@ieojoonx
|
"İçmeniz gerekiyor..." "O şeyi içersem anında geri çıkacağını biliyorum, bana bir iyilik yap ve şu aptal şeye aroma falan kat çünkü gerçekten katlanamıyorum!" Bana yapılan büyünün en azından etkisinin azalması için şifacının yaptığı karışımı içmek zorundaydım ama tadı gerçekten katlanılır gibi değildi. Yatağımda resmi kıyafetlerimle oturuyordum, hemen yanımdaki yatakta ise kraliçem vardı. Neyseki riski atlatmıştı, şifacım sayesinde. "Durumlar nasıl?" İçeriden açık kahve saçlı, koyu sarı gözlü orta yaşlı şifacımız girer girmez mavi gözlerim direkt olarak onu bulmuştu. "Reed, iyileşmem için başka şans yok mu? Tek çare bu aptal ilaç olamaz!" Reed gülümseyerek hemşirenin yanında dururken başını iki yana salladı. "Maalesef kralım, iyilikler için bazı kötülüklere katlanmak gerekir." Bundan nefret ediyordum. Şifacının arkasında duran Jack bir an onun kulaklarına eğilirken kaşlarımı çatmıştım. "Kralımız yine mızmızlanıyor, idare edin." Bunu sesli bir şekilde söylemişti. Buna cürret etmişti. Ve gülüyordu! Sırtım dikleşirken çatık kaşlarımın tek hedefi asker Jack'teydi. "Kim mızmızlanıyormuş? Ahmak herif, senin cezanla sonra ilgileneceğim. Şimdi siktir git arka bahçeye, gün boyu, gecede dahil nöbet tutacaksın it herif!" Başını olumlu anlamda salladı usulca. "Emredersiniz kralım." O, tedavi odasından ayrılırken şifacı Reed yanıma geldi. "Kralım, öfkelenmemeniz gerekiyor konuşmuştuk." Evet konuşmuştuk, içimdeki büyü öfkeyle besleniyordu. Ama bu kıl herife karşı da öfkelenmemek büyük başarı sayılırdı! Reed koyu sarı gözlerini hemşireye çevirdi. "Kraliçeyi kontrol ettikten sonra Güney Dağı bitkilerinden bir çay yap." Hemşire onu başıyla onaylayıp Madeline'ye doğru ilerlerken Reed tekrar bana döndü. "İlacı kaç defa içmeniz gerekiyor?" Bunu kendisi belirlemişti, bana niye soruyordu ki? Garipsesemde cevap verdim. "Günde üç defa. Öğlen saatleri hariç açken." Başını olumlu anlamda salladı. "Dün kaç defa içtiniz?" Omuz silktim. "Bir defa. Çünkü ilaç dün yapıldı." Yine başını olumlu anlamda salladı. "Peki bugün?" Hiç. Sessizliğim cevabı verirken sehpanın üzerinde duran ilacı aldı. "Peki sadece bir defa içerek buna alışmayacağınıza nasıl karar verdiniz? Sadece bir kere içtiniz. İlk izlenim her zaman iyi olmaz." İlacın felsefesini mi yapıyordu bu adam? Bir ilacın tadı kötüyse kötüdür, sonradan tatlı olacağı yok ya! Gülümsedi. "Öyle bir bakışınız var ki, ama aksine boş konuşmuyorum." İlacı gösterdi gözleriyle. "Bu ilaca tatsızlık veren nedir biliyor musunuz?" Kaşlarım çatılmışlıklarını sürdürürken cevapladım umursamazca. "İçindekiler." "Hayır, buna acılık veren içinizdeki büyüdür. Siz bu ilacı her içtiğinizde büyü küçülecek ve ekşi veya acı tat falan kalmayacak." İlacı sehpanın üzerine geri koyduktan sonra tekrar gözlerime döndü. "Güzel şeyler zaman isterler. Size tadı farklı diye buna "kötü" diyip bırakamazsınız." Bu adam iyiden iyiye ilaç hakkında bilgi verme ayağına felsefe yapmıştı. Durduk yere ne bu nasihat? Benimle alakalı bir şey biliyor olmasın? Hayır bu imkansızdı. Yani, o bir büyücü değildi ki. Onun türü sıradan bir vampirdi ki, tüm vampir izleri silikti. Vampir içgüdülerine sahip değildi. Tıpkı benim, kraliçemin ve diğer tüm soylularda olduğu gibi. Soylularında bir türleri vardı ama bunlar içgüdülerinin örtülmesi, halktan farklı olmaları için bir ayin sonucu türümüzün hiçbir anlamı kalmazdı. Kısaca farklı olurduk. Şifacı da bizim en yakınımız olarak -onun babası da sarayda şifacıydı ve babasının babası- türü yoktu. Tabii kütüphane görevlileri buna istisnaydı. Cinler, cüceler ve bazı elfler kitaplar hakkında baya içli dışlı oldukları için bu konuda türlerinin yok edilmemesi tercihti. Şifacının bu dediğiklerini basit ve ucu kimseye dokunmaz bir nasihat olarak algılayacaktım. İstemeyerek olsa da ilacı içtikten sonra kütüphaneye giden koridorda ilerliyordum. Winter, dün ben ava çıkmadan önce anne ve babasının evine ziyaret için izin istemişti benden. İzin vermiştim ancak hâlâ orada mıydı bilmiyordum, iki gün izinliydi. Erkende gelmiş olabilirdi. Dün gece kraliçemin yanında olduğum için gireni çıkanı çok bilmiyordum açıkcası. Henüz ikinci koridordayken karşıdan Winter'ı gördüm, aceleci adımları vardı. Sanırım erken dönmüştü. Mavi gözleri beni fark eder etmez adımlarını hızlandırmıştı. "Ryker!" Kaşlarımı çatıp etrafa bakındım, ortalıkta bana adımla seslenemeyeceğini biliyordu. Neyseki kimseler yoktu, yani kimse görünmüyordu. Sonunda yanıma ulaştığında ilk olarak ben dudaklarımı aralamıştım. "Winter, ortalıkta bana öyle seslenme. Sende biliyorsun..." "Ryker, ben evleniyorum." Zaman akışı birden durmuş gibiydi, dudaklarımı birbirlerine bastırırken kulaklarım bu cümleyi defalarca kez bana geri gönderdi. Evleniyor muydu? Ne demek evleniyordu? Sadece bir kaç saatliğine yanımdan ayrılmıştı! Sertçe yutkunurken kaşlarım çatıldı yavaşça, o ise ne soracağımı bilir gibi anında cevap verdi. "Ben bir şey yapmadım, babam ve annem söylediler." Kısa bir bakışmadan sonra devam etti. "Kâhinin oğlu, anne ve babama bildirmişler... Baş kasabanın kâhini..." Şaşkınlığım ağır ağır dağılırken gözlerimi kısa bir süre kapatıp duyduklarımı idrak etmeye çalıştım. Kâhinin piçinin Winter'la alakası neydi? Gözlerim aralanırken dudaklarımı oynatmaya başladım ağır ağır. "Sen sıradan bir oduncunun kızısın Winter, kâhinin oğlanı seni nereden görüpte böyle bir işe kalkışabilir?" Sesimi dengede tutmaya çalışıyordum ama bu çok zordu, daha zor gelen ise öfkemi tutmaya çalışmamdı! O ilacın damak zevkime uyması için aptal büyüyü öfkeyle beslememem gerekiyordu. "Bilmiyorum! Rüyasında falan görmüş... Saçmalıklar işte!" Durup kısa bir an gözlerimin içine baktı. "Ryker, bir şey yap..." Dolmuş parlak mavilerine bakındım uzunca. Daha sonra ellerim yanaklarına doğru uzandı ve mekanı unutmuşcasına dudaklarımı onunkilere bastırdım usulca. Geri çekilirken başımı ağır ağır salladım. "O herife kâbuslar yaşatacağım. O kadar çok yaşatacağımki değil seni görmek, rüyalara dalmak dahi istemeyecek. Emin ol güzelim." Elleri ellerime uzanırken başını iki yana salladı. "Hayır, Ryker kötü bir şeye bulaşmanı istemiyorum. Sadece bu evliliğe mani ol yeter. Sakın, sakın başını belaya sokacak bir işe bulaşma..." "Tamam, tamam. Ama..." "Ryker." Mecburen başımı onaylar anlamda sallarken ellerim onun yüzünden ayrılıp iki yanıma düştüler. Gözlerim zemine kayarken bu saçmalığı vahşet olmadan nasıl sonlandırabileceğimi düşünüyordum. Her yol kana bulaşıyordu. Kısa sessizliğin ardından onun yumuşak sesini işittim. "Ryker..." Gözlerimi zeminden kaldırıp onun mavilerine diktim. Parmağında ki yüzükle -benim ona doğum gününde aldığım yüzükle- oynarken konuşmaya başladı. "Kraliçe, süikaste uğramış." Eliyle kütüphane girişine götüren koridoru gösterdi gelişigüzelce. "Diğer kütüphane görevlisi cinlerden duydum. Durumu iyi mi?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Evet, riski atlattı. İyi." Bir sessizlik oluşurken arkadan gelen adım sesleriyle başım o tarafa döndü, hemen ardından tekrar Winter'a dönerken sesim fısıltılı bir hâle büründü. "Endişe etme, tamam mı?" Başını olumlu anlamda salladıktan sonra yanımdan hızlı adımlarla uzaklaştı. Sağ elim yumruk olurken nefes alışlarımı düzende tutmaya çalışıyordum, o aptal kâhinin oğlu rüyasında beni de görmüş müydü? Sanmıyordum. Her ne olursa olsun, hadlerini bildirecektim. Herkesin haddini bildirecektim. (...) Büyücü Mavros cesedin etrafına dizili taşlardan bir kat daha çıkmıştı. Koruyucu taşlar bile işe yaramıyor gibiydi. Kendi tarikatından, büyücülerin sarayın kapılarına dayandıkları haberini almıştı bu sabah. Bu yapılanların sonucu kraliçe yaralanmıştı. Kendi atalarının soyundan gelen bir yarı cadı elfin katledilmesi elbette onları öfkeye düşürmüştü. "Çok yazık" diye düşündü Mavros, kralın cefasını kraliçe çekiyordu. Taş dizimi biterken krala olumsuz haberi nasıl vereceği hakkında düşünüyordu. Bu taşlar elbette faydasızdı ama zayıf bir umuttu bu. Cesed sonunda canlanacaktı bu barizdi. Canlanacak ve daha kötü olacaktı. Yarı cadı elflerin intiharları bir çeşit intikamdır ve bunu Mavros çok iyi biliyordu. Öte yandan, buna bir çare bulmazsa kendisine de zararının dokunacağını iyi biliyordu. Enerjisi çok güçlüydü, bir büyücü hariç hiç kimse güçlü önlemler olmadan asla cesedin yanına yaklaşamazdı. "Ceset tâbiri ona karşı epey gülünç" diye düşündü Mavros. Sadece Ivor'un değil, diyarı kendi ayaklarına kapatacağı şimdiden kendisini hissettiriyordu. Kim bilir, belki de gözünde imparatorluk yoktu. Ama Ryker'ın kuyruğu sıkıştırdığı bariz belli bir durumdu. Mavros her ne kadar engellemeye çalışsa da yolun sonunda elf illa uyanacaktı. Bunu geciktirerek kendilerini kandırıyorlardı sadece. Mavros'un tek dileği kraliçe tamamen iyileşmeden bu kaosun gerçekleşmemesiydi. |
0% |