@idlxlluviaxx
|
Murat Tunç'un anlatımı✨
"Güzelim?"
Ben hala Eylül'e bakarken yanımdan sağımdan solumdan sesler geliyordu ama anlamıyordum.
Şuan tek anladığım Eylüldü ve Eylül de sedyenin üzerinde yatıyordu.
Üzerindeki ona bu yılın başlarında aldığım ona çok yakıştığını söylediğim elbise vardı ve elleri ayakları kan içindeydi yüzü çökmüş ve kilo vermişti.
Eylül isteyerek kilo vermezdi çünkü kilosunu seviyor kendine yakıştırıyordu.
"Murat Tunç!" Bir anda birinin bağırmasıyla kendime gelip gözümden akan yaşı sildim ve hızla eylüle yöneldim.
Sakin ol Murat...
Sakin...
Eylül her şeye göğüs gerdi bunda mı yıkılacak?
'bazen ağır şeylerin acısı küçücük nedenlerden patlar.' Eylül'ün bu sözü şuan beni daha da korkutuyordu.
Allah'ım sen bize yardım et!
Lütfen kardeşimi bize bağışla...
Hızla bilincine ne durumda diye gözlerine baktım ve nabzını kontrol ettim. Kafasını oynatmamamız gerekiyordu.
"Arkadaşlar hastayı alıyoruz!" Diyerek sedyeyi hastanenin içine sürüklemeye başladık.
Hastanede ilerlerken korkumdan biriciğimin yüzüne bakamıyordum. Onu bu halde görmek istemiyordum...
Röntgen ve emar bölümüne geldiğimizde erkek personellerin hepsini çıkartıp kadınların yardımıyla Eylül'ün başını çok oynaymadan baş örtüsünü çıkarttık.
Emar ve röntgen de çekilince kadın hemşirelerden birinin buraya pansuman malzemelerini getirmesini istedim. Malzemeler gelince herkesi dışarıya çıkarıp kapıyı kitledim ve biriciğimin yattığı yatağın kenarına yöneldim.
"Bir tanem?"
"Abim?"
"Hadi ama uyan sabah oldu." Dediğimde burnumdan hafif bir gülme sesi çıktı.
"Tamam bir daha yalan söylemeyeceğim sana, hadi kalk..."
"Eylül."
"Eylül..." Sesim titremişti.
"Ne oldu senin bu pamuk ellerine, narin ayaklarına?"
İlk önce ellerine pansuman yaptım ve cam kalıntılarını iyice temizleyip sargı beziyle sarıp iki avucunun içini de koklayarak öptüm.
O Eylül'üm dü her dakika güzel ve huzurlu kokardı...
Sonra kalkıp ayaklarının ucuna gittim ve ayaklarına da aynı şeyleri yaptım.
Tekrardan başına gelip otururken kapı çaldı.
"Ne var?!" Diye seslendim.
"Hocam Eylül Tunç'un röntgen ve emar sonuçları geldi." Diyince hızla yerimden kalkıp kapıyı açıp sonuçları aldığım gibi kapıyı tekrar kapatıp kitledim.
"Hocam ailesi kızı soruyor ne diyelim?"
Ailesi mi?
Öztürk ailesi mi?
Ben buna götümle gülerim!
"Kızlarını mı? Benim kızımı kimseye hele ki Öztürklere asla yedirmem. De ki onlara başınıza geleceklere hazırlıklı olsunlar."
Kız bir şey demeden gittiğinde hızla Eylül'ün yanındaki sandalyeye oturup sonuçlara göz attım. beyin kanaması veya ona benzer bir şey yoktu çok şükür ama 3 gün müşahede altında kalması lazımdı ve uyandıktan sonra ilk 36 saat uyumaması lazımdı. Şuan bile uyuması tehlikeliydi ama aldığı sakinleştiriciler yüzden uyumak zorunda kalıyordu.
Sonuçlarla işim bitince kenardaki komidinin üzerine koydum ve Eylül'ün yanında döndüm.
Kollarımı bağlayarak sedyeye yaslandım ve biriciğimi izlemeye başladım.
Küçücük burnu bembeyaz teniyle zıt olan simsiyah saçları, kaşları ve kirpikleri. Uzun ve hacimli kirpikleri...
Eylül küçüklüğünden beri kirpiklerine ve tırnaklarına karşı hep hassas olmuştur. Bir teli kopsa aklı çıkar.
Yanakları ve gülünce çıkan gamzeleri. Orta boyuttaki pembe dudakları...
Küçükken Allah'ın yarattığı bir mucize yazın veya söyleyin dediklerinde her zaman Eylül'ü yazıp Eylül'ü gösterirdim.
Çünkü bana göre Allah'ın en güzle mucizelerinden biriydi bu küçük kadın...
Yüzümü yüzüne yanaştırıp yanağını koklayarak öptüm. Ve ardından boynundan da öpüp bilmem kaç gündür hasret kaldığım kokusunu kokladım.
Öyle güzeldi ki dünyalara anlatamazdım.
Öyle çirkindi ki hem cinslerimden uzak tutmalıydım...
'H-Hocam, müssadeniz o-olursa kız kar kardeşinizle görüşebilirmiyim?'
'Kız cidden güzel oğlum! Geçen annemle denk geldiler o günden beri annem o kızı sana alacam diyo.'
'Ne vardı bir etrafına baksa beni görse! O maviş gözleri için nelerimi vermezdim.'
'Acaba abileri mi izin vermiyor? Gizliden yazsam nasıl olur?'
Kulağıma dolan cümlelerle sinirlerim gerildi.
Ulan...
"Sana evlenmek yok cimcime, hele bir evlen senin evlendiğin günün ardından bende nikah basarım." Diye mırıldandım.
Biz onun evlenmesine her ne kadar kıskançlıkla yaklaşıyorsak o da bizim için aynı şeyleri hissediyordu.
"Hocam telefonunuz ve hastanıntelefonu bir süredir çalıyor ve hiç susmuyor." Yine kadının sesi geldiğinde oflayarak ayağa kalkıp telefonları aldığım gibi yine kapıyı kapatıp kitledim.
Eylül'ün Telefonunun ekranında gözüken yazılarla ister istemez tebessüm ettim.
💗🔥kocam olarak ilerleyen Kunt abişim🔥💗'den 78 kez arama ve 64 tane mesaj.
❤️🔥Pusatım bebeğim❤️🔥'den 96 kere arama ve 63 tane mesaj
✨Oya anam sultan✨'dan 39 arama 138 mesaj
🥨🤍 Yiğit yavrım, aşkım🥨🤍'dan 56 arama 24 mesaj
✨🥨 Götlek umut, pis Umut, kaka Umut ikizim umut✨🥨'dan 129 arama 241 mesaj.
❤️🔥Gan gardaşım Gaan❤️🔥'dan 42 arama ve 19 mesaj
Kaan ve Umut'u kaydetme biçimini görünce ister istemez seslice güldüm. Sonradan çok karıştırmamak adına hemen kapatıp kendi telefonumu açtığım anda Kunt abimin aradığını gördüm. Hızla açıp kulağıma götürdüm.
"Murat, Eylül!" Diye nefes nefeseydi. Büyük ihtimalle uçaktan inmiş ve hızla arabaya gidiyordu.
"Benim yanımda abi, hastanede." Dediğimde bir anda durduğunu hissettim.
"İyimi?" Diye sordu.
Test soru tek cevap ama bunu söylemeye dilim varmıyordu.
"Abi o davanın açılma zamanı geldi." Dediklerinden sonra telefon yüzüme kapandı.
Çünkü Kunt Tunç buraya geliyordu...
Telefon tekrardan titreyince ekrana baktım. Bu sefer de pusat arıyordu. Hızla açıp kulağıma götürdüm.
"Kardeşim..." Pusatın titreyen sesiyle küçük bir tebessüm ettim.
Aramızda bir iki yaş farkı vardı ama bize göre biz her zaman kardeştik.
"Kardeşim..." Diye seslendim bende.
"Eylül burada sinir krizi geçirmiş ve bir kaç şey daha olmuş. Bizim hastanede." Diyerek telefonu yüzüne kapatıp telefonu komple kapattım.
"Özür dilerim melek gözlüm. Seni yaban ellere emanet ettiğim için çok özür dilerim. Ama bitti seni artık kimse elimizden alamaz." Diye mırıldandım ona. Ardından saçlarından öpüp baş örtüsünü onu bunatlmayacak şekilde ve hareket ederken açılmayacak şekilde yaptım. Ve onu kucağıma alarak sedyeye yatırdım. Ve üzerine doktor önlüğümü çıkarıp örttüm.
Her ne kadar normal odaya almak istemesemde bizimkiler geldiğinde Eylül'ün az biraz toparlanması için normal oda da serum takviyesiyle hemen uyanması lazımdı.
Kapıyı açıp sedyeyi dışarı çıkarırken koridorda gördüğüm bir kaç hemşirelerle o tarafa baktım.
"Yusuf ve Züleyha! Buraya gelin." Diye bağırdım.
İkisinde kośarak benim yanıma gelince konuştum.
"Yusuf sen oda da iki telefon olacak onları al ve peşimizden gel, Züleyha sende sedyeyi götürmeme yardım et." Diye konuştuğumda. Dediklerimi yaparak sedyeyi dikkatlice normal odaya doğru götürdük.
Normal odaya yaklaştığımızda bir anda sesler gelmeye başladı.
"Kızım!"
"Eylül!"
"Abla!"
O tarafa bakmadan odaya girdik. Yusuf'a bakıp onları biraz daha bekletmesini işaret edince telefonları Eylülün yanına bırakıp dışarıya çıktı.
"Benden başka bir şey ister misiniz hocam?"
"Evet şimdi benim bir kaç hastaya bakmam lazım ve sen de ben gelene kadar burada bekleyeceksin. Birazdan buraya gelecek olan insanlar sana ne derse desin dışarı çıkmayacaksın." Diyerek Eylül'ün anlından öpüp kapıya ilerledim. Kapı kolunu tutarken göz ucuyla Züleyha ya baktım.
"Ve istediğin cevapları vermekte özgürsün. İstersen say söv." Diyerek dışarı çıktım.
Züleyha bu hastanede Eylül'ün en sevdiği tek kadındı ve iyi anlaşıyorlardı. Bunun nedeni Züleyhanın Eylül gibi olması olabilirdi.
Aynı şey Züleyha içinde olduğunu biliyordum çünkü Züleyha Eylül'e yapılanları öğrenince o aileye laf sokmaktan başka bir şey yapmayacaktı.
Kapıdan çıkıp acile doğru ilerlerken arkamdan ismimin seslenilmesiyle durup o tarafa baktım.
Yıkılmış bir aile...
Ve benim biriciğimi yıkmış bir aile.
Sert ve ifadesiz bakışlarım hepsinin üzerinde gezdi.
Gözleri ve yanakları ağlamaktan kızaran miraç.
Duvara yaslanıp yere dalmış bir şekilde duran demir
Bir anda demirin burnuna ne olduysa bunu Eylül'ün yaptığını hissettim.
Yerde oturup sanki çok sevdiği birini kaybetmiş gibi karşısına dalan tarık
Demir gibi burnunda sargı bezi olan ve sandalyeler de dalgınca oturan akın
Ağlayan Leyla Hanıma sarılıp onu sakinleştiren tugay
Akının yanında bana bakan ayaz
Ve ayakta dikilen yıkılmış bir adam, Azat bey.
"Murat, Eylül... Nasıl?" Diye sordu titreyerek.
Nasıl?
Nasıl ya?
Sert adımlarla Azat beyin önüne kadar geldim şuan hepsi bize bakıyordu. Hepsine teker teker nefretle bakarak tekrardan Azat beye döndüm.
"Sana hatta size verilen hakkın sonuna gelmiş bulunmaktasınız Öztürk ailesi." Ve ardından dema ettim.
"Kardeşimi ne ben size bırakırım ne de ailem. Bu günü unutmayın" Diyerek arkamı dönüp acile doğru ilerledim.
Çünkü bu günü bana kimse unutturamayacaktı.
Ben bugün biriciğim o halini gördükten sonra kimse o anları aklımdan çıkaramazdı...
❤️🔥Yazarın anlatımıı❤️🔥 Yarım saat sonra
Züleyha çok sevdiği arkadaşına baktı. Onun çökmüş yüzüne ve kilo verdiği vücuduna.
Eylül'ün kilosunun tam ideal olduğunu biliyordu biraz daha kilo verirse gücünü kaybedebilirdi. Bu yüzden bu kiloları kendinin vermediğini istemeden olduğunu anlamıştı.
Ama ne olmuştu?
Diğer tarafta ki oturan aile arkadaşına neler yaşatmıştı?
Bilmiyordu ama hepsini öğrenecekti.
Diğer taraftan Öztürk ailesine gelecek olursak eğer.
Azat bey ve Leyla hanım hem pişmanlıkla hemde üzüntüyle kızlarını izliyorlardı. Evlerine ilk gelen kız ile şuan ki kız arasında koca bir fark vardı. Ve kendileri yüzünden Eylül'ün bu hale gelmesi onları kahrediyordu.
Diğer yandan da demirin evde Eylül çıktıktan sonra itiraf ettikleri ile nasıl o bir hafta boyunca bu kadar kör olabildik diye de çok pişmanlık duyuyordular.
Tugay Öztürk'e gelecek olursak o hala Eylül'ü kabul etmiyordu. Ama içten içe bir kadının ne o laflara neden şuana kadar yaşadıklarını hak etmediğini biliyordu. Şimdiden bile ettiği bütün laflar adına pişmandı.
Tarık ise aralarında en kötü hissedeniydi. Çünkü biliyordu ki o dediği o kadar laftan sonra Eylül ile aralarında olup olmayan bütün bağları yıkmıştı.
Çünkü Eylül ile tarık huy olarak fark etmeseler de birbirlerine çok benziyorlardı.
Dışından belli etmese de içi kan ağlıyordu...
Utanmasa oturup hüngür hüngür ağlayacaktı.
Erce ise hala şehir dışındaydı ama aile üyelerinin sessizliği ile bir şeyler olduğunu sezmiş ve yola koyulmuştu.
Ayaz ise pişmandı yaptıkalrından oda hala Eylül'e güvenmiyordu ama evlerine ilk gelen kız ile şuan yatakta yatan kızın arasındaki farklar onu kahrediyordu.
Demir ise ailesine gerçek lerinitiraf ettiği için pişmanlık duymuyordu ama ilk başta keşke deseydim de daha erken engellerdik diye düşündü.
Çünkü kendisi Eylül'e hiçbir şey yapmamıştı o gün o lafları etmekten başka.
Onlar için bile pişmandı ama artık her şey için geçti.
Can ise içinde neden üzülemediğini düşündü. Evet can üzülemiyordu, Eylül'e yaptıklarından pişmandı ama üzgün değildi.
Evet can tam bir şerefsizdi.
Miraç ise korkuyordu ablasına bir şey olacak diye ve yiğit ile kaanın yüzüne nasıl bakacağım diye düşünüyordu.
Çünkü Kaan ile Yiğit , özellikle yiğit, kendisini ablalarını koruması gerektiğini ona güvendiklerini falan söylemişti.
Ama miraç hem yiğitin hem de kaanın güvenini yerle bir etmişti. Çünkü şuan arabada gelen Kaan ve yiğitin içinde öfke ve nefretten başka hiç bir şey yoktu.
Eymen ise burada değildi en son ablasını babasının kucağında elindeki ve ayakalrındaki kanlarla baygın bir şekilde çıkarken gördü. Şuan ise evde ablası iyileşip geldiğinde onu mutlu etmek için ona resim çiziyordu.
Kapının bir anda açılmasıyla bütün herkes o tarafa döndü.
Gelen murat tunç'tu.
Murat'ın gelmesiyle Züleyha telaşla oturduğu yerden kalktı ve muratın karşısında dikildi.
"Hocam?" Ne yapayım der gibi sordu.
Murat ise Züleyha ya bakmadan direkt Eylülün yanına yatağın kenarına oturup ellerini ellerinin arasına alıp yaralanan bölgeden öptü.
"Çıkabilirsin Züleyha." Dedi sert sesiyle. Züleyha ise umursamadan odadan çıktı ve işine geri döndü.
Koca hastanede Murat'ın sert sesinden etkilenmeyen tek kişi Züleyha olabilirdi.
Tarık'ın aksine murat utanmayı düşünmedi ve Eylül'ün ellerini yanaklarına götürerek öperken sessizce ağladı.
İçi acıyordu. İçi yanıyordu.
Az önce öğrendikleri daha da içini yakıyordu...
Öztürk erkekleri ise saatlerdir gördükleri sert adamın şuan karşılarında sessizce ağlamasına şaşırmıştı.
Tabi nereden bilecekler onlar böyle inceliği!
Hödük herifler!
Yürü be yazar ağzına sağlık
Nuriye de git zaten en ihtiyaç olan anda yoksun onun dışında hep varsın.
Eylül'ün bir eli hala kendi yanağına yaslıyken kendi diğer eliyle de Eylül'ün yanağını okşuyordu.
Çok güzeldi.
Aklına gelenlerle kaşlarını çattı.
"Sen bir daha buraya gelme, ne hasta olarak ne de ziyaret olarak. Sonra teyzeler seni görüp istemeye bana geliyor." Diye homurdandı.
Öztürkler ise sadece sessizce iki güzel kardeşi izleyip dinliyorlardı.
"Hayır yani erkek de değillerki çakayım bir tane. Bir de inat mı inat. Abovvv." Diye Eylül'e bir şeyler anlatırken kıkırdadı.
"Kim bilir yaşlanınca sen nasıl olacaksın." Diye mırıldandı. O sırada tekrardan kapı hızla açılınca Öztürk ailesi kapıya dönerken Murat ise Eylül'ün anlından öptü.
Geleni biliyordu.
Kunt Tunç gelmişti...
Arkasını döndüğünde bütün ihtişamı ile ayakta dikilen abisine baktı.
Yakışıklıydı maşallah.
Sonuçta kendisinin abisiydi ne olcak.
Kunt ise girdiğinden beri sadece güzeline kitlenmisti.
Güzelinin bu hali neydi?
En son görüştüklerinde hiç böyle değildi...
"Güzel kızım..." Diye mırıldandı. Ve ardından beklemeden oda Eylül'ün yatağının kenarına oturarak Eylülün yanaklarını avuçlarının arasına aldı.
Normalde zaten elleri arasında küçücük kalan yüzü daha da küçülmüştü.
"Murat ne oluyor?" Sert sesi bütün odayı esiri altına almıştı.
"Beş dakika daha bekle abi. Oya annegil geliyor onlarda gelsin öyle anlatacağım ve dinleyeceğiz." Son dediği kelimeyi Öztürklere bakarak demişti.
Kunt ise sadece biricik kız kardeşine bakıyordu.
Kilo vermiş vücuduna, çökmüş yüzüne elleri ve ayakları sargıda olmasına ve asla sevmediği koluna takılan serumlara baktı. Katliam çıkacaktı.
"Ömer!"diye bağırdı Kunt.
Bağırmasının gürlüğü ile bazıları titremiş bazıları ise izlemeye devam etmişti.
Ömer ise hızla odaya girmiş bir Kunt a birde yanında ki Eylüle bakıyordu.
Eylül'ü gördüğü gibi şaşırmıs ve öfkelenmişti. Çünkü her ne kadar beraber büyümeselerde kuntla tanıştıklarından beri Eylülü tanıyor ve kardeşi gibi görüyordu.
"Eylül... Ne oldu sana?" Diye sordu cevap alamayacağını bile bile.
"Ömer gidip Konuralp'i hemen buraya çağır ve işlemler başlatılsın. Eylül o eve dönmeyecek!" Sert sesiyle Azat beyin kaşlarını çatmış ve ayağa kalkmıştı.
Bunu gören murat ise abisini hiç uğraştırmadan Azat beye yönelmişti.
"Sıkıyorsa ağzınızı açın Azat bey. Hukuki yoldan bile Eylül'ü alamayacak duruma geldiniz. O yüzden ağzınızı boşuna yormayın." Savcılığa bu bir haftada yaşanan bilgileri verdiklerinde davayı kazanma ihtimalleri artıyordu.
"Kızım!" Odaya giren oya ve diğerleri ile Kunt hariç herkes o tarafa dönmüştü.
"Kızım!" Diye Eylül'e koşan kadına baktı Leyla hanım.
Dediği süt annesi buydu galiba diye geçirip üzüldü. Azat bey bunu hissedince eşinin elini tuttu.
Her ne kadar kendisi de şuan güçsüz hissetsede...
"Abla..." Miraç'ın en büyük korkularından biri gelmişti. Yiğit ile Kaan korku ile Eylül'ün yanına geçmişti. Pusat ve umut ise kitlenmişti.
Eylül'ü gören herkes şaşırıyordu.
"Kız kardeşim, güzelliğim?" Diye adımladı pusat yatağa.
İçleri yanıyordu.
Ve elleri kaşınıyordu.
Umut ise sadece Akın'a kitlenmişti
Eylül akını ve yaptığı boklukları bir tek Umut'a anlatmıştı ve resmini göstermişti. Umut o günden beri akına karşı kinliydi.
Akın kendine bakan aynı yaşta olduklarını düşündüğü çocuğa bakıp neden bana öyle bakıyor diye düşündü.
Ve ilk patlama Umut buluttan gerçekleşti.
Umut kendine geldiği gibi hızla akının yakasından tutup ayağa kaldırıp yüzüne yumruğu geçirdiği gibi oya ve Leyla hanımdan çığlıklar yükseldi.
Öztürk erkekleri kardeşlerini ayırmaya çalışırken tunç ve bulut erkekleri sadece Eylülle ilgileniyorlardı. Çünkü sıra onlara da gelecekti.
"Sen hangi hakla benim ikizime öyle davranırsın lan!"
"Götüne soktuğumun amip beyinli taş devirli götsüz aklını yumurtayla yiğer geri zekalısı!" Ve bunun gibi bir çok küfür.
En sonunda akına biraz daha vurduktan sonra kendini geri çekip hiç vakit kaybetmeden Eylül'ün yanına gidip anlından öperek kokusunu içine çekti.
Oya ile Leyla hanım göz göze geldiğinde ise oya hanım kaşlarını çatarak Öztürk ailesine baktı.
Karıştırılma falan olaylarını üstün körü biliyordu sadece ama bu ailenin bu işin içinde olduğunu anlamıştı.
Eylül'e dönüp anlından öpüp yüzünü okşayarak konuştu.
"Kunt kızıma bunları yapanı bul ve cezası neyse kes. Sana güveniyorum oğlum." Diyince Kunt ilk titredi ardından da sinirle gerildi.
"Merak etme oya abla. O iş bende" dedi.
O iş zaten cepteydi.
"Sonuçları ne zaman öğrenebiliriz abi?" Diye sordu Yiğit.
Ablasının ayağının dibinden ayrılmıyordu ve kendini kötü hissediyordu.
Murat yiğitten duyduğu soruyla derin nefes alıp odada ki herkese baktı tek tek. En son Öztürklerde durunca sert bakışları yerine oturdu.
"Sonuçlar çıkalı çok oldu zaten ama ilk önce birilerinin anlatacakları var." Diye konuştu.
__________________
"İşte böyle oldu..."
Demir herşeyi itiraf ettikten sonra Miraç'da ablası için ondan önceki haftalarda olanları anlattı ve durum şu ki
Tunç ve Bulut erkekleri rahat duramayacaktı.
"SİZ HANGİ SIFATLA BENİM KARDEŞİME O İMÂYI YAPARSINIZ!" Diye bağırdı Kunt.
"HADİ BUNLAR SALAK HADİ BUNLAR VELET. SİZ AZAT BEY LEYLA HANIM. VEYA EVİN EN BÜYÜK ÇOCUKLARI DENİLEN TUGAY İLE TARIK ÖZTÜRK? SİZ NE BOK YİYORSUNUZ LAN!"
"AAA AMA DOĞRU SIRF ŞU KIZ DEDESİNE BABASINA SARILDI DİYE BAŞKALARIYLA İLİŞKİSİ VAR DİMİ." diye bağırdı Tarık'a bakarken.
"ULAN SİZ BU KIZIN HAYATININ KAÇTA KAÇINI BİLİYORSUNUZDA ONA SESİNİZİ YÜKSELTİYORSUNUZ."
"BİTTİ AZAT BEY SİZE VERİLEN BÜTÜN HER SEY BİTTİ. HELE BİR MAHKEMEDE YALANCI BİR ŞEY SÖYLEYİN. SİZİN BURNUNUZDAN GETİRİRİM."
"SİKERİM O AŞİRETİNİZİ DE! HİC BİR SEY BENİM KIZIMDAN ÖNEMLİ DEĞİL!"
"BU KIZ EN SON YILLAR ÖNCE KRİZ GEÇİRDİ. YILLAR ÖNCE! SİZİNLE GECİRDİĞİ BİR HAFTADA GEÇİRDİĞİ KRİZ SAYISI KADAR KRİZ GEÇİRMEDİ BE BU KIZ." İçi gidiyordu.
Neler demişlerdi biriciğine.
Neler neler...
Kalbi kırılmısmıydı...
"Devrem..."
"ULAN BİR DAHA ZARAR VERİN ŞU KIZA SOYUNUZU KURUTURUM!"
"DEVREM!" Ömerin bağırışıyla Kunt kendine gelmişti.
"Sorun büyük Eylül'ün haberleri sancakoğlu konağına kadar gitmiş. Kuzenleriniz ve dayılarınız delirmis durumda dedenizden bahsetmiyorum bile..." Diye konuşunca ortaya bombalar ard arda düşüyordu.
"Abi Alpaslan dedemde öğrenmiş şimdi İzmir'den çıkıp geliyorlarmış..." Yiğitin telefonunu Kunt abisine göstermesiyle Kunt derin nefesler çekti.
Sakinleşemiyordu.
"ALLAH KAHRETSİN!"
"KORUYAMADIM!"
"Ben şuncacık kızı yine koruyamadım..." Diye fısıldadı.
Gözlerinden yaşlar geliyordu.
Canı çok yanıyordu.
Murat sessizce gözlerinden akan yaşlarla abisinin yanına yürüyüp omzundan tuttu.
Ve asıl bomba muratın iki dudağı arasından çıktı.
"Abi Eylül'ün tekrardan ayak tutmaması olabilir. Ve bu sefer kalıcı olabilir..."
"Yok olamaz..." Diye karşı çıktı Kaan.
"Eylül." Diye sayıkladı umut ve pusat.
"Abi şaka de!" Diye sesini yükseltti yiğit.
"Abi şaka de, ablam bu sefer dayanamaz! Lütfen." Diye yalvardı abisine.
İçin gidiyordu ablası için, tekrardan yürüyememe gibi bir olasılığı vardı.
Yiğit nefretle Öztürk ailesine döndü ve hepsine tek tek baktı. Miraç'ın yüzünde biraz daha oyalanan gözleri en sonunda nefretle akın'a baktı.
"BİR DAHA ABLAMIN KILINA ZARAR GELİRSE SİZDEN BİLİRİM. BÜYÜĞÜM OLMANIZ DA UMRUMA GELMEZ BENİM UMRUMDA OLAN TEK ŞEY ABLAMDIR." Diye bağırdı.
"Ve son bir şey daha var ki, ablam hiç bir zaman bir Öztürk olmayacak. Belki ismine o kelime eklense bile asla ama asla bir Öztürk kadar düşmeyecek. Her zaman bir Tunç olarak abileri ve kardeşiyle dimdik duracak. Ve siz de onu anca uzaktan izleyeceksiniz, yanında durup onunla mutlu olmak varken." Diye sakince ama dolu gözlerle konuştu.
Azat bey üzüntüden nefesi daralmaya başlamıştı ve şuanki tek dayanağı eşi Leyla hanımdı. Hiç bir evladı ona yardım etmiyordu aksine kösteklik ediyordu.
Öztürk kardeşler ise karşılarında ki insanlara daha doğrusu aileye bakıp şaşırıyor ve içleri yanıyordu.
Çünkü kendileri hiç bir zaman böyle birbirine bağlı olamamışlardı...
Kimseden çıt çıkmazken tek ses Eylül'e takılı olan monitördeki seslerdi.
O sesler odada ki bir çok insana nefes aldırıyordu.
Yıllar sonra ilk kez yorulduğunu hissediyordu Kunt.
"Abim." Bir anda oda da çıkan cılız ve yorgun ses ile herkes oraya döndü.
Evet hepimize hayırlı olsun Eylül Tunç geri uyandı! Kunt kendisine seslenen biriciğinin yanı başına giderek ona sarıldı. Boynunu öptü kokladı onu kaybetme korkusunu ne kadar yaşadıysa o kadar intikamını aldı.
Eylül'de abisinin kötü olduğunu kızarmış ve ağlamış gözlerinden anlayabiliyordu. Ve onun o gözleri içini acıtıyordu. Hızla abisinin boynuna kollarını sarmış oda onun boynuna sarılmıştı.
"Abim, güzelim. Meleğim" diye sırayla iltifat ediyordu Kunt.
"Canım abim niye üzülüyorsun? Üzülme. Niye yoruldun? Yorulma. Ben sana kıyamam, sen gel bana bende dinlen bende mutlu ol." Diye konuştu kırık sesiyle.
Şuan kendini çok yorgun hissediyordu ama en büyük yorgunluğu yürek ve kalpteydi.
Onunda dinlenme gibi bir şansı yoktu işte. Şu bir hafta dan sonra 5 yıl yaşlanmış gibi hissettiğini fark etti Eylül. O hafta hiç bir şeyin farkında olmasa da abisinin kollarına ulaşınca daha iyi anladı yaşadıklarını.
"Ben hep sana gelirim. Sen hep benle kal yeter." Diye mırıldandı Kunt.
_______________________
Evvetttt bu bölüm de böyle bittiiiii
Aslında nedense içime çok sinmedi gibi ama böyle olmazsa da başka bir türlü olmaz gibi.
Neysemm
Evvett Antep aşiretli dedemiz ve emekli asker dedemiz geliyorrrr hazırlmıyızzzzz
Belki küçük sürpriz bir misafir daha çıkar bilemeyiz...
Evvet bölüm nasıldı?
Eylül başkan ✨?
Kunt bebeğim?
Muratım?
Öztürk erkekleri?
Pusat?
Umutum haşin ikizim?
Yiğit ve Kaan?
İleriki bölümlerde istediğiniz sahneler nelerdir?
|
0% |