Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.bölüm (yeni çocuk mu?)

@ikranur6285

 

Gözlerimi kapattım ve acıyla yutkundum bu sefer ayakta kalacak gücüm yoktu. Artık kendimde o gücü bulamayacak kadar canım acıyordu. Yanağıma o sert tokat tekrar indiğinde yere düştüm. Ama karşımda ki canavar durmak nedir bilmiyordu. Eğilip saçımdan tuttu ve yukarıya doğru çekerek beni ayağa kaldırdı. Sanki saçlarım köklerinden kopacak gibi hissediyordum.

 

“Bir daha sakın ama sakın bana kafa tutmaya çalışma” dedi öfkeden dişlerinin arasından konuşarak. Gözlerimi kapalı tuttum açmadım açarsam göz yaşlarım dökülecekti. Bir kez daha ona istediğini verecektim. Acı çekmem onun için bir zevk meselesiydi. Cevap vermemem onu daha çok sinirlendirdi ve saçımı eline dolayarak daha sert çektiğinde dudaklarımın arasından acı dolu bir inilti döküldü.

 

“Duydun mu beni!?” diye kulağımın dibinde bağırdığında sağır olmak istedim. Onu duymamak istedim bana söylediği onca şeyi duymak istemedim. Gözlerimi yavaşça açtım ve onun gözlerinin içine baktım. Öfkeden gözleri kızarmıştı buda benim daha fazla korkmama neden oluyordu.

 

“Tamam baba” dedim titreyen sesimle. Evet karşımda ki bana acı çektirmekten zevk alan sadist adam benim öz babamdı. Benden nefret eden ve beni asla sevmeyen öz babam. Yüzüme son kez tokadını attıktan sonra beni yere fırlattı. Dizlerimin üzerine yere düştüğümde gözlerim dolu doluydu ama ağlamamak için kendimle savaşıyordum.

 

Zorlukla ayağa kalktım salondan çıktığım gibi koşar adımlarla odama girdim ve kapıyı kilitledim. Bacaklarımın bağı aniden çözüldüğün de sırtımı kapıya yasladım. Yavaşça yere çökerek bacaklarımı kendime çektim. Sabahtan beri akmayı bekleyen göz yaşlarım bir bir döküldü gözlerimden. Ama sakin kalamadım omuzlarım sarsıla sarsıla ağladım çünkü ağlamak dışında elimden başka bir şey gelmiyordu. Fakat sesizdim içimde ki kız çığlık çığlığa ağlıyordu ama ben yine sesizdim peki neden? Babam duymasın diye sesizdim.

 

İçerden bağırma sesleri ve bir şeylerin kırılma sesleri gelmeye devam ediyordu. Bu seslerin bir kaç dakika sonra kesileceğini az çok tahmin ediyordum. Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Sakin olmalıydım kendime gelmeliydim. Zar zorda olsa ayağa kalktım dikdörtgen şekilde ki beyaz ahşap masanın üzerinde ki kitaplarımı çantama koydum. Hızla çantamı hazırlayıp yavaşça yatağıma yattım. Vücumda ki ağrı kendini gösteriyordu. Artık oda isyandaydı bunun son bulmasını istiyordu. Peki ya bu isyan niye benim dudaklarımın arasından bir türlü dökülemiyordu? Uyuyamayacağımı bilerek gözlerimi kapattım. Saatler ilerledi ama tahmin ettiğim gibi benim uykum hala yoktu. Bu uykusuzluk beni mahvediyordu.

 

Uykusuzluk mu mahvediyor seda? Yoksa babandan dayak yedikten sonra canın yandığı için uyuyamaman mı?

 

Haklısın dersem susacak mısın iç ses?

 

Yıllarca asosyal kalarak iç sesimle olan bağımı baya geliştirmiştim. Ama öyle bir gelişmişti ki artık her fırsatta mükemmel şekilde gömüyordu beni. Telefonuma gelen bildirim ile gözlerimi açtım. Yanımda ki ahşap komodinin üzerinde ki telefonumu alarak mesajın kimden geldiğine baktım. Yüzüm biraz olsun güldü.

 

“Nasılsın?” diye yazmıştı bulut o benim en yakın sanal arkadaşlarımdan biriydi. Zaten çok arkadaşımda yoktu. Gerçekten yaşadıklarımı bilen ikinci kişiydi. Gülümsedim ama oda çok kısa sürdü. Dudağımın kenarında hissettiğim acı yüzünden gülümsemem silindi.

 

“İyiyim sen nasılsın?” diye yazıp gönderdim. Bulut mesajımı anında gördü ve hemen cevap yazdı.

 

“İyiyim” yazdı ardından bir mesaj daha gönderdi “günün nasıldı?” yazıyordu. Derin bir nefes verdim. Babamla olanları düşünmemeye çalıştım.

 

“İyiydi senin ki?” Yazdım bir kaç dakika geçtikten sonra cevap yazdı.

 

“Benim ki iyiydi de sen kendininkinin iyi olduğuna emin misin?” Yazdığında muzip bir şekilde gülümsedim. İşte onun en iyi özelliği buydu mesaj yazarken bile benim nasıl olduğumu anlaya biliyordu. Ben bunları düşünürken telefonum çaldığında bakışlarımı oraya çevirdim. Arayan buluttu tabii ki de iyiyim dememe inanmamıştı. Sonuçta o adamın yanında ne kadar iyi olabilirdim ki? Telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

 

“Tekrar soruyorum senin iyi olduğuna emin miyiz?” dedi ses tonu her zaman ki gibi güven vericiydi. Sesli şekilde yutkundum zorlukla gülümsedim. Ama o benim çelişki içinde olan bu halimi asla görmedi, göremezdi zaten. Bazı insanların gözünde görünmezdim ben çığlık atsam duymazlardı veya duymak istemezlerdi.

 

“Emin değilim sedayım” dediğimde karşı taraf ölüm sesizliğine büründü ses gelmedi. Berbat bir espriydi bunun fakına vardığım ilk an içimde bir istek oluştu. Şu an kafamı duvardan duvara vurmak istiyordum.

 

Senin yerine utandım desem?

 

Kes sesini derim!

 

“Biliyorum komik değildi” dedim bulut bir kaç saniye daha sessizliğini korudu. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım o kadar kötü müydü gerçekten?

 

“Konuyu dağıtmaya çalıştığına göre baban denen herif yine bir şey yaptı” dediğinde titrek bir nefes verdim. Anlayacağını biliyordum gözlerim tekrardan doldu dişlerimi sıktım ağlamamak için kendimi tuttum. Daha doğrusu tutmaya çalıştım.

 

“Evet” dedim daha fazla dayanamayıp gözümden bir damla yaşın yanağıma doğru süzülmesine izin verdim.

 

“Bu sefer ne yaptı o şerefsiz?” dediğinde kapadım gözlerimi. Düşündüm babam bana ne yapmıştı? Bu sefer niçin kavga etmiştik? Kafamı o kadar sert vurmuştu ki hatırlayamıyordum her şey bulanıktı. Tabi bu yine benim sığındığım bir bahaneden ibaretti. Hatırlamak istemiyordum. Yavaşça açtım gözlerimi. Bakışlarım kollarıma kaydı bir sürü jilet izi vardı bazıları yeni bazıları ise eskiydi geçmek üzereydi. Bunu babam yapmıştı bana.

 

Peki ya bileklerin seda?

 

İşte bu sefer cevap veremedim iç sesime “Dövdü” diyebildim zar zor konuşarak. Ne kadar basit bir kelimeydi öyle değil mi? Ama bu basit kelime benim orda ki acımı tanımlayamazdı. Bakışlarım hala kollarımdaydı. Neden yapıyordu bunu bana? Bu soruyu kendime sorduğumda an içim titremişti burnumun ucu sızlayınca gözümdeki yaşları daha fazla tutamadım ve bir bir akmalarına izin verdim. Çenem titriyordu kendimi sessiz olmak için zorluyordum.

 

“Şşş sakin ol seda her şey geçecek sana söz veriyorum” dedi ama geçmiyordu işte. Birinden yardım isteyemiyordum sanki tüm dünya sırtını dönmüştü bana. Bulutun derin bir nefes aldığını duydum “bu adamın yanında neden kalıyorsun? Kalma nedenini de söylemedin” elim yumruk yaptım. Konuşmaktan en nefret ettiğim konu buydu. Bu adamın yanında kalma sebebim benim için önemliydi. Riske atamazdım hiç bir şeyi. Elimin tersi ile sertçe göz yaşlarımı sildim.

 

“Yorgunum yarın konuşalım mı?” dedim sürekliliğini gösteren yalanlarımdan birini kullanarak. Babam yüzünden bir yalancı haline gelmiştim ona sürekli bunları demekten bıkmıştım. Bulut ilk başta cevap vermedi.

 

“Tamam bu konudan konuşmayı sevmiyorsun kaç bakalım daha nereye kadar kaçacaksın iyi geceler” dediğinde yüzümde alayla dolan bir tebessüm oluştu. Oda kendi çapında haklıydı bana zarar veren biri vardı ve hala bana zarar veren kişi ile kalmaya devam ediyordum.

 

“Kaçabildiğim kadar kaçacağım iyi geceler” dedim telefonu kapattım. Bir süre telefonun kapanan siyah ekranından kendime baktım. Nasıl bir sınavın içindeydim ben? Neden bir türlü bitmiyordu bu sınav? Artık bu sorunun cevabını aramayı bırakmıştım. Telefonu yastığımın altına koydum ve gözlerimi kapadım. Uyumaya çalıştım yani en azından bunu denedim.

 

Yatakta dört döne döne sabahı etmeye başardığımda yataktan doğruldum ve yastığımın altına koyduğum telefonumu alarak saate baktım. Yediydi derin bir nefes verdim yataktan kalktım. Dolabımın başına dikildim üstüme kahverengi ve siyah kalın çizgileri olan boğazlı kazak altına açık mavi kot pantolon giyidim.

 

İşim bitince banyoya girdim. Yüzümün ne halde olduğunu görmek istemiyordum biliyordum berbattı. Bakışlarımı aynaya çevirdim ve yüzüme baktım morarmış bir yanak, patlak bir dudak daha kötülerini de görmüştüm bu en hafif iz bırakma şekliydi babamın. Dolabın içinde ki fondöteni aldım ve yüzümde ki yaralara sürdüm. Artık bu işte bir uzman haline gelmiştim en kötü yarayı bile kolaylıkla kapatabiliyordum.

 

Bu konuda kendini övmüyorsun öyle değil mi seda?

 

Kesinlikle hayır iç ses

 

Elime aldığım tarak ile saçımı tarayıp açık bıraktım. Siyah saçlara sahiptim tıpkı annem gibi. Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Onu ziyaret etmeye gitsem iyi olacaktı. Banyodan çıktığımda yavaş adımlarla mutfağa kahvaltı hazırlamaya girdim. Ama karşılaştığım manzara beni bu fikirden uzaklaştırdı. Yine mutfak masasında sızmış babamı gördüm alkol şişelerinin yarısı mutfak masasında yarısı ise yerdeydi. Hiç bir şeye dokunmadan sessizce ilk önce mutfaktan çıktım. Sonra evin kapısını açtım ve kapının önünde hızla siyah botlarımı giyip yavaşça kapıyı kapattım. Merdivenlere aşağıya indim apartmandan çıktığımda soğuk rüzgar tenime vurduğunda irkildim. Kulaklıklarımı takıp okulun yolunu tuttum.

 

                                                🖤

 

Yarım saat sonra okula vardığımda bahçeye girdiğim ilk an da etrafıma baktım. Onun olmadığını görünce içime bir ferahlık geldi tabii bu çok kısa sürdü. Ensemde hissettiğim sıcak nefes ile omurgamdan aşağıya bir ürperti indi.

 

“Beni mi arıyordun?” onun sesini duymamla hızla arkamı dönüp geriye doğru bir kaç adım attım. Ama karşımda ki ismi lazım olmayan şahıs gülümseyerek üzerime doğru bir kaç adım attı.

 

“Ne oldu beni gördüğüne pek mutlu olmuş gibi değilsin?” dedi bu Kaan diğer adıyla takıntılı manyak okulun ilk yılından beri benden hoşlanıyordu. Babası okulun sahibi aynı zamanda müdürüydü o yüzden çok rahat davranıyordu. Ben ondan hoşlanmadığı mı kaç defa dile getirsem de maalesef bu beyinsiz aptal anlamıyordu. Siyah saçları ve aynı renkte siyah gözleri vardı. Yumuşak yüz hatları onu karakteristik özelliğinin aksine sevimli gösteriyordu. Küçük bir burnu ve ince dudaklara sahipti. Boyu tahminen bir seksen olsa gerekti. Yapılı vücudu ile her kızın dikkatini çekebilecek biriydi.

 

“Seni aradığım falan yok” dedim sesim sandığımdan sert çıkmıştı. Kolumdan tutmak için elini uzattı ama sertçe eline vurarak buna engel oldum. Temastan nefret ediyordum hatta hiç sevmiyordum ama çevremdeki herkes temas bağımlısıydı. Nerde temas aşığı insan varsa gelip beni buluyordu. Kaan elini ovdu ama gülümsemesi bir an olsun kaybolmadı buna diğer adı ile yavşak gülümsemesi de diyebilirdik.

 

“Emin misin? O zaman niye etrafına bakıyordun?” dediğinde gözlerimi kapadım ve derin bir nefes alarak sakin kaldım.

 

Çak suratına iki Osmanlı tokadı olsun bitsin seda

 

Kolaysa gel sen vur

 

Benim senin iç sesin olduğumu unuttuğunu düşünüyorum ve seni duymazlıktan geliyorum

 

Gözlerimi açıp bu kuş beyinliye arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Okula girmeden önce duyduğum son ses yine onun sesiydi.

 

“Nereye gidersen git karşında beni bulacaksın seda” diye bağırmasıydı

 

Nerde deli orda sen seda vallahi bravo

 

Benim ne suçum var?

 

Koridorda hızlı adımlarla sınıfa doğru ilerliyordum. Bu tür olaylar hep mi beni bulurdu? Berbat bir baba, peşimden asla ayrılmayan bir psikopat var mı artıran? Sağ tarafa dönüp tam sınıfa gireceğim anda.

 

“Seda?” diye birinin bana seslenmesi beni durdurmuştu. Kafamı kaldırdığımda karşımda resim öğretmeni mi gördüm. Kendi içimde konuşmakla o kadar meşguldüm ki onu görmemiştim bile gülümsedim.

 

“Nasılsın kızım?”

 

“İyiyim hocam siz nasılsınız” dedim sıcak gülümseme ile oda aynı şekilde gülümsememe karşılık verdi. Bugün de her zaman ki gibi iyi görünüyordu. Boynuna kadar uzun olan kestane renginde ki saçlarını at kuyruğu yaparak toplamıştı. Lapislazuli mavisi olan gözleri ona oldukça yakışıyordu. Yuvarlak bir yüze sahipti. İlk dönemlerde oldukça kiloluyken son bir kaç aydır adam gözümüzün önünde resmen eriyordu. Bunu spor yaptığı için olduğunu elbette ki biliyorduk. Bir yetmiş, bir yetmiş beş arasında boyu vardı sanırım.

 

“Bende iyiyim teşekkür ederim senden bir şey isteye bilir miyim?” dediğinde kafamı usulca aşağı yukarı salladım. Sevdiğim bir hocaydı genellikle sürekli gelip konuşurdu benimle.

 

“Tabi hocam” dedim benden aldığı olumlu cevap üzerine elini cebine soktu birkaç saniye sonra aradığı şeyi bulmuş olucak ki elini cebinden çıkardı. Bakışlarımı avucunun içinde ki şeye çevirdiğimde bunun bir anahtar olduğunu gördüm. Üzerine yapıştırılan beyaz yapışkan kağıttan öğrendiğime göre depounun anahtarıydı bu. Anahtarlarını bana doğru uzattı.

 

“Resim odasındaki boyalar bitmiş depodan alabilir misin?” dediğinde kafamı usulca salladım ve avucunun içinde ki anahtarları aldım. Resim hocam gülümsedi ardından teşekkür ederek yanımdan ayrıldı. Daha dersin başlamasına on beş dakika vardı ama yine de hızlı olmam gerekiyordu depoya inip bir kaç boyayı resim odasına götürdüm. Son bir kova beyaz boya kaldığında onu ağırda olsa kucağıma alabilmiştim. Merdivenlerden çıkarken önümü kapatmasına aldırış etmeden çıkara bilirim düşüncesi ile yukarı çıkmayı denedim. Söve söve merdivenleri tamamlamak üzereyken son basamakta sendeledim ve geriye doğru adeta ağır çekimde düşerken arkamda bir çocuk olduğunu gördüm.

 

“Dikkat et!” diye bağırdım ama bu uyarı için baya geç kalmıştım. Merdivenlerden aşağıya boya ile birlikte yuvarlanarak yere düştüm. Gözlerimi açtığımda boylu boyuna yerde uzanırken buldum kendimi, bir işi de sorunsuz halletsem şaşardım zaten.

 

Sakarsın kızım işte

 

Bir kere de öv iç ses

 

Ayağa kalktığımda benim üzerimde boya dökülmediğini gördüm. Tam derin bir oh çekecektim ki duyduğum ses ile o bile kursağımda kalmıştı.

 

“Hay ben şansıma tüküreyim” kafamı sağ tarafa çevirdiğimde gördüğüm şey ile ben bile kendime küfür ettim. Yüzü ve kıyafetleri beyaz boya olan bir çocukla karşılaştım. Çocuk bana anlık sinirle elini kaldırdığında korku ile bir kaç adım geriye gittim. Gözlerini açtı ve karşında beni gördüğü an elini indirdi.

 

“B-ben çok çok özür dilerim istemeden oldu” dedim kekeleyerek Allah’ım sakarlıkta sınır tanımıyordum. Çocuk gözlerini kapadı sabır ister gibi derin bir nefes aldı.

 

“Önemli değil” dedi ama ses tonu bunun tam tersini gösteriyordu. Çantamı sırtımdan indirdim ve ilk gözünü açarak içinden ıslak mendili aramaya çalıştım. Bulduğumda ise yüzümde zafer kazanmışım gibi küçük bir tebessüm oluştu. Hemen ıslak mendil paketini çıkardım ve içinden bir mendil alıp yüzünü temizlemek için uzandım. Çocuk aniden bileğimi tuttuğunda elektrik çapmışçasına bileğimi ondan hızla çektim ve geriye doğru bir kaç adım attım. Bana dokunmamalıydı.

 

“Gerek yok” dediğinde bana hala kızgın olduğunu düşündüm. Yüzüm de ki gülümseme anında düşüverdi.

 

“Sadece yardım etmek istemiştim” dedim tüm masumluğumla çocuk derin bir nefes verdi. Sabrı tükeniyordu sanırım ama düşüncemin tam aksine yavaş adımlarla merdivenlere doğru ilerledi ve üçüncü basamağa oturdu.

 

“İyi et yardımını daha da kötü yapamazsın herhalde” dedi tersler gibi. Tek kelime etmeden bende yavaş adımlarla merdivenlere yöneldim ve usulca yanına oturdum. Islak mendil paketini kucağıma koydum. Elimde ki mendil ile yüzündeki boyayı temizlemeye başladım. Yüzüne temas etmemek için ayrı çaba boyayı temizlemek için ayrı çaba sarf ediyordum. Ben boyayı temizlerken oda beni izliyordu derin bir nefes verdiğini duyduğumda. Bakışlarımı ona çevirdim, ikimizde göz göze geldik. Kahverengi gözlerinin olduğunu fark ettim, çikolata gibi bir çift kahverengi göz beni izliyordu bakışlarından rahatsız olup gözlerimi kaçırdım. Boyayı tamamen temizledikten sonra ayağa kalktım. Yüzü tertemiz olmuştu fakat üzerinde hala boya vardı.

 

“Üstünü ne yapacaksın peki?” dedim üstüne baktı bir kaç saniye sonra bakışlarını tekrardan yüzüme çevirdi.

 

“Ben hallederim ve bir dahaki sefere boyundan büyük işlere kalkışma ufaklık” dedi bu deve kılıklı herif az önce bana ufaklık mı demişti? Sakin kalmalıyım sakin kalmalıyım onun kafasından aşağıya tekrar boya dökme ve sonra kafasına boya kutusu geçirme isteği çık kafamdan

 

Kafamı salladım ve çantamı aldığım gibi merdivenlerden aşağıya indim. Neden sakarlığım tam zamanında tutardı ki? Sakın yorum yapma iç ses! Personel odasındaki ablalara boya döküldüğünü anlattım temizlemelerini rica ettim onlarda kabul etti.

Ardından sınıfa girdiğimde kaan gözlerini hemen bana dikmişti. Yemin ediyorum adam kamera gibi geldiğimi gördüğü an kilitleniyordu. Sırama oturana kadar onun göz hapsinde kaldım. Oturur oturmaz derin bir nefes verdim neyse ki hoca daha gelmemişti. Bide onun kızım saate bakmayı bilmiyor musun adlı konuşmasını dinlemezdim. Defteri mi çıkardım ve bir şeyler karalamaya başladım.

 

Resim çizmek beni rahatlatıyordu bu yeteneğimi keşfettiğimde kendimi geliştirmek için çabalamıştım ve hala da çabalıyordum. Ruhumda ki yaraları kağıda dökmek beni iyi hissettiriyordu. Bir kaç dakika sonra öğretmen sınıfa girdi ve direkt ders anlatmaya başladı. Herkes hocanın tahtaya yazdığını defterine not alırken ben her zamanki gibi tabii ki de ne not tutuyordum ne de dersi dinliyordum. Hocaların hepsi bu durumdan şikayet etseler de ben böyleydim. Dersi dinlemem veya not tutmam ama sınavdan da en yüksek notu alırdım. Hocalar bu durum karşında şoke olup kalırdı.

 

Dersin ortasında kapı çalındığında hocamız dersi anlatmaya ara verdi ve “gir” komutunu verdi. Kapı açıldığında içeriye giren kişi yüzünden sınıfta büyük bir uğultu başladı. Hayır yani gelen bir insanoğlu yüzünden de dedikodu etmezsiniz! Kafamı kaldırıp bakmaya gerek duymadım sonuçta teneffüste falan illa ki görecektim.

 

Lütfen seda geçen sene ki rezilliğin aynısını bir daha yaşatma bana

 

Çok istiyorsan git başkasının iç sesi ol!

 

Hoca ve sınıfa gelen kişinin konuşmasını sınıfta ki uğultu yüzünden pek iyi ilerlemiyordu. Hoca tahtaya sertçe bir kere vurduğunda bunun bir uyarı olduğunu sadece ben değil tüm sınıf anlamış olacak ki. Bu uyarıdan sonra sınıfa ölüm sessizliği hakim oldu.

 

“Arkadaşlar sesiz olun!” dedi sonra bir kaç dakika bekledi ve ekledi “Aramıza yeni bir arkadaşınız katıldı kendini tanıta bilirsin oğlum”

 

“Ben Furkan Poyrazoğlu” çocuğun sesini duyduğum an kafamı kaldırdım ve gördüğüm kişi karşında küçük çaplı bir şok yaşadım. Bu merdivenlerde üzerine boya döktüğüm çocuktu bu. Bendeki şansta bu kadar oluyordu zaten berbat bir şansım vardı buda kanıtlarıyla ortadaydı işte. Sınıfta tekrar bir uğultu başladı hoca tahtaya daha sert vurdu. Kadının eli birazdan tahtayı delip geçecek. Sınıf tekrar sessizleşince hocamız gülümseyerek devam etti.

 

“Sınıfımıza hoş geldin Furkan ben edebiyat öğretmeni Ela Peksoy sınıf öğretmeninizim bir sorun olunca yanıma gelebilirsin” dedi gülümseyerek ardından bakışlarını sınıfta gezdirmeye başladı. Onun için boş bir yer arıyordu. Allah’ım lütfen beni görmesin şu kulunun dualarını kabul et yarabbim. Benim sırama gözlerini diktiğinde ağzımın içinde bir küfür mırıldandım hocamız ise benim aksime gülümsedi.

 

“Seda’nın yanına otura bilirsin” dediği an gözlerimi kocaman açıp hocaya baktım. Ne yani ben bütün sene bunu mu çekecektim? Yanıma doğru yavaş ve sakin adımlarla ilerlemeye başlamadı ile bakışlarımı kaçırdım. Sorun yoktu onu bütün sene görmezden gelerek bu okuldan defolup gidebilirdim. Ne vardı ki bunda?

 

Kesinlikle seda aynısını bir kişi için daha söylemiştin ama sonuç hala aynı bilmem anlatabildim mi?

 

Milletin iç sesi över sen beni gömüyorsun nasıl iç sessin sen lan!

 

Sıranın yanına gelince çantasını yere koydu ve yanıma oturdu. Hoca hiç vakit kaybetmeden tekrar dersi anlatmaya devam etti. Ben ise kafamı tekrar resim defterime gömdüm. Odaklan seda yanında bir deve oturmuyor. Hoca tahtaya bir soru yazıp herkesin çözmesini istedi. Tabii ki de kimse soruyu çözmedi hatta kendi aralarında konuşmaya bile başladılar.

 

“Hem sakar hem de dersi dinlemiyorsun ne kadar mükemmel bir öğrenci profili bulmuşsun kendine” duyduğum alaycı ses tonu ile kafamı kaldırıp beni izleyen kahverengi gözlere baktım. Sağ yanağını avcunun içine koymuş dirseğini ise sıraya yaslamış büyük bir ciddiyetle beni izliyordu. Bir halt mı varda bakıyorsun be çocuk!

 

“Hasbin Allah çattık ya” dedim sitem ederek ardından gözlerimi ona diktim “bak bir kere oldu özür diledik işi süzüp süzüp uzatma” tek kaşını havaya kaldırdı sonrasında hiç bir şey dememiş gibi önüne döndü. Dengesiz! Bir çift gözün üzerimde olduğunun hissine kapılarak bakışlarımı Kaan’ın olduğu sıraya çevirdim. Furkan’a büyük bir öfkeyle baktığını gördüm. Sanki ona baktığımı anlamış gibi anında bakışlarını bana çevirdiğinde o öfkeli gözler beni bulmuştu. Sesli şekilde yutkundum işte bu hiç iyi olmamıştı.

 

“Sevgilin biraz daha kendini tutarsa kuduz olacak” dediğinde bakışlarımı ona çevirdim ve tek kaşımı kaldırdım. Ne diyordu bu?

 

“Ne sevgilisi?” dedim anlamayarak ama cevap vermedi. Bende daha fazla merak etmedim. Çünkü belliydi sorsam da söylemeyecekti. Resmime devam etmek benim için en iyisi olacaktı. Bir kaç saniye sonra zil çaldığında sınıftaki herkes saniyesinde furkan'ın başında toplandı.

 

Herkesin buraya doluşması ile daraldığımı hissettim. Ayağa kalkıp sınıftan dışarı çıktım. Tam lavaboya gireceğim sırada biri kolumdan tuttuğu gibi boş bir sınıfın içine soktu. Şaşkınlıktan dudaklarım aralanmıştı fakat bu çok kısa sürmüştü. Beni buraya çeken kişi yüzünü bana döndüğünde gözlerimi devirdim bu Kaan’dı.

 

“Ne yapıyorsun sen!?” dedim bağırarak öfkeli gözleri ile bana bakıyordu. Anlık gelen cesaretim bu bakışlar karşında toz olmuştu. Üzerime doğru bir kaç büyük adım attığı gibi kolumu sertçe kavrayarak beni kendine çekti. Sıcak nefesi yüzüme çarparken bana olan teması çığlık atma isteğimi dürtüyordu. Dokunmamalıydı bana uzak durmalıydı benden. Kolumu ondan kurtarmayı denedim ama bu çabama karşılık izin vermedi hatta kolumu daha sıkı tuttu.

 

“O avanak ile ne konuştunuz?” dedi öfkeli sesle tonu ile. Kaşlarımı çattım ne diyordu bu ikinci dereceden olan dengesiz herif?

 

“Ha?” dedim anlamayarak. Kaan bu tepkime karşılık olarak gözlerini kapattı çenesinin kasıldığını gördüm. Her geçen saniye sinirleniyordu kolumda ki eli gittikçe sıkılaşma ya başlaması ile acılı bir inilti döküldü dudaklarımın arasından.

 

“Bana bak seda hocaya söyleyeceğim o dümbüğün yanında oturmayacaksın ve onunla asla konuşmayacaksın” dedi dişlerinin arasından konuşarak. Ardından beni biraz daha kendine çektiğinde kalbim korkudan göğüs kafesimi kırmak istermiş gibi hızlanmıştı “anladın mı beni?”

 

Titrek bir nefes aldım ve onun gözlerinin içine baktım. Korkum yersizdi oda benim gibi insandı sonuçta. Tek kaşımı havaya kaldırdım bana hesap sormaya hakkı yoktu. Ellerimi onun göğsüne koydum ve tüm gücüm ile Kaan’ı ittim. Kolumu o sayede kurtardım hızlıca geriye doğru bir kaç adım atarak ondan uzaklaştım.

 

“Haddini aşma sen kim oluyorsun da konuştuğum kişilere karışıyorsun?” dedim sesimi yükselterek. Ona karşı olan bu tavrıma şaşırmıştı. Hızlı adımlarla onun yanından geçtim ve beni soktuğu sınıftan çıktım. Zilin çaldığını duyduğumda teneffüsümü elimden aldığı için Kaan’a binlerce küfür ettim. Tekrardan sınıfa girdiğimde Furkan’ın etrafında ki kalabalık yok olmuştu hışımla sırama oturdum kollarımı birleştirdim ve kafamı sıraya gömdüm. Uyku bedenime sinsi sinsi girerken kapadım gözlerimi.

 

                                               🖤

 

Ne kadar uyudum bilmiyorum ama alkışlama sesleri ile yerimden sıçrayarak uyandım ve kafamı arkadaki duvara çarptım. Dudaklarımın arasından acı dolu bir inilti döküldü ama bunu umursamadan neye alkışladığımızı bilmeden bende alkışlamaya başladım. Ama bir sorun vardı sınıftaki herkes bana bakarak alkışlıyordu ses kesilince kafamı kaldırıp tepemdeki kırmızı kumaş parçası görmüş boğa misali bana bakan hocayla karşılaştım. Hoca kollarını göğsünün altında birleştirmiş ters ters bana bakıyordu.

 

Haydii hayırlı olsun seda

 

Sağol iç ses

 

“Sedacım sen bu konuyu çok iyi biliyorsun ki uyuyorsun herhalde” dedi ve kollarını çözdüğü gibi ellerini sertçe sıraya vurdu. Ardından yavaşça yüzüme eğildi “o zaman anlat da arkadaşlarında bilsin”

 

“Tamam anlatayım hocam” dedim kendimden emin bir sesle. Hızla ayağa kalktığımda hoca bunu beklemiyormuş gibi şaşkınca yüzüme baka kalmıştı. Ama bu çok kısa sürmüştü şaşkınlığını bir kenara bıraktı ve elime tahta kalemini verdi. Tahtanın karşısına geçtiğimde kısa bir an soruya baktım. Uzun formülü olan basit bir soruydu. Derin bir nefes aldım ve soruyu çözüp bir yandan anlatmaya başladım.

 

“Ve ikiyi de bu şekilde buluruz” dedim sonucu tahtaya yazdıktan soruyu bitirdim. Arkamı dönünce hoca dahil herkes şaşkınlık içinde bana bakıyordu.

 

Bir çift kahverengi göz dışında herkes.

 

Hafifçe tebessüm ettim ve yavaş adımlarla hocanın yanına ilerledim. Tam karşısında durduğumda eline tahta kalemini verdim.

 

“Hocam bildiğime göre ben uyumaya devam edeyim” dedim herkesin şaşkın bakışları eşliğinde sırama oturdum. Kafamı kollarımın arasına gömerek kendimi tekrardan uykuya teslim ettim. Gözlerimi araladığım da hala sınıfta olduğumu gördüm. O kadar uyumuştum hiç mi zaman geçmemişti? Ama bir terslik vardır sınıfta kimse yoktu. Kaşlarım istemsizce çatıldı saat kaçtı?

 

Cebimden telefonumu çıkardım ve ekranına baktım saat neredeyse dört buçuktu. Gözlerim anında kocaman olurken içimden binlerce küfür saydırıyordum. Hiç bir Allah’ın kulu beni uyandırmamıştı? Veya bu konuda tenezzüle bile girmemişti? Bu sorularımın cevabını bu saate uyanarak almıştım zaten. Hemen çantamı omzuna attım ve kalkıp koşar adımlarla sınıftan çıktım. Boş koridorda sadece benim adım seslerim duyuluyordu. Okuldan çıkacağım sırada dışardan yağmur seslerinin geldiğini fark ettim. Birde bu eksikti! Kapıdan adımımı attığım an çatıdan akan suyla ıslanmam bir oldu.

 

“Ben şansımın var ya!” dedim söylenerek hemen içeriye girdim. Koşarak zemin katta ki tuvaletlerden birine girdim ve duvara monte edilmiş aynalardan fondötenim akmış mı diye kontrol ettim. Çok şükür akmamıştı rahatlamışçasına bir nefes verdim. Tuvaletten çıktığımda hemen dibinde ki duvarın birine yaslandım. Ellerimi yumruk yaptım ve kafama bir kaç kere vurdum. Nasıl bu kadar geç kalabilirim? Babam beni öldürecekti!

 

“Seda?” diyen birini duymamla kafama vurmayı bıraktım ve kafamı kaldırıp adımı söyleyen kişiye baktım. İlk gördüğüm şey bir çift kahverengi göz olmuştu, furkan? Onun burada ne işi vardı?

 

“Furkan? Sen niye hala buradasın?” dedim kolundaki saate baktı bir kaç saniye sonra tekrar bana çevirdi bakışlarını.

 

“Arabamızın gelmesini bekliyordum da” dedi ardından beni baştan aşağıya süzdü “sana ne oldu? Sudan çıkmış balığa dönmüşsün” ses tonu alaycı çıkmıştı. Ama bunu derken bile yüzündeki ciddi ifade bozulmadı. Kaşlarımı çatıp ona baktım.

 

Taş kalpli olma ihtimali var mı seda? Veya kalpsiz? Ne bileyim robot falan da olabilir

 

Bunları düşüneceğimden emin olabilirsin iç ses

 

“Çok mu komik?” dediğimde aynı ciddiyetle bakmaya devam etti.

 

“Değil tam olarak ne oldu sana? Su birikintisinde yüzmüş gibi bir halin var” dediğinde göz devirdim. O kadar kötü görünmüyordum kesinlikle abartıyordu.

 

“Eve gideyim derken çatıdan akan su beni bu hale getirdi keyfime gidip su birikintisinde yüzmedim” dedim beni tekrardan baştan aşağıya süzdü ardından gözlerimin içine baktı.

 

“Anladım” dedi bende hafifçe başımı sallamak ile yetindim. Onun telefonunun çaldığını duyduk cebinden telefonunu çıkardı ve açıp tek kelime bile etmeden sadece karşı tarafı dinledi. Bir kaç saniye sonra telefonu kapatıp tekrar cebine koydu. Yavaş adımlarla yanımdan ayrılıp bir kaç adım attıktan sonra durdu. Ve omzunun üzerinden bana baktı.

 

“Gel seni evine bırakayım” dediğinde yapay bir şaşkınlıkla ona baktım.

 

“Ne?” dedim baş parmağı ve işaret parmağı ile burun kemerlerini ovuşturdu.

 

“Kızım mal mısın? Yoksa mal numarası mı yapıyorsun? Evine bırakayım mi diye soruyorum istemiyorsan gelme” dedi öfkeli bir sesle. Yutkundum bir kaç adım geriye doğru attım. Furkan bunu fark etti ama bir şey demedi benim karar vermemi istedi sanırım. Bu fikir ilk başta hoşuma gitmese de dışardaki yağmur duracak gibi değildi hem de daha fazla geç kalıp babamdan ekstra dayak yemek istemiyordum.

 

“Tamam olur” dedim cevabımın üzerine arkasını dönerek yürümeye başladı. Ondan bir adım uzak durarak bende onu takip ettim. Okuldan çıktığımızda şemsiyesini açtı. Ben ise yağmurdan önümü bile zar zor görüyordum. Bileğimden tutmak için hamle yaptığı an geri çekildim. Göz ucuyla bana baktı sonra merdivenlerden inip arabaya doğru ilerlemeye başladı. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım bu nasıl bir odun ya. Has huş odunu mübarek!

 

Hızla merdivenlerden inip peşinden gittim neyse ki ona yetişmiştim. Tam arkasından yürüyordum şemsiyeyi biraz geriye uzatarak beni de şemsiyenin altına almıştı. Bu hareketi biraz şaşırtsa da bir şey demedim. Karşımda gördüğüm siyah arabaya doğru ilerledik. Arabanın yanına vardığımızda binmem için kapıyı açtı. Ona baktım ama bakışları bende değildi gözlerini kısmış okulun dışına bakıyordu. Daha fazla yağmurun altında bekletmek istemedim arabaya bindim. Furkan ise şemsiyeyi kapattı kendisi de arabaya bindi ve arabanın kapısını sertçe kapattı.

 

Öyle olmaz kırsaydın

 

İç sesimin söylediğine kulak asmadım. Bakışlarımı ön koltuğa çevirdiğim de önde iki adam olduğunu gördüm. Şoför koltuğunda oturan korumaya baktım. Açık kahverengi saçları siyah gözleri vardı. Keskin yüz hatları onu olduğundan daha olgun gösteriyordu. Kalın dudaklara sahipti. Uzun ince parmaklarını direksiyonda ritimli bir şekilde vuruyordu. Giydiği takım elbiseden bile belliydi yapılı vücuda sahipti. Yüzünde ki ciddi ifadeyi asla bozmuyordu.

 

Bakışlarımı diğer korumaya diktim. Siyah saçları ve siyah gözleri vardı. Yumuşak yüz hatlarına sahipti. Buda onu diğer korumaya nazaran daha sempatik biri olduğunu gösteriyordu. Orta büyüklükte bir burnu ve diğer korumadan birazcık daha ince olan kalın dudakları vardı. Onun da yapılı bir vücudu vardı. Sanırım bunlar Furkan’ın korumasıydı. İkisi de bizim yaşlarımızda gibiydi. İkisinin de bakışları bizim üzerimizdeydi.

 

“Adresin nereydi?” diyen Furkan’ı duyduğumda bakışlarımı onlardan ayırdım ve beni izleyen kahverengi gözlere baktım. Adresimi söyledikten sonra bakışlarımı tekrardan o adamlara çevirdim. Bir kaç dakika öyle bekledik.

 

“Ne bön bön bakıyorsunuz adresi duydunuz sürsenize şu arabayı!” diye bağıran Furkan’ın sesini duymamla irkildim ve kendimi iyice kapıya yasladım. Bu adamın sesinin ayarı yok muydu!

 

Adamlar ise bu emiri duyar duymaz hemen arabayı sürdüler. Bakışlarımı pencereden dışarıya çevirdim yağmur şiddetini iyice arttırmıştı sanırım onunla gelmek iyi bir fikirdi.

 

Bu doğru kararın için seni tebrik ediyorum seda ve gelecek kararlarının da bu denli mantıklı olmasını umuyorum

 

Gömme be iç ses gömme!

 

Bir süre sonra bakışlarımı pencereden ayırdım ve Furkan’a baktım. Onu ilk kez bu kadar yakından inceledim. Koyu kahverengi saçları aynı şekilde kahverengi gözlere sahipti. Oval bir yüzü ve sert yüz hatlarına sahipti. Biçimli bir burnu kalın diyebileceğim dudaklara vardı. Vücudundan spor yaptığı belli idi boyu desen bir doksan net vardı. Zaten ondan deve diyordum. Baya yakışıklı bir çocuktu. Hep böyle ciddi miydi? Ve neden çok çabuk sinirleniyor? Sinir hastası falan mı acaba? Ne bu korumalar? Özel iki şoförler? Acaba ailesi ne iş yapıyor?

 

“Ne diyeceksen de artık?” dediğini duyduğumda düşüncelerimden kurtulup ona baktım. Kafasını cama yaslamış dışarıyı izlemek ile meşguldü.

 

“Efendim?” dediğimde camdaki yansımama baktı.

 

“İki saattir beni inceliyorsun bir şey varsa söyle” dedi sert bir ses tonu ile o söyleyince ona baktığımı fark ettim.

 

E zaten bakıyordun seda

 

Sus iç ses

 

Ne diyeyim şimdi ben buna? Hemen aklıma gelen ilk şeyi dedim “Hep böyle ciddi misin?” zar zor sesim çıkmıştı ben bile sesimi duyamazken o duymuştu. Bu saçma soruyu söylememiş olayım lütfen.

 

“Evet” dedi otoriter bir sesle. Korkudan neredeyse konuşamadım sadece kafamı sallamak ile yetindim. Kesin organlarımı alarak mafyaya satacaklardı.

Yol boyunca konuşmamayı tercih ettim. Zaten konuşmak istesem de ne diyebilirdim ki? Yarım saat sonra eve geldik yağmur şiddetini daha da artırmıştı. Arabanın kapısını açtım ve inmeden önce kafamı arkama çevirerek Furkan’a baktım.

 

“Teşekkür ederim” dedim gülümseyerek duydu ama cevap vermek yerine camdan dışarıya bakmaya devam etti. Dedim işte huş odunu insan bir rica ederim falan derdi. Arabadan indim ve koşar adımlarla apartmandan içeriye girdim. Hasta olmak istemiyorsan acele etsem iyi olurdu. Ya da dayak yemek istemiyorsam. Merdivenlerden hızla yukarıya çıkıp evimizin olduğu kata geldim. Anahtarımı çıkartıp yuvasına yerleştirdim ve kapıyı sessizce açtım. Botlarımı çıkartarak içeriye girdim kapıyı arkamdan yavaşça kapattım.

 

“Baba? Evde misin?” dedim ama içerden ses seda gelmeyince içime sular serpildi. Yemin ediyorum hayatta ki bütün şansımı az ince kullanmıştım. Sanırım ekstra bir işi çıkmıştı buda benim için iyiye işaretti geç gelecekti. Hemen odama geçtim ve çalışma masamın önünde ki koltuğa çantamı bıraktım. Cebimde ki telefonu ise komodinin üzerine şarja taktım. Hızlıca kendimi banyoya attım üzerime yapışan kıyafetlerden kurtularak kendimi duşa attım.

 

Sıcak suyu açtım ve altında durdum vücudum sıcak suyla mayıştı. Günün yorgunluğunu üzerimden atmak için idealdi bu duş. Vücudumun daha fazla buna alışmasına izin vermeden duştan çıktım. Beyaz havluyu bedenime dolayarak odama geri döndüm. dolaptan pijamaları mı ve iç çamaşırlarımı çıkarttığım gibi hızla giyidim. Saçlarımı kurutmadan yavaşça yatağıma uzandım. Komodinin üzerinde şarjda olan telefonumu alıp WhatsApp’a girdim ve Bulut’a yazdım.

 

“Ne yapıyorsun?” yazdım ve gönderdim. Aradan geçen bir kaç dakika sonrasında cevapladı mesajımı

 

“Oturuyorum sen?” yazdı hemen cevapladım.

 

“Oturuyorum bende” yazıp gönderdim oda benim gibi anında cevap verdi.

 

“İyii günün nasıldı?” dedi yüzümde ki gülümsemem büyüdü. Onunla konuşmak hoşuma gidiyordu.

 

“Yine ben ve yine sakarlık senin nasıldı?” yazıp gönderdim hemen cevap verdi.

 

“Normal benimki” yazdı sonra anında başka bir mesaj geldi “yine nasıl bir sakarlık yaptın?”

 

“Ben o kadar sakar değilim bir kere” yazdım ardından başka bir mesaj daha yazdım “alt tarafı birinin kafasından aşağıya yanlışlıkla boya döktüm” yazdım bulut ilk önce gülme emojisi attı sonra ise mesaj attı.

 

“O nasıl bir yanlışlık acaba?” yazdı ve bir mesaj daha ekledi “anlat dinliyorum”

 

“Resim hocası benden sınıfa boya götürmemi istedi bende götürdüm son boya kutusunu götürürken ayağım takıldı ve merdivenlerden düştüm boya benim üzerime değil de arkamda duran çocuğun üzerine döküldü” yazdım mesajı gördü ama cevap vermedi herhalde okuyordu.

 

“Eeee sonra çocuk ne dedi?” yazdı gözlerimi kıstım ve Furkan’ın dediklerini aklıma getirmeye çalıştım. Kurduğu cümle aklıma geldiği an sinirle yazdım.

 

“Üzerindeki boyayı temizledim bir dahakine yapamayacağın işlere kalkma ufaklık dedi” yazdım bir mesaj daha ekledim “bana ufaklık dedi inana biliyor musun?”

 

“Boyundan dolayı demiştir kessin” yazdı ve gülen emoji attı. Gözlerimi devirdim tamam o kadar uzun değildim ama kısa da değildim bir atmış sekiz boy kısa değildi hem de. Bulut bir mesaj daha yazdı “çocuk nasıl biriydi?” yazmıştı telefondan başımı kaldırıp duvara baktım ve onun nasıl biri olduğunu düşündüm sert, ciddi, pimi çekilmiş bomba ve korkunç biri deveye benziyor.

 

“Baya sert ve ürkütücü birine benziyor” yazdım bulut biraz bekledi sonra ise cevap verdi.

 

“Ön yargılı davranma seda ilk önce onu tanı sonra nasıl biri olduğuna karar ver” yazdığında alt dudağımı ısırdım. Sanırım haklıydı fazla ön yargılı davranmış olabilirdim “neyse ben yatıyorum iyi geceler”

 

“iyi geceler” yazdım ve telefonu kapatarak tekrardan komodinin üzerine şarja taktım. Kafamı yastığa koyarak tavanı izledim. Bulut kesinlikle haklıydı. Belki Furkan aslında özünde iyi biriydi. Bunu zamanla görecektim bu düşüncelerim ile birlikte gözlerimi kapadım. Kendimi uykunun tatlı kollarına teslim ettim.

 

___________________________________________

 

Helloooooooo

 

İlk bölümümüz hayırlı uğurlu olsun 💫

 

Bu ilk hikayem umarım beğenirsiniz. Orkide evrenine hoşgeldiniz demek istiyorum.

 

Bölümü beğenmeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın 💜💜

 

Seviliyorsunuz 🌙🌙

Loading...
0%