@ikraelse
|
İmparatorluk Yılı 1898,9 Nisan Hannes Armand Claire De Luna Kont Hendrix'i ve diğerlerini takip ederken aklımdaki düşünceler birbirleriyle yarışıyordu resmen. Bunun çözümünün onlarla konuşmak olduğunu bilsem de, bir problem yüzünden diken üstünde olmak istemiyordum. Netlik, hayatımdaki ana kavramlardan biriydi; eğer bir olay veya durumda her şey net değilse, genellikle o olay ve durumla uğraşmazdım. Kimilerine göre iyi, kimilerine göre kötü gelen bir özellik olabilir; ancak biz, iyi ve kötü özelliklerin birleşiminden oluşmuş bir karışımız. Önemli olan, bu özelliklerin dengede olması ve "mükemmel" kavramının yaşam ile biz arasında bir duvar olmasından ziyade, bu ikisi arasında bir köprü görevi görmesiydi. Mükemmel kavramı, bizim için bir şeytan olmak yerine bir yardımcı olmalıydı. Ben bunları düşünürken Kont ve diğerlerinin bir bekleme salonunun önünde durduğunu gördüm. Balo ve diğer etkinliklerde bu gibi salonlar genellikle açık olurdu; soylular genellikle bazı özel iş tekliflerini burada konuşurlardı, ancak bugün bu bekleme salonunun nasıl bir konuşmaya tanıklık edeceği ise muamma idi. Bekleme salonlarına sadece bir veya iki kez gelmiştim; o iki gelişimde de sadece sözde prens rolünü yerine getirmiştim, günüm sahte gülümsemelerle ve bir iki cümle laf etmemle son bulmuştu. Bu noktada sürekli bu tür toplantılara katılan kardeşlerime hayranlık duymuştum, ayrıca bir kez daha bana yüklenilen rolden dolayı mutlu olmuştum. Kont ve diğerleri benim girmemi bekliyorlardı. Ne konuşacağımızı oldukça merak ettiğimden, hemen adımlarımı hızlandırıp bekleme salonuna girdim. Salon, her bekleme odasında bulunan tavandan sarkan kristal avizeye sahip olmakla beraber, savaşta kazanılan ve büyük küçük fark etmeksizin o krallıklara ait tablolar da duvarlarda yerlerini almıştı. Salonu değerlendirmeyi bırakıp, salonda bulunan koltuklardan birine oturdum. Kont Hendrix ve yanındakiler karşı koltuğa oturdular. Daha fazla beklememek için konuşmaya başladım: "Özel konuşmamıza başlayabiliriz, Kont Hendrix." Kont bana bakıp derin bir nefes alırken yanında oturanlara da başlayalım mı dercesine baktı diğerleri ise yavaşça kafalarını onaylar biçimde salladılar. Kont ellerini birbirine geçirdikten sonra biraz öne doğru eğildi sır verirmişçesine: "Prens," dedi Kont, "İmparatorluk olarak zirveye ulaşmış ve sayısız başarı elde etmiş durumdayız; ancak imparatorlukta yaşayan halk, burjuvalar ve asiller olarak biz aynıyız. Herkesin statüleri farklı olsa da, şikayetlerinden tutun mutluluklarına kadar aynılar. Şu an imparatorluk griye boyanmış durumda; ne beyaz taraf ne de siyah taraf var, sadece gri." Kont, bir an konuşmasını durdurdu; konuşmasının geri kalanını düşünüyor olmalıydı. Spontane bir biçimde konuşmak için oldukça ciddi bir meseleydi ve ben konuşmanın nereye gideceğini anlamıştım. Kolumu çeneme dayayarak, konuşmaya devam etmesini bekliyordum. "Her şeyin net olmasını istiyorum," demiştim. Bu yüzden de kontun, düşüncelerimi onaylayan konuşmasını bekliyordum. Kont ise bu isteğimi anlamış gibi gözlüklerini düzelttikten sonra tekrar konuşmaya başladı. "Biz devrim istiyoruz, prensim; ancak yanlış anlamayın, imparatorlarımızı devirmek değil, onların da bizim gibi farklı olmalarını, imparatorluğun insanlarının bu acınası halini görmelerini ve farkına varmalarını istiyoruz. Sizin de bizim gibi farklı olduğunuzun farkındayım, prensim; bu yüzden bu devrime öncülük edip sembolü olmanızı istiyoruz. Monokrom gibi çizilmiş insanlarla dolu bir imparatorlukta renklerinizin fark edilmesini ummak oldukça yorucu değil mi?" "Monokrom gibi çizilmiş insanlarla dolu bir imparatorlukta renklerinizin fark edilmesini ummak," diyerek sessizce tekrar ettim; bir an olsa bile, cümle gülümsememe neden olmuştu, yorgun bir gülümseme olsa bile. Buna istinaden Kont, tahminimi çoğunlukla doğrulamıştı. Ben tahtı istediklerini de sanar iken, o kadar da aptal olmadığını göstermişti bana; iyi giden bir şeyi bozmak yerine değiştirmek istiyordu, sadece çarkın parçalarını değiştirecektik. Ben, Kontun hala son cümlenin etkisindeyken, Kontun seslenmesiyle cevap vermem gerektiğini fark ettim. Onun gibi öne eğilerek: "Gerçekten hangi renkleri istediğime karar vermem gerek," dedim; gerçekten de zamana ihtiyacım vardı. Oldukça ciddi bir konuydu ve ben hiçbir zaman ciddi bir konuya maruz bırakılmamıştım; bu nedenle gergin hissediyor, bir an önce bu ortamdan çıkmak istemiştim. Ayrıyeten bugün yeterince insanlarla iletişim kurduğumu düşünüyordum; buraya kadardı, sınırıma dayanmıştım. Kont ise "Anlıyorum, cevabınızı bekliyor olacağım." diyerek özel konuşmamızı bitirmiştik. Kont ve yanındaki insanlar bekleme salonundan çıkarken, ben hala salondaydım. Şu ana kadar yokluğumu kimsenin fark etmediğine ve şu andan sonra fark etmeyeceğini bildiğimden dolayı rahattım. Ne kadar süre olduğunu tam bilmesem de, birkaç dakika duvarla bakışmıştım ve odama gidip gitmemek arasında bir karar vermek istemiştim; bunda da pek başarılı olduğum söylenemezdi. Balo şu an ne durumdaydı, hiç bilmiyordum ve insanlarla konuşmak değil, görmek bile istemeyecek duruma gelmiştim. Burada durarak bir şey de olmayacağından odama gitmeye karar vermiştim. Eğer birileriyle karşılaşırsam da her zamanki gibi sahte gülümsememi takınacaktım; her zaman işe yaramış, kimse de gülümsememin gerçek olup olmadığını sorgulamamıştı. Bundan dolayı, benim asla düşmeyen maskemdi o sahte gülümseme; insanlara bakarsam, sadece benim değil, birçok insanın da asla düşmeyen maskesi olduğunu görmüştüm. Odama giderken içimde asla yeşermemesi gereken bir umut yeşermiş, ben anlayamadan ayaklarım beni balonun yapıldığı yere getirmişti. İçeri girmemiştim, ancak bir umutla beni birinin aramasını, sormasını istiyordum; yaşadıklarımı ve bu zamana kadar öğrendiklerimi hiçe saymıştım tekrardan. Umut, tanıdığım en büyük haindi ve ben bu haine şans vermiştim, sonucunu bilmeme rağmen. Gördüklerimle ise bir kez daha umut tarafından sırtımdan vurulmuştum. Kimsenin beni aramasını bırak, hiç kimse beni bu balonun ana karakteri olarak bile görmüyordu; onlara göre ana karakter olan kardeşlerim şu an balo salonundaydı, bu sebeple de hiçbir problem yoktu. Beni en çok yaralayan şey bu değildi tek; balonun başından beri yaptıkları gibi dans ediyorlardı kardeşlerim, ancak bu sefer birbirleriyle. Ben bu baloda dans etmeyi bırak, onlarla göz göze bile gelememiştim. Bende onlarla dans etmeyi istiyordum. Bir kez bile olsa el ele tutuşmak istiyordum. Eğer ki olurda tutuşursak o an hissettiğim mutluluğu saklardım kalbimin en ücra köşesine ki kimse bulamasın diye. Benim Avaluna İmparatorluğunun dördüncü prensinin kitaplarda bile yazmayacak en büyük hazinesi olurdu. Osian Hendrix - Avaluna İmparatorluğunda bir kont - Siyah saçlı ve koyu kahverengi gözlü - Devrim isteyen grubun başı - Öngörü sahibi birisidir - Dördüncü prense ilgi duyuyor ve onun da kendileri gibi " farklı " birisi olduğunu düşünüyor |
0% |