@iectin222
|
Medya: Mirai
Kaşlarımı çattım. Bizim uğruna savaştığımız Toska’ya az öce meydan okunmuştu ve artık onu alabilmemizin imkânı yoktu. Bu her ne kadar ben kazanamasamda beni rahatsız etmişti. Çünkü ben kazansaydım bile sonuç Toska’ya meydan okunması olacaktı. Tepkisine bakmak için ona doğru döndüğümde hiç beklemediğim bir tepkiyle karşılaştım. Kaşlarım havalandı. O, gülüyordu. Yüzüm tekrar ifadesiz haline dönerken "Toska'nı aldı. Neden gülüyorsun?" diye sordum. Yüzünü bana çevirerek omuz silkti. Aynı zamanda gülüyordu. Gülmeye devam ederek "Böyle daha eğlenceli oldu. Ben kendime gidip başka bir Toska bulayım." dedi. Ardından işaret ve orta parmağını alnına yerleştirerek selam verdi. Ormanlık alana doğru ilerlemeye başladı. Arkasından ona bakarken kafamı iki yana salladım. Eğlence anlayışı biraz değil bayağı farklıydı.
Toska bulmam gerektiği aklıma gelince cebimden wataruyu çıkardım ve Toska'ların hangi bölgede olduğuna baktım. Aynı zamanda hangi Toska'ların boşta olduğuna da bakıyordum. Meydan okunmamış Toska'lar yeşil renkte görünüyordu ve sayıları oldukça azdı. Acele etmem gerekiyordu. Kendime hızlıca bir tanesini belirleyerek oraya doğru koşmaya başladım. Bir an önce onu yakalamalıydım. Elenmek istemiyordum. Ağaçların arasında hızlıca ilerliyordum. Ağaç dallarına çarpan kollarım hep çizilmişti ama bu beni durdurmadı.
Nefes nefese Toska'nın önünde durduğumda dinlenerek zaman kaybetmek istemediğim için direkt avuçlarımda ışıktan bıçaklar oluşturarak fırlattım. Bu sefer de Toska'mı kaptıramazdım. Bıçaklarımın temas ettiği Toska dev bir boyut aldığında keyifle gülümsedim. Bu Toska artık benimdi. Toska üzerime doğru gelmeye başladığında yana kayarak saldırısını savuşturdum. Ardından elimde oluşturduğum ışıktan bıçakları ona fırlattım. Toska çığlık atarak yere düştü. Toska’nın kalkmasına fırsat vermeden sırtına çıktım. Yerinde sallanarak beni sırtından atmaya çalıştı. Kürküne sıkıca tutundum ve kendimi yukarı çekerek kafasına tırmandım. Ardından avuçlarım arasında bir ışık kılıcı oluşturup Toska'nın kafasına sapladım. Kafası Toska’ların zayıf noktasıydı. Tüm gücümü kılıca verdiğimde Toska ışık saçarak yok oldu. Toska'nın yok olmasıyla boşlukta süzülerek yere dizlerimin üzerinde iniş yaptım. Aynı zamanda yere düşen kristalin de sesini duymuştum. Bu ses dudaklarımın kıvrılmasını sağladı. Yerden kalktım ve kristale doğru ilerledim. Kristali yerden alarak üzerindeki numaraya baktım. 8 numaraydı. Artık rahat rahat bir köşede bekleyebilirdim. Bu yüzden jon kapısına doğru ilerledim. Bittiğinde çıkmam daha kolay olurdu.
Jon kapısına yakın bir ağacın altına oturup beklemeye başladım. Bu sırada hem yorgunluğumu atıp hem de olanları biraz düşünebilirdim. Şu karanlık savaşçısı olan çocuk oldukça tuhaftı. Aynı zamanda oldukça da güçlü. Ona yenilmiştim. Karanlığın avantajı yüzündendi biraz da çünkü ışık savaşçıları gücünü silahıyla birleştiremiyordu ama karanlık savaşçıları birleştirebiliyordu. Daha önce hiçbir karanlık savaşçısıyla savaşmadığım için bu gerçek aklıma bile gelmemişti. Onun ise planı bunun üzerineydi. Işığın da karanlığa göre avantajları vardı tabii. Mesela hızlı bir güçtü. Hem de epey hızlı ama o öyle değilmiş gibi kolaylıkla beni alt etmişti. Belki de daha önce bir ışık savaşçısıyla antrenman yapmıştı.
Derin bir nefes verdim. Olan olmuş geçmiş geçmişte kalmıştı. Üzülmek yerine ders çıkarmalıydım. Mesela bu zamana kadar hiç büyük ve gerçek bir silaha ihtiyaç duymamıştım. Çünkü ışık bana yetiyordu ama bundan sonra gerçek bir silaha ihtiyacım vardı. Artık birçok karanlık savaşçısıyla karşılaşacaktım. Kendimi daha fazla geliştirmem gerekiyordu. Hedefime ulaşmak istiyorsam gerekiyordu.
Tüm Toska'ların alt edildiğine dair anons yapıldığında Jon'dan çıkmak için yerimden kalktım ve jon kapısına yöneldim. Bu sefer sıraya girmiyorduk. Bu yüzden yakında olduğum için beklemeden kapıdan geçmiştim. Geçerken yine o karıncalanmayı hissettim. Tuhaf hissettiriyordu. Kapıdan geçtikten sonra yine bir köşede bekleyerek kapıdan çıkan insanları izledim. Kimisi Jon sahibi olamadığı için ağlıyor kimisi de Jon sahibi olduğu için seviniyordu. Ben ise ifadesizce insanları izliyordum. Kapıdan çıkanların arasında onu gördüm. Gülümseyen ifadesi yine yüzündeydi. Göz göze geldiğimizde gülümsemesini bozmadan bana göz kırptı. İfadesizce suratına bakmaya devam ettim. Bir süre daha baktıktan sonra insanların arasına karıştı.
Herkes tamamlandığında elenenler dışarı çıkmış geriye kalan 50 kişi takımların açıklanmasını beklemeye başlamıştık. Benim takımım 8 numaraydı. 8’e daha çok olduğundan insanları incelemeye başladım. Gözlerim insanları acele etmeden tararken birine takıldı. Çok tanıdık geliyordu aynı zamanda bir o kadar da yabancı hissettiriyordu. Dikkatle incelemeye başladım. Yüzü ifadesizdi. Sarı saçları hafif hafif esen rüzgâr ile uçuşuyordu. Bakışlarım saçlarında oyalandı. Ardından yüzüne indi. Göz göze geldiğimizde onun da bana baktığını fark ettim. Gözlerimi kaçırdım ve etrafa bakmaya devam ettim.
"8. Jon'a sahip olan takım:"
8 numarasını duyar duymaz tüm dikkatimi okul müdürüne vermiştim. Benim takımım açıklanıyordu. Müdür önündeki tablete bakarken kaşları havalandı. Şaşırmışa benziyordu. Kaşları eski halini alırken bakışlarını topluluğa çevirmişti. Müdürün "Işık savaşçılarından Mirai” demesiyle öne doğru ilerledim ve platforma çıktım. Diğerlerinin bakışları üzerimdeydi. Müdürün tekrar konuşmasıyla ilgi müdüre dönmüştü.
“Şifacılardan Huyu”
Kaşlarım havalandı. Grubumuzda bir şifacı vardı. Bu büyük bir avantajdı. Dikkatle kim olduğuna bakarken az önce göz göze geldiğim sarı saçlı çocuk olduğunu gördüm. Bu beni daha da şaşırtmıştı. Platforma çıkarak yanımdaki yerini aldı. Bakışlarım kısaca üzerinde gezindi. Ardından önüme döndüm.
“Işık savaşçılarından Yato”
Onu tanıyordum. Arada yanıma gelir ve konuşmaya çalışırdı. Benden pek yanıt alamayınca sıkılıp geri giderdi. Işık savaşçılarından herkes onu tanırdı. Çünkü herkesle bir muhabbeti vardı. Heyecanla platforma yanımıza geldi.
“Karanlık savaşçılarından Rin”
Karanlık savaşçılarını genel olarak tanımıyordum. Platforma çıkan kızı daha önce görmemiştim.
“Ve son olarak karanlık savaşçılarından Akira.”
Bu oydu. Bana göz kırpan tuhaf çocuk. İnsanlar fısıldaşmaya başlamıştı. Yüzündeki gülümsemeyle gözlerimin içine bakarak platforma çıktı. Müdürün konuşmasıyla göz temasımızı bozarak dikkatimi müdüre verdim.
“Bu sonuç biraz şaşırtıcı, okulumuzun en iyi Karanlık savaşçısı Akira'yla ışık savaşçısı Mirai aynı takımdalar."
Müdürün sözleriyle bakışlarım Akira'ya döndü. Onun da gözleri bendeydi. Göz göze geldiğimizde yine göz kırptı. Onu umursamadan tekrar önüme döndüm. Sürekli göz kırpmasına anlam veremiyordum. Sanırım beni sinir etmek için yapıyordu ama umurumda olduğu söylenemezdi. Onun birinci olduğunu bilmiyordum. Göz ucuyla Yato’ya baktım. Şaşırmışa benzemiyordu. Şaşırmadım. Etrafa karşı ilgisiz olduğum için genelde çoğu şeyden haberim olmuyordu ama Akira’nın benden haberi var gibiydi. Aklıma gelen “Biraz eğlenceli olursun sanmıştım.” sözleriyle birinci olduğumu bildiğinden emin oldum.
İki birincinin yan yana gelmesi nadir görülürdü. Bu yüzden insanların ilgisi bizim üzerimizdeydi. Takım olarak gayet iyi duruyorduk. Üstelik bir tane şifacımız bile vardı. Bu iyi haberdi. En iyiler de bizim takımdaydı. Işık savaşçısı Yato'nun kendi kendine 'Şükürler olsun' fısıltısını duyduğumda dudaklarım kıvrıldı. Bizimle aynı takıma düştüğü için seviniyor olmalıydı.
"Evet çocuklar yurdunuza gidebilirsiniz."
Müdürün sesiyle dikkatim tekrar ona döndü, söylediğini yaparak adımlarımı kapıya yönlendirdim. Törenin yapıldığı alandan dışarı çıktığımızda gözlerim bizi alacak olan arabayı aradı. Üzerinde jonun numarası yazıyor olmalıydı. Nihayet üzerinde 8'in bulunduğu arabayı bulmuştum. İçeri girerek yerleştim. Diğerleri de ardımdan geliyordu. Hepimiz bindiğimizde şoför bize ait olan yurda sürmeye başladı. Geriye yaslanarak camdan dışarıyı izledim. Umarım yolculuk uzun sürmezdi.
Yolculuk çok sessizdi. Yato birkaç defa konuşmaya çalışmış başaramayınca vazgeçmişti. Bir tek şifacı olan Huyu'dan cevap alabiliyordu. Bende dahil diğerleri sessizliğimizi koruyorduk. Araba yavaşça yurt olduğunu tahmin ettiğim yere yaklaştı. Park edildikten sonra sırayla arabadan indik. Yato heyecanlı bir şekilde önden giderek kapıya ilerledi ve zile bastı. Biz de arkasından ilerliyorduk.
Kapı bir sürenin ardından üzerinde gecelikleri olan biri tarafından açıldı. Sarı saçları dağılmış yüzü fazla uyumaktan şişmiş görünüyordu. Sanırım kendisi eğitmenimiz oluyordu. İçimden alayla ‘Harika’ diye geçirdim. Eğitmenimiz uykucu gibi görünüyordu. Eğitmen önce kısık gözleriyle bizi inceledi ardından geçmemiz için kenara çekilerek "Hoş geldiniz." dedi.
Hep bir ağızdan “Hoş bulduk” dedikten sonra içeriye girdik. Oturma odası olduğunu tahmin ettiğim odaya girmiştik. Odaya en son ben girmiştim. Odada bir tane üçlü, üç tane de teki koltuk vardı. Tekli koltuklardan biri diğer koltuklara doğru baktığı için eğitmene ait gibi duruyordu. Odada bir tane de televizyon bulunuyordu. Rin ve Akira tekli koltuklara oturduğu için Huyu ve Yato’nun oturduğu üçlü koltuğa ilerledim. Eğitmenimiz içeri girince gözlerimi ona çevirdim. Tekli olan koltuklardan eğitmene ait olduğunu tahmin ettiğim koltuğa oturdu. Dirseğini koltuğun koluna çenesini de eline yasladı ardından esnedi. Kimse konuşmadığı için herkes birbirine bakıyordu. Ben ise gözlerimi dikmiş eğitmene bakıyordum. Göz göze geldiğimizde bakışlarımı umursamadan diğerlerine döndü.
"Neden kimseden çıt çıkmıyor?"
Bunu söyleyen hemen yanımda oturan Yato'ydu. Sanırım yanındaki Huyu’ya eğilmiş söylerken fısıldadığını zannediyordu ama odadakilerin hepsinin duyduğuna emindim. Huyu daha sessiz bir şekilde Yato’ya "Bilmiyorum ama ben çok gerildim." dedi. Eğitmen ellerini sesli bir şekilde birleştirerek dikkatleri üzerine topladı. Yüzünde bıkkın bir ifade vardı.
"Evet arkadaşlar bildiğiniz üzere yeni eğitmeniniz benim. Adım Bek. Bir ışık savaşçısıyım. Sizleri tanıyorum o yüzden kendinizi tanıtmaya gerek yok. Şimdi sormak istediğiniz bir şey var mı?"
Kimseden bir ses çıkmadı. Eğitmen gözlerini tek tek üzerimizde gezdirdi. Ayağa kalktı ve “Kimsenin sorusu yoksa bana müsaade. Evde istediğiniz gibi takılabilirsiniz. Oda kartlarınız masanın üstünde, bir sorun olursa mümkün olduğunca beni rahatsız etmeyip kendi aranızda çözmeye çalışın.” dedi. Bek Hoca gideceği sırada aklıma gelen şeyle elimi kaldırdım. Hoca gözlerini bana dikti ve kafasını konuş der gibi salladı. Elimi indirirken “Jonu görebilir miyim efendim?” dedim. Derin bir nefes verdi ve kapıya doğru ilerledi. Arkasını dönmeden “Beni takip et.” dedi. Hızlıca yerimden kalkarak peşinden ilerledim. Kapıdan çıkarak koridorda ilerledi.
Arkamdan gelen ayak seslerini duyduğumda başımı çevirerek kim olduğuna baktım. Akira’ydı. Onu umursamadan tekrar önüme döndüm ve hocayı takip etmeye devam ettim. O sırada hoca bir kapıyı açarak içeriye girdi. Bizim de girebilmemiz için kapıyı açık bırakmıştı. Açık kapıdan içeri girdim. Akira da peşimden girdikten sonra yanımda durdu. Oda bir ofise benziyordu. Bek hoca masasına oturmuş bilgisayarıyla uğraşıyordu. Bilgisayarıyla uğraşmaya devam ederken "Jon'a girebilmeniz için parmak izinizi kaydetmem gerekiyor. Kayıtlı olmayan kişiler giremez." dedi.
İkimizde kafa sallamıştık. Bilgisayarla bir süre uğraştıktan sonra önümüze bir cihaz uzattı ve "Parmaklarınızı yerleştirin." dedi. Baş parmağımı cihaza yerleştirdiğimde Akira da parmağını parmağımın yanındaki boşluğa koymuştu. Eli elime değmişti ve ürpermiştim. Gözlerimi ona çevirdiğimde o da bana bakıyordu. Yüzünde bir gülümseme vardı. Neden olduğuna dair bir fikrim yoktu. Makineden gelen sesle gözlerimizi ayırarak parmağımı çektim. Koç hala bilgisayarla uğraşıyordu. Bilgisayarla işini bitirdiğinde "Elde ettiğiniz kristalleri ne yapacağınızı biliyor musunuz?" Diye sordu. Kafamı salladım ve açıklama yapmak için dudaklarımı araladım. "Jon'umuzun seviyesini yükseltmek için kullanacağız." dedim. Koç keyifle gülümseyerek "Doğru. Zeki kızsın, sevdim seni. Beni yormuyorsun." dedi. Dudaklarım kıvrıldı ancak bir şey söylemedim.
Koç tekrar bilgisayarına dönerken "Tamam kayıt işleminiz tamamlandı. Alt katta soldan ikinci kapı." dedi. İkimiz de baş selamı vererek odadan çıktık. Akira odanın kapısını kapattıktan sonra derin bir nefes vererek "Bir an gerginlikten öleceğim sandım." Dedi. Yüzüne baktıktan sonra önüme dönerek salona yürüdüm. Aptal aptal gülümsüyordu. Çok geçmeden yanıma gelerek "Hoca sence de insanı çok germiyor mu?" Diye sordu. Ona bakmadan adımlamaya devam ederken sakin bir şekilde "Bence sen çok gevşek olduğun için sana öyle geliyor." dedim. Yüzündeki gülümseme an be an bozulurken alayla gülümsedim. Duraklamıştı ve artık yürümüyordu. Önüme gelen saçlarımı geriye atarak önden yürümeye devam ettim.
Salona girdiğimde hepsi kendi halindeydi. Yato ve Huyu konuşuyor Rin'i de konuşturmaya çalışıyorlardı. Onları umursamayarak masanın üzerindeki ismimin yazdığı oda anahtarımı aldım. Odam 2. kattaydı. O sırada Akira da bana yetişmişti. Gözlerini kısarak bana bakarken "Sen hep böyle misin ya?" Diye sordu. Kafamı salladım ve "Beğenmiyorsan konuşmazsın." Dedim. Bu benim de işime gelirdi. Alaylı ifadesi geri gelirken omzunu silkti ve “Neyse, böyle daha eğlenceli.” dedi. Onu umursamadan oda anahtarımı bel çantama koyarak aşağı inen merdivenlere ilerlemeye başladım. Eğlence anlayışının tuhaf olduğunu söylemiştim değil mi?
"Gidiyor musunuz?"
Soruyu soran Yato'ydu. Yato'dan sonra Akira'nın sesini duydum. "Evet. Siz gelmiyor musunuz?" Diye sordu. Yato "Yok biz almayalım. Bugün yeterince aksiyon yaşadım." Dedi. Artık alt kata indiğim için sonraki konuşmaları duyamamıştım. Çok da ilgimi çektiği söylenemezdi. Koridor karanlıktı. Duvarda fark ettiğim düğmeye basarak ışığı açtım. Çok uzun bir koridor değildi. Karşılıklı olarak 6 oda bulunuyordu. Hoca soldan ikinci dediği için o kapıya ilerledim. Kapı diğer kapılarla aynıydı. Üzerinde jon kapısı olduğunu belli eden bir detay yoktu. Diğer kapılardan tek farkı kapının hemen yanında bir parmak izi denetleyicisi bulunuyordu.
Kapıya iyice yaklaşarak parmak izi denetleyicisine parmağımı yerleştirdim. Aynı anda bir parmak da benimkinin yanına yerleşti. Bu Akira'ydı ve bilerek elini elime değdiriyordu. Kafamı ona çevirerek sert bakışlarımı ona yönelttim. Amacını hala anlamış değildim. O ise bakışlarıma karşılık gülümseyerek omuz silkti. Şimdiden başıma bela olacağını hissediyordum ve genelde hislerimde yanılmazdım. |
0% |