Yeni Üyelik
5.
Bölüm

1990 SENESİ

@ilgaaa

"Eğer hazırsanız adamımızı anlatmaya başlıyorum."

"Gereksiz ekşın yaratmasan olmuyor sanki. Hadi başla!"

Sezi, herkesin pür dikkat onu dinlediğinden emin olduktan sonra duvara yansıttığı bir fotoğrafı göstererek devam etti. "Bu fotoğraftaki bildiğiniz gibi Turan Tamer! Trafik Denetlemenin başındaki adam."

"Turan'la Yekta Demir'in ne alakası var?" Turan Tamer kabusumuz olan adamların başını çekiyordu.

"Sakin olun. Her şeyi anlatacağım." Sezi yine gereksiz heyecan yaratmanın peşindeydi. "Trajik bir hikaye Yekta'nın hikayesi. Yekta'nın ailesi başarılı birer polismiş. Bir trafik magandasıyla girmiş oldukları kovalamacada kaza yapmışlar. Ailesi araçtan çıkamadan da araç alev almış." Sezi, klavyesinden birkaç tuşa basıp duvara yansıttığı kaza fotoğraflarını göstermiş daha sonra da garajda oluşan derin sessizliği fırsat bilip devam etmişti. "Trafik magandası diyorum ama haberlere bu şekilde yansımamış tabii... Bunları araştırırken derin bir aydınlanma yaşadım. Parçalar birleştikçe..." Sezi, sabırsız kıpırdanmalarımıza aldırış etmeden derin bir nefes almıştı. Sezi, art arda duvara birkaç fotoğraf daha yansıtmıştı. Haberlerin içeriklerini okudukça kafam daha da karışmıştı. Hepimiz şaşkın şaşkın bir Sezi'ye bir de fotoğraflara bakarken Sezi devam etmişti. "Yekta Demir'in ailesi o dönem yarışçıların kökünü kazımakla meşgulmüş. Araştırmalarıma göre kayıtlara bu kaza, Yekta Demir'in ailesi görev başındayken bir yarışçıyla girdikleri kovalamaca esnasında gerçekleştiği şeklinde girmiş. Yarışçılar yakalanacaklarını anladıkları anda polis aracının şarampolden yuvarlanması için manevra yaparak kasti bir şekilde polislerin ölmesine neden olmuş. O dönem haberlerde falan da bolca yer almış..."

Minik yaşadığı aydınlanmayla bir anda ayaklanmış ve duvara yansıtılmış olan kaza fotoğraflarını işaret etmişti. "Bu... Bu kaza..." Yaşça bizden daha büyük olan Minik hafızasını yokluyordu. Gözleri boşluğu tarıyor kafasında sağa sola uçuşan parçaları yerine oturtmaya çalışıyordu. Benim ise beynim çoktan parçaları yerine oturtmuştu fakat kabullenmek istemiyordum.

"Ne oluyor ya? Biri bir açıklama yapabilir mi?" Pençe isyan edercesine söylenmeye başlamıştı.

Minik heyecanla öne atılmıştı. "90 senesi baskınları! İnanamıyorum!" Minik bir sağa bir sola volta atmaya başlamıştı. "Bu olaydan sonra yarışçılara, bahisçilere, aklınıza gelebilecek her yere baskın düzenlendi. Hala o baskınlarda yakalanan bahisçilerden içeride olanlar var..." Minik bir anda durmuş ve yüzünde gizleyemediği bir hüzünle konuşmaya devam etmişti. "Ne yazık ki, o dönemki baskınlarda Umut Korkmaz ve adamları içeriye alındı." Umut'un ismini her duyduğumuzda olduğu gibi işaret ve orta parmağımızı birleştirip kalbimize götürmüştük. Bu bizim camianın saygıyla anma ifadesiydi.

Umut Korkmaz, babalarımızdan, abilerimizden dinlediğimiz döneminin camiasının ağır abilerindendi. Umut Korkmaz, bir nevi Robin Hood'tu. Zenginden çalar, fakiri doyurur, düşenin yardımına koşardı. Lakabı Babaların Babası'ydı. Şimdilerin bahisçilerinden farkı ise yediden yetmişe herkes Umut Korkmaz'a saygı duyardı. O bir efsaneydi. Eğer bu şehirde bir yarışçıysanız Umut Korkmaz'ın ismini duymamış olma ihtimaliniz yoktu.

Babamdan da binlerce kez dinlemiştim bu hikayeyi. Emniyet yaptıkları baskınlarla iyi bir şey yaptıklarını zannederken daha büyük sıkıntılara yol açmıştı. Umut Baba adil biriydi. Düzeni sağlardı. Umut içeriye girdikten sonra meydan boş kalmıştı. Şimdi ki Muzo gibi mafyatik, tehlikeli adamların devri de bu şekilde başlamıştı.

Biz daha duyduklarımızı sindiremeden Sezi yine dümeni devralmıştı."Evet, doğru hatırladın Minik. Kaza 1990 senesinde olmuş. Yekta Demir, bir yaşındaymış bu olay yaşandığında. Şimdi başa dönecek olursak, Turan Tamer, Yekta'nın babası Necip'in bodysiymiş. Kazadan sonra Yekta'yı yanına almış, yetiştirmiş. Yekta, ailesinin intikamıyla büyümüş polis olmuş. Akademiyi birincilikle bitirmiş. Karşımızdaki insan sıradan hırsları olan toy biri değil arkadaşlar. Önceki görevlerini ve aldığı ödülleri ekrana yansıtıyorum."

Herkes sessizliğe bürünmüştü. Yekta'nın yıllar içinde almış olduğu sayısız üstün başarı ödülleri ve takdir yazılarına bakarken duyduklarımı anlamlandırmaya çalışıyordum. Biz Umut Korkmaz'ın hikayeleriyle büyüyen yeni nesil yarışçılardık. Umut Korkmaz'ı görmek, onun yolundan yürümek, onun kadar olmasa da saygı duyulan bir yarışçı olmak her yarışçının hayaliydi. O zamanları bizzat yaşayan kişiler, Umut Baba ve onun kurduğu adil düzenin bu ülkenin başına gelmiş en harika şey olduğunu anlatırdı. 90 senesi baskınları yarış camiamızı derinden sarsmıştı. 90 senesi camiamızın kara lekesi gibiydi.

Ve şimdi... Yıllarca faal görevde bize kan kusturmuş Turan Tamer, Trafik Denetlemenin başına geçip masa başı görev yapmaya başladığında azıcık nefes alabiliriz sanmıştık. Fakat hiç de öyle olmamıştı. Belli ki kendi yetişemediği yerde, yetiştirdiği adamı, Yekta'yı salmıştı üzerimize. Umut Baba ve arkadaşlarının şu an içeride olmasına neden olan olayın Yekta Demir'le bağlantısı gerçekten trajik bir olaya dayanıyordu. Gerçek bir yarışçı asla polislere ve sivillere zarar vermezdi. Bizim kesin, katı ve asla sınırları gevşetilemeyecek kurallarımız vardı. Yakalanırdık, kendimiz ölürdük ama asla polislere ve yarış dışı sivillere zarar vermezdik. Haberlerin doğruyu yansıtmadığına yüzde yüz emindim. Yekta'nın ailesini şarampolden aşağı yuvarlayan bir yarışçı olamazdı. Yine de, Yekta Demir, ailesinin intikamını tüm yarışçılardan çıkaracağa benziyordu.

"Demek çıkan haberler doğruymuş." Cengiz garaja çökmüş kasvet ortamını dağıtmıştı.

"Ne haberi Cengiz?"

"Görmediniz mi? Ülke çalkalanıyor. Yarıştan görüntüler sızmış."

"Ben de işte tam oraya geliyordum." Sezi, kendinden önce bilgi vererek hevesini kursağında bırakan Cengiz'e ölümcül bakışlar atıyordu.

Sezi'nin yansıttığı haberlere bakıyorduk. "Haberler yayınlandığı gibi kaldırıldı. Belli ki Turan Başkan işe el koydu. Ama bilgisayar dahiniz kurtarmayı başardı."

Haberler çok acımasızdı. Yekta'yı yerden yere vurmuş, ailesinin intikamını almaya çalışmakla, bizi tehlikeye atmakla ve acemi olmakla suçlamışlardı. Hakkını vermek gerekir ki, bunca zaman boyunca beni yakalamaya bu kadar yaklaşmış başka biri daha olmamıştı. Onun makamına kimler gelip geçmişti, hepsi birer birer sürülmüştü. Yekta'nın duvara yansıyan görüntüsüne baktığımda tüylerim diken diken olmuştu. Simsiyah gece karası gözleri, kemikli yüzü, kalın ve çatık kaşları... Sanki fotoğraftan çıkıp bir anda boynuma atlayacakmış gibi bir hisle irkilmiştim.

Düşüncelerimi dağıtan yine Sezi'nin sesi olmuştu. "Asıl bomba habere gelmeden önce Lilya istediğin gibi ne yer içer hepsini araştırdım. Adam tam bir asosyal. Akademiden iki arkadaşı dışında kimseyle görüşmüyor. Bir de golden retriever cinsi Şila isminde bir köpeği var. Arkadaşlarından biri Cihan Yurdakul, diğeri ise Ceren Soykan. Onları da akademiden beri tanıyor. Evden işe işten eve gidiyor. Çin yemeklerini sevdiğini söyleyebilirim. Haftanın en az üç günü aynı Çin restoranından sipariş veriyor. Akşam hayatı yok ya da bir kafeye oturayım falan, yok. Kız arkadaşı yok. "

"Ee, asıl bombaya gel!"

"Bu son olanlardan sonra bir ay uzaklaştırma almış. Rozetini, silahını teslim ettiği gibi çıkıp gitmiş. Turan Tamer, evladı gibi olsa da acımamış anlayacağınız. O andan beri evinde."

"Sen bu kadar detay bilgiye nereden ulaştın?"

"Beni hafife alıyorsun patron." Sezi biraz duraksamış sonra buruk bir ses tonuyla devam etmişti. "Yekta'nın evinde güvenlik kameraları var. Bağlanmayı denedim ama uzaktan kırabileceğim bir şifre değil." Sezi, isteyip de ulaşamadığı bir şey olduğunda elinden dondurması alınan bir çocuk gibi oluyordu.

"Peki ya aleyhine kullanabileceğimiz bir şey?"

"Maalesef, Lilya! Adam dümdüz. Hiçbir bağımlılığı, kötü alışkanlığı yok, kötü arkadaş çevresi yok, en yakın arkadaşları da polis. Sosyal medya kullanmıyor. Hastane kayıtlarını bile inceledim. Adam turp gibi. Ve sanırım kıçında sivilcesi de yok." Sezi'nin son dediğiyle gözlerimi devirmiştim.

"Bu bilgiler yeterli değil. Zaaflarını öğrenmeliyiz. İlla ki aleyhine kullanabileceğimiz bir şey vardır!" Daha çok sesli düşünüyordum. Biz pistlerden uzak yaşayamayacağımıza göre illa ki bu adamla tekrar ve tekrar karşılaşaktık. Ve yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda her zaman şanslı olma ihtimalimiz de yoktu.

"Eğer evindeki güvenlik kameralarına erişimim olsaydı... Yani belki ne biliyim porno düşkünüdür ya da mazoşisttir falan... Evi dışındaki hayatı tamamıyla şeffaf."

"Nasıl ulaşacağız adamın evine Sezi?" Minik yemek masamıza dayanmış, Sezi'ye doğru dönerek geniş kollarını göğsünde birleştirmiş, yüzü düşünmekten kırışmış, kaşları çatılmıştı.

"Aslında ona bile baktım. Yalnızca bir dakikaya ihtiyacım var. Ama evde güvenlik sistemi var. Siz anlayın diye altını çizerek söylüyorum hem de son teknoloji. Dışarıdan gelecek müdahalelere karşı tam güvenlikli. Hacklemeye kalktığım anda tüm emniyet kapımıza dayanır. Bizzat gidip halletmem lazım. Aslında bir dakikam olsa var ya..." hepimize bir sessizlik çökmüştü. O bir dakikaya nasıl ulaşabileceğimizi düşünüyorduk.

"Şimdi herkes yatsın. Sabah erken kalkacağız. Sezi, sen biraz daha araştır bakalım başka bir şey bulabilecek miyiz?" Ekip komutumla odalarına çekilmişti ben de biraz dinlenmek ve düşünmek için odama çekildiğimde kapım çalmıştı. "Gel!"

"Lilya?"

"Cengiz?" Cengiz, o aşina olduğum mahçup yüz ifadesiyle kafasını kapımın aralık kısmından uzatmıştı. Onu bu şekilde gördüğümde tüm kızgınlığımı rafa kaldırmamam elimde değildi.

Babam bizim camianın ünlü bir motor ustasıydı. Pistler bozulmadan, bahisçiler yarışları ele geçirmeden, polisler işimize karışmadan önceki dönemin eski efsane yarışçılarındandı. Cengiz daha küçücükken babamın yanında çıraklık yapmaya başlamıştı. Araba kullanmayı bize babam öğretmişti. Babam, Cengiz'i benden ayrı görmemiş, soframıza bir tabak da onun için koymuştu. Cengiz'le birlikte büyümüştük. Altı sene önce babam vefat edene kadar ikimize de babalık yapmıştı. Cengiz sadece birlikte yarışlara katıldığım biri değildi. Evet ekipteki herkes ailemdi, herkes dostumdu yeri gelirse canımı gözümü dahi kırpmadan uğurlarında harcardım. Ama Cengiz, babamdan, ailemden kalan son kişiydi. Kalbimdeki ve hayatımdaki yeri bambaşkaydı. Bu yüzden de yapmış olduğu tüm hataları affediyordum. Ve o da benim en büyük zaafımın bu olduğunu biliyordu.

"Bugün çok korktum." Biliyordum, beni her şeyden çok merak ettiğini, her şeyden korumak istediğini. Elinde olsa beni cam bir fanusa koyar hayatımın sonuna kadar başımda nöbet tutardı.

"Biliyorum ama iyiyim şu an." Bir süre ikimiz de sessiz kaldıktan sonra devam etmiştim. "Cengiz, her zaman beni koruyamazsın. Senin küçük kardeşinmişim gibi davranmayı bırak artık. Bu ekibi yönetebilmem ve koruyabilmem için yardımına ihtiyacım var. Bana destek ol, köstek değil." Cengiz ne demek istediğimi gayet biliyordu. Bu akşam yine bilmem kaç bininci kez Cengiz, beni korumak adı altında emirlerime itiraz etmişti. Ona laf anlatmaktan gocunmuyordum. İçini rahatlatmak için vaktim olsa saatlerce, günlerce güvenliğim için endişelenen kalbinin korkularını dindirirdim. Fakat öyle kritik anlarda karşı çıkıyordu ki bana saniyelerle yarışırken o an tek ihtiyacım olan şey ekibimin sorgulamadan dediklerimi yapması oluyordu. Aynı bu geceki gibi... Cengiz ile ekibe sözümün geçebilmesi için aramızdaki didişmelere bir son vermemiz gerekiyordu.

Cengiz de bunun farkındaydı ve biz bu konuşmayı daha önce de dediğim gibi bilmem kaç bininci kez yapıyorduk. Cengiz söylediklerimden sonra kafasını anladığını belirtircesine sallayıp sessizce odadan çıkmıştı.

Yorucu bir günün ardından yatağıma uzanmıştım. Gerginlikten kaslarım ağrıyordu. Uykuyla uyanıklık arasındaydım. Bir anda kafamda şimşek çaktığında bize gerekenin ne olduğunu bulmuştum! Tehlikeli fakat bize o bir dakikalık aralığı yaratabilecek bir plan beynimin çarklarını hareket ettirmeye başlamıştı bile...

....................................................................................................................................

 

Merhaba Sevgili Okur,

 

Bu mecra bana tamamıyla yabancı ve uygulama dinamiklerini daha tam anlamıyla kafamda oturttuğum söylenemez.

 

Sanırım alışmak ne yazık ki biraz zaman alacak.

 

Bu süreçte destekleriniz benim için çok önemli. Bir yazarı heveslendiren ve bir sonraki bölümü paylaşmak için şevklendiren yegane şey sizin desteklerinizdir. Buraya kadar okuyan herkesin düşünceleri benim için paha biçilemezdir. Oylarınızı, yorumlarınızı bekliyorum ve fikirlerinizi benimle paylaşmaktan lütfen çekinmeyin.

 

Keyifli okumalar dilerim...

Loading...
0%