@ikliimaslan
|
"Her çark bir gün dönmeyi bırakır"
🍷
Doğuyla uçaktaydık yanımda oturan fit kaslı bedeniyle dövüş konusunda herkesi alt edebiliyordu. Uçakta sıkıntıdan durmuş Doğu'yu izliyordum. Çene hatları belirgindi adeta kalemle çizilmiş gibiydi, kızdığında boynundaki damarları çıkıyor çenesindeki kaslar daha belirgin oluyordu. Doğu'yu hiç başkasına gülerken görmemiştim. Genelde sadece benimle konuşur evdekilerden sadece emir alırdı. Doğu benim korumam aynı zamanda her yere giderken güvendiğim tek kişiydi.
"Havaalanına vardığımızda Irmak bizi karşılıcak, yanında koruma sayısını arttırdınız mı?" Doğuya yönelttiğim soruyla daldığı düşüncelerinden çıkıp bana döndü. Koyu kahverengi çekik gözleri çok sakindi. "Arttırdık arttırdık da sen bu gün çok sorgucusun bakıyorum" bazen Doğu'ya hayret ediyorum benimle böyle yumuşak şakalaşma ses tonunda konuştuğunda oysa ki normalde sert bakışlar ve sert sesiyle yeri göğü inleten birisi. "Merak işte ne yapalım" diyip gülümsedim. Gülümsememe karşılık olarak Doğu da gamzesini ortaya çıkarttı.
Irmakla en son geçen sene yüz yüze gelmiştik Adanaya geldiğinde kapsamlı bir güvenlik projesini yapmıştık. Asel benimle beraber adanada yaşıyordu. Aybarsla aralarında uzak mesafe ilişkisi vardı. O ormandan sonra bana sırtını dönmeyen tek iki kişi vardı. Aybars ve Irmak. Asel zaten her zaman arkamdaydı ben nereye o oraya yaşıyorduk. Uçak babamın olduğu için hepimiz rahat edebiliceğimiz gibi istediğimiz yere geçmiştik. Asel karşı çaprazımda oturmuş müzik dinliyordu.
Uçak inişe geçiyordu. Koskoca istanbul minicik gözükürken şimdi kocamandı tekrardan.
Koltuğumun altından bir anda siyah zarf geldi ayağımın dibine. Olduğum yerden kalakaldım. Bitmişti bunlar. Son 3 senedir gelmezken şimdi nasıl oldu da beni buldu bu zarf. "Doğu" sesim öyle kısık çıkmıştı ki ben bile kendimi zor duyuyordum. Çantamdan yavaşça silahımı çıkarttım. Doğu silahını eline almış hazırda bekliyordu. Uçakta Ben, Doğu ve Asel vardık koruma bile almamıştık yanımıza bir aksilik olmasın diye. Doğuyu korumadan saymıyorum çünkü korumalara bişi olsa umurumda olmazken Doğu'ya bir şey olmaması için canımı harcardım.
Asel bir şey döndüğünü fark etmiş olmalı ki bize doğru döndü bir hışımla. Ona silahımı gösterdim ve yerdeki kağıdı gözlerimle işaret ettiğimde. Asel bana değil arkama baktı. Doğuyla aynı anda kalkıp arkamızdakine silahı doğrultmamız bir oldu.
O tanıdık yüzü görmeyi hiç beklemiyordum. Onu yıllar önce o ormana gömmüştüm. Öldürmemiştim ama bilirdim hep nerede olduğunu. Şimdi nasıl uçağındaydı. Nasıl binmişti ve biz nasıl fark etmemiştik.
"Beni özledin mi Ceylin?" o tanıdık sesiyle yine karşımdaydı. O gün beni ormanda bırakıp giden. Beni mahveden insan. Kıvanç tam karşımdaydı. Bize silah doğrultmuş duruyordu öylece. "Senin ecdadını ben sikicem çocuk" Doğu'nun sinirinin sadece bir kısmı bu cümlesiyle dışarı dökülmüştü. Ya ben ya da doğu sıkıcaktı Kıvanç'a biz sıkmazsak Kıvanç bize sıkıcaktı ki sadece birimize sıktığı anda delik deşik olabilirdi, olucaktı.
Uçağın içinde iki el silah patladı.
Üzerime sıçrayan kanlar, bir yandan aselin çığlığı. Karşımdaki Kıvançın kolundan oluk oluk kan akarken benim sadece ilgilendiğim Doğu'nun vurulan omzuydu. Kıvanç, Doğu'yu ben ise Kıvanç'ı vurdum, vurduğumda ayağa kalkamasın diye kafasına silahımla vurup bayıltmıştım. Umarım ölmemiştir. Ona sorulucak hesaplar var.
Uçak sakince Havaalanına indi. Asel uçağın kapısına koşup üç koruma çağırdı, Korumalar baygın olan Kıvanç'ı alıp Irmağın arabasına bindirdiler. Doğuda benim arabama geçti. "Ceylin, Kıvanç ne alaka noluyor?" ırmağın endişeyle sorduğu sorunun cevabını bende bilmiyordum ne alaka Kıvanç? "Bilmiyorum ama ne olduğunu anlatıcam." ırmağı yanıtlayıp korumalara döndüm. "Benim kilyostaki eve gidiyoruz doktor çağırın iki tane."
"Doğu sıkıca bastır onu!" Doğu'yu baygın görmek bile istemiyorum. Arabayı sürebildiğim kadar hızlı sürüyordum. Önüme gelen araçlara makas atsam bile gidemiyor yetişemiyor gibi hissediyorum. Arkamda Asel'in arabası, onun arkasında Irmağın arabası şeklinde şeritlerde makas atıyorduk.
Eve yaklaştığımızda Doğu gözlerini kapatmış ama ona konuşmalarıma tepki verebiliyordu.
Korumalar Doğu'yu kendi odasına, Kıvanç'ı birinci kattaki misafir odasına götürdüler. Bu evim üç katlıydı, aynı zamanda alt katta bahçeye çıkan bir oturma salonum ve mutfağım vardı. Giriş kattaki salon işlerde toplantılar için gelenleri ağırlıyordum. Alt kattaki salonum daha sportifti. Oraya sadece yakınlarım gelir otururdu.
Birinci katta misafir odası, ırmağın ve Asel'in odası bulunmakta. İkinci katta koridorun bir ucunda Doğu'nun diğer ucunda benim odam vardı. En üst kat ise yani üçüncü katta şifreli çalışma odam var. Odanın şifresini bir tek ben bilirim. o odaya girmek isteyenler olursa güvenlik sisteminden alarm ötmeye başlar. Oldu ki çelik kapıyı kırıp girmeyi başarırlarsa Sistem zehirli gazı salmaya başlar ve zehirlenip ölürler. Her türlü ölüm sonucu.
Doktor hepimizi odalardan çıkardığı için en alt kattaki salondaydık. Irmak bize yiyecek bir şeyler hazırlamıştı. Bahçe kapısında duran koruma Erdal abi "Ceylin kızım arabalar geldi bir bakar mısın?" kafamla onaylayıp Erdal abinin peşinden gitmeye başladım. Erdal abi babamın sağ koluydu, Doğu ise benim sağ sol her şeyim.
"Erdal abi arabaları garaja koyun benimkini dışarda bırakın birazdan gelicem." İçeri gidip çantamı ve doğunun durumunu öğrenmem lazımdı. "Ceylin hanım hangi arabanızı dışarıda bekletelim." hızlıca Erdal abiye dönüp "Gri mercedesi" dedim ve evin bahçesinden salona geçtim.
Doğu'nun doktoru aşağıya iniyordu. "Doğu nasıl?" sesim tedirgin çıkmıştı. Uzun zaman sonra ilk defa biri için endişeleniyordum. Yabancı bir duygu olmuştu bu bana.
"Merak etmeyin doğu bey şu an ağrı kesici ve sakinleştirici ile uyumakta, yaklaşık yarım saate uyanır." dedi. "Tamamdır teşekkür ederiz." diyip hızlıca yukarı çıkmaya başladım. Doğuyu görüp gitmem gerekiyordu.
Yarın koltuğa oturucağım için, gideceğim yere bu gün gitsem iyi olurdu. Buraya temelli yerleşmedim. İşler bitince Doğu ve ben dönücektik. Asel ile Irmak isterlerse gelirlerdi.
Odalarımızın olduğu kata çıkmıştım. Merdivenleri ne ara çıktığımı bile bilmiyorum. Düşünceler beni öyle sarmıştı ki hiç bir şeyin farkında olamıyordum bazen. Bazen Doğuyu bile fark etmiyordum. Doğu bu işlere girmemem için elinden geleni yapmıştı.
Odama girip hızlıca kendime giyinme odasından kıyafetler çıkartıp duşa girdim. Soğuk suyla duş almaya o kadar alışmıştım ki. Kış aylarında bile suyu hiç ayarlamıyordum. Sıcaktan nefret ediyorum artık.
Duştan çıktığımda giyinip gündelik bir makyaj yapmıştım. Bunları yapmam 10 dakikamı almıştı. Saçlarım ıslak şekilde bıraktım. Saç yağlarımı sürüp taradım. Üstüme siyah tişört, altıma gri eşofman ve gri polar hırka almıştım. Herhangi bir beyaz spor ayakkabıyı giyip kombini tamamlamıştım.
Ses çıkartmadan Doğu'nun odasına doğru yürüdüm. Uyuyordu. Biraz onu izledikten sonra sessizce odasından çıktım. Hızlı adımlarla aşşağıya inerken Kıvançın kaldığı odadan ses geliyordu. Yaklaştığımda Kıvançın uyandığını ama hareket edemediği için su alamadığını gördüm. Müstahaktı ona bu.
Ona daha kötülerini yaşatmam gerekirdi. Mesela tam alnının ortasından vurmam lazımdı ama sorucaklarım ve onun cevaplıcakları olmasa uçakta öldürmüştü.
"Yeşim abla bakar mısın?"sesimi duyan Yeşim abla hemen merdivenleri çıkıp yanıma geldi. "Bir şey mi istedin ceylincim?" "Abla bu çocuk bu odadan çıkmasın bu kata Çocuklardan birini koyucam, su istiyor galiba onu verirsin şimdi, arada bir de kontrol et yemek istiyor mu diye açsa getirirsin iki üç bisiler zıkkımlansın." "tamamdır Ceylincim hallederim ben"
Yeşim abla yıllardır bizimle çalışıyor. Bu evin temizliği için de genellikle temizlikçi getiririz ama evde ne koruma ne de gelen temizlikçi 2. ve 3. kata çıkmazlar. Asel ve Irmak da çok nadir çıkar. Bu katların temizliği yeşim abladan sorumludur. Aynı zamanda çalışma odasının temizliğini de yeşim abla yapar. Yeşim abla Erdal abinin annesi oluyor.
Merdivenleri hızlıca inip salona geldim. Irmakla Asel veranda da sigaralarını içiyolardı. "Ben çıkıyorum" diye seslenmiştim arkalarını aynı anda döndüklerinde anlamayan gözlerle karşılarım. "işlerin var geç olmadan dönücem öpüldünüz." dedim ve hızlıca evin çıkış kapısına yöneldim.
Kapıyı açtığımda arabam hazırdı. Erdal abi çıktığımı fark edince "Ceylin koruma almıcak mısın?" ne gerek vardı ki ben artık güçlüydüm. "Gerek yok Erdal abi işim kısa sürücek" dedim ve arabaya bindim.
İstanbulu özlemiştim özellikle de bu evimi. Üç aydır uğramıyordum. Arada bir doğuyla geliyorduk. İşleri halledip dönüyorduk. Asel ve Irmağın ayrı kendi evleri vardı. Bu evi genelde Doğu ve ben kullanıyorduk.
Gaza yüklendiğim kadar yükleniyordum. Arabayı hızlı kullanmak hoşuma gidiyordu. Kimse bana yetişemesin istiyordum. Bu bir yarış değil biliyorum ama trafik magandalığı da yapmıyorum. Kilyostan çıktığımda Üsküdara doğru yol aldım.
Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu. En son geldiğimde ortalık karışmıştı. Gözlerim dolu dolu yürüyordum. 5Yıl önce buradaydım.
"İlk notlar aldığım gün. Bu mezarlığa gelip saatlerce senle dertleşmiştim dostum. İlk defa senden sonra burda huzurlu uyumuştum. Mezar taşında saatlerce mezarının başında durmuştum. Fırat'ım beni emanet ettiğin insanlar beni çok güzel vurdu biliyor musun? Belkide görüyorsundur. Artık Doğu yanımda. Onunla yollarımız kesişti. Bana ailem gibi hissettiriyor. Senden sonra bir burda huzurlu kalmıştım. Bir de Doğunun her an yanında huzurluyum."
"O gün saatlerce beni arayan ve herkesten önce ilk bulan kıvanç, benim mezarımı kazmıştı biliyor musun?" gözlerimden yaşlar süzüldü. Onun benim anlattıklarıma cevap verdiğini hissediyorum. Ruhunu hissediyorum. "Neyse Fıratım ben çok mutluyum ve eskisinden daha güçlüyüm artık." Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. "Sana bunları yapanları bulamadım ama aracılarını buldum. Fare deliklerinden çıkmıyorlar ama ben onların güvendikleri çarkı deviricem." eğilip toprağına dokundum. Hissettim sanki onu. "Sana yemin ederim ki bulucam ve cezalarını ben vericem."
Fıratla yaklaşık bir buçuk saattir dertleşiyordum. Hava kararmak üzereydi. Arabama doğru gittiğimde camımın sileceğinde siyah bir zarf vardı. Silahımı çıkarıp emniyetini açtım. "Kimsin, karşıma çık!" Etrafıma bakındığımda kimseler yoktu.
Arabama bindiğimde hemen arka koltuğumu kontrol ettim orda da kimse yoktu. Hızlıca arabayı çalıştırıp gaza bastım. Buraya gelirken özellikle dikkat etmiştim kimse beni takip etmiyordu.
Eve varmak üzereydim. Daha zarfı açmadım eve gittiğimde iki zarfı da aynı anda açıcaktım. Uçakta olan zarfı almıştım ve çalışma odasındaki kasaya koymuştum. Telefonumun melodisi arabanın içinde yankılandı. Arayan Doğuydu.
"Efendim." dedim açar açmaz. "Nerdesin Ceylin? Kimseye nereye gideceğini söylememişsin yanına koruma da almamışsın." Tahmin ettiğim gibi uyanır uyanmaz hesap sormaya koyulmuştu. "Sen ne zaman uyandın doğu?" saçma bir soruydu ama şu an doğuya hesap veremezdim. "Şimdi uyandım Ceylin. Baktım ortalıkta yoksun aradım hemen eve gel!" zaten geliyordum. Gelmicem diyip çıldırtmak vardı şimdi doğuyu da yaralı Allahtan. "Geliyorum kapıdayım bahçeye giriyorum şu an" dedim ve telefonu direk suratına kapattım.
Kapattığım anda evin kapısını biri hışımla açtı. Arabadan inip Doğuya doğru yürümeye başladım. Ona zarfları göstersem ne tepki verirdi bilmiyorum ama mezarlıkta zarfla karşılaştığımı üstelik koruma almadığımı öğrendiğinde sinirlenicekti.
Biraz daha Doğu'ya yaklaşıp sakince sarıldım. Yarasını acıtmak istemem bu yüzden dikkat etmeye özen göstermem gerekiyordu. Doğu da sağlam olan koluyla sımsıkı sarmıştı beni. Kafamdaki sesler onun yanında susuyordu. Korkularım geçiyordu.
Doğu'nun kolları arasından ayrılıp, eve doğru yürümeye başladım. Doğu arkamdan geliyordu. Eve girdiğimizde, merdivenleri çıkıp çalışma odamın yolunu tuttum. "Nereye?" galiba salona iniceğimi sanmıştı. "Çalışma odasına bir gelsene sende." anlamaz gözlerle bana baktığında, elimdeki zarfı ona gösterdim. Arkamı dönüp merdivenlerden çıkmaya basladım doğu da arkamdan geliyordu.
"Nerden buldun zarfı?" cevap vermeden merdivenlerden çıkmaya devam ettim. "Ceylin sana diyorum cevap ver!" bu sefer sesi sinirli ve sert çıkmıştı. Hızlıca çalışma odasının şifresini girip odaya girdim, Doğu girsin diye de kapıyı açık bıraktım.
Masaya zarfı koyup hızlıca kasanın şifresini açmaya başladım. Kasanın şifresi doğuyla benim doğum tarihlerimizin ortak sayılarıydı.
Kasadaki zarfı alıp onu da masanın üstüne bıraktım. "Ya açmak için beni beklemen çok ince teşekkür ederim ceylin" yapmacık bir sesle dalga geçiyordu ki bir anda ciddileşti "sana soruyorum nerden buldun bunları?!" Doğu'nun soruları bitmek bilmiyordu.
"Bak bu zarf uçakta ayağımın ucuna gelen zarf hani sen vuruldun hatırladın mı?" elime aldığım zarfı masaya bırakıp diğer zarfı aldım. "Bu zarf ise ben mezarlıktayken, arabama geri geldiğimde arabamın sileceğine sıkıştırılmıştı." Doğu'nun kars gözleri iyice koyulaştı. "Neden hiç bir koruma almadan tek başına mezarlığa gittin? Ya sana bir şey yapsalardı Ceylin!" Ses tonunda öfke, endişe, korku üç duygu da aynı anda belirmişti. "Sakin ol kimse bir şey yapmadı bana bak iyiyim sağlamım." gülümseyerek, endişesini korkusunu dindirmeye çalıştım. Öfkesini dindiremezdim. Öfkesi bana değildi bunu biliyorum.
"Allahtan sana bir şey olmamış bir dahakine ben olmadan bir yere gitmek yok. Hadi ben yokum diyeli Erdal abi var onunla git bir yerlere." Sakince yanıma yaklaşıp beni kolunun altına aldı ve saçlarıma bir öpücük kondurdu. Bu hareketi aşırı derecede hoşuma gidiyordu. Kendisi, sakinleşmek için bu hareketi yapıyordu biliyorum.
Kolunun altından çıkmadan ilk uçakta bulduğumuz kartı açtım. İçinden çıkanlar. Doğuyla benim meyhanede rakı içtiğimiz fotoğraflardı. Birbirimize çok güzel bakıyorduk. O gece tamamiyle dertleşmiştik. Hatta gecenin sonunda ben oradan evime koşabileceğimi bile saçmalamışım. Tabi bunu doğu hatırlıyordu.
Doğuyla aramızda bir çekim vardı ama adını koyduğumuz hiç bir hamlemiz olmamıştı. "Bu görüntüleri nasıl çektiler ben o gece meyhanenin etrafını korumalarla kapattım." Doğunun cümlesiyle anılardan çıkıp dikkatimi topladım. Diğer zarfı uzanıp açtığımda. İçinden bir tane fotoğraf çıktı. Bu havaalanında, Doğu vurulup arabama bindirilirken çekilmişti. Fotoğrafta sadece ben vardım.
Fotoğrafın arkasını çevirdiğimizde. "Tek dolaşmaman gerek ceylo bizim kökümüzü kazıyamadın nede olsa." Artık şaşırmıyordum. Alışmıştım ama bana nasıl ulaştıklarını havaalanında nasıl olduklarını ve uçağa kıvançın nasıl bindiğini çözemiyordum.
"Ceylin." dedi sadece. "Efendim Doğu." diyebildim. Doğunun boynundaki damarlar çıktığına göre gerilim hatlarımız da gerilmişti. Doğu hışımla çalışma odasının kapısını açtı ve çıktı. Ardından hızlıca çalışma odasından çıkıp gitmeye başladım.
"Kıvanç denilen it nerede" Evde öyle bir bağırmıştı ki sesi yankılanıyordu adeta. Yeşim ablayla gözlerimiz buluştu endişeyle ne oldu diyordu gözleri. Ona sakin olması için kafa işareti yaptım. Sakince Doğu'nun kolundan tutup. "Sakin ol biraz" dememe kalmadan kolunu hızlıca ellerimin arasından çekti. "Ne sakin olu Ceylin! Ne sakin olması sen beni delirticek misin? Baksana haberimiz olmadan kökünü kazıdığımızı sandığımız insanlar bize tekrar ulaştı." Doğunun bana karşı bu bağırmasıyla bir adım geri gittim. Doğu hamlemi gördüğü anda sakin ve sessizce "özür dilerim ceylinim" demişti. Ona doğru bir adım attım. "Gel kıvançın odasına götüreyim seni ama uyanmamış olabilir. Doktor o uyanmadıkça uyandırmamamız gerektiğini söyledi."
Hızlıca merdivenlere yöneldiğinde "misafir odasında kalıyor" Doğunun arkasından gidip Kıvança o küçücük oda da bile eziyet edebiliceğini izlemek isterdim ama doğu almazdı beni içeriye. İçinde o kadar büyük bir öfke vardı ki. Onun hiç bu kadar sabırsız olduğunu görmemiştim. Ona dolunduğumda bile vücudu alev almıştı. Umarım beyaz tişörtü kırmızı olmazdı.
Yaklaşık on dakikadır kıvançın odasındaydı doğu. Merakım git gide artmıştı. Hızlıca merdivenleri çıkıp Kıvançın odasına girdim. Oda da Doğu yoktu. Neredeydi bu çocuk?
Doğunun odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklatmadan hızlıca odaya girdim. "Nerdesin sen?" Odaya girdiğimde doğunun kaslı vücudu ile karşılaşmayı beklemiyordum. "Ceylin kapısız evden mi çıktın" gülümseyerek demişti. "Pardon pardon" diyip hızlıca kapıya doğru döndüğümde, kolumdan tuttu. "Çok utangaçsınız Ceylin hanım. Madem utanıcaksınız odalara bodoslama dalmayınız." diye güldü, bu gülüşü daha çok sinsiceydi. "Bir dahakine hatırlatırım kendime Doğu beyfendi." diyip hemen odadan dışarı attım kendimi.
Aşağıya indiğimde salonda ırmak ve yeşim abla sofrayı kurmuştu. Mis gibi yemekler vardı. "Asel nerede?" ırmağa yönelttiğim soruyla elindeki taşıdığı tepsiden gözlerini ayırmadan cevap vermişti "Aybarsla buluşmaya gitti, bu akşam orda kalıcakmış" koruma alsa iyi olurdu. Hemen telefonumdaki mesaj uygulamasından Asele yazdım.
Asel'im💕
"Nerdesin?"
"Aybarslayım bir şey mi oldu?"
"Yanında koruma var mı?"
"Erdal abi yanımızda yani kapıdalar."
"Tamam canım"
Diyip hemen telefonumu kapattım. Sofra ben Asel ile konuşurken kurulmuştu. Irmak beni dürterek "Ceylin Doğu'yu çağırsana" demişti. Onun odasına çıkmak istemiyordum. Kendi katımıza geldiğimde Doğu hâla odasındaydı. Kusura bakma doğu ama seni bekleyemem şimdiden özür dilerim. "Ahhh Doğu yardım et" acılı bir sesle ciyakladım. Doğunun odasının kapısı hışımla açıldığında. Endişeli yüzüyle karşılaştım. "Bir şey mi oldu biri bir şey mi yaptı ceylin bir yerin mi acıyor?" kıyamam ya neyse. "Sofra hazır, ne güzel sende hazırsın hadi aşağıya inelim." diyip sevimli bir bakış attım.
Doğu'num bakışları sanki beni kınar gibiydi. "Öyle bakma bana, odana daldığımda ne oldu gördün. Bende insan gibi çağırmak istemiştim sadece." diyip göz kırptım. Merdivenlere yöneldiğimde belimden yakalamıştı beni. Sakince kendi bedenine yasladı sırtımı.
Kalp atışlarını sırtımda hissetmek huzur veriyordu. Doğu sakince kulağıma eğildi. "Ben sana aşığım be kızım, gel tut elimi zamanı gelmedi mi sence de?" Kalbim bir anda hızlanmaya başladı. Doğu'nun da kalbinin hızlandığını hissediyordum. Yavaşça Doğu'ya döndüm. Yaklaştım ve kulağına fısıltı edasıyla "Geldi." dedim. Yanağına minicik bir öpücük kondurdum ve kollarımı boynuna doladım.
Sarılmama karşılım olarak Doğu sanki beni içine sokmak ister gibi sıkıca sarıldı. "Dur dur napıyosun yaran zedelenicek." dedim hızlıca. "Hiç bir şey olmaz yaraya, asıl sana sarılmazsam bana çok büyük yaralar olur." dedi. Yıllardır ikimiz de bu günü bekliyorduk. Bunu biliyordum.
Yaklaşık iki üç dakikadır sarılmış şekilde duruyorduk ki aşağıdan cadı Irmağın sesi geldi. Cidden bu kız benim cadımdı. "Gelsenize artık yemekler soğudu." diye söyleniyordu adeta.
Doğuyla birbirimizden ayrıldık. "Hadi inelim aşağıya" dedi ve elini uzattı. İçimde binlerce kelebek parti veriyordu sanki. Doğu'nun önce eline sonra gözlerine baktım. Gözleri bir çocuk sevinci gibi parlıyordu. İçimi ısıtan gülümsemesi mutluluğu hiç bir zaman hayatımdan hayatımızdan eksik olmasın Allahım. Uzattığı elini hemen tuttum. Elleri bana kocaman geliyordu. Onun elleri arasında ellerim kayboluyordu adeta.
Doğu benim 5 yıldır hayatımdaydı. O gün ormandan beni o kurtarmıştı. O günden sonra tanıştığımız bu Kilyos ormanının içine bu evi yaptırmıştık.
İlk zamanlar zor bir tedavi sürecindeydim. Bedenimdeki yaralar ve psikolojik sorunlarım çoktu. Adanada ailemin yanında kalsam bile odamda doğunun kalması için bir yatak vardı. Bir tek ona güveniyordum. İlk zamanlar odamın kapısında sabahlıyordu. Sonra ayakta uyumadan beklemesine dayanamamıştım. Doğunun uykusu tilki uykusuydu adeta. Ben yatağımda hareketlensem gözlerini açardı.
El ele merdivenleri inip sofraya yaklaşmıştık. Yeşim abla bizi el ele görünce sevinçle "Ayy yavrularım benim" demişti. Yeşim ablanın bu kadar sevinmesini beklemiyordum. Ardından Irmağın "Oha" dediğini duydum. Şaşkın gözlerle bize bakıyordu. Doğu beni kolunun altına alıp saçlarımın kokusunu içine çekip minik bir öpücük bırakmıştı.
"Ne ara ne zaman hemen anlatın nasıl sevgili olduğunuzu." Irmak meraklı meraklı bakıyordu bize. Irmağa cevap veren Doğu olmuştu. "Geçelim sofraya bir anlatıcam çatlama meraktan." Hepimiz mutlu bir şekilde sofraya oturmuştuk. Özlemiştim gülerek sofraya oturmalarımızı.
Hepimiz yemeklerimizi önümüze alırken Doğu konuşmaya balamıştı. "Zaten biliyorsun nasıl birbirimize davrandığımızı. Yukarda yakaladım dedim artık zamanı gelmedi mi be kızım. Sonra Ceylinim de bana döndü dedi Geldi zamanı. Sarıldık işte. O an hayatımın en güzel anıydı." Doğu'nun bu denli sevinç gülücükleri saçtığını ilk defa görüyordum.
"Doğu beni ne zamandan beri seviyorsun?" Bir anda bu sorunun cevabını merak etmiştim. Doğu düşündü sanki kafasında hesaplama yaptı gibi şirin bir çocuk gibi duruyordu yanımda. "Seni ilk gördüğümde böyle içimde kopan bir şeyler olmuştu." demişti. Sesi çok sakindi. "Ne zaman 5 yıl önce mi?" aşırı merak ediyordum beş yıl önce ormanda görür görmez mi sevmişti beni acaba. "Hayır 5 yıl önce değil" dedi. "Ne, ne zaman peki anlatsana" meraklı bir şekilde koluna dokunmuştum.
"9 yaşındaydım. Sizin çiftliğe babamla gelmiştik. Sen, senin atına bindiğim için kafama taş atmıştın. Yarılmıştı kafam. O gün bana kızarken bile çok tatlı gelmiştin bana. O gün kafama dikiş attıklarında hastaneye özür dilemek için gelmiştin. İlk sarılmamız o gündü. Zaten sonra pek yüz yüze gelmemiştik. Ben seni görüyordum ama sen genelde at biniyordun. Bana o gün özür dilerken ikinci sevdiğin atını vermeyi teklif etmiştin." Vay be. "O çocuk sen miydin?" Doğunun o çocuk olduğuna inanamıyorum. "Evet, zaten sonra da sen istanbula yerleşmiştin. Sadece babalarımız iş yapıyordu. Kopmuştuk."
"Vay be, hep içten içe merak ettiğim çocuk sendin demek." dediğimde doğunun yüzünde gülümseme belirdi. "Biliyorsun babanın yanında tetikçi olarak yetiştirildim. Babanın yanından adanaya geçmiştim. Orada işlerle ilgileniyordum. Sonra bir gün baban aradı dedi Ceylin'e ulaşamıyoruz bir istanbula gidip bak dedi. Hiç sana ulaşamadım sonra iki üç dakikalığına telefonun açıldı. O gün ormana bir ton adam yığdım. İşte sonra seni buldum falan adanaya geçtik derken aramızda bir şeyler yeşermişti. Öyle işte Ceylinim"
Doğunun anlattıklarına hâla hayret ediyordum. 9 yaşından beri beni seviyormuş. "Vay be doğu bunca yıl kimseyi hayatına almadın mı?" Irmağın yönelttiği soruyla olduğum yerde ciddileştim. Sinsi bir şekilde doğuya doğru yine dönmüştüm. "Bir kişiyi aldım hayatıma o da lisede 9. sınıfta falandı." kimdi acaba bu kişi. Hepimiz kurt gibi acıkmıştık belli ki. Sofraya sessizlik çökmüştü.
Sofradaki sessizliği Doğu'nun telefon melodisi bozmuştu. Kim arıyordu acaba. "İzninizle" diyip masadan kalkmıştı. Kimdi bu? Genelde doğu telefonları benim yanımda açardı.
Veranda da yaklaşık 6 dakikalık bir konuşma yaptıktan sonra içeri yanımıza gelmişti. "Yarın olan toplantı iptal. Seni aramışlar ama ulaşamamışlar." Nasıl ulaşamamışlar? Ellerimle eşofmanın cebini yokladığımda telefonum yoktu cebimde. "Telefonum yok." Nereye bırakmıştım. "Odanda falandır." Irmağın zeki aklı hızır gibiydi. "Olabilir ben bir telefonumu alıp geliyim."
Masadan kalkıp hızlıca merdivenlere yönelmiştim ki. Kıvançın odasının kapısı açıktı. Kıvanç ayağa kalkmış ayakkabılarını giyiyordu. "Napıyosun sen?" Buz gibi bir ses tonuyla sormuştum. Kıvanç sesimi duyduğunda beni fark etmişti. "Gidiyorum ben" nereye gidiyodu bu it.
Hızlıca ona engel olmaya çalıştım ama başaramadım. Beni itekleyip geçti. "Doğu, Erdal abi tutun şunu!" diye bağırdım. "Doğu!"
Doğu ve Irmak bağırışlarımla merdivenlerin aşağısına gelmişlerdi. Ben ve Kıvanç merdivenlerin başında boğuşma içerisindeydik. "Gidemezsin" diye çekiştiriyordum onu. "Bırak!" dediği anda kolunu benden çekerken beni merdivenlere doğru savurdu. Dengemi kaybettim.
Vücudumda şiddetli bir acı vardı. Gözlerimi zar zor açmaya çalıştım. Her şey bulanıktı. Başımda ki Doğu birilerine bağırıyordu. Sesleri uğultulu geliyordu. Kafamdaki derin ağrı canımı çok yakıyordu. Merdivenden düşmüştüm. Kafamdan omuzlarıma doğru bir sıcaklık hissediyorum. Gözlerim kapanıyor. Karanlık derin bir uyku beni içine çekiyordu. Eğer uyursam hissettiğim acı dinicekti.
Kendimi karanlığa bıraktım...
🍷 . . . Bölümü nasıl buldunuz?? . . . Doğu, Kıvança ne yapıcak acaba? . . . O kargaşa içinde kıvanç nereye kaçtı? . . . . Ceylin yaşıcak mı? . . . . Kitaba biraz Doğu'nun gözünden baksak mı??? . . . . . |
0% |