Yeni Üyelik
3.
Bölüm

EP.2

@ikbalbahceeee

"Tanrı aşkına güzel gözlü kızım, beni bazen çok korkutuyorsun." Dedi Arthur amca karşımdaki sandalyeye otururken. Önüme yerleştirdigi bir fincan latteden yudumlayıp omuzlarımı silktim.

 

"Yazılara odaklanmıştım, telefonum bir kaç gündür kapalıydı. Korkulacak bir şey yok, iyiyim ben." Dedim sessizce arkama yaslanırken.

 

"Tanrı aşkına, neden gidip dağın başında ev aldın ki? Bak, benim evim ikimize de yeterdi." Dediğinde iç çektim. Aynı şeyleri sürekli duymaktan çok sıkılmıştım.

 

"Bak, korkulacak veya üzülecek bir şey yok, Arthur. Ben iyiyim. Evim güzel, kocaman bahçesi var Max için..." Diye nedenlerini sıralamaya başladığımda onun içinin hala rahatlamadığını sezebiliyordum. Arkama yaslanıp yanımda getirdiğim poşeti alıp masanın üstüne koyarak ona doğru iteledim.

 

"Hem bak, yılbaşı hediyen de burada işte." Dedim hafifçe gülümseyerek. O ise bana şaşkınlıkla bakıp poşeti aldı ve içindeki kutuyu çıkardı. Yaşlı elleriyle dikkatlice kutunun kurdelesini çözüp içinden onun için hazırlattığım çerçeveyi çıkardı. Çerçevenin içinde onun için yaptırdığım bir çizim vardı.

 

Arthur'un gençlik haliyle, biricik aşkı Leslie'nin gençlik halini yan yana, mutlu bir şekilde çizdirmiş, özenle çerçeveletmiştim. Arthur hep onunla hiç resmi olmamasından yakınır, üzüntüsünü dile getirirdi. Pekala, artık ikisinin bir resmi vardı.

 

"Kızım.." Arthur bir süre resme baktıktan sonra konuştu. Ela gözleri dolu doluydu. Hafifçe gülümseyip başımı eğdim ve önümdeki kahve bardağına baktım.

 

"Bu hayatımda aldığım, alabileceğim en değerli hediye. Teşekkür ederim güzel kızım." Dedi hafif titrek sesiyle ve iç çekip ayağa kalktı. Duvara doğru yürüyüp eski çerçevelerden birini çıkarttıktan sonra benim çerçevemi dikkatlice duvarına asıp bana baktı.

 

"Teşekkür ederim Medusa." Dedi sessizce. İçten bir şekilde gülümseyip kafamı salladım. Bir önemi yoktu, Arthur'un benim için yaptığı onca şeyden sonra bir çerçeve fotoğrafın önemi yoktu. Arthur bu hayattaki her şeyi hak eden bir adamdı.

 

"Önemi yok." Dedim sessizce ve lattemi bitirip ayaklandım. Arthur kaşlarını çatark bana baktı ve kolumu tutup gitmemi engelledi.

 

"Daha yeni geldin kızım. Bir gece kal bari." Dediğinde iç çektim. Ne zaman gitmeye kalksam sürekli bunu yaşıyorduk. Gülümseyip kafamı salladım.

 

"Gitmem gerek, Arthur." Dedim sessizce. Elini saçlarıma daldırıp güldü ve kafasını salladı.

 

"Yine becerememişsin örmeyi." Dediğinde güldüm ve iç çektim. Örgü örmeyi bir türlü beceremiyordum. Arthur bana kim bilir kaç kere aynı şeyi tekrar tekrar göstermişti. Zaten kıvırcık olan saçlarımı örmek büyük bir sabır gerektiriyordu. Arthur saçımı hep çok güzel örerdi.

 

"Uğraşmaya vaktim yoktu." Dedim sessizce ve iç çektim öne doğru ufak bir adım atıp kollarımı boynuna sardım ve başımı omzunda dinlendirdim. Yaşlı elleri kıvırcık saçlarıma daldı ve bir baba sevgisiyle okşadı. İç çekip saçma ve alakasız bir şekilde dolan gözlerimi silip geri çekildim.

 

"İyi ki varsın... baba." Dedim sessizce. Baba. Bir anda gelen hisle dudaklarımın arasından kaçıp giden bu kelime Arthur'un kulaklarına ulaştığında bana şaşkınlıkla baktı. Her zaman benden bu kelimeyi duymak istediğini biliyordum, neticede beni o büyütmüştü. Ancak hiç bir zaman kendimi bir türlü buna hazır hissetmemiştim.

 

"Sende iyi ki varsın, güzel gözlü kızım benim." Dedi çocuksu bir heyecanla gülümseyerek. Yüzümü ellerinin arasına alıp alnımdan öptüğünde gülümsedim. Babalar kızlarını böyle mi severdi? Kafamı geri çekip saatime baktım.

 

"Saat geç oluyor. Kar yağmaya başlamadan önce çıksam iyi olur, anca giderim." dedim sessizce. Kafasını salladı ve iç çekti.

 

"Dikkatli sür güzel kızım. Ayrıca... yılbaşı gecesinde bizimle olacaksın, itiraz istemiyorum. Kız kardeşim ve yeğenim de buraya gelecek. Ailecek beraber otururuz." dediğinde itiraz etme gibi bir lüksüm olmadığını biliyordum. Çaresizce kafamı sallayarak onayladım.

 

"Peki..." dedim sessizce ve çantamı alıp dışarı çıktım. New York'un soğuk kış havası yüzüme vurduğunda için titredi. Kabanıma daha da sıkı sarılıp arabama bindim ve hemen ısıtıcıyı açtım. Eski arabamı çalıştırdığımda çıkan gür motor sesiyle birlikte hareket ettim ve evime giden yola girdim. Yolum uzundu. Evim şehir merkezinden yaklaşık bir buçuk saat falan sürüyordu.

 

Yılbaşını Arthur amcayla geçirmeyi severdim, ama onun ailesiyle daha önce hiç tanışmamıştım. Hediye almam gerekmiyor du herhalde, değil mi? İç çektim ve yola odaklandım, hava bozuk ve sisliydi. Evime giden rampalı yollara girdiğimde, sonunda güvenli bölgeme giriş yapmanın verdiği huzur bünyeme işledi. Hafifçe gülümsedim sebepsizce. Gülümsemem bir anda önüme atlayan kediyle ani fren yapmam sonucu soldu ve iç çekip kafamı direksiyona dayadım.

 

"Tanrı aşkına.." diye inledim ve etrafıma baktım. Dün gece gördüğüm silüet aklıma düşünce kaşlarımı çattım ve yan koltuktan ne olur ne olmaz diye yanımda taşıdığım küçük, kuru sıkı tabancamı alıp indim. Kuru sıkı olmasının sebebi.. pekala, birini öldürmek istemiyordum. Zaten çoğu insan tabancayı görünce kuru sıkı olup olmamasını önemsemiyor, korkarak kaçıyordu. Ağaçların arasında ilerledim. Kimseyi göremeyince rahatlıkla iç çektim ve arabama dönmek için arkamı döndüm.

 

Rahatlamam yaklaşık bir saniye sürmüşken, duyduğum inleme sesiyle tekrardan arkamı döndüm. Bir erkek sesi, acı doluydu. Tabancamı daha sıkı kavrayıp sesin kaynağına doğru yürüdüğümde, yerde, sırtı ağaçlardan birine yaslı genç bir adam gördüm. Teni muhtemelen soğuktan dolayı bembeyazdı, yüzü gözü yara içindeydi.

 

"Yüce Tanrım..." Diye fısıldayarak adamın yanına koştum ve onun seviyesine gelecek şekilde çömeldim. Dudakları, soğuktan çatlamış ve kurumuştu. Elimi tereddüt ederek alnına bastırdığımda ateşten yandığını hissettim. Gözleri hafif aralıydı, fakat beni duyabildiğinden emin değildim. Canını acıtmamaya dikkat ederek hafif şekilde tokatladım.

 

Yabancı, gözlerini yavaşça açıp bana baktı. Bir süre sonra, güçsüz, kısık sesiyle fısıldadı fakat sesi o kadar güçsüzdü ki, yakın mesafeden bile onu duymakta zorluk çekiyordum.

 

"Su..." Diye inledigini duyduğumda etrafa baktım.

 

"Arabamda su var... Beni duyabiliyor musun? Kalkabilecek misin?" Dedim sessizce. Yabancı, bir süre bana baktıktan sonra kafasını salladı ve ayağa kalkmak için yeltendi. Kolunun altından tutup ağırlığının yarısını üstüme aldığımda yavaşça arabama doğru ilerledik. Kapıyı açıp onun yan koltuğa binmesine yardım edip hemen kendi tarafıma geçtim. Arabamı çalıştırıp hemen ısıtıcıyı açtım ve arka koltuktan suyumu alıp ona verdim.

 

Sanki yıllardır çölde kalmış bir adam gibi su içtiğinde ona karşı ufak bir acıma duygusu hissetmek beni şaşırtsa da onu izlemeye devam ettim.

 

"Seni hastaneye götüreceğim." Diyip direksiyonu kavradığımda bileğimi yakalayarak durdurdu ve kafasını salladı.

 

"Hayır.. hastane olmaz." Dediğinde ona uzaylı görmüş gibi baktım. Bu bakışımı fark edince iç çekip kafasını salladı.

 

"Hastaneler.. tedirgin edici." Dediğinde kafamı salladım ve önüme döndüm. Anlaşılan hastanelere karşı bir fobisi vardı, ve bu da bana tek bir seçenek bırakıyordu.

 

Evim.

 

Arabayı evime doğru sürdüm sessizce. Yabancı arkasına yaslanmış, totriyordu. Eğer dün gece gördüğüm silüet bu adamınsa, sabaha kadar donmuş olmalıydı. Arabayı park edip indim ve yan koltuğun kapısını açtım.

 

Yabancının inmesine yardımcı olurken zorlansam da, onu çıkarıp evime götürmeyi başardım. Girdiğimde bizi küçük salonum karşıladı. Adamın kanepeye oturmasına yardım ettikten sonra ellerimi belime koyup önümdeki manzaraya baktım. Köpeğim Max, sahibini koruma içgüdüsüyle hemen adamın dibine girmiş, onu kokluyordu.

 

İç çekip kabanımı çıkardım ve astım. Hemen mutfağa geçip bir sandviç hazırladım ve tabağa koyup salona geçtim. Tabağı sehpaya koyduktan sonra ilaç dolabımdan bir kaç ilaç alıp adamın yanına geçtim. Evin sıcaklığıyla biraz da olsa kendine gelmişti.

 

"Kimsin sen?" Dedim sessizce yanındaki koltuğa oturup. Kahverengi gözleri bana dikildi ve bir süre sonra konuştu.

 

"Alexander.." dedi sessizce. Kafamı salladım, evet, hala benim için bir yabancıydı fakat şimdi en azından adını biliyordum.

 

"Alexander... sandviçini ye. Sana bir kaç ilaç getirdim. Onları içtikten sonra kendine gelirsin." Dedim sessizce. Alexander, önündeki tabağa bakıp kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı ve sandviç alıp bir ısırık aldı. Midesine lokma girince hissettiği rahatlama yüzünden belliydi.

 

Çok aç olmalıydı.

 

İç çekip ayağa kalktım ve yatak odama geçtim. Arthur amcamın her an benim evimde kalma isteğine karşın yedek olarak tuttuğum erkek kıyafetlerini alıp bir kaç havluyla beraber banyoya koydum. Belli ki sıcak bir duşa ihtiyacı vardı.

 

Salona geçtiğimde sandviçi bitirmiş, ilaçları içerken gördüm onu. Dikkatlice süzdüm bir süre.

 

"Banyoda temiz havlu ve bir kaç kıyafet var... bir duş al. Saat çok geç oldu, seni bu gece şehre götürürsem gecenin bir yarısına kadar dönemem." Dedim sessizce. Alexander bana bakıp kafasını salladı ve ayaklandı.

 

"Teşekkür ederim." Dediğini duydum yanımdan geçip banyoya giderken. Bir şey demeden kendi odama geçip üstümü değiştirdim ve günlük cilt bakımımı yaptım. Saçlarımı toplayıp salona geçtiğimde, yabancı çoktan banyodan çıkmış ve kanepeme kıvrılmıştı bile. Yakından bakınca uyuduğunu gördüm ve gözlerimi devirip battaniyemi onun üzerine çektim.

 

Işıkları söndürdükten sonra tekrar odama geçip bilgisayarımı aldım ve çalışmaya başladım.

 

 

 

Loading...
0%