Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.bölüm (takipçi)

@ikranur6285

 

(Bir hafta sonra)

 

Bazı şeyleri söylemek içimde tuttuğum onca şeyi haykırmak istiyordum. Fakat hep sessizdim neden peki?

Bu soru artık kafamın içinde tilki gibi dolanıp duruyordu. Ama cevabı hala yoktu.

 

Telefonumun alarm sesini duymam ile yüzümü buruşturdum ve yavaşça gözlerimi araladım. Güneş ışığı odama dolarak bana merhaba diyordu sanki. Peki ya saat kaçtı? Komodinin üzerinde ki şarjda olan telefonumu aldım. Uykulu gözlerle telefonun ekranında ki saate baktım.

 

“Nee!” diye bağırarak doğruldum yataktan. Saat on çeyrekti. Ben nasıl bu kadar uyumuştum? Bu alarmın beni uyandırması gerekmiyor muydu? Okula geç kalmıştım!

 

Hızla yataktan kalktım dolabımda ilk elime geçen siyah kot pantolonumu, beyaz gömleği ve onun üzerine yeşil sıfır kollu kareli kazağımı giyidim. Saçlarımı ellerim ile düzelterek taranmış gibi gösterdim. Artık olduğu kadardı saçımı açık bıraktım. Aynanın karşısına geçtim ve yaralı olan yerlerine fondöten sürdüm. Dün ki yediğim dayaktan ötürü anlımda ve sol yanağımda koca birer morluk vardı. Ceketimi, şemsiyemi ve çantamı alıp hızla çıktım odamdan. Kapının önüne geldiğimde tam kapıyı açacaktım ki biri omzumdan sertçe tutarak beni kendine çevirdi.

 

Bunu yapan babamdan başkası değildi. Korku bedenime sis misali giriş yaparken çoktan titremeye başlamıştım. Ama dik durmaya çalıştım istediğini vermemeliydim ona. Fakat içimde ki küçük kızın çığlıkları kulaklarımda yankılanıyordu geçmişinin katili ile yan yana durmak onu delik deşik ediyordu.

 

“Ne bu acele?” dedi her zaman ki otoriter ses tonu ile. Kaçmak istiyordum onunla daha fazla yan yana durmak içimde ki küçük kızın çığlıklarının artmasına sebep oluyordu. Zorda olsa yutkundum.

 

“O-okula geç kalmışım baba” dedim sesim her zaman ki gibi titriyordu. Korkuyordum bu adamdan deli gibi korkuyordum. Babam boş boş suratıma baktı.

 

“İlk önce bana kahvaltı hazırla sonra okula git” dediğinde şaşkınca ona baktım. Beni anlamıştı fakat umursamıyordu bile. Onun için ben bir hiçtim. Babama baktım ve sesli şekilde yutkundum. Ne kadar anlamayıp anlamamazlıktan gelse de gerçekten gitmem gerekiyordu. Yoksa öğretmenimden bir ton laf yiyecektim.

 

“Ama baba ilk iki derse şimdiden geç kaldım” dedim isyan ederek. Babam omzunda ki elini çekti ve bir anda saç diplerinden sertçe tuttu. Dudaklarımın arasından acı dolu bir inilti döküldü. Ama bu onun umurunda bile değildi beni sürükleyerek mutfağa götürdü. Bir yandan da her zaman olduğu gibi bağırıyordu.

 

“Senin geç kalıp kalmaman umurumda bile değil zaten bir halt beceremeyeceksin!” dedi bağırarak öfkeden gözleri kıpkırmızı olmuştu bile. Korku bedenimde volta atarken gözlerim çoktan dolmuştu. Beni mutfağa getirdiğinde ileriye doğru fırlatarak saçlarımı serbest bıraktı. Tezgaha tutunarak son anda yere düşmekten kurtulmuştum.

 

“On dakika içinde kahvaltım hazır olsun” dedi emrederek ardından mutfağın kapısını kırarcasına kapatarak içeriye gitti. Çenem titriyordu gözlerimi sıkıca yumdum. Hayır ağlamamalıydım güçlü olmak zorundaydım. Ona her zaman istediğini vermemeliydim.

 

Derin bir nefes vererek açtım gözlerimi. Yap, kurtul, olsun bitsin. Kendime gelerek kollarımı sıvayıp güzel bir kahvaltı hazırlamaya çalıştım. Gerçi ne yapsam yine beğenmeyecekti ama elimden de bir şey gelmiyordu. Bir omlet yaptım ve bir kaç kahvaltılık koydum. Babam gerçekten de on dakika sonra geri gelmişti mutfağa. Şaşırmamıştım sonuçta hakimdi zaman ve dakika ondan sorulurdu.

 

Babam sandalyesine oturduğunda yeni hazırladığım kahvesini önüne koydum. Yüzünü buruşturarak kahvaltıya baktığında tekrar laf edeceğini anladım ve bir şey demesine fırsat vermeden hızlı adımlarla mutfaktan çıktım. Evin kapısını açarak siyah botlarımı giyidim ve koşarak merdivenlerden aşağıya indim. Eğer hala şansım varsa ders başlamadan okula yetişmiş olurdum. Apartmanda dışarıya çıktığımda soğuk beni karşılamıştı. Ama bunu umursamadan okula koştum.

 

Yaklaşık on beş dakikalık bir koşunun ardından üzer koleji yazısını gördüğüm an hızımı daha fazla arttırdım. Neyse ki teneffüstü ve tahminlerim doğru çıkmıştı. Okul bahçesinden içeriye koşarak girdim aynı şekilde koşmaya devam ederek ilk önce okula ardından sınıfa girdim. Hızla sırama oturdum kolunu sıranın üzerine koydum ve kafamı da kolumun üzerine koyarak nefesimi düzenlemeye çalıştım. Yemin ediyorum nefessiz kalmıştım!

 

Zilin çaldığını duyduğumda kafamı kolumun üzerinde tutmaya devam ettim. Ayak ve konuşma seslerinden herkesin içeriye girdiğini anladım. Yanıma birinin oturduğunu hissettiğim de bunun Furkan olduğunu anlamıştım. Ama başımı kaldırmadım çünkü hala nefesimi düzenleyememiştim.

 

“Bu ne hal? Arkandan atlı kovalıyor gibi nefes nefese okula geldin” dedi alaycı bir ses tonu ile. Allah’ım sen bana seçip seçip mi gönderiyorsun bu kullarını? Kafamı kaldırdım ve Furkan’a baktım. Üzerine siyah bir boğazlı kazak altına ise siyah pantolon giymişti.

 

“Geç kaldım bilmem fark ettin mi?”

 

Eminim ki hiç bir yerine takmamıştır

 

Katılıyorum iç ses

 

“Fark ettim” dedi ve ekledi “bir su iç kendine gel derste senin nefes seslerini duymak zorunda kalmak istemiyorum” dediğinde gözlerimi kısarak ona baktım. Allah’ım tam bir dağ öküzü yemin ediyorum. Doğruldum ve çantamı açıp içinden suyumu aradım ama yoktu evde unutmuştum. Ama ben bilmeliydim bir şeyin ters gideceğini. Çünkü o yolu düzgünce gelmiştim. Furkan bunu fark etmiş olacak ki cebinden cüzdanını çıkarttı içinden bir miktar para alarak benim önüme uzattı. Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Neydi bu şimdi?

 

“Al bunu bana bir şeyler al hem de kendine su al gel” dedi oldu paşam başka arzunuz var mıydı? Parayı tekrar ona uzattım.

 

“Hizmetçin yok git kendin al” dedim sonuçta iki tane bacağı vardı. Çok şükür yürümeyi de biliyordu üşenmesin de bir zahmet. Furkan bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra parayı aldı ve geri cüzdanın içine koydu. Hoca içeri girdi ve hemen derse başladı. Nefesimi zar zorda olsa düzenlemeyi başardıktan sonra kafamı kaldırıp dersi dinledim. Daha doğrusu dinlemeye çalıştım. Ders bittiğinde hoca tek kelime etmeden sınıftan çıktı. Kasıntı bir hocaydı. Herkes birbiriyle konuşmaya başladı ben ise resim defterimi çıkardım ve yarım bıraktığım resmime devam ettim.

 

“Baya yeteneklisin” diyen Furkan’ı duyduğum da başımı kaldırıp beni izleyen bir çift kahverengi gözü gördüm. Elini uzatarak defterimi yavaşça önümden çekerek kendi önüne aldı. Bakışlarını deftere çevirdi ve sayfaları çevirerek büyük bir dikkatle diğer sayfalara baktı. Sanki çok önemli bir sanat eserini inceliyormuş gibi bakıyordu resimlerime. Bir sayfada durdu ve kaşlarını çatarak o sayfaya uzun süre baka kaldı. Bir kaç saniye sonra defteri eline alarak bana çevirdi. Bakışlarımı resme çevirdiğimde annemin oto portresini gördüm. Yüzümde oluşan ufak gülümseme kalbime yansıdı ve kalbimin üzerinde bir yumuşama olduğunu hissettim. Furkan işaret parmağı ile resimdeki kadını gösterdi.

 

“Bu kim?” dedi sorgulayıcı bir ses tonu ile. İç çeker bir şekilde nefesimi verdim. Annemi özlüyordum gülüşünü, bakışını, sesini her şeyini.

 

“Neden sordun?” dedim ama gözüm hala resimdeydi. Kalbim ise o tarihteydi.

 

“Baya özenmişsin ve çok gerçekçi çizmişsin” dediğinde bakışlarımı resimden ayırdım ve gözlerinin içine baktım. Kahverengi gözlerinin içinde gerçekten bir hayranlık vardı.

 

“Benim için önemli biri” dedim kısa keserek. Aldığı cevaptan pek memnun olmamıştı bu yüzünden belliydi ama daha fazla soruda sormamıştı. Defteri kendine çevirdi ve sayfalara bakmaya devam etti.

 

“Okulda resim kursu var diye biliyorum kendini daha da geliştire bilirsin neden oraya gitmiyorsun?”dediğinde hüzünle gülümsedim evet öyle bir kurs vardı. Çok gitmek istiyordum ve resim hocam defalarca kez beni çağırmıştı ama babam izin vermiyordu. Ona göre bu iş için yeteneğim yoktu. Nefesimi verdim ve her zaman ki gibi yalanlarımın arkasına sığındım.

 

“Yeteneksiz olduğumu düşünüyorum” dedim ardından uzanıp defteri elinden aldım. Bu hareketim karşında kaşlarını çatsa da pek önemsemedim. Çantama koydum ve kafamı önüme eğdim.

 

“Gayet yeteneklisin bil istedim” dediğinde tebessüm ettim. Keşke babamda böyle düşünse. Furkan ile daha fazla konuşmadık daha doğrusu konuşmayı tercih etmedik. Zil çaldığında herkes yavaş yavaş dışarıya çıktı. Sanırım biraz temiz hava alsam iyi olacaktı. Ayağa kalktım ve bende sınıftan çıktım. Okul bahçesine çıktığımda temiz havayı ciğerlerime doldurdum. Biraz olsun iyi gelecekti bu bana. Boş bulduğum banklara oturdum ve okulun çitlerinin arkasından dışarıyı izledim. İlerde siyah bir araba gözüme çarptığında kaşlarımı çattım. Bu dün bindiğim arabaydı. Furkan’ın adamlarının burada ne işi vardı? Ben oraya odaklandığım da birinin karşıma oturduğunu hissettim. Kim olduğunu az çok tahmin ettiğimden bakmaya tenezzül bile etmedim.

 

“O çocukla konuşmaman gerektiğini söylemiştim” diyen Kaan’ı duyduğum da sıkıntılı bir nefes verdim. Ya bu çocuk aptaldı ya da anlamak istemiyordum bazı şeyleri. İkinci seçenek olduğuna adım kadar emindim. Yüzüne bakmadan konuştum.

 

“Ben de konuştuğum kişilere karışamayacağını söylemiştim” dedim net bir ses tonu ile. Ardından göz ucuyla ona baktığımda beni süzdüğünü gördüm.

 

“Sevgilim olmayı kabul etseydin o çocuğu bırak burada okumayı bu şehirde barındırmazdım ama sorun yok sen kabul edene kadar senin yanına yaklaşan kim olursa valizini toplayıp şehirden gitmeye hazır olsun seda“ dedi ve kalkıp gitti. Bu çocukta ego denilen şey tavan yapmış durumdaydı. Harbiden beyin denilen şey yok ya istenmediğini anlayamıyor. Bu kafa ile on ikincisi sınıfa kadar nasıl geldi gerçekten şaşırıyorum. Doğru baba torpili tabii ki de. Düşüncelerim zilin çalması ile dağıldı. Kalktım okula girdim ardından da sınıfa girdim.

 

Sırama oturdum bir kaç dakika sonra Furkan geldi sessizce oturdu. Son derse kadar neredeyse konuşmadık. Son ders İngilizceyi ve o dersten nefret ediyordum. Yani yabancı dille pek aram yok da denilebilir buna. Not alırken gözüm ikide bir kapanıyordu en sonunda dayanamadım ve kafamı kollarımın arasına alarak uyuya kaldım.

  

                                              🖤

 

Kafamın bir takım konuşma sesleri ile yukarı doğruluğunu hissettiğim de hemen kafamı koyduğum yerden kaldırdım. Uykulu gözler ile etrafa baktım daha doğrusu bakmaya çalıştım. Herkes sınıftan çıkmıştı. Yine mi geç kaldım yoksa? Kolumda ki saate baktım. Okul biteli on dakika olmuştu. İçim rahatladı koşarak gidersem eve geç kalmazdım. Kafamı çevirdiğimde gördüğüm şeyle dudaklarım aralanmıştı. Bu Furkan’ın korumalarıydı siyah saçlı ve siyah gözlü olanın elinde telefon vardı ve bize doğru tutuyordu. Bakışlarımı Furkan’a çevirdim oda yeni uyanmıştı aynı benim gibi uykulu gözlerle bakıyordu onlara. Hızla kendime geldim ve çantamı toplamaya başladım.

 

“Lan Furkan neredesin? Seni kırk defa aradım biraz daha gelmeseydin oğuz üçüncü çocuğumuzu doğuracaktı” dedi elimde telefon olan. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sonra adının oğuz olduğunu öğrendiğim çocuk diğer arkadaşının kafasına sertçe vurdu.

 

“Lan gerizekalı ne diyorsun!?” dedi ben ise hemen çantamı alıp sınıftan çıktım. Sınıftan hala konuşma sesleri geliyordu. Ama dinlemeye vaktim yoktu. Okuldan çıktım ve sakince eve doğru yürüdüm. Yaklaşık bir saat sonra eve vardım apartmandan içeriye girdim hızla yukarı çıktım. Eğer şansım varsa babam daha gelmemiştir yoksa da yapacak bir şeyim yoktu. Oturduğumuz kata geldim ve çantamdan anahtarımı çıkartarak girdim eve. Ama evde her hangi bir ses soluk yoktu. Rahatlarcasına nefesimi verdim. Ayakkabılarımı çıkartarak direkt odama girdim.

 

Çantamı yere koydum. Üstümü çıkardım kahverengi pijamamı onun üstüne aynı renkte bir sweatshirt giyidim ve yatağıma oturdum. Çantamdan çizim defteri mi çıkardım ve en son çizdiğim sayfayı açarken bir sayfada durdum. Annemi çizdiğim resim’e bir şey eklenmişti. Annemin kulağının arkasına bir papatya eklenmişti. Diğer sayfaları çevirdim tekrar durdum iki sayfa koparılmıştı ilk sayfaya bir şey çizmemiştim. İkinci sayfa ise hayallerimin bir sayfaya sığdırdığım resim di. Bu da yoktu kim almıştı bunları? Sınıftan kimse daha önce resim defterime zarar vermemişti. Kaan olabilir miydi? Gerçi onun resim çizimini görmüştüm ve gerçekten berbattı. Bunu çizen her kimse çizim tarzıma benzetmeye çalışmış ve başarmışta.

 

Düşüncelerim kapının açıldığını duymamla toz olmuştu. Büyük ihtimalle babam gelmişti. Gözlerimi kapadım ve nefes verdim. Umarım bugün çok vurmazdı veya hiç dokunmazdı.

 

İhtimal var mı seda?

 

Yok iç ses

 

Yataktan kalktım ve odamın kapısını açtım. Kafamı uzattığım da salonun ışıklarının açık olduğunu gördüm. İçerden sadece babamın sesi gelmiyordu başka bir adamın sesi de geliyordu. Misafir mi gelmişti acaba? Çekingen adımlarla salona ilerledim. İçeri girdiğimde babam direkt bana baktı.

 

“Kızım” dedi gülümseyerek yavaşça ayağa kalkıp yanıma geldi. Kolunu omzuma dolayarak beni kendine çekti. Böyle davranmasına şaşırmamıştım iki yüzü vardı işte.

 

“Bu da benim kızım Ömer bey” dedi gülümseyerek babama baktım. Yüzüme baksa da gözlerinin içinde beni tehdit ediyordu. Yutkundum ve bakışlarımı Ömer denen adama çevirdim. Kırklı yaşlarda kel ve zayıf bir adamdı. Yaşlılığın verdiği kırışıklar dolayı daha yaşlı görünüyordu. Gözleri açık kahverengiydi. Ters üçgen şeklinde yüz şekline sahipti. Gülümseyerek beni baştan aşağıya süzdü.

 

“Anlattığın kadar varmış Hüseyin” dediğinde ne demek istediğini az çok anlamıştım. Ömer bey gözlerimin içine baktığında ondan gözlerimi kaçırdım. Bu adam beni rahatsız ediyordu. “Umarım güzelliği kadar da iş görüyordur” dedi o an aklıma son hızla giren düşünceler ile babamdan ayrıldım.

 

“Ben size bir şeyler hazırlayım” dedim ve salondan çıkıp kapıyı arkamdan kapattım. Mutfağa gidiyormuş gibi davranıp askılıktan ceketimi aldım. Kim bilir niye getirmişti bu adamı. sessizce dış kapıyı açtım botlarımı giydiğim gibi koşarak merdivenlerden aşağıya indim. Korku bedenimin her yerine iğne gibi batıyordu. Apartmandan çıktığım gibi sokakta koşmaya devam ettim.

 

Gözlerim dolmuştu buda önümü görmemi zorlaştırıyordu. Ama umursamadım koşmaya devam ettim. Boğuluyor gibi hissediyordum sanki her şey tekrar yaşanacaktı eğer evden gitmeseydim...

Burnumun direğinin sızladığını hissettim. Ama dişlerimi sıkarak ağlama dürtülerimi dizginlerim. Evden uzaklaştığım da durdum ve yolun kalanını yürümeye karar verdim. Nefesimi düzene sokmaya çalıştım fakat olmuyordu. On dakika sonra mezarlığa geldiğimi gördüm. Yavaş ve sakin adımlarla içeri girdim. Buraya ne zaman gelsem içime çöken ağır bir sis bulutu oluşuyordu. Hani derler ya ölüden değil diriden kork. Buna kesinlikle katılıyordum. Yaşayan insanların bazıları zarar verirdi hepsi değil sadece bazıları. O bazı kişiler ya can alırdı ya da can yakardı. Ama ölüler onlar hiç birini yapamazdı.

 

Annem küçükken kaybolduğum zaman mezarlığa gitmemi söylerdi. Bunu o zamanlar anlamamıştım kim bir sürü ölünün yanında durmak ister ki diye düşünmüştüm. Ama şimdi ne demek istediğini daha iyi anlıyordum. İnsanlar mezarlıktan korkardı. Ama acıları asla dinmeyen insanlar için ise mezarlık bir sığınak gibiydi. Onların hep korunduğu ve kimsenin onları rahatsız etmeyeceği tek yerdi. Annemin mezarına geldiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım. Çocukken buraya geldiğim zaman hep annemi görürdüm. Ama bu büyüdükçe zihnimin bana oynadığı bir oyun olduğunu anlamıştım.

 

Beyaz mermerin üzerine oturdum. Ve üzerinde çiçekler ekili olan toprağı sevmeye başladım. Bu kalın toprakların altında annem yatıyordu. Bu gerçeği ne kadar kabullenmek istemesem de her seferinde yüzüme sert bir tokat olarak çarpıyordu. Bakışlarımı mezar taşının üzerinde yazanlara çevirdim.

 

Peri Kıran

D. T: 16/09/1980

Ö. T: 28/07/2012

 

Gözlerimi mezar taşının üzerinden çektim ve titrek bir nefes aldım. Kalbime binlerce kızgın demir bastırılıyordu sanki.

 

“Anne ben geldim” dedim sesim titriyordu. Gözlerim dolmuştu annemin yanında gardımı indiriyordum. Çünkü saklamam gereken bir şey yoktu o her şeyi izliyordu. Ama ağlamamalıydım annemin yanında olmazdı. Üzülürdü o. Kollarımı iki yana açarak mermer taşa yani anemin mezar taşına sarıldım.

 

“Seni çok özledim annem” dedim elimi toprağa koydum ve toprağı sevdim. Bir şey olunca her zaman annemin yanına giderdim. Her çocuk gibi ben de anneme muhtaştım. Çok küçük bir yaşta kaybetmiştim onu. Ve içimde ki anneme ihtiyacım olan taraf hep boş kalmıştı. Aradan on bir yıl geçmişti. Ama onu asla unutmamıştım. Kimse annesini unutmak istemez doğuduğumuzda ilk gördüğümüz yüz onunken kim unutmak isterdi ki annesini? Anne demek her şey demekti, Anne demek şefkat demekti, Anne demek huzur demekti, Anne demek sıcak bir yuva demekti. Ama ben bunları yaşamamıştım. Haftada üç gece onun yanındaydım olanları anlatıyor içimi döküyordum.

 

“Anne işler daha da kötü bir hal aldı babam iyice kafayı yedi ne yapacağım bilmiyorum kaan desem o iyice taktı bana” dedim sesim tır tır titriyordu sanki bunlar birer kabusmuş gibi anlatıyordum ama hayır bunlar gerçeklerdi. Gözümden akan yaşı elimin tersi ile sildim. Ama bu yenilerinin akmasına sebep oldu. Dolmuştum ve artık bir şeyleri dışarı atmak istiyordum. Adım sesleri duymamla ile kafamı arkamı çevirdim. Hafifçe tebessüm ederek mezarlık bekçinin bana mendil uzattığını gördüm. Aynı şekilde gülümsedim yani gülümsemeye çalıştım. Elindeki mendili aldım göz yaşlarımı sildim. Bekçi de benim karşıma geçti.

 

“İyi misin seda kızım” dedi ilgili bir ses tonuyla. Başımı salladım iyi olmak zorundaydım. Gülümsediğinde titrek bir nefes verdim bu mezarlık bekçisi fikret amcaydı. Hafif kilolu beyaz saçları siyah renkli gözleri ile tam bir ton ton dedeydi. Yuvarlak yüzü ve gülümsemesi insanın içini istiyordu. Fikret amcanın kimsesi yoktu eşi iki yıl önce kanserden dolayı vefat etmişti ve çocukları ona sırt çevirmişti. Sadece ihtiyaçlarını karşılıyorlardı onun dışında fikret amca ile asla konuşmuyorlardı. İkimizinde kaderi aynıydı; yalnız kalmak

 

Bu bizim kaçamadığımız berbat kaderimiz seda

 

Maalesef ki iç ses

 

“Baban mı bir şey yaptı kızım?” dedi ilgili bir şekilde. Yaşadıklarımı bilen ikinci kişiydi o. Annem öldükten beş yıl sonra tanışmıştım onunla. Kafamı usulca aşağıya ve yukarıya salladım. Gözlerinin içinde ki sevgi ile baktı bana.

 

“Eve bir adam getirmiş o adam bana bir şey yapacaktı sanırım” dedim zar zor konuşarak. Gözlerim tekrardan doldu. O adamın bana dokunma düşüncesi bile iğrençti.

 

“Tamam anladım kızım” dediğinde ona gülümsedim “sıcak bir şeyler getiriyim sana” bunu der demez ayağa kalktı ve yavaş adımlarla yanımdan ayrıldı. Bakışlarımı tekrardan annemin mezarına çevirdim. Toprağını sevdim sanki avucumun altında kırılacak bir şey varmış gibi davrandım. Ona özlemle baktım kalbime bastırılan bir çok kızgın demir vardı. Ama en çok canımı yakan buydu işte.

 

                                            🖤

 

Yarım saat sonra fikret amca elindeki çaylarla yanıma geldi. Tekrardan mermer taşa yani karşıma oturdu. Elinde ki çayı bana uzattığında tebessüm ederek elinden aldım. Sohbet ederek çayı içtik bazen güldüm bazen ise ağladım ama konuşmak iyi gelmişti bana.

 

Sabaha kadar orada kaldım. Zaten gelip gelmem babamın umurunda bile değildi. Fakat misafiri varken aynısını söyleyemezdim. Sabah saat altı olduğunda Fikret amcaya veda ettim. Ve ne kadar istemesem de evin yolunu tuttum. Eve doğru her adım attığım da içimi daha fazla korku kaplıyordu. Akşam gittiğim için kesin bana çok sinirliydi. Bu sefer elinden kolay kolay kurtulamayacaktım.

 

Bu düşünceler ile çoktan eve geldiğimi fark ettim. Kapıda durdum kulağımı kapıya dayadım ve içeriyi dinledim. Ses soluk gelmeyince ayakkabılarımı çıkardım kapıyı açtım odaları teker teker gezdim ama babam yoktu. Bugün erken gitmiş olmalıydı. İçim rahatladı yemin ediyorum. Hızla odama girip üzerimdekileri çıkardım. Üzerime beyaz boğazlı kazağımı altına ise siyah kumaş pantolonumu giyidim. Saçımı salık bıraktım yüzüme fondöten sürdüm çantamı hazırladım aynı hızla ayakkabılarımı giyidim ve evden çıktım.

 

Yavaş adımlarla okula doğru yürüdüm. Saat çok erkendi ve dünkü geç kalma skandalı yaşanmıyacağı için fazla rahattım.

 

Yarın kesinlikle geç kalacaksın

 

Biliyorum şu an ki keyifimi kaçırma

 

Bir kaç dakika sonra başka bir sokağa girdiğimde bir arabanın evden çıktığımda beri beni takip ettiğini fark ettim. Ben nereye dönsem onlarda arkamdan geliyordu. Dönüp bakmak istedim ama başarısız oldum. Bütün vücudumu korku bir anda ele geçirmişti. Resmen kafam durmuştu ve ne yapacağımı bilemez olmuştum. Nerden çıkmıştı bu? Veya beni takip edenler benden ne istiyordu? Kimdi bunlar? Kafamdaki onlarca soru ve içimde ki korku ile yoluma devam ettim...

 

__________________________________________

 

Helloooooooo

 

Nasılsınız? Ben süperim!

 

Peki bölüm nasıldı? Furkan’a uyuz oldum biraz ben. Kaan’ı ise sizlere emanet ediyorum iyi bakın 😅

 

Bölümü beğenmeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın 💜💜

 

Seviliyorsunuz 🌙🌙

Loading...
0%