıyordum bile.
Eğer biraz daha bakarsan valla çekilirim Azat beyciğim!
İçimi duymuş gibi kendine gelerek kollarını kaldırarak bir tarafına Leyla hanımı diğer taraftan da beni kendine çekti. Gözlerimi kapadım ve sadece Azat beyin kokusunun melodisini dinledim.
Eğer bebekken karıştırılmasaydım kesinlikle Azat beyin kucağından ayrılmazdım, çünkü huzuru hissettiğim kokulardan ayrılamama gibi bir huyum vardı, sülük gibi yapışma gibi.
Bu yüzden kaç kez Taner babayı işe Kunt abimi pusat abigili okula gönderirken beni de yanlarına alsınlar diye yalvarıp hep onların geç gitmesine neden olmuştum.
"Uyudumu?"
Yioo
Numara yapıyom ama devam edersem iki dakikaya uyurum.
"Galiba."
"Karıştırılma olayı olmasa kimin kucağından ayrılmayacağı belli oldu." Leyla hanımın sesiyle Azat beyin vücudunun hareket etmesiyle güldüğünü anladım. Ve ardından da baş örtümün üstüne öpücük kondurup boynuma doğru kulağımın biraz altına fısıldadı.
"Allah'a ettiğim en güzel duam, ne düşünüyorsun öyle kara kara?"
Ama ben düşerim azizim...
Gözlerimi açıp ona döndüm. Şuan ona parlayan gözlerle baktığıma emindim ve onunda parlayan gözleri ile ortaya çok güzel bir resim çıkıyordu.
"Leyla hanımın dediği şeyi düşünüyordum bende aslında." Diye fısıldadım bende.
"Kabul ediyorsun yani?" Diye sordu gülerek.
"Neden olmasın?" Diyerek göz kırpıp doğruldum. Saat yaklaşıyordu ve daha tanışma bir türlü bitmemişti.
"Devam edelim mi Leyla sultan?" Diye gülümsedim. Oda bana bakıp gülümsediğinde o sırada oda da ki hiç kimsenin çıkmadığını çıt çıkarmadan bizi izlediğini fark ettim.
"Bu son abin Demir, kendisi 19 yaşında ve bazı nedenlerle lise son. Basketbol oynamayı çok sever ve hukuk istiyor." Diye bitirdiğinde ister istemez kaşlarım havalandı.
Demek bizim şöbiyet hukuk istiyordu?
Valla yakışır ama bana davrandığı gibi davranacaksa parasız kalır bu benden demesi.
Onunda ayaz gibi keskin yüz hatları vardı ama vücudu Can gibiydi. Biraz Spor yaparsa daha iyi olabileceği bir gerçekti. Kahverengi dağınık saçları anlına bir uyum şeklinde dağılmış bir şekilde ona ayrı bir hava katıyordu. Uzun kirpikleri ve buğday teni onu tatlılaştırıyordu.
Dün burnunu kırmasaydık gideri olabilirdi ama dünkü olanlardan sonra burun olmayınca gideri kalmamıştı bana göre.
Burun önemli azizim.
Ona diğerlerinden fazla bakmama kaşlarını çatmıştı.
"Ne oldu? Beğenemedin mi?" Diye sordu ukalaca.
"Yoo yakışır sana aslında ama hafif bir sporla daha fazla yakışırmış. Ha birde dün uslu durup burnuna sahip çıksaydın tam yakışırmıştı." Diye sonda hafif bir gülümser gibi oldum ama kendimi tuttum.
"Ama napalım böyle idare edecekler artık." Diye konuştuğumda odayı yine gülmeler ve kıkırdamalar doldurdu.
"Eee sen?" Diye sordu akın.
Ulan ben bunla nasıl ikizim ya!
Çok hain bu, benim ikizim olamaz.
Umut'umu verene bin şükür cidden.
Herkesin merakla bana bakmasıyla şaşırmıştım. Çünkü bu nefretle beni bu kadar merak edeceklerini düşünmemiştim.
"Ben Eylül, 17 yaşındayım ve lise sona gidiyorum. Sayısalcıyım ve mimarlık istiyorum." Diye konuşunca fark ettim ki bu evde ne kadar çok mühendislik isteyen varmış.
"Neden bir yıl erken başladın?" Diye sordu akın. Ona göre erken başlamıştım ama bana göre tam yaşımdaydım. Yinede bazı sorunlar yüzünden 1yıl erken başlamıştı.
"Öyle olması gerekiyordu ve oldu." Dedim ifadesizce. Onun benden bu saatten sonra kolay kolay yüz bulamazdı.
"Neden mimarlık?" Diye sordu ayaz.
"En büyük Abimden ve dedemden kaynaklı biraz." Dediğim şeyle sanki bir anda bütün abiler gerildi.
"Abin mi var?" Diye sordu Can canı sıkılarak. Onun bu haline güldüm.
"Üç abim bir ikizim 3 de erkek kardeşim var." Diye konuştuğumda Azat bey ve miraç hariç herkes şaşırmıştı.
"O gün hastanede sadece 2 abin ve kardeşin vardı kızım?" Diye sordu Leyla hanım. Ona oya annemgilden bahsetmemiştim.
"Diğer abim ve kardeşlerim süt kardeşim." Diye konuşunca Leyla hanım bana gülümseyip anladığını göstermek için kafasını sallamıştı ama aklından süt annemin geçtiğine emindim.
"Onlarla hala görüşüyormusun?" Diye sordu Tugay.
Sen konuşma sana çok pis gıcığım.
Kör şeytan diyor ki Kunt abime ve Yusuf Olgu abiye dövdürtsem ya (halasının en büyük oğlu ve en büyük kuzen)
Ne güzel olur.
"Tabi ki de. Niye görüşmeyeceğim?" Diye sordum ona sinirlice. O da ona olan sinirimi anlamış ve bana daha da soru sormamıştı.
Bir zahmet beyfendi!
Bir de devam etseydin!
Öküz!
"Şimdi başka sorunuz yoksa artık çıkabilir miyim?" Diyerek Azat bey ve Leyla hanıma baktım.
Aslında zaten çıkacaktım ama yinede iş olsun diye sormak istedim.
Azat bey ve Leyla hanım onaylayınca Leyla hanım, Azat bey, miraç, Eymen ve erceyle vedalaşıp dışarı çıktım.
Çok şükür ki tam vaktinde çıkmışım çünkü ben çıktığım gibi pusat abinin arabası geldi.
Ondan sonrası ise kahkahalar ve eğlence eşliğinde ev bakmalar ve yaşanan o güzel anlardan ibaretti. Tabi herşeye rağmen ev bulamayınca albümler ne kadar istemese de benim güvenliğim için Öztürklerin evinin karşısındaki villayı satın almıştık.
Hadi bu küçük kıyağımı unutmayın emi jxjcjfjfjfj
🥨
Evetttt bölüm yine bittiii
Bu bölüm nasıldı?
O bir haftada olan olayları bir daha ki bölümde göreceksiniz ve hazırmısınız?
Aklımda çok garip bölümler var Allah kurtarsın şimdiden dhhfhdjfjdjd
Neysem çok konuşmayayım ben hepinizi öptüm ve alttaki karakter düşünce bölümüyle sizi başbaşa bırakıyorum.
Eylül başkan✨🤍?
Kunt kocam(ız)💗🔥?
Azat beyciğim 💗🔥?
Leylo hanım?
Tugay Öztürk?
Tarık akıllısı?
Erce bebeğim?
Can Demir ayaz şerrosu?
Akın herifi?
Bir dahaki bölümlerde istediğiniz sahneler?
Görüşmek üzereeee 💗🤍✨🔥👻
|
0% |