Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2 – “Yüzbaşı”

@ikiarkadas

 

 

Düş

 

 

Bölüm 2 – “Yüzbaşı”

 

“Tanrım,Alice şunu keser misin herkesi başımıza toplayacaksın.”

“Umrumda değil ! Anlıyor musun ! Umrumda değil ! ”

Kardeşinin kolunu kavramış,kısık fakat hınç dolu bir sesle onu teskin etmeye çalışan Evangeline bir yandan da gözünü kapıdan ayıramıyordu.Womack’in ziyareti ile nişanlısının Londra’ya dönmüş olduğunu öğrenen Alice’in sessiz şaşkınlığı sadece göz açıp kapayana kadar sürmüştü.Bir müddet mermer sehpanın önünde öylece kalmış,sonrasında adeta çığlık atıp sümbüllerle süslü vazoyu yere fırlatarak ağlamaya başlamıştı.Bu hali ev ahalisine açıklayamayacağını biliyordu Evangeline.Kız kardeşini tuttuğu gibi adeta sürükleyerek odasına çıkarmıştı.Kendinden geçmiş gibi avaz avaz ağlayan Alice’i susturabilmek için tüm gücünü harcıyordu.

“Tam bir ahmak gibi davranıyorsun,bu yaptığının ne gibi bir yararı var ? ”

Yüzü bağırmaktan,ağlamaktan daha o an kıpkırmızı olan Alice silkelenerek Evangeline’in tutuşundan kurtulmuştu.Kollarını açıp adeta kendinden geçmiş gibi konuşmaya başlamıştı,sesinin tonunu önemsemiyordu.

“Geldi diyorum ! O lanet herif geldi ! Be ne yapacağım şimdi ?! Şu balkondan atlayarak kendimi öldürmek aklıma gelen tek çözüm ! ”

“O balkondan atladığında ölmezsin fakat sakat kalırsın,aptal.Şu halini bile zor idare ediyorken işimi zorlaştırma derim.”

Öfkeyle odada dolaşıp neredeyse tüm ciğeriyle bağırarak ağlayan Alice,bir an duraksayıp Evangeline’e bakmıştı.Hıçkırıyor olsa bile o an ağlayışı bir anlığına durmuştu.Evangeline,kardeşinin sonunda sakinleştiğini düşünmüştü.Fakat yanılıyordu.Yatağının kenarında duran Alice,yastığını kavradığı gibi yüzüne fırlatmış,sonra da tekrar bağırarak ağlamaya başlamıştı.

“Sen insan kılığına girmiş bir cadısın ! Aşık olduğum adam sonunda burada ama ben ona asla kavuşamayacağım ! Ben böyle acı içerisindeyken sen benimle dalga geçiyorsun ! ”

“Dalga geçmiyorum budala,gerçeği söylüyorum.Hep yaptığım gibi.Eğer yüzbaşı hiç gelmeseydi ya da sen onunla hiç nişanlanmamış olsan bu adamın sana dönüp bakacağını mı sanıyorsun ? ”

Alice tekrar hırçınlaşmışken yanına gidip tekrar kollarını kavramıştı Evangeline.Savaşsa bile kardeşi bu sefer kavrayışından kurtulamamıştı.Sırılsıklam yüzü ona karşı öfke içindeydi.Artık bağırmıyor olsa dahi sesi titriyordu.

“Bakacak Eva,beni sevecek,göreceksin.Bunu ne sen,ne Doyle ne de başkası değiştiremez.”

Evangeline kardeşine çıkışacakken odanın kapısı birden açılmış ve anneleri Catherine kuzenleri Jane ile birlikte içeri girmişti.Kadının yüzü büyük bir hoşnutsuzluk,Jane’inki ise korku taşıyordu.

“Kızlar,ne oluyor ? Stuart Womack’i gördüğünü söyledi.Yüzbaşı Doyle’dan bir haber mi var ? ”

Anneleri Yüzbaşı Doyle dediği an Alice’in göz yaşları hıçkırıklarla birlikte tekrar akmaya başlamıştı.Kardeşinin ağzından herhangi bir düzgün açıklama çıkmayacağını bilen Evangeline onu koluyla sararak kendisi ile birlikte bir adım öne çıkmasını sağlamıştı.

“Evet anne,Womack bize çok güzel bir haber getirdi.Yüzbaşı Çin’den dönmüş,şu an Londra’daymış.”

Evangeline’in söyledikleri hem Catherine hem de Jane’i rahatlatmıştı.Alice’in bu halinden ötürü kötü bir haber olmasından korkmuşlardı.Bir müddet bunun rahatlamasını yaşasalar da ortadaki garip dikkatlerini cezbetmişti.Bu ilk dillendiren Jane oldu.

“Peki Alice neden ağlıyor ? Onu böyle görünce ben..ne yapacağımı bilemedim,yanına bile yaklaşamadım.”

“Ah Jane,Yüzbaşı Doyle’un bu kadar erken gelmesini beklemediğimiz için Alice Womack’i birden karşısında görünce nişanlısından kötü bir haber geldiğini düşünmüş.Bu bekleyişten ötürü zaten huzursuzdu,sinirleri bozuldu.Hepsi bu.”

Hala çığlık atarak ağlamamak için kendini zor tutan Alice Evangeline’in bu açıklaması ile başını kaldırıp şaşkınlık içinde ona dönmüştü.İçinde bulunduğu durumu böylesi bir kalıba sokabilmesi adeta nutkunun tutulmasına yol açmıştı.Sıklıkla olduğu gibi,ona minnet etmesi mi yoksa kızması mı gerektiğini çözememişti.

Evangeline’in bu açıklaması anneleri Catherine’in yüreğini burkmuştu.Yaklaşan kadın,Evangeline’i ekarte ederek Alice’i kollarının arasına aldı.Genç kızın ustalıkla icra ettiği yalan işe yaramış gözüküyordu.

“Benim tatlı Alice’im,hepimiz senin için çok korktuk.Meğer sen bizim bir anlık yaşadığımız bu korkuyu hep içinde taşıyormuşsun.Tanrıya şükürler olsun ki yüzbaşı sağsalim döndü.”

Annesine sarılmış olan Alice’in bakışları kız kardeşini bulmuştu.Gözleri tekrar dolmuşken bir başka krizin yaklaşıyor olduğunu fark eden Evangeline tekrar araya girmekten kendini alıkoyamamıştı.

“Anne,bence aşağı inip babam ve halamla da konuşmalıyız,onlar da Alice’i merak etmişlerdir.”

“Haklısın Eva.Hadi Alice,hep birlikte aşağıya inelim.”

Ve hep birlikte alt kata inmişlerdi.Stuart holde Alice’in darmadağın ettiği vazo ve çiçeklerle ilgilenirken salonda Nora ve Bridget kahvaltı masasını topluyorlardı.Thomas,Anne ve Benjamin ise salondaki tavan boyu olan geniş camın önüne yerleştirilmiş koltuklarda oturuyorlardı.İçeri girdikleri an üçünün de gözü onlara çevrilmişti.

Anne hala,yaklaşan Alice’e tek başına oturduğu koltuğu gösterip yanına oturmasını işaret etmişti.Söylediğine uyan genç kız,başını kaldırdığı ilk an karşısında duran Benjamin’in endişeli gözleri ile karşılaşmıştı.Güçlükle yutkundu.Neredeyse sonsuzluk kadar uzun bir zaman boyunca birlikte yaşamayı,aynı şehri paylaşmayı hayal ettiği adam karşısında otururken tüm olanlar ona göre adil değildi.

“Neler olduğunu bize kim anlatacak ? ”

Boş kalan tekli koltuğa oturan Catherine,uzanarak kocasının elini kavramıştı.Sadece bu bile odaya hakim olan gerginliği kırmaya yetmişti.Alice o an çıkardığı fırtınanın insanları nasıl korkuttuğunu daha iyi anlamıştı.

“Yüzbaşı Çin’den dönmüş Thomas,Womack bunu haber vermek için gelmiş buraya.Alice de onu görünce tıpkı bizim gibi kötü bir haber almaktan korktuğu için bir an sinirleri bozulmuş.”

Tıpkı bir az önce Alice’in odasında olduğu gibi,bu sözler o an salonda olanları da rahatlatmıştı.Bir an eğer yüzbaşı ölmüş olsa neler olabileceğini düşündü Alice.Geldiğini duyduğu an olduğu kadar histerik bir tepki vermese de,derin bir şekilde üzüleceğini biliyordu.Gözünde emri vakileri ile özdeşleşen nişanlısı Yüzbaşı Doyle ile yıldızı hiç barışmamıştı,onu kesinlikle sevmiyordu.Buna rağmen,ölüp gitmesini dilemek yapamayacağı bir taş kalplilikti.Ölüm haberini duymak onu yıkardı.Lakin bu yıkıntıyı toplayacak gücü sevdiği adamdan,Benjamin’den alabileceğine inanıyordu.O an içinde bulunduğu durumdan ise nasıl çıkacağına dair hiçbir fikri yoktu.

O kendi kendine dalıp gitmişken,Benjamin olduğu yerden kalkıp yanına oturmuştu.Kolunu omzunun etrafına dolayıp onu kendine çekmişti.Kokusu aldığı nefesle birlikte içine dolmuştu.Gözlerini kapatmamak için kendini zor tutarken Benjamin ona doğru eğilmişti.

“Şimdi biraz daha iyi misin ? ”

İçine derin bir nefes daha çekti ve adamın kokusu ile adeta tekrar sarhoş oldu Alice.Bu his,göğsünün içinde adeta ağrıyan kalbine iyi gelmişti.

“İyiyim,hepinizi korkuttum,özür dilerim.”

“Saçmalama,senin nasıl çığlık atarak ağladığını unutmuşuz,sayende hepimizin kulaklarının pası silindi.”

Bu hepsinin kıkırdamasına yol açmıştı.Ağlamaktan gözleri şişmiş olan Alice dahi gülümsüyordu.

“Womack başka bir şey söyledi mi Alice ? Yüzbaşı nasılmış ? ”

Babasının sorusu ile irkilmişti Alice.Bu hiç hatırlamak istemediği o daveti aklına getirmişti.Yüzündeki gülümseme yavaşça kayboldu.

“Nasıl olduğunu bilmiyorum baba fakat bugün beş çayı için beni evine davet etti.Ben o an şaşkınlıkla size danışmadan kabul ettiğimi söyledim fakat eğer istemiyorsa-“

“Tabi ki gidebilirsin Alice.Yüzbaşı oldukça uzun bir yolu kat edip geldi.”

Babasının bu istekliliği Alice’in içindeki o çığlık atarak ağlama dürtüsünü ayağa kaldırıyordu.Bakışlarını umutla annesine çevirdi.Sürekli olarak huysuz olan kadının yapılanın bir nezaketsizlik,bir emri vaki olduğunu görüp karşı çıkmasını umdu.Lakin aradığı destek ondan değil,hemen yanıbaşında olan halasından gelmişti.

“Ben böyle şeylere karışmak istemem Thomas.Lakin sence de önce yüzbaşının Alice’i ziyarete gelmesi gerekmez mi ? Bu şekilde onu yanına çağırması bana biraz nezaketsiz izlenimi uyandırdı.”

“Belki da haklısındır Anne.Ben sadece yüzbaşının yorgun olduğu için bu ziyareti yapamadığını düşünüyorum.”

“O halde Alice’i görebilmek için bu ziyareti yapabilecek kadar kendine gelmeyi beklemeli.Genç bir kızı bu şekilde ayağına çağırması hoş bir hareket değil.”

Alice o an dönüp halasına sarılmamak için kendini zor tutuyordu.Sonunda ailesinde yüzbaşının taraftarı olmayan birisi vardı.İlk defa onun dışında birisi nişanlısını nezaketsiz olarak nitelendirmişti.

Lakin aşık olduğu Benjamin annesinden oldukça farklı düşünüyordu.

“Tanrı aşkına anne,adam arkasında bir savaş bırakıp gelmiş.Tek istediği sevdiği kadını görmek iken görgü kurallı muhtemelen düşündüğü en son şeydir.”

Oluşan sessizlik Benjamin’i destekliyordu.Alice,durumunun bundan daha trajik bir hale gelemeyeceğini düşündü.Aşık olduğu kuzeni nişanlısı ile buluşması için ortam hazırlamaya çalışıyordu.

“Ben de senin gibi düşünüyorum Benjamin.Yüzbaşı içinde bulunduğu yorgunlukla muhakeme edememiş olabilir,onun bu kabalığına kabalıkla karşılık vermek hoş olmaz.”

Babasının bu sözlerine annesine de katılmıştı.Karı koca birlikte Anne ve çocuklarına Yüzbaşı Doyle ve meziyetlerini anlatmaya koyuldular.Adamın soğuk ve mesafeli olmasına rağmen ne kadar asil olduğundan,kibarlığından ve üstü kapalı bir şekilde zenginliğinden uzun uzun bahsettiler.Alice bu işkenceye sadece başını sallayarak katılıyordu.Evangeline kuzenleri Jane’i o an itibari ile kendisi gibi sıkı bir yüzbaşı taraftarı haline getirmişti bile.

“Keşke Alice yerine yüzbaşı buraya gelseydi.O aşk mektuplarını yazan adamı görmek için sabırsızlanıyorum.”

“Jane ! ”

Babaları Thomas öksürerek durumun uygunsuzluğunu vurgulasa da Eva ve Jane arasındaki kıkırdamaya engel olamamıştı.Halaları Anne bile gülmemek için kendini zor tutuyordu.Olduğu yerden fırlayıp odasına çıkmamak için kendi kendini ikna etmeye çalışan Alice içinse Benjamin’in mırıldanması son nokta olmuştu.

“Şu mektuplarını bir ara ben de okumak istiyorum ona göre.”

“Tamam,bu kadarı yeter.Odama çıkıyorum.”

“Neden ? ”

“Bileklerimi herkesin içinde kesmenin fazla dramatik olacağını düşünüyorum Ben.”

Sözleri adama küçük bir kahkaha attırmıştı.Buz mavisi gözleri hoşnutsuzlukla üzerinde gezse dahi bu adamı keyfinden etmemişti.Sabır dileyerek ayağa kalktı.Onunla birlikte Evangeline ve Jane de ayaklanmışlardı.

“Müsadenizle,ben odama çıkmak istiyorum.”

“Biz de Alice’e eşlik edeceğiz,değil mi Jane ? ”

“Ah evet,hazırlanması gerek.”

Babaları Thomas’tan çıkabilirsiniz iznini aldıktan sonra üçü birlikte üst katta Alice’in odasına geçmişlerdi.Kapıyı araladığı an yatağına yönelen Alice,hiçkimseyi umursamadan kollarını açıp kendini yatağına atmıştı.

Onunla birlikçe içeri giren Jane ve Evangeline de yatağa ilişmişlerdi.Mektup ve Womack’in gelişi sonrası çıkan yaygarada nişan yüzüğünü unutan Jane,kuzeninin parmağındaki parıltıyı o an fark ediyordu.Kendinden geçmiş gibi eline uzanıp adeta gözüne kadar çekmişti.

“Aman Tanrım.Bu şu ana kadar dünya üzerinde gördüğüm en güzel şey olabilir.”

“Jane,parmağımı koparacaksın.”

“Alice,sen bir delisin.Bu yüzük benim olsa değil çıkarmak parmağıma zamklardım.”

Daha fazla bir şey söylemedi Alice.Kuzenini bu hayranlıktan alıkoyamacağını biliyordu.Yüzüğün ne kadar güzel olduğunun o da farkındaydı.Koşullar değişmiş olsa bu parlak taş için tıpkı Jane gibi kendinden geçebilirdi.Lakin kuzeninin ve kardeşinin aksine,o bu yüzüğün parmağına takıldığı anı biliyordu.Onunla evlenmek istediğine dair babası ile konuşup gerekli izni aldıktan sonra buluştukları nişanlısı,tek bir kez gülümsemeden,sevgi sözü etmeden sadece yüzüğün bir aile geleneği olarak nesilden nesile geçtiği söyleyerek parmağına takmıştı.Alice o an ne diyeceğini bile bilememişti,teşekkür bile ağzından zor çıkmıştı.

Jane parmağını çekiştirip yüzük hakkında Evangeline ile konuşurken Alice’in gözleri tavana odaklanmıştı.Geldi diye geçirdi içinden.Hala inanamıyordu.Aradan geçen onca zamandan sonra kendini nişanlısını görmeye hazır bile hissetmiyordu.Ne diyecekti ? Onu ne kadar özlediğini anlatamazdı.Kalbini dinlediği zaman,yokluğunda Doyle’u bir kere bile aradığını hatırlamıyordu.Keşke burada olsa dediği tek bir ana sahip değildi fakat iyi ki gitmiş dediği birçok an aklındaydı.Eğer o gün çıkıp gelmemiş olsa,Alice tekrar iyi ki gitmiş diyebilirdi.

Fakat Yüzbaşı Robert Doyle dönmüştü ve Londra’daydı.

“Ben ne yapacağım şimdi ? ”

Alice söylediğini içinden geçirmekle kalmayıp seslendirdiğini,Eva ve Jane sohbetlerini kesip bakışlarını üzerine çevirdiklerinde anlamıştı.Kardeşi içine düştüğü sıkıntıyı anlasa dahi,kuzeni daha romantik düşüncelerin peşindeydi.

“Alice,heyecanlı mısın yoksa ? ”

Bakışlarını önce Jane’e sonrasında ise Evangeline’e çevirdi.Duygularını en azından o an için ele vermemesi gerektiğini Eva’nın tehditkar bakışlarından anlıyordu.

“Nasıl hissettiğimi bilmiyorum.Heyecanlıyım ama bu sadece heyecan değil.”

“Neler hissettiğini hayal bile edemiyorum.Nişanlın bir savaştaydı,onu aylardır görmedin.Kim bilir onun için ne kadar korkmuşsundur.”

“Açıkçası onun için pek de korkmadım.Doyle kolay kolay ölecek adamlardan değil.”

Bu söylediği kuzenini şaşırtmıştı.Onun yüzündeki karmaşık ifadeyi görmek halihazırda sinirleri yıpranmış olan Alice’i güldürmüştü.Hala Jane’in tuttuğu elini çekip yatakta yüzüstü dönerek ellerini çenesinin altına aldı.

“Sevgili Jane,eğer ölüm meleği nişanlımı kaşlarını çatmış bir şekilde bir kere görse kendine başka hedef seçerdi,emin ol.O ölümü bile korkutabilecek bir adam.”

“Eva,Alice doğru mu söylüyor ? ”

Evangeline’in yüzünde de muzip bir gülümseme belirmişti.Kardeşinin bunu inkar edemeyeceğini biliyordu Alice.

“Yüzbaşının biraz sert bir mizacı olduğunu söylemek mümkün.Tabi Alice her zamanki gibi biraz abartıyor,orası ayrı.”

Ve kızlar için günün geri kalanı böyle geçmişti.Birlikte,adeta derin bir kuyuya düşmüşçesine sohbete koyuldular.Yüzbaşı Doyle,Jane’in York’ta delicesine aşık olduğu fakat asla açılamadığı edebiyat hocası Edward Norman,Evangeline’in gözüne kestirdiği Martin’lerin oğlu Samuel Martin,şehirde dönen tüm dedikodular,hepsi hakkında konuşmuşlardı.Kahkahalar ve kıkırtılar odanın dışına taşıyordu.Kızlar,birbirlerini çok özlemişlerdi.Bunu onları dışarıdan gören herkes görebilirdi.

Saat dörde yaklaştığında ise odalarının kapısı çalınmıştı.İçeri gelen anneleri Catherine’di.

“Siz kızların sohbeti bölmek istemem ama Alice’in çıkması gerek.”

“Anne daha erken.”

Yatakta,sırtı kapıya dönük şekilde oturan Alice tüm ciddiyeti ile olduğu yerde bekleyen annesine çıkıştıktan sonra Eva ve Jane’e dönmüştü.Hevesle sohbetlerine geri dönmelerini beklese de,onun aksine kızlar gözlerini Catherine’den alamıyorlardı.

“Üzerine çeki düzen verip aşağıya in Alice.Bir kez daha yukarı çıkmak istemiyorum.”

Sakin fakat korkutucu derecede ciddi bir ses tonu ile onu uyaran annesi çıktığında,nefesini tutmuş olduğunu yeni fark etmişti Alice.

“Hadi Alice,kalk elbiseni düzeltelim.Annemi kızdırmak istemezsin.”

“Biliyor musun Eva,ben hiçbirinizi kızdırmak istemiyorum.Ama her biriniz beni kızdırmakta oldukça ustasınız.”

Homurdanmalar eşliğinde ayağa kalkmıştı.Eva elbisesindeki kırışıklıklar ile tek tek ilgilenmiş,Jane ise saçındaki dişli gümüş tokayı çıkarıp tekrar tıpkı onun yaptığı gibi yarım toplamıştı.İki kız,boynuna misk sürmeye kalktığında ise çıkışıp kahverengi,örgü pançosunu alıp adeta kaçarcasına odadan çıkmıştı.

Alt kata geçip salona baktığında,ne babası ne de Benjamin’i görememişti.Koltuklarda sadece annesi ile Anne hala oturuyorlardı.

“Benjamin ile babam neredeler ? ”

Omzunun üzerinden ona bakan annesi hazır olduğunu gördüğünde memnuniyetini gösterir şekilde başını sallamıştı.

“Onlar dışarı çıktılar.Stuart arabayı hazırladı,seni bekliyor,daha fazla oyalanma.”

“Peki.Akşam yemeğinde görüşürüz Anne hala,seni çok ama seviyorum.”

“Benim tatlı Alice’im,ben de seni seviyorum.”

Yanına gelen annesinin omzuna dokunması ile birlikte salondan çıkıp bahçeye geçmişlerdi.At arabası hazır bir şekilde köşkün bahçe kapısı önünde onu bekliyordu.Ona eşlik eden annesi,arabanın önüne geldiğinde yüzünü avuçlarına almıştı.

“Çok güzel,zarif bir genç kızsın,buna göre davranman gerektiğini biliyorsun değil mi ? ”

“Biliyorum anne,yüzbaşını gördüğüm zaman eteklerimi kaldırıp kucağına zıplayacağım.”

“Alice.”

“Tamam,eğer kızarım diyorsan eteğimi kaldırmadan da zıplayabilirim.”

“Tüm deliliğini burada bırak ve gittiğin yere uygun davran.Yüzbaşına selamlarımızı ilet ve müsait olduğu bir gün onu ağırlamaktan onur duyacağımızı söyle.Hava kararmadan da eve dönmüş ol.Anlaştık mı ? ”

“Eteğimi kaldırmayacağım,kimsenin kucağına zıplamayacağım ve delilik yapmadan akşam eve döneceğim.Sanırım anlaştık anneciğim”

“Geç kalacaksın,hadi bin şu arabaya.”

Annesinin yanağına bir öpücük kondurarak geri çekilmişti Alice.Dediğine uyup arabaya bindiğinde küçük camındaki bordo perdeyi çekiştirip parmak uçları ile el sallamıştı.Arabayı çeken bir çift at,nalları ile toprağı dövüp hızlanarak yola koyulduklarında gülümseyen annesi de usulca görünmez olmuştu.

Derin bir nefes çekip,başını küçük cama dayayarak batmaya hazırlanan güneşin kızıla boyadığı gökyüzünü izlemeye koyuldu.Ailesi çok zengin olmasa dahi babası Londra’da tanınan bir tüccardı.Ailelerinin kökü Londra’ya dayanıyordu ki bu birçok kişi ayrıcalıklı bir durumdu.Chelsea ya da Kensington gibi Londra’nın kalbinin attığı bir semt olmasa dahi,köşklerinin olduğu Wembley merkeze yakın ve oldukça iyi bir konumdaydı.

Nişanlısı için ise durum tamamen farklıydı. Yüzbaşı Robert Doyle asil kandan gelen bir soyluydu. Ailesinden gelen varlığının yanında kendi emeğiyle kazandığı askeri unvana sahipti.İstese Londra'nın,hatta İngiltere'nin en seçkin semtlerinde yaşabilecekken o Uxbridge'de,Colne nehrinin kenarında olan ailesinin eski evinde kalmayı tercih ediyordu.Ormanın içindeki yapı o kadar tenha bir alana yapılmıştı ki,düğünlerinden sonra başka bir yere taşınmazlarsa gece ormandan gelen seslerin onu uykusuz bırakacağına emindi.

Bir saatten daha kısa süren yolculuğunun sonunda araba ormanın içine girmiş ve dar yollardan geçerek nişanlısına ait olan mülkü bulmuştu.İki katlı ana binayı,müştemilatı,ahırları ve nehire açılan büyük bahçeyi çevreleyen taş duvarların ortasına yerleştirilmiş demir kapı yaklaşmaları birlikte kahya tarafından açılmıştı.İhtişamlı bahçede ilerleyip nişanlısının konakladığı binanın önünde durduklarında karşılayan verandadan inen Uşak Womack olmuştu.

"Hoş geldiniz Bayan Princeton."

Ellili yaşlarını bitirmeye yaklaşmış,saçları neredeyse tamamen bembeyaz olan adamın elinden destek alarak arabadan çıkmıştı Alice.Ayağı toprağa bastığında esen rüzgar saçlarını uçuştururken güçlü bir şekilde akan nehrin sesi kulağına gelmişti.Daha önce sadece bir kez geldiği yere başını çevirmiş uzun uzun bakarken Womack'e sormuştu.

"Bay Womack,nehrin sesi sürekli bu kadar rahat duyulabiliyor mu ? "

"Elbette efendim."

"Peki yüzbaşı bundan rahatsız olmuyor mu ? Gürültüyü sevmediğini sanıyordum."

"Bilakis hanımefendi,Yüzbaşı Doyle nehrin ve ormanın seslerini oldukça huzur verici bulur.Katlanamadığı şey insanların gürültüsü.Hatta ne zaman gürültülü bir misafiri olsa ya da davetten gelse bana tüm camları açtırır.Doğanın sesi ona huzur verir."

Etrafını izlerken yavaşça başını sallamıştı Alice.Geldiği araba toprak yolda geri dönüp giderken o da Uşak Womack'i izleyerek eve geçmişti.Kristal avizeler ve kıymetli tablolarla süslenmiş holde bir hizmetçi belirip üzerindeki pançoyu almıştı.Onu arkasında bırakıp kahverengi ve krem tonları ile döşenmiş geniş salona geçtiklerinde Womack olduğu yerde durup ellerini önünde birleştirmişti.

"Lütfen oturun Bayan Princeton.Beyefendiye geldiğinizi haber vermem gerek.Onu beklerken herhangi bir şey içmek ister misiniz ? "

Yüzbaşı ile arasında kalan tek şeyin birkaç merdiven olduğunu bilmek Alice'in huzursuz bir heyecana kapılmasına yol açmıştı.Ağzında dilini zor hareket ettirebildiğini hissediyordu.

"Bir bardak su alabilir miyim ? "

"Elbette.Rahatınıza bakın lütfen,Dorothy suyunuzu getirecek."

O tedirgin bir şekilde gülümserken Womack salonu terk etmişti.Uşağın gitmesiyle birlikte yüzündeki gülümseme küçülüp kayboldu.Bir müddet ne yapacağını bilmeden etrafına bakındı.İçindeki güveni azaltan yorucu bir heyecana kapıldığını hissettiğinde oturmanın iyi bir karar olmadığına karar vermişti.Tıpkı holdeki gibi pahada kıymetli olan mobilya ve süslemelerin arasından geçip kendini ahşap kemerle çevrelenmiş pencereden bahçeyi izlemeye bıraktı.Evin için kasvetin türlü tonunu taşırken bahçe ağaçları,çiçekleri ve nehir manzarası ile neredeyse cennetten bir seçkiyi andırıyordu.Mest olduğunu hissetti.Manzara bahçedeyken bile onu etkilemişken o an tümünü görmesiyle büyülüyordu.

“Alice.”

Olduğu yerde titrediğini hissetti Alice.Adını bu tonda duymayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki tüyleri tek tek ayağa kalkmıştı.

İçine derin bir nefes çekip sakin olmaya çabalayarak yönünü çevirdi.Yüzbaşı Doyle aylar sonra salonun kapısında durmuş,yıldızsız bir gece kadar siyah olan gözleri ile ona bakıyordu.Ne diyeceğini bilemedi,gülümseyememişti bile.Tereddütle iki adım atmışken nişanlısı ondan daha hızlı davranarak iri adımları ile yanını bulmuştu.Kısa bir an göz göze kaldılar.Alice kendini söyleyecek bir şeyler bulmak için zorlarken Doyle'un eli yükselip yanağını kavramıştı.Halihazırda konuşamayacak kadar heyecanlıyken dilinin ağzının içinde pelteleştiğini hissediyordu Alice.Titrememek için kendini sıkarken,yüzbaşı bir adım daha ileri gidip vücudunu kolları ile sararak onu kendine çekmişti.

"Sonunda buradasın."

Doyle'un iri parmakları saçlarının arasında gezerken başını omzuna yaslamıştı,nefesini alnında hissediyordu.Kollarının arasında bedenini o kadar sıkı kucaklaşmıştı ki kemiklerini avuçlarına alacağını düşündü bir an.Adamın ona daha önce hiç bu kadar yaklaştığını hatırlamıyordu.İnanmakta güçlük çekse bile,aralarına her zaman görünmez bir mesafe koyan despot nişanlısı tarafından ilk defa özlendiğini hissetmişti.İki yanında duran ellerini yavaşça kaldırıp adamın sırtına götürdü.Onun için sonsuzluk kadar uzun gelen bir süre boyunca böylece kalmışlardı.Saçlarını öperek geri çekilen Doyle yanağını tekrar avucunun içine aldığında gülümsüyordu.

"Seni özlemişim."

Adamın kara gözlerine bakarak konuşamayacağının farkındaydı Alice.Daha önce böyle bir şeyi deneyimlememişti.Doyle sert ve kabayken onun için her şey daha kolaydı.Bu ilgili ve özlem dolu adamı neredeyse tanımıyordu.

"Be-ben de sizi özledim Yüzbaşı-"

“Gitmeden önce bana adımla hitap etmen konusunda anlaşmıştık.”

Alice öyle bir heyecanın içine düşmüştü ki o an kendi adını dahi zor söyleyebilirdi.Utançtan adeta kanının kaynadığını hissediyordu.Hala yanağını avucunda tutan Doyle’un sıcaklığı fark edip etmediğini merak etmişti.

“Ben de seni özledim Robert.”

Sözleri nişanlısının daha geniş gülümsemesini sağlamıştı.Alice utanç ve şaşkılığın arasında adeta boğuluyordu.Daha önce Doyle’u bir kez dahi gülümserken görmemişti.O an ise adamın dudakları tebessüm ile kıvrılıyordu.Ölümü bile korkutabileceğini söylediği ciddiyetini bıraktığında,adamın bu kadar güzel gülebileceğini hiç düşünmemişti.

Doyle’un yanağını okşayan baş parmağı,şakağının altındaki küçük yaraya geldiğinde duraksamıştı.Alnı kırışmıştı,üzerine eğildi.

“Bu iz nedir Alice ? ”

“Ah o mu ? Şey..mmm..ön-önemli bir şey değil.Sabah merdivenlerden düştüm.”

Adamın gözlerinin içine bakıyordu.İşte şimdi sinirlenecek diye geçirdi içinden.Tanıdığı nişanlısı bu kadar uzun süre kibar kalamazdı.Sakarlığı için ona çıkışacaktı,dikkatli olmasını tembihleyecekti.Ona soyismi ile hitap etmiş olmasını tolere etmiş olsa dahi buna sessiz kalacağını sanmıyordu.

Lakin Doyle onu tekrar şaşırtmıştı.Parmağı ile yarasını okşayıp usulca başını salladıktan sonra elini kavrayarak kanepeye ilerlemişti.Yan yana oturduklarında,aralarındaki mesafe oldukça azdı.Salonun içinde onu huzursuzlaştıran bir sessizlik oluşmuştu.O duvardaki tabloları,kristal avizeleri,evi süsleyen bibloları,salondaki her bir ayrıntıyı tek tek inceliyordu.Doyle’un gözleri ise sadece onun üzerindeydi. Biraz daha bu şekilde devam ederlerse bayılacağını hissediyordu Alice.Göğsünün daralmış,nefes almakta zorlanırken elinde bir bardak su ile Womack'in karısı Dorothy salonun kapısında belirmişti.Bu nişanlısının dikkatini dağıtmıştı.

"Ne var Dorothy ? "

"Bayan Princeton için su getirdim efendim."

Kadına eliyle gelmesini işaret etmişti.Teşekkür ederek suyunu alan Alice titreyen eli ile neredeyse hepsini içmişken bir kısmı dudağının kenarından çenesine süzülmüştü.Kendine lanet ederek elindeki bardağı önündeki sehpaya bıraktı.Şimdi diye geçirdi içinden,şimdi ne kadar sakar olduğum hakkında söylenecek.

Bu hissin çekingenliği ile yüzünü Doyle’a döndüğünde,nişanlısı onu tekrar şaşırtmıştı.Kolunu omzuna dolayan adam,çıkışmak yerine onu kendine çekmişti.Eli uzanıp çenesini kavramış,suyun bıraktığı ıslaklığı gerdanına kadar silmişti.Tüm tüylerinin ayağa kalktığını hissediyordu Alice.Daha fazla titrememek için tanrıdan güç diledi.Doyle’un huysuz hali ile baş etmek onun için kesinlikle daha kolaydı.

“Gerçekten susamışsın.”

“E-evet san-sanırım su-samışım.”

Kekelemesi Doyle’u güldürmüştü.Sesindeki alayı hissetmişti Alice. Parmakları yükselip saçlarında gezmeye başladığında adamın ne kadar solgun olduğunu ancak fark etmişti.Esmer teni oldukça açıktı.Bunu yolculuğun yarattığı yorgunluğa verebilirdi fakat yüzündeki solukluk gözlerine dahi yansımıştı.Doyle'u sevmese dahi dış görünüşünün neredeyse kusursuz olduğunu kabul ediyordu.Normal bir günde siyah gözleri elmastan yontulmuşçasına parlarken o an gür kaşlarının altında donuklaşmışlardı.Çekinerek baktığını dudaklarındaki yarıkları görebiliyordu.Bir şeylerin yolunda olmadığı açıktı fakat bu sorabilecek cesareti kendinde bulamıyordu.Bunun yerine onu şaşkına çeviren gelişini konuşmak istedi.

“Geleceğinden haberim yoktu.”

“Biliyorum,sürpriz yapmak istedim.”

“Haber vermiş olsan hazırlık yapardım.”

İçini çeken adamın parmakları tekrar yüzüne değmişti.Adeta ilk defa görmüş gibi yanağını okşuyordu.Nefesini verdiğinde,soluğunu dudaklarının üzerinde hissetmişti Alice.Bu yutkunmasına yol açtı.Gözlerini kapatmamak için kendi ile savaşıyordu.

“Buradasın,yanımdasın işte.Başka hazırlık yapmana gerek yok.”

Usulca başını salladı Alice. Adamın gözleri üzerinde dolaşırken sessizliğin onu daha fazla gerdiğini fark etmişti.Susmanın iyi bir seçenek olmadığını var sayıyordu.

"Be-ben sana mektup yazmak istedim ama nasıl yol -"

"Lütfen Alice.Açıklama yapmak zorunda değilsin."

"Biliyorum.Ben sadece..anlatmak istedim."

Doyle eğilip alnını öptüğünde dudaklarının ne kadar sıcak olduğunu fark etti.Adamın teni ona her dokunduğunda sıcak olurdu fakat o an hissettiği bundan çok daha fazlasıydı.Ne olduğunu sormak istedi fakat Doyle buna engel olmuştu.

"Neler yaptın ben yokken ? "

“Pek bir şey yapmadım aslında,sadece seni bekledim.”

Sözler dudağından çıktığı an pişman olmuştu Alice.Bunu öylesine söylemişti fakat gideceği yeri kestirememişti.İstemediği bir şekilde Doyle’un kurduğu romantizm ağına düştüğünü hissediyordu.Telaşla açıklamaya başlamıştı.

“Aslında birkaç şey yaptığım söylenebilir.Evangeline ile piyano derslerine başladık mesela.O sadece çalıyor fakat ben hem çalıp hem şarkı söyleyebiliyorum.Bay Newman müzik konusunda oldukça yetenekli olduğumu söyledi.Hatta düğünümüzde bir parça çalabileceğimi dahi-“

Doyle elini kaldırarak sözünü kesmişti.Adam onu durdurana kadar ne kadar hızlı konuştuğunun farkına bile varmamıştı Alice.Oturduğu kanepenin yastıkları arasına gömülüp kaybolmak istiyordu.Nişanlısının o an çıkışacağını düşündü.Sözünü kesmesini ancak bu açıklayabilirdi.

Fakat Doyle onu kollarının arasında daha sıkı sararken onu tekrar şaşırtmıştı.

“Maalesef düğünümüzde piyano çalabileceğini sanmıyorum.Bunu sadece ben dinlerken yapabilirsin.”

“Ev-evet..ha-haklısın ben sa-sadece…”

İçindeki nefesi dışarı vererek pes etmişti Alice.Konuşarak her şeyi daha kötüye götürdüğü düşünüyordu.Adamın kolları arasında nefessiz kaldığını hissetti.Ellerini omzuna yükseltip yavaşça geri çekildiğinde üzerindeki gömleğin lekelendiğini görmüştü.Doyle'un göğsünde kan lekesi vardı.

"Robert sana ne oldu ? Göğsün kanıyor."

Bunu söylediğinde Doyle üzerindeki bakışlarını göğsüne çevirmişti.

"Önemli değil,sadece bir yara."

"Ha-hayır sen iyi değilsin.Ateşin var,solgunsun.Doktora gözüktün mü ? "

Alice neyi yanlış yaptığını bilmiyordu.Ellerini usulca üzerinden çeken Doyle ondan uzaklaşarak kanepede arkasına yaslanmıştı.Yüzündeki rahat ifadenin geçen her an ile nasıl kasıldığını görebiliyordu.

"Sadece bir yara dedim.Sargı gevşediği için kanamış olmalı."

"İstersen yardımcı olabilirim,Bridget'tan nasıl yapıldığını görmüştüm."

Nişanlısı sabırsızlıkla içini çekerek ayağa kalkmıştı.Bu o kadar ani olmuştu ki yerinde sıçramamak için kendini zor tuttu Alice.

"Gerek duymuyorum.Masa arka bahçede hazırlandı.İstersen geçebiliriz."

"Geçebiliriz fakat sen iyi gözükmüyorsun Doyle.Yaran iltihap-"

Adama ismi yerine soy ismi ile hitap ettiğinde elini kaldırarak tekrar sözünü kesmişti.Ziyaretinin başından beri onu şaşırtan bir kibarlık ve anlayışın içinde olan nişanlısının alışkın olduğu Yüzbaşı Doyle'a dönüştüğünü sadece kasılan yüzüne bakarak seçebiliyordu.Azarlanacağını düşündü Alice.Ve nişanlısı bu sefer onu şaşırtmamıştı.

“Benim hatam,seni hiç çağırmamış olmam gerekirdi.”

Doyle’un gür kaşları çatılmıştı.Gece kadar siyah gözleri dakikalar önce içinde olduğu dinliği kaybetmişlerdi.Kollarını göğsünde birleştirmiş,uzun boyuyla yukardan onu süzüyordu.Yavaşça ayağa kalktı.O an karşısında duran adamı çok daha iyi tanıyordu Alice.Canı yansa dahi onunla baş etmesi daha kolaydı.

“Özür dilerim Robert.Ben senin için endişelendim,hepsi o kadar.”

“Biz nişanlanalı ne kadar oluyor ? ”

Yutkundu Alice.Adamın sesi o gür,otoriter tona geçmişti.Bakışları ahşap zemini buldu.

“Yedi ay.”

“Yedi ay.Ve sen bu geçen yedi ayda nişanlandığın adamın adını öğrenemedin mi ? ”

Alice başını utanarak yerden kaldırdı.

“Robert özür dilerim,ben..alışık olmadığım için yanlışlıkla ağzımdan bir anda çıktı.”

Öfkeyle nefesini veren Doyle ona arkasını dönmüştü.Ne yapması gerektiğini bilemedi Alice,ellerini önünde birleştirmiş,öylece kalakalmıştı.Tereddütle bir adım attı nişanlısına doğru.Titreyen eli korku ile adamın omzuna değdiğinde gür sesini tekrar duymuştu.

“Gitsen daha iyi olacak.Seni daha sonra görürüm.”

Usulca elini çekti.Sadece dakikalar önce alnını öpüp kulağına fısıldayan adamın bir anda nasıl bu hale geldiğine inanmıyordu Alice.Nutkunun tutulduğunu hissetti.Kolları vücudunu sardığı ilk anda tanıştıkları günden beri onu hissizlikle yargıladığı için suçluluk duymuştu.Doyle'un sesinde,dokunuşunda içinde biriktirdiği özlemi ayrımsadığını sanmıştı.O an ise kırılan kalbinin göğsüne battığını duyumsuyordu.

"Nasıl istersen."

Yüzü öfke ve utançla kıpkırmızı olan Alice Doyle’u geçerek hole çıkmıştı. Açık olan dış kapıdan içeri giren Womack onu gördüğünde duraksamıştı.

"Bir isteğiniz mi var hanımefendi ? "

"Pançomu getirin lütfen."

Uşak ne olduğunu anlamamış bir halde yüzüne bakıyorken Doyle arkasında belirmişti.İsteğini tok sesi ile emire dönüştürmüştü.

"Dorothy'e Bayan Princeton ile ilgilenmesini söyle,hanımefendi için ahırdan arabayı çıkarın."

"Emredersiniz efendim."

Womack ortadan kaybolmuş ve kısa bir an sonra Dorothy elinde pançosu ile gelmişti.Kalın,kırmızı kumaşı omuzlarına alıp sadece boynundaki tek düğmeyi ilikledi Alice.Başını kaldırdığında Doyle ile göz göze gelmişlerdi.İçini yakıcı bir öfke kaplarken bakışlarına daha fazla katlanamayacağını hissediyordu.

"Umarım kısa sürede iyileşirsin,görüşmek üzere."

Teşekkür ederim ya da Görüşmek üzere. Adamdan hiç olmazsa bu iki sözden birini duymayı beklemişti.Neredeyse kanını kaynatacak olan öfkeye rağmen iyi dileklerini sunmuşken onun da buna karşılık vermesi gerektiğini düşünüyordu Alice.Fakat yanılmıştı.Sözleri karşısında Doyle sadece usulca başını sallamakla yetinmişti.

Yumruklarını sıkarak açık ev kapısından verandaya çıktı.İçine derin bir nefes çekmek için duraksadığında gözleri bahçeyi baştan başa gezmişti.İlk gördüğünde onu mest eden manzara o an ruhuna işlemiyordu.Cennetten bir seçki olarak nitelendirdiği bahçenin şeytanın sirkine dönüştüğünü düşünmüştü.

Öfkeden dudaklarını ısırarak merdivenleri indi.Taş yola çekilen arabanın yanına geldiğinde Uşak Womack onun için kapıyı açmış yardımcı olmak için elini uzatıyordu.Kendine hakim olamayıp başını arkasına çevirdiğinde Doyle'un açık kapıdan asık yüzü ile Dorothy'e söylediğini görmüştü.Nehrin gürültüsü seslerini bastırıyordu.Bu Womack'in sözlerini aklına getirmişti.

Katlanamadığı şey insanların gürültüsü.

Bakışlarını güçlükle nişanlısı ve hizmetçisinin üzerinden çekebilmişti.Womack'in elinden güç alarak arabaya geçtiğinde artık neyi yanlış yaptığını biliyordu.

"Bay Womack,sanırım bu gün tüm pencereleri açmanız gerekecek.Yüzbaşı Doyle'u gereğinden fazla rahatsız ettim."

Yazan ; İlknur DUMAN

 

   

 

Loading...
0%