@ikbalbahceeee
|
Dizleri çıkmış gri eşofmanım, üzerime rastgele geçirdiğim siyah dar bir kazak. Arthur amcamın evini temizliyorum ve o da mutfakta bu gece için hazırlık yapıyor.
"Kızım.. yılbaşı bugün, bütün ailemiz bir arada olacak. Bu halde mi karşılayacaksın misafirleri?" Dediğinde ona baktım ve yerleri silmek için kullandığım bezi bir kenara bıraktım.
"Niye, yakışmamış mı?" Dedim ellerimi belime koyarak. Yaşlı yüzünü ufak bir panik kapladığında güldüm ve kafamı salladım. Tabiki de bu şekilde durmayacaktım, fakat beni ufacık da olsa üzme fikri onu çok korkutuyordu. Bu bir bakıma tatlıydı. Şu hayatta beni incitmekten korkan birinin varlığı iyi hissettiriyordu.
"Şaka şaka... Üstümü değiştireceğim baba. Şimdilik giydim bunları." Dedim sessizce ve etrafa baktım.
"Temizlik bitti sayılır zaten. Tek yapmamız gereken ağacı süslemek." Dedim sessizce. O ise rahatlayıp kafasını salladı ve pişirdiği kurabiyeleri fırından çıkardı. Halıları serip son bir defa evi gözden geçirdikten sonra işim bitmişti.
"Baba ben süslemeleri çıkarmaya gidiyorum." Dedim derin bir nefes alıp. O ise tamamen yemeğine odaklanmış bir şekilde kafasını salladı.
"Bodrumda solda kutular var kızım." Dediğinde kafamı salladım ve bodruma indim. Loş ışığı açıp kutulardan aradığımı bulmaya çalıştım.
Geçen günkü yabancı, sabah uyandığımda ortalıktan kaybolmuş, sanki hiç gelmemiş gibiydi. Giderken masama bıraktığı not olmasa, gördüğüm antidepresanların etkisiyle gördüğüm rüyalardan biri olduğunu düşünürdüm, fakat hayır. Bir not vardı, Alexander gerçekti.
'Habersizce ayrıldığım için üzgünüm, herşey için teşekkürler ederim iyilik perisi. İlaçlar fayda etti, kendimi daha iyi hissedince seni de uyandırmak istemedim ve sabah erkenden ayrıldım. Bir dahaki görüşmemize kadar, güle güle.'
Bir sonraki görüşmenin olacağından neredeyse emindi. Kafamı sallayıp bu düşünceleri kafamdan çıkardım ve süslemelerin olduğu kutuyu alıp yukarı çıkardım. Çıktığımda Arthur amcam — babam, ona baba demek hala alışılmadık ve tuhaf geliyordu, tek değildi ve bu beni şaşırtmıştı. Misafirlerimizin bu kadar erken gelmesini beklemiyordum.
Ashley teyze, Arthur amcamın kız kardeşi, beni görünce heyecanla yanıma koşup bana sarıldı. Ne kadar olmuştu onu görmeyeli? Beş yıl hatta belki daha da fazla. Gülümseyip geri çekildim.
"Geldiğinizi duymadım." Dedim sessizce.
"Evet, erkenden gelelim, daha çok vakit geçiririz dedik." Dedi Ashley neşeli sesiyle. Gülümseyip koliyi yere bıraktım ve onlara baktım.
"Biz de ağacı süsleyecektik." Dedi babam. Ashley ona şaşkınlıkla bakıp bana döndü.
"E niye süslemediniz bu zamana kadar" dediginde iç çektim ve kolilere dönüp süsleri çıkarmaga başladım. Zaten tek yapmamız gereken süsleri asıp yıldızı yerleştirmekti. Işıklandırmayı falan babam halletmişti.
-
Elimdeki şarap bardağından bir yudum aldım ve Ashley ve babam arasında geçen konusmayı dinledim, daha doğrusu dinlemiş gibi yapıyordum çünkü aklım hala bir kaç gece önce evimde misafir ettiğim yabancıdaydı.
Kapının sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp tam ayaklanmaya yeltenmiştim ki Ashley benden önce davranıp kapıya doğru yürüdü.
"Benim oğlum gelmiştir." Dediğinde babamla beraber bende ayaklanmıştım. İçeri giren çocuk gülümseyerek elindeki poletleri yere bıraktı ve hemen babama sarıldı.
Kendimi daha önce hiç bir yabancı gibi hissetmemiştim.
Çocuk, babamla selamlaştıktan sonra gözlerini bana çevirip nezaketle elini uzattı.
"Medusa, değil mi? Dayım seni ağzından düşürmüyor. Adrian ben." Dediğinde gülümsedim ve elini sıktım.
"Memnun oldum. Bende senin adını çok duydum." Dedim sessizce.
"Öyle mi? Daha önce tanışma fırsatımızın olmaması çok kötü." Diyerek sofradaki yerini alıp benim yanımdaki sandalyeye yerleşti.
"Çok acıktım." Dedi gülerek. O sırada Ashley ise yemek servisi yapıyordu.
"Fark ettik." Dedi babam hepiniz tekrardan oturduğumuzda. Ashley bana baktı ve kaşını kaldırdı.
"Kızım yeseme yemeğinke oynamayı bırakıp, dal gibisin zaten." Dediğinde kafamı sallayıp tabağıma baktım.
"Böyle olmaz ama, gencecik kız çırpı gibi. İleride bir gün evleneceksin." Dediğinde güldüm. Evlilik mi? İmkansızdı. Kimse benim gibi sorunlu bir kişiyi istemezdi. Ayrıca, ben tek başıma halimden memnundum. Kafamı kaldırıp orta yaşlı kadına baktım ve gülümsedim.
"Neyse ki yakın zamanda böyle bir düşüncem yok." Dediğimde kadın gülümsedi ve kafasını salladı.
"Hep öyle diyenler ilk evleniyor zaten." Diyip güldü. Yanımda oturan Adrian gözlerini devirince bunun kadının normal blr huyu olduğunu anladım.
Şu hayatta böyle kadınların en büyük zevki çöpçatanlık yapmaktı.
"Hem baksana benim oğlan da bekar. Avukat, Harvard mezunu..." Diye başlamışken yanımda oturan çocuk boğazını temizleyerek sözünü kesti.
"Annem, sussan keşke." Dediğinde gülmeden edemedim, Adrian ise bana özür diler gibi bakıyordu. Ashley oğlunun sözünü kesmesinden hoşlanmamış olacak ki yemeğine geri döndü. Belli ki kadının keyfi kaçmıştı.
-
Yemekten sonra bütün işlerimiz bitince hepimiz televizyonun karşısında oturmuş, arkada açtığımız filmin kısık sesi eşliğinde sohbet ediyorduk ve ben ilk defa bu kadar rahat hissetmiştim. Adrian gülerek ofiste yaşadığı şeyleri anlatıyordu, komik biriydi.
Yanında geçirdiğiniz zamanın farkında olmayacağınız türden biriydi. Espriliydi ve sohbeti nasıl devam ettireceğini biliyordu. Arthur amca soyduğu meyveyi bana uzatınca gülümseyerek aldım ve dikkatlice sohbeti dinlemeye devam ettim, arada sırada araya giriyor, konu hakkında fikrimi söyleyip kafamı sallayarak onları onaylıyordum. Bir süre sonra Adrian saatine baktı ve ellerini çırparak ayaklandı.
"Evet millet, zaman geldi." Dedi gülerek ve televizyonun sesini açtı. Gülerek hepimiz ayaklandık ve geri sayıma başladık. O sırada Adrian, nerden çıkardığını bilmediğim konfetiyle geri sayımın bitmesini bekliyordu.
"5...4...3...2...1...0!" Diye hepimiz televizyonla beraber geri saydık. Sayım bitince patlatılan konfetinin sesiyle hafif ürksemde yüzümdeki gülümseme dolmadan rengarenk kağıtlar üzerimize yağdı.
"Hepimize mutlu yıllar dilerim." Dedi babam Ashley'e sarılmadan önce. Adrian'la bir süre bakıştıktan sonra, hafifçe elini kaldırıp saçıma takılan konfetileri bir bir düşürünce güldüm.
"Mutlu yıllar." Dedi sessizce. Gülümseyip kafamı salladım.
"Mutlu yıllar." Dedim sessizce. İkisi birbirinden farklı olan gözleri gözlerimin içine bakıyor, ruhumu okuyordu sanki. Dikkatli bakışları beni içine çekiyor, farklı yere odaklanmamı engelliyordu.
Arkamdan babamın sarılmasıyla dalgınlığımdan çıktım ve arkamı dönüp bende ona sarıldım gülerek. Geri cekildigimizde babam bana bakıp yüzümü ellerinin içine aldı ve saçlarıma ufak bir öpücük bıraktı.
"Mutlu yıllar kızım." Dediğinde gülümsedim.
"Mutlu yıllar baba." Dedim. |
0% |