@iiamhatiice
|
Keyifli okumalar :) *** Dalia’dan...
“Έna, dyo, three..5” Elime silahı tutuşturup beni öylece bu korkunun içine bırakıp gideli neredeyse beş dakika oldu. Belki daha az belki daha bile çok. Kapıyı suratıma kapatıp gözden kaybolduğundan beri bana verdiği silahın ucu doğruca kapıya bakıyor. Bana eğer içeri birisi girerse hiç düşünme vur demişti. Bunu yapabilecek cesaretimin olduğunu düşünmüştü silaha dokunamayacak kadar ürkek birisi olduğumu bilmeden. “Egathistamai.6” Silah sesleri o gittiğinden beri aralıksız bir şekilde devam ediyordu. O kadar güçlüydü ki tek bir atışta bile korkudan bağıran insanların sesini bastırabiliyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor. Bu korku öyle bir sarıyor ki insanın vücudunu onun dışında hiçbir duyguya yer bırakmıyor. Derin derin nefes alırken kalbimin bana yardımcı olup sakinleşmesini umdum. Böyle devam ederse muhtemelen kurşun yarasıyla değil bu korkuya dayanamayan narin kalbim yüzünden ölüp gideceğim. Koridordan ara ara gelen ayak sesleri bazen birden kesiliveriyordu. Kapının önüne geldiğinde daha da yükselen sesler amacım tersinde kalbimin daha da hızlanmasına neden oluyordu. Bazen sesler tam kapının önüne geldiği an durduğundan silahı ateşlemeye hazırlıyordum kendimi. Her seferinde tam bu zaman Dalia diye kendimi cesaretlendirsem de içeriye giren hiç kimse olmamıştı. Sesler ben derin düşüncelerimin arasında dolaşırken kesilmişti. Dikkatlice dışarıyı dinlediğimde sadece bağıran insanların sesleri duyuluyordu. Yardım çığlıkları atan... Herhangi birisinin yaralanmış olma ihtimali birden zihnimde yankılandı. Komutan?
*5: “Bir, iki, üç...” (Yn.) *6: “Sakin ol.” (Yn.)
Yeniden derin bir nefes verip bütün kötü düşünceleri kafamdan attım. Yeterince uzun süredir oturduğumu hissettiren ve adeta acıyla kıvranan bacaklarım ayağa kalkmaya çalıştığım an neredeyse düşmeme neden olacaktı. Dizlerimin üzerine çöküp yavaşça pencerenin önüne doğru yaklaştığım an hissettiğim derin acıyla duraksadım. Geriye doğru düşüp elimi acıyan yerime doğru uzattığımda elime çarpan sert şey canımı acıttı. Dizime sürünürken pencereden saçılıp etrafa dökülen camlardan iri bir tanesi girmiş. “Ah!” Etrafta çok fazla cam parçası vardı. Oturduğum yerden kalkıp temiz bir yere geçmediğim sürece kesilen tek yerim muhtemelen dizim olmayacak. Bütün gücümü toplayıp beton zeminden destek alarak kalkmaya çalışırken dizimden bu sefer az önceye göre daha büyük bir acı yayıldı. “Ah!” Gözümden acıyla bir damla süzülüp hastane kıyafetinin üstüne düştü. Ardından bir tane daha derken elimin tersiyle beklemeden gözlerimi kurulayıp kendimi toparladım. Dizimden yayılan acı o kadar derindi ki ruhum çekiliyor gibi hissettiriyordu. Sakin olup dikkatlice cam parçayı oradan çıkarmam gerekiyordu. Ya da çaresizce birisinin gelip beni kurtarmasını beklerken kan kaybından ölmemeyi dilemeyi... Yerde duran camlardan bir tanesini dikkatlice alıp üzerime geçirdikleri hastane kıyafetine derin bir kesik attım. Çıkardığım parçalardan bir tanesini dikkatlice dizime batan cam parçasının etrafına sararken diğerini de elimin etrafına doladım. Elimle cam parçasını kavradım. Yapabilirsin Dalia. Kesilen yerden dışarı akan kanlar gittikçe hem elbiseye hem de elime bulaşıyordu. Deli gibi yayılan kan bana geçmişi hatırlatmıştı. Ölüme mâhkum ettikleri insanların kanları da kendi kanım gibi bulaşmıştı ellerime. Günlerce, haftalarca, aylarca yıkamama rağmen hâlâ vücudumun bir yerlerinde izlerini taşıyorum. En çok da kalbimin üzerinde. Yalvaran gözlerle bana bakıp son kez benden ümit bekleyen masumların yakarışlarının izleri onlar. Derin bir nefes verdikten sonra elimle camı kavradım. Ama çekemedim. O gücü bulamadım kendimde. Giderek daha aciz bir varlığa dönüşüyordum ve bunu bile bile de hiçbir şey yapmıyordum. Cam parçasını kavradığım elimi yavaşça açarken geriye doğru birkaç adım atıp duvara yaslandım. Dizimden yavaşça dökülen kan damlalarıyla birlikte gözümden de bir bir yaşlar akıyordu. Kalbime saplanan acı bir türlü geçmiyordu. Yıllar önce elimden alınan hayatım artık daha büyük bir çıkmazın içindeydi. Canım acıyordu. Bitmek bilmez bir özlemle yaşıyorum.. Babamı özlüyorum. Yabancısı olduğum bu ülkeden bir an önce gitmek istiyorum. Ona kavuşmak istiyorum. Acıyla kıvranırken bağırış sesleri kesilse de koşuşturmalar bir süre daha devam etti. Odanın kapısına yaklaştıkça sesler artıyor daha sonrasında giderek uzaklaşıyordu. Ama kimse içeri girmek gibi bir harekette bulunmadı. Neredesin komutan? Vücudumu saran korku giderek artmıştı. Beni burada unutmuş olma ihtimali var mıydı? Elbette vardı. Her şey o kadar kısa bir süre içinde gerçekleşmişti ki enkazı kaldırmak günler alabilirdi. Kapının hemen sol yanına düşmüş ve artık güneşe maruz kalmaktan sararmış kırık bir saat vardı. Odaya sıkılan kurşunlardan birisi ona denk gelmiş böylece önündeki cam paramparça olmuştu. Ama saatin içindeki uzun çubuk hâlâ dönmeye devam ediyordu. Benim gibi. Yatağın hemen ucunda büyükçe bir ayna parçası var. Nereden veya nasıl gelmiş oraya bilmiyorum oraya ama orada öylece duruyor. Kendimi görüyorum orada. Yüzümdeki artık tenimin bir parçası olan yaralarım yansıyor oraya. Eski hâlimden eser yok. Gözlerimin önü kararıyor. O kadar güçsüz bir hâldeyim ki onları ne kadar açık tutmaya çalışsam da etkisiz. En sonunda zor da olsa yerden destek alıp ayağa kalktım ama sağ ayağım hâlâ fazlasıyla canımı acıtıyor. Bir adım attığım an oradan doğruca bütün vücuduma derin bir acı yayıldı. Derin bir nefes aldıktan sonra bütün gücümü toplayıp bir adım daha attım. Ardından bir tane daha. Kapıya geldiğimde elimle kulpunu tutup açarken başımın dönmesine engel olamadım. Elime bulaşan kan kapının kulpunu kırmızıya boyadı. Yavaşça kapıyı açtıktan sonra kendimi insanların deli gibi koşturduğu koridora attım. Dengemi kaybetmek üzere olduğum için sersem gibi yürüyordum. Hemşirelerden bir tanesi beni görmediği için çarpışmamız sonucunda kenardaki uzun demir çubuğa tutunduğum için düşmekten son anda kurtuldum. Sol bacağımın üzerine yüklenerek yürümeye başladım. Hâlâ etrafta koşturan bir sürü hemşire ve doktor vardı. Her seferinde kendimi onlara çarpışmaktan son anda kurtardım. Derin bir nefes aldığımda ciğerlerime kan kokusu sindi. İçeride o kadar çok yaralı vardı ki artık oksijenden daha çok kan solumak zorundaydık. Bazıları kenardaki sandalyelere oturtulmuş yardım bekliyordu. Bazılarıysa yerde çökmüştü. Bazılarıysa... Bazılarıysa gözleri kapalı bir şekilde yerde öylece yatıyordu. Etrafındaki taşlar artık kanın yayılmasından dolayı kırmızı olmuştu. Kanın kokusu artık midemi bulandırmaya başlamıştı. Etraf koca bir savaş alanından farksızdı. Geçen birkaç dakikanın ardından koridoru yarılamıştım. Nereye gideceğimi bilmeden yürümeye devam ettim. Kime ulaşmak istediğimi bilmeden. İleride birkaç tane asker durmuş doktorun birisiyle konuşuyordu. Onlar komutanı kesin tanıyordur. Hastaneye geldiği ilk gün önemli birisi olduğunu hissetmiştim. Eğer gerçekten öyleyse karşımda duran askerler de onu mutlaka tanıyordur. Yönümü onlara doğru çevirdiğim an birisi kolumdan tutup beni durdu. “Yaralısın.” Bakışlarımı ilerideki askerlerden ona doğru çevirdim. Onun da üzerinde asker kıyafeti vardı. Uzun boylu, ela gözlü, genç bir askerdi. Bana yardım edebilirdi. Kolumu ondan kurtarıp geriye doğru birkaç adım attım. “Adım Akif. Askeri doktorum. Bana güvenebilirsin.” Yeniden kolumdan tutup beni yanında duran boş sandalyelerden bir tanesine oturtmaya çalışırken aynısını yapıp kolumu ondan kurtardım. Yüzünde bu sefer az öncekine göre daha ciddi bir ifade vardı. Yavaş yavaş yorulmaya başladığımı hissettim. Yaram muhtemelen giderek daha kötü bir hâle gelmişti. “O nerede,” diye sordum zor bela. Yutkunduktan sonra devam ettim. “Selim Komutan.” Yüzündeki ciddiyet komutanın adını söylediğim an silinip gitti. Sağ işaret parmağını havaya kaldırıp bana doğru salladı. “Doğru. Sen o kadınsın.” Beni tanıyor muydu? Yüzüne daha dikkatli bir şekilde baktım ama onu hatırlamaya dair hiçbir anı canlanmadı beynimde. Nerede tanışmış olabiliriz ki? Bana alaycı bir şekilde bakarken yüzü yeniden ciddileşti. Ama bu sefer bana değil doğruca arkama bakıyordu. Bakışlarımı onun baktığı yöne çevirdiğimde koridorun sonundan bize doğru gelen tanıdık birisini gördüm. Beni görünce yüzünde hafif bir gülümseme oldu. Topallayarak ona doğru ilerlerken yüzü birden çöktü, gözlerinde kocaman bir korku belirdi. Birden hızlanıp adeta koşar adımlarla bana doğru gelmeye başladı. O bana doğru gelirken artık daha fazla yürüyecek hâlim kalmadı. Bacaklarım beni taşımaktan vazgeçip titremeye başladı. Göz kapaklarımı da artık kontrol edemiyorum. Yavaşça kapanıyorlar. Aralık kalan kısımdan onu görüyorum ama. Artık tamamen koşuyor. Gözlerindeki korkuyu bu kadar uzak mesafeden bile görebiliyorum. Ve sonrasıysa koca bir karanlık. |
0% |