Yeni Üyelik
6.
Bölüm

BELİRSİZLİK İLKESİ

@ikliimaslan

"Pencerenin varlığı değil, duvarın yokluğudur odayı aydınlatan."

       

LOA TZU

 

 

🍷

 

Doğu'dan...

 

 

Irmakla sofrada oturuyorduk. "Neden iptal oldu toplantı?" Irmağın sorduğu soruya tam cevap vericektim ki Ceylin "Doğu Erdal abi!" diye bağırdığını duydum. "Doğu!" Hızlıca ırmakla beraber masadan kalkmıştık. Giriş kata geldiğimizde. 1. kata çıkan merdivenlerin başında Ceylin ve Kıvançı görmüştüm. Kan beynime sıçradı. Bu it Ceylini çekiştiriyordu. Sinirle merdivenlere bir adım atıcağım sırada. Ceylin merdivenlerden yuvalanıp ayaklarımın dibine düştü.

 

 

"Ceylin! Beni duyuyor musun?" Ceylin'in kafasına dokunduğumda kan elime bulaşmıştı. "Naptın sen lan" Öldürücektim. Irmak ne yapıcağını bilmez şekilde başımızda duruyordu. Kitlenmişti. "Ambulansı ara Irmak!" Ona bağırmamla kendine gelmişti. "Erdal abi! Nerdesiniz siz alın şu orospu çocuğunu hesabını kesicem depoya götürün." Bu böyle olmıcaktı.

 

 

Ceylin'i kucağıma almıştım. "Arabaları getirin!" Korumaların getirdiği arabanın arka koltuğuna Ceylin'i koymuştum. Arabaya bine binmez gaza tüm gücümle yüklendim. "Ceylin'im duyuyor musun beni?" Ceylin beni duyuyor gibi hırıltılı bir ses çıkartmıştı boğazından.

 

 

Ceylin'in babasının hastanesine gelmiştik. "Sedye getirin!" Hızlıca hemşireler doktorlar yanımıza gelmişti. "Merdivenlerden düştü kan kaybetti kafası kanıyor." Ceylin'e bir şey olursa ben yaşayamazdım. Ceylin benim gözümde o kafama taş atan minik kızdı. Herseyimdi.

 

 

Ceylin'i ameliyathaneye almışlardı. Bu zamana kadar kimse için burada beklememiştim. Keşke şu anda beklemeseydim.

 

 

Bu hastane Ceylin'in babası Aslan Yakup amcanındı. Hastane üzerinden para aklanıyordu ve olaylarımızda bu hastaneyi kullanıyorduk. Başka hastane kullanırsak polislik olurduk.

 

 

Yaklaşık bir saattir Ceylin ameliyattaydı. Buraya geldiğimizde hemen arkamızdan Irmak gelmişti. Ameliyathaneden doktor çıkmıştı. Irmakla ikimiz doktora doğru gittik.

"Nasıl durumu, iyi mi?" doktora yönelttiğim soruyla korkumun üstüne merak duygum daha da binmişti. "Odaya alıcaz hayati bir riski yok, verdiğimiz ağrı kesicilerle uyucak bir süre o kadar"

 

 

Ceylini odaya almışlardı. Başından bir dakika bile ayrılmak istemiyorum. İçimde büyük bir öfke vardı. O iti öldürücektim. Ceylin öldürmemi istemezdi belki ama ben öldürücektim. İlk defa Ceylin'e karşı gelicektim. Benim zaafım olana kimse dokunamaz. Dokunduğunda ise ölümü boylar.

 

 

 

🍷

 

Ceylin'den

 

Gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım, başımda Doğu bekliyordu. Merdivenlerden düşmüştüm. "Doğu" sesim çok zorlukla çıktı. Doğunun yorgun gözleri bir anda parlamaya başladı. "Efendim Ceylin'im" bana her ceylin'im dediğinde küçük kız çocuğu oluyordum. "Su verir misin? Susadım." Hemen hastanenin dolabında olan şişe suyu almıştı. Sırtımdan destekleyerek olduğum yerde oturmamı sağlamış, yatağımı dikleştirmişti. Yavaş yavaş suyu içirmeye çalışıyordu bana. Bir bebeğe dokunuyormuş gibi narin davranmaya çalışıyordu. "Ben doktora haber veriyim uyandığını." Onu onaylarcasına gözlerimi kırpıştırmıştım.

 

 

Doğu kapıdan çıkar çıkmaz Asel ve Irmak odanın kapısında belirdiler. Aynı anda kapıdan giremeye çalışmaları, bu halde bile bu kızlar beni güldürüyordu. "Düşüceksiniz durun." gümekten olduğum yatağa işicektim. "Allahım yarabbim ya sıkıştırdın Asel, beni kapıya çekicem şimdi saçını" Irmağın üstünü düzeltirken söylenmesine Aselle aynı anda kahkaha atmıştık. "Asıl sen beni sıkıştırdın, bavul gibi çantan var." Irmağa karşılık olarak adeta çemkirmişti. "Sen benim çantama kurban ol, hah" ikisinin didişmesi tüm dertlerimi unutturuyordu vallahi. "İki dana nasıl girmeyi başardınız hayret ediyorum" ikisi de aynı anda gözlerini büyütüp bana baktılar. Evet helvam fındıklı fıstıklı olsun. "Sen bizim fiziğimize kurban ol." İkisinin de aynı anda bu cümleyi demesi üçümüzü de hayrete düşürmüştü. Kahkahalarımız odada yankılanırken, Doğu ve doktor içeri girmişlerdi.

 

 

"Ooo kızlar neşeniz bol olsun, hastamı tedavi etmişsiniz." dedi doktor.Bu sefer topluca gülmeye başlamıştık. Irmak doktorları taklit eder gibi "tabi ki hocam görevimiz" dedi sesi ciddiyetle karıştı.

 

 

Hepimizin gülmesi hafif bir dinmişken ırmak ve Asel ile göz göze gelmemeye çalıştım. Onlarla göz göze geldiğimizde otomatik olarak gülüyorduk. Doktor kontrollerimi yapmıştı, kan değerlerimde de sıkıntı olmadığı için istediğim zaman gidebileceğimi söyleyip odadan çıkmıştı.

 

 

Doğuya gitmek istediğimi söylediğimde, mırınkırın edip biraz daha kalmamı serumumun bitmesini söylemişti. Uzun uğraşlar sonrasında gidebileceğime ikna etmiştim. Irmak hastane kıyafetlerinden kurtulup üstümü değiştirmeme yardım etmişti.

 

"Doğu gelebilirsin." üstümü giyindikten sonra Irmak doğuya seslenmişti. Doğunun odaya geldiğini gördüğümde hızlıca ayağa kalktım. Hızlı kalkmamdan dolayı başım zonkladı, dengemi sağlayamamıştım.

 

 

Doğu yanıma kadar yaklaşıp bir anda beni kucağına almıştı. "Napıyosunn?" sesim tiz bir şekilde çıkmıştı. "Seni bu halde yürütmem ben" Allahım ya. Aşık ediyordu her hali beni. Gerçi ben ona hep aşıktım.

 

 

Arabaya bindiğimizde ırmak kendi arabasına binip evine geçiceğini söylemişti. Doğu dikkatlice arabayı kullanıyordu. Araba aşırı sessizleşmişti. Uzanıp radyodan şarkı açtım. Çalan şarkıyla arkamı yaslanıp cama kafamı yasladım.

 

 

İşte geliyor uzaktan, beze sarılmış

Akrabalar her bir baştan başa

şaşırmış

Anam koşar yalınayak, yarı delirmiş

Gelir anam, gelir desem, desem yalandır

Güzel anam, canım anam, kolay değildir

 

Ortak doğuyla ortak noktamızdı aile kaybı. Anne kaybı. O gün beni kurtarırlarken, bir yandan annemi öldürmüşlerdi. Doğunun annesi de annemle ölmüştü. Şarkı ikimizin içinide buz keserken uzanıp radyoyu kapatıcaktım ki Doğu elimi havada yakalamıştı. "Bırak çalsın." sesi o kadar farklıydı ki. Ağlamak istiyorken kendini zor tutuyordu.

 

 

Kolay, kolay, kolay, kolay, kolay

değildir

Kolay değil, kolay değil, kolay

değildir

Kolay değil, kolay değil,kolay

değildir

Kolay değil, kolay değil, kolay değildir.

🎵 

 

Şarkı acılarımın içinden geçmişti adeta. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Doğunun gözlerinin dolduğuna emindim ama dönüp bakamıyordum ona.

 

Kahpe fişek nasıl delmiş kaşın

arasını?

Birden bire donup kalmış gözün

karası

Elde vardır bir tek onun kanlı beresi

Gelir anam, gelir desem, desem yalandır

Güzel anam canım anam kolay

değildir

Kolay değil, kolay değil, kolay

değildir...

 

Eve yaklaşmıştık. "Doğu iyi misin?" çekiniyordum ona bu soruyu sorarken. Benim yüzümden aklına anıları gelmişti. "İyim iyim aklıma geldi anılar o kadar sen iyisin dimi" sesini olabildiğince düzgün çıkartmaya çalışsada becerememişti. Araba bahçeye girdiğinde durmuştu.

 

 

"Doğu" dedim ve direk sarıldım. Koltuklar sarılmamızı engellesede sarmıştım boynunu.

O da sırtımı sıvazladıktan sonra arabadan inmiştik ikimizde. "Niye iniyorsun kucağıma alıcaktım seni?" ben sakat mıydım? "Benim kafam yarıldı bacaklarım sağlam sen yorulma hayatım" şirin şirin söylemeye çalışmıştım. Artık ne kadar şirin olabildiysem. Doğuyla birbirimize adım atmıştık ama o adım, o anda kalmış gibi hissediyordum.

 

 

Belki de alışık olmadığımız içindir böyle davranmamız. Bilemiyorum. Belirsizlik ilkesi çok zor geliyor. Ben bunları düşünürken oturma odasına geçmiştik bile. Doğu verandaya çıkmış sigarasını içiyordu. Ben ise boş boş koltukta oturmuştum.

 

 

Daha sevgili olalı gerçi duygu tabirimizi netleştireli bir kaç saat olmuştu ve bu bir kaç saat içinde ölümden dönmüştüm.

 

 

Doğu sigarasını bitirip odasına doğru yol almıştı. Ben ise koltukta uzanır pozisyonda televizyon izliyordum. Normal insanların yaptığı gibi sade bir günde geçirebiliyormuşuz.

 

 

Bahçeden gelen silah sesleri evin içinde yakılanmıştı. Önümdeki verandanın camları inmişti. Koltuğun altındaki silahımı tek hamlede alıp koltuğun arkasına geçtim. "Ceylin!" Doğunun sesini kurşun seslerinden duyamıyordum bile.

 

 

"Burdayım dikkat et" eğilerek duvarın arkasına geçtim. Görüş açıma iki tane adam denk geldi. Bir tanesini indirmiştim. Iskalamamak beni keyiflendiriyordu. "Yeşim abla alttaki dolapta şarjör doldur!" daha önce eve böyle bir saldırı olduğunda da işimize yaramıştı yeşim abla.

 

 

Yeşim abla şarjörü doldurup bana atmıştı. Verandanın önündeki adamları indirmiştim. Sıra dışarı çıkma vaktiydi.

 

 

"Aynı anda ceylin" doğu dış kapı tarafında ben ise veranda kapısındaydım. Doğu "1" ben "2" ırmak "3". Verandadan çıktığım anda üç kişi indirmiştim. Tepemize çökmeye çalışanların tepesine çöküyorduk. Silah sesleri sadece doğu ben Erdal abiden yankılanıyordu. Bahçedeki tüm adamları indirmişlerdi.

 

 

Bahçe kan gölüne dönmüştü. Her yerde cesetler vardı. Evin dışında pusuda olanları da indiren yetenekli biri vardı.

 

 

Irmak Taşkın

 

Ceylinin kimliği bende kalmış. Kahretsin ya keşke önceden farketseydim. Allahtan hemen fark ettim. Beş dakika falan olmuştur yanımdan ayrılalı. Hızlıca arabama atlayıp ceylinlere yetişmek için gaza yüklendim. İki üç araba çaprazımda ceylinler vardı. Yanlarında eskort var mıydı? Almamışlardı bildiğim kadarıyla. Arkalarında ve çarpazında Doğunun aracını takip eden iki araba vardı. Hemen hızlanıp plakalarına baktım. Bunlar ceylinlerin arabası değildi. "Kim lan bunlar" diye sayıkladım.

 

 

Paranoya yapıyorumdur belki diye düşünüyordum tam ama o hamle geldi bunlardan. Doğu nasıl fark etmiyor?

 

 

Doğular ormana doğru giriş yaptıklarında. Araçlar ormanın başında beklemeye başladılar. Yeni elemanlar mı bunlar? Arabalarının arkasından ağır silahlar çıkartmışlardı. Yanlarına Vip siyah araç yaklaştı ve içinden ağır silahlı adamlar çıkmaya başlamıştı.

 

 

Arabalar ormanın içine ilerlediği anda ceylinlerin evinin hemen önündeki tepeye doğru arabamın direksiyonunu kırdım. Hızlıca tepeye doğru çıkıyordum.

 

 

Tepeye çıktığımda, hızlıca arabamdan inmiştim. Bagajdaki keskin nişancı silahımı çıkarttım. Arabamın üstüne çıkıp sırt çantamı koydum ve yüz üstü yatar pozisyona geçtim. Sırt çantamın üstüne silahı koydum.

 

 

Mercekten baktığım kadarıyla ceylinlerin evinin etrafını sarmışlardı. Ve o hamle geldi. Ceylinin oturduğu salonun camına ateş edilmişti. Evin etrafını saranları teker teker hedefleyip indiriyordum. Üst camdan doğuyu gördüm. Farketmişti birinin daha müdahale ettiğini. Ne zeki adamsın sen doğu. Ben olduğumu fark etsin diye lazerimi açtım. Lazerin geldiği yere baktığında beni görmüştü.

 

 

Doğu camı acamazdı. Dışardaki adamları indirmiştim. Doğunun olduğu camın yan tarafına ateş ettim. Ordan rahatlıkla ateş edebilirdi. Ceyline baktığımda önündeki adamları indirmişti. Onun görebiliceği şekilde oturma odasına lazerimi tuttum. Bu pembe tonlu lazeri o bana almıştı. Amerikadan getirmişti. Aslan kızım veranda girişinde gözüktü. Doğu muhtemelen aşağıya iniyordu. Verandanın hemen orda erdel abi belirmişti. Bahçede bir adamı daha indirdiğimde ceylinin gülümsemesini görmek hoşuma gitmişti. Ceylin veranda dan çıktığında, onların önlerini temizliyordum. Doğu görüş alanıma değildi. Evin içinde ve ya dış kapı tarafında olabilirdi.

 

 

Doğu da görüş alanıma girdiğide bana temiz diye işaret yapmıştı. "işte şimdi bitti." mutluluk ve gururla yattığım yerden doğruldum. "iyi iş çıkardın aferin" Arkamı döndüğümde bana silah doğrultmuş bir şekilde dedemi gördüm. "Dede?" düşmandan korkmazdım ama dedemden korkardım. Tabi bir zamanlar.

 

 

"Ben diyorum torunum avukat ne güzel, ama benim torunum bir numaralı keskin nişancı üstelik mafyanın keskin nişancısı." Silahımı falan toparlamıştım ama dedem hâla söylenmeye devam ediyordu. "Madem tetikçi olucaktın neden benimle ters düştün gel dedim işlerin başına geç ceylin gibi. Yok dede ben hukuk adaletçi olucam dedin. Madem tetikçi olucaktın beş sene benim niye ömürümü yedin" Yarabbi adam susmuyordu. "Dede ben tetikçi değilim!" anlamıyor bu adam beni sabır. "Ya havle. Güzel torunum madem tetikçi değilsin ceylinin evinin önündekileri ne diye taradın." Tamam tetikçiyim de bunu itiraf etmemi sağlayamaz anlamıyor mu bu adam. "Yalan söyleme bana! Gördüm seni adamları nasıl da indirdin." he dede he "Gel seni işlerin başına geçireyim torunum." bu adamın beyin fonksiyonları yerinde mi acaba?

 

 

"Dede başka torunun mu yok?" var amınakoyim beş tane daha var. "Var ama sen en zekileri en güvenilirlerisin." of dede of. "Dede ben mafya olursam dava duruşmalarına çıkamam bu yüzden arada bi zevk uğruna tetikçilik yapıyorum! Baskın olursa sadece ceylinleri koruyorum asker gibi okey mi?" Hızlıca arabama doğru yürüdüm. "Bir gün işlerin başına geçiceksin ırmak!" Geçicem ama sen öldüğünde. Sen ölmeden senin işlerini elinden almak istemem be dede. O yüke şu an girmeye hazır mıyım bilmiyorum.

 

 

Hızlıca arabamı ceylinlerin evine doğru sürmeye başladım. Cesetlerden dolayı evin bahçesine giriş yapamamıştım. Maşallah bana okkalı öldürmüşüm, hepsini tam on ikiden vurmuşum. Adeta kendimle gurur duyuyorum.

 

 

Kan kokusu eve doluşmuştu. Hızlıca bahçede gördüğüm Ceylin'e sarılmıştım. Bu kız benim her şeyimdi ve ben Irmak Taşkın olarak bu kızın hep arkasında durucağım. "Yaran falan yok dimi ceylin'im?" hızlıca üstüne bakınmıştım "yok yok" dedi ve tekrar sarıldı. Belliki tedirgin olmuştu. Kim olmazdı ki. Ceylinin kollarından ayrılıp ayrılmaz doğuya baktım. Onda da yara yoktu. Erdal abiye de baktığımda sadece omuzundan sıyrık almıştı.

 

 

"Erdal abi omuzuna pansuman yapalım istersen?" Ceylinin sorusuna karşılık olarak Erdal abi hızlıca cevap vermişti. "Yok kızım ben hallederim" diyip müştemilattaki odasına yönelmişti. Korumaların hepsi orda kalıyordu. Adeta ayrı bir ev bina gibiydi.

 

 

"Ceylin benimle bir gelsene!" doğunun yüzünde bir kızgınlık vardı. Gözleri,bakışları Ceylin'e karşı neden sertti? Anlamıyorum ama onların arasındakini sorgulamamaya çalışıyorum. Aksi takdirde Ceylin'e sırf sert baktığı için bile dövebilirim onu.

 

 

Ceylinler ön kapıdan içeri girmişlerdi. Ben ise arabama doğru ilerlemiştim. Bu gün olanlar aklımdan bir türlü çıkmak bilmiyor, üstüne üstlük dedemin beni böyle yakalaması hiç hoşuma gitmemişti.

 

Ben başarılı bir avukat olmamın yanı sıra silahı sevdiğim için gayet iyi bir nişancıydım. Yarın ceylinle konuşup dedemin işlerini devralma fikrine göz atıcam. Umarım dedem beni pişman etmez. Ben hukuka tırnaklarımı kazıya kazıya geldim. Ama benim genlerimde var mafyalık.

 

 

Tetikçi olmak hayalim değil ama dedemin işlerini devir almak istiyorum. Eğer devir alırsam Ceyline karşı da olmuş olucam iş konusunda. Ya da işleri devir alıp ceyline ortak olucam. Yarın bu konuyu ceylinle konusmam gerekiyordu. Dedem yıllardır Ceyline ortaklık teklifi yapıyor ama ceylin kabul etmiyordu. Dedem mafya dünyasının hap kaçakçılığı ve silah kaçakçılığının reisiydi. Ceylin ise kumarhane, silah kaçakçılığı tarafındaydı.

 

 

Dünyanın her yerinde hem dedemin hem de Ceylinin ismi duyulurdu. Ama ceylinin patlatmak istediği çark bambaşkaydı. Ceylin dedemin ve onun gibilerinin hesabını kesmekle uğraşırken, gelip dedemin işlerini devir aldığımda dengesi bozulurdu.

 

 

Dedem ve çarkın sahiplerinde organ mafyalığı ve bir ton masum insanları mahvedicek şeyler dönüyordu. Bunlar ceyline ve doğuya tersti. En çok da bana.

 

 

Hızlıca arabama binmiş ilerliyordum. Eve geldiğimde sakince kendimi odama attım. Direk yatağımın üstüne uzanıp kendimi uykunun karanlığına bırakmak istiyordum. Öyle de oldu.

 

 

Uykum çok kısa sürmüştü... Bir anda kendimi yolda buldum. Eski mahalleme gidiyordum. Tamamiyle dostlarımla büyüdüğüm Karabayır'a gidiyordum. İstanbulun en zor sokaklarında büyümüştüm. Sokak çocuğuydum ben. Sokaklar evimken mafya dünyasına dedem zoruyla sokulmuş, o dünyadan da hukukçu olarak çıkmıştım. Ama hiçbir şey bu sokaklar kadar sıcak değildi.

 

 

Lisenin orta senelerine kadar Karabayır lisesinde okumuştuk. Sonra dedem bir gün bana ulaştı... Annemle babamın görüşmediği dedem. Biz sokak çocuğuyduk. Kıvanç, ben, Aybars, Koray ve Fırat. Evet fırat diyorum çünkü o benim ilk aşkımdı. İlk sevdiğim kişiydi. Beni dedem bulduğu zaman ZNV kolejine geçiş yapmıştık. Ama Fırat gelmek istemedi. Özünden kopan olmak istemedi. Sonra da ölüm haberi geldi bize.

 

 

Ceylini nasıl tanımadım bilmiyorum. O da bizi tanımadı. Zaten bizler o zaman çetesi olan birileri değildik. Sokak çocukları olarak arabaları patlatır birilerinden haraç alır. Patlattığımız arabaların içinde uyurduk. Ailem annemle babam ben lisedeyken vefat etmişti. Kıvanç, Aybars ve Korayın ailelerini bilmezdim çünkü yoklardı. Fıratın annesi hepimize anne olurdu. Onu acısıyla baş başa bırakmadık fırattan sonra izini bulduk ama yakınında olamadık araya giren mesafeler çoktu.

 

 

Ceylinin o feryat eden kız olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Bir gün ceylinin evine yolum düştüğünde evi tanıdık gelmişti. Ve o gece ceylinin evine öfkeyle girmiştim. Bana kapıyı açtığında çok masum baktığını gördüm. O an Ceylin kız kardesim oldu. Beni dövsede kardes derdim.

 

 

Ben fırata aşıktım ve onla okullarımız ayrıldığında da görüşmek istiyordum. Bir gün fıratı mahallede gördüğümde yanında kız vardı. O kızı evine bırakmıştı. Kız ona sımsıkı sarıldığında içimde ateşler harlanmıştı. O kız Ceylinmiş. Zaten öğrenmiştim ki Ceylin onu kardesi bellemişti.

 

 

Bizimkilerle kaldığımız evimiz gibi bellediğimiz yere gelmiştim. Kapının yanındaki duvarda spreyle 'Bu Hayat Bizim' yazıyordu. Eski zamanlarımızı hatırladıkca gözlerim doluyordu. Kapıdan içeri yavaşca girdiğimde Korayın içerde oturduğunu gördüm. Buraya liseden beri gelmiyordum.

 

"Koray" şaşırmıştı... Benim buraya gelmeme şaşıran korayla bakışıyordum. "ben geldim" gözlerim dolu dolu kafamı sola doğru hafif eğip gülümsedim. "Hoşgeldin be kızım" dedi ve kollarını bana açmıştı. Ona doğru ilerleyip hızlıca sarıldım.

 

 

"Buralara geliyor muydun sen?" Korayla hep konuşuyorduk kendisi üniversitede işletme okuyup yüksek kazançlı bir şirkette çalışıyordu. Nişantaşı'nda bir evi vardı. Ama ne kadar 4 duvarı olan güzel mekanlarda olursak olalım. Ev, Evimiz burasıydı bizlerin.

 

Biz burda büyüdük. "Evime gelmeyip nereye gidebilirim Irmakcım?" imalı imalı konuştu yine paşamız. Aybars ve koray eksikti. Tabi en eksiğimiz Fıratımız...

 

 

"Ekibi toplayalım kalk." koray anlamayan gözlerle bana bakarken ben çoktan oturduğumuz koltuktan kalkmıştım.

 

 

Telefonumdan Aybarsın numarasını bulmuştum. "Alo aybars hiç itiraz etmeden çabuk evimize gel" dedim ve telefonu yüzüne kapatmıştım.

 

 

20 dakika içinde Aybars kapının önünde olmuştu. Gece 3.50 olduğu için yollar boştu tabi. "Noldu gece gece kızım" Aybars uykusundan uyanmıştı galiba. "Ekibi topluyorum" Kıvanç Ceylinlerin deposundaydı.

 

 

Onu ordan alıcaktım. Çünkü bizim Kıvancımız kendi kardeşini öldürmez. Kıvanç yediği tabağa ihanet etmez. Gayet iyi tanıyorum onu. Ceylinin ormanda kalmasını da o sağlamamıştı...

 

 

Hızlıca yola çıkıp üç araba olarak depoya kadar yarış yapmıştık. Deponun arka kapısında kimse beklemiyordu. Gizlice depoya girmeyi başarmıştık. Kıvançı bağlandığı sandalyeden çözmeye çalışıyordum. O kadar bitkindi ki benim kardeşim. Kafasını bile dik tutamıyordu.

 

 

Ellerini çözerken kıvanç mırıldanıyordu. "ben..." "evet sen?" "yapmadım." "biliyorum, biliyoruz evimize gidicez hadi dayan!"

 

 

Hızlıcs kıvançı çözmüştüm. Ceylin özür dilerim dostum ama kardeşim yapmadı. Ve ben doğunun eline kardeşimi teslim edemem. Biliyorum ki doğu işi bittiğinde öldürürdü Kıvançı.

 

 

Hızlıca o karanlık buz gibi depodan Kıvançı çıkardık. Arabalarımızın farlarını açmadan hızlıca arabalarımıza bindik. Ceylin bu korumaları değiştirse iyi olur.

 

Ceylin de benim kardesim gibi ama Kıvançı harcayamazdım...

 

 

 . 

Bölüm nasıldı?

.

.

Ceylin ırmağın bu yaptığını öğrenicek mi?

.

.

Irmak doğru mu yapıyor?

.

.

O ormanda ne oldu?

.

.

"BU HAYAT BİZİM"

 .

.

.

.

.

Loading...
0%